Yazı
Yazı, belirli işaretler kullanılarak kişiler arasında görsel tabanlı iletişim kurulmasını sağlayan bir araçtır.[1] Yazı sistemi, dilbilgisi ve anlambilimde olduğu gibi konuşma ile aynı yapılara dayanan, ancak her kültüre özgü yazım sistemine bağlı ek kısıtlamalara ve kurallara sahip bir teknoloji biçimidir. Yazma faaliyetinin sonucu çıkan ürün metin, bu metnin yorumlayıcısı veya gözlemleyicisi ise okur veya okuyucu olarak adlandırılır.[2][3]
Yazı, sıklıkla, bir dildeki sözleri temsil eden semboller sistemi olarak tarif edilir. Tüm diller bir yazı sistemi kullanmasa da, yazı sistemine sahip olanlar, mekân boyunca iletilebilen (örneğin yazışma) ve zaman içinde depolanabilen (örneğin, kütüphaneler) kalıcı konuşma biçimlerinin yaratılmasını sağlayarak konuşma dilinin kapasitelerini tamamlayabilir ve genişletebilir.[4] Ayrıca, yazma etkinliğinin, insanların düşüncelerini üzerinde düşünmek ve potansiyel olarak üzerinde yeniden çalışmasını sağlamak için dışarı aktarılmasına izin verdiği için, bilgiyi dönüştürücü ve genişletici etkilere sahip olabileceği de gözlemlenmiştir.[5] Hem konuşma hem de yazma bir dilin yapısal özelliklerine bağımlıdır. Bunun bir sonucu olarak belirli bir dildeki yazı, o dilin oral (konuşulan) formunun yapısal özelliklerine aşina olmayan bir kimse tarafından okunamaz.[1] Bununla birlikte yazı sadece sözlerin kâğıda dökülmesi değildir; bazen dilin edebî veya bilimsel kullanımlarından doğan çeşitli özel formlarının da sembole dönüştürülmesidir ki bunlar her zaman sözlü olarak ifade edilemeyebilirler.[1]
Aynı dili konuşan bir toplumda, yazılı dil aynı zamanda özel bir diyalekttir ve genellikle birden fazla sayıda yazılı diyalekt vardır. Akademisyenler bunu yazının konuşmadan ziyade dil ile ilişkili olmasına bağlarlar.[1] Bunun bir sonucu olarak sözlü ve yazılı dil birbirlerinden farklı biçim ve fonksiyonlara sahip olacak şekilde evrimleşebilir.
Tarihçe
Arkeolojik bulgular ışığında Sümer yazı sistemi "bilinen" en eski yazı sistemidir.[1] Sümer rahipleri yazıyı, tapınak ve depolarda bulunan malları kaydetmek amacı ile kullanmışlardı. Bu kayıtları tutarken bu işlemleri gerçekleştirenlerin isimlerini belirtme sorunu doğmuştu. Bunun üzerine kişi isimlerinin heceleri nesne adlarına benzetilerek ilgili nesnenin resimleri çizildi. Kısa zamanda o nesnelerin işaretleri nesneyi değil, o nesnenin adındaki sesleri belirtmeye başladı. Bu şekilde, hecelerin seslerini simgeleyen işaretler kullanılarak kayıtlar tutuldu. Böylece zamanla günlük konuşmaların seslerini belirten işaretler ortaya çıkmış oldu.
Yazı birdenbire ortaya çıkmadı. İnsanlar önce mağara duvarlarına, kaya ve taşlara yaşadıkları olayları anlatan resimler yaptılar. Ancak bu resimler bir olayı anlatsalar da yazı niteliği taşımamaktaydı. Zamanla bu resimlerin gelişmesiyle ideografik yazı şekli ortaya çıktı. Olaylar yine resimlerle belirtiliyor ancak resimler, kendisini değil de anlamını tanımlıyordu. Örneğin bir kuş resmi kuştan ziyade "uçmak" eylemini anlatmak için kullanılıyordu.
Mısırlılar, bu resimlerle yazının her iki şeklini de genişletip basitleştirdiler. Buna hiyeroglif yazısı denmektedir. Mısır hiyeroglifinde üç binden fazla işaret olduğu tespit edilmiştir. Bu yazı resimlerden kurtulamadığı için alfabeye geçememiştir.
Hititler ve Persler, yazılarını kilden tuğlalar üzerine ucu sivri bir çubukla yazarlardı. Onun için yazıları çok ince, çivi biçiminde çizgilere benzerdi. Bu nedenle kullandıkları yazıya "çivi yazısı" adı verilmiştir.
En eski Çince karakterler MÖ 1766 yılına aittir. MS 200'lerde ise son şeklini bulmuştur. Bundan sonra bazı yöresel değişikliklere uğramıştır. Ancak, büyük bir değişiklik göstermemiştir. Çinliler bugün de hiyeroglif yazıyı kullanmaktadırlar.
Fenikeliler, Suriye'nin sahillerine yerleşmişlerdi. Ülkeleri tarım bakımından yetersiz olduğundan denizcilik ve ticaretle uğraşmışlardı. Bu nedenle ticaret yaptıkları ülkelerin uygarlıklarını incelemişler ve yaymışlardı. Bunun sonucunda 26 harften meydana gelen bir alfabe doğdu. Bu alfabe, Yunanistan'dan İtalya'ya geçti. Oradan da bütün Avrupa'ya yayıldı.
Çoğu tarihçiye göre tarih çağları yazının bulunması ile başlar.[] Çünkü insanların yaşadıkları olaylar yazının bulunması ile kayda alınmış ve bununla birlikte günümüze kadar korunmuştur.
Kaynakça
- ^ a b c d e "writing." Encyclopædia Britannica Ultimate Reference Suite. Chicago: Encyclopædia Britannica, 2011.
- ^ "metin". sozluk.gov.tr. 18 Ekim 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 23 Ekim 2020.
- ^ Büyük Larousse: Sözlük ve Ansiklopedisi. Milliyet. s. 8811.
- ^ Schmandt-Besserat, Denise and Michael Erard. (2008) "Origins and Forms of Writing." Handbook of Research on Writing: History, Society, School, Individual, Text. Charles Bazerman, ed. New York: Lawrence Erlbaum Associates,ss. 7-21
- ^ Estrem, Heidi. "Writing is a Knowledge-Making Activity." Naming What We Know: Threshold Concepts of Writing Studies. L. Adler-Kassner & E. Wardle, eds. Logan: Utah State University Press, 2015: ss. 55-56.