
Pragmatizm, felsefede; uygulayıcılık, uygulamacılık, pragmacılık, fiîliyye, faydacılık, yararcılık gerçeğe ve eyleme yönelik olan, pratik sonuçlara yönelik düşünme temelleri üzerine kurulmuş olan felsefi akımdır. William James (1842-1910) tarafından popüler hale getirilmiştir. Onun felsefe ekolünden olanı yapmak, başarmak anlamına da gelir. Hem iyinin teorisi hem de doğrunun teorisidir. İyinin teorisi olarak faydacılık refahcıdır (welfarist). İyi en fazla faydayı sağlayandır ve burada fayda zevk, tatmin veya bir nesnel değerler listesine göre tanımlanır. Bir doğru teorisi olarak ise faydacılık neticecidir (consequentialist). Doğru hareket bir şeyin uygulanabildiği ölçüde gerçek olduğu savına dayandırılmıştır. Bir fikrin doğruluğu faydalılığı, kullanışlılığı veya işlerliği gibi gözlemlenebilir etkilerine göre belirlenir.
Etik veya ahlak felsefesi, doğru davranışlarda bulunmak, iyi bir insan olmak ve insani değerler hakkında düşünme pratiğidir. Etik sözcüğü Yunanca "kişilik, karakter" anlamına gelen "ethos" sözcüğünden türemiştir.
Dogmatizm, A priori ilkeler, çeşitli öğretiler ve asla değişmeyeceği kabul edilen mutlak değerleri kabul eden, bu bilgilerin mutlak hakikat olduğunu, inceleme, tartışma yahut araştırmaya ihtiyacın olmadığını savunan anlayışa verilen isimdir. Bu tür savlara, öğretilere ve inançlara ise dogma veya nas denir.
Haram, din kurallarına aykırı olan, dinî bakımdan kesinlikle yasak olan eylemleri tanımlayan bir din terimidir.
Aşkınlık, görülen, bilinen, yaşanılan, deneyimsel dünyanın ötesine geçerek ya da deyim yerindeyse üstüne çıkarak bir çeşit aşkın bir dünyayla buluşmanın ruh haliyle yazılmış sanat-edebiyat eserlerini nitelemek için kullanılan bir terimdir.
Günâh,, (Farsça: گناه , genellikle dinî bağlamda kullanılan bir terimdir. Tanrı'nın açıkladığı ilâhi kanunlara karşı yapılan bilinçli ihmâlkârlık veya inkâr olarak da tanımlanabilir. Tanrı buyruklarına karşı olan, dince suç sayılan, öteki dünyada/ahirette cezayı gerektiren iş veya davranış demektir. Günâh işleyenlere veya günâhı olanlara günahkâr denir. İbrahimî dinler de dâhil olmak üzere, birçok farklı inanç ve felsefede, dinî nitelik taşısın taşımasın, günah kavramı mevcuttur.
Ahlak ya da sağtöre, kelimenin en dar anlamıyla, neyin doğru veya yanlış sayıldığı anlamına gelir. Terim genellikle kültürel, dinî, dünyevi ve felsefi topluluklar tarafından, insanların çeşitli davranışlarının yanlış veya doğru oluşunu belirleyen bir yargı ve ilkeler sistemi kavramı ve/veya inancı için kullanılır. Ahlak, kelimesinin etimolojik kökeninin Arapça “hulk” ; ” sözcüğüne dayandığı bilinir.
Tevatür veya mütevatir, Arapça kökenli bir kelime olan tevatür bir haberin ağızdan ağıza yayılması, yaygın söylenti. Dini metinlerde bir haberi, yalan olarak söylenmiş bir söz üzerine birleşmeleri mümkün olmayan ve her zaman kendilerine güvenilen kimselerin bildirmeleri.
Dürüstlük T.D.K sözlüğünde “doğruluk” olarak, diğer sözlüklerde ise “özü sözü bir olma”, “olanı olduğu gibi yansıtma", “gerçeği saklamama”, “bildiğinden, inandığından ve olduğundan başka türlü görünmeye veya göstermeye çalışmama” olarak tanımlanır. Eski Türkçedeki karşılığı samimiyettir.

Sembol veya simge, kavramın uzlaşımsal olarak betimlendiği gösterge türü. Bir düşüncenin, nesnenin, niteliğin, niceliğin vb. ruhbilimsel ve düşünbilimsel açıdan betimlenmesi simgesel anlam taşıyan yapay bir belirtidir. Tüm simgeler doğaları itibarıyla kavramsal olup, sözel, görsel ya da sayısal olabilirler.
Sadaka, İslam dinine ait bir terimdir.

Simülasyon veya benzetim, teknik olmayan anlamda bir şeyin benzeri veya sahtesi anlamında kullanılır. Teknik anlamda gerçek bir dünya süreci veya sisteminin işletilmesinin zaman üzerinden taklit edilmesidir. Sistem nesneleri arasında tanımlanmış ilişkileri içeren sistem veya süreçlerin bir modelidir.

On iki casus, Musa tarafından 40 gün boyunca bilgi toplamak için İsrail Diyarı'na gönderilen Yahudi casuslardı. On iki İsrail kabilesinin her birine bir casus düşecek şekilde on iki deneyimli adam seçildi. Mısır'dan Kenan'a geri dönecek İbrani halkının, uzun zaman sonra tekrar dönecekleri yerlerde başlarına bir sıkıntının gelip gelmiyeceğine emin olmak için gönderildiler. Tanrı, İsrailoğullarının Kenan topraklarını ellerine geçireceğine dair söz verdiyse de İsrailoğulları önce bu toprakları gözlemlemek istedi.
İftira, Türk Ceza Kanunu'nun "Adliyeye Karşı Suçlar" bölümü, 267. maddede "yetkili makamlara ihbar veya şikayette bulunarak ya da basın ve yayın yoluyla, işlemediğini bildiği hâlde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idarî bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat etmek" olarak tanımlanmaktadır.

Euthyphron ikilemi ya da İlahi buyruk teorisi ilk kez Platon'un Euthyphron ile diyaloğunda ortaya atılmış olan felsefi ve teolojik problem. Kısaca "ahlaki davranışlar tanrı tarafından emredildiği için mi ahlakidir, yoksa ahlaki olduğu için mi tanrı tarafından emredilmiştir" şeklinde bir sorudan ibarettir ve 2400 yıldır din felsefesinin temel sorularından biri olmuştur. İkilem tek tanrılı dinlerdeki teolojik tartışmalarda küçük bir farklılıkla yeniden kurulmuştur. İkilemde ya birinci ya ikinci seçenek tercih edilmek zorunda kalınmış, Hristiyanlıkta Ockham ile Augustinus, İslamiyette de Eş'ariyye ve Mutezile akımları iki farklı ucu desteklemiştir. Din felsefesindeki bu tartışma bugün de canlılığını korumaktadır.
Metaetik, etik anabilim dalının etik özelliklerinin, anlatım ve bildirimlerinin, tutumlarının ve yargılarının doğasını anlamak, arayıp bulmak ve ortaya çıkarmak maksadıyla uğraşan koludur.
(Antik Yunanca: Εὐθύδημος), Yunan filozof Platon'un erken dönem diyaloglarından biri olan eser, aynı adı taşıyan Khios'lu sofistin adından alınmadır. Diyalog, Kriton ve Sokrates arasında geçer.
Erdem etiği, zihin, karakter ve dürüstlük duygusunu vurgulayan normatif etik teorilerdir. Erdem etiği ile ilgilenenler, eylemin sonuçlarına odaklanan erdemlerin ve diğer ilgili sorunların doğasını ve tanımını tartışırlar. Bunlar, erdemlerin nasıl elde edildiğini, çeşitli gerçek yaşam bağlamlarında nasıl uygulandıklarını ve evrensel bir insan doğasında mı yoksa çok sayıda kültürde mi kök salmış olduklarını içerir.
Sonuççuluk ya da sonuçsalcılık, kişinin davranışının sonuçlarının, söz konusu davranışın doğruluğu veya yanlışlığı hakkındaki herhangi bir yargının nihai temeli olduğunu savunan normatif etik teori sınıfıdır. Dolayısıyla, sonuçsalcı bir bakış açısından, ahlaki açıdan doğru bir hareket iyi bir çıktı ya da sonuç doğuracaktır. Sonuççuluğun en belirgin özelliği kuralcı olmamasıdır, yani bir eylemin ahlaki değeri, bir dizi yazılı emir veya yasaya uygun olup olmadığına göre değil, potansiyel sonucuyla belirlenir. Örnek vermek gerekirse, masum bir kişinin hayatını kurtarmak için yemin altında olunmasına ve kanunen suç olmasına rağmen yalan söylemek örnek olarak verilebilir.
Bilişselcilik, etik cümlelerin birer önerme olduğunu, yani doğru veya yanlış olabildiklerini savunan meta-etik görüştür. Karşıtı olan gayribilişselcilik ahlaki cümlelerin önerme olamayacağını savunur. Bilişsellik ahlaki gerçekçiliği, etik öznelliği ve hata teorisini de kapsayan geniş bir tezdir.