İçeriğe atla

Osmanlı İmparatorluğu'nda modernleşme

Osmanlı Devleti'nde modernleşme, 1770 - 1876 yılları arasında, yaklaşık bir asırlık dönemde Osmanlı Devleti'nin "ıslahat" olarak adlandırılan düzeltmeleri ve reformlarını kapsayan dönemdir.

Osmanlı Devleti, 18. yüzyılın sonlarına kadar askeri, idari-siyasi sistemlerinden, yeterlilikleri konusunda herhangi bir şüpheye düşmemiştir.

1699 - 1770 yıllarında arasında, yaklaşık bir asırlık dönemde Osmanlı Devleti'nin sürekli toprak kaybetmesi, zayıflaması ve otoritesinin başarısızlığı merkezi yönetimi güçlendirme, nitelik ve modern teknik donanıma sahip bir askeri örgütlenmeyi zorunlu kılmıştır.

Dönemin tarihini şekillendiren sorunlar kendilerine has bürokratik gelenekleriyle; 3. Selim ve 2. Mahmut reformları arasında ortaya çıkmıştır.

Yine de 3. Selim ve 2. Mahmut reformları arasında yasama, yürütme ve yargı özelliklerinin değişmediği görülmektedir. Buna karşın 1839'da Tanzimat Döneminden itibaren, öncekinden farklı olarak yasama, yürütme ve yargıda (teşrii, adli, icrai) farklılaşmalar gözlemlenebilir.

Örnek olarak Dîvân-ı Hümâyun geleneğinin yerine Meclis-i Meşveret sistemi zaman zaman yer almıştır. Bu sistemi de Meclis-i Vükelâ, Meclis-i Umûmî ve Nezaretlere bağlı alt düzey meclisler takip etmiştir.

Osmanlı Devleti'nde modernleşme iki döneme ayrılabilir; 1770-1830 yılları arasında, 1830-1876 yılları arasında.

Birinci Dönem: 1770-1830 yılları arasında Osmanlı Devleti'nde modernleşme

Osmanlı toplumunda okuma-yazma oranının yükseltilmesi, eğitim-öğretim kurumlarının yaygınlaştırılması, kamuoyu oluşturulması gibi konularda muhtemelen en büyük pay matbaaya aittir. Giderek farkına varılan, dönemin aydın ve eğitimli grupları arasında en belirgin olan yöntem de budur.

15. ve 16. yüzyıllarında Osmanlı Devleti'nde askeri ve idari alanda birçok başarılı dönemden sonra, siyasette bozukluklara eğilimler görülür. 1699 yılında ilk toprak kaybıyla beraber Osmanlı'da yeterlilik ve güven duygularıyla ilgili sorgulamalar açığa çıkar.

3. Selim ve 2. Mahmut dönemlerinde hayata geçirilen reformların birçoğunun "ilmiye zümresi"ne mensup kişilerce hazırlandığı, hatta bazen onlar tarafından hayata geçirildiği bilinir.

19. yüzyılın başlarına gelindiğinde, yönetim de dahil herkes Batı'nın üstünlüğü, ekonomik ve diğer alanlardaki başarılarından etkilenmiştir. Bununla beraber Batı'ya özenilmesi, gereken her şeyin Osmanlı Devleti'nde de uygulanmasının yanı sıra, bazı çevrelerce de geleneksel olanların reforme edilerek alınması gerektiğine inanılıyordu.

18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, eğitimden hukuka, sosyo-ekonomiden, siyaset ve yönetime kadar; Osmanlı'da görülmemiş sorunlar ve giderek ağırlaşan şartlar meydana geldi. Osmanlı yönetiminin gün geçtikçe nitelikli ve kabiliyetli insan gücüne olan ihtiyacı artmıştır. Tüm bu şartlar bir yandan siyasi-idari-askeri şartları zorlaştırıyor ve toplum üzerinde daha çok baskı kurmasına neden oluyordu.

Osmanlı yönetiminin sistem ve yapı olarak değişikliklere uğramasıyla ilmiye zümresinin görevi giderek artmış ve sorumlulukları çoğalmıştır. Klasik Osmanlı sisteminde yargı, eğitim ve yasaları yorumlayan ilmiye zümresi, 1770-1830 yıllarının birinci döneminde, askeri ve mali kararları, yönetim ve dış ilişkileri de içine alacak şekilde genişleyerek Meşveret Meclislerine zemin olmuştur.

Önemle belirtmek gerekir ki; bu dönemde bireysel çıkar ve otoriteden çok, toplumsal çıkarlar üstün tutulmuştur. İlmiye zümresinin Osmanlı yönetiminde ve kararlarında aldığı rol, buna etken gösterilebilir.

Dikkati çeken bir diğer kısımsa; ilmiye zümresinin Klasik Osmanlı anlayışına ya da kapital sisteme karşı daha çok "toplumsal birey", komünal sistemi tercih etmiş olmasıdır.

Askeri ve teknik alanda yapılan düzenlemeler bir tarafa bırakılırsa, tıp eğitimi, fen bilimleri de dahil olmak üzere, gerek idari personel ve gerekse eğitim-öğretim elemanı olarak, Devletin eğitim-öğretim kurumlarının büyük çoğunluğunda (ekseriyet) ilmiye mensuplarının yer aldığı; temel eğitim ve geleneksel dini eğitim kurumlarının ise, tamamen zümrenin denetlemesinde (kontrol) olduğu bilinmektedir.

Ülkenin mali kaynaklarının önemli bir kısmının yanı sıra, toplumsal sermaye birikiminin de azımsanamayacak ölçüde olduğu, bilgi üretim ve dağıtım sistemlerinin ilmiye zümresinin elinde bulunduğu söylenilebilir.

İlmiye zümresinin Klasik Osmanlı veya Batı modellerinden farklı olarak; daha önce benzeri görülmedik ekonomik, askeri siyasi ve dış ilişkileri genişletmeyi kapsayan kararlarda etkin olması ve sorumluluğu, zümrenin içinde bulunduğu rol ve özellikleri göstermesi açısından önemli bir noktadır.

Toplumun duyarlı olduğu konularda ilmiye zümresi, dini duyguları isteklendirerek (motive) hem toplumu yanına çekmiş oluyor, hem de siyasi-idari kararlara daha çok katılım sağlıyordu.

Sonuç olarak; 1770-1830 yılları arasında ilmiye zümresinin Osmanlı yönetiminde ve kararlarında ön plana çıkmasında en önemli etkenler; örgütlenebilmesi, toplumsal, ekonomik sermayeye sahip olması gösterilebilir.

İkinci Dönem: 1830-1876 yılları arasında Osmanlı Devleti'nde modernleşme

2. Mahmut'un 1826 yılında Yeniçeri Ocağı'nı kaldırmasıyla klasik Osmanlı anlayışında sadece askeri alanda değil; adli, hukuki, ekonomik, eğitim ve benzeri tüm kurumlarda kalıbın dışına çıkılmıştır.

Bu değişim süreci devam ederken, aynı zamanda tüm askeri ve bürokrat zümrenin düzenli görevlerini, maaş ve ücret sistemlerini sağlıyor, bütün ilmiye topluluğunu ve mali kaynaklarını, onlara bağlı vakıfları daha çok merkezi yönetime bağlı kılıyordu.

Klasik Osmanlı sisteminde, askeri zümre mensupları geniş yetki ve sorumluluklara, yetki ve sorumlulukları dahilinde büyük parasal kaynağa sahip oluyordu. Tüzüğü (statü) arttıkça görev alanları, sorumlulukları ve maddi imkânları da artıyordu. Bunun yanında herhangi bir can güvenliği yoktu; görevden alınma, gerektiğinde öldürülme gibi.

Askeri zümreye göre ilmiye zümresi, parasal olarak askeri zümreden çok daha düşük bir kaynağa sahipti. Yalnız askeri zümreye binayen; can ve mal güvenliği sağlanıyordu. Bu şartlar ilmiye zümresinin bir cazibe merkezi olmasına neden olmuştur.

1838'de askeri zümreye mensupların bürokraside görev alanlarına tanınan can ve mal güvenliği, Tanzimat Fermanı'yla (1839) Osmanlı toplumunu oluşturan bütün halklara verilmiştir. (Osmanlı topraklarında yaşayan Müslüman - gayrimüslim tüm halkların can ve mal güvenliği sağlanacaktı)

Osmanlı Devleti'nin toprak bütünlüğünü korumak için modern orduya verdiği önem gün geçtikçe artmıştır. Bunun yanında modern ordunun örgütlenme biçimi, ilmiye zümresine göre ağır basmıştır.

Toplumda eğitim-öğretim seviyesinin, matbaanın yükselmesi ve basım-yayın organlarının gelişmesiyle birlikte etkinliği artan ilmiye zümresi, birinci dönemde bulunduğu konumu, ikinci dönemde ortaya çıkan grup ve kurumlar karşısında yitirmiştir.

1839 Tanzimat düzenlemelerinden itibaren, ilmiye zümresine mensup olmayan aydınların ortaya çıkması, çekirdeğin askeri veya sivil alanlardan oluşması, ilmiye zümresini sanat ve kültür dünyasıyla bağını zayıflatmıştır. 1727'de İbrahim Müteferrika tarafından kurulan ve 19. yüzyılın ikinci çeyreğine kadar devam eden yayımlar, ilk resmi gazete Takvim-i Vekayi, Tanzimatta başlayan yeni dönemin bu sahadaki gelişmelerin gerisinde kalmasına neden olmuştur.

Devletin güçlenip ayakta kalabilmesi için, eğitim, hukuk, siyasi-idari, sosyo-ekonomik alanlarda dini görüntüsüne çekidüzen vermesi gerekiyordu. Bunun içinse Osmanlı toplumunda bulunan farklı dini ve etnik kökenli, öğrenim görmüş aydınlar kullanılmalıydı. Nitekim, 19. yüzyılın ikinci yarısında kurulmaya başlayan ve II. Abdülhamid'in yönetime geçmesinden sonra orta ve yüksek öğretimden mezun olan Rum, Ermeni ve benzeri gayri müslim Osmanlı toplumunun, eğitimden yargıya ve hatta idari-siyasi alanlara kadar geniş bir sahada, sayısal olarak giderek yükselen bir eğilim (trend) göstermesi, önemli rol ve özellikler üstlendikleri gözlemlenmektedir.

Sonuç olarak Osmanlı Devleti'nin modernleşmesinin ikinci döneminde, daha doğrusu Tanzimat'la birlikte Osmanlı sisteminin modernleştiği, merkezi yönetimin, düzenleyici, eğitici, öğretici, yasa koyucu, yorumlayıcı, yargıç gibi alt görev kollarına ayrıldığı gözlemlenebilir.

Bunun yanı sıra gelişen ve değişen toplum ihtiyaçlarının, farklı çekirdek gruplarında yetişen aydınların olması; toplumda ilmiye zümresi, askeri zümresi, sivil zümrenin rekabeti, şimdiki "çok partili dönem" olarak belirtilen demokratikleşmenin ilk temellidir denilebilir.

Kaynakça

  • Osmanlı'da Modernleşme ve İlmiye Zümresi | Emre Can Arslan

Ayrıca bakınız

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Andrew Jackson</span> 7. Amerika Birleşik Devletleri başkanı (1829–1837)

Andrew Jackson, 7. Amerika Birleşik Devletleri başkanı.

Tanzimât, Osmanlı İmparatorluğu'nda 1839 yılında Tanzimât Fermânı olarak bilinen Gülhane Hatt-ı Şerifi'nin okunmasıyla başlayan modernleşme ve yenileşme döneminin adıdır. Sözcük anlamı "düzenlemeler, reformlar" demektir. Batı dillerinde genellikle Osmanlı Reformu deyimi kullanılmaktadır.

Kaymakam Türkiye Cumhuriyeti ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti yönetim sisteminde, ilçenin en yüksek mülki idare amiridir. Kaymakamlar görevlerini il valilerinin gözetim ve denetimi altında yaparlar. İlk kez Osmanlı Devleti'nde Tanzimat Fermanı'nın ilanıyla görev yapmaya başlamışlardır. Kaymakamlık bir kariyer meslek memurluğudur. Mesleğe giriş için mevzuatla belirlenen şartlar aranmaktadır. Seçilmesi, yetiştirilmesi, atanması ve yer değiştirilmesi belli kurallara bağlanmıştır.

<span class="mw-page-title-main">Osmanlıcılık</span> Tanzimat döneminin sonlarına doğru ortaya çıkan düşünce akımı

Osmanlıcılık veya Osmanlı milliyetçiliği, 19. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu içindeki bütün ulusları ve unsurları Osmanlılık ruhu içinde birleştirmeyi amaçlamış bir ideolojiydi. Tanzimat, Osmanlı İmparatorluğu'nda 1839 yılında Gülhane Hatt-ı Şerifi'nin okunmasıyla başlayan modernleşme ve yenileşme döneminin adıdır. Sözcük anlamı "düzenlemeler, reformlar" demektir. Diğer dillerde genellikle "Osmanlı Reformu" deyimi kullanılmaktadır.

Kadı, Osmanlı Devleti'nde kaza adı verilen yerleşim yerlerine belli bir süre için merkezi yönetim tarafından atamış, görev bölgesindeki şer'i ve idari yargıdan tek başına sorumlu olan ayrıca mülki idare amiri, yerel yönetici ve emniyet müdürlüğü görevlerini yerine getiren bir kamu görevlisidir.

<span class="mw-page-title-main">Darüşşafaka</span> İstanbulda okul

Darüşşafaka, İstanbul'da kuruluşu 1863 yılına dayanan parasız, yatılı, karma öğretim kurumudur.

<span class="mw-page-title-main">Türkiye'de laiklik</span> Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması

Türkiye'de laiklik, Osmanlı İmparatorluğu zamanında yargı ve devlet yönetiminde kısmen kendini göstermeye başlamış, Cumhuriyet devrimi ile anayasanın temel unsurlarından biri haline gelmiş, din ve siyasetin birbirine karışmaması ilkesidir. Laiklik terimi Fransızcadaki karşılığı Laïcité kelimesinden Türkçeye uyarlanmıştır.

<span class="mw-page-title-main">Osmanlı İmparatorluğu gerileme dönemi</span> Osmanlı İmparatorluğunun reform dönemi

Osmanlı Devleti Gerileme Dönemi, Osmanlı tarihinde Karlofça Antlaşması'ndan (1699) başlayarak, Yaş Antlaşmasına kadar (1792) geçen süreye denir.

<span class="mw-page-title-main">İlmiye</span>

İlmiye, Osmanlı Devleti'ndeki başlıca dört enstitüden biri. Diğer üçü ise seyfiye, mülkiye ve kalemiyedir. Devlet kontrolünde örgütlü bir sınıf olan ve tepesinde Şeyhülislam'ın bulunduğu ilmiyenin başlıca görevleri dini eğitim ve şeriatin doğru bir şekilde uygulanmasıdır.

<span class="mw-page-title-main">Tanzimat Fermanı</span> Osmanlıda 1839 tarihli ferman

Tanzimat Fermanı, Türk tarihinde Batılılaşmanın ilk somut adımıdır. 3 Kasım 1839'da Sultan Abdülmecid döneminde Hariciye Nazırı Koca Mustafa Reşid Paşa tarafından okunmuştur. Gülhane Parkı'nda okunması nedeniyle Gülhane Hatt-ı Şerifi, Gülhane Hatt-ı Hümâyûnu veya Tanzimât-ı Hayriye olarak da anılır. Bu fermanla devlet kendisini yenilemesi gerektiğini söylemiştir. Fransız İhtilâli ile Osmanlı ülkesinde aydın kişiler ve yeni fikirler oluşmaya başlamıştır. Özellikle meşrutî yönetim yanlısı aydınların baskıları, yapılan ıslahatların kalıcı olması fikri ve Fransız İhtilâli ile ülkeye giren milliyetçilik fikirlerinin olumsuz etkilerinden kurtulmak amacı ile 3 Kasım 1839 tarihinde Gülhane Parkı'nda ilan edilmiştir.

Belediye başkanı, bir şehir veya kasabanın belediye hükûmetindeki en üst düzey yetkili olarak görev yapar. Dünya genelinde, bir belediye başkanının yetkileri ve sorumlulukları ile bir belediye başkanının seçimi veya diğer şekillerde görevlendirilmesi konusunda yerel yasalar ve adetler arasında geniş bir farklılık bulunmaktadır. Seçilen sistemlere bağlı olarak, bir belediye başkanı belediye hükûmetinin baş yürütme görevlisi olabilir, sadece bağımsız gücü olmayan çok üyeli bir yönetim kurulunu yönetebilir veya sadece sembolik bir rol oynayabilir. Bir belediye başkanının görev ve sorumlulukları, belediye yöneticilerini ve çalışanlarını atamak ve denetlemek, seçmenlere temel hükûmet hizmetleri sağlamak ve bir belediye yönetim organı tarafından kabul edilen yasaları ve yönetmelikleri uygulamaktır. Bir belediye başkanının seçilme seçenekleri, halk tarafından doğrudan seçilme veya seçilmiş bir yönetim kurulu veya kurul tarafından seçilme gibi seçenekleri içerebilir.

<span class="mw-page-title-main">Osmanlı ordusu</span> Osmanlı İmparatorluğu’nun askeri gücü

Osmanlı İmparatorluğu'nun silahlı kuvvetleri kara ordusu, donanma ve tayyare bölüklerini içermekteydi.

Türkiye'de nüfusun %95'e yakını İslam dinine mensuptur. Ülkedeki Müslümanların çoğunluğu Sünniliğin Hanefi mezhebine bağlıdır. Günümüzde modern Türkiye'yi oluşturan bölgede İslam'ın yerleşik varlığı, Selçukluların Doğu Anadolu'ya doğru genişlemeye başladığı 11. yüzyılın son yarısına kadar uzanmaktadır.

Üniter devlet, devletin temel unsurları olan ulus, toprak ve egemenlik unsurları ile devletin temel anayasal organları olan yasama, yürütme ve yargı işlevlerinin tek olma özelliğine sahip bulunduğu devlet biçimini ifade eden kamu yönetimi terimi. Devletler yapılarına göre "üniter devlet" ve "bileşik devlet” olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Dünyadaki mevcut devletlerin büyük çoğunluğu üniter devlet özelliğindedir. Türkiye, Fransa, İngiltere, Norveç, İspanya, Tanzanya, Danimarka, İsrail, Yeni Zelanda, Cezayir ve Ürdün dünyadaki üniter devletlerden bazılarıdır. Yasama, yürütme ve yargı güçlerinin merkezde; kuvvetler ayrılığı ilkesiyle toplanmış olmasıyla birlikte yerel yönetim kurumlarının varlığı üniter devlet özelliği ile bir çelişme oluşturmadığı gibi merkezi idare uygulamasının olumsuz görülen yönlerini telâfi edici olarak değerlendirilmektedir.

<span class="mw-page-title-main">Osmanlı toplumu</span> Osmanlı İmparatorluğu bünyesinde yaşamış halkların sosyal yapısı

Osmanlı toplumu, Osmanlı İmparatorluğu bünyesinde yaşamış halkların bütününü ifade eder. Toplum, Müslüman ve Müslüman olmayan (gayrimüslim) milletlerden oluşuyordu. Gayrimüslimler, "cizye" vergisi ödemek dışında toplumdan bir ayrıma tâbi değildi. Müslüman toplumun yaşantısı şeriat ile şekillenirken, farklı milletlerin din ve örflerine göre mahalli yaşam tarzlarını koruma imkânı da vardı. Toplumu "yönetenler" ve "yönetilenler" olarak, art zamanlı şekilde, iki sınıfa ayırmak mümkündür. Sınıflar arası geçiş yasak değildir, ancak sınırlı tutulmuştur.

<span class="mw-page-title-main">Osmanlı İmparatorluğu'nda eğitim</span> Osmanlı Devletinde eğitim sistemi

Osmanlı İmparatorluğu'nda eğitim. İslam eğitim sisteminin temel kurumu olan medrese, Osmanlılar dönemininde de eğitimin temeli olmuş, Osmanlı İmparatorluğu'na uygun biçimsel gelişmeler göstermiştir. Medrese sıbyan mektebinden sonra orta, lise, yüksek okul ve üniversite eğitimi veren, İslami kimliği nedeniyle yalnızca Müslümanların devam ettiği bir eğitim kurumu özelliğindedir. İmparatorluk sınırlarındaki Müslümanların eğitimi ulema adı verilen dindar topluluk tarafından İslam dininin hükümlerine göre denetlenmekteydi. II. Mahmut dönemine kadar İslami örgütlenme yürütülmüştür. Bu dönemde batı biçimi kurumlar oluşturulmadan önce, memur yetiştirmek amacıyla Acemi Oğlanlar Ocağı ve Enderûn Mektebi; sivil halkın eğitimi amacıyla Sıbyan Mektepleri ve Medreseler kurulmuş idi. İlk medrese 1331'de kurulan İznik Orhaniyesi'dir.

<span class="mw-page-title-main">Osmanlı İmparatorluğu'nun dış ilişkileri</span> Devlet ilişkileri

Osmanlı İmparatorluğu'nun dış ilişkileri ya da diplomasisi, Osmanlı Devleti'nin diğer devletlerle olan ilişkilerini ifade eder. Osmanlı'nın uluslararası ilişkileri kuruluşundan itibaren yoğun bir çaba gerektirmiştir. Türk egemenlik sahasının bir uç beyliği olarak yabancı unsurlarla sürekli irtibat halindedir. Klasik dönemde üç kıtaya yayılmış bir devlet olarak dış ilişkilerinde gelişme gösterme mecburiyeti görülmüştür.

<span class="mw-page-title-main">Rüşdiye</span>

Rüşdiye, Mekteb-i Rüşdî, 1839'da ilân edilen Tanzimat Fermanı sonrasında Osmanlı Devleti'nde açılan ortaöğretim kurumudur.

Kadı, tarihte İslam ülkelerinde insanlar arasında meydana gelen hukuki anlaşmazlıkları sonuçlandırmak, hukuka aykırı davranışların cezasını hükme bağlamak, verdikleri hüküm ve cezaları infaz etmek üzere devletin yetkili kurumları tarafından görevlendirilmiş kimsedir. Kadılara dinî, malî, idarî, eğitim-öğretim gibi görevlerin verildiği de görülmüştür.

Esra Yakut,(d. 1968, Eskişehir, Türkiye) Türk akademisyen, tarihçi, hukuk tarihçisi, yazar.