İçeriğe atla

Gen akışı

Gen akışı veya gen göçü, popülasyon genetiğinde, gen alellerin bir popülasyondan diğerine aktarılmasıdır.

Popülasyon içine veya dışına olan göçler, belirli bir gen varyantını taşıyan üyelerin oranı olan alel frekanslarında, belirli bir değişikliğin ortaya çıkmasından sorumlu olabilirler. Bu göçler, aynı zamanda belli bir tür veya popülasyonun mevcut olan gen havuzuna ek olarak, yeni genetik varyantlar getirebilirler.

Farklı popülasyonlar arasındaki gen akışı oranını etkileyen bir dizi faktörler vardır. En önemli faktörlerden biri, bireyin daha fazla hareket etme imkanının, göç etme potansiyeli ile göç eğilimini artırdığı hareket edebilme yeteneğidir. Polen ve tohumlar, rüzgâr veya diğer hayvanlar tarafından uzak mesafelere taşınsalar da, hayvanlar, bitkilerden daha çok göç etme ve hareketli olma eğilimi gösterirler.

İki popülasyon arasında sürdürülen gen akışı, iki grup arasındaki genetik varyasyonları azaltarak, iki farklı gen havuzunun kombinasyonuna neden olabilir. Grupların gen havuzlarının kombinasyonu ve de genetik varyasyonlardaki gelişim farklılıkların onarımları, büyük bir türleşmeye ve oğul türlerin oluşmasına yol açacağından gen akışının, türleşmeye karşı güçlü bir şekilde etki etmesinin nedeni de bu yüzdendir.

Örneğin, bir bitki türü, karayolun her iki tarafında da yetişiyorsa, bu bitkinin polenleri, muhtemelen bir taraftan öbür tarafa doğru karşılıklı olarak taşınacaktır. Eğer bu polen, bitkiyi dölleyebiliyor ve dölleme sonucu verimli yeni yavrular üretebiliyorsa, bu durumda polenin sahip olduğu aleller, karayolun bir kenarındaki popülasyondan diğer tarafındaki popülasyona doğru başarılı ve etkili bir şekilde göç edebiliyor demektir.

Gen akışı önündeki engeller

Gen akışı önündeki engeller, genellikle doğal nedenlerden oluşmasına rağmen bu engeller, her zaman doğal olmayabilir. Doğal engeller olarak, aşılmaz sıra dağlar, okyanuslar ve geniş çöller örnek gösterilebilir. Bazı durumlarda, yerel bitki popülasyonları arasındaki gen akışını engelleyen Çin Seddi gibi, bu engeller insan yapımı engeller de olabilir.[1] Bu yerel bitkilerden birisi olan Ulmus pumila, Çin Seddi'nin karşı tarafında yetişen diğer yerel bitkiler Vitex negundo, Ziziphus jujuba, Heteropappus hispidus ve Prunus armeniaca''ya kıyasla daha düşük genetik farklılaşma yaygınlığı gösterir.[1] Bunun nedeni, Ulmus pumile bitkisinin, döllenme için daha ziyade rüzgâr yoluyla tozlaşma yöntemini benimsemesi ama daha az oranda böcekle tozlaşma metodunu kullanmasıdır.[1] Gen havuzlarının rekombinasyonunu sağlamada çok az ya da hiçbir gen akışına sahip olmamaları nedeniyle, her iki tarafta yetişen aynı türün örneklerinin, genetik farklılıklar gelişimi gösterdiği saptanmıştır.

Gen akışının önündeki engeller, her zaman fiziksel olmayabilir. Aynı ortamlarda yaşayan türler, sınırlı hibritleşme yüzünden veya hibritleşme uygun olmayan melezler oluşturduğu için sınırlı gen akışına sahip olabilirler.

İnsanlarda gen akışı

Ayrıca bakınız: Avrupa'da Afrika karışımı (İng: African admixture in Europe]

Gen akışı, insanlarda da gözlemlenmiştir. Örneğin, ABD'de gen akışı, yakın geçmişte bir araya getirilen beyaz Avrupa popülasyonu ile siyah Batı Afrika popülasyonu arasında gözlemlenmiştir. Sıtmanın yaygın olduğu Batı Afrika'da, Duffy antijeni (İng: duffy antigen) hastalığa karşı direnç sağlar ve bu alel, bu nedenle tüm Batı Afrika nüfusunda mevcut bulunur. Bunun aksine Avrupalılar, sıtma buralarda hemen hemen görülmediği için, Fya ya da Fyb alellerinden birine sahiptirler. Batı Afrikalı ve Avrupalı grupların frekanslarını ölçen bilim insanları, her gruptaki alel frekansların, bireylerin göç etmesi nedeniyle birbirleriyle karıştığını tespit etmişlerdir. Aynı zamanda, bilim insanları, Avrupalı ve Batı Afrikalı gruplar arasındaki gen akışının, güneye göre kuzey ABD'de daha fazla olduğunu da keşfettiler.[2]

Türler arasında gen akışı

Gen akışı, hibritleşme ya da bakteri veya virüsten konağa gen transferi yoluyla, türler arasında da oluşabilir.

Türler arasında genetik malzemenin devinimi olarak da tanımlanan gen transferi (İng: gene transfer), yatay gen transferi, antijen kayması (İng: antigenic shift) ve tekrar sıralamayı (İng: reassortment) içerdiği gibi bazen önemli bir genetik varyasyon kaynağıdır. Virüsler, diğer türlere gen aktarabilirler.[3] Bakteriler, diğer ölü bakterilerin genlerini bünyelerinde barındırabilirler, yaşayan bakterilerle gen alışverişinde bulunabilirler ve çeşitli türler arasında plazmid alışverişi de yapabilirler.[4] "DNA dizilerinin analizi ve birbirleriyle karşılaştırılmaları, yakın bir geçmişte, filogenetik 'üst âlem' sınırlarının ötesinde de dahil olmak üzere, türler arasında birçok genin yatay gen transferi ile aktarıldığını göstermiştir. Bu anlamda, bir türün filogenetik tarihi, sadece tek bir genin evrimsel ağacının belirlenmesiyle oluşturulamaz".[5]

Biyolog Johann Peter Gogarten bu konuda, "filogenetik bir ağacın özgün örneğinin, son genom araştırmaların ortaya çıkardığı verilere uymadığını" öne sürer. Gogarten'e göre, biyologlar bunun yerine, her bir genomun farklı tarihsel gelişimlerinin kombine edilerek dikkate alındığı bir mozaik örneği ile yoğun bir alışverişin ve yatay gen transferinin ortak etkilerini göz önüne getiren sarmaşık bir ağ modelini kullanmalıdır.[6]

Yatay gen transferi olunca genleri tekil filogenetik belirteç (İng: phylogenetic marker) olarak kullanarak organizmaların filogenisini belirlemek zordur. Ortak bir atadan yeni kladların oluşması modeli ile ender yatay gen transferi olayları birleşince, günümüzde mevcut 3 üst alem arasında paylaşılan genlerin hepsine sahip olan tek bir son ortak ata (İng: last common ancestor] olamayacağı sonucu çıkmaktadır. Çağdaş moleküllerin her birinin kendine ait bir geçmişi vardır ve her bir molekül atasal bir molekülden kaynaklanmaktadır. Ancak bu moleküler atalar muhtemelen farklı zamanlarda farklı organizmlarda bulunmaktaydılar.[7]

Genetik kirlenme

Ana madde: Genetik kirlenme (İng: Genetic pollution)

Safkan, doğal olarak gelişmiş, bölgeye özgü yabani türler, genellikle kontrolsüz melezleme, geri melezleme olarak da bilinen introgresyon (İng: introgression) ve genetik uzaklaştırma (İng: genetic swamping) gibi süreçler sonucu oluşan genetik kirlenmeler (İng: genetic pollution) nedeniyle, soy tükenmesi tehlikesi yaşayabilirler.[8] Bu süreçler, bu bitki ve hayvanların sayıca üstünlüğü ve/veya seçilim değeri (İng: fitness) avantajlarının bir sonucu olarak, homojenleşmeye (İng: homogenization) veya yerel genotiplerin yer değişmesine yol açabilirler.[9] Bunun yanında, yerli olmayan türler, melezleşme ve introgresyon (geri melezleme) yoluyla, bunun yanında hem insanlar tarafından maksatlı olarak yapılan girişimler, hem de yaşam alanlarının değiştirilmesi yoluyla, daha önce izole olan türlerin birbirleriyle temas etmelerine yol açarak, yerli olan bitki ve hayvanların bir şekilde soylarının tükenmesine neden olabilirler. Bu fenomen, daha bol olarak görülen türlerle temasa giren nadir türler için özellikle zararlı olabilir. Türler arasında melezleşme, yerli safkan soyun tamamen tükenmesine neden olan melezler oluşturarak nadir türün gen havuzunun silinmesine yol açabilir. Gen akışının bu yönü, her zaman morfolojik (dış görünümsel) olarak belirgin ve açık bir şekilde gözlemlenmez. Bazı gen akışı aşamaları, normal ve evrimsel yapıcı süreçlere bağlı olabileceği gibi tüm gen ve genotiplerin küme konstelasyonları bu durumda da korunamaz. İntrogresyonlu veya introgresyonsuz melezleşmenin, nadir görülen bir türün varlığı tehlike altına soktuğu söylenebilir.[10][11]

Gen akışı modelleri

Gen akışına dair modeller, popülasyon genetiğinden elde edilebilir. Örneğin, Sewall Wright'ın komşuluk modeli (İng: neighborhood model), ada modeli (İng: island model) ve atlama taşı modeli (İng: stepping stone model).

Gen akışı azaltımı

Genetiği değiştirilen bitkilerin yetiştirilmesinde ve hayvancılıkta, genellikle kasıtlı olmayan çapraz tozlaşma ve melezleme yöntemleriyle gen akışı azaltımı sağlayıp genetik kirliliği önlemek, yani onların genetik modifikasyonlarının, diğer geleneksel yollarla elde edilen melez popülasyonu veya yabani yerli bitkisi ile hayvan popülasyonlarını kirletmesini önlemek zorunlu hale gelmektedir. Gen akışını sınırlamadaki nedenler, biyogüvenliği ve genetiği değiştirilmiş ekin sistemleri ile genetiği değiştirilmemiş ekin sistemlerinin yan yana işleyebileceği tarımsal bir birlikte var olmayı da kapsayabilir.[2]

Birkaç büyük araştırma projesi yürüten bilim insanları, bu projelerde gen akışını sınırlayan yöntemleri araştırmaktadırlar. Bu projelerden bazılar, biyolojik önleme (İng: biological containment) metodlarını inceleyen TransContainer, genetiği değiştirilmiş bitkilerin biyogüvenliğine odaklanan SIGMEA ile genetiği değiştirilmiş ve genetiği değiştirilmemiş olan ürün zincirlerinin birlikte yaşamaları üzerinde araştırma yapan Co-Extra'dır.

Genel olarak, gen akışının azaltılmasına dair üç yaklaşım şekli vardır: genetik modifikasyonları polenlerin dışında tutmak, polen oluşumlarını engellemek ve polenleri çiçeklerin içinde tutmak.

  • İlk yaklaşım transplastomik bitkiler (İng: transplastomic plant) gerektirir. Transplastomik bitkilerde, modifiye edilmiş DNA, hücre çekirdeğinde yer almaz, ancak çekirdek dışındaki hücre bölmeleri olan plastitlerde yer alır. Plastitler için bir örnek, içlerinde fotosentezin oluştuğu kloroplastlardır. Bazı bitkilerde, polenler plastit içermezler, dolayısıyla plastitlerdeki herhangi bir değişiklik polenlere iletilerek aktarılmaz.
  • İkinci yaklaşım, erkek steril (kısır) bitkiler üzerine dayanır. Erkek steril bitkiler, işleve sahip çiçekler üretemezler ve dolayısıyla yaşayabilir polenler bırakamazlar. Sitoplazmik erkek steril (İng: cytoplasmic male sterility) bitkiler, yüksek verim üretmeleriyle bilinirler. Bu nedenle, araştırmacılar, bu özelliği genetiği değiştirilmiş ürünlere de uygulamaya çalışmaktalar.
  • Üçüncü bir yaklaşım, çiçeklerin açmasını engellemeye yöneliktir. Bazı bitkilerde doğal olarak gerçekleşen bu özelliğe kleistogami (İng: cleistogamy) denir ve bu terim, açılmamış bir çiçeğin kendi kendine döllemesi olayını tanımlar. Kleistogamik bitkiler, sadece kısmen açık veya hiç açık olmayan çiçekler üretirler. Ancak, gen akışının azalmasında kleistogaminin ne kadar güvenilir olduğu belirsizliğini korumaktadır. Kolza tohumları üzerinden veriler elde etmeye çalışan bir CO-Ekstra araştırma projesi, bu konuda yüksek güvenirlik derecesine ulaşılabileceğine şüpheyle bakan bir ön sonuç yayınlamıştır.

Ayrıca bakınız

  • Biyolojik dağılım (İng: biological dispersal)
  • Genetik erozyon (İng: genetic erosion)
  • Genetik karışım

Kaynakça

  1. ^ a b c Su H, Qu LJ, He K, Zhang Z, Wang J, Chen Z, Gu H (Mart 2003). "The Great Wall of China: a physical barrier to gene flow?". Heredity. 90 (3). ss. 212-9. doi:10.1038/sj.hdy.6800237. PMID 12634804. 
  2. ^ a b "Brain & Ecology Deep Structure Lab". Brain & Ecology Comparative Group. Brain & Ecology Deepstruc. System Co., Ltd. 2010. 18 Ekim 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 13 Mart 2011. 
  3. ^ http://webcache.googleusercontent.com/search?q=cache:tpICVNWaTbgJ:non.fiction.org/lj/community/ref_courses/3484/enmicro.pdf+sex+evolution+%22Horizontal+gene+transfer%22+-human+Conjugation+RNA+DNA&hl=en []
  4. ^ "Arşivlenmiş kopya" (PDF). 18 Şubat 2006 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 17 Ekim 2011. 
  5. ^ "Arşivlenmiş kopya". 16 Ekim 2005 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 17 Ekim 2011. 
  6. ^ "Horizontal Gene Transfer - A New Paradigm for Biology (from Evolutionary Theory Conference Summary), Esalen Center for Theory & Research". 21 Temmuz 2012 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 17 Ekim 2011. 
  7. ^ Olga Zhaxybayeva & J. Peter Gogarten (2004). "Cladogenesis, coalescence and the evolution of the three domains of life". Trends in Genetics. Cilt 20. ss. 290-291. doi:10.1016/j.tig.2004.02.004. 
  8. ^ Mooney, H. A.; Cleland, E. E. (2001). "The evolutionary impact of invasive species". PNAS. 98 (10). ss. 5446-5451. doi:10.1073/pnas.091093398. PMC 33232 $2. PMID 11344292. 
  9. ^ Aubry, C.; Shoal, R.; Erickson, V. (2005). Glossary"Grass cultivars: their origins, development, and use on national forests and grasslands in the Pacific Northwest". Corvallis, OR: USDA Forest Service; Native Seed Network (NSN), Institute for Applied Ecology. 
  10. ^ Rhymer, Judith M.; Simberloff, Daniel (1996). "Extinction by Hybridization and Introgression". Annual Review of Ecology and Systematics. 27 (1). ss. 83-109. doi:10.1146/annurev.ecolsys.27.1.83. JSTOR 2097230. 
  11. ^ Potts, Brad M.; Barbour, Robert C.; Hingston, Andrew B. (Eylül 2001). "Genetic Pollution from Farm Forestry using eucalypt species and hybrids; A report for the RIRDC/L&WA/FWPRDC; Joint Venture Agroforestry Program" (PDF). RIRDC Publication No 01/114; RIRDC Project No CPF - 3A. Australian Government, Rural Industrial Research and Development Corporation. ISBN 0642583366. ISSN 1440-6845. 2 Ocak 2004 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 17 Ekim 2011. 

Dış bağlantılar

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Genetik</span> biyolojinin organizmalardaki kalıtım ve çeşitliliği inceleyen bir dalı

Genetik ya da kalıtım bilimi, biyolojinin organizmalardaki kalıtım ve genetik varyasyonu inceleyen bir dalıdır. Türkçeye Almancadan geçen genetik sözcüğü 1831 yılında Yunanca γενετικός - genetikos ("genitif") sözcüğünden türetildi. Bu sözcüğün kökeni ise γένεσις - genesis ("köken") sözcüğüne dayanmaktadır.

Modern evrimsel sentez, Darwin'in Evrim Kuramı ile Mendel'in kalıtım kuramını modern moleküler biyoloji ve matematiksel popülasyon genetiği ışığında birleştiren modern evrim kuramının adıdır.

Evrim, popülasyondaki gen ve özellik dağılımının nesiller içerisinde seçilim baskısıyla değişmesidir. Bazen dünyanın evrimi, evrenin evrimi ya da kimyasal evrim gibi kavramlardan ayırmak amacıyla organik evrim ya da biyolojik evrim olarak da adlandırılır. Evrim, modern biyolojinin temel taşıdır. Bu teoriye göre hayvanlar, bitkiler ve Dünya'daki diğer tüm canlıların kökeni kendilerinden önce yaşamış türlere dayanır ve ayırt edilebilir farklılıklar, başarılı nesillerde meydana gelmiş genetik değişikliklerin bir sonucudur.

Biyolojide filogenetik çeşitli organizma grupları arasındaki evrimsel ilişkinin araştırmasıdır. Bu ilişkiler filogeni olarak adlandırılır. Filogenetik terimi Yunanca kökenlidir, "kabile, ırk" anlamına gelen file veya filon (φυλή/φῦλον) ve doğumla ilişkili anlamındaki genetikos (γενετικός) terimlerinden türetilmiştir. Organizmaların sınıflandırması ve adlandırması olan taksonomi, filogenetikten büyük miktarda etkilenmiştir ama yöntemsel ve mantıksal olarak farklıdır. Bu iki saha, "kladizm" veya "kladistik" olarak bilinen filogenetik sistematik bilim dalında örtüşürler. Filogenetik sistematikte taksonları birbirinden ayırt etmek için sadece filogenetik ağaçlar kullanılır. Evrimsel hayat ağacının araştırılması için filogenetik analiz yöntemleri vazgeçilmez hâle gelmiştir.

<span class="mw-page-title-main">Popülasyon genetiği</span> popülasyonların genetik farklılıklarıyla ilgilenen genetiğin alt alanı, evrimsel biyolojinin bir parçası

Popülasyon genetiği, popülasyonlardaki fertlerin benzerlik ve farklılıklarının kaynaklarını, bunun yanında popülasyonlardaki alel frekansının dağılımlarını ve değişimlerini araştıran bir genetik altdalıdır.

Rastgele genetik sürüklenme, alel sürüklenmesi veya Wright etkisi olarak da bilinen genetik sürüklenme, bir popülasyondaki mevcut bir gen varyantının (alel) frekansında rastgele şansa bağlı olarak meydana gelen değişimdir.

Genetik bağlantı, belli genetik konumların (lokusların) veya gen alellerin beraberce kalıt olmaları durumdur. Aynı kromozom üzerindeki genetik lokuslar birbirine fiziksel olarak bağlıdırlar, bu yüzden mayoz bölünmede alellerin ayrışması sırasında, bunlar beraber kalma eğiliminde oldukları için bağlantılı oldukları söylenir. Farklı kromozomlardaki gen alelleri bağlantılı değillerdir, mayoz sırasında kromozomların bağımsız tertiplenmelerinden dolayı.

<span class="mw-page-title-main">Yatay gen transferi</span> Kalıtsal olmayan genetik değişim türü

Yatay gen transferi, bir organizmanın, ikinci bir organizmadan türemeden, o ikinci organizmaya ait genetik malzeme edinmesini sağlayan herhangi bir süreçtir. Buna karşın, dikey transfer bir organizmanın kendi atalarından genetik malzeme edinmesidir. Genetik bilimi bu iki transfer biçiminden daha yaygını olan dikey transfere odaklanmış olmakla beraber, yakın zamanda yatay transferin de anlamlı bir olgu olduğu bilincine varılmıştır. Yatay gen transferinin yapay biçimi bir genetik mühendislik şeklidir.

Evrimsel faktör veya evrim faktörü, biyolojide bir popülasyonun gen havuzunu ve sahip olduğu gen varyasyonlarının tümünü etkileyen ve değiştiren tüm faktörlere ve evrimsel süreçlere denir.

Genetik çeşitlilik, bir biyolojik çeşitlilik düzeyi olup bir türün gen havuzundaki genetik özelliklerinin toplam sayısını gösterir. Genetik çeşitlilik, çeşitlenen genetik özelliklerin eğilimini tanımlayan genetik değişkenlik terimi ile aynı şey olmayıp bundan ayrılır.

Seçilim değeri, kimi Türkçe kaynaklarda "uyum başarısı" ya da "uyum gücü" olarak da geçmektedir, evrim kuramında önde gelen merkezi bir fikirdir. Hem genotipe göre, hem de fenotipe göre tanımlanabilir. Her iki durumda da, hayatta kalma ve üreme kabiliyetini açıklar ve belirgin genotip veya fenotipteki ortalama bir bireyin, bir sonraki neslin gen havuzuna yaptığı katkının ortalamasına eşittir. Eğer belirli bir geni etkileyen aleller arasında farklılıklar mevcutsa, o zaman alellerin frekansları da nesiller boyunca değişim gösterecektir; daha yüksek seçilim değerine sahip olan aleller, daha yaygın hale gelirler. İşte bu sürece, doğal seçilim denir.

Genetik otostop, bir alelin, olumlu olarak seçilen bir gene bağlanmış olması yüzünden beraberce kalıtıldığı ve böylece alel frekansının ya da görülme sıklığının artığı bir süreçtir. Genlerin bir kromozom üzerindeki birbirine olan yakınlıkları, genlerin, yakınlardaki avantajlı bir gen tarafından maruz kaldığı seçici bir süpürme ile birlikte sürüklenmelerine imkân tanıyabilir. Daha genel olarak, genetik otostop, zararlı mutasyonlara karşı arka planda etki eden seçilim de dahil olmak üzere, birbirine bağlı genler üzerinde etki eden herhangi bir seçilim nedeniyle bir alel frekansında meydana gelen değişikliğe işaret edebilir.

<span class="mw-page-title-main">Genetik varyasyon</span> Genetikte popülasyonlar arasında ortaya çıkabilen, tür içerisinde veya gen alellerinde gözlemlenen farklılıklar

Genetik varyasyon, genetikte popülasyon içinde ya da popülasyonlar arasında ortaya çıkabilen, tür içerisinde veya gen alellerinde gözlemlenen farklılıklardır. Genetik varyasyon, doğal seçilim için "hammadde" sağladığından önem taşır. Genetik varyasyon, bir genin dizilimlerinde meydana gelen değişimler olan mutasyon sebebiyle meydana gelirler. Poliploidi veya poliploitlik kromozomlarda oluşan mutasyona bir örnek olarak verilebilir. Poliploidi, bir hücrenin ya da organizmanın, her bir kromozomununun ikiden fazla kopyasına sahip olması durumudur. Organizmalar çoğunlukla diploit olmakla birlikte, hücre bölünmesinin olması gerektiği gibi gerçekleşmemesi sonucu, poliploit hücre ve organizmalar ortaya çıkabilir.

Mikro evrim, tek bir canlı türü ve bu türün popülasyonları içinde çeşitli seleksiyonlar sonucu oluşan tüm küçük değişimler ve evrimleşme olayları. Bu anlamda mikro evrim, bir popülasyonun gen sıklığında küçük ölçekte oluşan değişimlerin evrimidir.

<span class="mw-page-title-main">Üreme yalıtımı</span> Türleşmenin evrimsel mekanizması

Üreme yalıtımı veya hibritleşme engelleri, iki farklı türün popülasyonlarındaki bireylerin birbirleriyle eşleşmesini veya verimli döller meydana getirmesini önleyen, bunun yanında birleştiklerinde sadece kısır melez bireylerin oluşmasına neden olan davranışlar, fizyolojik süreçler ve mekanizmaların tümünü tanımlayan bir terim. Bu engeller, farklı popülasyonların veya türün bireyleri arasındaki gen akışını azaltarak ya da doğrudan engelleyerek her türün özelliklerinin gen havuzunda korunmasına izin verir ve birbirleri ile çiftleşmeyen popülasyonların genetik karışımları da bu şekilde kendi aralarında sınırlı kalmış olur.

<span class="mw-page-title-main">Kurucu etkisi</span> çok az sayıda birey tarafından yeni bir popülasyon kurulduğunda ortaya çıkan genetik varyasyon kaybı

Kurucu etkisi veya kurucu ilkesi, popülasyon genetiğinde büyük bir popülasyondan koparak daha az sayıdaki küçük ve yeni bir popülasyonun oluşması ve böylece genetik çeşitliliğin ve genetik varyasyonların kaybedilmesidir. Kurucu etkisi, ilk kez 1952 yılında, tam olarak ana hatlarıyla Ernst Mayr tarafından tanımlanmış olup bunun için daha önce Sewall Wright gibi araştırmacıların mevcut olan teorik çalışmalarını kullanmıştır. Genetik varyasyonun kaybedilmesinin bir sonucu olarak, yeni oluşan popülasyon, hem genetik hem de fenotipik olarak belirgin bir biçimde türediği ebeveyn popülasyondan farklı olabilir. Olağanüstü durumlarda, kurucu etkisinin türleşmeye ve ardından yeni türlerin sonraki evrimine yol açabileceği düşünülmektedir.

<span class="mw-page-title-main">Parapatrik türleşme</span>

Parapatrik veya parapatri, yaşam alanları belirgin bir şekilde örtüşmeyen ama birbirine bitişik olan ve en azından dar bir temas bölgesinde birlikte görülebilen organizmaları ifade eden bir biyocoğrafya terimi.

Simpatrik türleşme, aynı coğrafi bölgede yaşayan tek bir atasal türden yeni türlerin evrilerek oluştuğu süreçtir. Simpatrik ve simpatri terimleri, evrimsel biyolojide ve biyocoğrafyada yaşam alanlarının birbirleriyle örtüştüğü, hatta aynı olduğu, en azından bu yaşam alanlarının bazı yerlerinde birlikte var olabildikleri organizmaları tanımlar. Bu organizmalar birbirleriyle yakından akraba olduğu durumlarda, böyle bir dağılım simpatrik türleşmenin bir sonucu olabilir. Etimolojik olarak simpatri kelimesinin kökeni Yunanca olup συν (birlikte) ve πατρίς kelimelerinden türetilmiştir. Bu kavram ilk olarak, türemeyi açıklayan İngiliz evrimsel biyolog Sir Edward Bagnall Poulton tarafından, 1904 yılında icat edilmiştir.

Evrimsel olarak önemli birim ya da İngilizce "evolutionarily significant unit" teriminin kısaltması olarak ESU, doğa koruma amacı bakımından ayrı sayılan bir organizma popülasyonudur. Bu terim herhangi bir tür, alt tür, coğrafi ırk ya da popülasyon için kullanılabilir. Her ne kadar bir ESU bir biyolojik tür değil ama alt tür ya da bir varyete olsa bile sıklıkla ESU yerine "tür" terimi kullanılmaktadır.

Biyolojide klin, bir türün coğrafi dağılımının tamamında tek bir özelliğinin ya da biyolojik niteliğinin ölçülebilir gradyanıdır. İlk olarak Julian Huxley tarafından 1938 yılında kullanılan klin terimi genellikle gen frekansı, kan grubu gibi genetik ya da vücut boyutları, deri pigmentasyonu gibi fenotipik özelliklerin değişimini kastetmekteydi. Klinler bir özelliğin sürekli ama derece derece değişmesi gibi bir coğrafi bölgeden diğerine geçerken birdenbire aniden de değişebilmesi için de kullanılır.