İçeriğe atla

Zındık

Zındık (Arapçaالزنديق), İslam kültüründe Tanrı'ya ve ahirete inanmayan kişidir.[1] Terim, Arap olmayan kültürlerden İslam kültür havzasına geçmiş fakat Kur'an ve hadislerde geçmemektedir.[2] İslam literatüründe ilk kez Ali zamanında yaşanan bir olay münasebetiyle zındıklardan söz edildiği belirtilmiştir. Zındıklar çeşitli baskılara mâruz kalınca dinî inançlarını İslam perdesi altında gizlemeye çalışmış, buna ihtiyaç duymadıkları zamanlarda ise düalist inanç ve uygulamalarını ortaya koymaktan çekinmemişlerdir.[3]

Etimoloji ve anlamları

Zındık kelimesi, köken itibarıyla Farsçadır ve bu dilden Arapçaya geçmiştir. Kelimenin anlamı hakkında çeşitli görüşler mevcuttur. Arap literatürüne Emevî döneminin sonlarında girmiş[4] olabileceği de belirtilmiştir. Kimilerine göre bu sözcük Yunancadan, kimilerine göre Âramcadan, kimilerine göreyse Farsçadan Arapçaya girmiştir.[4] Bu farklı görüşler arasında sonuncusu, genel kabule daha yakın görünmektedir.[4] İbn Düreyd, kelimenin Farsça aslının "zinde giray" olduğunu, zira "zinde" kelimesinin Farsçada "hayat" ve "ger" kelimesinin ise "iş" anlamına geldiğini, dolayısıyla zındığın zamanın sürekliliğini savunan demek olduğunu belirtmiştir.[5] Ezherî'ye göre zındık ahirete ve Allah'ın birliğine inanmayan demektir.[5] Cevheri, zındık diye seneviyyeden (dualist) olanlara dendiğini belirterek Arapçalaştırıldığını söylemiş ve çoğulunun zenadika olduğunu, fiil olarak tezendeka ve isim olarak da zendekadendiğini ifade etmiştir.[6] Tarihçi Mesudî'nin belirttiğine göre zındık ismi Zerdüşt'ün kitabına aykırı yorumlan benimseyerek Sasani İmparatoru Behram bin Hürmüz döneminde Maniheizmi kuran Mani zamanında ortaya çıkmıştır.[6] İslami literatürde zındık teriminin ilk kez ne zaman tanımlandığı bilinmemekle birlikte ulaşılan eski kaynak İmam Malik'e aittir ve "Zındıklar küfrü gizler, Müslüman olduklarını ilan ederler." sözlerini kullanmıştır.[2] Zaman içinde farklı anlamları ortaya çıkmıştır. Nevevî, "Şeriatı bütün olarak inkâr edendir." diye tanımlarken Bedreddin el-Aynî ise şu tanımlara yer vermiştir: "Bir görüşe göre münafık gibi küfrünü gizleyip Müslüman gözükendir; bir görüşe göre iki yaratıcının varlığını kabul eden seneviyyeden bir gruptur; bir görüşe göre dini olmayandır (dinsiz); bir görüşe göre Zerdüşt'ün Zend adı verilen kitabına uyanlardır; bir görüşe göre Sebeiyye denilen bir Rafizi taifesi olup Ali'nin Tanrı olduğunu iddia etmişlerdir, reisleri ise aslen Yahudi olan Abdullah bin Sebe'dir."[7]

İlk uygulamalar ve görüşler

İslam literatüründe ilk kez Ali zamanında yaşanan bir olay münasebetiyle zındıklardan söz edildiği belirtilmektedir.[2] Bu söylentilerden birine göre Ali zındıkları yaktırmış, bunu duyan İbn Abbas yakmayı doğru bulmamış, normal yolla öldürülmelerinin gerektiğini söylemiştir.[8] Ebü Bekir el-Esrem'e göreyse Ali Hrıstiyanlığa geçen bir adamdan, önce tövbe etmesini istemiş, tövbe etmemekte ısrar edince öldürtmüş; Müslüman olduklarını söyleyen ve namaz kılan, ancak zındık oldukları adil şahitlerin şahitlikleriyle ispatlandığı halde inkâr eden küçük bir grubu ise tövbe teklif etmeden öldürtmüştür.[8] Ancak Beyhakî'nin kaydettiği ve bununla çelişen bir başka rivayete göre Ebû Bekir'in oğlu Muhammed, Ali'ye "Müslüman zındıklar" hakkında nasıl bir uygulamada bulunulacağını mektupla sormuş, o da "Zındıklara İslam arz edilir, kabul ederlerse dokunulmaz, etmezlerse öldürülür." cevabını vermiştir.[8]

Zındık olduğu fark edilen kişinin tövbeye davet edilip edilmemesi konusunda doktrinde farklı görüşler ileri sürülmüştür. İmam Malik, Leys bin Sa'd, Ahmed bin Hanbel ve İshak bin Rahuyeh tövbesi kabul edilmez öldürülür demişlerdir.[9] Ali, İmam Şafii ve Ubeydullah bin Hasan el-Anberi'nin ise tövbe ederse tövbesi kabul edilir, etmezse öldürülür dedikleri rivayet olunmuştur.[9] Zındığın öldürülmesi konusunda en katı tavrı sergileyen Maliki mezhebine göre zındıklık suçu Allah hakkı olup af caiz olmayan had cezalarındandır ve şahitlerle suçu ispatlanan zındığın tövbesi makbul değildir ancak zındık olduğu ortaya çıkmadan önce kendisi gelir tövbe ettiğini açıklarsa kabul edilir.[10] Maliki mezhebinde istisnai de olsa zındığın tövbeye davet edilmesini savunan bir anlayış mevcuttur.[10]

Kaynakça

Genel
Özel
  1. ^ Zındık. Türk Dil Kurumu. 
  2. ^ a b c Özen 2001, s. 20.
  3. ^ Öz, Mustafa. "Zındık". TDV İslam Ansiklopedisi. 13 Şubat 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 12 Şubat 2019. 
  4. ^ a b c "Abbasi döneminde zındıklık" (PDF). 13 Şubat 2019 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 13 Şubat 2019. 
  5. ^ a b Özen 2001, s. 18.
  6. ^ a b Özen 2001, s. 19.
  7. ^ Özen 2001, s. 21.
  8. ^ a b c Özen 2001, s. 31.
  9. ^ a b Özen 2001, s. 32.
  10. ^ a b Özen 2001, s. 33.

Konuyla ilgili yayınlar

İlgili Araştırma Makaleleri

Allah (Arapça: الله, romanize:

<span class="mw-page-title-main">Tasavvuf</span> İslamın içsel, mistik boyutu

Tasavvuf veya Sûfîzm ya da Sûfîlik, İslam'ın iç veya mistik yüzü olarak tarif edilir. Ayrıca Sufizmin batıda yükseltilen içeriğinin "Budizm ve Taoizm gibi içeriksiz güzel yaşama tarzı" olarak yorumlanması da vardır.

Sahabi veya çoğulu Sahabe, Ashab, bir İslâm terimidir. İslâm peygamberi Muhammed'i görmüş, onunla konuşmuş, arkadaşlık etmiş ve ona inanmış Müslümanlara verilen isimdir. İslam literatüründe bir saygı ifadesi olarak Eshâb-ı Kirâm şeklinde anılırlar. Muhammed öldüğü vakit, sayıları 124 binden fazla idi.

<span class="mw-page-title-main">İslam</span> tek tanrılı İbrahimî bir din

İslam (Arapça: اَلْإِسْلَامُ, romanize:

<span class="mw-page-title-main">Müslüman</span> İslam dinine mensup kimse

Müslüman, İslam dinine mensup kişi demektir. Sünni, Şii ve Mutezili mezhep inancına göre, Allah'a ve Allah'ın birliğine, Muhammed'in Allah'ın peygamberi olduğuna inanan kişilere denir. İslam dininin farklı mezheplerinde Müslüman kavramı üzerine çeşitli farklılıklar bulunmaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Farsça</span> Bir batı İran dili

Farsça ya da Persçe, Hint-Avrupa dillerinin İran dilleri koluna ait bir batı İran dilidir. Başta İran olmak üzere, kuzeyde Rusya ve Azerbaycan, doğuda Afganistan ve Tacikistan, Orta Asya'da Özbekistan ve Basra Körfezi üzerinde Kuveyt ve Irak gibi ülkelerde 100 milyonun üzerinde kişi tarafından konuşulmaktadır. Antik Pers halkının konuştuğu dilden türemiştir.

<span class="mw-page-title-main">Melek</span> dinler terminolojisindeki doğaüstü figür

Melek, dini bir terim. Melek, birçok dinde inanılan semavi verilen isimdir. Meleklerin görevleri Tanrı'ya hizmet etmektir. Meleklere inancın var olduğu her din ve inançta melek kavramına bakış farklıdır.

<span class="mw-page-title-main">Namaz</span> İslamda farz olan günlük ibadet

Namaz, İslâm'ın şartlarından biri olarak kabul edilen bir ibadettir. Kur'an'da günün belli vakitlerinde abdestle birlikte duaya kalkılması ifadesi bulunur. Kur'an'a göre namaz Allah'ı anarak teslimiyetin gösterildiği bir arınma biçimi ve İbrâhim peygambere öğretilen bir ibadet şeklidir.

<span class="mw-page-title-main">Ali</span> İslam Devletinin dördüncü halifesi ve Şiilerin birinci imamı

Ali bin Ebu Talib, İslam Devleti'nin 656-661 yılları arasındaki halifesi. İslam peygamberi Muhammed'in damadı ve amcası Ebu Talib'in oğlu olan Ali, Muhammed'in İslam'a davetini kabul eden ilk erkek kişidir. Sünni İslam'a göre Ali, dört halifenin sonuncusu, Şii İslam'a göre ise imamların ilki ve Muhammed'in hak vârisidir. Şii ve Sünni İslam arasındaki farklılaşmanın ana nedeni Muhammed'in gerçek vârisinin kim olduğu konusundaki görüş farklılığından ileri gelmektedir.

Kader ya da yazgı, önceden ve değişmeyecek bir biçimde belirlenmiş olay akışıdır. İster genel ister bireysel olsun, önceden belirlenmiş bir gelecek olarak algılanabilir. Felsefedeki determinizm hareketi, kader üzerine kuruludur. Kader kavramı aynı zamanda birçok farklı dinde de önemli yere sahiptir.

Mutezile, İslam dininde bir itikadi mezhep. Mutezile, sözcük olarak "ayrılanlar, uzaklaşanlar, bir tarafa çekilenler" anlamına gelir. Büyük günâh işleyen kimsenin iman ile küfür arası bir aşamada olduğunu söyleyerek Ehl-i Sünnet âlimlerinden Hasan-ı Basrî'nin dersini terk eden Vâsıl bin Atâ ile ona uyanların oluşturduğu mezhep bu adla anılır. Mutezile ise kendini "ehlü'l-adl ve'ttevhîd" diye adlandırır. Mutezile mezhebinden olan kişiye Mutezili denir. Özellikle kader ve kaza konularındaki yorumları ve inançları nedeniyle İslam dinindeki diğer mezheplerden ayrılmışlardır; ama yine de İslam dininin çoğunluğunu oluşturan mezheplerden, Ehl-i Sünnet, Mutezile'yi İslam dışı saymamaktadır. Akılcı bir mezhep olan Mutezile, mantık kurallarıyla çelişir gördüğü âyet ve hadisleri Ehl-i Sünnet'ten farklı biçimde yorumlamış ve bu yorumlarında akla öncelik vermiştir. Sonuç olarak Mutezile mezhebi, gerek akla çok değer vermesi ve özellikle de Abbâsîler döneminde felsefe ile girdiği yakın ilişkiler dolayısıyla barındırdığı felsefi metot ve görüşleri nedeniyle fazlasıyla eleştirilmiştir. Özellikle de nass ile aklın çeliştiğini düşündükleri noktalarda sıklıkla nassı akla uygun gelecek biçimde yorumlamaları diğer mezheplerde büyük tepki uyandırmıştır. Modern zamanlardaki bazı araştırmacı ve İslam tarihçileri de Mutezile mezhebini akla verdiği önem ve yöntemleri bakımından, çeşitli konularda rasyonalist olarak tanımlar. Mutezile mezhebinin kendi içinde barındırdığı beş ana öğesi vardır, bu öğelerin ilki olan ve İslam dininin de ilk öğesi olan tevhidin bu beş ana öğenin temeli olduğunu öne sürerler. Bazı cemaat ve mezhepler bu düşünceye karşı çıkmıştır.

<span class="mw-page-title-main">Sünnilik</span> en yaygın İslam mezhebi

Ehl-i Sünnet ve'l-Cemâat, kısaca Ehl-i Sünnet ya da Sünnîlik, İslam dininin dünya üzerindeki iki büyük kolundan biri ve %77-80'lik bir oran ile en büyük mensubunun bulunduğu mezhepler grubudur. Zaman zaman Sünnî İslam veya Sünnî mezhebi ifadesi de kullanılır. Günümüzde Sünnîlik, kendi içerisinde günümüzde yaşayan iki akaid mezhebi, dört fıkıh mezhebini içermektedir.

<span class="mw-page-title-main">Cehennem</span> çoğu dini inanca göre günahların cezasının çekileceği yer

Cehennem, çeşitli inançlarda ölüm sonrası ceza çekilen ateşli bir yer olarak gösterilir. Cehennemde kalma süresi inanca göre değişiklik gösterebilir. Cehennemde günah borcu ödeninceye kadar kalınıp sonra tekrar cennete gidilebilir. Ancak, cehennem bazıları için sonsuza dek ateşte yanmak anlamına gelir. Cehennem görevlilerine İslam inancında zebani adı verilir.

<span class="mw-page-title-main">Zina</span>

Zina, aralarında bir nikâh bağı bulunmayan yetişkin bir erkek ile kadın arasındaki cinsel ilişkidir, ancak efendi-cariye ilişkisinde de nikah bağı yoktur ve onlar zina sayılmamıştır.

<span class="mw-page-title-main">Mus'ab bin Umeyr</span> sahabe

Mus'ab bin Umeyr, İslam peygamberi Muhammed'in sahabesidir. Mekke'deki Kureyş kabilesinin Abdüddar boyuna mensuptur. 614 yılında İslam'ı kabul etti ve 625 yılında Uhud Muharebesi'nde öldü.

<span class="mw-page-title-main">Zeynelâbidîn</span> Alinin torunu, Muhammedin torununun oğlu

Zeynelâbidîn, Ali bin Hüseyin veya Ali el-Asgar, İslam peygamberi Muhammed'in torunu olan Hüseyin'in oğullarından biridir. Annesi ise İran'ın fethinden sonra Müslüman olup, Hüseyin ile evlenen son Sasani İmparatoru III. Yezdigirt'in kızı olan Sasani-Pers prensesi Şehri Bânû Gazele'dir. İsnâaşeriyye’nin dördüncü ve İsmâiliyye’nin üçüncü imamı kabul edilir, tâbiîndendir.

Fatıma bint Esed, Esed bin Haşim'in kızı, Ebu Talib'in eşi, Şiilerin ilk İmamı, Sünnilerin dördüncü halifesi olan Ali bin Ebu Talib'in annesi, İslam peygamberi Muhammed'in kızı olan Fatıma bint Muhammed'in kayınvalidesi, Muhammed'in öksüz ve yetim olduğu günlerde eşiyle birlikte bakımını üstlenendir. Hatice bint Hüveylid'den sonra müslüman olan ilk kadındır.

<span class="mw-page-title-main">Millet (Osmanlı İmparatorluğu)</span>

Millet, Osmanlı Türkçesinde dini grupları belirtmek için kullanılan terimdir. 19. yüzyılda Tanzimat reformlarıyla, hakim sınıf olan Sünniler dışındaki, kanunen korunan dini azınlıkları ifade etmek için kullanılmaya başlanmıştır. Osmanlı İmparatorluğu'nda tüm Sünni gruplar bir millet kabul edilirken, azınlıklar yani gayrimüslimler sadece dine veya mezhebe göre değil aynı zamanda etnik gruplarına göre de ayrı milletler oluştururlardı. Örneğin Ermeniler tek bir millet olmayıp Ermeni Katolik ve Ermeni Protestan milletlerine ayrılırlardı. Millet kelimesi Arapça bir kelime olan mille (ملة)'den gelmektedir. Millet kelimesi günümüzde, Osmanlı'da kullanılandan farklı olarak, dinsel bir anlam değil dilsel bir anlam ifade etmektedir.

Ehl-i Rey yasal kararlara varmak için muhakemenin kullanılmasını savunan erken bir İslami hareketti. Bunlar, İslam'ın ikinci yüzyılında ehl-i kelam ve ehl-i hadis yanında İslam hukukunun kaynaklarını tartışan üç ana gruptan biriydi. Ehl-i Re'y ya da Dirâyet Ehli, Ehl-i Hadis ekolüne karşı olarak kurulmuş olan, o günün anlayışında Modernist ya da Akılcı İslâm olarak da tanımlanan İslâmî düşünce ekolüdür.

İslam'dan çıkış genellikle bir Müslüman tarafından düşünce, söz veya fiil yoluyla İslam'ın terkidir. İslam'dan dönene mürted denir. Tanıma sadece başka bir dine dönen veya dini tamamen terk edenler değil küfür, sapkınlık veya inançsızlığı ima eden herhangi bir eylem veya söz yoluyla, İslam'ın "temel bir inanç veya akidesini" inkâr edenler de dahildir.