İçeriğe atla

Osmanlı toplumu

Harem'de kadınların kahve keyfi; 18. yüzyılın başları, Pera Müzesi.

Osmanlı toplumu, Osmanlı İmparatorluğu bünyesinde yaşamış halkların bütününü ifade eder. Toplum, Müslüman ve Müslüman olmayan (gayrimüslim) milletlerden oluşuyordu.[1] Gayrimüslimler, "cizye" vergisi ödemek dışında toplumdan bir ayrıma tâbi değildi. Müslüman toplumun yaşantısı şeriat ile şekillenirken, farklı milletlerin din ve örflerine göre mahalli yaşam tarzlarını koruma imkânı da vardı.[2] Toplumu "yönetenler" ve "yönetilenler" olarak, art zamanlı şekilde, iki sınıfa ayırmak mümkündür. Sınıflar arası geçiş yasak değildir, ancak sınırlı tutulmuştur.[3]

"Osmanlılık" kavramı, 1839'da ilan edilen Tanzimat Fermanı'ndan itibaren Osmanlı İmparatorluğu'nun resmî görüşü olan Osmanlıcılık ideoloji çerçevesinde Türk, Yunan, Ermeni, Bulgar, Macar, Bosnalı, Arap, Kürt gibi etnik grupların üst kimliği olarak kabul edilmiştir ve kapsam konusunda Müslüman-gayrimüslim ayrımı yapılmamıştır. Ancak bu anlayış hem Müslümanlar hem de gayrimüslimlerce kabul görmemiş ve bu politika başarılı olmamıştır. İdeoloji, bu etnik grupların bir bir isyan edip bağımsızlıklarını kazanmalarıyla geçerliliğini yitirmiştir.

Toplumsal sorunlar

Katip Çelebi'ye göre: "insansız mülk olmaz, ordusuz halk olmaz, parasız ordu olmaz, halk olmadan da para olmaz." Halk ile devletin ilişkisine dair özet bir yorum getirir.[4] Halk vergi ve asker kaynağıdır. Ulema, kan ile özdeşleştirilir. Asker, tüccar, safra; yapısı süfli toprakta olan reaya da sevda derecesindedir.[5] Katip Çelebi ve Naima insanın geçirdiği bedensel aşamaları devletin de geçirdiğini savunmuştur. Gelişme, kemalat ve yaşlılık dönemleri ile devleti betimlemeye çalışmışlardır. Koçi Bey ve Lütfi Paşa kendi döneminde toplumdaki bozuklukları ve askeri yapıdaki aksaklıkları tahlil etmişlerdir. Mustafa Ali toplumun gerilemesini yolsuzluk, sorumsuzluk, adaletsizlik, harem kadınları ile ağaların siyasete etkisi gibi nedenlere bağlamıştır. Fleischer'e göre Osmanlı'da toplumsal sarsıntının bazı simgeleri: I. Süleyman'nin Şehzade Mustafa'yı idam ettirmesi, II. Selim'in mutlak otoriteyi Sokullu Mehmet Paşa'ya bırakması, rüşvete göz yumulması sayılabilir.[6]

Yöneten ve yönetilen ayrımı

1720'lerde saray eğlenceleri, Surname

Osmanlı'da belirsiz biçimde bir toplumsal sınıflandırma mevcuttur. Katı ve kesin bir sınıflar ayrımı bulunmamakla birlikte zaman içinde değişen ve Meşrutiyet sonrasında yok olan bir ayrımdan söz edilebilir. Sina Akşin'e göre şöyle bir sınıflandırma yapmak mümkündür:[7]

  • Klasik dönemde(15- 16. yy.)
1. Yönetenler (askerîler) sınıfı
1.1. İcraî askerîler
1.1.1. Maaşlılar
1.1.2. Zaimler ve tımarlı sipahiler
1.2. Ulema
2. Yönetilenler (reaya) sınıfı
2.1. Kentliler
2.1.1. Lonca esnafı
2.1.2. Tüccarlar ve sarraflar
2.2. Köylüler
2.3. Göçebeler
  • Tımar sisteminin gevşemesi ile
1.Yönetenler (askerîler) sınıfı
1.1.Merkeze bağlı icraî askerîler
1.1.1.Maaşlılar
1.1.2.Zaimler ve tımarlı sipahiler
1.1.3.Ademimerkezî yönetenler (âyanlar)
1.2.Ulema
2.Yönetilenler
2.1. Kentliler
2.1.1. Lonca esnafı
2.1.2. Tüccarlar ve sarraflar
2.2. Köylüler
2.3. Göçebeler
1.Yönetenler
1.1.Merkeze bağlı icraî yönetenler
1.1.1.Alafranga yönetenler
1.1.2.Alaturka yönetenler
1.2.Ademimerkezî yönetenler (âyanlar)
1.3.Ulema
2.Azınlık burjuvazisi
3.Yönetilenler (reaya) sınıfı
3.1.Kentliler
3.2.Tüccarlar
3.3.Esnaf
3.4.İşçiler
3.5.Köylüler
3.6.Göçebeler

Yönetenler (Askeri)

  •   Osmanlı yönetici sınıfı, dört alt başlıkta incelenebilir. Bunlar Saray halkı, Seyfiye, İlmiye ve Kalemiye sınıflarıdır. Yönetenler kuruluş ve yükseliş aşamalarında devleti sırtlamıştır. Lakin klasik dönemden sonra tüm dünya ile paralel olarak içtimai ve teknolojik gelişmelerin yaşandığı, bunun yanında yönetimsel açıdan da birçok yeni kavram ve uygulamanın ortaya çıktığı bir döneme girilmesiyle yavaşta olsa değişmeye başlamıştır. Söz konusu uygulamaların nitelikleri ve oldukça yüksek sayılabilecek gerçekleşme hızları, yönetenler ile yönetilenler arasındaki ilişkilerin şeklini ve seviyesini oldukça farklılaştırmıştır.[1] 2.1.1. Saray Halkı   Şüphesiz bu zümrenin en üstünde padişah bulunmaktadır. Saray üç ana gruptan oluşur ve bunlar Harem, Birun ve Enderun olarak ayrılır. Bu bölümlerde çalışanlar statü, görev ve hükümdara yakınlık derecelerine göre imtiyaza sahiplerdir. Sıradan halk ile kıyaslanamazlar. 2.1.2. Seyfiye   Kılıç ehlidir e Ehl-i seyf ve Ehl-i örf gibi adları da vardır. Aynı zamanda yürütme işini de yaparlar (Beylerbeyi, Sancak Beyi vs.). Kubbealtı vezirleri, Yeniçeri ağası, Kaptan-ı derya gibi eşhas bu zümreden çıkar. Bu sınıfın tabanını Tımarlı sipahiler oluşturur. Seyfiye sınıfı kuruluş ve yükseliş aşamasında devletin en muhkem unsurudur. Sadrazamlar genellikle bu sınıftan çıkmaktadır.[2] 2.1.3. İlmiye   Bu sınıfa Ehl-i şer denir. Osmanlı Devleti'nde eğitim, yargı, fetva ve diyanet teşkilâtını oluşturan medrese menşeli ulema sınıfıdır. Medrese tahsilinden sonra icazet ile vazife başına geçerler. 17'nci yüzyılın başlarına kadar sağlam bir gelenek üzerine oturmuşlardır. Kendilerine has nizamı, yargı ve eğitim alanında belirlenen dereceleri, yetki ve sorumluluk ile donatılmışlardır.[3] Şeyhülislam, Kadı, Kazasker ve Müderris bu sınıfın önemli simalarındandır. Bugünkü hakimlik, noterlik ve yerel yönetim işleri bu sınıfa aittir.[4] Klasik dönemde siyaset cezasına tabi değillerdi. Bozulmalarla birlikte ilmiye sınıfı devlet işlerine girmiş, yeniçeri ocağı il birlikte devlete nüfuz etmeye çalışmışlardır. 2.1.4. Kalemiye Maliye, bürokrasi/yazışma işlerine bakarlar. Fatih Sultan Mehmed'in Kanunnamesi'nde zikredilmezler. Kalemiye erbabı şeklinde tanınmaları 16'’nci yüzyıldan sonradır.[5] Kalemiye’de eğitim usta-çırak ilişkisi ile hizmet içi eğitim söz konusudur. Defterdar, Nişancı, Defter eminliği ve 18’inci yüzyıldan sonra Reisülküttab olarak görev yapmaktaydılar. 16’nci yüzyıldan sonra gelişmeye başlayan kurum, 18’inci yüzyıla damgasını vurmuştur. Beynelmilel ilişkiler artık kılıçla değil diplomasi ile yürütülmek zorunda kalınmış ve böylece kalemiye sınıfı ön plana çıkmıştır. ----[1] Serdar Vural Uygun, ‘’Osmanlı’dan Günümüze Yöneten-Yönetilen Etkileşimleri Üzerine’’, Mustafa Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C. 11, S. 26, ss. 297-314, Hatay 2014, s. 298. [2] Halit Çiçek, ‘’Osmanlı İmparatorluğunda Mali Bunalım’’, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, S. 6, ss. 46-80, Konya 2000, s. 47. [3] Mehmet İpşirli, ‘’İlmiye’’, TDV İslam Ansiklopedisi, C. 22, ss. 141-145, İstanbul 2000, s. 141. [4] Çiçek, a.g.m, s. 47. [5] Mehmet İpşirli, ‘’Kalemiye’’, TDV İslam Ansiklopedisi, C. 24, ss. 248-249, İstanbul 2001, s. 248.

Yönetilenler (Reaya, Tebaa)

Meddah, 20. yy. öncesi
Osmanlı'da bir hizmetçi, 19. yy.
  •   Reaya Osmanlı’da tebaa, halk anlamına gelen bir tabirdir. Sözlükte ‘’sığır, koyun sürüsü’’ anlamına gelen raiyye/raiyyet kelimesinin çoğuludur. Osmanlı’da yönetenler ve ulema dışını kapsayan bir tabirdir. Bu sınıf yukarıda da zikrettiğimiz gibi devlete vergi ve asker vermekle yükümlüdür. Osmanlı’da tarımın devamlılığı reaya zümresine bağlıdır. Devlete isyan etmedikleri sürece kanunlar çerçevesinde yaşamlarını sürdürmüşlerdir.[1] ----[1] Mehmet Öz. ‘’Reaya’’, TDV İslam Ansiklopedisi, C.34, ss. 490-493, İstanbul 2007, s. 490. ----

Yaşam ortamına göre

Köy

Nüfusun çoğunu köylüler oluşturmaktaydı. Çiftçi kendisine verilen toprağı işleyip vergisini Tımarlı Sipahiye veya bir vakfa verirdi. Köylü, toprağı üç yıl üst üste boş bırakıp işlemezse “Çiftbozan” adıyla vergi öderdi. Bundaki amaç üretimi artırmak, toprağın boş kalmasını önlemekti. 16. yüzyılın sonlarında tımar sisteminin bozulması ile “İltizam sistemi” yaygınlaştı. İltizam sistemi sonucunda reayanın durumu kötüleşti. Köyden kente göçler başladı. Bu göçlerle; şehirdeki sorunlar artmaya, köyler boşalmaya ve tarım üretimi azalmaya başladı.

Şehir

Osmanlı şehirleri her türden malın ticaretinin yapıldığı, sanayi işletmeciliğinin var olduğu ve çeşitli sosyal kurumların örgütlendiği; idari, askeri ve dini işlerin görüşüldüğü yerleşim merkezleridir. Osmanlı şehir halkını; Askerler, Tacirler (tüccarlar) ve Esnaflar (Ahiler) oluşturuyordu.

Göçebeler (Konargöçerler)

Yörük olarak da adlandırılan bu insanlar hayvancılıkla geçimlerini sağlıyorlardı. Devletin kendileri için düzenlediği kanunlar çerçevesinde hayatlarını sürdürüyorlardı. Devlet göçebelerden; Adet-i Ağnam, Ağıl resmi, Kışlak ve Yaylak adlı vergileri alırdı. Devlet göçebelerin vergi ve asker toplamada sorun olmaları nedeni ile onları yerleşik hayata geçirmeye çalışmışsa da başarılı olamamıştır.[8]

Ekonomik yapı

Osmanlı'da zengin sınıf gerek vakıf anlayışı, gerekse devletin iktidar kaygısı ile fazla büyümemiştir. Ancak devlet görevlilerinin imkânları çoktu ve genellikle zengindiler. Bürokratlar Osmanlı toplumunun en zengin ve kudretli sınıfıdır. Prof. İnalcık'a göre; "1500'lerde bir sancak beyinin yıllık geliri 4 bin 12 bin düka al­tını arasında değişiyordu. Oysa aynı dönemde Bursa'nın zengin bir tüccarı dört bin altın servete nadiren sahipti".[9] Çok küçük bir bürokratlar sınıfı padişah ailesinden sonra, en zengin kesimi oluşturuyordu. Ardından yabancı tüccarlar ve müslümanlar geliyordu. Örneğin: Lütfi Barkan'ın 1528'de Rumeli'deki dört sancakta tespit ettiğine göre: toplam gelirin % 35'i padişahın haslarına, % 54'ü tımar ve zeamete, % 7'si sancak beyleri hassına ve ancak % 1'i mülk ve vakıf araziye aittir. Merkezi devlet toplam gelirin ancak % 37'sine el koyabilmekte, artan kısmı eyaletlerde kalmaktadır. Bu da devletin militarist ve sürekli seferberlik halinde olmasından ileri geliyor.[10]

Tarihsel süreçte toplum yapısı

Surname'de çeşitli meslek erbabları

Kuruluş Devri

Selçuklu devrinde çok sayıda Oğuz Türkleri İran'a, Azerbaycan'a, Anadolu'ya ve Suriye'ye yayıldı. İlk kurulan devletlerin ideolojik yönelimi ve yönetim biçimi Arap ve İran-İslâm geleneklerine dayanıyordu. Ordunun çoğunluğunu hayvancılığa dayalı, yarı göçebe Oğuz Türkleri oluşturuyordu. Sivil ve mali idarede İranlı vezirler ve kâtipler, kültür yaşamında İranlı ve Arap şair ve yazarlar, medreselerde Arapçayı benimsemiş alimler ağır basıyordu. Günlük hayatın dili Türkçe idi. Yönetim ve edebiyat alanlarında Farsça, medreselerde Arapça yerleşmişti.[11] Medreselerde yetişen kadılar, ülkenin çeşitli yörelerinde şeriat hükümlerini uyguluyordu.Sınır bölgelerinde Müslüman olmakla beraber iç Asya geleneklerini sürdüren Türkmen hayat biçimi ve töresi yaygındı. Hayvancılık yapan Türkmenler, kışın ovada, yazın yaylada otlak arayarak yarı yerleşik yaşam sürüyorlardı. Ayrıca Bizans bölgelerine yapılan akınlardan alınan ganimetler de önemli gelir kaynağıydı. Ahiler ticarete hakim oldular şehirli halkın dayanışmasını, hatta tehlikeli anlarda örgütlenerek savunma ve korunmasını sağladılar. Ayrıca siyasal dağınıklık dönemlerinde Anadolu'nun toplumsal dinginliğin korunmasına yardımcı oldular.

Yükseliş

1586-1591 arasında Codex Vindobonensis adlı eserde Osmanlı kadınları

On dördüncü yüzyıla gelindiğinde devlet küçük bir uç toplumundan başlayıp, hoşgörülü ve adil bir yönetim sayesinde, Tuna'dan Kızılırmak'a uzanmıştı. Adalet ve müsamaha, Balkanlar'da ortodoks idarelerden ele geçirilen yörelerin elde kalmasını sağlıyordu. Devletin ve toplumun hukuksal temelini, şeriat oluşturmaktaydı. Ancak örfi kurallar da göz ardı edilmiyordu.[12] Vergi düzenini açıklayan en eski Osmanlı belgeleri on beşinci yüzyıldadır. Yeni ele geçirilen yörelerdeki düşük vergiler yerel halkın Osmanlı'yı tercih sebebiydi.[13]

Asker dışındaki halk, "reaya", devlete vergi ödemekteydi.Osmanlı siyasal uygulamasında asker ve reaya kesin kurallarla ayrılmıştı.[11] Reayanın reaya olarak kalması ve asker çocuklarının asker olması teşvik ediliyordu.I. Süleyman'ın sadrazamlarından Lütfi Paşa Asafname isimli eserinde "Reayadan olup ata ve dededen sipahizade olmayanı sipahi etmemek gerek. Kapı açılınca herkes reayadan kaçıp sipahi olur." demiştir.[13] Toplumsal köken, yetişme koşulları ve resmî görev bakımından askeri sınıf: kılıç ve kalem ehli olarak ikiye ayrılmaktaydı. Gayrimüslim halk müslümanlardan farklı olarak cizye vergisi ödemekteydi. Cizye dışında Osmanlı vatandaşları arasında fark yoktur. Şehirli, göçebe ve köylü halkın vergilendirilme biçimi değişiklik gösterir.[14]

Sina Akşin Klasik dönemde toplumu şöyle tasnif eder:[15]

  • I. Yönetenler (askerîler) sınıfı A. İcraî Askeriler 1. Maaşlılar 2. Zaimler ve tımarlı sipahiler B. Ulema
  • II. Yönetilenler (reaya) sınıfı A. Kentliler 1. Lonca esnafı 2. Tüccar ve sarraflar B. Köylüler C. Göçebeler

Toplumun farklı noktaları ortak paydada birleştirilmeye çalışıldı. Hiçbir unsurun baskın olmasına, iktidarı ele geçirebilmesine imkân tanınmıyordu. Örneğin: tüccarlardan çok zenginleşen biri olur­sa, müsadere yoluyla mallarına el konuluyordu. Belli bir bölgede güçlenen halk, boy, oba olursa hemen tehcir edilir. İktidar imkânı kaldırılırdı. Ziya Gökalp devşirme çocukların yüksek yönetici oldukları Enderun ile medreseleri karşılaştırırken, birincisinin Türk olmayanı alıp Türk yaptığını, ikincisinin Türk'ü Arap haline getirdiğini söyler.[16] En­derun'da dil Türkçe iken, ilim ve medrese dili Arapçaydı. Askeri sınıfta Müs­lüman kökenliler yerine Hristiyan devşirmeler tercih sebebiydi.[17] Genellikle ülkenin padişahtan sonra en zengin ikinci adamı sadrazamdı. Sadrazam çocuklarının yerleşebildiği devlet makamına Hristiyan bir çobanın çocukları da gelebilmekteydi. Tüccar sınıfının büyümemesi için çaba gösterilmiştir. Yalnızca şehirler arası ticareti yürüten lonca üyelerine imkân veriliyordu. Özel teşebbüsün kapital olmasının önü engellenmiştir. Köylüler göçebelere tercih edilmiştir. Köylülerin yeri yurdu belliydi ve vergi öde­mekteydiler. Göçebeler ise ad­resi belli olmayan, vergi ve asker konusunda sıkıntılı, silahlı ve üstüne fazla varılamayan bir ke­simdi. Göçebeleri köylüye dönüştür­mek Osmanlılar'ın en büyük uğraşlarındandır.[18]

Duraklama ve gerileme

19. Yüzyıl sonunda Rus Ansiklopedisinde Osmanlı halkı

Coğrafi keşiflere ve batıda gerçekleşen teknolojik gelişmelere ayak uyduramayan devlet iç işlerinde isyanlarla uğraşmak zorunda kalmıştır. Bu dönemde artan vergi yükü ve enflasyon nedeniyle devlet- halk çatışması baş göstermiştir. Ayanlar bu dönemde devlet erkini yerel olarak temin etmişlerdir. Dünyada değişen ticaret yolları ve alternatif üretim biçimleri Osmanlı halkını ekonomik zorluğa soktu.[19] Eğitim alanında 1700'lerde batı usulü ile tanışıldı.[20] 3. Selim ve 2. Mahmut gibi padişahlar toplumu batı yöntemiyle geliştirmeye uğraştılarsa da bunlar tabana yayılmadı.

Tanzimat sonrası

Birinci Balkan Savaşı sırasında Edirne'deki Türk muhacirler
Tarihî nüfus
Yıl Nüfus     
152011.692.480—    
156615.000.000%+28.3
168330.000.000%+100.0
18317.230.660%−75.9
185635.350.000%+388.9
1881-9317.388.604%−50.8
190520.884.000%+20.1
190620.975.345%+0.4
191914.629.000%−30.3

Tanzimatta sanayileşme atılımları görülse de bu çabalar olgunlaşmaz.[21] Batılı güçler karşısında kendini muhafaza etmeye çalışan imparatorluk toplumsal hayatı düzenleyici tedbirler almaya çalıştı. Gayrimüslim halk için büyük düzenlemeler yapıldı. Genellikle batı güdümünde gelişen olaylar sonucunda memur olma hakkı, eşit vergi, askerlik gibi hususlarda tanzimat yapıldı.[22]

Ayrıca bakınız

Galeri

Konuyla ilgili yayınlar

  • İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, cilt III - 2. Kısım (Türk Tarih Kurumu yayını, Ankara 1954)
  • Ömer Lütfi Barkan, Osmanlı imparatorluğunda Çiftçi Sınıflarının Hukukî Statüsü, Ülkü dergisi sayı 49-59 (Ankara 1937-38)
  • Ö. L. Barkan, Çiftçi Sınıfları, Ülkü, sayı 58, s. 259 ve sayı 53,
  • İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı imparatorluğu Teşkilatı, (Türk tarihinin anahatları eserinin müsveddeleri, Seri 3, No: 14, İstanbul 1935)
  • Sencer Divitçioğlu, Asya Tipi Üretim Tarzı ve Osmanlı Toplumu, (IÜF yayını, İstanbul, 1967)
  • Muzaffer Sencer, Dinin Türk Toplumuna Etkileri, s. 186 (İstanbul 1968)
  • Halil İnalcık, Tanzimat, (Tarih araştırmaları) 1940-1941, DTCF tarih enstitüsü neşriyatı, N. 4, s. 237-260
  • Berkes, Niyazi, Türkiye'de Çağdaşlaşma, yay. haz. Ahmet Kuya ş, 6. B., İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 2004.
  • Goffman, Daniel, Osmanlı Dünyası ve Avrupa: 1300–1700, Çev: Ülkün Tansel, İstanbul, Kitap Yayınevi, 2004.
  • Kantemir, Dimitri, Osmanlı İmparatorluğu'nun Yükseliş ve Çöküş Tarihi, C. II., 6. B., Çev: Özdemir Çobanoğlu, İstanbul, Cumhuriyet Kitapları, 2005.
  • Karal, Enver Ziya, Büyük Osmanlı Tarihi, C. I., Ankara, TTK Yayınları, y.y.

Kaynakça

  1. ^ "Arşivlenmiş kopya" (PDF). 10 Temmuz 2012 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 12 Ocak 2014. 
  2. ^ "Arşivlenmiş kopya" (PDF). 12 Ocak 2014 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 12 Ocak 2014. 
  3. ^ "Arşivlenmiş kopya" (PDF). 27 Ağustos 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi (PDF). Erişim tarihi: 22 Haziran 2014. 
  4. ^ Ayhan Bıçak, Türk Düşüncesi, Dergah Yayınları, s.322
  5. ^ Katip Çelebi, Bozuklukların Düzeltilmesinde Tutulacak Yollar, Kültür Bakanlığı, 1982, s.22-23
  6. ^ Ayhan Bıçak, Türk Düşüncesi, Dergah Yayınları, s. 322-326
  7. ^ Sina Akşin, Osmanlı-Türk Toplumundaki Sınıf Yapısı Üzerine bir Deneme, Toplum ve Bilim. 2. sayı, 1977
  8. ^ ekrembugraekinci.com/makale.asp?id=436
  9. ^ H. İnalcık, Ottoman Empire, s. 115
  10. ^ İlber Ortaylı, Türkiye Teşkilat ve İdare Tarihi, s. 130
  11. ^ a b Halil İnalcık (1996). Osmanlı İmparatorluğu - Toplum ve Ekonomi. Eren Yayıncılık. s. 1-15. ISBN 9757622095. 
  12. ^ "Arşivlenmiş kopya" (PDF). 13 Mart 2016 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 11 Ocak 2014. 
  13. ^ a b Kollektif. Türkiye Tarihi 2 Osmanlı Devleti 1300- 1600. Cem Yayınevi. s. 57. ISBN 9754065640. 
  14. ^ "Arşivlenmiş kopya" (PDF). 16 Haziran 2012 tarihinde kaynağından arşivlendi (PDF). Erişim tarihi: 11 Ocak 2014. 
  15. ^ Türkiye'nin Tarihi, Sina Akşin, s.23
  16. ^ "Arşivlenmiş kopya". 1 Şubat 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 24 Ocak 2014. 
  17. ^ Türkiye'nin Tarihi, Sina Akşin, s.27
  18. ^ tdae.ege.edu.tr/files/dergi_12/28.pdf
  19. ^ "Arşivlenmiş kopya" (PDF). 12 Ocak 2014 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 11 Ocak 2014. 
  20. ^ "Arşivlenmiş kopya". 30 Mayıs 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 11 Ocak 2014. 
  21. ^ "Tanzimatta Osmanlı" (PDF). 4 Mart 2011 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 12 Ocak 2014. 
  22. ^ "Arşivlenmiş kopya" (PDF). 28 Haziran 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi (PDF). Erişim tarihi: 11 Ocak 2014. 

İlgili Araştırma Makaleleri

Tımar, en genel kapsamında devlete sağlanan tanımlanmış bir hizmet karşılığında ücret olarak toprak tahsis edilmesidir. Farsça bir kökten gelir, bu dildeki anlamı acı, ızdırap, sadakat ve bakımdır. Pek çok tarihçi bir kurum olarak Orta Çağ İslam toplumlarında, ikta adı altında uygulandığı görüşündedir. Ancak Jak Yakar, Hitit İmparatorluğu toprak düzeninde hizmet karşılığı toprak tahsisinden bahsetmektedir.

<span class="mw-page-title-main">Mehmed Emin Âli Paşa</span> 182. Osmanlı sadrazamı

Mehmed Emin Âli Paşa, Osmanlı Devleti'nde Tanzimat döneminin Mustafa Reşid Paşa ve Keçecizade Fuat Paşa ile birlikte en önemli üç devlet adamından biridir. Abdülmecid ve Abdülaziz saltanatlarında beş defa olmak üzere toplam sekiz yıl üç ay sadrazamlık yapmıştır. Ayrıca Londra Büyükelçiliği, İzmir ve Bursa valiliği, Meclis-i Vala reisliği, Meclis-i Tanzimat reisliği ile birlikte toplam sekiz kez hariciye nazırlığı görevinde bulunmuştur. Âli Paşa, Tanzimat devrinde 1871'e kadar çeşitli mevkilerde Osmanlı idaresini ve dış siyasetini elinde tuttu. Bazen hariciye nazırı, bazen de sadrazam olarak devlet idaresinin en üst düzeyinde bulundu. Devlet idaresini senelerce elinde tutan Âli Paşa, her zaman için sultanın keyfî idaresine karşı koymaya çalıştı ve onun mutlak salahiyetini kısıtlamak amacını güttü.

Celâlî isyanları, 16. ve 17. yüzyıllarda, Osmanlı yönetimindeki Anadolu'da Yavuz Sultan Selim döneminde başlayan ve Sultan I.Ahmet dönemine kadar devam eden zaman zarfında devlete karşı ekonomik, sosyal, askerî ve siyasi nedenlerle çıkarılan ayaklanmalara verilen addır.

<span class="mw-page-title-main">Jön Türkler</span> Osmanlı İmparatorluğunda siyasal reform hareketi

Jön Türkler veya Genç Türkler, Osmanlı İmparatorluğu'nun son döneminde ortaya çıkan meşrutiyetçi ve II. Abdülhamid Dönemi'nde muhalif olan "genç ve aydın" kuşağa verilen isimdir.

Osmanlı İmparatorluğu reform dönemi, Türk ve Türkiye tarihi için önemli bir dönem. Bu dönem 1828'de başlayıp 1908'e kadar devam eder.

<span class="mw-page-title-main">Osmanlı İmparatorluğu gerileme dönemi</span> Osmanlı İmparatorluğunun reform dönemi

Osmanlı Devleti Gerileme Dönemi, Osmanlı tarihinde Karlofça Antlaşması'ndan (1699) başlayarak, Yaş Antlaşmasına kadar (1792) geçen süreye denir.

<span class="mw-page-title-main">Yunan İsyanı</span> Yunanların, 1821-1829 yıllarında Osmanlı İmparatorluğu egemenliğine karşı başlattığı isyan olayı

Rum İsyanı/Yunan İsyanı,, Yunan Bağımsızlık Savaşı, Yunan İhtilali veya Yunan Devrimi, Yunanların Osmanlı egemenliği ve isyan bölgelerindeki Müslüman halka karşı başlattığı, 1821-1829 yılları arası süren ve Yunanistan'ın Osmanlı Devleti'nden bağımsızlığını kazanmasıyla sonuçlanan bağımsızlık savaşı, devrim ve etnik temizliktir. 1832 yılında imzalanan İstanbul Antlaşması ile Yunanistan'ın bağımsız bir ülke olarak tanınmasıyla sonuçlanmış bağımsızlık sürecidir.

<span class="mw-page-title-main">Çağlayan, Yağlıdere</span> Giresun, Yağlıdere de bulunan bir mahalle

Çağlayan, Giresun ilinin Yağlıdere ilçesine bağlı bir köydür.

<span class="mw-page-title-main">Osmanlı Ermenileri</span> Osmanlı Devletinin Ermeni halkı

Osmanlı Devleti kuruluş döneminde Ermeniler, genellikle Çukurova, Doğu Anadolu Bölgesi ile Kafkasya bölgelerinde bulunan beyliklerin egemenliği altında yaşamışlardır. Bursa'nın başkent olduğu dönemde Ermeni ruhani reisliği başkente alınmıştır. İstanbul'un fethinden sonra da İstanbul'a taşınmış ve daha sonra da İstanbul Ermeni Patrikhanesi kurulmuştur. Ermeniler Anadolu'dan gelen göçlerle İstanbul'da büyük bir cemaat oluşturmuştur.

İkta, özel mülkiyette olmayıp hükümdarın mülkü olan topraklara ait vergilerin veya daha genel anlamda gelirlerin, asker veya sivil erkâna, devlete hizmetlerinin karşılığı olarak, yani maaşlarına karşılık verilmesi olarak tanımlanır. Erken İslam hukukçuları açısından, eqṭāʿ, qaṭāye olarak bilinen hibelerin bir gelişmiş biçimidir.

Kapıkulu, Osmanlı Devleti'nin sürekli ordusunu oluşturan ve doğrudan padişaha bağlı olan yaya, atlı ve teknik sınıftan asker ocaklarına ve bu sisteme verilen addır. Kapıkulu ocaklarının kurulmasından önceki dönemde Osmanlı Devleti'nin askerî gücünü yayalar ve müsellemler oluşturuyordu.

<span class="mw-page-title-main">Ragusa Cumhuriyeti</span>

Ragusa Cumhuriyeti. 14. yüzyılın başlarında bugünkü Hırvatistan'ın Dalmaçya kıyısındaki Dubrovnik şehrinde kurulmuş ve 1808 yılında I. Napolyon döneminde Fransız ordularınca zaptedilinceye dek Osmanlı Devleti'nin himayesinde varlığını sürdüren şehir devleti. Tamamen ticaretle uğraşan bu devlet dönem dönem Adriyatik Denizi'nde ve Akdeniz'de Venedik Cumhuriyeti ile rekabete girecek ölçüde gelişmiş, ancak Akdeniz ticaretinin 16. yüzyıldan itibaren Atlantik ticareti karşısında gerilemeye başlamasıyla zenginliğini ve önemini yitirmeye başlamıştır.

<span class="mw-page-title-main">Osmanlı İmparatorluğu'nun ekonomik tarihi</span>

Osmanlı İmparatorluğu'nun ekonomik tarihi, iki alt döneme ayrılır. Birincisi, oluşturulan kapalı tarım ekonomisinin imparatorluk içinde bölgesel fark gösterdiği klasik çağ (genişleme); ikincisi ise devlet ve kamu işlevleri üzerine, idari ve politik düzenlemeler ile başlayan devlet örgütlü reformları kapsayan reform dönemidir. Askerî reformlar ile başlayan değişim; kamu ve zanaatkar loncalarına uzanmıştır.

<span class="mw-page-title-main">Osmanlı İmparatorluğu</span> Güneydoğu Avrupa, Güneybatı Asya ve Kuzey Afrikada hüküm sürmüş eski bir imparatorluk (1299–1922)

Osmanlı İmparatorluğu ya da Osmanlı Devleti, resmî olarak Devlet-i Aliyye ve yine resmî olarak antlaşmalarda ve uluslararası kullanımlarda Türkiye, Batı kroniklerindeki kullanımlarda ise Türk İmparatorluğu, 1299 yılında Oğuz Türklerinden Osman Gazi'nin kurduğu Osmanoğlu Hanedanı'nın hükümdarlığında Orta Çağ'dan Yakın Çağ'a kadar varlığını sürdürmüş bir imparatorluktur.

Ağnam Resmi veya Adet-i ağnam, Osmanlı İmparatorluğu'nda koyun ve keçi gibi küçükbaş hayvanlardan alınan vergilerdir.

<span class="mw-page-title-main">Osmanlı İmparatorluğu'nda eğitim</span> Osmanlı Devletinde eğitim sistemi

Osmanlı İmparatorluğu'nda eğitim. İslam eğitim sisteminin temel kurumu olan medrese, Osmanlılar dönemininde de eğitimin temeli olmuş, Osmanlı İmparatorluğu'na uygun biçimsel gelişmeler göstermiştir. Medrese sıbyan mektebinden sonra orta, lise, yüksek okul ve üniversite eğitimi veren, İslami kimliği nedeniyle yalnızca Müslümanların devam ettiği bir eğitim kurumu özelliğindedir. İmparatorluk sınırlarındaki Müslümanların eğitimi ulema adı verilen dindar topluluk tarafından İslam dininin hükümlerine göre denetlenmekteydi. II. Mahmut dönemine kadar İslami örgütlenme yürütülmüştür. Bu dönemde batı biçimi kurumlar oluşturulmadan önce, memur yetiştirmek amacıyla Acemi Oğlanlar Ocağı ve Enderûn Mektebi; sivil halkın eğitimi amacıyla Sıbyan Mektepleri ve Medreseler kurulmuş idi. İlk medrese 1331'de kurulan İznik Orhaniyesi'dir.

<span class="mw-page-title-main">Osmanlı İmparatorluğu'nda kadının toplumdaki yeri</span>

Osmanlı İmparatorluğu'nda kadının toplumdaki yeri geleneksel ve dinsel birçok nedenden dolayı kısıtlıdır. Bu tutum Tanzimat Dönemi'ne kadar devam etmiş olup Tanzimat döneminin getirdiği eşitlik anlayışı kadın ile erkek arasındaki eşitsizliklere de yansımıştır. Tanzimat döneminde kâğıt üzerinde eşitlik sağlansa bile uygulamada önceki tutum devam etmiştir. Osmanlı'da hukuk kurallarının İslami kaynaklarca belirlenmesi kadın hakları üzerinde de etkisini göstermiştir. Ayrıca Türklerin Orta Asya kökenli olmasından dolayı İslamiyet öncesi dönemlerdeki Türk kültürü, Osmanlı döneminde kadınların sahip oldukları hakların kısıtlı olmasına neden olmuştur. Teokratik ve monarşik rejimli Osmanlı İmparatorluğu'nda şeriat hükümlerinin etkili olması kadınları ev yaşamına itmiştir. Osmanlı'da miras konusunda da kadınların erkeklere oranla daha az miras payına sahip olduğu gözlenmiştir. Osmanlı Mahkemelerinde 2 kadın ancak bir erkeğe denk tutulmuş, dini eğitimde ise kız-erkek ayrımı yapılmayıp kız çocukları sıbyan mekteplerinde eğitim görmüşlerdir. Köydeki kadınlar ise erkekler gibi tarlalarda çalışarak evini yönetip, halı ve kilim dokumasına karşın asla erkekler ile eşit haklara sahip olmamışlardır.

Âyanlık, uzun bir süre informel olarak 18. Asır ve Tanzimat dönemine kadar Osmanlı’da etkili bir müessese idi. Bu kişiler taşranın kodamanları, eski idareciler veyahut bir şekilde sivrilmiş sözü geçip saygı gören insanlardı. Âyanlar bir süre sonra sisteme eklemlendiler. İçlerinden en öne çıkanları eski idarecilerdi.

Reaya, aslen Arapça (رعية) kelime olup Farsçada "yönetilenler" anlamına gelen bir toplumsal sınıftır. Terimin ilk olarak İran coğrafyasında ortaya çıktığı, daha sonra Selçuklular aracılığıyla Osmanlı Devleti'ne geçtiği tahmin edilmektedir. Reaya sınıfının görevi üretim yapmak ve vergi vermektir. Kelimenin diğer anlamı "koyun sürüsü"dür. Bu yüzden kelimenin kullanıldığı devletlerde halkın yönetilenler tarafından koyun sürüsüne benzetildiği yönünde eleştiriler bulunmaktadır.

Seyfiye, Osmanlı toplum yapısında askerleri ve askeri yöneticileri tanımlayan toplumsal sınıf. Ehl-i seyf veya Ehl-i örf olarak da bilinir. Toplum içerisinde savaş zamanında savaş bölgesinde görev almaktan, barış zamanında ise halkın güvenliğini sağlamak ve iç karışıklık çıkmasını önlemekten sorumluydular. Sadrazam, vezirler, tımarlı sipahiler, kapıkulu askerleri ve deniz askerleri seyfiye üyelerinden bazılarıdır. Osmanlı İmparatorluğu'nda sivil ve idari yönetimden sorumlu Mülkiye sınıfı oluşana kadar Seyfiye, kamu yönetiminden de sorumluydu.