İçeriğe atla

Yirmi Yıl Krizi

Yirmi Yıl Krizi: 1919-1939: Uluslararası İlişkiler Çalışmalarına Giriş, E. H. Carr tarafından uluslararası ilişkiler üzerine yazılmış bir kitaptır. Kitap 1930'larda Avrupa'da İkinci Dünya Savaşı'nın patlak vermesinden kısa bir süre önce yazılmış ve ilk baskısı savaşın patlamk vermesinden kısa bir süre sonra, Eylül 1939'da yapılmıştır;[1] ikinci baskısı ise 1945 yılında yapılmıştır. Gözden geçirilmiş baskıda Carr, "olayların sonraki seyri tarafından bir şekilde değiştirilen her pasajı yeniden yazmamış", bunun yerine "birkaç cümleyi değiştirmeye" ve eserin anlaşılırlığını artırmak başka küçük çabalar göstermeye karar vermiştir.[2]

Kitapta Carr, realist bir uluslararası politika teorisi geliştirmekte ve liberal idealistlerin (Woodrow Wilson ile ilişkilendirdiği) ütopik vizyonuna bir eleştiri getirmektedir. Carr'ın realizmi genellikle klasik realizm olarak nitelendirilir. Carr, uluslararası politikanın güç politikaları tarafından tanımlandığını savunur. Üç tür güç tanımlar: askeri güç, ekonomik güç ve fikirler üzerindeki güç. Siyasi eylemin ahlak ve gücün koordinasyonuna dayandığını savunur.[3][4][5]

İçerik

Metin, uluslararası ilişkiler teorisinde bir klasik olarak kabul edilir ve genellikle Thukididis, Machiavelli ve Hobbes'u takip eden ilk modern realist metinlerden biri olarak adlandırılır. Carr'ın analizi, Birinci Dünya Savaşı'nın ardından Milletler Cemiyeti deklarasyonlarında ve askeri çatışmaların kalıcı olarak önlenmesini amaçlayan çeşitli uluslararası antlaşmalarda somutlaşan iyimserlikle başlar. Devletler arasında barış ve işbirliğine dair rasyonel, iyi tasarlanmış fikirlerin, uluslararası alandaki kaos ve güvensizlik gerçekleri tarafından kısa sürede nasıl baltalandığını göstermeye devam ediyor. Gücün askeri, ekonomik, ideolojik ve hukuki yönlerini ve uygulamalarını değerlendiren Carr, hayatta kalma ve rekabetin gerekliliklerini göz önünde bulundurmayı unutan ütopyacı teorisyenlere sert eleştiriler getiriyor.

Bununla birlikte Carr, insanlığın gelişme ihtimalini kaybedilmiş bir dava olarak görmemektedir. Yirmi Yıl Krizi'nin sonunda, aslında uluslararası politikada ahlakın rolünü savunur ve katıksız realizmin göze alamayacağımız kasvetli bir yenilgicilik anlamına geldiğini öne sürer. Analizin olmazsa olmazı, uluslararası ilişkilerin yürütülmesinde göreceli güç dengesinin bir başlangıç noktası olarak kabul edilmesi gerektiğidir.

Tartışmasını Milletler Cemiyeti gibi "zarif üst yapıların" "temellerin kazılmasında biraz ilerleme kaydedilene kadar beklemesi gerektiğini" öne sürerek sonlandırır.[6]

Özet

Edward Hallett Carr 1936'da yirmi yıldan uzun bir süredir çalıştığı Dışişleri Bakanlığı'ndan istifa ederek Aberystwyth Wales Üniversitesi Koleji Uluslararası Politika Bölümü'nde Woodow Wilson Kürsüsü'nde göreve başladı.[7] Bu, ona Dışişleri Bakanlığı'nda asla sahip olamayacağı bir şey verecekti: uzun zamandır yapmak istediği dış ilişkiler üzerine yazma ve ders verme özgürlüğü. Kitap için tercih ettiği başlık aslında Ütopya ve Gerçeklik olmasına rağmen Yirmi Yıl Krizi:1919-1939 oldu.

Kitap genel olarak uluslararası ilişkilerden bahsetse de daha spesifik olarak iki savaş arası döneme adanmıştır ancak yazar aslında savaşlar arası kriz olan çıkmazdan bir çıkış yolu sunarken liberalizmin iddialarını çürütmek istemiştir. Ayrıca, ulusal kendi kaderini tayin hakkını bir slogan olarak kullanan Woodrow Wilson'a ve savaşlar arasındaki dönemde krizin nedenlerinden biri olarak görülen Carr'a yönelik eleştirisini de göstermek istemiştir.[8] Yazar, "yeni sosyal ve ekonomik temellere dayalı yeni bir toplum" olarak adlandırdığı şeye bir çözüm ya da en azından olan bitene bir alternatif bulmaya kararlıydı.[9]

Beş kısım ve on dört bölümden oluşan kitabın ilk kısmı uluslararası siyaset biliminin incelenmesine, ikinci kısmı savaşlar arasındaki uluslararası krizin sebep ve sonuçların görülmesine, üçüncü kısmı siyaset, güç ve ahlak kavramları ile bunlar arasındaki ilişkiye, dördüncü kısmı uluslararası değişimin motoru olarak hukuka ve son olarak beşinci kısmı da Carr'ın vardığı sonuçlara ayrılmıştır.

İlk olarak Carr bize uluslararası politikanın üzerinde durduğu bağlamı verir, uluslararası ilişkiler bilimi aslında ilk bebek adımlarını atıyordu çünkü uluslararası ilişkilerin yönetimini uzmanların elinden almak hatta profesyonellerin ne yaptığına ciddi ve sistematik bir şekilde dikkat etmek için genel bir istek yoktu. Ancak 1914-18 savaşı, savaşı sadece askeri uzmanları etkileyen bir sorun olarak görme biçimini sona erdirdi, bu nedenle uluslararası politika bilimi çok başarılı bir popüler talebe yanıt olarak ortaya çıktı. Yine de yöntemle ilgili bir sorun vardı. Önce olguları topladılar, sınıflandırdılar, sonra analiz ettiler ve sonuçlar çıkardılar; bundan sonra da olguların ve çıkarımların hangi amaca uygulanabileceğini bulabileceklerini düşündüler ancak insan zihni tam tersi şekilde çalışır. Yazar, her siyasi yargının gerçekleri değiştirmemize yardımcı olduğunu ve siyasi düşüncenin kendisinin de siyasi eylem biçimi olduğunu söyleyerek sözlerini sonlandırıyor. "Siyaset bilimi sadece olanın değil, olması gerekenin de bilimidir."[10]

Edward daha sonra bizi metin boyunca mevcut olacak ütopyacılıkla tanıştırır. Siyaset bilimlerinin ütopyacı aşamasında araştırmacılar mevcut olgulara ya da neden-sonuç analizine çok az önem verirler ancak zamanlarını vizyoner projelerin detaylandırılmasına adarlar. Ancak bu projeler çöktüğünde ve arzunun ya da amacın tek başına arzulanan sonuca ulaşmada yetersiz kaldığı görüldüğünde araştırmacılar isteksizce analizin ve çalışmanın yardımına başvuracaklardır ancak o zaman uluslararası ilişkiler bir bilim olarak kabul edilecektir. 1931'den sonraki olayların seyri, bir uluslararası politika biliminin temeli olarak saf arzunun zayıflıklarını ortaya koymuştur.

Carr, kariyerinin başında Rus tarihini inceleyerek gerçeklik fikirlerine bağlı kalmış ve daha çok Marksist yönelimli hale gelmiştir, sonuç olarak ütopyacılığın taşkınlığını düzeltmek için gerçekliğin gerekliliğini ortaya koyacak ve daha sonra bunlar arasında tartışacaktır. Hem herhangi bir toplumsal düzenin büyük ölçüde standartlaştırma ve dolayısıyla soyutlama anlamına geldiğini, bunun da ilgili ülkelerin çeşitliliği nedeniyle imkansız olduğunu, yani topluluğun her üyesi için farklı bir kural olamayacağını düşünerek Milletler Cemiyeti'ne şüpheyle yaklaşmış, hem de liberalizme olan inancı en büyük darbeyi 1929'dan sonra dünya ekonomisinin çöküşünden aldığı için liberal ilkelere eleştirel yaklaşmıştır.

Carr ayrıca, bireylerin belirli davranış standartlarına boyun eğmediği sürece ulusal veya uluslararası bir siyasi toplumun nasıl var olamayacağını da tartışıyor ancak sorun bu tür kurallara uymaya neden devam etmemiz gerektiğine dayanıyor.[11] Daha sonra, laissez-faire ve bunun ekonomik milliyetçilik olarak bilinen karmaşık bir fenomene neden olan çıkarların ve ahlakın uyumu doktrini ile ilişkisinden bahsediyor. Tıpkı önceki ekonomik doktrinin ne kadar tartışmalı olduğu gibi, metin de her ulusun barıştan aynı çıkara sahip olduğu[12] varsayımını ve bu ilkeyi ihlal edenlerin nasıl irrasyonel ve ahlaksız olarak görüldüğünü tartışıyor.

Daha sonra başka bir bölümde, gücü siyasetin önemli bir bileşeni ve hükûmetin temel bir aracı olarak tanımlar. Daha sonra siyasi gücü askerî güç, ekonomik güç ve fikirler üzerindeki güç olarak ayırır ve bunların birbirleriyle yakından ilişkili oldukları için ayrı ayrı ele alınmasına gerek olmadığını belirtir. Askeri aracın en büyük önemi, uluslararası ilişkilerde gücün nihai oranının savaş olmasında yatmaktadır, ayrıca bir ülkenin dış politikası sadece hedefleriyle değil aynı zamanda askerî gücüyle de sınırlıdır ve kendi içinde bir amaç haline gelir. Güç arayışında askeri ve ekonomik araçlar kullanılacaktır ancak siyasi bir lider için propaganda ile birlikte ikna sanatı da güç elde etmek için gereklidir.[13]

Daha sonra Carr, yerel hukuk ile uluslararası hukuk arasındaki farkları tanımlar. Bu sonuncusunda yargı, yürütme ve yasama yoktur. Bunu takiben, hukukun natüralist ve realist görüşlerini özetlemekte ve hukukun özünün istikrarı teşvik etmek ve toplumun mevcut çerçevesini korumak olduğunu söylemektedir. Yazar, hakları korumak için yapılan antlaşmaların kutsallığına kısa bir süre sonra bağlanmaktadır çünkü tüm ülkeler antlaşma yükümlülüklerinin bağlayıcı karakterini takip etmemiş ve bu nedenle bir antlaşmanın yükümlülüklerinin, antlaşmanın imzalandığı sırada hüküm süren koşullar devam ettiği sürece uluslararası hukukta bağlayıcı olduğunu söyleyen bir madde yaratmıştır. Kitap aynı zamanda ahlaki kısımda da ısrar ederek baskı altında imzalanan, yani zorla yapılan antlaşmaların ahlaki bir lekesi olduğu konusunda ısrar ediyor ve Versay Antlaşması'na atıfta bulunuyor. Ancak uluslararası antlaşmaların hukuki geçerliliği konusundaki ısrar, egemen ulusların antlaşmaların dayatıldığı daha zayıf uluslar üzerindeki üstünlüklerini sürdürmek için kullandıkları bir silah da olabilir.[14]

Yazar, birçok kişi değişiminin bazen savaş gerektirdiği gerçeğini kabul edemediği için ahlakı eleştirmektedir. "İsyan olmasaydı, insanlık durgunlaşır ve adaletsizlik telafi edilemez olurdu."[15] Statüko uzun sürmez ve savunması her zaman başarılı olmaz, büyük olasılıkla bir savaşla sonuçlanır ancak şu anda uluslararası ahlakın ve uluslararası politikanın temel sorunu olan barışçıl değişim yöntemlerini oluşturmak için olası bir çözüm vardır.[16]

Son olarak, iki savaş arası dönemde uluslararası ilişkiler çerçevesinde bir ahlak krizi yaşanmış ve bu da ulusal çıkarların çatışmasına yol açarak bazı ülkelerin çıkarlarının göz ardı edilmesine neden olmuştur. Siyaset, ütopya ve gerçeklik olmak üzere birbirinden ayrılamayacak iki ana unsurdan oluşmaktadır. Kitapta varılan sonuçlar, küçük bağımsız ulus-devletin modasının geçtiği ya da geçmekte olduğu ve çok sayıda ulus-devletin üyeliği üzerine uygulanabilir bir uluslararası örgüt inşa edilemeyeceği yönündedir. Buna ek olarak, statükonun korunması uzun vadede sürdürülebilir bir politika değildir, bu nedenle eski düzene geri dönülemez ve bakış açısında köklü bir değişiklik kaçınılmazdır. Bu nedenle uluslararası uzlaşmaya yönelik en iyi ilerleme umudu, 1930-33 krizinin tekrarlanmasına yakın bir gelecekte müsamaha gösterilmeyeceği için ekonomik yeniden yapılanma yolunda yatıyor gibi görünmektedir.

Geri dönütler

Yirmi Yıl Krizi yayımlandığı günden bu yana uluslararası ilişkiler çalışmalarında vazgeçilmez bir kitap olmuştur. Halen lisans derslerinde yaygın olarak okunmaktadır ve kitap "klasik realizmin kurucu metinlerinden biri" olarak kabul edilmektedir.[17] Kitap, Uluslararası Çalışmalar Derneği tarafından disiplindeki eğilimleri incelemek amacıyla yazılan ve editörlüğünü Michael Cox, Tim Dunne ve Ken Booth'un yaptığı "Carr'ın Yirmi Yıl Krizi'ndeki argümanların ve ikilemlerin birçoğunun bugün uluslararası politika teorisi ve pratiğiyle ilgili olduğunu"[18] yazan kitabı, "disiplinin 80 yılında bize saklanacak yer bırakmayan birkaç kitaptan biri" olarak öven Seksen Yıl Krizi gibi çok sayıda başka çalışmaya da ilham kaynağı olmuştur.[19]

Carr'a verilen tepkiler tamamen olumlu olmamıştır. Caitlin Blaxton, Carr'ın eserdeki ahlaki duruşunu "rahatsız edici" olarak eleştirmiştir.[20] Akademisyenler de Carr'ı sözde realist-idealist çatışmasını sunumu nedeniyle eleştirmiştir. Peter Wilson'a göre "Carr'ın ütopya kavramı... dikkatle tasarlanmış bilimsel bir kavramdan çok, sonra derece kullanışlı bir retorik araçtır."[21]

Buna karşılık Stephen McGlinchey, Carr'ı geçmişe bakarak eleştirmek yerine, Carr'ın Yirmi Yıl Krizi'ndeki olaylara ilişkin analizinin, özellikle Milletler Cemiyeti'ne yönelik eleştirisini bağlamında önemli ve zamanında olduğunu belirtmektedir.[22] John Mearsheimer, kitabı 20. yüzyılın en etkili üç realist uluslararası ilişkiler eseri arasında tanımlamaktadır.[23] Mearsheimer, kitabın savunmacı realizmin büyük bir savunmasını yaptığını ileri sürmektedir.[24] Ancak Mearsheimer, kitapta "teori olmadığını" savunmaktadır: "Carr, devletlerin neden gücü önemsedikleri ya da ne kadar güç istedikleri hakkında çok az şey söylemektedir."[24]

Metnin karmaşıklığı son zamanlarda Jonathan Haslam, Michael Cox ve Charles Jones'un kitapları da dahil olmak üzere Carr üzerine artan bir literatürle daha iyi anlaşılmıştır.

Benzer veya ilgili çalışmalar

  • İkinci Dünya Savaşı'nın Kökenleri - A. J. P. Taylor (1961)
  • Avrupa'da Hakimiyet Mücadelesi 1848-1918 - A. J. P. Taylor (1954)
  • Üçüncü Reich Üçlemesi - Richard J. Evans (2003, 2005, 2008)
  • Başarısız Olan Işıklar: Avrupa Uluslararası Tarihi 1919-1933 - Zara Steiner (2007)
  • Karanlığın Zaferi: Avrupa Uluslararası Tarihi 1933-1939 - Zara Steiner (2011)

Kaynakça

  1. ^ Carr (2001)
  2. ^ Carr (1945), s. vii
  3. ^ Mearsheimer, John J. (2005). "E.H. Carr vs. Idealism: The Battle Rages On". International Relations (İngilizce). 19 (2). ss. 139-152. doi:10.1177/0047117805052810. ISSN 0047-1178. 
  4. ^ Howe, Paul (1994). "The Utopian Realism of E. H. Carr". Review of International Studies. 20 (3). ss. 277-297. doi:10.1017/S0260210500118078. ISSN 0260-2105. JSTOR 20097376. 21 Nisan 2024 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 21 Nisan 2024. 
  5. ^ Finnemore, Martha; Sikkink, Kathryn (1998). "International Norm Dynamics and Political Change". International Organization. 52 (4). ss. 887-917. doi:10.1162/002081898550789. ISSN 0020-8183. JSTOR 2601361. 17 Nisan 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 21 Nisan 2024. 
  6. ^ Carr, Edward Hallett (1964). The twenty years' crisis, 1919-1939; an introduction to the study of international relations. 2d. New York: Harper & Row. ss. 239. ISBN 0061311227. OCLC 180416. 
  7. ^ Carr, Edward Hallett (2016). The Twenty Years' Crisis,1919-1939. Londra: Palgrave Macmillan. ss. XXV-XXVI. 
  8. ^ Carr, Edward Hallett (2016). The Twenty Years' Crisis, 1919 - 1939. Londra: Palgrave Macmillan. ss. XXXII. 
  9. ^ Carr, Edward Hallett (2016). The Twenty Years' Crisis, 1919 - 1939. Londra: Palgrave Macmillan. ss. XXXIII. 
  10. ^ Carr, Edward Hallett (2016). The Twenty Years' Crisis, 1919 - 1939. Londra: Palgrave Macmillan. ss. 6. 
  11. ^ Carr, Edward Hallett (2016). The Twenty Years' Crisis, 1919 - 1939. Londra: Palgrave Macmillan. ss. 42. 
  12. ^ Butler, Samuel. The Note-Books of Samuel Butler. United States: Festing Jones. ss. 211-212. 
  13. ^ Carr, Edward Hallett Carr (2016). The Twenty Years' Crisis,1919-1939. Londra: Palgrave Macmillan. ss. 97-130. 
  14. ^ Carr, Edward Hallett (2016). The Twenty Years' Crisis,1919-1939. Londra: Palgrave Macmillan. ss. 159-178. 
  15. ^ Russell, Bertrand. Power. s. 263. 
  16. ^ Carr, Edward Hallett (2016). The Twenty Years' Crisis,1919-1939. Londra: Palgrave Macmillan. ss. 201. 
  17. ^ Tortola (2005)
  18. ^ Dunne, Cox & Booth (1998), s. xiii
  19. ^ Dunne, Cox & Booth (1998), s. xiv
  20. ^ Wilson (1998), s. 3
  21. ^ Wilson (1998), s. 11
  22. ^ McGlinchey (2010)
  23. ^ Mearsheimer, John (2001). The Tragedy of Great Power Politics. W.W. Norton. s. 14. 
  24. ^ a b Mearsheimer, John (2001). The Tragedy of Great Power Politics. W.W. Norton. s. 18. 

İlgili Araştırma Makaleleri

Edward Hallett Carr, İngiliz tarihçi, öğretim görevlisi ve yazar.

<span class="mw-page-title-main">Gunnar Myrdal</span>

Karl Gunnar Myrdal İsveçli ekonomist ve politikacıdır. 1974 yılı Nobel Ekonomi Ödülü kazanmistir.

Uluslararası İlişkilerde Güç birkaç farklı şekilde tanımlanabilir. Siyaset Bilimciler, tarihçiler ve diplomatlar siyasi gücün aşağıdaki kavramlarını kullanırlar:

<span class="mw-page-title-main">Özgür İrlanda Devleti</span> 1922-1937 yılları arasında kuzeybatı Avrupada egemen olan devlet

Özgür İrlanda Devleti, 6 Aralık 1921 tarihinde Britanya hükûmeti ve İrlanda milliyetçilerinin imzaladığı İngiliz-İrlanda Antlaşması sonucunda kurulan bir dominyondur.

Uluslararası ilişkiler teorileri uluslararası ilişkilerin kuramsal perspektiften çalışma alanıdır. Analiz edilebilen uluslararası ilişkilere kavramsal çerçeveden bakılabilmeye olanak sağlar. Ole Holsti uluslararası ilişkiler teorilerini, yalnızca teoriyle alakalı göze çarpan olayları görmeye olanak sağlayan renkli bir güneş gözlüğüne benzeterek tanımlamaktadır. Örneğin realizmi savunan bir kimse, konstrüktivizmi savunan bir kimsenin çok önemli gördüğü bir olayı tam aksine hiç umursamayabilir. Uluslararası ilişkiler teorilerinde üç temel teori vardır: realizm, liberalizm ve inşacılıktır.

<span class="mw-page-title-main">1941 öncesi Almanya-Sovyetler Birliği ilişkileri</span>

1941 öncesi Almanya-SSCB ilişkileri, 1941 yılında karşı saflarda savaşa girmeden önceki Alman Weimar Cumhuriyeti ile Sovyetler Birliği arasındaki diplomatik ilişkilerdir. İki devlet arasındaki ilişkiler, I. Dünya Savaşı'ndan sonra, Almanya tarafından dikte edilen ve Sovyetler ile Almanya arasındaki düşmanlıkları sona erdiren, 3 Mart 1918 tarihinde imzalanan Brest Litovsk Barış Antlaşması ile başladı.

Arnavutluk'un dış ilişkileri, ülkenin diğer hükûmet ve halklarla olan ilişkilerini ifade eder. Dış ilişkiler, başkent Tiran'da bulunan Avrupa ve Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla yürütülür. Mevcut bakan Ditmir Bushati'dir. Güneydoğu Avrupa'da bulunan ve Akdeniz'e kıyısı olan Arnavutluk, 28 Kasım 1912'de bağımsızlığını ilan ederek egemen bir devlet oldu. Tüm ülkelerle dostça ilişkiler kurmayı hedefleyerek tamamlayıcılık politikasını sürdürür. 1990'da komünizmin çöküşünden sonra dünya genelindeki diğer uluslarla iyi ilişkiler kurarak sorumluluklarını ve konumunu genişletti.

Türkiye-Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ilişkileri, Türkiye Cumhurieti ile Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin ikinci büyük ülkesi olan Ukrayna SSC arasındaki diplomatik ilişkiler idi.

Diplomasi, eski Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Henry Kissinger tarafından yazılan ve 1994'te yayımlanan kitaptır. Kitap, uluslararası ilişkiler tarihinin ve diplomasi sanatının büyük ölçüde 20. yüzyıl ve Batı Dünyası'nın bir taraması niteliğindedir. Realist teori geleneğinin önemli temsilcilerinden biri olan Kissinger, I. Dünya Savaşı öncesi Avrupa'daki güç dengesine, raison d'État ve Realpolitik kavramlarına yoğunlaşmıştır.

<span class="mw-page-title-main">Agadir Krizi</span>

Agadir Krizi ya da İkinci Fas Bunalımı Nisan 1911'de önemli bir Fransız askerî gücünün Fas'ın iç kesimlerine konuşlandırılmasıyla tetiklenen kısa bir uluslararası krizdir. Almanya, Fransa'nın genişlemesine itiraz etmedi, ancak kendisi için toprak tazminatı istedi. Berlin savaşla tehdit etti, bir savaş gemisi gönderdi ve öfkeli Alman milliyetçilerini harekete geçirdi. Berlin ve Paris arasındaki müzakereler krizi çözdü: Fransa, toprak imtiyazları karşılığında Fransa'yı koruyucusu olarak Fransız Kongosu'ndan Almanya'ya devrederken, İspanya, Fas'la olan sınırındaki değişiklikten memnun kaldı. Ancak İngiliz kabinesi, Almanya'nın Fransa'ya yönelik saldırganlığından alarma geçti. David Lloyd George, Alman hareketini tahammül edilemez bir aşağılama olarak kınayan dramatik bir "Mansion House" konuşması yaptı. Savaştan söz edildi ve Almanya geri adım attı. Berlin ile Londra arasındaki ilişkiler bozuldu.

<span class="mw-page-title-main">Liberya-Türkiye ilişkileri</span>

Liberya-Türkiye ilişkileri, Liberya ile Türkiye arasındaki dış ilişkilerdir. Türkiye'nin Gana Büyükelçisi 2013'ten beri Liberya'ya akredite edilmiştir. Brüksel'deki Liberya Büyükelçilisi ise Türkiye'ye akredite edilmiştir. 22 Haziran 2018 tarihinde Resmi Gazete'de yayınlanan karara göre Türkiye en kısa zamanda Liberya'nın başkenti Monrovia'da büyükelçilik açacaktır.

<span class="mw-page-title-main">Mali sosyoloji</span> Kamu maliyesi sosyolojisi

Mali sosyoloji kamu maliyesinin, özellikle vergi politikasının sosyolojisidir. Bir alan olarak, vergilendirmeye uyumu belirleyen kültürel ve tarihi faktörler de dahil olmak üzere vergilendirmenin vatandaşlar ve devlet arasında oluşturduğu ilişkiyi araştırmayı amaçlamaktadır. Joseph Schumpeter'in 1918 tarihli çalışması "Vergi Devletinin Krizi" mali sosyolojinin kurucu metnidir, ancak Schumpeter bu terimi Avusturyalı sosyolog Rudolf Goldscheid'in 1917 Almanca: Staatssozialismus oder Staatskapitalismus("Devlet Sosyalizmi veya Devlet Kapitalizmi") eserinden ödünç almıştır. 1990'lardan bu yana, "yeni mali sosyoloji", modernitenin ortaya çıkışının sadece bir sonucu değil, bir nedeni olarak vergilendirmenin temel rolünü analiz eder.

Saldırgan realizm, uluslararası ilişkilerde neorealist düşünceye ait yapısal bir teoridir ve siyaset bilimci John Mearsheimer tarafından savunmacı realizme tepki olarak ortaya atılmıştır. Saldırgan realizm, uluslararası sistemin anarşik doğasının uluslararası politikada saldırgan devlet davranışlarının teşvik edilmesinden sorumlu olduğunu savunur. Teori, büyük güçleri, uluslararası sisteme hükmetme yönündeki tutarlı amaçları doğrultusunda dengeleme stratejileri yerine sorumluluk yükleme ve kendi reklamını yapmaya öncelik veren yani gücü maksimize eden revizyonistler olarak tasvir ederek savunmacı realizmden temelde ayrılır. Teori, uluslararası ilişkilerin incelenmesi ve anlaşılması için önemli alternatif katkılar getirmekte ancak bir eleştiri konusu olmaya devam etmektedir.

Savunmacı realizm ya da savunmacı neorealizm, uluslararası ilişkilerde neorealizm ekolünden yapısal bir teoridir. Teori, siyaset bilimci Kenneth Waltz’un Uluslararası Politika Teorisi’nde temellenmektedir. Waltz, uluslararası sistemin anarşik yapısının, devletleri millî güvenliklerini sağlamak için ılımlı ve çekingen politikalar izlemeye teşvik ettiğini ileri sürmektedir. Buna karşılık, saldırgan realizm ise devletlerin tahakküm ve hegemonya yoluyla güvenliklerini sağlamak için güçlerini ve etkilerini en üst düzeye çıkarmaya çalıştıklarını varsaymaktadır. Savunmacı neorealizm, saldırgan neorealistler tarafından teşvik edilen saldırgan politikaların devletlerin güç dengesi teorisine uyma eğilimini bozduğunu ve birincil hedef olarak iddia ettikleri güvenlik durumunu bozduğunu ileri sürer. Savunmacı realizm ne devletlerarası çatışmanın gerçekliğini ne de devlet genişlemesi için politikaların varlığını reddeder, ancak bu teşviklerin düzensiz olduğunu ileri sürerler. Savunmacı neorealizm, çatışmanın patlak vermesini açıklamak için güvenlik ikilemine, coğrafya gibi “yapısal değişkenlere” ve elitlerin inanç ve algılarına işaret eder.

Uluslararası ilişkilerde bölgesel hegemonya, bölgesel hegemon olarak adlandırılan, bağımsız olarak güçlü bir devletin diğer komşu ülkeler üzerindeki siyasi, ekonom,k veya askeri üstünlük, kontrol veya etkisi ile kurduğu hegemonyadır. Bölgesel hegemonlar ile etki alanlarındaki diğer devletler arasındaki ilişki, küresel bir hegemon ile uluslararası sistemdeki diğer devletler arasındaki ilişkiye benzer.

Uluslararası Politika Teorisi, Kenneth Waltz’un uluslararası ilişkileri açıklamak için yapısal realist bir teori olan neorealizmi oluşturduğu 1979 tarihli uluslararası ilişkiler teorisi kitabıdır. Waltz, neoklasik ekonomi teorisini dikkate alarak uluslararası siyasi sistemin temel “düzenleyici ilkesinin” anarşi olduğunu ve bunun da “işlevsel olarak farklılaşmamış”, “üstlük ve astlık ilişkilerinden” yoksun, yalnızca farklı yetenekleriyle ayırt edilen bireysel devlet aktörlerinin varlığıyla tanımlandığını ileri sürmüştür.

Büyük Güç Siyasetinin Trajedisi, Amerikalı akademisyen John Mearsheimer’ın 2001 yılında yayınladığı uluslararası ilişkiler teorisi konulu kitabıdır. Mearsheimer, “saldırgan realizm” teorisini, temel varsayımlarını, erken dönem realist teoriden evrimini ve öngörü kabiliyetini belirterek açıklamakta ve savunmaktadır. Kitaptan uyarlanan bir makale daha önce Foreign Affairs dergisinde yayınlanmıştır.

Uluslararası Politika: Güç ve Barış Mücadelesi, Hans Morgenthau tarafından 1948 yılında yayımlanan bir siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler kitabıdır.

<span class="mw-page-title-main">Klasik realizm (uluslararası ilişkiler)</span>

Klasik realizm, realist düşünce okulundan bir uluslararası ilişkiler teorisidir. Realizm şu varsayımlarda bulunur: devletler uluslararası ilişkiler sisteminin ana aktörleridir, uluslararası bir uluslararası otorite yoktur, devletler kendi çıkarları doğrultusunda hareket eder ve devletler kendilerini korumak için güce ulaşmaya çalışır. Klasik realizm, devlet davranışını ve devletlerarası çatışmanın nedenlerini açıklamada insan doğasını ve iç politikayı özel bir vurgu yapmasından dolayı diğer realizm türlerinden ayrılır. Klasik realist teori, insan doğasına dair kötümser bir bakış açısını benimser ve insanların doğası gereği iyiliksever olmadığını ve bunun yerine çıkarcı olduklarını, korku ya da saldırganlıkla hareket ettiklerini savunur. Ayrıca, bu insan doğasının uluslararası anarşi nedeniyle devletler tarafından uluslararası politikaya yansıtıldığını vurgular.

Liberal kurumsalcılık, devletler arasında uluslararası işbirliğinin mümkün ve sürdürülebilir olduğunu ve bu işbirliğinin çatışma ve rekabeti azaltabileceğini savunan bir uluslararası ilişkiler teorisidir. Neoliberalizm, liberalizmin gözden geçirilmiş bir versiyonudur. Neorealizm ile birlikte liberal kurumsalcılık, uluslararası ilişkilere yönelik en etkili iki çağdaş yaklaşımdan biridir.