İçeriğe atla

Yahudi tarihi

Yahudi tarihi, Yahudi halkının, inancının ve kültürünün tarihidir. Yahudi tarihi yaklaşık altı bin yıllık bir süreyi ve yüzlerce farklı topluluğu kapsadığından, burada ancak genel bir şekilde ele alınabilmektedir. Aşağıda sıralanan ana maddelerde ve bu maddede belirtilen her ülkedeki Yahudi topluluklarının ayrı tarihlerine ek bilgiye ulaşılabilir.

MÖ 10. yüzyıl ile MÖ 586'(Babil sürgünü) arasında İsrail genelinde çoktanrıcılık normaldi.[1] İsrailoğulları arasında yalnızca Yahveh'ye tapınma ancak sürgünden sonra ve geç bir dönemde (muhtemelen Makkabiler (MÖ 2. yy) dönemi) kurumsallaşır ve monoteizm Yahudiler arasında yerleşir.[2] Bazı İncil bilginleri, bir zamanlar Aşera'ya İsrail'in ulusal Tanrısı olan Yahve'nin eşi olarak tapınıldığına inanırlar.[3][4][5]

Antik Çağlarda Yahudi tarihi (MÖ 37 yılına kadar)

İsrailoğulları

İlk iki döneminde, Yahudi tarihi büyük ölçüde Bereketli Hilal olarak adlandırılan bölgeninki ile aynıdır. Bu tarih, Nil, Dicle ve Fırat nehirleri arasında uzanan topraklara yerleşen insanlar ile başlar. Mısır ve Babil'deki kadim medeniyet merkezleri, Arabistan çölleri ve Anadolu'nun dağları ile çevrili olan Kenaan ülkesi (daha sonra sırasıyla İsrail, Yehuda, Yahudiye Eyaleti, Coele-Suriye, Filistin, Levant ve nihayet tekrar İsrail adlarını almıştır) medeniyetlerin buluşma noktasıydı. Eski zamanlarda kurulmuş ticaret yollarının kestiği bölge, Akabe Körfezi ile Akdeniz kıyılarında önemli limanlara sahipti. Özellikle Akdeniz kıyısındaki limanlar bölgeyi, Bereketli Hilal'de yaşayan diğer kültürlerin de etkisine açık hale getirmiştir.

Geleneksel rivayetlere dayalı olarak, dünyanın her yerindeki Yahudiler büyük ölçüde İsrail diyarına yerleşmiş olan kadim İsrailoğullarının soyundan geldiklerine inanır. İsrailoğulları ise, ortak soylarını hepsi de Hud'un kanından olan İbraniler İshak ve Yakub üzerinden biblik ataları İbrahim'e kadar izlerlerdi. Yahudi geleneklerinde, İsrailoğullarının Yakub'un Mısır'a yerleşen on iki oğlunun (bunlardan birinin adı da Yehuda'dır) torunları olduklarına inanılır. Mısır'da, soyları genellikle II. Ramses olduğuna inanılan, Mısır firavunu tarafından köle edinilir. Sonra da Musa peygamberin önderliğinde Mısır'dan Kenaan'a göç ederler. (Mısır'dan Çıkış). Bu olay, İsrailoğullarının her biri Yakub'un oğullarından birinin ismini alan on iki kabileye bölünmüş bir halk hâline gelişinin başlangıcına da işaret eder.

İsrail Diyarı'nın kabileler arasında bölünüşünü gösteren 1759 tarihli harita.

Yahudi geleneği ve Kutsal Kitap (ilk kitabı Tekvin'den son kitabı olan Malaki'ye kadar), İsrailoğullarının kırk bir yıl boyunca çölde dolaştıktan sonra Kenaan ülkesini Yeşu'nun yönetiminde fethettiklerini, ele geçirdikleri toprakları da on iki kabile arasında bölüştüklerini anlatır. On iki kabile, bir süre Hakimler olarak bilinen bir dizi hükümdar tarafından yönetilir.

Bununla birlikte, modern bilim adamlarının fikir birliği, İsrail'in büyük ölçüde Mısır'da değil Kenan'da yerli kökenlerini gösteren arkeolojik kanıtların "ezici" olduğu ve "Mısır'dan bir Çıkışa veya Sina üzerinden 40 yıllık bir hac yolculuğuna yer bırakmadığı" şeklindeki akademik görüşü desteklemektedir.[6]

Pek çok arkeolog, Musa ve Mısır'dan Çıkış'ın arkeolojik araştırmasını "meyvesiz bir arayış" olarak değerlendirdi ve terk etti.[6] Arkeologlar ve Mısırbilimciler tarafından yapılan bir asırlık araştırma, tartışmalı bir şekilde, Mısır esareti ve kaçış ve vahşi doğada seyahatler hakkındaki Exodus anlatısıyla doğrudan ilişkili olabilecek hiçbir kanıt bulamadı ve bu da Demir Çağı İsrail'in - Yahuda ve İsrail krallıkları olduğu fikrine yol açtı. —kökenleri Mısır'da değil, Kenan'dadır.[7][8] En eski İsrail yerleşimlerinin kültürü Kenanlıdır, kült-nesneleri Kenan tanrısı El'e aittir, yerel Kenan geleneğinde çanak çömlek kalıntıları ve kullanılan alfabe erken Kenanlıdır. "İsrailli" köyleri Kenan bölgelerinden ayıran neredeyse tek işaret, domuz kemiğinin olmamasıdır, ancak bunun etnik bir işaret olarak mı yoksa başka faktörlerden mi kaynaklandığı tartışma konusu olmaya devam etmektedir.[9]

Bunun ardından, Saul'un hakimiyeti altında bir İsrail monarşisi kurulmuş ve Kral Davud ve Süleyman hakimiyetinde devam etmiştir. Kral Davud (önce bir Kenan daha sonra da Yevus şehri olan) Kudüs'ü fethederek kendisinin başkenti yapmıştır. Süleyman'ın hükümdarlığının ardından, ülke on kabileden oluşan İsrail (kuzeyde) ve Yehuda ve Benyamin (güneyde) kabilelerinden oluşan Yehuda olmak üzere iki krallığa bölünmüştür.

İsrail, M.Ö. 8. yüzyılda Asur hükümdarı V. Salmanasar tarafından fethedilmiştir. Kimi zaman İsrail'in On Kayıp Kabilesi olarak da adlandırılan bu on kabileye dair genel kabul görmüş bir tarihi kayıt bulunmamaktadır.

Süleyman Mabedi'nin Kutsal Kitaplardaki tasvirlere dayanılarak hazırlanan çizimi.

Babil sürgünü

Milattan önce 6. yüzyılın başlarında, Yehuda Krallığı, II. Nebukadnezar yönetimindeki Babilliler tarafından Kudüs Kuşatması sonrası yıkılmıştır. Yehudalı seçkinler Babil'e sürülmüş, ancak Babil'in daha sonra Persler tarafından fethedilmesinin ardından bunların en azından bir kısmı Ezra ve Nehemya peygamberlerin önderliğinde anavatanına dönmüştür. Zerdüştlüğün Pers İmparatorluğu'nun devlet dini olmasından ötürü, Zerdüştlüğün Yahudiliğin gelişimine ne ölçüde etki ettiği akademisyenler arasında hâlen tartışılan bir konudur (Bkz. Hristiyanlık ve dünya dinleri).

Sürgün sonrası dönem

İkinci Tapınak'ın inşası, Perslerin onayı ile Yahudiliğin son üç peygamberi Hagay, Zekeriya ve Malaki'nin liderliğinde tamamlanmıştır. Son üç peygamberin ölümünden sonra, hâlen Pers hakimiyeti altında olan Yahudi halkının liderliği de birbirini izleyen beş kuşak zugot (çift) lidere geçmiştir. Yahudiler ilk olarak Perslerin ardından da Yunanların hakimiyeti altında refah dönemleri yaşamışlardır. Bunun sonucunda, Ferisiler ve Sadukiler ortaya çıkmıştır. Hem Pers hem de Yunan hakimiyeti altında, Yehuda'da Yehud sikkeleri adı ile Yahudi sikkeleri de basılmıştır.

Helenistik Yahudilik

Milattan önce 3. yüzyıldan itibaren, başta İskenderiye'deki Yahudi diyasporası olmak üzere, Helenistik felsefeden etkilenen Yahudilik akımları gelişmiş, bunun sonucunda da Yahudi Kutsal Kitabı Yunancaya çevrilmiştir. Yahudi teolojisi ile Helenistik düşüncenin bir arada yaşayabileceği fikrinin en önemli savunucularından biri de İskenderiyeli Philon'dur.

Haşmonayim Krallığı

Yuhanna Hirkanus (MÖ 134 – MÖ 104) adına basılan sikkeler.

Persler, Büyük İskender tarafından mağlup edilmişlerdir. İskender'in ölümünden sonra, kurduğu imparatorluğun generalleri arasında paylaşılması ile Selevkos İmparatorluğu kurulmuştur. Helenleşmiş Yahudiler ile dindar Yahudiler arasındaki ilişkilerin kötüye gitmesi üzerine Selevkos İmparatoru IV. Antiokhos Epiphanes belirli Yahudi dinsel tören ve geleneklerini yasaklayan buyruklar vermiştir. Bunun sonucunda, ortodoks Yahudiler, (Makkabiler olarak da bilinen) Haşmonayim ailesinin liderliğinde ayaklanmıştır. Ayaklanma sonucunda ortaya çıkan bağımsız Yahudi krallığı olan Haşmonayim Hanedanı MÖ 165 yılından MÖ 63 yılına kadar varlığını sürdürmüştür. Haşmonayim Hanedanı, Salome Alexandra'nın oğulları II. Hurkanus ve II. Aristobulus arasındaki iç savaş yüzünden parçalanmıştır. Bir hükümdar yerine teokratik ruhban sınıfı tarafından yönetilmek isteyen halktan, Romalı yetkililere bu yönde talepler gelmişti. Bunu çok geçmeden Pompey'in önderliğinde toprakların fethi ve ilhakı izlemiştir.

Roma yönetimi (MÖ 63 – MS 400 arası)

Roma'daki Titus Takı'nın iç duvarında resmedilen İkinci Tapınak'ın yağmalanması.

Roma hakimiyeti altındaki Yehuda başlangıçta ilk olarak Haşmonayimlerin ardından da Herod Hanedanı'nın yönetiminde bağımsız bir Yahudi krallığıydı, ancak güçleri zamanla azalarak doğrudan Roma yönetimi altına girmiş ve Yahudiye Eyaleti olarak yeniden isimlendirilmiştir. İmparatorluk, Yahudi tebaasına karşı sıklıkla vurdumduymaz ve gaddar bir tutum takınmıştır. Milattan sonra 66 yılında, Yahudiler Yehuda'nın Romalı yöneticilerine karşı bir ayaklanma başlattılar. Ayaklanma, daha sonra Roma imparatorları olacak olan Vespasian ve Titus tarafından bastırılmıştır. Milattan sonra 70 yılındaki Kudüs Kuşatması'nda, Kudüs Tapınağı'nın büyük kısmını yıkan Romalılar kimi anlatımlara göre, Menora gibi, tapınağın kutsal eşyalarının bir kısmını da yağmalamışlardır. Julius Severus'un Bar Kohba ayaklanmasını bastırırken Yehuda'yı harabeye çevirdiği ikinci yüzyıla kadar önemli sayıda Yahudi topraklarında yaşamayı sürdürmüştür. Ayaklanmanın bastırılması sırasında, 985 köy haritadan silinirken Yehuda'nın merkezinde yaşayan Yahudi nüfusun büyük bölümü de yok edilmiş, öldürülmüş, köle edilerek satılmüş veya kaçmaya zorlanmıştır. Kudüs'e girmekten men edilen Yahudi nüfusun yeni merkezi Celile olmuştur.

Diaspora

Yehuda Yahudilerinin çoğu köle edilerek satılırken diğerleri ise Roma İmparatorluğu'nun diğer bölgelerinde vatandaş olmuştur. Yeni Ahit'teki Elçilerin İşleri kitabı ve Pavlus tarafından kaleme alınan diğer metinlerde, Roma dünyasının çeşitli şehirlerinde yaşayan Helenleşmiş büyük Yahudi gruplarından sıklıkla bahsedilir. Bu Helenleşmiş Yahudiler diasporada yaşamaktan sadece ruhani anlamda etkilenmişler, Yahudi itikadinin köşe taşı hâline gelen kayıp ve yurtsuzluk duygusunu özümsemişler, dünyanın çeşitli bölgelerinde maruz kaldıkları baskılar da bu duyguları pekiştirmiştir. Yahudilik dinini Helen uygarlığının dört bir yanına yayan Yahudiliğe geçiş politikasının ise, Romalılara karşı verilen savaşlar ve Tapınak sonrası dönemde Yahudi değerlerinin yeniden inşası ile sona erdiği görülmektedir.

Yahudi geleneğinin tapınak temelli dinden uzaklaşarak diaspora'nın gelenekleri temelinde yeniden şekillendirilmesinde, Mişna ve Talmud'da bulunan Tora tefsirlerinin geliştirilmesi de önemli bir rol oynamıştır.

Geç Roma dönemi

Bar Kohba ayaklanmasının başarısızlıkla sonuçlanmasına rağmen, önemli sayıda Yahudi İsrail diyarında hayatını sürdürmüştür. Burada kalan Yahudiler, İsrail Diyarı'nı birbiri ardına işgal eden güçlere karşı çeşitli deneyimler ve silahlı çatışmalar yaşamışlardır. Yahudiliğin en ünlü ve önemli metinlerinden bazıları bu dönemde İsrail şehirlerinde kaleme alınmıştır. Kudüs Talmudu, Mişna'nın tamamlanması ve nikkud sistemi bunlara verilebilecek örneklerden birkaçıdır.

Bu dönemde, Yahudi sözlü yasasını düzenleyen ve tartışan hahamlar tannaim ve amoraim hâlen faaliyetlerini sürdürüyordu. Tannaim'in aldığı kararlar, Mişna, Berayta, Tosefta ve çeşitli Midraş derlemelerinde bulunmaktadır. Mişna, MS 200'ün hemen başlarında, muhtemelen Judah haNasi tarafından tamamlanmıştır. Amoraim tarafından Mişna üzerine yapılan yorumlar ise, muhtemelen Taberiye'de, MS 400 civarında Kudüs Talmudu'nda derlenmiştir.

Milattan sonra 351 yılında, Suffurriye'deki Yahudi halk, Patricius önderliğinde, Konstantius Gallus yönetimine karşı ayaklandı. Ayaklanma, sonunda Ursinius tarafından bastırılmıştır. Geneleğe göre, MS 359 yılında, II. Hillel güneş yılını temel alan İbrani takvimini oluşturmuştur. O zamana kadar, İsrail Diyarı dışında yaşayan tüm Yahudi topluluğu, Sanhedrin tarafından tasdik edilen takvimi kullanıyordu; Bu, Yahudi bayramlarının belirlenmesi için gerekliydi. Öte yandan, bu takvimi kullananların ve kararları uzaktaki topluluklara ulaştıran ulakların hayatı tehlikedeydi. Dini baskıların süremesi, Hillel'in her zaman için kullanılabilecek, resmi bir takvim sağlama kararlılığını da artırmıştı.

Son pagan Roma İmparatoru II. Julianus Yahudilerin "senelerce yeniden imarını özlemle beklediğiniz kutsal Kudüs'e" dönmesine ve Tapınak'ı yeniden inşa etmesine izin verdi. Ne var ki, Julianus 26 Haziran 363 tarihinde Sasani İmparatorluğu'na karşı yürüttüğü başarısızlıkla sonuçlanan seferde öldürülmüş ve Tapınak yeniden inşa edilememiştir.

Orta Çağ

Bizans

Yahudiler Roma İmparatorluğu'nun dört bir yanına dağılmışlardı. Bu durum, Bizans yönetimi sırasında da orta ve doğu Akdeniz'de kısmen devam etmiştir. Bizans İmparatorluğu'nun militan ve dışlayıcı Hristiyanlık anlayışı ve imparatoru dinin de başı olması yüzünden Yahudiler iyi muamele görmemişler ve İmparatorluk içindeki Yahudilerin durumu ve nüfuzu dramatik ölçüde kötüye gitmiştir.

Yahudilerin Hristiyanlığa döndürülmesi resmi Hristiyan politikasıydı ve Hristiyan liderler bu çabalarında Roma'nın resmi gücünden yararlanmıştır. Milattan sonra 351 yılında, Yahudiler bölge valisi Gallus'un giderek artan baskıları karşısında bir defa daha ayaklandılar. Gallus, ayaklanmayı bastırarak ayaklanmanın başladığı Celile'deki büyük şehirleri haritadan silmiştir. Bunlardan en büyük iki hukuk akademisine ev sahipliği yapan Tzippori ve Lydda bir daha asla toparlanamamıştır.

Bununla birlikte, Taberiye'deki Nasi II. Hillel ayın her ay gözetlenmesine gerek bırakmayacak bir resmi takvimi işte bu dönemde yaratmıştır. Hemen hemen aynı dönemde, Taberiye'deki Yahudi Akademisi, Judah HaNasi'nin ölümünün ardından kuşaklar boyunca Tora çalışmaları yapan alimler tarafından geliştirilen birleştirilmiş Mişna, braitot, açıklamalar ve tefsirleri karşılaştırmaya başladı. Mişna'daki sıralamaya göre düzenlenen metinde Mişna'daki her paragrafı o Mişna ile ilişkili tüm tefsirlerin, hikâyelerin ve cevapların bir derlemesi izliyordu. Bu metne, Kudüs Talmudu adı verilmiştir.

Yehuda Yahudileri üzerindeki resmi baskılar Julianus döneminde kısa süreliğine de olsa hafiflemiştir. Krallığı Helenizm'e döndürme politikasını benimseyen Julianus, Yahudilerin Kudüs'ü yeniden inşa etmesine izin vermişti. Ancak Julianus'un 361 ile 363 yılları arasında süren kısa hükümdarlığı, bu vaadin yerine getirilmesine imkân vermezken, Hristiyan yönetimi İmparatorluk üzerinde çok geçmeden tekrar kuruldu. Altın Ağızlı Yuhanna'nın Patrik olarak kutsandığı 398 yılından itibaren, Yahudilere karşı Hristiyan söylemi, Yuhanna'nın "Yahudilik hastalığı"na karşı konuşmalar yaptığı "Yahudilere Karşı" ve "Heykellere dair, 17. Vaaz" gibi bir dizi vaaz ile artmaya devam etmiştir.[10] Böylesi hararetli bir dil kullanılması, Antakya ve Konstantinopolis'tekiler gibi büyük Yahudi yerleşimlerine karşı bir güvensizlik ve nefret iklimi oluşturmuştur.

Beşinci yüzyılın başında, İmparator I. Theodosius, Yahudilere karşı resmi baskıları tesis eden bir dizi buyruk vermiştir. Yahudilerin köle sahibi olması, yeni sinagoglar inşa etmesi, resmî görevlerde bulunması veya bir Yahudi ile Yahudi olmayan arasındaki davalara bakmasına izin verilmiyordu. Yahudiler ile Yahudi olmayanlar arasındaki evlilikler ve Hristiyanların Yahudiliğe geçişi ölüm cezası ile cezalandırılan suçlar hâline gelmiştir. Bunun yanı sıra, Sanhedrin'i de dağıtan Theodosius, Nasi makamını da ortadan kaldırdı. İmparator I. Justinianus'un yönetiminde ise, yetkililer tarafından Yahudilerin vatandaşlık haklarına kısıtlama getirilmiş,[11] Yahudilerin dini ayrıcalıkları da tehdit altına girmiştir.[12] İmparator, sinagogun iç işlerine de müdahale ederek,[13] örneğin, ibadet sırasında İbranicenin kullanılmasını yasaklamıştır. Yasağa uymayanlar ise, bedeni cezalar, sürgün ve malvarlığını kaybetme gibi cezalarla yıldırılmaya çalışmıştır. Bizanslı General Belisarius, Vandallara karşı yürüttüğü kampanya sırasında kendisine direnen Borium Yahudilerini Hristiyan olmaya zorlamış ve sinagoglarını kiliseye çevirmiştir.[14]

I. Justinianus ve ardından gelen imparatorların kaygıları Yahudiye Eyaleti ile kısıtlı değildi, ancak dayattıkları düzenlemeleri uygulamak için yeterli sayıda askerleri yoktu. Bu otorite boşluğu sonucunda da, ironik şekilde altıncı yüzyılda muhteşem mozaik zeminlere sahip bir dizi yeni sinagog inşa edilmiştir. Yahudiler, Bizans kültürünün zengin sanat formlarını kendi yaşamlarına uyarlamışlardır. İnsanları, hayvanları, menoraları, zodyakları ve Kutsal Kitap'ta adı geçen karakterleri betimleyen mozaikler bulunmaktadır. Beit Alpha (buradaki mozaikler arasında İbrahim'in oğlu İshak yerine bir koç kurban edişini betimleyen bir sahnenin yanı sıra muazzam bir zodyak da bulunur), Taberiye, Beit Shean ve Tzippori'de bu sinagog zeminlerinin mükemmel örnekleri tekrar gün ışığına çıkartılmıştır.

Yahudilerin Bizans hakimiyeti altındaki hassas durumu, büyük ölçüde uzaklardaki Arap Yarımadası'nda (burada büyük Yahudi gruplarının yaşamaktaydı. Daha fazla bilgi için bkz. İslam hakimiyeti altında yaşayan Yahudilerin tarihi) İslam dininin ortaya çıkışından ötürü çok da fazla sürmedi. İslam Hilâfeti, 636 yılında Yarmuk Savaşı'nda kazandığı zaferin ardından birkaç yıl içinde Bizanslıları Kutsal Topraklar'dan (ya da modern İsrail, Ürdün, Lübnan, Suriye, Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nden oluşan, Levant'tan) çıkarttı. Bizanslıların Yahudilere yönelik gaddarlığının bir göstergesi de sonraki yüzyıllarda Hilafet sınırları içinde yaşamak için Bizans topraklarından kaçan Yahudilerin yüksek sayısıdır.

Bununla birlikte, Bizans İmparatorluğu'ndaki Yahudi cemaatinin büyüklüğü bazı imparatorların (en başta da Justinianus'un) Anadolu Yahudilerini zorla Hristiyanlığa geçirmeye yönelik ekseriyetle başarısızlıkla sonuçlanan teşebbüslerinden etkilenmemiştir.[15] Bizans hakimiyeti sırasında Küçük Asya'daki Yahudilerin durumunun tam bir resmini çıkartmaya yönelik çalışmalar hâlen tarihçiler tarafından sürdürülmektedir (bu konudaki görüşlerden örnekler için bkz. J. Starr The Jews in the Byzantine Empire, 604-1204, S. Bowman, The Jews of Byzantium, Averil Cameron, "'Byzantines and Jews: Recent Work on Early Byzantium", Byzantine and Modern Greek Studies 20). Bizanslı toplulukların ve yetkililerin zaman zaman hasmane bir tutum takındıklarına dair bazı deliller bulunmaktaysa da, o sıralarda Batı Avrupa'da yaygın olarak görülene benzer sistematik bir zulüm (pogromlar, kazığa bağlayıp yakma, toplu sürgün, vs.) Bizans'ta kaydedilmemiştir.[16] Konstantinopolis'teki Yahudi cemaatinin büyük bölümü, şehrin II. Mehmet (Fatih Sultan Mehmet) tarafından fethedilmesinin ardından da burada kalmıştır.

Yahudilerin Bizans'tan göçü sonucunda ilginç bir tarihi olay da meydana gelmiştir. Yedi veya sekizinci yüzyılda, bugünkü Ukrayna'da yaşayan bir Türk kabilesi olan Hazarlar Yahudiliğe geçmiştir. Bu din değiştirme işleminin ne ölçüde tamamlandığı belli olmamakla birlikte, Helenistik dönemden itibaren Kırım'da bir Yahudi cemaati yaşadığı kesin olarak bilinmektedir ve bunlara, Bizans'ın değişken yönetimini terk eden Yahudiler de katılmış olabilir. Hem İslamın hem de Bizans İmparatorluğu'nun etkisi ve tehdidi altında olan ve Yahudi nüfusundan önemli fayda gören Hazar yöneticilerinin bağımsızlıklarına bir güvence olarak tarafsız kalmak için Yahudiliğe geçtikleri öne sürülür. Kiev Knezliği'nin yükselişi ile Hazarlar da tarih sahnesinden çekilmişlerdir. Günümüzdeki DNA çalışmalarında ise günümüzdeki Aşkenaz Yahudilerine herhangi bir katkı yaptıklarına dair bir bulguya rastlanmamıştır.

İslam ve Haçlı dönemleri

Diyaspora'nın parçası olarak, çok sayıda Yahudi, gerek pagan gerekse Hristiyan dönemlerinde kendilerine büyük eziyetler eden Roma devletinin kontrolü dışındaki Arap Yarımadası'na yerleşmişti. İslam hakimiyeti altındaki Yahudilerin tarihi de, zaman zaman diğer yerlerdeki tarihleri gibi istikrarsız olmuştur: Yedinci yüzyılın ortasında, Muhammed'in ölümünün hemen ardından batı Arabistan'dan çıkarılmışlardır.

Bu gibi aksiliklere rağmen, Yahudiler Filistin'deki ticaretin büyük bölümünü kontrolleri altında tutmuşlar, zimmi olarak karşı karşıya kaldıkları belirli kısıtlamalara rağmen müreffeh bir yaşam sürmüşlerdir. Kültürel olarak, Yahudiler ilerlemelerini sürdürmüşler, nikkud, İslam Hilafeti döneminde Taberiye'de ortaya çıkmıştır. Arapların tehlikesiz ayrımcılığını Hristiyan hakimiyeti altında sıklıkla yaşadıkları katliamlara yeğleyen Yahudiler, Birinci Haçlı Seferi sırasında, 1099'da Kudüs ve Hayfa'yı Müslüman kuvvetler ile birlikte savunmuşlardır; bu örnekte, başarısızlık, katliam anlamına geliyordu. Birinci Haçlı Seferi sırasında, Kudüs, Taberiye, Ramla, Aşkelon, Caesarea ve Gazze'yi içine alan toprakların her yerinde Yahudi cemaatleri yaşamaktaydı. Her ne kadar bu nüfus merkezleri Haçlı Krallıkları tarafından özel olarak hedef alınmamışsa da, Haçlıların hakimiyeti altında Yahudilerin yaşam kalitesi hiç şüphesiz kötüleşmiş ve daha tehlikeli bir hal almıştır.

İspanya, Kuzey Afrika ve Ortadoğu

Orta Çağ boyunca, Yahudiler genel olarak Müslüman hükümdarların yönetimi altında Hristiyanlara kıyasla daha iyi muamele görmüşlerdir. İkinci sınıf vatandaş konumunda olmalarına rağmen, Yahudiler Müslüman saraylarında önemli roller oynamışlar, 900-1100 yılları civarında İslam hakimeti altındaki İspanya'da bir "Altın Çağ" yaşamışlar, ancak durum bundan sonra kötüye gitmeye başlamıştır. Bununla birlikte, yüzyıllar boyunca, başta Yahudilerin gettolarda yaşamaya zorlandığı Fas, Libya ve Cezayir olmak üzere, Kuzey Afrika'da Yahudilerin öldürülmesi ile sonuçlanan ayaklanmalar da yaşanmıştır.[17]

On birinci yüzyılda, İspanya'daki Yahudiler, 1011'de Córdoba'da ve 1066'da Gırnata'da, Müslümanların pogromlarına maruz kalmışlardır.[18] Orta Çağ'da, Mısır, Suriye, Irak ve Yemen'de sinagogların yıkılmasını emreden buyruklar verilmiştir. Kimi dönemlerde, Yemen'in bazı bölgeleri, Fas ve Bağdat'ta İslam'a geçmek ya da ölüm arasında bir seçim yapmaya zorlanmışlardır.[19] 1172 yılı itibarıyla Müslüman İberya'nın büyük bölümünü kontrolleri altına alan Murabıtlardan çok daha köktenci olan Muvahhidler zımmilere büyük eziyetler etmiştir.[20] İbn Meymun'un ailesi gibi kimileri güney ve doğudaki daha hoşgörülü Müslüman topraklarına kaçarken kimileri de kuzeydeki genişleyen Hristiyan krallıklarına yerleşmiştir.[21][22]

Avrupa

Yahudiler Avrupa'da, özellikle de bir zamanlar Roma İmparatorluğu'nun sınırları içinde kalan topraklarda, çok eski zamanlardan itibaren yaşamaya başlamışlardır. Fransa (bkz. Fransa'daki Yahudilerin tarihi) ve Almanya'da (bkz. Almanya'daki Yahudilerin tarihi) dördüncü yüzyıldan, hatta İspanya'da bundan da erken tarihlerden itibaren büyük Yahudi cemaatlerinin yaşadığına dair kayıtlar bulunmaktadır.

Aralarında Norman Cantor'un da bulunduğu yirminci yüzyıl tarihçileri, Orta Çağ'ın Yahudiler için her zaman aynı şekilde zorlu bir dönem olduğunu savunan geleneksel düşünceye karşı çıkmaktadır. Buna göre, Kilise tam olarak organize olmadan önce, erken Orta Çağ toplumu hoşgörülüydü. 800 ile 1100 yılları arasında, Hristiyan Avrupa'da 1,5 milyon Yahudi yaşıyordu. Serf veya Şövalyeler olarak feodal sistemin parçası olmadıkları için şanslıydılar, zira bu şekilde hayatı birçok Hristiyan için çekilmez kılan baskı ve sürekli savaş halinin dışında kalıyorlardı. Sıradan Hristiyanların aksine, Yahudilerin çoğunluğu okuma yazma biliyordu; Hristiyanlardan daha temiz, haliyle de daha sağlıklıydılar, bu yüzden de örneğin Kara Veba salgını sırasında daha az sayıda Yahudi ölmüştür; ve daha adil ve insancıl olan Yahudi hukukuna tabi şekilde yaşayabiliyorlardı. Finans, yönetim ve hekimlik alanlarında sağladıkları önemli hizmetlerden ötürü Hristiyan toplum ile ilişkilerinde, krallar, presneler ve piskoposlar tarafından korunmaktaydılar. Tüm bunlar, Roma Katolik Kilisesi'nin reformları ve güç kazanması, özellikle de vaazler veren Fransisken ve Dominiken keşişlerin uydurduğu hikâyeler ve şehirlerde yaşayan, kıskanç ve rekabetçi orta sınıf Hristiyanların yükselişi ile değişmiştir. 1300 yılına gelindiğinde, keşişler ve yerel rahipler, halka Yahudilerden nefret etmeyi ve onları öldürmeyi öğretmek için, Paskalya yortusu sırasında dönemin kıyafetleri içindeki Yahudileri İsa'yı öldürürken betimleyen sahne oyunlarından yararlanıyorlardı. Yahudiler üzerindeki baskılar ve yaşadıkları yerlerden kovulmaları işte bu noktada yaygın bir hal almıştır. On dördüncü yüzyılın ortalarında Kara Veba salgınlarının Avrupa'yı harap ederek nüfusun yarıdan fazlasının ölümüne yol açmasıyla, Yahudiler de günah keçisi seçilmiştir. Nihayet, 1500 yılı civarında, Yahudiler aradıkları güvenliği buldukları Polonya'da yeniden refaha kavuşmuşlardır.[23]

1300 yılından itibaren, Yahudiler Hristiyan Avrupa'da ekseriyetle ağır zulüm görmüşlerdir. Faiz ile borç para vermesine izin verilen tek grup olduklarından (Faizcilik Kilise tarafından Katoliklere yasaklanmıştı) bazı Yahudiler önde gelen faizciler hâline gelmiştir. Hristiyan hükümdarların zamanla aforoz edilme tehlikesi ile karşı karşıya kalmadan kendilerine sermaye sağlayabilen Yahudiler gibi bir sınıfa sahip olmanın avantajını görmesi ile, Batı Avrupa'daki para ticareti de Yahudilerin eline geçmiştir. Ne var ki, bankacılık işlemleri ile Yahudiler tarafından elde edilen yüklü meblağlar karşılığında satın alınan mülkler hemen her seferinde Yahudi sahipleri yaşarken ya da öldükten sonra kralın zimmetine geçmiştir. Yahudiler böylece imparatorluk "servi cameræ" yani kendilerini ve mülklerini prenslere veya şehirlere verebilecek Kral'ın mülkü hâline gelmişlerdir.

James Carroll'a göre, "Yahudiler Roma İmparatorluğu'nun toplam nüfusunun %10'unu teşkil ediyordu. Bu orana göre, şayet diğer etkenlerin müdahalesi olmasaydı bugün dünyada 13 milyon yerine 200 milyon Yahudi olacaktı." Elbette, nüfus artış oranı, salgın hastalıklar, göç, asimilasyon ve din değiştirme gibi diğer birçok karmaşık demografik etken de küresel Yahudi nüfusunun mevcut boyutu üzerinde önemli roller oynamıştır.[24]

Yahudiler, Avrupa ülkelerinde sıklıkla katledilmişler ve buralardan kovulmuşlardır. Baskılar ilk olarak Haçlı Seferleri sırasında zirveye çıkmıştır. Birinci Haçlı Seferi sırasında (1096), Ren ve Tuna boylarındaki gelişen Yahudi cemaatleri tümüyle yok edilmiştir (bkz. Alman Haçlı Seferi, 1096). İkinci Haçlı Seferi sırasında (1147), Fransa Yahudileri sık sık katledilmiştir. 1251 ve 1320'deki Çoban Haçlı Seferleri'nde de Yahudiler saldırıya uğramıştır. Haçlı Seferleri'ni kovulma izlemiştir. Bunlar arasında, 1290'da tüm İngiltere Yahudilerinin kovulması; 1396'da 100.000 Yahudinin Fransa'dan atılması; ve 1421'de, binlercesinin Avusturya'dan sürülmesi de vardır. Kovulan Yahudilerin büyük bölümü Polonya'ya kaçmıştır.

Erken Modern dönem

Osmanlı dönemi

Yahudiler, (bugün kabaca modern Türkiye'nin bulunduğu, ancak coğrafi olarak Anadolu adı verilen) Küçük Asya'da 2.400 yıldan uzun bir süre boyunca yaşamıştır. Başlangıçta, Helenistik dönemde yaşadıkları refah Hristiyan Bizans altında ortadan kalkmış, ancak hakimiyeti ve sonunda da şehrin kendisini Konstantinopolis'in elinden alan çeşitli Müslüman devletler içinde tekrar gelmiştir.Osmanlı döneminin büyük bölümünde, Türkiye zulümden kaçan Yahudiler için güven içinde yaşayabilecekleri bir yer olmuştur. Bugün de hâlen toplam nüfusu 22.000'i bulan küçük bir Yahudi cemaati burada yaşamaya devam etmektedir.

Levant'ın Müslümanların hakimiyeti altına girdiği Yarmuk Savaşı sırasında, Hayfa, Şehem, El Halil, Ramla, Gazze, Kudüs ve kuzeydeki birçok şehirde otuz Yahudi cemaati vardı. Safed Yahudilerin ruhani merkezi hâline gelirken Şulhan Aruh'un yanı sıra, birçok Kabbala metni de burada derlenmiştir. İlk İbrani matbaası ve Batı Asya'daki ilk baskı 1577 yılında faaliyete geçmiştir.

Yahudilerin dönem dönem kültürel ve ekonomik refah yaşadıkları, ancak kimi zamanlar da genel bir baskı altına girdikleri durum G.E. von Grunebaum tarafından şu şekilde özetlenmiştir:

"İslam topraklarında yüksek mevkilere gelmiş, güç sahibi olmuş, önemli mali nüfuz elde etmiş, kayda değer ve kabul gören entelektüel başarılar kaydetmiş çok sayıdaki Yahudi tebanın veya vatandaşın isimlerini sıralamak işten bile değildir; aynı durum Hristiyanlar için de geçerlidir. Ancak, baskıların, keyfi müsaderelerin, din değiştirmeye zorlama teşebbüslerinin veya pogromların uzun bir listesini yapmak da aynı şekilde zor olmayacaktır." [25]

Tarihçi Martin Gilbert Müslüman ülkelerdeki Yahudilerin durumunun 19. yüzyılda kötüleştiğini yazar.

1828'de, Bağdat'ta Yahudileri hedef alan bir katliam yaşanmıştır.[26] 1839'da, İran'ın doğusundaki Meşhed şehrinde, bir güruh Yahudi Mahallesi'ne dalmış, sinagogu yakarak Tora tomarlarını yok etmiştir. Yahudilerin katli ancak zorla din değiştirmeleri sayesinde önlenebilmiştir.[27] 1867'de Barfuruş'ta bir başka katliam yaşanmıştır.[26]

1840 yılında, Şam'daki Yahudiler bir Hristiyan keşiş ile Müslüman uşağını öldürüp Hamursuz Bayramı'nda pişirdikleri ekmeklerde kanlarını kullanmakla suçlandılar. Bir Yahudi berbere, "suçunu itiraf edene" kadar işkence edilirken, iki Yahudi daha işkence altında hayatını kaybetmiştir. Bir üçüncüsü ise Müslümanlığa geçerek hayatını kurtardı. 1860'lar boyunca, Libya Yahudileri, Gilbert'in tabiri ile, cezai vergiye maruz kalmışlardır. 1864 yılında, Fas'ın Marakeş ve Fez şehirlerinde 500 civarında Yahudi öldürülmüştür. 1869 yılında, Tunus'ta 18 Yahudi öldürülürken Jerba Adası'nda da Araplardan oluşan kalabalık Yahudi ev ve dükkânlarını yağmalayarak sinagogları yakmıştır. 1875 yılında, Fas'ın Demnat şehrinde 20 Yahudi öldürülürken, ülkedeki diğer şehirlerde de çok sayıda Yahudi sokak ortasında saldırıya uğramış ve öldürülmüştür. 1891 yılında, Kudüs'ün Müslüman liderleri Osmanlı yetkililerinden Rusya'dan gelen Yahudilerin bölgeye girmesinin yasaklanmasını talep etmiştir. 1897 yılında, Trablusgarp'ta sinagoglar basılarak Yahudiler katledilmiştir.[27]

Benny Moris, Yahudilerin maruz kaldıkları aşağılanmanın sembollerinden birinin de Yahudilerin Müslüman çocuklar tarafından taşlanması olduğunu yazar. Morris, bir 19. yüzyıl seyyahından şu alıntıyı yapar: "Altı yaşında küçük bir çocuğun üç-dört yaşlarında birkaç şişman ufaklığa bir Yahudiye nasıl taş atmaları gerektiğini öğretişine şahit oldum. Veletlerden biri büyük bir serinkanlılıkla paytak paytak adamın yanına yürüdü ve Yahudi olduğunu gösteren gabardinine tükürdü. Yahudinin tüm bunlara boyun eğmesi gerekiyordu; bir Müslüman'a tokat atmanın bedelini hayatı ile ödeyebilirdi." [26]

Mark Cohen'e göre, The Oxford Handbook of Jewish Studies'de, çoğu uzman modern dünyadaki Arap Antisemitizmi'nin on dokuzuncu yüzyılda, Yahudi ve Arap milliyetçiliklerinin çatışması sonucunda ortaya çıktığını ve Arap dünyasına öncelikle milliyetçi bir düşünce yapısına sahip Hristiyan Araplar tarafından sokulduğu (ve ancak daha sonra "İslamlaştığı") sonucuna varmaktadır.[28]

Avrupa

Avrupa Rönesansı sırasındaki en korkunç kovulmalar, İspanya'daki Morisko veya Arap İslam devletinin bilinen adı ile Endülüs'ün yeniden fethinin (reconquista) hemen ardından gerçekleşmiştir. Son Müslüman hükümdarların da 1492'de Gırnata'dan çıkarılmasını İspanyol Engizisyonu izlemiş, İspanya'nın sayıları 200.000'e varan Sefarad Yahudisi nüfusunun tamamı ülkeden kovulmuştur. Bunu, 1493'te Sicilya'dan (37.000 Yahudi) ve 1496'da Portekiz'den kovulmalar izlemiştir. Kovulan İspanyol Yahudilerinin büyük bölümü Osmanlı İmparatorluğu, Hollanda ve Kuzey Afrika'ya kaçarken bir kısmı da Güney Avrupa ve Orta Doğu'ya gitmiştir.

On yedinci yüzyılda, Batı Avrupa'da neredeyse hiç Yahudi yaşamıyordu. Nispeten hoşgörülü olan Polonya, Avrupa'daki en büyük nüfusa sahipti, ancak Yahudiler için buradaki sakin durum da yüz binlerce Polonya ve Litvanya Yahudisinin Chmielnicki ayaklanması (1648) ve İsveç savaşları (1655) sırasında katledilmesi ile sona ermiş oldu. Bu ve diğer zulümlerin etkisiyle, Yahudiler 17. yüzyılda Batı Avrupa'ya geri döndüler. Yahudilere yönelik (İngilizler tarafından konulan) son yasak da 1654 yılında kaldırılmış olsa da, kimi şehirlerden dönemsel kovulmalar yine de devam etmiş, Yahudiler sıklıkla toprak sahibi olmaktan men edilmiş ve gettolarda yaşamaya zorlanmıştır.

On sekizinci yüzyılın sonlarında Polonya'nın Parçalanması ile, Yahudi nüfus da Polonya topraklarını kendi aralarında paylaşan Rus İmparatorluğu, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve Prusya arasında bölünmüştür.

Avrupa Aydınlanması ve Haskala (18. Yüzyıl)

Avrupa'daki Rönesans ve Aydınlanma dönemi boyunca, Yahudi toplumu içinde kayda değer değişimler yaşanmıştır. Avrupa genelindeki Aydınlanma'ya paralel olarak Haskala (Yahudi Aydınlanması) hareketi de ortaya çıkmış, 18. yüzyılda Yahudiler kendilerini kısıtlayan yasalardan kurtulmak ve Avrupa toplumunun geneline entegre olmak için kampanyalara başlamıştır. Öğrencilerin aldığı geleneksel dini öğrenime laik ve bilimsel öğretim de eklenmiştir. Yahudi tarihi ve İbranice çalışmaları yeniden hayat bulmuş, ulusal Yahudi kimliğine olan ilgi büyümeye başlamıştır. Haskala, Reform ve Muhafazakâr hareketleri doğurmuş, Siyonizm'in tohumlarını ekerken Yahudilerin ikamet ettikleri ülkelere kültürel asimilasyonunu da teşvik etmiştir. Hemen hemen aynı zamanda, Haskala'nın neredeyse tam zıttını telkin eden Hasidik Yahudilik hareketi doğmuştur. On sekizinci yüzyılda, Haham İsrael ben Eliezer (Baal Şem Tov) tarafından başlatılan Hasidik Yahudilik, dine coşkulu ve mistik yaklaşımı ile hızla taraftar toplamıştır. Bu iki hareket ve içinden çıktıkları Yahudiliğe geleneksel ortodoks yaklaşım, çağımızda Yahudi görenekleri içindeki bölünmelerin temelini oluşturmuştur.

Bu esnada, dış dünyada da bir değişim yaşanmakta, Yahudilerin serbestleşmesi (eşit haklar verilmesi) olasılığı tartışmaya açılmaktaydı. Bunu yapan ilk ülke ise, 1789 Fransız Devrimi sırasında Fransa olmuştur. Bununla birlikte, Yahudilerden geleneklerini sürdürmeleri değil, entegre olmaları beklenmekteydi. Bu muğlak durum, Clermont-Tonnerre'nin 1789 yılında Ulusal Meclis'te yaptığı meşhur konuşmasında da gözler önüne serilmiştir:

"Yahudilere bir ulus olarak hiçbir şey vermemeli, ancak bireyler olarak Yahudilere her şeyi vermeliyiz. Hakimlerini tanımayı bırakmalıyız; onlar da sadece bizim hakimlerimize tabi olmalılar. Yahudi örgütlenmesinin sözde yasalarının korunmasına yasal koruma sağlamayı reddetmeliyiz; devlet içinde ne bir siyasi vücut ne de düzen kurmalarına izin verilmemelidir. Her biri bireysel olarak vatandaş olmalıdır. Ancak, kimileri bana onların vatandaş olmak istemediğini söyleyecektir. Pekala öyleyse! Vatandaş olmak istemiyorlarsa, bunu söylesinler ve biz de onları buralardan sürelim. Devlet içinde vatandaş olmayanlardan oluşan bir topluluğun, ulus içinde bir ulus olması rezil bir durumdur."

19. yüzyıl

Her ne kadar baskılar sürse de, serbestleşme 19. yüzyıl boyunca Avrupa'nın her yerine yayılmıştır. Napolyon, Yahudileri Avrupa'daki Yahudi gettolarını terk edip yeni oluşturulan hoşgörülü siyasi rejimlere sığınmaya davet ederek bu serbestleşmeyi daha da yaymıştır (bkz. Napolyon ve Yahudiler). 1871'e gelindiğinde, Almanya'nın da Yahudilere serbestlik vermesi ile, Rusya dışında Avrupa ülkelerinin hepsi Yahudilerine serbestlik tanımış oluyordu.

Yahudilerin laik topluma giderek daha fazla entegre olmasına rağmen, Orta Çağ'ın dini nefreti yerine ırk ve ulus fikirlerine dayanan yeni bir Antisemitizm türü ortaya çıkmaktaydı. Yahudilerin Batı Avrupa'nın Ari halklarından farklı ve bunlardan aşağı bir ırk olduğunu savunan bu Antisemitizm türü, Fransa, Almanya ve Avusturya-Macaristan'da, serbestleşmenin geri alınması platformu üzerinde kampanyalar yürüten siyasi partilerin ortaya çıkışına yol açmıştır. Bu Antisemitizm türü Avrupa kültüründe sık sık kendini göstermiş, Fransa'daki Dreyfus Olayı da bu olayların en ünlüsü olmuştur. Rusya'daki devlet destekli pogromların yanı sıra bu baskılar da çok sayıda Yahudinin sadece kendi devletleri içinde güven içinde olacağına inanmasına yol açmıştır (Bkz. Theodor Herzl ve Siyonizmin tarihi).

Bu dönemde, Amerika Birleşik Devletleri'ne Yahudi göçü (bkz. Amerikan Yahudileri), bu ülkede Avrupa'daki kısıtlamalardan önemli ölçüde kurtulmuş yeni bir büyük cemaatin ortaya çıkmasını sağlamıştır. 1890 ile 1924 yılları arasında, çoğunlukla Rusya ve Doğu Avrupa'dan iki milyonun üzerinde Yahudi Amerika Birleşik Devletleri'ne göç etmiştir.

20. yüzyıl

I. Dünya Savaşı sırasında ABD Food Administration'un düzenlediği "Gıda Muhafaza Kampanyası" nı teşvik etmek amacıyla Yidiş ile yazılan poster, Gıda savaşı kazanacak - Buraya özgürlük uğruna geldiniz, şimdi onu korumaya yardım etmelisiniz. Buğdaya müttefiklerin ihtiyacı var - ziyan etme. (renkli litograf, Charles Edward Chambers, 1917)

Siyonizm

Yahudi Devleti düşüncesini ortaya atan Theodor Herzl (1901).

1870'li ve 1880'li yıllarda, Avrupa'daki Yahudi nüfus arasında İsrail'e göç ve burada Yahudi ulusu için bir ulusal anavatan kurulması konusu tartışılmaya başlamıştır. 1882 yılında, ilk Siyonist yerleşim olan Rişon Lezion, Rus imparatorluğundan gelen "Hovevey Siyon" hareketine üye olan göçmenler tarafından kurulmuştur. Daha sonra ise, İsrail Diyarı'nda çok sayıda yerleşim kuran "Bilu" hareketi ortaya çıkmıştır.

Siyonist hareket resmi olarak Kattowitz toplantısı (1884) ve Dünya Siyonist Kongresi'nin (1897) ardından kurulmuştur. Dünya süpergüçlerini Yahudiler için bir devlet kurmaya ikna etmek üzere mücadele başlatan ise Theodor Herzl olmuştur. I. Dünya Savaşı'ndan sonra, böyle bir devlet kurmak için gerekli koşullar oluşmuş gibi görünüyordu: Birleşik Krallık Filistin'i Osmanlı İmparatorluğu'ndan almış, Chaim Weizmann'a verilen 1917 tarihli Balfour Deklerasyonu ile, Britanya Yahudilere bir "ulusal anavatan" için söz de vermişti.

1920'de, Britanya Filistin Mandası başlamış, Britanyalılar Filistin'de Yahudiler için bir ulusal anavatanı yaratmayı ve desteklemeyi vadetmişti. Başlangıçta Yahudiler için her şey yolunda gidiyor gibiydi: Yahudi yanlısı Herbet Samuel Filistin Yüksek Komiseri olarak atanmış, Kudüs İbrani Üniversitesi kurulmuş ve Filistin'e çok sayıda büyük göç dalgası gelmişti. Artan Yahudi göçünden memnun olmayan Filistin'in Arap sakinleri ise Yahudi yerleşimine ve Britanya hükûmetinin Yahudi yanlısı politikasına şiddet içeren ayaklanmalar ve terör eylemleri yoluyla karşı çıkmaya başladılar.

Arap çeteleri konvoylara ve Yahudi nüfusa saldırmaya başladı. 1920 Arap isyanları ve 1921 Yafa isyanları'nın ardından, Filistin'deki Yahudi liderleri Britanya'nın yerel Arap çetelerini Filistin'deki Yahudilere saldırıları konusunda karşısına almaya niyeti olmadığına karar verdiler. Bu çetelere karşı korunma için Britanya yönetimine güvemeyeceklerinin farkına varan Yahudi liderler, çiftliklerini ve Kibbutzları korumak için Haganah örgütünü kurdular.

Arapların uyguladığı şiddetten dolayı, Birleşik Krallık kademeli olarak başlangıçtaki Yahudi devleti fikrinden geri adım atmaya ve iki uluslu bir çözüm veya Yahudi azınlığı bulunan bir Arap devleti fikrini gündeme geitrmeye başlamıştı. Bu esnada Haganah'tan kopan sağ unsurların kurduğu Irgun, daha sonra da Irgun'dan kopan aşırı unsurların kurduğu Lehi (Stern Çetesi) gibi örgütler zaman içinde Filistin'deki İngiliz hedeflerine ve Araplara karşı intikam saldırıları düzenlemiş, önde gelen İngiliz yöneticileri hedef alan suikastler gerçekleştirmiştir.

Bu esnada, ABD ve Avrupa Yahudileri, bilim, kültür ve ekonomi alanlarında önemli başarılar elde ettiler. O dönemde, Avrupa'nın en önde gelen fizikçileri Yahudiler, özellikle de Albert Einstein'dı. Sovyetler Birliği'nde, çok sayıda Yahudi Ekim Devrimi'nde rol oynamış ve komünist partisi üyesi olmuştur.

Holokost

Varşova Gettosu Ayaklanması'nın bastırılmasının ardından Yahudiler sığınakları terk ederken kolları havada bir oğlan çocuğu.

1933'te, Adolf Hitler'in ve lideri olduğu Nazi Partisi'nin Almanya'da iktidara gelmesi ile Yahudi meselesi de daha vahim bir boyuta taşınmıştır. Ekonomik krizler, ırkçı Yahudi düşmanı yasalar ve savaşın yaklaştığı korkusu ile birçok Yahudi Avrupa'dan kaçarak Filistin, Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği'ne kaçmıştır.

1939 yılında, İkinci Dünya Savaşı'nın patlamasının ardından 1941 yılına kadar Hitler o dönemde milyonlarca Yahudinin yaşadığı Polonya ile Fransa'nın da aralarında bulunduğu Avrupa'nın neredeyse tamamını işgal etmişti. 1941'de, Sovyetler Birliği'nin işgali başladığında, Hitler Nihai Çözüm'ün hayata geçirilmesi emrini verdi. Bu plan, Avrupa'daki Yahudi nüfusun yok edilmesini hedefleyen eşi görülmemiş ölçekte kapsamlı ve örgütlü bir operasyonu içeriyordu. Altı milyon Yahudinin yöntemli ve ürpertici bir gaddarlıkla öldürüldüğü bu soykırım, Holokost olarak bilinir. Polonya'da, sadece Auschwitz toplama kampında bir milyon Yahudi gaz odalarında öldürülmüştür.

Holokost'un muazzam ölçeği ve bu sırada yaşanan korkunç olaylar, Holokost'un boyutlarını sadece savaştan sonra anlayan Yahudi ulusunu ve dünya kamuoyunu derinden etkilemiştir. Savaştan sonra, Yahudiler yaralı Yahudi ulusu için bir barınak oluşturmaya yönelik çağrılarını artırdılar.

İsrail devletinin kuruluşu

1945 yılında, Filistin'deki Yahudi direniş örgütleri birleşerek Yahudi Direniş Hareketi'ni kurmuşlardır. Hareket, Britanya yönetimine baskı yapmaya ve Yahudilere saldıran Arap isyancılara intikam saldırıları düzenlemeye başlamıştır. Bu grupların şiddet içeren mücadelesinin başarısına dair farklı görüşler vardır ve itaatsizlik hareketi, King David Oteli'nin bombalanmasının ardından, 1946 yılında sona ermiştir. Yahudi liderleri mücadeleyi Filistin'e yasadışı göç üzerine yoğunlaştımaya karar vermişler ve Britanyalı yetkililerin onayı olmaksızın Avrupa'daki savaş yüzünden mülteci durumuna düşen muazzam sayıda Yahudiyi örgütlemeye başlamışlardır. Göç, İsrail'deki Yahudi yerleşimlerine önemli bir katkıda bulunurken Britanyalı yetkililer de Filistin'in kaderi ile ilgili kararı Birleşmiş Milletler'e havale etmiştir.

29 Kasım 1947 tarihinde, Birleşmiş Milletler ülkeyi bir Yahudi, bir de Arap devleti olmak üzere iki devlete bölmeye karar vermiştir. Karar Yahudi liderleri tarafından kabul edilirken Araplar karşı çıkarak Yahudi yerleşimlerine saldırmışlar ve 1948 Arap-İsrail Savaşı patlak vermiştir.

Savaşın ortasında, Britanya mandasının son askerleri de Filistin'i terk etmesinin ardından, David Ben-Gurion 1948 yılında Yahudi İsrail devletinin kuruluşunu ilan etti. 1949 yılında, savaş sona ermiş ve İsrail Devleti, devleti kurmaya ve muazzam göç dalgaları ile dünyanın dört bir yanından ülkeye gelen yüz binlerce Yahudi mülteciyi içine almaya başladı.

1948 yılından bu yana, İsrail aralarında 1956 Süveyş Krizi, 1967 Altı Gün Savaşı, 1973 Yom Kippur Savaşı, 1982 Lübnan Savaşı ve 2006 İsrail-Lübnan Krizi gibi bir dizi büyük askeri çatışmanın yanı sıra, ulusal çıkarlarını korumak için bir dizi küçük çatışmaya da girmiştir.

1977 yılından bu yana, İsrail, komşuları ve Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği gibi diğer taraflarca, İsrail ile komşuları arasındaki anlaşmazlıkları çözüme kavuşturmak amacıyla, bir barış süreci başlatmak üzere, büyük ölçüde de Filistin halkının kaderi üzerine süregelen ve büyük ölçüde başarısızlıkla sonuçlanan bir dizi diplomatik çaba da başlatılmıştır.

21. yüzyıl

Bugün, İsrail 5,8 milyonu Yahudi olmak üzere, 7,1 milyonluk nüfusa sahip bir parlamenter demokrasidir.

Günümüzde, en kalabalık Yahudi nüfusa sahip ülkeler Amerika Birleşik Devletleri ve İsrail'dir. Fransa, Arjantin, Rusya, Birleşik Krallık ve Kanada da önemli Yahudi nüfuslarına ev sahipliği yapmaktadır.

Ayrıca bakınız

Dipnotlar

  1. ^ Finkelstein, Israel, and Silberman, Neil Asher, The Bible Unearthed: Archaeology's New Vision of Ancient Israel and the Origin of Its Sacred Texts, Simon & Schuster, 2002, pp. 241–242.
  2. ^ Quote from the BBC documentary (prof. Herbert Niehr): "Between the 10th century and the beginning of their exile in 586 there was polytheism as normal religion all throughout Israel; only afterwards things begin to change and very slowly they begin to change. I would say it [the sentence "Jews were monotheists" - n.n.] is only correct for the last centuries, maybe only from the period of the Maccabees, that means the second century BC, so in the time of Jesus of Nazareth it is true, but for the time before it, it is not true."
  3. ^ "BBC Two - Bible's Buried Secrets, Did God Have a Wife?". BBC. 21 Aralık 2011. 18 Mart 2011 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 4 Temmuz 2012. 
  4. ^ Wesler, Kit W. (2012). An Archaeology of Religion. University Press of America. s. 193. ISBN 978-0761858454. 10 Ocak 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 3 Eylül 2014. 
  5. ^ Mills, Watson, (Ed.) (31 Aralık 1999). Mercer Dictionary of the Bible (Reprint bas.). Mercer University Press. s. 494. ISBN 978-0865543737. 10 Ocak 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 10 Ocak 2022. 
  6. ^ a b Dever, William G. (2002). What Did the Biblical Writers Know and When Did They Know It?. Wm. B. Eerdmans Publishing Company. ISBN 978-0-8028-2126-3.  p. 99
  7. ^ Finkelstein, Israel and Nadav Naaman, eds. (1994). From Nomadism to Monarchy: Archaeological and Historical Aspects of Early Israel. Israel Exploration Society. ISBN 978-1-880317-20-4. 
  8. ^ Compare: Ian Shaw; Robert Jameson (2002). Ian Shaw (Ed.). A Dictionary of Archaeology (New bas.). Wiley Blackwell. s. 313. ISBN 978-0-631-23583-5. 16 Kasım 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 4 Ocak 2022. The Biblical account of the origins of the people of Israel (principally recounted in Numbers, Joshua and Judges) often conflicts with non-Biblical textual sources and with the archaeological evidence for the settlement of Canaan in the late Bronze Age and early Iron Age. [...] Israel is first textually attested as a political entity in Egyptian texts of the late 13th century BCE and the Egyptologist Donald Redford argues that the Israelites must have been emerging as a distinct group within the Canaanite culture during the century or so prior to this. It has been suggested that the early Israelites were an oppressed rural group of Canaanites who rebelled against the more urbanized coastal Canaanites (Gottwald 1979). Alternatively, it has been argued that the Israelites were survivors of the decline in the fortunes of Canaan who established themselves in the highlands at the end of the late Bronze Age (Ahlstrom 1986: 27). Redford, however, makes a good case for equating the very earliest Israelites with a semi-nomadic people in the highlands of central Palestine whom the Egyptians called Shasu (Redford 1992:2689–80; although see Stager 1985 for strong arguments against the identification with the Shasu). These Shasu were a persistent thorn in the side of the Ramessid pharaohs' empire in Syria-Palestine, well-attested in Egytian texts, but their pastoral lifestyle has left scant traces in the archaeological record. By the end of the 13th century BCE, however, the Shasu/Israelites were beginning to establish small settlements in the uplands, the architecture of which closely resembles contemporary Canaanite villages. 
  9. ^ Killebrew, Ann E. (2005). Biblical Peoples and Ethnicity: An Archeological Study of Egyptians, Canaanites, Philistines, and Early Israel, 1300–1100 B.C.E. Atlanta: Society of Biblical Literature. s. 176. ISBN 978-1-58983-097-4. 26 Temmuz 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 12 Ağustos 2012. Much has been made of the scarcity of pig bones at highland sites. Since small quantities of pig bones do appear in Late Bronze Age assemblages, some archaeologists have interpreted this to indicate that the ethnic identity of the highland inhabitants was distinct from Late Bronze Age indigenous peoples (see Finkelstein 1997, 227–230). Brian Hesse and Paula Wapnish (1997) advise caution, however, since the lack of pig bones at Iron I highland settlements could be a result of other factors that have little to do with ethnicity. 
  10. ^ Wendy Mayer and Pauline Allen, John Chrysostom: The Early Church Fathers (London, 2000), p. 113, 146.
  11. ^ Cod., I., v. 12
  12. ^ Procopius, Historia Arcana, 28
  13. ^ Nov., cxlvi., Feb. 8, 553
  14. ^ Procopius, De Aedificiis, vi. 2
  15. ^ G. Ostrogorsky, History of the Byzantine State
  16. ^ The Oxford History of Byzantium, C. Mango (Ed) (2002)
  17. ^ Maurice Roumani, The Case of the Jews from Arab Countries: A Neglected Issue, 1977, pp. 26-27.
  18. ^ Granada 24 Aralık 2010 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. by Richard Gottheil, Meyer Kayserling, Jewish Encyclopedia. 1906 ed.
  19. ^ "The Treatment of Jews in Arab/Islamic Countries". 14 Mayıs 2008 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 13 Temmuz 2009. 
  20. ^ "The Forgotten Refugees". 28 Eylül 2007 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 13 Temmuz 2009. 
  21. ^ "Sephardim". 6 Ocak 2010 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 13 Temmuz 2009. 
  22. ^ Kraemer, Joel L., Moses Maimonides: An Intellectual Portrait in The Cambridge Companion to Maimonides pp. 16-17 (2005)
  23. ^ Norman F. Cantor, The Last Knight: The Twilight of the Middle Ages and the Birth of the Modern Era, Free Press, 2004. ISBN 0-7432-2688-7, p. 28-29
  24. ^ Carroll, James. Constantine's Sword (Houghton Mifflin, 2001) ISBN 0-395-77927-8 p.26
  25. ^ G.E. Von Grunebaum, "Eastern Jewry Under Islam," 1971, page 369.
  26. ^ a b c Morris, Benny. Righteous Victims: A History of the Zionist-Arab Conflict, 1881-2001. Vintage Books, 2001
  27. ^ a b Gilbert, Martin. Dearest Auntie Fori. The Story of the Jewish People. Harper Collins, 2002, pp. 179-182.
  28. ^ Mark Cohen (2002), p.208

Dış bağlantılar

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Yahudilik</span> tek tanrılı etnik bir İbrahimî din

Yahudilik, Yahudi milletinin kolektif inancını, kültürünü, hukukî kurallarını ve medeniyetini içeren etnik bir dindir. İlk İbrahimî din olmasının yanı sıra insanlık tarihindeki en eski dinler arasında da yer alan Yahudilik, monoteizm temelli dinlerin ilk örneğidir. Yahudilik, riayetkâr Yahudiler tarafından "Avraham'ın YHVH ile yaptıkları sözleşmenin bir ifadesi" olarak yorumlanır. Geniş metinleri ve uygulamaları, çeşitli teolojik pozisyonları ve örgütlenme biçimlerini kapsayan Yahudilik, bir İbrani felsefi görüşü olmakla birlikte aynı zamanda bir dünya görüşüdür. Torah, Tanah'ın bir parçasıdır ve Midraş ile Talmud gibi ikincil metinlerle birlikte temsil edilen tamamlayıcı bir sözlü geleneğin parçasıdır. Dünya çapındaki toplam 14 ila 15 milyon takipçisi ile Yahudilik, en büyük onuncu dindir.

<span class="mw-page-title-main">Kudüs</span> Orta Doğuda yer alan bir şehir

Kudüs veya Yeruşalim, Orta Doğu'nun Kenan bölgesinde, Akdeniz ile Lut Gölü arasındaki Yehuda Dağları'ndaki bir plato üzerine kurulmuş eski bir şehirdir. Üç büyük İbrahimî din olan Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam için kutsal sayılan bir şehirdir. İsrail, başkentinin Kudüs olduğunu ilan etmiştir. Birleşmiş Milletler, bu kararı tanımadığını açıklamıştır. Aynı şekilde Filistin de tıpkı İsrail gibi kendi başkentinin Kudüs olduğunu ilan etmiştir. Günümüzde İsrail ve Filistin Kudüs'ü başkent olarak kabul eder fakat Uluslararası alanda bu kararlar tanınmamaktadır. Çoğu ülke İsrail'deki diplomatik misyonlarını ve Büyükelçiliklerini Tel Aviv'de bulundururken, Filistin'deki diplomatik misyonlar ve Büyükelçilikler ise Ramallah, Gazze Şehri, Kahire ve Şam gibi çeşitli yerlerde bulunmaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Siyonizm</span> Yahudilerin ana vatanına dönüş projesi

Siyonizm, tarihî İsrail Toprakları olarak tanımlanan topraklarda bir Yahudi devletinin asırlar sonra yeniden kurulmasını destekleyen, savunan ve Yahudi milliyetçiliğini temel alan ideolojik fikir hareketidir. Modern Siyonizm, 19. yüzyılın sonlarında Orta ve Doğu Avrupa'da ulusal bir canlanma hareketi olarak hem şiddetlenen antisemitizm dalgalarına tepki olarak hem de "Yahudi Aydınlanması" olarak da bilinen Haskala'ya bir cevap olarak ortaya çıktı. Kuruluşundan çok kısa bir süre sonra varlıklı Yahudi soyluların ilgisini çeken hareket, Osmanlı İmparatorluğu'nun kontrol ettiği Filistin'de sürdürülebilir bir Yahudi devletini, 1900 yıl sonra tekrar yaratmayı amaçlıyordu.

<span class="mw-page-title-main">Arap-İsrail savaşları</span> Arap ülkeleri ve İsrail Devleti arasındaki savaşlar

Arap-İsrail savaşları, Arap Birliği ülkeleri ve İsrail arasındaki politik gerilim ve askeri savaşlar dizisidir. Modern Arap-İsrail savaşlarının kökenleri, 19. yüzyıl sonlarına doğru ortaya çıkan Siyonizm ve Arap milliyetçiliğine dayanır. Yahudiler tarafından tarihi anavatan olarak adlandırılan toprakları, Pan-Arap hareketi, Filistinli Araplara ait olarak görür ve Pan-İslamist bağlamda ise, bu toprakların, Müslümanlara ait olduğuna inanılır. Filistinli Yahudiler ve Araplar arasındaki savaş; 20. yüzyılın başlarındaki Nebi Musa ayaklanması (1920), Jaffa ayaklanması, 1929 yılında Filistin ayaklanması ve 1947 yılında büyük bir sivil savaşa dönüşen ve 1948 yılında İsrail Devleti'nin kurulmasıyla bütün Arap Ligi ülkelerine sıçrayan Arap başkaldırışıyla ortaya çıktı.

<span class="mw-page-title-main">Celile</span> Kuzey İsrailde Akdeniz ile Taberiye Gölü arasında kalan bölge

Celile, kuzey İsrail'de bulunan bir bölgedir. Celile, geleneksel olarak Yukarı Celile ve Aşağı Celile şeklinde ikiye ayrılmış tepelik bölgeye atfedilir. Günümüzde, İsrail'deki Karmel Dağı'nın kuzeydoğusundaki bölgeyi kastetmek için kullanılır.

<span class="mw-page-title-main">İsrail</span> Batı Asyada bulunan bir ülke

İsrail, resmî adıyla İsrail Devleti (İbranice: מְדִינַת יִשְׂרָאֵל‎,

<span class="mw-page-title-main">Yehuda Krallığı</span>

Yehuda Krallığı, Yakup'un 12 oğlundan biri olan Yehuda'nın, Güney Levant'ta kurduğu Yehuda kabilesinin gelişip monarşi sistemine dönüşmesi ile oluşmuş bir Demir Çağı krallığı. Birinci dönemde, Tevrat'a göre İsrail Krallığı'nın kralı Şaul'un ölümüyle Yehuda topraklarında bir krallık oluştu ve bu krallığın başında Yehuda kabilesinin lideri Davud geçti. Yedi yıl Yehuda'nın krallığını yaptıktan sonra İsrail Krallığını tekrar bir araya getirdi ve başkenti Kudüs yaptı. İkinci dönem ise Yehuda Krallığı dendiğinde akla ilk gelen dönemdir. MÖ 930'da Birleşik İsrail Krallığı ikiye bölündü. Davud'un torunu Rehoboam'ı kendilerine kral olarak seçmek istemeyen kuzeydeki on kabile kendi (ikinci) İsrail Krallığını oluşturdu ve güneydeki iki kabilenin krallığını yapan Rehoboam Yehuda Krallığı'nın lideri oldu. Bazen bölünmeden sonraki İsrail Krallığı'na Kuzey Krallığı Yehuda Krallığı'na da Güney Krallığı denir. Yehuda'nın varlığı MÖ 587 yılında II. Nebukadnezar önderliğindeki Babil İmparatorluğu'nun Kudüs Kuşatması ile son bulmuştur. Babillilerin bölgeyi fethiyle birinci Tapınak yıkıldı ve Yahudiler bölgeden sürüldü.

Tarihte Yahudilik ile İslam arasındaki etkileşimin tarihi, İslamın Arap Yarımadası'nda doğup buradan yayılmaya başladığı 7. yüzyıla kadar uzanır. Gerek Yahudiliğin gerekse İslamın kökenleri Ortadoğu'da, İbrahim'e dayandığından, her ikisi de İbrahimi olarak kabul edilir. Yahudilik ile İslam'ın paylaştığı birçok ortak yön bulunmaktadır: temel dini görünümü, yapısı, hukuk felsefesi ve uygulaması ile İslam ile Yahudilik birbirine benzer. Gerek bu benzerliklerden ötürü, gerekse Müslüman kültürü ve felsefesinin İslam dünyası içinde yaşayan Yahudi cemaatleri üzerindeki etkisi yoluyla, geride kalan 1.400 yıl boyunca bu iki din arasında kesintisiz ve hatrı sayılır bir fiziki, teolojik ve siyasi örtüşme ortaya çıkmıştır.

Arap dünyasında Antisemitizm, Yahudilere karşı uygulanan ayrımcılığa atıfta bulunur. Her ne kadar Araplar da Yahudiler gibi Sami ırkına mensup bir halk olsalar da, günümüzde bütün dillerde "Antisemitizm" kelimesi sadece Yahudilere yönelik ayrımcılığı tanımlamak için kullanılmaktadır.

İspanya’daki Yahudi kültürünün altın çağı ya da İberya’daki Arap hakimiyetinin altın çağı olarak bilinen dönem, İber Yarımadası’ndaki Yahudilerin toplumda yaygın kabul gördüğü ve Yahudi dini, kültürel ve ekonomik yaşamının canlandığı İslam hakimiyeti altındaki tarihi döneme atıfta bulunmaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Hindistan'daki Yahudilerin tarihi</span> Hindistanda bulunan dini bir azınlık

Hindistan Yahudileri Hindistan'da bulunan dini bir azınlıktır. Yahudiliğin, Hindistan'a giren ilk gayri-Dharma dinlerden olduğu tarihte kayıtlıdır. Antik çağlardaki cemaatler kültürel asimilasyona uğramıştır. Her Yahudi cemaati, Yehuda Krallığı ve Kayıp On Kabile gibi farklı kökenlerden geldiği için ülkedeki Yahudi sayısını kestirmek zordur. Toplam Yahudi nüfusunun yarısı Manipur ve Mizoram'da, çeyreği de Mumbai'de yaşamaktadır. Dünyadaki birçok ülkenin aksine Hintlerin kontrolündeki Hindistan'da antisemitizm olayları görülmemiştir. Bölgede görülen tek antisemitik olaylar, Portekiz'in Goa'yı işgal edip engizisyonları başlattığı dönemdir. Yahudiler Malabar kıyılarındaki Kodungallur'a yerleşip 1524'e kadar barış içinde ticaretle uğraştılar. Hem İngiliz hakimiyetinden önce hem de sonra Yahudiler Hint prensleri altında, hükûmette, orduda ve endüstride önemli mevkilere geldiler.

<span class="mw-page-title-main">Irak'taki Yahudilerin tarihi</span>

Irak Yahudileri Irak'ta doğmuş veya onların çocukları olan Yahudilerdir. Yahudilerin Irak topraklarındaki varlığı MÖ 586'daki Babil Sürgünü ile belgelenmiştir. Irak Yahudileri dünyanın en eski topluluklarından olup tarihi önemi en yüksek Yahudi cemaatlerinden biridir.

<span class="mw-page-title-main">Ürdün'deki Yahudilerin tarihi</span>

Ürdün'deki Yahudilerin tarihi, bugünkü Ürdün coğrafyasının büyük bir bölümü bir zamanlar İsrail Diyarı'ndaki Yahudilerin tarihi ile çakıştığı için antik döneme kadar uzanır.

<span class="mw-page-title-main">Doğu Kudüs</span> Kudüsün doğusu

Doğu Kudüs veya Doğu Yeruşalim ,1948 Arap-İsrail Savaşı'nda Ürdün'ün ve 1967'deki Altı Gün Savaşı'nda İsrail'in eline geçen Kudüs'ün doğusudur. İçinde, Eski Şehri ve Yahudilik, İslam ve Hristiyanlıkta kutsal yerler olan Tapınak Dağı, Ağlama Duvarı, Mescid-i Aksa, Kutsal Kabir Kilisesi gibi yerleri barındırır. "Doğu Kudüs" terimi, bazen 1949'dan 1967'ye kadar Ürdün'ün hakimiyeti altında olan fakat 1967'den sonra İsrail hakimiyeti altında Batı Kudüs ile birlikte tek bir belediye altında birleştirilen 70 km²'lik alanı bazen de 1967 öncesi bir Ürdün belediyesi olan 6.4 km²'lik alanı tasvir eder. Filistin Devleti, Doğu Kudüs'ü başkent yapmak istemektedir fakat Kudüs tamamen İsrail'in kontrolünde olduğu için şu andaki fiili başkenti Ramallah'tır. İsrail ise 30 Temmuz 1980'de Kudüs Yasası ile Batı Kudüs ve Doğu Kudüs olmak üzere Kudüs'ün tamamını ebedi başkent ilan etmiştir.

<span class="mw-page-title-main">Yahudi diasporası</span> İsrail diyarı dışında yaşayan Yahudiler

Yahudi diasporası, günümüz Yahudilerinin ataları olan inançlı İbranilerin anavatanı Kenan topraklarından zorla çıkartılıp, dünyanın diğer bölgelerine zorunlu göçe mecbur bırakılmaları ile başlayan, Yahudilerin 'İsrail Diyarı' dışındaki oluşumu. Modern İbranicede "dağınık" anlamına gelen Tefutzot (תפוצות) kelimesi Alman asıllı Amerikan akademisyen Simon Rawidowicz tarafından 1930'larda kullanılmaya başlandı.

Filistin Yahudileri, tarihin herhangi bir anında Filistin'de yaşamış Yahudilere denir. İsrail devleti kurulmadan önce Filistin Yahudilerine "Yahudi cemaati" anlamına gelen Yişuv denmekteydi. 1881'de Yahudilerin Filistin'e olan göçleri başlamadan önce bölgede yaşayan Yahudilere "Eski Yişuv", 1881'den sonra göç edenlere "Yeni Yişuv" denmeye başlandı. Modern İsrail devleti 1948'de kurulduktan sonra, Filistinli Yahudiler İsrail vatandaşı olduğundan, "Filistinli Yahudi" terimi kullanılmamaya başlandı.

<span class="mw-page-title-main">Yahudiler</span> Orta Doğu kökenli etno–dinî grup ve antik millet

Yahudiler veya Yahudi milleti, tarihî İsrail ve Yehuda'nın İsrailoğulları ve İbranilerinden köken alan bir etno-dinî grup ve millettir. Yahudilik, Yahudi milletine özel etnik bir din olduğundan Yahudi etnisitesi, milleti ve inancı birbiriyle güçlü bir şekilde ilişki içerisindedir.

<span class="mw-page-title-main">Üçüncü Tapınak</span>

Üçüncü Tapınak veya Hezekiel Tapınağı, Hezekiel kitabında mimari olarak tasvir edilen tapınaktır. Hezekiel burası için, ebedi mabet ve Kudüs'te bulunan Tapınak Tepesi'ndeki İsrail'in Tanrısı'nın kalıcı mekanı demektedir.

Filistin'de İslam, Filistin nüfusunun çoğunluğunun dinidir. Batı Şeria nüfusunun % 85'ini Müslümanlar oluşturur, geri kalanını da, İsrail yerleşimcilere aittir.Gazze Şeridi nüfusunun % 99 Müslümandır. Filistinli Müslümanlar genellikle Sünni İslam'ın bir kolu olan Şafidirler.