İçeriğe atla

Yağ embolisi

Yağ embolisi genelde uzun kemik kırığı, yumuşak doku travması ve yanık gibi fiziksel travmalar sonucu ortaya çıkan bir emboli türüdür. Trombus(kan pıhtısı)dan kaynaklanan

Hematoksilin ve eozin boyasıyla boyanmış akciğer kesiti. Fibrinoid materyal ve boyama işleminde erimiş yağların sebep olduğu boşluğu gösteriyor.

emboliden farklı olarak yağ embolisi küçük ve çok sayıda bulunmakla birlikte geniş bir etki ağına sahiptir.

Yağ emboli sendromu yağ embolisinin görülmesinden bağımsızdır. Semptomlar genellikle travmatik yaralanmalardan 1-3 gün sonra meydana gelir ve çoğunlukla pulmoner (nefes kısalması, hipoksemi), nörolojik (ajitasyon, bilinç ve algı kaybı, koma), dermatolojik (peteşiyal döküntü), hematolojik (Anemi, düşük kan pulçuğu seviyesi) olarak ortaya çıkar. Peteşiyel döküntü 5-7 gün içerisinde ortadan kalkar, bu durum sendrom için patognomoniktir ancak vakaların yalnız %20-50'sinde görülür.

Kemik yaralanmalarının %90'ında yağ embolisi meydana gelmesine rağmen bunların yalnız %10'u semptomatiktir. Yağ emboli sendromunda ortaya çıkacak risk, kırığın erken sabitlenmesiyle ya da cerrahi bir düzeltmeyle önlenebilir. Yağ embolisi sendromunda ölüm oranı yaklaşık %10-20'dir.[1]

Yağ embolisi travmatik (uzun kemik kırığı, kaza ya da yumuşak doku travması) ya da travmatik olmayan(yanıklar veya karaciğer yağlanması) etmenlerden kaynaklanabilir.[2]

Patogenez

Patojenez mekanik tıkanma ve biyokimyasal yaralanmaya bağlı ortaya çıkar. Yağ globüllerinden salınan yağ asitleri endotelde bölgesel toksik yaralanmalara sebep olur. Damar zedelenmeleri platelet aktivasyonu ve granülosit takviyesi ile daha da kötüye gidebilir.

Yağ embolisi patojenezini açıklamak için birkaç mekanizma vardır. Bu mekanizmalar birlikte veya tek başına seyredebilir.

  1. Mekanik. Kemiğe ve yumuşak dokuya bağlı travma ile sıvı yağ hareketi.[3]
  2. Emülsiyon instabilizasyonu. Travmatik olmayan durumlarda yağ embolisinin patogenezini açıklar. Yağ embolisi yağ emulsifikasyonlarının dağılımına bağlı plazma lipidlerinin agregasyonu sonucu oluşur. Semptomları arasında yağlı karaciğer(hepatik steatoz)
  3. Yaygın Damar İçi Pıhtılaşma. Dissemine intravasküler koagülasyona bağlı ortaya çıkabilir.
  4. Toksik Yaralanma. Serbest yağ asitlerinin plazmadaki yüksek seviyesine bağlı damar yaralanmaları, sıklıkla pulmoner ödeme ve damar permeabilitesinde (geçirgenlik) artışla sonuçlanır.

Komplikasyonlar

Yağ embolisinin komplikasyonları ciddi sonuçlanabilir:

  1. Pulmoner Yağ Embolisi: Geniş ölçüde tıkanıklıklar ani ölümle sonuçlanabilir.
  2. Sistemik Yağ Embolisi: beyin, böbrek, deri gibi organların kılcallarındaki tıkanmaya bağlı hemoraji ve mikroenfarktüs meydana gelir.[4]

Embolize olmuş yağ venöz sistemde dolaşıp akciğere gidince akciğer kılcallarını tıkar. Eğer yeterli pulmoner vazodilatasyon meydana gelmezse yağ embolisi  kor pulmonale(akciğer hastalığına bağlı olarak gelişen kalp rahatsızlığı) yol açabilir.

Dolaşan serbest yağ asitleri akciğer endoteli ve hücrelerine (pnömositler) direkt toksik etki gösterir. Buna bağlı interstial hemoraji, ödem ve kimyasal pnömonit görülür.

Tanı

Yağ Embolisi Sendromu için tanı zor olabilir çünkü peteşiyel döküntüler haricinde patognomonik (ayırıcı tanı koymaya yarayacak semptomlar) belirtiler gözlenmez. Özel laboratuvar testleri genelde yoktur.

  • Serum lipaz seviyesi kemik travmasında yükselir- sıklıkla yanıltıcı.
  • Kandaki lipid seviyesi tanı için yardımcı değildir. Çünkü kanda dolaşan yağ seviyesi sendromun ağırlığıyla (şiddeti) alakalı değildir.
  • Hematokrit sayısı 24-48 saat içerisinde azalır. Bunun sebebi alveol içi kanamalar olarak gösterilir.
  • Trombositopeni ve trombogenezis değişimi görülür.

Tedavi

Hastalıktan koruyucu en etkili ölçek sakatlıktan sonra -olabildiğince erken- uzun kemik kırıklarını azaltmaktır.

Damariçi kan miktarı bakımı önemlidir çünkü şok hali Yağ Embolisi Sendromuna bağlı akciğer hasarını şiddetlendirebilir. Albumin dengelenmiş elektrolit çözeltilerinde miktar resüssitasyonu için önerilmiştir. Çünkü albumin kan miktarını düzeltmekle kalmaz aynı zamanda yağ asitlerini bağlayıp olası akciğer hasarı boyutunu azaltır.

Kaynakça

  1. ^ "SURGERY TODAY Sayı:37, Sayfa:1,5-8". 19 Mayıs 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 11 Şubat 2014. 
  2. ^ Harsh Mohan, Patoloji, Sayfa124–125
  3. ^ Sayfa 505- 506. Robins. Kumar, abbas, Fausto, Mitchell. Basic Pathology 8th edition. Saunders Elsevier publishing.
  4. ^ Sayfa125, Patoloji. 6.Baskı. jaypee yayınevi.

İlgili Araştırma Makaleleri

Şok, kalbin aorta attığı kanın akut olarak azalmasına bağlı bir hipoperfüzyon sendromdur. Şok olgusunda yaşamsal dokulara ve organlara yeterli kan gidemez. Dolaşan kanın azalması, dokuların oksijen ve enerji kaynaklarının kesilmesi, metabolizma artıklarının temizlenememesi anlamına gelir. Başlangıç belirtiler hipotansiyon, bilinç kaybı, ağızda kuruluk, deride solukluk, terleme, nabızda artma/azalma, laktik asidoz, parmak uçlarında ve dudaklarda siyanozdur.

<span class="mw-page-title-main">Kan</span> hücrelerden meydana gelmiş yaşamsal sıvı

Kan, atardamar, toplardamar ve kılcal damarlardan oluşan damar ağının içinde dolaşan; akıcı plazma ve hücrelerden meydana gelmiş kırmızı renkli hayati sıvıdır.

<span class="mw-page-title-main">Ateroskleroz</span>

Ateroskleroz, atardamarları (arterleri) etkileyen bir hastalıktır. Yaygın olarak "damar sertleşmesi" olarak adlandırılan arteriosklerozun bir türüdür. Orta boy ve büyük arterlerde görülen "aterom" veya "plak" olarak adlandırılan yapısal bozukluklardan (lezyonlardan) oluşur. Aterom, hangi safhada olduğuna bağlı olarak çeşitli yapılar barındırabilir:

<span class="mw-page-title-main">Ödem</span>

Ödem, kan sıvısının damar dışına çıkması ve hücreler arasındaki sıvının artışı olgusudur. Ödemin yaygın biçimine anazarka (anasarca) denir. Ödem olgusunun temel ilkesi, kan sıvısı ile hücre dışı (ekstrasellüler) sıvı arasındaki dengenin yitirilmesidir. İnsan vücudunda ortalama 40 litre sıvı vardır. Bu sıvının yaklaşık ½ ‘si hücrelerin içindedir. Öteki yarısı ise kanı, lenf sıvısını ve hücreler arasındaki sıvıyı oluşturur. Kan ve lenf sıvılarının dengesini proteinler sağlar. Bunların dışındaki sıvı türlerinin dengesi elektrolitlere bağlıdır. Hücre içi sıvı dengesini potasyum, hücre dışı sıvı dengesini ise sodyum denetler.

<span class="mw-page-title-main">Zehirlenme</span> Kimyasal bir maddenin canlı üzerindeki patolojik etkisidir

Zehirlenme, kimyasal bir maddenin canlı organizma üzerindeki patolojik etkisidir. Görece küçük miktarlarda kimyasal ya da biyokimyasal etki gösteren zehir, süresi ve ağırlığı değişebilen bir hastalık haline ya da ölüme yol açar. Adli tıp uzmanları, zehirlenme olgularını 3 orijine ayırarak inceler:

  1. Kaza
  2. İntihar
  3. Cinayet
<span class="mw-page-title-main">Tromboz</span> Kan pıhtılarının neden olduğu tıbbi durum

Tromboz (thrombosis), canlı organizmada kan elemanlarının kalp ve damar iç yüzüne kitle (pıhtı) ha­linde yapışması olgusudur; oluşan pıhtı kitlesine trombüs ya da trombus (thrombus) adı verilir. Trombozun yaşam kurtarıcı (fizyolojik) ve öldürücü (patolojik) sonuçları vardır. Tromboz olgusu genellikle damarlara yönelik olumsuzluklarda görülür. Endotel zararıyla birlikte pıhtılaşma (hemostaz) mekanizması çalışmaya başlar. Önce trombin aktive olur, sonra da fibrinojen fibrine dönüşür. Fibrin, pıhtının ana elemanıdır. Ayrıca, genel bir tanım olarak herhangi bir damardaki trombustan kopan pıhtı parçasının başka bir bölge damarını tıkamasına tromboembolizm denir.

<span class="mw-page-title-main">Atardamar</span> Kanı kalpten alıp organlara götüren yani uzaklaştıran damarlar

Atardamar veya diğer adıyla arter, kalpten vücuda kan taşıyan damarlardandır. Pulmoner arter ve umblikal arterler dışında oksijenlenmiş kanı taşırlar.

<span class="mw-page-title-main">Bilirübin</span> Kimyasal bileşik

Bilirubin, çok büyük bölümü (%90) parçalanan alyuvarlardan (eritrosit) kökenlidir. Kan kökenli (hematojen) bir pigment olmasına karşın demir içermez. Safranın ana pigmentidir. Normal yaşam süresi olan 120 günü dolduran eritrositler dalak, kemik iliği ve karaciğerdeki fagositler tarafından dolaşımdan alınır ve parçalanırlar. Alyuvarların yıkımı sırasında hemoglobin moleküllerinin parçalanmasıyla açığa çıkan serbest bilirubin albumin aracılığıyla karaciğere taşınır ve burada işlenir. Bilirubin karaciğerde üretilir, safra kesesinde depolanır ve duodenumdaki Vater papillasına açılan safra kanalı aracılığıyla bağırsaklara akıtılır. Safradaki konjuge bilirubin bağırsaktaki bakterilerin etkisiyle “stercobilinogen”e dönüşür. Sterkobilinojenin büyük bölümü dışkıyla atılır. Kalanı bağırsaktan emilerek yeniden karaciğere gelir ve işlenerek konjuge bilirubine dönüştürülür. Kana geçen konjuge bilirubin ise idrarla atılır (urobilinogen). Bilirubin pigmentiyle ilgili olan en önemli patoloji "sarılık " tablosudur.

<span class="mw-page-title-main">Pulmoner yüksek tansiyon</span> tıbbi durum

Pulmoner hipertansiyon (PH), prognozu son derece kötü olan, sebebi anlaşılamamış ve çaresi henüz olmayan, ancak hastaların yaşam kalitesini arttıran ve ömrünü uzatan tedavilerinin olduğu bir hastalıktır.

<span class="mw-page-title-main">Dentin</span>

Dentin, dişlerin mezoderma kökenli kemiğe benzer yapıdaki temel tabakasıdır. Kuru ağırlığının %70-75'inin kalsiyum tuzu olması nedeniyle kemikten daha serttir.

<span class="mw-page-title-main">Plevral efüzyon</span>

Plevral efüzyon plevral boşlukta sekresyon-absorpsiyon dengesinin bozulması sonucu sıvı birikimidir.

<span class="mw-page-title-main">Pulmoner ödem</span> akciğerlerin hava boşluklarında ve parankiminde sıvı birikmesi

Pulmoner ödem, pulmonary edema, akciğer ödemi, akciğer konjesyonu; çeşitli sebeplerden ötürü alveollerde transudat birikmesi sonucu meydana gelir. Akciğer ödemi bir hastalık değil polifaktöriyel kaynaklı bir semptomdur. Süngersi bir yapısı olan akciğeri ödem oluşmasından koruyan 3 önemli faktör vardır. Bu faktörlerin olumsuz etkilendiği her süreç akciğer ödemi ile sonlanır:

<span class="mw-page-title-main">Dissemine intravasküler koagülasyon</span>

Dissemine intravasküler koagülasyon, DIC, dissemine intravasküler koagülopati veya yaygın damariçi pıhtılaşma; pıhtılaşmanın geniş çapta aktivasyonu ile meydana gelen ve küçük-orta çaplı damarlarda trombotik tıkanmalarla karakterize ciddi bir klinik sendrom/semptomdur. Bu tablo hemodinamik ve metabolik bozukluklar neticesinde ortaya çıkar ve organlara kan iletiminde aksamaya ve çoklu organ yetmezliğine sebep olur.

Gebelikte maternal fizyolojik değişiklikler, gebe bir kadının hamileliği esnasında vücudunda ve metabolizmasında meydana gelen embriyonun veya fetüsün gelişimi için gerekli olan normal adaptasyon mekanizmalarıdır. Bazı değişimler gebelik dışında patolojik kabul edilmelerine rağmen gebelikte fizyolojik kabul edilirler. Bu değişimler temel olarak metabolizma, kardiyovasküler sistem, hematolojik sistem, solunum sistemi, Üriner sistem, endokrin sistem ve bağışıklık sisteminde meydana gelir.

<span class="mw-page-title-main">Siyanoz</span> kandaki oksijen miktarında azalma

Siyanoz, kılcal yatağın "kırmızı kan hücrelerinde" hemoglobine bağlı oksijen miktarının azalması sonucu vücut "doku" renginin mavimsi-mor bir renge dönüşmesidir. Siyanoz yansıtan vücut dokuları genellikle mukoza zarları, dudaklar, tırnak yatakları ve kulak memeleri dahil olmak üzere derinin daha ince olduğu yerlerde bulunur. Amiodaron veya gümüş içeren bazı ilaçlar, Moğol lekeleri, büyük doğum izleri ve mavi veya mor boya içeren gıda ürünlerinin tüketimi de mavimsi cilt dokusu renginin değişmesine neden olabilir ve siyanozla karıştırılabilir.

<span class="mw-page-title-main">Yaralanma</span> harici bir kaynaktan kaynaklanan yara

Yaralanma, zararlı bir fiziksel etki sonucu biyolojik bir organizmanın hasar görmesidir. Travma ise, tehlikeli sonuçlar ortaya çıkarabilecek daha ağır bir yaralanma türüdür.

<span class="mw-page-title-main">Embolizm</span> Atardamar, arteriyol ve kılcal damar hastalıkları

Embolizm, bir kütlenin kan akımıyla sürüklenerek damarları tıkamasına embolizm (embolism), bu cisme embolus denir. Kan akımıyla sürüklenen kütle maddenin her türden fiziksel niteliğini taşıyabilir. Bir embolizm sürecinin etkisi, embolusun kaynağı ve izlediği yol ile belirlenir. Trombuslardan kökenli emboluslar en sık görülen embolizm türünü oluşturur (tromboembolizm).

<span class="mw-page-title-main">Künt travma</span>

Künt travma veya perforan (delici) olmayan travma; bir fiziksel travma sonrası ortaya çıkan durumdur. Bir nesne cildi deldiğinde ve vücudun bir dokusuna girerek açık bir yara ve çürük oluşturduğunda ortaya çıkan delici travmadan (penetran) farklı bir durumdur.

<span class="mw-page-title-main">Hemotoraks</span> Akciğeri saran zarların arasında kan birikmesi

Hemotoraks plevral boşluk içinde kan birikmesidir. Hemotoraksın belirtileri göğüs ağrısı ve nefes almada zorluk olabilirken, klinik bulgular etkilenen tarafta solunum seslerinin azalması ve kalp hızında artış olabilir. Hemotoraks genellikle bir yaralanmadan kaynaklanır, ancak plevral boşluğu işgal eden kanserlere bağlı, kan pıhtılaşma bozukluklarının bir sonucu olarak, endometriozisin sık görülmeyen bir klinik görünümü şeklinde, sönmüş bir akciğere bağlı veya nadiren başka durumlarla ilişkili gelişebilir.

<span class="mw-page-title-main">Solunum yolu hastalığı</span> solunum sisteminin hastalığı

Solunum yolu hastalıkları, solunum sistemi hastalıkları veya akciğer hastalıkları, hava soluyan hayvanlarda gaz alışverişini zorlaştıran organ ve dokuları etkileyen patolojik durumlardır. Soluk borusu, bronşlar, bronşiyoller, alveoller, plevra, plevral boşluk, sinirler ve solunum kasları dahil olmak üzere solunum yollarının durumlarını içerir. Solunum yolu hastalıkları soğuk algınlığı, grip ve farenjit gibi hafif ve kendi kendini sınırlayan hastalıklardan bakteriyel pnömoni, pulmoner emboli, tüberküloz, akut astım, akciğer kanseri ve COVID-19 gibi ciddi akut solunum sendromları gibi hayatı tehdit eden hastalıklara kadar uzanır. Solunum yolu hastalıkları, ilgili organ veya doku, ilişkili belirti ve semptomların türü ve şekli veya hastalığın nedeni de dahil olmak üzere birçok farklı şekilde sınıflandırılabilir.