İçeriğe atla

Yaşam felsefesi

Thomas Stanley Felsefe Tarihinde Pyrrho

Yaşam felsefesi, yaşamın anlamı ya da yaşamın nasıl yaşanması gerektiğine ilişkin herhangi bir genel tutum ya da felsefi görüştür.[1]

Terim genellikle gayri resmi bir anlamda kullanılır, odak noktası akademik bir felsefi çabadan ziyade insanlık haliyle ilgili temel varoluşsal soruları çözmek olan kişisel bir felsefedir.[2] Bu terim aynı zamanda, ana temsilcisi Wilhelm Dilthey, Henri Bergson ve Pierre Hadot,[3] gibi diğer birkaç kıta filozofu olan Alman Lebensphilosophie hareketi tarafından onaylanan,[4] bir yaşam tarzı olarak felsefe yapma kavramına da atıfta bulunur.[5]

İnsanlık Durumu

İnsanın hayatta kalma mücadelesi farklı tekniklerle şekillenir. Ama hayatta kalma mücadelesi diğer canlılarda olduğu gibi aynı kalmaz. Doğayı değiştirmenin ötesinde kendini değiştirir ve geliştirir. Bunun için teknik; kültüre, medeniyete giden denemeler sürecini ifade etmektedir.

Arendt eylemin önemine ilişkin şöyle der:

“Eylem şeylerin veya maddenin aracılığı olmadan, doğrudan insanlar arasında geçen yegâne etkinliktir; insanın çoğulluk durumuna, yeryüzünde İnsan’ın değil insanların yaşadıkları ve bu dünyada ikamet ettikleri gerçeğine karşılık gelir.”[6]

Wilhelm Dilthey

Varoluşsal sorunun ana yanıtları

Varoluşsal soruya nasıl yanıt verileceği konusunda üç geçerli teori vardır.

Felsefe, diğer şeylerden daha spesifik belirli koşullara sahip olan, günlük yaşamla çok yakından ilişkili olduğu anlamına gelen varoluşsal bir bilimdir.[7] Hayat felsefesi bağlamında, insanlar harekete geçmeden önce her zaman önemli ve en önemli şeyleri düşünürler. Bunlar esas olarak sınıflandırılır. Felsefe, çeşitli bilim alanlarından gelen ifadelerin yanı sıra soyut ve yaratıcı şeylerin eleştirel bir araştırmasıdır.[8]

Özün inkarı

Varlığın inkarı

Yaşamın doğrulanması

Sokrates, Atina Akademisi 6616

Sokrates öncesi yaşam felsefesi

Sokrates öncesi

Yunan düşüncesinde mitolojinin büyük bir önemi vardır. Her düşüncenin kendine özel bir mitolojisi vardır. Buna karşın çoğu kültürün şekillendiği Yunan coğrafyadan çıkan inanışların felsefeyi, yaşamı ve nasıl etkilediğini anlatmaya çalışır.[9]

Yunan felsefesinden çıkan yaşam

Doğada hareketin, değişimin ve gelişimin olduğu görünür. Bir savunma aracı olarak teknik, canlıların mücadele taktiğinde ortaya koydukları bir savunma yöntemidir.[9]

Sokrates sonrası yaşam felsefesi

Sokrates sonrası

Sokrates felsefeyi belirli bir yöne çevirmekle farklı bir yaşam kurgusu ortaya koyar. Daha sonra gelen öğrencisi Eflatun ve onun öğrencisi Aristoteles bu farklı yolu daha ince bir biçimde işlerler.

Sokrates ve yaşam

Sokrates felsefesi'nin bir mirası ifade ettiği öne sürülmüştür. "Felsefenin belirli bir çizgi içinde gelişiminden konuşabiliyorsak", bunun ancak felsefeyi belirli tanımlar ve bir yöntem içinde yapan bu filozof sayesinde olduğunu öne sürer.[10]

Immanuel Kant

Kant ve idealizmde ortaya çıkan ben’in yaşam felsefesi

Antik dönemde yaşamın insanın karşısında üstün bir konumu vardır.

Modern dönemde Düşünüyorum o halde varım sözü Ben’in yaşam karşısında üstünlüğünü vurgular.

Resextensa ve rescogitans ayrımı; yaşama karşı kendini belirleyici noktaya getirmek isteyen kişinin bir tasnifidir. Resextensa, yer kaplama özelliğini maddeye yükleyerek maddeyi ölçmeye ve ölçmeden de kontrol etmeye yol alan düşünmeyi ifade eder.

Düşünmeye bu perspektifte başlandığında çıkan sonucun Antik dönemdeki gibi haddini ya da kendini bil şeklinde olmayacağını anlamak zor değildir.[11]

Bunun için Descartes ile idealizmin doruk noktası olan Alman idealizmi arasında oldukça önemli bir filozof olarak Kant’a bakmak gereklidir.[11]

Varoluşsal çıkmazın üstesinden gelme girişimi olarak din

Varoluşçuluğun iki temel biçimi vardır.[12]

Dini varoluşçuluk

Hristiyan varoluşçuluğu en iyi örnek olarak St. Augustine, Blaise Pascal, Paul Tillich ve Søren Kierkegaard tarafından örneklendirilir. Dinsel varoluşçuluk, varlığın temeli olan öz ve varoluş olmak üzere iki gerçeklik düzeyi olduğunu kabul eder. Din, bu görüşte nihai kaygıdır.

Tanrı buyruğunu (vahiyi) referans alan Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam gibi büyük teistik dinler, başka hiçbir varlıkta bulunmayan özelliklere sahip “Tanrı” diye bir gücün varlığından söz etmektedirler. Bu dinler Tanrı’yı mevcut her şeyin sebebi ve devamlılığını sağlayan güç olarak görürler. Yine bu inanç geleneğine göre Tanrı’ya rağmen hiçbir şeyin meydana gelmesi mümkün değildir ve kaderi ondan bağımsız olarak şekillenen bir varlık düşünülemez. Bu inanç merkezinden bakıldığında böyle bir varlığın inkârı bir yana, varlığı ile ilgili en küçük bir şüphe dahi beslemeye imkân yoktur.[12]

Ateist varoluşçuluk

Ateist varoluşçuluk en iyi şekilde Friedrich Nietzsche, Martin Heidegger ve Jean-Paul Sartre tarafından örneklendirilir. Gerçekliğin tek bir düzeyi olduğunu, varoluş olduğunu kabul eder. Bu görüşe göre, her insan kendi benzersiz ve geçici özünü inşa eder.

Goldberg'in "ateist varoluşçuluk" tanımı Nietzsche'nin görüşünü yansıtmaktan ziyade Sartre'ın çerçevesini çizdiği varoluşçuluk akımının bir tezidir aslında. Sartre bunu Dostoyevski'ye gönderme yaparak şöyle açıklar:

Dostoyevski, "Tanrı olmasaydı her şey mübah olurdu" diye yazmıştı.Gerçekten de Tanrı yoksa her şey mübahtır, hiçbir şey yasak değildir. Bu demektir ki insan, kendi başına bırakılmıştır. Ne içinde dayanacak bir destek vardır ne de dışında tutunacak bir dal. Artık hiçbir özür, yaptıklarına dayanak bulamayacaktır.[13]

Kaynakça

  1. ^
    • "Philosophy of life". Collins English Dictionary. HarperCollins Publishers. 2019. 
    • "Philosophy of life". Merriam-Webster.com Dictionary. Merriam-Webster. 30 Eylül 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 29 Eylül 2020. 
  2. ^ Timothy Fetler, Philosophy and Philosophy of Religion Charts, Sun Press, 1968.
  3. ^ Pierre Hadot (1922-2010) 28 Temmuz 2019 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. by Matthew Sharpe
  4. ^ Scott Campbell, Paul W. Bruno (eds.), The Science, Politics, and Ontology of Life-Philosophy, Bloomsbury, 2013, p. 8.
  5. ^ Michael Chase, Stephen R. L. Clark, Michael McGhee (eds.), Philosophy as a Way of Life: Ancients and Moderns – Essays in Honor of Pierre Hadot, John Wiley & Sons, 2013, p. 107.
  6. ^ H.Arendt, İnsanlık Durumu. s. 35. 
  7. ^ Arafah, B., & Kaharuddin The Representation of Complaints in English and Indonesian Discourses (İngilizce). Opción. 2019. ss. 501-517. 
  8. ^ Kaharuddin., & Hasyim, M. The Speech Act of Complaint: Socio-Cultural Competence Used by Native Speakers of English and Indonesian. International Journal of Psychosocial Rehabilitation. 2020. s. 26. 
  9. ^ a b Yasam Felsefesi: "Bir Kant & Felsefe Kurami Klasigi". ss. 86-90. 
  10. ^ Eupalinos ve Öteki Söyleşimler. 2014. s. 88. 
  11. ^ a b Immanuel Kant ve Transendental İdealizm. s. 56. 
  12. ^ a b Alfred J. Ayer, Dil, Doğruluk ve Mantık, çev. Vehbi Hacıkadiroğlu. Metis Yayınları. 1988. s. 9. 
  13. ^ SARTRE, J. P. Varoluşçuluk, çev. Asım Bezirci. Say Yayınları. 2012. ss. 46-47. 

Ayrıca bakınız

İlgili Araştırma Makaleleri

Metafizik ya da doğa ötesi, felsefenin bir dalıdır. İlk felsefeciler tarafından, "fizik bilimlerinin ötesinde olan" anlamına gelen "metafizik" sözcüğü ile felsefeye kazandırılmıştır.

<span class="mw-page-title-main">Din felsefesi</span> Felsefe dalı

Din felsefesi, dinin kendiliğinden varoluşsal hareketi için bir tür rasyonel bir meşrulaştırma sağlayan felsefe dalıdır. Kutsallık, Tanrı, kurtuluş, ibâdet, peygamber, kurban, dua, vahiy, ayin ve sembol gibi dinler tarihinin temel konularını analiz eden din felsefesi; dinin, dini tecrübenin ve onun ifadesinin doğasını belirler. Din felsefesi dini konu edinen, dinin insan var oluşunun kaynağı, insan doğasının ve kaderinin kaynağı ve değerleri ile ilgili sorunları ele alarak sorgulayan felsefe disiplinidir.

Soren Aabye Kierkegaard, Danimarkalı filozof ve teolog.

Nihilizm, evrenin ve insan yaşamının özünde herhangi bir anlam taşımadığını savunan bir felsefi yaklaşımdır. Ancak bu, her türlü anlam ve değerin tamamen reddi gerektiği anlamına gelmez. Nihilizme göre, toplumsal, ahlaki ve kültürel değerler insan yapımıdır ve mutlak bir gerçeklik taşımaz.

<span class="mw-page-title-main">Karl Jaspers</span>

Karl Theodor Jaspers,, felsefede varoluşçu akımın teorisyenlerinden Alman filozof ve psikiyatrist. Modern psikiyatri, din felsefesi, tarih felsefesi ve siyaset felsefesinde önemli etkileri olmuştur.

<span class="mw-page-title-main">Martin Heidegger</span> Alman filozof

Martin Heidegger, varoluşçu felsefenin isimlerinden biri olarak bilinen Alman filozof.

<span class="mw-page-title-main">Varoluşçuluk</span> Felsefi ve edebi akım

Varoluşçuluk veya egzistansiyalizm, 19. yüzyıl sonları ile 20. yüzyılda kendi içlerindeki derin öğretisel farklılıklarına karşın felsefi düşüncenin salt düşünen özne ile değil eyleyen, duyumsayan, yaşayan bir birey olarak insan öznesi ile başladığı inancını paylaşan belli başlı Avrupalı filozofların çalışmalarına karşılık gelen terim. Varoluşçu düşüncede her ne kadar 'özgürlük' yaygın olarak tepe nokta kabul edilse de akımın ilksel erdemi, otantisitedir. Varoluşçuluğa göre bireyin başlangıç noktası "varoluşsal tutum" olarak adlandırılan tutumla, yani görünürde anlamsız veya absürt bir dünya karşısında bir kopma ve keşmekeşlik duygusu ile nitelenir. Pek çok Varoluşçu, geleneksel ya da akademik felsefeyi biçim ve biçemsel yönden gerçek insan deneyiminden fazlasıyla soyut ve uzak olarak görmüştür. Ruhbilimsel ve kültürel devinimlerin bireysel deneyimlerle birlikte var olabileceğini savunan bu felsefi akımda, erdemlilik ve bilimsel düşünce birlikteliğinin insan var oluşunu anlamlandırmak için yeterli olamayacağını, bundan dolayı mevcut birlikteliğin gerçek değer yargıları içinde yönetilen ileri düzey bir kategori olduğu düşünülmüştür. İnsanın varoluşunu anlamlandırma, kesin olarak bahsedilen bu otantik gerçeklikle mümkündür.

<span class="mw-page-title-main">Jean-Paul Sartre</span> Fransız filozof (1905-1980)

Jean-Paul Charles Aymard Sartre, Fransız yazar ve düşünür. Felsefi içerikli romanlarının yanı sıra her yönüyle kendine özgü olarak geliştirdiği Varoluşçu felsefesiyle de yer etmiş; bunların yanında varoluşçu Marksizm şekillendirmesi ve siyasetteki etkinlikleriyle 20. yüzyıl'a damgasını vuran düşünürlerden biri olmuştur. Sartre, bir anlatıcı, denemeci, romancı, filozof ve eylemci olarak yalnızca Fransız aydınlarının temsilcisi olmakla kalmamış, özgün bir entelektüel tanımlamasının da temsilcisi olmuştur.

<span class="mw-page-title-main">İdealizm</span> felsefi görüş

İdealizm, gerçekliğin özünü yalnızca fenomen olarak kabul ettiği cisimler dünyasında değil, maddesel olma­yan varlıkta arayan, nesnel gerçekliği; idea, us, tin olarak belirleyen ve maddeyi düşüncenin (tinin) bir görünüş biçimi olarak inceleyen görüş. Materyalizmin ve natüralizmin karşıtı.

<span class="mw-page-title-main">Batı felsefesi</span>

Batı felsefesi, Antik Yunan'dan başlayıp günümüze kadar gelen Batılı felsefe tarihi anlayışı. Özellikle Avrupa'nın ve batı olarak adlandırılan dünyanın 19. yüzyıl'da felsefe tarihini yazarken kategorize ettikleri düşünce geleneği Batı felsefesi olarak adlandrılır. Platon'dan başlayıp modern zamanlara uzanan belirli bir felsefe yapma tarzı batı felsefesinin ayırıcı özelliği, daha ayrıcalıklı özelliği olarak anlaşılır. Bu eğilim genel bir yaklaşımla "Doğu'da felsefe yoktur" savını ileri sürer. Antik Mısır, Mezopotamya, İran, Çin ve Hint kültürleri tarih olarak çok daha eski olmalarına ve buralarda yaşayan insanların belirli düşünce geleneklerine sahip olmalarına rağmen, Batı felsefesi Antik Yunan dönemiyle birlikte başlatılır ve bunlar dışta bırakılır. Doğu felsefesi, Hint ve Çin felsefeleri dahil olmak üzere çok önceleri başlamıştır, bu gelenekler etkileşimlerle sürekli varlıklarını devam ettirmişlerdir, ancak Batı felsefesi bu gelenekleri felsefe-dışı sayma yönelimindedir. Felsefe tarihi kitapları, genel bir eğilim olarak, MÖ 500'lerden başlayarak bugüne kadar, batı olarak addedilen bölgelerde ve batılı düşürlerce ortaya konulan felsefe yapma geleneği Batı felsefesi olarak görülür.

Alman felsefesi, 18. yüzyıl sonu ve 19. yüzyıl başlarından itibaren belirgin bir ağırlık kazanan, bir bakıma felsefenin yurdu hâline gelen Alman felsefe geleneğini ya da başka bir açıdan farklı felsefi eğilimlere sahip olan Alman felsefecilerinin bütünlüğünü ifade etmektedir.

<span class="mw-page-title-main">19. yüzyıl felsefesi</span>

19. yüzyıl felsefesi öncelikli olarak Alman felsefesinde romantizmin ve idealizmin zirveye ulaştığı bir dönemdir. Aynı şekilde materyalizmin de yeni bir derinlik kazandığı ve öne çıktığı görülür. Fransız felsefesinde bir yanda Charles Fourrier, Pierre-Joseph Proudhon, Claude Henri de Saint-Simon gibi reformcu düşünürler; öte yanda da August Comte ile pozitivizmin belirginleştiği görülür. Tarihçi Tocqueville ile sosyolog ve düşünür olan Emile Durkheim'ı da buraya eklemek gerekir.

<span class="mw-page-title-main">Orta Çağ felsefesi</span>

Orta Çağ felsefesi tarihsel dönem itibarıyla ilkçağ felsefesinin bitiminden modern düşüncenin başlangıcına kadar olan dönemi kapsar. M.S. 2. yüzyıldan 15. yüzyıl sonlarına-16. yüzyıl başlarına, rönesansa kadar olan dönem olarak ele alınır. Bu dönemin felsefe tarihi açısından kendine özgü özellikleri vardır. Birçok felsefe tarihi kitabında Orta Çağ'da felsefe yok sayılır ya da Orta Çağ'ın karanlık bir çağ olduğu değerlendirmesine bağlı olarak felsefenin de karanlığa gömüldüğü öne sürülür. Bunun yanı sıra Orta Çağ'da felsefenin varlığını kabul eden ve bu felsefenin özgül niteliklerini açıklayan felsefe tarihi çalışmaları da söz konusudur.

Varoluş, felsefe tarihi boyunca önem taşımış, her tür felsefi tartışmanın merkezinde yer almış felsefe kavramlarından biridir. Var olanların varlığını bildirir, öz'ün karşıtıdır, yani bir şeyin ne olduğunu değil var olduğunu bildirir. Salt bir var olma durumu olarak varoluş. Felsefe akımlarında ya da okullarında pek çok farklı anlamlarda kullanılıp değerlendirilmiştir. Örneğin skolastik felsefede varoluş, var olan her şeyin gerçekliğini bildirir. Daha dar ve doğa bilimsel anlamda ise varoluş, belirli bir bağlamda uzay-zaman boyutunda yer almak ya da şimdi ve burada var olmak anlamında belirtilir.

<span class="mw-page-title-main">Felsefe</span> soyut, genel ve temel birtakım probleme ilişkin yapılan sistematik çalışma

Felsefe veya düşünbilim; varlık, bilgi, değerler, gerçek, doğruluk, zihin ve dil gibi konularla ilgili soyut, genel ve temel problemlere ilişkin yapılan sistematik çalışmalardır. Felsefe ile uğraşan kişilere filozof denir.

<span class="mw-page-title-main">Filozof</span> kapsamlı bir felsefe bilgisi olan kişi

Filozof, felsefe ile uğraşan kişidir. Filozof kelimesi Antik Yunanca bilgelik aşığı anlamına gelen φιλόσοφος (filasofos) kelimesinden gelir. Cicero ve Diogenes Laertius’un, Eflâtun’un öğrencisi Herakleides Pontikos’un bugün elde bulunmayan bir eserine dayanarak verdikleri pek kesin olmayan bir rivayete göre filozof kelimesini ilk kullanan düşünür Pisagor olmuştur.

<span class="mw-page-title-main">Kıta felsefesi</span>

Kıta felsefesi, Avrupa'daki 19. ve 20. yüzyıl felsefe geleneklerini tanımlamakta kullanılan terim. 20. yüzyılın ikinci yarısında anadili İngilizce olan filozoflar tarafından, analitik felsefenin dışında kalan görüş ve düşünceler için kullanılmaya başlanmıştır. Kıta felsefesi, şu akımları içinde barındırır: Alman idealizmi, fenomenoloji, varoluşçuluk, yorumsama, yapısalcılık, postyapısalcı felsefe, Fransız feminizmi, Frankfurt Okulu'nun eleştirel teorisi ve Batı Marksizmi ile psikoanalitik teorinin ilgili alanları.

<span class="mw-page-title-main">Kötülük problemi</span> Gereksiz Acı Argümanında olduğu gibi Kötülüğün ve mutlak iyi olan Tanrının nasıl bağdaştığına ilişkin felsefi bir sorun

Epikür Paradoksu, din felsefesinde kötülük ile mutlak iyi olan bir Tanrı'nın varlığının nasıl bağdaştığı şeklindeki bir sorudur. Sorunu ilk olarak Epikür mantıksal bir formül ile ortaya koymuş, o zamandan beri de felsefe ile hiçbir ilişkisi olmayan kişilerden filozoflara kadar hemen herkesin zihnini meşgul etmiştir.

Epistemolojide, fideizm, inancın akıldan bağımsız olduğunu veya akılla çatıştığını ve belirli gerçeklere ulaşmada akıldan üstün olduğunu savunan teori. Latince "inanç" anlamına gelen "fide" kelimesinden türetilmiştir.

<span class="mw-page-title-main">Varoluş özden önce gelir</span>

Varoluşun özden önce gelir önermesi, bir şeyin özünün (doğasının), varoluşundan daha temel ve değişmez olduğu yönündeki geleneksel felsefi görüşün tam tersi olacak şekilde çeviren varoluşçuluğun merkezi bir iddiasıdır. Varoluşçulara göre insan bilinci kendi değerlerini yaratarak yaşamına bir anlam belirler çünkü insan, doğuştan gelen herhangi bir kimliğe veya değere sahip olarak dünyaya gelmez. Bu kimliğin veya değerin birey tarafından yaratılması gerekir. Kendilerini oluşturan eylemleri ortaya koyarak, varlıklarını daha anlamlı hale getirirler.