İçeriğe atla

Yanlışlanabilirlik

"Bütün kuğular beyazdır" yargısı siyah kuğuların varlığının kanıtı sağlanarak çürütülebilir, dolayısıyla bu yargı yanlışlanabilirdir.

Bir önerme, hipotez ya da teori; özünde yanlış olduğunun kanıtlanabilme ihtimali varsa; yanlışlanabilirdir. Bir yargıyı geçersiz kılacak herhangi bir gözlem yapmak ya da argüman sunmak mümkünse bu yargı yanlışlanabilirdir. Bu anlamda, yanlışlamak ile geçersiz kılmak eş anlamlıdır. Bilimsel bir önerme yanlışlanabilme özelliği barındırır. Yanlışlanabilirlik ilkesi, bilim ile bilim dışı olanı, bilgi ile inancı ayırmak için kullanılır.

Örneğin, "Bütün kuğular beyazdır" evrensel genellemesi, tek bir siyah kuğu gözlenerek yanlışlanması mantıksal olarak mümkün olduğundan, yanlışlanabilirdir. Bu sebeple yanlışlanabilirlik bazı durumlarda sınanabilirlik ile eş anlamlı olarak kullanılır. Bazı önermeler ise, örneğin "Bir milyon yıl boyunca burada yağmur yağacak" önermesi teoride yanlışlanabilir olsa da pratikte öyle değildir.[1]

Yanlışlanabilirlik ilkesi bilim felsefecisi Karl Popper'ın bilim epistomolojisi olan "yanlışlamacılık" ile dikkat kazandı. Popper, ayrım sorununu vurguladı—bilimsel olmayanı bilimden ayırma sorunu—ve yanlışlanabilirlik ilkesini bir ayrım kriteri haline getirdi; böylece, yanlışlanamayan yargılar bilim dışı olarak, yanlışlanamayan bir teorinin bilimsel olarak doğru ilan edilmesi de sözdebilimin uygulaması olarak sınıflandırıldı.

Genel bakış

Bilim felsefesinin klasik görüşü, "Tüm kuğular beyazdır" gibi hipotezleri kanıtlamak ya da gözlemsel verilerden tümevarmaktır. Tümevarım birtakım birbirinden ayrı durumdan tek bir genel sonuç çıkarılması olduğundan bu tümdengelimsel mantığa göre kabul edilemezdir.[2]:4 Eğer beyaz olmayan bir kuğu bile bulunsa, tümdengelimsel mantığa göre "Tüm kuğular beyazdır." yargısının yanlışlığı kanıtlanır. Yanlışlamacılık, bu sebeple hipotezleri kanıtlamaya çalışmak yerine sorgulamaya, yanlışlamaya çalışır.

Gözlem kullanılarak sorgulanacak bir önermenin, en azından teorik olarak gözlemlenebilme özelliğine sahip olması gerekir. Yanlışlamacılığın anahtarı; gözlemlenebilme özelliğine sahip önermeleri, gözlemlenebilme özelliğine sahip olmayan önermelerden ayırma kriterine olan ihtiyaçtır (Chorlton, 2012). Popper bu kriter için "yanlışlanabilirlik" sözcüğünü seçti.

Benim önerim doğrulanabilirlik ile yanlışlanabilirlik arasındaki asimetriye dayanır; evrensel önermelerin mantıksal biçiminden kaynaklanan bir asimetri. Çünkü evrensel önermeler, tekil önermelerden türetilemez, fakat çelişebilir.

Karl Popper, Bilimsel Araştırmanın Mantığı, p. 19

Popper bazı yanlışlanamaz önermelerin bilim için önemli olduğunu vurguladı.:6 Genel kanının aksine, yanlışlanamaz önermeler yanlışlanabilir teorilerde bulunabilir. Örneğin, "Tüm insanlar ölümlüdür." yargısı yanlışlanamazken, bu yargı, "Tüm insanlar 150 yaşına gelmeden ölür." yanlışlanabilir yargısının bir çıkarımıdır.[3] Benzer şekilde, atomun varlığının eski metafiziki ve yanlışlanamaz fikri, yanlışlanabilir modern teorilere yol açmıştır. Popper bu tür yanlışlanamaz düşünceleri adlandırmak için "araştırma programı" kavramını kullandı.[4] Önermelerin, eğer doğrulanamaz ya da yanlışlanamazsa, anlamsız olduğu düşüncesini barındıran pozitivizme karşılık, Popper ampirik olarak aksini ıspatlama işinin kuramları eleştirmenin en verimli yolu olduğunu kabul etse de, yanlışlanabilirliğin, daha genel bir kavram olan eleştirilebilirliğin özel bir durumu olduğu görüşünü öne sürdü. Eleştirebilirlik, yanlışlanabilirliğe ve rasyonelliğe karşılık kapsamlı olabilir (örn. mantıksal olarak limitsiz), yine de bu iddia Popper'ın felsefesinin ve eleştirel rasyonalizminin savunucuları arasında bile tartışmalıdır.

Naif yanlışlama

İki tip önerme: gözlemsel ve kategorik

1930'ların başındaki çalışmasında Karl Popper, yanlışlanabilirlik ilkesine ampirik önermelerin ayırıcı özelliği olarak yeni bir önem kazandırdı. Popper, 2 tip önermenin bilim insanları için değerli olduğunu fark etti:[5]

İlki, "Beyaz bir kuğu var." gibi gözlem ifadeleridir. Mantıkçılar bu tür önermeleri, belirli bir şeyin varlığını ileri sürdüklerinden tekil varoluşsal önermeler olarak adlandırırlar. Bu ifadeler birinci dereceden mantık ile şu formda eş değerdir: X'in kuğu olduğu ve x'in beyaz olduğu bir x vardır.

İkincisi, "Tüm kuğular beyazdır." gibi, bir şeyin tüm durumlarını kategorize eden ifadelerdir. Mantık bilimcileri bu önermeleri evrensel niceleme olarak adlandırırlar. Bunlar genellikle şu formda çözümlenir: Tüm x'ler için, eğer x kuğuysa, x beyazdır. Bilimsel kanunlar genellikle bu tipten sayılır. Bilimsel yöntemde karşılaşılan zor bir soru şudur: Gözlemlerden yasalara nasıl geçiş yapılır? Belli bir sayıdaki önermeden nasıl geçerli evrensel bir önerme çıkarabiliriz?

Tümevarımcı metodoloji birtakım tekil varoluşsal önermelerden evrensel bir önermeye varılabileceğini varsayar. Bu, "Bu kuğu beyazdır.", "Bu kuğu beyazdır.", gibi önermelerden "Tüm kuğular beyazdır." evrensel önermesi çıkarılmasıdır. Bu yöntem beyaz olmayan bir kuğunun gözlemden sıyrılmış olabileceği ihtimali her zaman var olduğundan, tümdengelimsel olarak geçerli değildir (gerçekte siyah kuğuların varlığının keşfi bu önermenin geçersiz olduğunu ıspatladı).

Tümevarımsal kategorik çıkarım

Popper, bilimin bu tür çıkarımsal temellere dayandırılamayacağını düşündü. Yanlışlamayı tümevarım sorununa bir çözüm olarak sundu. Popper, "Beyaz bir kuğu var." gibi bir tekil varoluşsal bir önermenin, evrensel bir önermeyi doğrulamak için kullanılamasa da, yanlışlamak için kullanılabileceğini fark etti: siyah bir kuğunun tekil varoluşsal bir gözlemi "Bütün kuğular beyazdır." gibi bir evrensel önermeyi yanlışlar—bu durum mantıkta modus tollens olarak adlandırılır. "Siyah bir kuğu vardır." önermesi "Beyaz olmayan bir kuğu vardır." anlamına gelmekte, o da, "Hem kuğu olan, hem de beyaz olmayan bir şey vardır." anlamına gelmektedir, dolayısıyla "Tüm kuğular beyazdır." yargısı yanlıştır, çünkü bu yargı "Hem kuğu olan, hem de beyaz olmayan hiçbir şey yoktur." ile aynı anlamdadır.

Biri bir beyaz kuğu görür. Bu durumdan şu sonucu çıkarabilir:

En az bir kuğu beyazdır.

Bu durumdan şu varsayımı yapmak isteyebilir:

Bütün kuğular beyazdır.

Bütün kuğuların beyaz olduğunu doğrulamak içim yerküredeki tüm kuğuları gözlemlemek pratik değildir.

Fakat yine de, bütün kuğular beyazdır yargısının doğasında yanlışlanabilirlik olduğundan test edilebilirdir. Araştırmacı, birçok kuğuyu test ederken bir tek siyah kuğu bularak "Tüm kuğular beyazdır." yargısını yanlışlar.

Tümdengelimsel yanlışlama

Tümdengelimsel yanlışlama doğrulamanın yokluğundan farklıdır. Önermelerin yanlışlanması modus tollens ile gözlem yoluyla gerçekleşir. Bir evrensel önerme olan U'nun O gözlemini engellediğini varsayın:

Ancak O gözlemi yapıldı:

Dolayısıyla modus tollens ile,

Naif yanlışlamanın mantığı geçerli olsa da, sınırlıdır. Gerekli ayarlamalar yapıldıkça neredeyse tüm önermeler bu forma uyabilir. Popper bu sınırlara Bilimsel Araştırmanın Mantığı adlı kitabında Pierre Duhem'in eleştirilerine cevaben dikkat çekti. W. V. Quine bu argümanı detaylı bir şekilde yorumladı ve bunu onaylama bütüncülüğü olarak adlandırdı. Evrensel önermenin mantıksal olarak yanlışlanması için doğru bir yanlışlayıcı önerme bulunmalıdır. Fakat Popper, evrensel bir önermeyi yanlışlanmaktan kaçırmak için değiştirmenin her zaman mümkün olduğuna dikkat çekti. Örneğin, siyah kuğuların Avustralya'da gözlemdiğinin duyulması üzerine "Avustralya'da bulunan kuğuların haricindeki tüm kuğular beyazdır." ya da alaycı şekilde "Avustralya'daki gözlemciler yeteneksizdir." gibi ad hoc hipotezleri ortaya atılabilir.

Dolayısıyla naif yanlışlama, birçok tartışmalı konudaki (örneğin komplo teorileri ve şehir efsaneleri) hipotezleri kontrol etmenin bir yolunu sağlamalıdır, fakat sağlayamaz. Böyle bir gözlem için kanıt olmadığını savunan insanlar, görülebilecek hiçbir şey olmadığını, bunların normal olduğunu ya da farklılıkların veya görünüşlerin istatistiksel olarak anlamlı olamayacak kadar küçük olduğunu iddia edebilir. Öte yandan bir gözlemin gerçekleştiğini ve sonucunda evrensel bir önermenin yanlışlandığını kabul edenler vardır. Dolayısıyla, naif yanlışlama, objektif kriterlere güvenen bilim insanlarına, evrensel önermeleri kesin olarak yanlışlama olanağı tanımaz.

Yanlışlamacılık

Naif yanlışlamacılık, bilim için mantıksal olarak kaçınılmaz olan metodun başarısız bir açıklamasıdır. Öte yandan, sofistike metodolojik yanlışlama, bilim adamlarının bir tercih meselesi olarak davranmaları gerektiği yolun yönergesidir. Bunun amacı, bilimsel kuramların yanlış önermeleri eleyip giderek iyiye gittiği aşamalı bir işleme ulaşmaktır.

Naif yanlışlama bilimsel önermeleri tek tek ele alır. Bilimsel kuramlar bu tür ifadelerden oluşan gruplardan oluşur ve bu gruplar bilim insanları tarafından kabul edilmeli ya da reddedilmelidir. Bilimsel kuramlar, ad hoc hipotezlerinin eklenmesiyle daima savunulabilir. Popper'ın belirttiği gibi, bilim insanının bir kuramı oluşturabilecek veya onu yanlışlayabilecek ifadeleri kabul ya da reddetmesi yönünde bir karar alması gereklidir. Bazı noktalarda, ad hoc hipotezlerinin ağırlığı ve kuramı yanlışladığı için göz ardı edilen gözlemlerin çokluğu yüzünden, artık temel kuramı desteklemek mantıksız hale gelecek ve reddetmek için bir karar alınacaktır.

Naif yanlışlamanın yerine, Popper; bilimin ilerleyişinin, yanlışlanmış önermeler değil de, yanlışlanmış kuramların peş peşe reddedilmesi olduğunu düşünüyordu. Yanlışlanmış kuramlar, kendilerini yanlışlayan fenomenin de hesaba katılmasıyla ortaya koyulan, açıklama gücü daha büyük kuramlarla yer değiştirir. Örneğin Aristoteles'in mekaniği günlük durumların gözlemlenmesiyle açıklandı, fakat Galileo'nun deneyleriyle yanlışlandı,[6] sonucunda Galileo ve diğerlerinin notlarının hesaba katılmasıyla oluşturulan Newton mekaniği ile değiştirildi. Newton mekaniği gezegenlerin gözlemlenen hareketlerini ve gazların mekaniğini içeriyordu. Young'un ışığın dalga teorisi, Newton'un ışığın parçacıkları teorisinin yerini aldı, fakat Michelson-Morley deneyi ile yanlışlanmasıyla yerini Maxwell'in elektrodinamiği ve Einstein'ın özel görelilik teorisi aldı. Ayrıca Newton mekaniği morötesi felaketine, Gibbs Paradoksu'na ya da elektronların neden enerjilerini kaybedip atoma çakılmadıklarını açıklayamayınca yerini kuantum mekaniği aldı. Böylelikle yeni kuram; enerji seviyeleri, kuantum ve Heisenberg'in belirsizlik ilkesi gibi konseptleri yerleştirmek durumunda kaldı.

Her evrede, deneysel gözlem bir kuramı savunulmaz kıldı (örn. yanlışladı) ve yeni kuram eskisinden daha geniş bir açıklayıcı güce kavuştu (örn. önceki zamanlarda açıklanamayan durumları açıklayabildi) ve sonuç olarak, yanlışlanması insanlığa daha büyük bir fayda sağladı.

Ayrım kriteri

Yanlışlanabilirliğin ayrım kriteri olarak kullanılması bilimsel olan ile bilimsel olmayan arasına kesin bir çizgi çizer. Bir ifade ya da kuramın yanlışlanabilir olup olmadığını bilmek, kuramı değerlendirebilmenin yollarını anlamamızı sağladığından yararlıdır. En azından, kanıtlanabilir olmayan bir teoriyi yanlışlamaya kalkışmaktan ya da yanlışlanamaz bir teoriyi desteklenebilir olarak görmeye çalışmaktan kurtulunabilir. Bir teori ya da önerme, yanlışlanabilirlik özelliğine sahipse bilimseldir.

Popperci kriter bilimin sınırlarından yanlışlanamayan önermeleri hariç tutmaz, yanlışlanabilir hiçbir önerme içermeyen teorileri hariç tutar. Popper'ın yanlışlamacılığı, sadece doğrulamacılığa bir alternatif değil, hem de önceki kuramların göz ardı ettiği kavramsal ayrımların onayıdır.

Doğrulamacılık

Bilim felsefesinde doğrulamacılık (doğrulanabilirlik olarak da bilinir), bir önermenin anlamlı ve bilimsel olması için ampirik olarak doğrulanabilir olması gerektiğidir. Bu, Moritz Schlick, Rudolf Carnap, Otto Neurath, Hans Reichenbach, A.J. Ayer gibi filozofları içeren Viyana Çevresi'nin mantıksal pozitivizminin temel özelliğidir. Popper, Viyana Çevresi filozoflarının iki problemi (anlam ile ayrım) birleştirdiğini ve doğrulamacılığı çözüm olarak ikisine de sunduklarını fark etti. Bu görüşe karşılık olarak Popper bilimsel olmayan anlamlı teorilerin bulunduğunu ve buna göre anlamlılığın kriterinin ayrım kriteri ile çakışmadığını vurguladı.

Böylece Popper, ayrım kriteri olarak, doğrulanabilirliğin, yanlışlanabilirlik ile değiştirilmesi yönünde çağrıda bulundu.[7]

Mahkemelerde kullanımı

1982 yılında McLean'a karşı Arkansas davasında Yargıç William Overton, yanlışlanabilirliği ve diğer birkaç kriteri kullanarak sözde "yaratılış bilimi"nin bilimsel olmadığını saptayarak Arkansas devlet okullarında bilim olarak öğretilmemesi gerektiğine vardı. Argüman, filozof Michael Ruse'un bilimi açıklayıcı, sınanabilir, dinamik ve yanlışlanabilir yapan karakteristikleri tanımlamasıyla öne sürüldü.[8] Bu kriterlere dayalı çıkarımında Yargıç Overton, herkesin bilimsel bir araştırmaya istediği şekilde yaklaşabileceğini, fakat eğer sonuç ile başlayıp bunu araştırma süresince her ne kadar kanıt sunulsa da değiştirmeyi reddedenlerin, bu metodlarını bilimsel olarak sınıflandıramayacağını belirtti.[9]

Amerika Birleşik Devletleri kanunları, yanlışlanabilirlik ilkesini; ABD Yüksek Mahkemesi'nin bilimsel delillerin jüri yargısına kabul edilip edilemeyeceğini belirleyen Daubert Standardının bir parçası olarak benimsedi.

Kaynakça

  1. ^ Popper, K. R. (1994). "Zwei Bedeutungen von Falsifizierbarkeit [Two meanings of falsifiability]". Seiffert, H.; Radnitzky, G. (Ed.). Handlexikon der Wissenschaftstheorie (Almanca). München: Deutscher Taschenbuch Verlag. ss. 82-85. ISBN 3-423-04586-8. 
  2. ^ Popper, Karl (1959). The Logic of Scientific Discovery. New York, NY: Basic Books. 
  3. ^ Keuth: The philosophy of Karl Popper, p. 45
  4. ^ Quantum theory and the schism in physics, introductory comments
  5. ^ Popper, Karl (2005). The Logic of Scientific Discovery (Taylor & Francis e-Library bas.). Londra and New York: Routledge/Taylor & Francis e-Library. ss. 47-50. ISBN 0203994620. 8 Ocak 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 5 Kasım 2017. 
  6. ^ Thomas, Geoffrey (2006). "Magic, Science, and Religion". PPH Core Course. 7 Kasım 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 22 Ocak 2016. Magic, Science and Religion: PPH Core Course 2005/6 .doc 4 Mart 2016 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
  7. ^ Logic of Scientific Discovery, section 6, footnote *3
  8. ^ Ruse, Michael. Science and Spirituality : Making Room for Faith in the Age of Science. ;New York: Cambridge University Press, 2010. Print.
  9. ^ McLean v. Arkansas Board of Education 17 Mart 2007 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi., Decision January 5, 1982.

Konuyla ilgili yayınlar

  • Angeles, Peter A. (1992), Harper Collins Dictionary of Philosophy, 2nd edition, Harper Perennial, New York, NY. 0-06-461026-8.
  • Feyerabend, Paul K., Against Method: Outline of an Anarchistic Theory of Knowledge, Humanities Press, London, UK, 1975. Reprinted, Verso, London, UK, 1978.
  • Kuhn, Thomas S., The Structure of Scientific Revolutions, University of Chicago Press, Chicago, Illinois, 1962. 2nd edition 1970. 3rd edition 1996.
  • Lakatos, Imre. (1970), "Falsification and the Methodology of Scientific Research Programmes," in Criticism and the Growth of Knowledge, vol. 4. Imre Lakatos and Alan Musgrave (eds.), Cambridge University Press, Cambridge.
  • Lakatos, Imre (1978), The methodology of scientific research programmes: Philosophical papers, volume I. Cambridge: Cambridge University Press. ISBN 0-521-28031 -1.
  • Peirce, C.S., "Lectures on Pragmatism", Cambridge, MA, March 26 – May 17, 1903. Reprinted in part, Collected Papers, CP 5.14–212. Published in full with editor's introduction and commentary, Patricia Ann Turisi (ed.), Pragmatism as a Principle and Method of Right Thinking: The 1903 Harvard "Lectures on Pragmatism", State University of New York Press, Albany, NY, 1997. Reprinted, pp. 133–241, Peirce Edition Project (eds.), The Essential Peirce, Selected Philosophical Writings, Volume 2 (1893–1913), Indiana University Press, Bloomington, IN, 1998.
  • Popper, Karl, The Logic of Scientific Discovery, Basic Books, New York, NY, 1959.
  • Popper, Karl, Conjectures and Refutations, Routledge, London, 1963.
  • Runes, Dagobert D. (ed.), Dictionary of Philosophy, Littlefield, Adams, and Company, Totowa, NJ, 1962.
  • Sokal, Alan, and Bricmont, Jean, Fashionable Nonsense, Picador, New York, NY, 1998.
  • Theobald, D.L. (2006). 29+ Evidences for Macroevolution: The Scientific Case for Common Descent. The Talk.Origins Archive. Version 2.87.
  • Wood, Ledger (1962), "Solipsism", p. 295 in Runes (ed.), Dictionary of Philosophy, Littlefield, Adams, and Company, Totowa, NJ.

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Bilim</span> bilgiyi inşa eden ve organize eden sistematik sistem ve bu sistem tarafından üretilen bilgi kümesi

Bilim veya ilim, nedensellik, merak ve amaç besleyen, olguları ve iddiaları deney, gözlem ve düşünce aracılığıyla sistematik bir şekilde inceleyen entelektüel ve uygulamalı disiplinler bütünüdür. Kimi kullanımlarda bu tanımın "ilim" için geçerli olmadığının altını çizmek gerekir. Çünkü bilim somut, evrensel olayları kendine konu edinmişken ilim doğaötesi olaylarla da ilgilenebilir fakat somut kanıt sunmaz. Bilimi sınıflandıran bilim felsefecileri bilimi formal bilimler, sosyal bilimler ve doğa bilimleri olmak üzere üçe ayırır. Bilimin diğer tüm dallardan en ayırt edici özelliği, savunmalarını somut kanıtlarla sunmasıdır. Bu sayede bilim, bilinmeyen olguları açıklamamıza ve evreni idrak etmemize güçlü destek olur.

Teori veya kuram, bilimde bir olgunun, sürekli olarak doğrulanmış gözlem ve deneyler temel alınarak yapılan bir açıklamasıdır. Kuram, herhangi bir olayı açıklamak için kullanılan düşünce sistemidir. Genel anlamda kuram, bir düşüncenin genel, soyut ve ussal olmasıdır. Ayrıca bir kuram, açıklanabilir genel bağımsız ilkelere dayanmaktadır. Bu ilkelere bağlı kalarak doğada sonuçların nasıl örneklendirileceğini açıklamaya çalışır. Sözcüğün kökü Antik Yunan’dan gelmektedir. Ancak günümüzde birçok ayrı anlamlarda kullanılmaktadır. Kuram, varsayımla (hipotez) aynı anlama sahip değildir. İkisinin de anlamı başkadır. Kuram bir gözlem için açıklanabilir bir çerçeve sağlar ve kuramı sağlayacak olan sınanabilir varsayımlar tarafından desteklenir.

<span class="mw-page-title-main">Deneycilik</span> bilginin sadece veya öncelikle duyusal deneyimden geldiğini belirten teori

Deneycilik, empirizm veya ampirizm, bilginin duyumlar sayesinde ve deneyimle kazanılabileceğini öne süren görüştür. Deneyci görüşe göre insan zihninde doğuştan bir bilgi yoktur. İnsan zihni, bu nedenle boş bir levha gibidir.

<span class="mw-page-title-main">Bilimsel yöntem</span> Bilimsel Bilginin Basamakları

Doğa bilimlerinde, bilimsel yöntem yeni bir bilgi edinmek için kullanılan deneyci yaklaşıma sahip bir yöntemdir. Bilim insanları bu yöntemle, zaman içinde bilgilerin üst üste binmesiyle evrendeki olayların doğru ve güvenilir bir şekilde betimlemesini amaçlar. Yöntem, 17. yüzyıldan itibaren bilimin gelişmesini şekillendirmiştir.

<span class="mw-page-title-main">Karl Popper</span> Avusturyalı-Britanyalı bilim felsefecisi

Sir Karl Raimund Popper CH FBA FRS, Yahudi kökenli Avusturyalı-İngiliz filozof, akademik ve sosyal yorumcu.

Tanrı'nın varlığıyla ilgili argümanlar filozoflar, teologlar ve diğer düşünürler tarafından öne sürülmüştür. Felsefi terminolojide, Tanrı'nın varlığı problemi, tanrı ontolojisinin bilgi kuramı ile ilgilidir. Bilgi kuramı, epistemoloji, bilgiye olan yaklaşımı, doğru bilgiye nasıl ulaşılacağını inceler. Ontolojiyse, varlık/yokluk konuları üzerindeki argümanlardan oluşur. Yani, tanrı ontolojisinin bilgi kuramı, Tanrı'nın var olup olmadığı konusunda nasıl akıl yürüteceğimiz üzerinedir.

<span class="mw-page-title-main">Imre Lakatos</span>

İmre Lakatos, bilimsel gelişmeye ilişkin araştırma programlarıyla ün kazanmış olan çağdaş bilim felsefecisi. Lakatos, aynı zamanda klasik bilim anlayışına yönelik itirazlarıyla tanınmıştır.

<span class="mw-page-title-main">Sözdebilim</span>

Sözdebilim veya sahte bilim, bilimsel argümanlar kullanılarak ileri sürülen ancak bilimsel çalışmaların gerektirdiği materyal, yöntem, doğrulanabilirlik gibi standartları taşımayan veya yeterli bilimsel araştırma ile desteklenmeyen iddia, inanç, bilgi ve uygulamalar bütününe verilen addır. Sözde bilim genellikle belirsiz, çelişkili, eleştirilere yönelik aşırı tepki ve kişiselleştirmeler, destekleyici verilerin abartılması, sonuçlara yönelik doğrulanması olanaksız abartılı iddialar ile karakterize, kullanıcıları açısından da sosyal, maddi-manevi kazançlar sağladığı düşünülebilecek konular üzerinden yürütülür.

<span class="mw-page-title-main">Paul Feyerabend</span> Avusturyalı-Amerikalı bilim filozofu (1924 – 1994)

Paul Karl Feyerabend, Avusturyalı filozof ve bilim felsefecisi. Karl Popper'ın öğrencisidir, ancak daha sonra tamamen Popper'a karşıt bir kuramsal konumda düşüncelerini temellendirmiştir. 20. yüzyıl felsefesinde ve özellikle bilim felsefesi alanında Karl Popper, Thomas Kuhn ile birlikte en önemli üçüncü isimdir. Kuhn'un görelikçi kuramına yakın ancak bilimin hem teorik hem de toplumsal statüsüne dair radikal bir kuramsal reddiye konumuna sahiptir. "Anarşist bilgi kuramının" en önemli isimlerinden biridir.

<span class="mw-page-title-main">Bilim felsefesi</span>

Bilim felsefesi, epistemoloji, ontoloji, etik ve estetik gibi felsefenin temel alt bölümlerinden birisidir.

<span class="mw-page-title-main">Mantıksal pozitivizm</span>

Mantıksal pozitivizm, Viyana Çevresi olarak adlandırılan filozofların felsefi düşünüş sistemlerini adlandırır. Başlıca temsilcileri Moritz Schlick, Rudolph Carnap ve Otto Neurath olan bu çevre, yeni pozitivistler ya da mantıkçı empiristler olarak da adlandırılır. Bu çevrenin oluşumunda önemli etkisi olan isim Ernst Mach'tır ki Mach'ın Viyana'da belirli dönemlerde mantık, fizik ve felsefe profesörlüğü yaptığı bilinmektedir. Mantıksal pozitivizmin çok farklı konumlardaki ve disiplinlerdeki filozofları bir araya getirir. Söz konusu akımın içinde sayılan ya da sayılmış olan belli başlı filozoflar şöyledir: Ernest Nagel, Hans Hahn, Kurt Gödel, Felix Kaufmann, Philipp Frank, Bertrand Russell, Whitehead, A. J. Ayer, Wittgenstein.

Post pozitivizm, 20. yüzyılın başından itibaren pozitivizme yönelik geliştirilen eleştirilerle birlikte biçimlenen ve bilim felsefesindeki tartışmalarla 60'lı yıllarda belirginleşen pozitivizm sonrası bir kuramsal/felsefi bilim düşüncesini belirten akımdır.

<span class="mw-page-title-main">Teorik fizik</span> fizik biliminin bir branşı

Teorik fizik, fiziğin matematiksel modellemeler ve fiziksel nesnelerin soyutlandırılmaları çalışmaları ve doğa olaylarını açıklayan, gerçekselleştiren ve tahmin yürüten fizik dalıdır. Bu deneysel fiziğin zıttıdır ki deneysel fizik araçlarla bu olayları soruşturur.

Kritik rasyonalizm ya da Eleştirel rasyonalizm, Karl Popper tarafından “Bir ifadeye bilinelerden mantıken ulaşılamıyorsa yine de onu mantıken yanlışlamak mümkün olabilir.” temelinde geliştirilen epistemolojik bir felsefedir. Hume’u takiben Popper; zaten bilinenlere ekleyerek genişleten, spesifik gözlem bütünlerine dayanarak genel prensipler türeten, geniş genellemeler yapan, hükmünün doğruluğu öncülerinin kanıtlarına dayalı olarak ‘olası’ olan herhangi bir tümevarımsal muhakemeyi yani tümdengelimsel mantıktan daha fazla bilgi temin edebilen herhangi bir mantığı reddetti. Diğer bir deyişle eğer bir şeyi mantıken ileri süremiyorsak en azından mantıken yanlışlamaya çalışmalıyız. Bu da Popper'i yanlışlanabilirlik kriterine götürdü.

Metaetik, etik anabilim dalının etik özelliklerinin, anlatım ve bildirimlerinin, tutumlarının ve yargılarının doğasını anlamak, arayıp bulmak ve ortaya çıkarmak maksadıyla uğraşan koludur.

Bilimsel kuram; iyi kanıtlanmış, sürekli olarak test edilen ve doğrulanan deney ve gözlem ile bilimsel metot aracılığıyla elde edilen, doğanın bazı yönlerinin açıklamasıdır. Tüm bilimsel bilgiler gibi, bilimsel kuramlar doğaları gereği tümevarımsaldır, tahmin edilebilir gücü ve açıklayıcı kuvveti amaçlar. Bilimsel bir kuramın gücü, açıklayabildiği durumların çeşitliliği, anlaşılabilirliği ve kolaylığı ile ilişkilidir. Yeni bilimsel kanıtlar elde edildikçe, yeni bulgulara uymaması durumda, bilimsel bir kuram reddedilebilir ya da değiştirilebilir. Böyle durumlarda, daha doğru bir kuram benimsenir. Bazı durumlarda, doğruluğu kesin olmayan, değiştirilmemiş bir bilimsel kuram, özel bazı durumlara benzerliği açısından kullanışlı ise yine de kuram olarak ele alınır. Bilimsel kuramlar test edilebilir ve yanlış/çürütülebilir tahminler üretebilirler. Bilimsel kuramlar doğal olaylardan sorumlu bazı nedensel elementleri açıklarlar ve fiziksel evrenin yönleri ile elektrik, kimya, astronomi gibi özel araştırma alanlarını tahmin etmek ve açıklamak için kullanılırlar. Bilim insanları kuramları, teknolojiyi geliştirmek ve hastalıklara çare bulmak gibi amaçlar dışında, daha sonraki bilimsel bilgiler için temel olarak da kullanırlar. Bilimsel kuramlar, bilimsel bilginin en güvenilir, en kesin ve kapsamlı formudur. Bu, varsayım, hipotez ya da tahmin anlamlarına gelebilen kuram kelimesinin genel kullanımından büyük ölçüde farklıdır.

<span class="mw-page-title-main">Ad hoc hipotez</span> Bilimde bir teknik

Bilimde ve felsefede, bir teoriyi yanlışlanmaktan kurtarmak için teoriye eklenen hipoteze ad hoc hipotez adı verilir. Ad hoc hipotezler genellikle bir teorinin modifiye edilmemiş hali tarafından beklenmeyen anomalilerin yerini doldurmak için kullanılır.

"Yanlış bile değil", çoğunlukla sözdebilimi betimlemek için kullanılan bir ifadedir. Bu, bir argümanın veya açıklamanın bilimsellikten uzak safsata olduğunu ifade eder. Şayet bilimsel olabilmesi için yanlışlanabilir olması gerekir. Yanlışlanamayan bir önerme bilimsel de olamaz. Bu nedenle bu türden önermelere "yanlış bile değil" veya "yanlışlanamaz" denir.

<span class="mw-page-title-main">Bilim tarihi yazıcılığı</span> Bilim Tarihi Tarihi

Bilim tarihi yazımı, bilim tarihi olarak bilinen tarih alt disiplininin tarih ve metodolojisinin, disipliner yönleri ve uygulamaları ile kendi tarihsel gelişiminin incelenmesidir.

<span class="mw-page-title-main">Terk edilmiş kuramlar</span>

Terk edilmiş kuramlar, bir zamanlar yaygın olarak kabul edilmesine karşın geçerliliğini yitirmesi nedeniyle bilim camiasını sahiplenmekten vazgeçtiği bilimsel teorilerdir. İfade, henüz bilimsel konsensüsün oluşmadığı kuramlar için kullanılamadığı gibi Lisenkoizm gibi hiçbir zaman geniş çapta kabul görmemiş kuramlar için de kullanılamaz.