İçeriğe atla

Yemini

Yemînî'nin hayatına dair çok az bilgi bulunmaktadır. Doğum ve ölüm tarihleri kesin olarak bilinmemektedir. Faruk Sümer'e göre Eğribozlu olduğu ve babasının adının Semerkantlı Hâfız olduğu belirtilir. Gerçek adı Muhammed olan Yemînî, zaman zaman Derviş unvanını da kullanmıştır. XVI. yüzyıldan itibaren genellikle şehir merkezlerinden uzak bölgelerde yaşayan halk arasında "Yemînî" mahlasıyla tanınmıştır. Yemînî'nin yaşadığı dönem ve bağlı olduğu şahsiyetler, kendi beyanlarından tahmin edilebilmektedir. Eserinde kutub saydığı kişiler arasında Otman Baba ve İbrâhim-i Sânî gibi isimler yer alır. Yemînî'nin senkretik bir doktrini benimsediği ve Kalenderî-Hayderî erkânıyla benzerlik gösterdiği düşünülmektedir. Ayrıca, Yemînî'nin XVII. yüzyıldan itibaren Kalenderî zümrelerini de içine alan Bektaşî geleneğinin mirasını devraldığı düşünülmektedir. Yemînî'nin 1533 yılında Manastır'da şehit edildiği iddiası, daha sonraki bir döneme ait bir kaynaktan gelmektedir ve doğrulanması mümkün değildir. "Fazîletnâme" adlı eseri, kendi içine kapanmış bir tekke edebiyatının ürünüdür ve yaklaşık 7400 beyitten oluşur. Eser, genellikle Rum gazilerine ithaf edilmiştir. Yemînî'nin, Şeyh Rükneddin'in Farsça mensur eserinin manzum tercümesi olduğu düşünülmektedir. Eserde, Ali bin Ebu Talib'in hayatını anlatan hikâyeler ve şiirler bulunur. Bu eser, bir nasihatnâme niteliği taşır ve Tahtacılar tarafından mukaddes bir kitap gibi değer görür. Yemînî'nin şiirleri genellikle orta düzeydedir ve kıssa anlatmaya dayalıdır. Estetik kaygıları geri planda tutar ve içinde yaşadığı çevrenin dilini ustalıkla kullanır. Dini ve tasavvufi konuları siyasi bir muhtevayla yorumlayarak muhalif bir çizgiye temayül eder.[1] Alevilik ve Bektaşilikte Yedi Ulu Ozan'dan birisi olarak kabul edilir.[2] Günümüzde Fazîletnâme tekrar derlenerek Türk Dil Kurumu Yayınları tarafından basılmış ve satışa sunulmuştur.[3]

Eserleri

  • Fazîletnâme (2 cilt)

Kaynakça

  1. ^ "TDV İslâm Ansiklopedisi". AYDIN KİRMAN, "YEMÎNÎ". 6 Nisan 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 15 Nisan 2024. 
  2. ^ "YEDİ ULU OZAN'IN 'YEDİ' SEMBOLİZMİ". Reyhan Keleş. Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi. Erişim tarihi: 21 Nisan 2024. 
  3. ^ 3 13 Nisan 2014 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. Kaynak

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Pîr Sultan Abdal</span> Türk halk şairi, ozan

Pîr Sultan Abdal, 16. yüzyılda Anadolu'da yaşadığı varsayılan Alevi-Bektaşi Türk/Türkmen âşık, sözlü Türkçe ve âşık halk edebiyatının, Alevi inancının en önemli temsilcilerinden Yedi Ulu Ozan'dan biri, zakir ve dede.

Türklerin Anadolu'ya geldikten sonra edebiyatları iki gruba ayrılmıştır. Arapça ve Farsçayı çok iyi bilen aydınların oluşturduğu "Yüksek Zümre Edebiyatı" ve İslam öncesinden gelen sözlü bir "Halk Edebiyatı". Anadolu'ya göç eden Türkler arasında aynı ayrım devam etti. Medrese eğitimi gören aydın kesim Arap ve Fars edebiyatlarının tesirini devam ettirirken, halk yine saz şairleri aracılığıyla halk edebiyatını devam ettirdi. Dolayısı ile Anadolu Türk Edebiyatı iki grupta incelenmektedir. Bu gruplardan biri halk edebiyatıdır.

<span class="mw-page-title-main">Hesiodos</span> Antik Yunanistanda yaşamış ozan

Hesiodos Yunan didaktik şiirinin babası olarak bilinen, bilim insanlarınca MÖ 750-650'li yıllarda aktif olduğu düşünülen ünlü ozan. İşler ve günler adlı eserinde verdiği bilgiler sebebiyle birçok bilim insanı tarafından ilk ekonomi ve iktisat tarihçisi olarak da kabul edilir.

Divan edebiyatı, Türk kültürüne has süslü ve sanatlı bir edebiyat türüdür. Bu edebiyata genellikle "divan edebiyatı" adı uygun görülmekte olup bunun en büyük nedenlerinden birisinin şairlerin manzumelerinin toplandığı kitaplara "divan" denilmesi olduğu kabul edilmektedir. Öte yandan, divan edebiyatı gibi tabirlerin modern araştırmacılar tarafından geliştirildiğini ve halk-tekke-divan edebiyatları arasındaki ayrımların bazen oldukça muğlak olduğu ve bu edebiyatlar arasında ciddi etkileşimlerin de bulunduğu vurgulanmalıdır.

Âşık halk edebiyatı, halk diliyle ve hece vezniyle meydana getirilen, saz eşliğinde söylenen şiirlerden oluşan geleneksel Türk edebiyatı dalıdır. âşıkların oluşturduğu eserlerin bütününe verilen isimdir.Halk edebiyatı içerisinde yer alır. Anonim ürünlerin dışında kalan şiirlerin oluşturduğu edebi ürünler toplamıdır. Kimi âşıkların başından geçen ve yaygınlaşıp ünlenen hikâyeler de âşık edebiyatı içinde incelenir.

Âşık Dertli, Türk halk ozanı. Bolu Çağa'nın Şahnalar köyünde doğdu. Asıl adı İbrahim ve mahlası Lütfi'dir. Geçimini aşık kahvelerinde saz çalıp şiir söyleyerek sağlamıştır. İstanbul, Konya ve Mısır'da bulunmuştur. Divan, halk ve tekke edebiyatlarındaki geniş kültürü sayesinde daha sağlığında yaygın bir şöhret kazanmış, divanı taş baskısıyla birçok defa basılmıştır. Fuzûlî, Âşık Ömer, Gevheri gibi şairlerin etkilerini taşıyan Dertli, çağının öbür saz şairleri gibi aruzla gazeller, divanlar, kalenderiler yazmıştır.

Kalenderîlik ya da Kalender'îyye 10. yüzyılda İran'da, Horasan Melametiliği'nden kaynaklanan bir sufilik akımı olarak ortaya çıkan 12. yüzyılın sonunda Cemaleddin-i Savi adlı Safevi Devletinden bir sufinin gayretiyle teşkilatlanarak Orta Doğu'da ve Orta Asya'da geniş taraftarlar toplayan bir tasavvuf akımıdır. Kalenderîler, mala, mülke ve şöhrete önem vermeyen, toplumdan önemli ölçüde kendilerini tecrid etmiş, kanaat anlayışına sahip bir topluluktu. Kalenderilik, yaşadığı toplumun nizamına karşı çıkararak dünyayı kaale almaya değer görmeyen ve bu düşünce tarzının günlük hayat ve davranışlarıyla da açığa vuran tasavvuf akımıdır. Kalenderîlik söz konusu mistik temelini ve sosyal niteliğini tarihî akış içinde İslâm dünyasının çeşitli yerlerinde ve değişik zamanlarda yeni unsurlarla zenginleştirerek geliştirmiş ve hep muhalif bir çevre olarak süregelmiştir.

Gülşehrî, 14. yüzyıl Türk divan şairi. Döneminin en önemli şairlerinden biri olan Gülşehrî hakkında bugün pek fazla bir şey bilinemese de mutasavvıf olduğu bilinmektedir. Naklî ilimlerde bilgili olmasının yanı sıra matematik ve felsefe gibi aklî ilimlerle de ilgilendiği ve bu konularda da bilgi sahibi olduğu düşünülmektedir. Gülşehri'nin Kırşehir'de Mevleviliği yaydığı, zaviyede yaşadığı ve mahlasını da o zaman adı Gülşehir olan Kırşehir'den aldığı bilinmektedir.

Erzurumlu Emrah, Türk halk şairi. Anadolu'da üzerinde geçici olarak Sivas ve Kastamonu'da uzun süre kaldığı, Dertli'yi koruyan Alişan Bey'e sığındığı, bir ara Sinop ve İstanbul'a gittiği söylenir. Medrese öğrenimi gördüğü için klasik şiire yönelmiş, Fuzûlî, Baki, Nedim gibi usta bildiklerini örnek almış, Nakşibendilik'in Halidi koluna bağlı olduğu için tasavvuf öğelerini şiirine katmış, koşmalarında Karacaoğlan'ı, kimi zaman da Aşık Ömer ve Gevheri'yi izlemiştir. Aşık geleneğine bağlı kaldığı koşmalarında ustaca bir söyleyişe ulaştığı, yerli zevki dile getirdiği görülür.

Kayıkçı Kul Mustafa, Türk halk edebiyatının Bektaşî koluna bağlı halk ozanı. Şairin doğum ve ölümüyle ilgili net bilgiler bulunmamakla beraber; 17. yüzyıl ozanı olduğu belirlenebilmiştir. Kimi kaynaklarca 1658'de öldüğü rivayet edilmektedir. Ancak bu iddianın tersi olarak 1659'dan sonra öldüğünü savunan araştırmalar da vardır. Edebiyatçı Ahmet Kabaklı ise Kayıkçı Kul Mustafa'nın ölümünün 1646'dan sonra gerçekleştiğini söylemektedir.

<span class="mw-page-title-main">Türk edebiyatı</span> Türkçe yazılmış edebî eserler

Türk edebiyatı, Türk yazını veya Türk literatürü; Türkçe olarak üretilmiş sözlü ve yazılı metinlerdir.

<span class="mw-page-title-main">Kul Himmet</span>

Kul Himmet, 16. yüzyılda yaşamış bir halk ozanıdır. Mezarı, doğduğu yer olan Tokat iline bağlı Almus ilçesinin Görümlü (Varzıl) köyündedir. Alevi-Bektaşi mezhebinin Erdebil Tekkesi'ne bağlı Safeviye kolundan olduğu öne sürülür. Yaşadığı dönemde, Pir Sultan Abdal ve Şah Hatayi'yle adı anılmıştır ve Yedi Ulu Ozan'dan biridir. İnancından dolayı çileli bir hayat geçirdiği, zindanlarda yattığı söylenir. Ölümüyle ilgili kesin bilgiler olmamakla beraber, Pir Sultan Abdal’ın 1560'ta asılmasından sonra uzun süre kaçak yaşayıp köyünde vefat ettiği sanılmaktadır. Sevgi, barış, dostluk temelli nefesler söylemiştir.

Lirik şiir, duyguların coşkun bir dille anlatıldığı edebiyat eserlerinin genel adıdır. Latince lyricus, Yunanca lyricos, Fransızca lyrique kelimelerinden türemiştir. Sözlük anlamı ise; coşkun, ilhamla dolu demektir. Antik Yunan'da kullanılan lirik sözcüğü bugünkü anlamında kullanılmıyordu.

<span class="mw-page-title-main">Azerbaycan edebiyatı</span>

Azerbaycan edebiyatı Azerbaycan dilinde yazılan edebiyatı veya Azerbaycanlı yazarların, şairlerin veya Azerbaycanlı muhacirlerin yazdığı edebiyatı ifade eder.

Karacaoğlan, şiirlerine 17. yüzyılda yazılmış mecmualardan beri rastlanan ünlü saz şairidir.

Âşık, Anadolu, Güney Kafkasya ve İran'da sürdürülen, genellikle bağlama veya başka bir telli müzik aleti eşliğinde söylenen sözlü halk müziği geleneğini icra eden kişidir. Aşıklık geleneği, Türk kökenli ve Türkler arasında yaygın olan Anadolu, Ortadoğu ve Orta Asya'ya özgü bir halk şairliği türüdür. Türkçe "Ozan" kavramı ile de ifade edilir.

Gevherî, 17. yüzyılda yaşamış olduğu tahmin edilen bir Türk halk ozanıdır. 1998 yılında Prof. Dr. Şükrü Elçin tarafından yayımlanan Gevherî Divanı adlı eserde, ozanın cönklerde ve yazmalarda yer alan 945 şiiri bir araya getirilmiştir.

Yedi Ulu Ozan, Alevîlik'te söyledikleri deyişler ile Alevi inancını halka anlatan ve yaşadıkları dönemden bugüne Zakirler ve sözlü edebiyat ile mesajlar ulaştıran, biri hükümdar diğerleri halktan olan, birçoğunun Ehl-i Beyt soyundan geldiğine inanılan şair ve ozanlara denir. Alevi-Bektaşi çevrelerince Yedi Ulu Ozan olarak kabul edilen şairler genellikle 15. ile 17. yüzyıllar arasında yaşamıştır. Bu şairlerin arasında Seyyid Nesîmî, Hatâî, Fuzûlî, Yemînî, Pîr Sultan Abdal, Virânî ve Kul Himmet bulunmaktadır. Bu şairlerin eserleri ve şiirleri, Alevi-Bektaşi geleneğinin önemli bir parçası olarak kabul edilmiş ve geniş bir hayran kitlesi tarafından değer görmüştür. Alevi-Bektaşi geleneğine yön veren bu ozanlar, farklı dönemlerde yaşamalarına rağmen benzer üsluplar kullanmışlar ve dikkat çektikleri konu ve içeriklerde benzerlikler göstermişlerdir. Eserlerinin temelinde Alevilik öğretisinin bulunması, hem kendi dönemlerinde hem de sonraki nesillerde büyük etkiler yaratmalarına ve Alevi-Bektaşi geleneğine önemli katkılarda bulunmalarına neden olmuştur. Bu nedenle, bu ozanlar genellikle "Yedi Ulu Ozan" olarak nitelendirilmişlerdir. Bu ozanların ulu olarak nitelendirilmesinin başlıca nedenleri, yaşam felsefeleri, eserlerindeki konu birliği, Ali ve On İki İmam sevgileridir. Dolayısıyla, bu ozanlar sadece kendi dönemlerinde değil, aynı zamanda Alevi-Bektaşi inancının devamlılığını gösteren kanaat önderleri olarak da kabul edilmişlerdir. Yedi Ulu Ozan'dan üç isim, Nesîmî, Fuzûlî ve Hatâî, hem Türkiye'de hem de Azerbaycan'da büyük şairler olarak önemli bir yere sahiptirler.

Virânî'nin doğum ve ölüm tarihleri net olarak bilinmemekle birlikte, Abdülbaki Gölpınarlı'nın "Alevî - Bektaşî Nefesleri" adlı eserinde, Virânî'nin Şah Abbas ile görüştüğüne dair kayıtlar bulunmaktadır. Bu kayıtlardan hareketle, Virânî'nin XVI. yüzyılın ikinci yarısı ile XVII. yüzyılın ilk çeyreğinde yaşamış olabileceği öne sürülmektedir. Virânî'nin doğum yeri Eğriboz adası olarak belirtilmiş ve hayatının çeşitli dönemlerinde Necef'te kaldığı, Hz. Ali Türbesi'nde türbedarlık yaptığı, Anadolu ve Balkanlar'a seyahat ettiği rivayet edilmiştir. Gölpınarlı, Virânî'nin ölmediğine dair bir inancın olduğunu ve Necef Bektaşî Dergâhı'nda onun için özel bir mekân olduğunu belirtmektedir. Virânî'nin aslen Nusayrî olduğu ancak daha sonra Bektaşîliğe, Alîilâhîliğe ve Hurûfîliğe yöneldiği söylenmektedir. Balım Sultan'ın halifelerinden birine methiye yazması, Balım Sultan'a intisap ettiğini doğrulamaktadır. Virânî, Alevî-Bektaşî geleneğinde önemli bir yere sahiptir ve Yedi Ulu Ozan arasında sayılmaktadır. Şairin yaklaşık 300 şiiri aruz vezniyle yazılmıştır ve bu da belli bir eğitim aldığını göstermektedir. Dinî-tasavvufî bilgiye sahip olduğu anlaşılan Virânî'nin şiirleri, genellikle Hz. Ali, on iki imam ve Alevî-Bektaşî uluları hakkındadır. Şiirlerinin çoğu kasidedir ve inancını yaymak amacıyla yazılmıştır. Virânî'nin divanı dışında, "İlm-i Câvidân" adlı başka bir eseri daha vardır. Bu eserde, Fâtiha sûresinin tefsiri, Ehl-i beyt, tasavvufî kavramlar ve Bektaşîliğin âdâb ve erkânı gibi konular işlenmiştir. Dinî tahsilde sadece bilgi vermenin değil, aynı zamanda ikna edici ve dini sevdirici olmanın da önemli olduğunu vurgulamıştır.

İslamiyet öncesi Türk edebiyatı ya da Destan dönemi Türk edebiyatı, Türklerin İslamiyeti kabulünden önceki dönemlerde oluşturdukları edebiyata verilen isimdir. İslamiyet öncesi Türk edebiyatı M.Ö 4000'li yıllardan başlayarak Türklerin İslamiyeti kabul ettiği XI. yüzyıla kadar sürmektedir. Bu dönem edebiyatı genellikle sözlü ürünlerden oluşmuştur ve yazılı ürünler yok denecek kadar azdır. İslamiyet öncesi Türk edebiyatında M.S VI. yüzyıla kadar olan dönem sözlü edebiyat dönemi olarak adlandırılırken, ilk yazılı eserlerin verilmeye başlamasından sonra yazılı edebiyat dönemi başlamıştır. Eski Türklere ait olan en eski yazılı belgeler ise Orhun Yazıtları'dır Bu yazıtlar Türklerin bilinen ilk alfabesi olan Orhun alfabesi ile Göktürkler tarafından yazılmış yapıtlardır. Genel olarak Orhun Yazıtları'ndan önceki dönem sözlü edebiyat, sonrası ise yazılı edebiyat olarak nitelendirilmiştir.