Yakub Cemil
Yakub Cemil | |
---|---|
Doğum | 1883 Yenibahçe, İstanbul, Osmanlı Devleti |
Ölüm | 11 Eylül 1916 (33 yaşında) İstanbul, Osmanlı Devleti |
Bağlılığı | Osmanlı İmparatorluğu |
Hizmet yılları | 1903 - 1916 |
Rütbesi | Yedek Binbaşı |
Birimi | 3. Ordu Kafkasya Cephesi Teşkilat-ı Mahsusa 3. Kolordu 6. Nizamiye Piyade Tümeni |
Çatışma/savaşları | Trablusgarp Savaşı Bâb-ı Âli Baskını Balkan Savaşları I. Dünya Savaşı |
Yakub Cemil (1883 - 11 Eylül 1916, İstanbul), Çerkes asıllı[2] Osmanlı subayı ve İttihat ve Terakki'nin fedailerindendir.
Yaşam öyküsü
İstanbul'un Yenibahçe semtinde doğdu. Babası Ahmed Bey, annesi Nazik Hanım'dır. Babası tütün ticareti ile uğraşan bir tacir ve aynı zamanda kaçakçıydı. Askeri rüştiye ve Kuleli Askerî Lisesi’nin ardından 25 Ağustos 1903'te teğmen rütbesiyle Harp Okulu'ndan mezun oldu.[3] İlk görev yeri Manastır'da konuşlanan 6. Nizamiye Piyade Tümeni'ydi. Burada Enver Paşa'nın emrinde bulunmuş ve hayatı boyunca da Enver Paşa'nın en yakınındaki adamlarından biri olmuştur. II. Meşrutiyet dönemine kadar bu bölgede görev yaptı. Bulgar, Sırp, Yunan, Arnavut çetelerine karşı mücadele etti. Gayrinizami harp deneyimini bu dönemde kazandı. İttihat ve Terakki'ye katılması da yakın arkadaşlarının etkisiyle aynı dönemdedir. İhtilalin ardından İttihat ve Terakki cemiyetince 1909 yılında İran'a gönderildi. Görevi daha önceden kaldırılmış olan meşrutiyeti yeniden ilan ettirmek üzere yeraltı faaliyetlerinde bulunmaktı. Yol boyunca, bölgedeki Kürt aşiretlerinin desteğini toplayarak ilerledi. İranlı meşrutiyet yanlıları ile işbirliği yaptı. 31 Mart olaylarının patlak vermesiyle İstanbul'a çağrılınca görevini bırakmak zorunda kaldı. İsyan bastırıldıktan sonra Ermeni ayaklanmaları sebebiyle müfettiş-i umumi olarak Adana'ya gönderildi. 1910'da gazeteci Ahmet Samim Bey'e düzenlenen suikastın faili olduğu iddia edildi ancak bu iddia ispatlanamadı.
Trablusgarp dönemi
1911'de İtalyan işgaline maruz kalan Kuzey Afrika'daki son Osmanlı toprağı Trablusgarp'ı (Libya) kurtarmak amacıyla başlatılan mücadeleye katıldı. Trablusgarp yoluna Kurmay Binbaşı Mustafa Kemal Bey ile çıktı. Başta Kurmay Binbaşı Enver Bey olmak üzere İttihat ve Terakki'nin en önemli komutanları Trablusgarp-Bingazi eksenine gelmişti. Yakub Cemil yine Enver Bey'in emrindeydi. Yerel halkı örgütleyerek gerilla savaşını başlattılar. Bu esnada düşmana bilgi sattığından ve casus olduğundan şüphelendiği kendisinden rütbeli zenci Teğmen Şükrü Efendi'yi bir gece çadırına gelerek uykusunda vurarak öldürmüştür. O dönem, en yakın arkadaşı Kurmay Binbaşı Enver Paşa bu hareketini beğenmemiş, Yakup Cemil’i oradan uzaklaştırmış, o da Afrika’yı dolaşarak İstanbul’a gelmiştir.
Bâb-ı Âli Baskını ve Balkanlar
1912'de başlayan Balkan Savaşları'na 4000 cezaevi mahkûmundan oluşan gerilla ordusu katıldı. Bu ordu ile beklenenin üzerinde yarar sağladılar. Ancak Osmanlı ordusu savaşta yenilince Bulgarlar Rumeli'nin (Edirne) kendilerine verilmesini istediler. Fakat Kamil Paşa Hükûmeti bunu kabul etmedi fakat o dönemde muhalefette olan İttihat ve Terakki Fırkası ve dolayısıyla da cemiyet Rumeli'nin Bulgarlara bırakıldığının ileri sürerek tarihe Bâb-ı Âli Baskını olarak geçen ikinci ihtilalini gerçekleştirdi. Yakub Cemil, Bab-ı Ali binasına ilk giren baskıncılar arasındaydı. Baskın esnasında karşılarına çıkan ve "Siyasete karışmayacağınıza söz vermiştiniz sözünüz bu muydu?" diyen Harbiye Nazırı Müşir Nazım Paşa'yı "Bu herife laf anlatılır mı" deyip şakağından vurmuştur. Bu olayın etkisiyle kısa bir süre sonra, yüzbaşı rütbesinde iken ordudan atıldı. Yine de aynı yıl Garbi Trakya Muvakkat Hükümeti'nin kurulmasıyla sonuçlanan muharebe döneminde Enver Bey'in emrinde orduda gönüllü olarak yer aldı.
Teşkilat-ı Mahsusa
1914'te Teşkilat-ı Mahsusa'nın resmen kurulmasıyla bu kuruma alındı ve ilk görev yeri olarak da Doğu Anadolu Bölgesi belirlendi. 2000 kişilik mahkûm ordusuyla yola çıktı. Çorum'da konakladıkları esnada yerel halktan birini yargılamadan idam ettirmesi tepkilere sebep oldu. Bölgedeki diğer ordu birlikleriyle çeşitli zaferler kazandı ancak Ardahan'a girmesine rağmen verdiği adam zaiatı ve ikmal sağlanamaması nedeniyle görevindeki birlik bölgede tutunamadı ve geri çekilmek zorunda kaldı. Bunun üzerine Ermeni çetelerine karşı mücadele etmekle görevlendirildi. 1915'te alınan kararla Erzurum ve çevresindeki Ermeniler'in tehcir edilmesini organize etti. Tehcir süresinde emrini verdiği bazı komitacıların yargısız infazları nedeniyle bu görevinden de alındı. Yeni görev yeri olan Bitlis'te, emirleri ihlal edip çıkan isyanlara karşı aşırı sert davrandığından dolayı, bu sefer de Bağdat'a gönderildi. Bağdat cephesinde de emirleri ihlal etti ve fevri olarak emrettiği bir taarruzda bölüğünün büyük kısmını kaybetti. Bu olay cephe günlerinin de sonu oldu ve acilen İstanbul'a çağrıldı.
Yakub Cemil son adamlarını, ünü bütün imparatorluğa yayılmış ve günümüze kadar da gelmiş olan Sinop Zindanlarından devşirir. Hepsi birbirinden belalı, hepsi birbirinden tehlikeli iki bin adam. “Berberler bir adım öne çıksın” der. Ve komutlar komutları izler: “1 leşi, 2 leşi, 3 leşi, 4 leşi, 14 leşi olan bir adım öne çıksın.” Sonunda bir kişi kalır hem berber olan hem de 14 leşi bulunan, yani 14 cinayeti olan, yani 14 adam öldüren. Yakub Cemil 14 leşli berberi şöyle bir süzer tepeden tırnağa ve sonra “getir bir sandalye ve beni tıraş et, seni özel berberim tayin ettim” der. Berberin gözü kanlı, Yakub Cemil’in gözü kara. Usturanın sapı katilin elinde, ağzı Yakub Cemil’in gırtlağında. Ölümle liderlik arasındaki süre saniyeden de kısa. 14 leşli özel berber Yakub Cemil’in yüzünü sabunlamada, 2 bin kanlı katil sahneyi izlemede ve Yakub Cemil sandalyede ayak ayak üstüne atmış tütününü tüttürmede. O sandalyenin üstünde, o usturanın ucunda ve o 2 bin kanlı katilin huzurunda liderlik sınanmada, daha doğrusu insanlara liderlik dersi verilmede.
Osman Kara[4]
İdam Edilişi
İstanbul günlerinde İttihat ve Terakki yönetimi ile ters düştü ve İtilaf Devletleri ile barış için İttihat ve Terakki hükûmetini ikna, bu mümkün olmazsa darbe ile devirme planları yaptı. İttihat ve Terakki hükûmetini dağıtmak, İtilaf Devletleri ile barış yapacak bir hükûmet kurmak istiyordu. Başkomutan ve Harbiye Nazırı adayı ise Mustafa Kemal'di. İttihat ve Terakki içindeki entrikaların sonucunda Talat Bey grubunun Enver Paşa'yı kandırması sonucunda hükümeti devirmeye teşebbüs ve Harbiye Nazırı Enver Paşa'ya suikast suçlamasıyla tutuklandı. Enver Paşa, Yakub Cemil'in idam edilmesinden yana değildi. Ancak Enver Paşa'nın yurt dışında bulunmasını fırsat bilen Talat Paşa, Yakub Cemil'in idamına karar verdi. 11 Eylül 1916 günü kurşuna dizilerek idam edildi.[]
Yakub Cemil efsaneleri
Beyazıt'tan Kağıthane'ye idama yaya götürülürken, Yolda bir karpuz arabasını çevirmiş, "asker evlatlarım susamışlardır" diyerek idam mangasına karpuz ısmarlamıştır.[5]
İdamında vücuduna 14 mermi saplanmasına rağmen yarım saat boyunca can vermediği söylenir.
Vücudundan sızan kanların toprağa önce vatan yazdığı efsanesi türemiştir.
İddiaya göre idam mangası, kendilerine verilen ateş emrini, komutanları Yakub Cemil'e olan büyük saygılarından dolayı yerine getirememiş, Yakub Cemil de askerin baş kaldıracağını sezerek kendi idamı için nişan ve ateş emrini kendi vermiştir.
Atatürk, Trablusgarp'ta yaşanan olay yüzünden, çok sevdiği Yakub Cemil'e çok kızmıştır. Onun hakkında şu sözü sarf ettiği söylenir: "Eğer bir gün bir ihtilal yaparsam yanıma alacağım ilk adam Yakub Cemil'dir. İhtilalden sonra ilk asacağım kişi de yine Yakub Cemil'dir."
Yakub Cemil'in idamının ardından Atatürk, Ali Fuad (Cebesoy)'a şunları söylemiştir: "Yakub Cemil asılmış. Sebebi de ben başkomutan vekili ve harbiye nazırı olmadıkça kurtuluş yoktur demiş. Dediğini yapmış bile olsaydı ben İstanbul'a gittiğimde ilk iş olarak Yakub Cemil'i cezalandırırdım. Eğer ben, o ve onun gibiler tarafından iktidara getirilecek bir adamsam, adam değilim!"
"Yakub Cemil'in ölmeden önce / Üst üste içtiği ömründeki / İlk üç sigara..." (Cemal Süreya)
Yakub Cemil benzetmeleri
Yakub Cemil, usta bir silahşor ve keskin nişancıydı. Gönülden bağlı olduğu İttihat ve Terakki için her türlü fedakarlığı yapmaktan çekinmezdi. Cemiyet düşmanlarının en fazla korktuğu kişilerdendi. Bununla beraber cemiyet içerisinde isyankar yapısı ve sorunları silahla çözme arzusuyla tanınırdı. Bu özellikleri Türkiye'nin yakın tarihinde dahi çeşitli benzetmelere ve spekülasyonlara sebep olmuştur.
Hürriyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök'e Emin Çölaşan'ın bir yazısı ile ilgili olarak göndermiş olduğu bir düzeltmede, dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Abdullah Çatlı için Yakub Cemil benzetmesini kullanmıştı.[6]
Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, Danıştay saldırısı için Yakub Cemil'in Bâb-ı Âli Baskını gibi benzetmesini kullanmıştı.[7]
Literatür
- Yalçın, Soner. Teşkilat'ın İki Silahşoru. Doğan Kitap (2001). 314 s. ISBN 975-6612-13-4
- Lord Kinross, Atatürk : Bir Milletin Yeniden Doğuşu (orj. Atatürk: The Rebirth of a Nation). Altın Kitaplar (12. Basım - 1994). 592 s. ISBN 9754050356
- Samih Nafiz Tansu, Teşkilât-ı mahsusa : iki devrin perde arkası. Nokta Kitap (1. Baskı: Ekim: 2012). 100 s. ISBN 9786055231057
Kaynakça
- ^ Harp Akademileri Komutanlığı, Harp Akademilerinin 120 Yılı, İstanbul, 1968, s. 263.
- ^ "*". 21 Kasım 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 21 Kasım 2023.
- ^ "Silahların Gölgesinde Siyaset: Bir Komitacı Olarak Yakup Cemil Bey". Düzce Üniversitesi. Tarih Anabilim Dalı. 14 Ocak 2022. 27 Ağustos 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 14 Ocak 2022.
- ^ "Arşivlenmiş kopya". 6 Kasım 2006 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 8 Kasım 2006.
- ^ "Arşivlenmiş kopya". 6 Ağustos 2008 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Ağustos 2008.
- ^ "Arşivlenmiş kopya". 18 Ocak 2007 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 8 Kasım 2006.
- ^ [1][]