İçeriğe atla

Sipahi

Sipahi Sancağı
Sipahi Bölüğü Sancağı
Zırhlı Sipahi, 1550

Sipahi (Osmanlı Türkçesi: سپاهی), Osmanlı ordusunun ağır süvari sınıfı askeri. Tımar sahibi olan tımarlı sipahiler ve Kapıkulu Ocağı'na bağlı kapıkulu sipahileri olmak üzere ikiye ayrılır. "[1]

Tımarlı sipahiler

Klasik çağ Osmanlı ordusunun belkemiğini oluşturan Tımarlı Sipahiler, ordu içindeki en kalabalık asker sınıfını oluşturur. Tımarlı sipahilerin Osmanlı askeri ve idari sistemi içindeki konumları Avrupalı tarihçilerce Orta Çağ Avrupası'nın şövalye sistemi ile karşılaştırılmalarına ve bazı kaynaklarda (hatalı olarak) "Osmanlı şövalyeleri" olarak tanımlanmalarına neden olmuştur.

Kökenleri

Tımarlı sipahi sınıfı temel olarak Türk atlı göçebe hayat tarzından kaynaklanan, Alp veya Batur olarak adlandırılan beye bağlı, asil, atlı savaşçı tipinin Klasik Osmanlı çağındaki ifadesidir. Bu asker sınıfı, Türklerin Ön Asya'ya göçerek yerleşik devletler kurması sürecinde bir profesyonel ordunun yaratılması amacıyla, göçebe savaşçı sisteminin yerleşik hayat düzenine uyarlanmasıyla doğmuştur. Büyük Selçuklu Devleti'nde "İkta" adını alan ve daha sonraki Osmanlı döneminde "dirlik" (geçimlik) olarak Türkçeleştirilen bu idari ve ekonomik sisteme bağlanan ve sipahilik ("sipahi" Farsça: silahşor, asker) adını alan bu savaşçı sınıfı Büyük Selçuklu ordusunun temelini oluşturmuş; daha sonra Büyük Selçuklu Devletinin mirasçısı olan Anadolu Selçuklu ve diğer Türkmen devletleri de tımarlı sipahi sistemini erken evrelerde, kısmen ve farklı uygulamalarla sürdürmüşlerdir. Anadolu Selçuklu Devleti'nin halefi olan ve Ertuğrul Gazi'nin Söğüt ve Domaniç bölgesini Anadolu Selçuklu Hanı'ndan tımar olarak aldığı düşünülürse kendisi de kuruluşunu bu sisteme borçlu olan Osmanlı Devleti tımarlı sipahi asker sınıfını da diğer kurumları ile beraber miras almış, devletin genişleyerek Anadolu'ya yayılması döneminde Sultan I. Murad zamanında tam anlamıyla, ama farklı bir düzenlemeyle uyarlanmıştır.

Özellikleri

Tımarlı sipahilerin temel vazifesi savaş zamanında savaşa katılmak, barış zamanında bulundukları bölgenin güvenliğini sağlamak ve Tımar sistemine göre tımarı dahilindeki halktan vergi toplayarak bununla hem kendini geçindirmek, hem de tımarının büyüklüğüne göre asker yetiştirmekti. Böylece hazineye yük olmadan ve ayrıca masraf gerektirmeden ordunun insan, silah, malzeme ve eğitim açısından her an harbe hazır olması ve barış zamanı da ülke genelinde asayişin korunması sağlanıyordu.

Tımarlı sipahiler tamamen Türk soyundan geldiği şeklindeki görüşler tümüyle yanlıştır. Bölgenin diğer etnik unsurlarına da ikta verildiği sık görülür. Balkanlar'da bazı bölgelerdeki tımarlı sipahilerin neredeyse yarısı, yerel Hristiyan soylularıdır ve inançlarını sürdürmüşlerdir.[] Bu özellikleri tarihte Fransız atlı süvarilerinde de görmek mümkündür. Fas, Tunus, Cezayir doğumlular eğitilerek atlı süvariler olarak oluşturulmuştur.

“Ednâ” denilen küçük tımar sahipleri er ve erbaş; “evsâf” denilen orta tımar sahipleri astsubay; “âlâ” denilen büyük tımar sahipleri küçük rütbeli subay derecesindeydiler. Küçük zeamet sahipleri binbaşı, orta zeamet sahipleri yarbay, büyük zeamet sahipleri alay beyi rütbesindeki yüksek rütbeli süvari subaylarıydı.

İki türlü tımarlı olurdu: Tezkireli ve Tezkiresiz. Tezkireli tımarlılar, tımarı merkezden, yani İstanbul’da Dîvân-ı Hümâyundan doğrudan doğruya alanlardır. Tezkiresiz tımarlılar ise dirliklerini Beylerbeyinin arzı üzerine alırlardı.

Bir tımarın ilk üç bin akçalık çekirdek kısmına kılıç gerisine terakki denilirdi. Her üç bin akça için sipahi yanında kendisi gibi atlı ve teçhizatlı bir asker getirmeye mecburdu. Cebeli (cebe: zırh) denilen bu erler, sipahinin çocukları, kardeşleri, akrabası olacağı gibi, toprağı işleyen herhangi bir kimse de olabilirdi. Bazı tımarlarda kılıç iki bin akçaya, hatta daha aza düşebiliyordu. Bazı tımarlarda ise en çok altı bin akçaya kadar çıkabiliyordu.

Sefer ilan edilince sipahiler, Seraskerin bulunduğu yere gelir, yoklama olurlar, dirlik sipahileri ve cebelileri ayrı ayrı deftere yazılırdı. “Sipahi ve cebeli falanca paşanın defterlisidir” diye bilinirdi. Sefere davet olunup da sefere iştirak etmeyen sipahinin elindeki tımar zaptolunur, başkasına verilirdi. Kanunen götürmek mecburiyetinde oldukları cebeliyi getirmeyenler ve götürüp de kaçanların yerlerine diğerlerini tedarik edemeyenler hakkında da aynı muamele tatbik olunurdu.

Viyana Kuşatması esnasında iki sipahi

Yığınak emri gelince her tımar sahibi, cebelileriyle beraber, kendi kazasının belirli yerinde toplanırdı. O kazadaki tımarlılar, çeribaşı denilen sipahi yüzbaşısının emrinde bulunurlardı. Çeribaşı da alay beyinin emrine giriyordu. Alayını toplayan alay beyi, sancak beyine gidip hazır olduğunu bildiriyordu. Kendi maiyet askerini de alan sancak beyi, bu sipahi alayıyla beraber, beylerbeyine katılmak üzere harekete geçiyordu. Bu iş büyük bir süratle yapılıyordu.

Beylerbeyilerin izin vermesiyle sancak beyleri tarafından bir kısım sipahiler memleket muhafazası için yerlerinde bırakılabilirdi. Sipahi sefere gittiğinde yerine vekil olarak bıraktığı korucu, dirlik sahibinin yokluğunda toprağın muntazaman işlenmesine nezaret ederdi. Eğer sipahi harbin uzaması halinde kışı hudutta geçirmek emri alırsa, dirliğine harçlıkçı denilen bir vekil göndererek, yıllık gelirini bulunduğu yere getirtirdi.

Tımar ve zeamet; sahibi ölünce, ekseriya büyük oğluna, yoksa kardeşine veya yeğenine verilirdi. Fakat bunun için tımar ve zeametin bağlı olduğu alay, varisin toprağı idare edebilecek kabiliyet ve şartlara haiz olduğuna şehadet ederlerdi. Zaten bir sipahi subayı, yerine geçecek birini yıllar boyunca hazırlayıp, yetiştirirdi. Bu suretle dirlik tecrübesiz insanların eline geçmezdi.

Tımar ve zeamet sahipleri, arazileri üzerindeki toprakları üç yıldan fazla işlemezlerse, dirliklerini kaybederlerdi. Toprak işlememek, Allah'a karşı bir günah sayılırdı. Zira toprak sayesinde Allah'ın kulları beslenirdi.

Sultan Birinci Süleyman Han (1520-1566) zamanında tımarlı sipahiler, en parlak devrini yaşadı. Bu zamanda 166.200 tımarlı sipahi vardı; bunun 74.000’i Rumeli, 91.600'ü Anadolu tımarlı sipahisiydi. Bu surette Türk atlı ordusu, iki orduya ayrılırdı: Rumeli atlı ordusu ve Anadolu atlı ordusu. Meydan muharebelerinde ordu düzeninin sağ ve sol kanatlarını bu iki ordu teşkil ederdi.

İlk zamanlarda, Rumeli tımarlı ordusunun kumandanı Rumeli Beylerbeyi, Anadolu tımarlı ordusunun kumandanı da Anadolu Beylerbeyi idi. Fakat sonradan bu iki kanada da padişah tarafından seçilen vezirler kumanda etmeye başladı. Sultan Süleyman Han devrinde bu iki ordu o derece büyüdü ki, sefer Avrupa’da olduğu zaman çok defa Anadolu sipahi ordusu çağrılmaz veya bazı birlikler çağrılırdı. Sefer Asya’da ise, Rumeli askerleri ya çağrılmaz veya bazı birlikleri sefere katılmak için istenirdi.

Silahları ve Savaş Taktikleri

Tımarlı sipahiler askeri olarak "ağır süvari" kategorisine girmektedir. Savaşa kendileri ve atları tam zırhlı olarak katılan Tımarlı sipahilerin tipik zırhları: göğüs, karın ve sırtı birbiri üzerine bindirilerek perçinlenmiş şeritler halindeki çelik levhalarla (ayna) desteklenmiş etekte dize, kollarda dirseğe kadar uzanan örme zırh, yine çelik levha ve zincirden yapılan ve bacakları koruyan "dizçek", yekpare çelik veya bronzdan yapılmış ve ön kolu koruyan "kolçak" ve çelik veya tombaktan hareketli burunluklu ve zincir enselikli Türk tipi miğferden oluşmaktadır. Uzak mesafede at üzerinde ok ve yay ile cirit kullanan tımarlı sipahiler göğüs göğüse muharebede kargı, aybalta, balta, dilli topuz (şeşper), bozdoğan, topuz, eğri Türk süvari kılıcı ve kama kullanırdı. Kalkanları ise çelik, bronz veya madeni göbekli ibrişim sarmalı söğüt dallarından yapılmış hafif, orta boy yuvarlak kalkanlardı. Kanuni döneminden itibaren hafif ateşli silahların da etkin olarak savaş alanına girmesiyle at üzerinden ateşlenebilecek karabina ve piştov gibi ateşli silahlar da sipahilerin silahları arasına girdi.

Tımarlı Sipahiler has ordunun merkezi teşkil ettiği savaş düzeninde sağ ve sol kanatlarda yer alırdı. "Kurt Kapanı", "Hilal Taktiği" veya "Turan Taktiği" olarak adlandırılan stratejide akıncıların sahte saldırı ve geri çekilmelerini takip ederek saldıran düşman birliklerinin ardını alarak çembere almak ve çevirdiği düşmanı göğüs göğüse mücadelede imha etmek tımarlı sipahilerin göreviydi.

Sipahi eğitiminde binicilik en önemli unsurdu. Özellikle süvari okçuluğu becerisine önem verilirdi. Sipahi adaylarına kemankeşlik, cirit, matrak ve çevgen oyunları, kılıç başta olmak üzere silahların kullanımı ve karakucak güreş öğretilirdi.

Sonuç

17. yüzyıldan itibaren Osmanlı İmparatorluğunun ekonomik ve siyasi olarak duraklamaya girmesi, askeri zaferlerin azalarak savaşların uzaması ve tımar sisteminin istismar edilmesi gibi sebeplerle gittikçe yoksullaşan tımarlı sipahi sınıfı bozulmaya başladı Nihayet Sultan Abdülmecîd Han'ın 19 Ocak 1841 fermanı ile kalan son tımarlı sipahileri tımarlarına ölene kadar sahip olmak şartıyla emekliye sevk etmesi ile Büyük Selçuklu döneminden beri Anadolu ve Ön Asya Türklüğünün idari ve askeri aristokrasisi ve bürokrasisini oluşturan tımarlı sipahi sınıfı resmen sona erdi.

Kapıkulu Sipahileri

Sipahi

Kapıkulu Sipahileri padişahın özel ordusunu oluşturan Hassa Ordusu'nun süvari sınıfını oluşturan birliklere verilen addır.

Tımarlı sipahilerin aksine Kapıkulu Ocağı'na bağlı aylıklı askerlerden oluşan Kapıkulu sipahileri I. Murad Dönemi'nde kurulmuştur. İlk dönemlerde hassa ordusunun piyade birlikleri olan yeniçeriler gibi bu sınıfa da devşirme sistemi ile asker yetiştirilmesi amaçlandıysa da önceden ata alışık olmayan Avrupalı devşirme çocuklarına süvariliğin inceliklerini öğretmedeki zorluklar neticesinde gitgide bu sınıfa daha çok Yörük Türkmen çocukları alınmaya başlamış ve Fatih Sultan Mehmet zamanından itibaren de tamamen Türklerden oluşturulması kanuna bağlanmıştır. Klasik dönemde sipahi ocağının Kapıkulu ordusu içinde gitgide seçkin ve padişaha yakın bir sınıf haline gelmeye başlamasıyla, saray içindeki yüksek memurlar ve paşaların çocukları da sipahi ocağına alınmaya başlamış ve Kanuni devrinden itibaren Sipahi Ocağı neredeyse tamamen Türk aristokrat aileleri ile savaşlarda üstün beceri gösteren seçme savaşçıların alındığı seçkin bir bölük haline gelmiştir.

Eğitim ve harp sanatı yönlerinden tımarlı sipahilerle paralellik gösterseler de sayı olarak çok daha küçük bir birlik olan kapıkulu sipahileri tımarlı sipahiler ile aynı, lakin daha zengin süslenmiş silahlar kullanırlardı. Görevleri savaşta padişahın sağ yanında savaşarak yalancı geri çekilme sırasında ordunun merkezini ve padişahı savunmak, barış zamanı padişahı ve sarayı korumaktı.

Kapıkulu Sipahileri (Sol alttan 1.,2.,3. ve sol üstten 3. ve 4. askerler.)
Kapıkulu Sipahileri (Sol alttan 1.,2.,3. ve sol üstten 3. ve 4. askerler.)

Kuruluşundan itibaren hassa ordusunun piyade askerleri olan yeniçerilerle rekabet halinde olan kapıkulu sipahileri yeniçerilerin aksine Osmanlı tarihi boyunca nadiren kazan kaldırmış, bu sebepten ötürü "Atlı er başkaldırmaz" sözü Osmanlı devletinde bir deyim halini almıştır. Yeniçerilerle olan rekabetleri ise Osmanlı tarihi boyunca zaman zaman kanlı bir hale dönüşmüş ve Sultanahmet Meydanı'nda iki grubun zaman zaman silahlı çatışmalara girdikleri görülmüştür. Özellikle Sultan IV. Murad'ın saltanatını sağlamlaştırmak ve yeniçerilerin elinden iktidar gücünü almak mücadelesinde kapıkulu sipahileri payitahtta padişahı destekleyen en önemli güç olmuştur.

Sultan II. Mahmud'un yeniçeri ocağını tasfiyesinde de kapıkulu sipahileri yeniçerilere karşı II. Mahmud'u destekleyerek isyancı yeniçerilere karşı halkla beraber dövüşmüş ve bu sebepten topyekûn yok edilen ve tüm malları devlete geçen yeniçerilerin aksine canları ve mallarına dokunulmayarak yeni orduya gönüllü olarak katılmalarına izin verilmiştir.

Kaynakça

  1. ^ "SİPAHİ". TDV İslâm Ansiklopedisi. 17 Kasım 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2 Şubat 2023. 

Ayrıca bakınız

İlgili Araştırma Makaleleri

Tımar, en genel kapsamında devlete sağlanan tanımlanmış bir hizmet karşılığında ücret olarak toprak tahsis edilmesidir. Farsça bir kökten gelir, bu dildeki anlamı acı, ızdırap, sadakat ve bakımdır. Pek çok tarihçi bir kurum olarak Orta Çağ İslam toplumlarında, ikta adı altında uygulandığı görüşündedir. Ancak Jak Yakar, Hitit İmparatorluğu toprak düzeninde hizmet karşılığı toprak tahsisinden bahsetmektedir.

<span class="mw-page-title-main">Dîvân-ı Hümâyun</span> Osmanlı Devletinde bakanlar kurulu

Dîvân-ı Hümâyun, Osmanlı İmparatorluğu'nda 15. yüzyıl ortalarından 17. yüzyılın yarısına kadar en önemli yüksek karar organı. İmparatorluğun yıkılışına kadar varlığını korusa da 17. yüzyıldan sonra önemini kaybetmiş ve 19. yüzyılda II. Mahmud'un teşkilat reformuyla kabine sistemine geçilerek Divan-ı Hümayun sembolik hale gelmiştir. Sadrazam, kubbealtı vezirleri, Rumeli beylerbeyi, Rumeli ve Anadolu kazaskerleri, Rumeli ve Anadolu defterdarları, nişancı ve vezirlik rütbesine sahip olan yeniçeri ağası ve kaptan-ı derya'da divanın asli üyeleri arasında yer alırdı.

Kanijeli Siyavuş Paşa III. Murad saltanatı döneminde 1582-1584, 1586-1589 ve 1592-1593 yıllarında üç dönem sadrazamlık yapmış bir Osmanlı devlet adamıdır.

Yemişçi Hasan Paşa III. Mehmed saltanatı döneminde 10 Temmuz 1601 - 24 Eylül 1603 tarihleri arasında toplam iki yıl üç ay yedi gün sadrazamlık yapmış bir Osmanlı devlet adamıdır.

Mere Hüseyin Paşa, II. Osman'ın yeniçeriler tarafından tahttan indirilerek öldürüldüğü ve amcası I. Mustafa'nın ikinci kez tahta geçirildiği anarşi sırasında 13 Haziran 1622 - 8 Temmuz 1622 ve 5 Şubat 1623 - 30 Ağustos 1623 tarihleri arasında iki kez olmak üzere toplam yedi ay on sekiz gün sadrazamlık yapmış bir Osmanlı devlet adamıdır.

Gürcü Hadım Mehmed Paşa I. Mustafa'nın ikinci kez tahtan indirilmesinden hemen önce 21 Eylül 1622 - 5 Şubat 1623 tarihleri arasında dört ay on gün sadrazamlık yapmış bir Osmanlı devlet adamıdır.

Abaza Siyavuş Paşa, II. Süleyman saltanatında, 23 Eylül 1687 - 2 Şubat 1688 tarihleri arasında beş ay dokuz gün sadrazamlık yapmış Osmanlı devlet adamıdır. Köprülü ailesi damadıdır.

<span class="mw-page-title-main">Anadolu (eyalet)</span> 1393 yılında kurulan Osmanlı Devleti eyaleti

Anadolu Eyaleti veya Anadolu Beylerbeyliği, 1393 yılında kurulan Osmanlı Devleti eyaleti. 16. yüzyılda nüfusu 5.455.000 olup bunun 5.410.000'i Müslüman, 45.000'i gayrimüslimdir ve yüzölçümü 223.114 km² kadardır.

<span class="mw-page-title-main">Azab</span>

Azab veya azap, Osmanlı devletinde çoğunlukla garnizon askeri olarak görev yapan askeri birimdir. Henüz evlenmemiş genç erkekler azab yazılabilirlerdi. Sözcüğün anlamı "bekar erkek"tir ve gönüllülerden oluşan yaya birliğidir. Savaşta ordunun en önünde yer alırdı.

Duraklama Döneminde Osmanlı Ordusu, (1566-1699); I. Süleyman'ın ölümü ile, devletin henüz karalarda üstünlüğü, iç denizlerde hakimiyeti ve sosyal düzeni devam etmekte idi.

Eyalet askerleri, başlıca topraklı veya tımarlı sipahi olarak adlandırılan süvarilerle; yaya, müsellem, azab ve akıncılardan oluşan askerî bir sınıftı. Osmanlı ordusunun önemli bir kısmını oluşturan Türk ve Müslüman askerlerden oluşmaktaydı. Bu askerler yeniçerilere göre daha üst düzey sayılmış ve daha fazla gelir elde etmiştir. Bu sınıfa dahil askerler de gördükleri hizmetlere göre, azablar, sekban ve tüfekçiler, icareliler, lağımcılar ve müsellemler olmak üzere beş gruba ayrılırdı.

<span class="mw-page-title-main">Osmanlı ordusu (klasik dönem)</span> 15-19. yüzyıllarda Osmanlı Ordusuna genel bakış

Klasik Osmanlı Ordusu, Osmanlı ordusunun 1451'de II. Mehmed'in yapılandırmasından başlayıp 1826 Vaka-i Hayriye biten kısmına verilen isimdir. Dönemin ordusu, 1606 sonrasında yenilmeye başlamış ve 17. ve 18. yy itibarıyla geçirdiği reformlar ardından 1826 yılında lağvedilmiştir. Bu dönemde birçok ocaklardan birisi olan Yeniçeri ocağı olarak adlandırılan ve devşirmelerden kurulan ocağın ordu ve siyasette büyük yeri ve etkisi vardır.

<span class="mw-page-title-main">Osmanlı İmparatorluğu gerileme dönemi</span> Osmanlı İmparatorluğunun reform dönemi

Osmanlı Devleti Gerileme Dönemi, Osmanlı tarihinde Karlofça Antlaşması'ndan (1699) başlayarak, Yaş Antlaşmasına kadar (1792) geçen süreye denir.

Tımar sahipleri yıllık gelirlerinin ilk 3 bin akçesini kendi geçimleri için ayırırlardı. Buna "Kılıç Hakkı" denirdi. Geri kalan gelirin her 3 bin akçesi için de tam teçhizatlı 1 adet atlı asker yetiştirmek ve gerektiğinde bunlarla birlikte savaşa katılmak zorundaydılar. Bu askere "Cebelü" adı verilirdi. Tımar sahipleri savaşa çağrıldıklarında bu yetiştirdikleri Cebelülerle beraber savaşa giderlerdi. Savaşta yapılan yoklama sırasında bulunmayan tımarlı sipahinin tımarı elinden alınırdı. Böylelikle Osmanlı İmparatorluğu asker yetiştirmekte sıkıntı çekmemiştir. Ayrıca Akıncılar ve Sipahiler Türktür. Yeniçeriler ise devşirmedir. Devşirmeler ayrıca Enderun denilen mekteplerde okutulmuştur. Bunlar barış zamanı çiftçi, savaş zamanı ise askerdirler. Ancak burada bahsi geçen çiftçilik kavramı toprağı işlemek ve uğraşmak ile ilişkilendirilemez. Ancak toprağı işleyen çiftçiyi denetleyen bir mekanizma oldukları söylenebilir. Nitekim köylü toprağını terk eder ise ilgili şahsı bulup tekrar toprağına yerleştirmek ile mükelleftiler. Bu yüzden toprağın sahipleri olarak kendilerine sahibü'l arz da denilmiştir.

<span class="mw-page-title-main">Sancak (idari birim)</span> osmanlı idari birim

Sancak, Osmanlı İmparatorluğu’nun idari yapılanmasına dair bir terim olan sancak, Osmanlı Devleti'nde bir bölge veya gelir getiren has anlamına gelir.

Kapıkulu, Osmanlı Devleti'nin sürekli ordusunu oluşturan ve doğrudan padişaha bağlı olan yaya, atlı ve teknik sınıftan asker ocaklarına ve bu sisteme verilen addır. Kapıkulu ocaklarının kurulmasından önceki dönemde Osmanlı Devleti'nin askerî gücünü yayalar ve müsellemler oluşturuyordu.

<span class="mw-page-title-main">Dulkadiroğulları Beyliği</span> Türk beyliği

Dulkadiroğulları Devleti (Beyliği), II. Dönem Anadolu beyliklerinden biridir. 1339-1522 yılları arasında Anadolu'nun güneyinde, Elbistan merkez olmak üzere kurulmuş bir Türkmen devletidir. Dulkadiroğulları Oğuzlar'ın Bozok kolundan, Yıldız Han soyundan, Avşar, Beydilli, Kargın boyundandır. İlk reisi Zeyneddin Karaca Bey'dir. Osmanlı İmparatorluğu ve Memlükler arasında mücadelelere neden olan devlet, 1515 yılı Turnadağ Muharebesi sonucunda yıkılarak Osmanlı İmparatorluğu'na bağlanmıştır.

Kalender Çelebi İsyanı ya da Kalender Şah İsyanı, 1527'de Kalender Çelebi liderliğinde başlayan ayaklanmadır. Kalender Çelebi İsyanı 1527 yılında Osmanlı İmparatorluğu'na karşı Anadolu'da çıkan dini içerikli büyük bir isyandır.

<span class="mw-page-title-main">Atmeydanı Vakası</span>

Atmeydanı Vakası veya Atmeydanı Olayı ya da Sultan Ahmed Camii Vak‘ası, 1648 yılında IV. Mehmed'in saltanatının ilk aylarında Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti İstanbul'da bulunan Sultanahmet Meydanı'nda gerçekleşen ayaklanma.

Altı Bölük Halkı, Osmanlı Ordusu'nun Kapıkulu süvarilerine verilen isimdir.