İçeriğe atla

Sancak (idari birim)

Osmanlı İmparatorluğu'nun eyaletleri ve sancakları, 1899

Sancak, Osmanlı İmparatorluğu’nun idari yapılanmasına dair bir terim olan sancak, Osmanlı Devleti'nde bir bölge veya gelir getiren has anlamına gelir.

Söz kökeni

Köken yapısı

“Sanç-” fiili ve “-ak” fiilden isim yapım ekinin birleşmesinden oluşmuştur. İlk birleşimle sançak hâlini alan söz, sadalı sesin benzetmesi (n sesi) sebebiyle sancak hâlinde gelişim göstermiştir: sançak > sancak. Kelime, Osmanlı Türkçesi imlasında “سنجاق / sancak” şeklindedir.[1] Aynı “sanç-” fiili, Selçuklu hakanlarından Sultan Sancar’ın isminde de bulunmaktadır: sanç-ar sançar > sancar.

Anlamı

Türkçe sanç- “Sançmak, saplamak, mızraklamak” fiilinden türediği belirtilen sancak kelimesi bütün anlamlarıyla, “1. Bayrak, liva. 2. ask. Çoğunlukla askerî birliklere verilen yazı işlemeli, kenarları saçaklı ve gönderli bayrak. 3. den. Gemilerin sağ yanı. 4. tar. Osmanlı yönetim teşkilatında illerle ilçeler arasında yer alan yönetim bölümü, mutasarrıflık.” anlamlarını içerir.[2] Osmanlı İmparatorluğu’nun idarî yapılanmasının bir ögesi olarak sancak “Osmanlı Devleti'nde bir bölge veya gelir getiren has, illerle ilçeler arasında yer alan yönetim bölümü, mutasarrıflık” anlamını içerir.

Bugün Sırbistan ve Karadağ devletlerinin sınırdaş olduğu bölgenin adı olan Sancak da Osmanlı devrinde o bölgedeki idarî yapı olan Yeni Pazar Sancağı’ndan kalmıştır.[3] Benzer bir anlam daralması ile özel ada dönüşme örneğine bugün Hatay Devleti'nin eski adı olan İskenderun Sancağı'nda da rastlanır. Bölgenin adı 1921-1938 arasında Sancak olarak anılmıştır.[4]

Tarihi gelişimi

Geleneğe göre Anadolu'da Selçuklu hâkimiyetinin sonlarına doğru sancak özellikle ilk Osmanlı hükümdarının temlik alametlerinden biri olmuştur. İlk Osmanlı tarihlerinde, Karacahisar'ın Osman Gazi tarafından fethinden sonra Anadolu Selçuklu Sultanı III. Alaeddin Keykubad'ın bu fethi kutlamak için Osman'ın yeğeni Ak Timur vasıtasıyla ona bir sancakla takımını gönderdiği bilgisi bulunur. Aşıkpaşazade'ye göre Osman böylece sancakbeyi olmuş ve adına ilk hutbe okunmuştur. Ancak bu dönemlerde temel idarî birim olarak sancak teriminin kullanıldığı söylenemez. Bunun en önemli sebebi Osmanlıların erken devirlerinde idarî terim olarak sancaktan ziyade subaşılık ve vilayet gibi terimlerin bulunmasıdır.[]

Osmanlı Beyliği'nin erken dönemlerini anlatan kroniklerde askerî ve idarî bir terim olarak Yenişehir'in "bey sancağı" şeklinde anılması ihtiyatla karşılanmalıdır. Çünkü bu tabirin ilk devirlerden ziyade, beyliğin güçlenip civardaki Türkmen beyliklerini ilhaka başladığı XIV. yüzyıl ortalarına doğru kullanıldığı açıktır.

Sancak sözü ancak XV. yüzyılda "idare ve kumanda" anlamları yanında artık "idarî bölge" manasında da geçmeye başlamış olmalıdır. Bu bağlantıda sancak teriminin ilk dönemlerde şüphesiz askerî bir ağırlığı vardı. Ancak zamanla eyaletlere bağlı sancak beyi idaresindeki idarî bir bölgeyi de ifade etmiştir. Böylece Osmanlı tımar sistemi içinde hem bir gelir dilimini belirten dirlik ve askerî birlik, hem de o sancağa bağlı tımarlı askerlerin bulunduğu bölgeyi tanımlamaya başlamış, bu sonuncusu bir idarî birim tanımı olarak da yaygınlaşmıştır. Osmanlıların Rumeli'ye geçmesi ve fetihlerin bu yönde yoğunlaşması sonunda bölgede yeni sancaklar oluştu ve 1361 yılından sonra Balkanlar'daki fetihlerin hızla artması sancaklar üzerinde bir kontrol mekanizması kurulmasını zarurî hâle getirdi. Bunun neticesinde I. Murad lalası Şahin Paşa'yı Rumeli'deki beylere kumandan olarak tayin etti. Böylece Osmanlılarda beylerbeyi kavramı ortaya çıktı ve Osmanlı taşra teşkilatında beylerbeyliği, sancaklar üzerinde bir kontrol mekanizması oldu.

Eyaletlerin alt birimi olarak görülen sancakların kaza, nahiye ve köyler gibi belli coğrafi sınırı vardı. Eyaletleri teşkil eden sancakların en yüksek idarecisi sancak beyi (mir-i liva) idi. Sancak beyleri sancağın merkezindeki kazada ikamet ederdi. Sancak beyini sancağa bağlı diğer kaza ve nahiyelerde "zaim", "subaşı" yahut "voyvoda" denen ve daha çok asayiş işleriyle görevli olan bir kişi temsil ederdi. Sancak beylerine ait vergiler bunlar tarafından toplanırdı. Sancak beyleri "seyfiye" veya "ehl-i örf" adı verilen zümrenin içinde yer almaktaydı. Genelde Enderun’da yetiştikten ve taşrada çeşitli hizmetler gördükten sonra, bu göreve tayin edilirlerdi.

Sancağındaki subaşı, alay beyi, dizdar ve sipahi gibi ehl-i örfün amiri olan sancak beyinin başlıca görevi bölgesinde asayişi sağlamak ve sipahi-reaya arasındaki münasebetlerin kanuna uygun biçimde yürütülmesini temin etmekti. Bunun yanında sancak beyi, herhangi bir sefer esnasında sancağının tımarlı sipahileriyle birlikte bağlı olduğu eyaletteki beylerbeyinin kumandası altında sefere katılırdı. Ayrıca sancağıyla ilgili olarak merkezden gönderilen fermanlardaki konuların halledilmesini sağlardı. Bu arada sınır boylarındaki sancaklarda görevli olan sancak beyleri komşu ülkelerle doğrudan doğruya temaslarda bulunur ve bu ülkelerle ilişkileri anlaşmalara uygun biçimde yürütürdü. XVI. yüzyıl kaynaklarından anlaşıldığı kadarıyla sancak beylerinin bir sancaktaki görev süresi bir ile üç yıl arasında değişmekteydi.

Yeni idari taksimat

Osmanlı taşra yönetiminin en temel idari ve askerî birimi olan sancaklar, XVI. yüzyılın sonlarından itibaren siyasal, sosyal ve ekonomik sebeplerin tesiriyle yavaş yavaş bir değişim sürecine girdi. Bu değişim sürecinde merkezî idare, giderek taşra üzerindeki denetimini arttırmaya ve eyaletleri sancaklardan daha ön plana çıkarmaya başladı. Bu bağlamda taşrada uygulanan iltizam sistemiyle yeni bir idareci zümre ortaya çıktı.[]Bunun bir sonucu olarak II. Mahmud döneminde sancaklar daha basit birer idarî bölge hâline geldi. 1864 kanunu ile idaresi ve taksimatı muhafaza edilen sancak ve livalar 1921'de Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kaldırıldı ve idarî taksimatta vilayet kelimesi kullanılmaya başlandı.[]

Sancak beyinin görevleri:

  1. Sancak sınırları içerisinde bulunan diğer tımarlı sipahilerle emredilen sefere katılmak.
  2. Halkın rahat ve huzur içerisinde yaşamasını sağlamak.
  3. Sancağın düzen ve emniyetini sağlamak.
  4. Şehrin asayişini temin etmek ve adaletin uygulandığını gözlemlemek.
  5. Şer’î ve örfî hukuka aykırı durumları önlemek.
  6. Beylerbeyine sürekli rapor vererek yönetimin devamını sağlamak.

Kaynakça

  1. ^ Şemseddin Sami, Kamus-ı Türkî, Dersaadet, 1317, s. 434 (Yeniden basımı: Eylül 1998, İstanbul)
  2. ^ Türk Dil Kurumu - Büyük Türkçe Sözlük 28 Şubat 2010 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. Sancak sözü
  3. ^ Stjepanović, Dejan (2012). "Regions and Territorial Autonomy in Southeastern Europe". In Gagnon, Alain-G.; Keating, Michael (eds.). Political autonomy and divided societies: Imagining democratic alternatives in complex settings. Palgrave Macmillan. p. 194. ISBN 9780230364257.) (İngilizce)
  4. ^ Hatay Sorunu ve Türk-Fransız Siyasal İlişkileri (1936-1939) 27 Şubat 2023 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi., İsmail Soysal, Belleten, Türk Tarih Kurumu, Sayı: Nisan 1985, Cilt 49 - Sayı 193, Sayfalar: 79-110)

İlgili Araştırma Makaleleri

Tımar, en genel kapsamında devlete sağlanan tanımlanmış bir hizmet karşılığında ücret olarak toprak tahsis edilmesidir. Farsça bir kökten gelir, bu dildeki anlamı acı, ızdırap, sadakat ve bakımdır. Pek çok tarihçi bir kurum olarak Orta Çağ İslam toplumlarında, ikta adı altında uygulandığı görüşündedir. Ancak Jak Yakar, Hitit İmparatorluğu toprak düzeninde hizmet karşılığı toprak tahsisinden bahsetmektedir.

<span class="mw-page-title-main">Karesi Beyliği</span> Türk beyliği

Karesi Beyliği, Karesioğulları Beyliği, Karasi Beyliği veya Karasioğulları Beyliği, Anadolu Selçuklu Devleti'nin gerilemesinden sonra Oğuz boyları tarafından Balıkesir-Çanakkale ve Bergama yöresinde kurulan Anadolu Türk beyliğidir. Eşrefoğulları'ndan sonra en kısa hüküm süren beyliktir. Bu yöredeki ilk Türk devletidir.

<span class="mw-page-title-main">Saruhanoğulları Beyliği</span> Saruhanoğulları Beyliği veya Saruhanlılar Batı Anadoluda özellikle Manisa ve çevresinde hüküm sürmüş Kuman-Kıpçak veya Oğuz kökenli bir Türk beyliği

Saruhanoğulları Beyliği, Anadolu Selçuklu Devleti'nin çökmesi ve dağılmasıyla başlayan Anadolu Beylikleri döneminde, 14. yüzyıl başlarında kökenlerinin Oğuzlardan olan Türkler veya bir başka iddiaya göre Manisa bölgesindeki yer adlarından ve bazı maddî işaretlerden yola çıkılarak Kıpçak olduğu belirtilen beylik. Bölgede Kıpçak boylarına ait adların Harezm emîrleriyle gelenler yanında İznik İmparatoru III. İoannis Vatatzes'in döneminde 1241-1250’lerde Trakya’dan getirtilip Batı Anadolu'ya, Menderes vadisi ve Frigya, Bitinya olmak üzere sınırlara yerleştirilmiş olan Kuman/Kıpçaklar’la ilgili olmasının akla yakın olduğu düşünülür. Ancak Saruhanoğullarını bunlara bağlama konusunda delil olmadığı söylenir. Bu bakımdan Saruhan Bey’in de Selçuklu uç bölgesinde yerleşmiş emîrlerden biri olması dışındaki görüşlerin şimdilik kesin olmadığı belirtilir. Batı Anadolu’da Manisa ve çevresinde, Gediz Nehri havzasında Menemen, Gördes, Demirci, Kemalpaşa, Turgutlu, Ilıca ve Akhisar gibi kent ve kasabalarda ağırlıklı olarak kurulmuş bir Türk beyliğidir.

<span class="mw-page-title-main">Germiyanoğulları Beyliği</span> Batı Anadoluda eski bir Türk beyliği

Germiyanoğulları Beyliği, Anadolu Selçuklu Devleti’nin çökmesi ve dağılmasıyla başlayan Anadolu Beylikleri döneminde Batı Anadolu’da Kütahya merkezli olarak kurulmuş bir beyliktir. Germiyan adının anlamı Farsçada "sıcak" anlamına gelen germâ sözcüğünden, yine Farsçadaki çoğul üretme takısı -yân ile türetilmiştir. "Ilıcalar" anlamına gelir. Germiyan aşiretinin menşei hakkında çeşitli görüşler vardır.

<span class="mw-page-title-main">Vilayet</span> Osmanlı Devletinin son dönemlerindeki birinci derece mülki yönetim birimi

Vilâyet, 1864 yılında Teşkil-i Vilayet Nizamnamesi ile tanımlanan birinci dereceden bir yönetim birimidir. 19 ve 20. yüzyıllarda önce Osmanlı Devleti, ardından 1960'a kadar Türkiye Cumhuriyeti'nde, bir valinin yönetimi altındaki birimdir. Bugün Türkiye'de vilayet, il anlamında kullanılır.

<span class="mw-page-title-main">Rumeli (eyalet)</span> 1362 yılında I. Murad zamanında kurulan Osmanlı Devleti eyaleti

Rumeli Eyaleti veya Rumeli Beylerbeyliği, 1362 yılında I. Murad zamanında kurulan Osmanlı Devleti eyaleti. Osmanlı Devleti'nde kurulan ilk eyalettir. Anadolu Beylerbeyi yükselirse Rumeli Beylerbeyi, Rumeli Beylerbeyi terfi edilirse vezir olurdu. Rumeli Beylerbeyi Divan-ı Hümayun müzakerelerine katılırdı. 17. yüzyıldan itibaren vezir derecesinde bulunanlar tayin edilmeye başlamıştır.

Sancakbeyi, Osmanlı Devleti'nde yöneticilere veya Osmanlı idaresinde bulunan idari ve askeri yapılanmada beylerbeyliklerden sonra gelen sancakları yöneten kişidir. Sancak beyi, savaş zamanı emri altındaki tımarlı sipahiler ile beylerbeyinin emri altına girmişlerdir.

<span class="mw-page-title-main">Han Mahmud</span>

Han Mahmud 19. yüzyılda yaşamış bir Kürt Emiridir. Müküs Beylerinin Eyyubhanbegi koluna mensuptur. Cizreli Bedirhan Bey ve Hakkârili Nurullah Bey gibi isimlerle çağdaştır. Van'ın Müküs Sancağında doğmuş ve genç yaşta Sancak Beyi olmuştur. 1847 yılında sürgün olarak gittiği Silistre Eyaletine bağlı Rusçuk kentinde, 19 senelik sürgün hayatından sonra 22 Teşrin-i sani 1282 günü ölmüştür. Han Mahmud, Müküs sancak beyi olduktan sonra bu küçük beyliği kısa sayılabilecek bir sürede genişleterek, bir nevi kardeş federasyonu kurarak Van Gölü havzasından İran sınırına kadar büyük bir bölgeyi denetimi altına almıştır. Bölge tarihi açısından gerçekleştirdiği en önemli olay 1830'lu yıllarda ünlü Hoşap Kalesini alarak kadim Mahmudi Emaretine son vermesi olmuştur. Bu onu Kürdistan coğrafyasının en güçlü Mirlerinden biri hâline getirmiş, ayrıca İran ile hemhudud olması hasebiyle İran canibinde de üne kavuşmasına vesile olmuştur. Han Mahmud bu genişleme hareketini hem Osmanlı Devletinin bölge paşalarına hem de büyük nüfuz sahibi olan Botan ve Hakkâri Emirlerine rağmen başarabilmiştir. Müküs Emiri Han Mahmud, 1838 ve 1847 yıllarında Osmanlı Devleti ile karşı karşıya gelmiş, sürgünle sonuçlanan bu isyanlarda, ilk sürgününde Dersaadet'te (İstanbul) bir yıla yakın kalmış, son sürgününde ise Tuna Nehri kenarındaki Rusçuk kentinden memleketine bir daha geri dönememiştir.

<span class="mw-page-title-main">Osmanlı ordusu (klasik dönem)</span> 15-19. yüzyıllarda Osmanlı Ordusuna genel bakış

Klasik Osmanlı Ordusu, Osmanlı ordusunun 1451'de II. Mehmed'in yapılandırmasından başlayıp 1826 Vaka-i Hayriye biten kısmına verilen isimdir. Dönemin ordusu, 1606 sonrasında yenilmeye başlamış ve 17. ve 18. yy itibarıyla geçirdiği reformlar ardından 1826 yılında lağvedilmiştir. Bu dönemde birçok ocaklardan birisi olan Yeniçeri ocağı olarak adlandırılan ve devşirmelerden kurulan ocağın ordu ve siyasette büyük yeri ve etkisi vardır.

Subaşı veya sübaşı, Türkçe bir sözcük olarak hemen hemen tüm Türk devletlerinde “komutan” anlamında kullanılagelmiştir. Türkçede "sü" asker, ordu anlamındadır. Orhun Yazıtları’nda "sü begi" olarak kullanılmıştır. Karahanlılar orduyu sevk ve idare için "sü başlamak" derlerdi. Kutadgu Bilig’de "sübaşlar er", "sübaşçısı" ve "sübaşlar kişi" olarak kullanılmaktadır. Karahanlılar, Gazneliler, Büyük Selçuklular, Anadolu Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluğu, Arapça, Farsça “sahibü’l ceyş” ve “sipehsalar”, Türkçe olarak da “subaşı” sözcükleri kullanılmıştır. Selçuk Bey’in unvanı da subaşıdır. Subaşı ve benzeri sözcüklerin kullanıldığı tüm Türk devletlerinde bu makam, devletin geleneklerine ve içinde bulunduğu şartlara göre değişmekle birlikte, subaşılık doğal olarak son derece önemli bir görevdir. Subaşı olarak atanacak kişide özel bir takım özellikler aranmıştır. Bunlar arasında askerî konularda, özellikle askerî taktiklerde deneyimli, atak, cesur, cömert, haysiyetli, alçak gönüllü, politik ve stratejik görüşe sahip, örfe bağlı, kalem, silah kullanmakta usta, ilim ve irfan sahibi olmak gibi çok çeşitli özellikler belirtilmektedir.

<span class="mw-page-title-main">Gülveren, Tomarza</span> Tomarza´nın mahallesi, Kayseri, Türkiye

Gülveren, Kayseri ilinin Tomarza ilçesine bağlı bir mahalledir.

<span class="mw-page-title-main">Sipahi</span> askeri sınıf

Sipahi, Osmanlı ordusunun ağır süvari sınıfı askeri. Tımar sahibi olan tımarlı sipahiler ve Kapıkulu Ocağı'na bağlı kapıkulu sipahileri olmak üzere ikiye ayrılır. "

<span class="mw-page-title-main">Karesi Sancağı</span>

Karesi Sancağı, Osmanlı Devleti'nin Anadolu Eyaleti sınırları içindeki sancaklarından biri. Osmanoğulları'na ilk katılan beylik olan Karesi Beyliği'nin bulunduğu bölgede kurulmuştur. Osmanlı Devleti'nin yıkılmasıyla yerine Balıkesir ili kurulmuştur. 1909 yılındaki Karesi Sancağı'na bağlı kazalar şunlardır; Karesi Merkez Kazası, Ayvalık Kazası, Bandırma Kazası, Edremit Kazası, Burhaniye Kazası, Erdek Kazası, Gönen Kazası, Sındırgı Kazası, Balya Kazası'dır.

<span class="mw-page-title-main">Kıreli, Hüyük</span> Hüyük ilçesinin mahallesi

Kıreli, Konya'nın Hüyük ilçesinin mahallesidir. Konya-İzmir karayolunun 120'nci kilometresinde konuşlanmıştır. Kuzeyinde Şarkikaraağaç (19 km), doğusunda Çavuş mahallesi (5 km.) ve Hüyük ilçesi (9 km), güneyinde Beyşehir (30 km) ve batısında da Beyşehir Gölü bulunmaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Dulkadiroğulları Beyliği</span> Türk beyliği

Dulkadiroğulları Devleti (Beyliği), II. Dönem Anadolu beyliklerinden biridir. 1339-1522 yılları arasında Anadolu'nun güneyinde, Elbistan merkez olmak üzere kurulmuş bir Türkmen devletidir. Dulkadiroğulları Oğuzlar'ın Bozok kolundan, Yıldız Han soyundan, Avşar, Beydilli, Kargın boyundandır. İlk reisi Zeyneddin Karaca Bey'dir. Osmanlı İmparatorluğu ve Memlükler arasında mücadelelere neden olan devlet, 1515 yılı Turnadağ Muharebesi sonucunda yıkılarak Osmanlı İmparatorluğu'na bağlanmıştır.

<span class="mw-page-title-main">Hamitoğulları Beyliği</span> Eğirdir ve Isparta bölgesinde kurulan 2. Dönem Anadolu Beyliklerinden beylik

Hamidoğulları Beyliği, Anadolu Selçuklu Devleti'nin yıkılmasından sonra Eğirdir ve Isparta bölgesinde kurulan 2. Dönem Anadolu Beylikleri'ndendir. Beyliğin kurucusu Feleküddin Dündar Bey, babası İlyas ile dedesi Hamid zamanında da bu bölgede bulunmuşlardı. Bu nedenle bu bölgenin yabancısı değildi. Hamidoğulları'nın bir diğer önemli özelliği ise topraklarının bir kısmını para karşılığı Osmanlı Devleti'ne satmasıdır.

<span class="mw-page-title-main">Canberdi Gazâlî İsyanı</span>

Canberdi Gazâlî İsyanı, Osmanlı İmparatorluğu'na bağlı Şam Eyaleti'nin Beylerbeyi Canberdi Gazâlî tarafından 1521 yılında çıkarılan isyandır.

Eğil Beyliği veya Eğil Emirliği, Emir Mansur'un neslinden Pir Bedir tarafından, Mirdasi aşireti ile Diyarbakır yöresinde Zazalar ve bazı Kürt aşiretlerinin yardımıyla 1049 yılında kurulan ve günümüz Eğil ve çevresinde hüküm süren beyliktir.

<span class="mw-page-title-main">Teke Sancağı</span>

Teke Sancağı ya da Teke İli, günümüzde Türkiye'nin Antalya şehrinin merkeziyle birlikte; Finike, Kaş, Kalkan, Gömbe, Elmalı, Kızılkaya, Kocaaliler ve Afyonkarahisar'ın bir kısmını içine alan bir Osmanlı sancağıydı. II. Murad zamanında Osmanlıların kontrolüne giren sancağın kuzeyinde Hamîd Sancağı, kuzey doğusunda Karaman, doğusunda Alanya ve batısında Menteşe Sancağı bulunuyordu.

Seyfiye, Osmanlı toplum yapısında askerleri ve askeri yöneticileri tanımlayan toplumsal sınıf. Ehl-i seyf veya Ehl-i örf olarak da bilinir. Toplum içerisinde savaş zamanında savaş bölgesinde görev almaktan, barış zamanında ise halkın güvenliğini sağlamak ve iç karışıklık çıkmasını önlemekten sorumluydular. Sadrazam, vezirler, tımarlı sipahiler, kapıkulu askerleri ve deniz askerleri seyfiye üyelerinden bazılarıdır. Osmanlı İmparatorluğu'nda sivil ve idari yönetimden sorumlu Mülkiye sınıfı oluşana kadar Seyfiye, kamu yönetiminden de sorumluydu.