İçeriğe atla

Yükleme teorisi

Yükleme teorisi (Atıf kuramı) (İng. Attribution Theory), insanların olay ve davranışların sebeplerini açıklama işlemini gerçekleştirirken kullandıkları modellerle ilgilenen sosyal psikolojinin önemli bir teorisidir. Nedensel yüklemelerin kuramlaştırılması Fritz Heider (1920) ile başlar. Heider'e göre insanların iki güçlü motivasyonu vardır: dünyayı tutarlı bir şekilde anlama ve çevreyi kontrol etme ihtiyacı. Bu ihtiyaçlardan dolayı, insanlar başkalarının nasıl davranacaklarına yönelik önceden kestirimlerde bulunmak isterler.

Bu "niçin" sorusunu sürme işlemi, her zaman üzerinde düşünülen bir işlem değildir. Sıklıkla insanlar yüklemeyi otomatik bir şekilde, insanlar ve durumlar hakkındaki izlenimlerine dayanarak yaparlar. Bununla birlikte beklenmeyen bir davranışla karşılaşıldığında nedensellik ön plana çıkar. Çünkü olumsuz yaşantılar daha fazla önceden kestirilebilirlik gerektirirler.

Jones ve Davis'in "Uygun Sonuç Çıkartma Teorisi"

Jones ve Davis'in (1965) "uygun sonuç çıkartma teorisi" (correspondent inference theory) bir kişinin davranışının onun kişisel özelliklerinden mi, yoksa durumun etkisinden mi kaynaklandığına nasıl karar verdiğimizle ilgilidir.

Birinin davranışının nedenini tayin ederken ilk önemli etken davranışın toplumsal olarak istenir olup olmamasıdır. Toplumsal olarak istenmeyen davranış daha çok kişisel özelliklerle ilişkilendirilirken, toplumsal olarak istenen davranış daha çok bu özelliklerle ilgili görünmez.

Yüklemede bir diğer temel, davranışın özgür seçimle mi yapıldığı, yoksa durum tarafından sınırlandırılmış mı olduğuyla ilgilidir. Özgür seçimle yapılan davranış, kişinin karakter özellikleriyle ilgili daha çok bilgi verir.

Yine niyetin mi, yoksa başkasının davranışının etkisinin mi davranışa yol açtığı yükleme sırasında göz önünde tutulur. Eğer kişinin eylemi birçok sonuca yol açıyorsa, davranışı ortaya çıkartan temel motivasyonu kestirmek güçtür. Ancak eğer davranış ayırdedici bir sonuç ortaya çıkartıyorsa, o zaman davranışı belirleyen motivasyon hakkında çıkarım yapmak kolaylaşır. İnsanların seçimlerindeki ayırdedici özellikler daha çok onların karakter özellikleriyle ilgili olarak kullanılır.

Yükleme yapılırken dikkate alınan bir diğer nokta, davranışın toplumsal bir rolün bir parçası olup olmadığıdır. Yani bir itfaiyecinin yangın söndürmesi onun yardımseverliğiyle değil, mesleğiyle açıklanırken, yoldan geçen birinin yangını söndürmeye katkıda bulunması, onun kişilik özellikleriyle ilişkilendirilir.

Son olarak başkalarının davranışları yorumlanırken onların gerçek özellikleriyle ilgili önceki beklentilerimizi kullanırız. Yani eğer solcu olduğunu bildiğimiz bir arkadaşımız bir akşam yemeğinde babasının muhafazakâr görüşlerini onaylıyorsa, bunu onun babasıyla tartışmaya girmekten kaçınmasıyla açıklarız, yani bir dışsal yükleme yaparız.

Kelley'in Kovaryasyon Teorisi

Harold Kelley'in (1967) kovaryasyon teorisine (covariation theory) göre insanlar belli bir etkinin belli bir nedenle farklı durumlarda da bir arada olup olmadığını görmeye çalışırlar. Bir şeyin bir davranışın nedeni olması için davranış gerçekleştiğinde var olması, gerçekleşmediğinde de var olmaması gerekir. Kelley nedensel yüklemelerimizi yaparken başvurduğumuz üç tip bilgiden bahseder: tutarlılık (consistency), ayırdedicilik (distinctiveness) ve fikir birliği (consensus). Bir davranış yapıldığında davranışın ayırdedici olması önemlidir. Yani davranışı yapan her durumda mı bu davranışı yapmaktadır, yoksa bu duruma özgü olarak mı bu davranışı yapmıştır? Ayrıca davranışla ilgili bir fikir birliği var mıdır? Yani diğer insanlar da bu davranışı tekrar etmekte midirler? Son olarak davranış tutarlı mıdır? Yani bu davranışı yapan kişi, başka bir durumda da aynı davranışı yapacak mıdır? İzlediği bir komedyeni bize öneren bir arkadaşımızı düşünelim. Bu durumda, arkadaşımızın komedyeni beğenme nedeninin, komedyenin gerçekten iyi oluşu mu yoksa arkadaşımızın karakter özellikleri mi olduğunu kestirmek için soracağımız ilk soru, arkadaşımızın izlediği her komedyeni beğenip beğenmediğidir (ayırdedicilik). Ayrıca başka insanlar da komedyeni beğenmiş midir (fikir birliği)? Son olarak eğer arkadaşımız aynı komedyeni başka bir zaman izlese yine beğenecek midir, yoksa beğenisi, komedyeni izlediği günkü ruh haliyle, birlikte izlediği arkadaşlarıyla ya da içtiği içkiyle mi ilgilidir (tutarlılık)? Eğer üç boyut da yüksekse (arkadaşımız başka komedyenlere gülmüyor, başkaları da bu komedyene gülüyor ve arkadaşımız bu komedyene her zaman gülüyor), bu durumda davranışın nedeni dışarıya (komedyene) yüklenir. Eğer ayırdedicilik ve fikir birliği düşük, ama tutarlılık yüksekse (yani: arkadaşımız bütün komedyenlere gülüyor, başkası bu komedyene gülmüyor ve arkadaşımız bu komedyene hep gülüyor), davranışın nedeni kişiye yüklenir. Eğer ayırdedicilik yüksek ama diğer iki boyut düşükse (yani: arkadaşımız başka komedyene gülmüyor, bu komedyene başkaları gülmüyor ve arkadaşımız bu komedyene başka zaman gülmüyor), bu durumda davranışın nedeni bağlama yani davranışın ortaya çıktığı duruma yüklenir.

Birçok olası açıklamanın olduğu durumlar için Kelley (1972)indirgeme ilkesini (discounting principle) ortaya atar. Buna göre eğer daha olası bir neden varsa, yükleme ona yapılır. Eğer bize malını satmak isteyen biri bize kahve ısmarlıyorsa, bunu onun iyilikseverliğiyle açıklamayız. Ancak bir trafik kazasından sonra yoldan geçen biri bize bir bardak su getiriyorsa bunu o kişinin karakter özellikleriyle açıklama eğiliminde oluruz.

Yükleme sürecinde yanlılık

Ancak yükleme süreci her zaman rasyonel değildir. Bu süreçte bir dizi yanlılık yüklemede önemli bir etkide bulunur. Bu yanlılıklar bazen kendi ihtiyaçlarımızla, özsaygının korunmasıyla ve kendi hayatımızı kontrol altında tutabilme hissiyle ilgiliyken, bazı durumlarda bilişsel indirgemeler ve basitleştirmelerden kaynaklanır.

Temel yükleme hatası (Fundamental Attribution Error)

Genellikle insanların davranışlarının nedenlerini davranışın gerçekleştiği duruma değil, insanların özelliklerine yükleme eğilimindeyizdir. Bu eğilim temel yükleme hatası (Ross, 1977) olarak adlandırılır. Bu eğilim genellikle kendiliğinden ortaya çıkar. Nedenin duruma yüklenmesi daha az kendiliğinden, üzerinde daha çok düşünüldükten sonra ortaya çıkar. Ayrıca daha iyi tanıdığımız insanların davranışlarının nedenlerini duruma yükleme eğilimimiz daha yüksektir. Bununla birlikte bu yanlılık, farklı kültürlerde değişiklik gösterebilir.

Gözleyici-eylemi yapan etkisi (The Actor-Observer Effect)

Gözleyiciler genellikle eylemi yapanın özelliklerinin davranış üzerindeki önemini abartma eğilimindeyken, eylemi yapanlar kendi davranışlarını daha çok durumla açıklama eğilimindedir (Jones ve Nisbett, 1972). Bu yanlılığın bir nedeni eylemi yapanla, gözlemcinin farklı bilgileri sahip olmasıdır. Eylemi yapan davranışın tarihsel bilgisine daha çok sahiptir. Kendi davranışlarının farklı durumlarda nasıl değiştiğini daha iyi bilmektedirler ve gözlemlenemeyen olaylara daha çok dikkat ederler. Bir başka nedense gözlemciyle eylemi yapanın farklı perspektiflere sahip olmasıdır. Gözlemci eylemi yapanın davranışını gözlerken, eylemi yapan kendi davranışını değil, süreci gözler. Bununla birlikte bu etkinin azaldığı durumlar vardır. Örneğin empati kurduğumuz birinin davranışı gözlenirken, davranışı duruma özgü etkenlerle açıklama eğiliminde oluruz.

Yanlış fikir birliği (False Consensus)

İnsanlar genellikle kendi düşüncelerinin ya da davranışlarının genel geçerliğini abartma eğilimindedir. Başkalarının da bir durumda aynı davranışı yapacağını varsayarlar. Bunun olası açıklamaları şöyledir: İnsanlar kendilerine benzer şekilde düşünen ve davranan insanlarla ortaklık ararlar. Ayrıca kendi düşüncemiz özellikle dikkat çekicidir ve kendi pozisyonumuz düşündüğümüz tek pozisyon olduğundan fikir birliğine ilişkin inancımız artar. Bir başka olasılık benzer durumda kendimizin nasıl davranacağımızı düşünürken, belirsiz olan noktaları kendi davranış biçimimiz lehinde tamamlama eğiliminde olmamız, yani yaptığımız seçimin sadece nesnel durumun değil, bizim o durumu inşa edişimizin de bir fonksiyonu olduğunun farkına varamamamızdır. Bir başka olasılık da, insanların kendi inançlarının ve davranışlarının iyi ve tipik olduğunu görme ihtiyacıdır. Böylece başkalarının davranışlarına yükleme yapılırken özsaygı korunur.

Bu yanlılık başlığı altında ele alınması gereken bir diğer yanlılık türü de yanlış biriciklik etkisidir (false uniqueness effect). İnsanlar bazı yetenekleri söz konusu olduğunda farklı, biricik iyi olmaya ihtiyaç duyarlar.

Kendine hizmet eden yükleme yanlılığı (The Self-Serving Attributional Bias)

Kendine hizmet eden yükleme yanlılığı (Miller ve Ross, 1975) başarının yükümlülüğünü üstüne alma, başarısızlığın sorumluluğunu reddetme eğilimidir. İnsanlar olumlu davranışlarının kendi içsel özelliklerinden kaynaklandığına, ancak olumsuz davranışlarının dış koşullar tarafından belirlendiğine inanma eğilimindedir. Böylece gelecekte de başarısız olmayacakları inancını koruyabilirler.

Kaynakça

  • Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau ve David O. Sears (2006). Social Psychology. Upper Saddle River, NJ: Prentice Hall. ISBN 0-13-193581-0

Konuyla ilgili yayınlar

  • Heider, F. (1958). Psychology of interpersonal relations. New York: Wiley.
  • Jones, E. E. ve Davis, K. E. (1965). From acts to dispositions: The attribution process in person perception. L. Berkowitz (Der.) Advances in experimental social psychology (cilt 2, s. 220-226). New York: Academic Press.
  • Jones, E. E. ve Nisbett, R. E. (1972). The actor and observer: Divergent perceptions of causes of behavior. E. E. Jones, D. E. Kanouse, H. H. Kelley, R. E. Nisbett, S. Valins ve B. Weiner (Der.) Attribution: Perceiving the causes of behavior (s. 79-94). Morristown, NJ: General Learning Press.
  • Kelley, H. H. (1967). Attribution theory in social psychology. D. Levine (Der.) Nebraska symposium on motivation (s. 192-238). Lincoln: University of Nebraska Press.
  • Kelley, H. H. (1972). Attribution in social interaction. E. E. Jones, D. E. Kanouse, H. H. Kelley, R. E. Nisbett, S. Valins ve B. Weiner (Der.) Attribution: Perceiving the causes of behavior (s. 1-26). Morristown, NJ: General Learning Press.
  • Miller, D. T. ve Ross, M. (1975). Self-serving biases in the attribution of causality: Fact or fiction? Psychological Bulletin, 82, 213-225.
  • Ross, L. (1977). The intuitive psychologist and his shortcoming: Distortions in the attribition process. L. Berkowitz (Der.), Advances in experimental social psychology (cilt 10, s. 174-221). New York: Academic Press.

İlgili Araştırma Makaleleri

Psikoloji veya Ruh bilimi, içgüdüsel davranışları ve zihni inceleyen bilimdir. Bilinçli ve bilinçsiz olayların yanı sıra daha çok duygu ve düşüncenin incelemesini içeren Psikoloji, çok kapsamlı bir bilimsel alandır. Bu alanda uzman olan ve aynı zamanda bilgi araştırması yapanlara psikolog denir. Psikologlar, beyinin ortaya çıkan özelliklerini ve ortaya çıkan özelliklerle bağlantılı tüm fenomenleri anlamaya çalışırlar ve bu şekilde daha geniş nöro-bilimsel araştırmacı grubuna katılırlar. Psikoloji bilimi, bir sosyal bilim olmasına rağmen aynı zamanda doğa bilimleri olarak da kategorize edilebilir. Özellikle beyin biyolojisi bilgisini oldukça kullanır ve geliştirir.

Paranoya, aşırı endişe veya korkuyla karakterize edilen, sıkça mantıksız kuruntularla bilinen bir rahatsızlıktır. Kelime Yunancada, "παράνοια" (paranous) "düpedüz delilik" anlamına gelir ve terim geçmişte kuruntu, delirme durumlarını ifade etmek için kullanılmıştır.

Sosyal biliş sosyal etkileşimde rol oynayan bilgiyi işleme, kodlama, depolama ve hatırlama gibi bilişsel süreçlerdir. İnsanların kendilerini kuşatan fiziksel, sosyal çevrelerini ve çevreleriyle olan ilişkilerini, diğer insanlar ve kendileri hakkında nasıl izlenim oluşturduklarını, nasıl hissettiklerini ve düşündüklerini ve bu türden bir düşünce biçiminin yargıları ve davranışları nasıl etkilediğini incelemektedir. Toplumsal bağlamdan etkilenen ve toplumsal bağlamı etkileyen bilişsel süreç ve yapıları incelemektedir Ancak sosyal biliş terimi diğer psikoloji ve bilişsel sinirbilim alanlarında yaygın şekilde kullanılmaktadır. Bu alanlarda sosyal biliş terimi çoğunlukla otizm ve diğer bozukluklar nedeniyle kesintiye uğrayan çeşitli sosyal becerilere karşılık gelmektedir. Bilişsel sinirbilim alanında ise sosyal bilişin biyolojik temelleri araştırılmaktadır. Benzer şekilde Gelişim psikolojisi alanında da sosyal biliş becerileri gelişimsel perspektifle incelenmektedir.

Özne ya da fâil, bir cümlede yüklem ile bildirilen işi, eylemi ya da oluşu yerine getiren veya yüklem aracılığıyla hakkında bilgi verilen ögedir. Özne, yükleme sorulan "kim" ve "ne" sorularıyla bulunur.

<span class="mw-page-title-main">Toplum</span> aynı toprak parçası üzerinde bir arada yaşayan ve temel çıkarlarını sağlamak için iş birliği yapan insanların tümü

Toplum ya da cemiyet, bir arada yaşayan canlıların oluşturduğu topluluktur. Sosyolojide toplum, onu oluşturan canlıların basit bir toplamından ziyade, farklı biçimler ve özellikler gösterip özgün olan ve nesnel yasalar gereğince insanların maddi üretim içindeki gündelik hayat faaliyetleriyle ve sınıfsal savaşımıyla değiştirilen ve gelişen ilişkilerden oluşan sisteme denir. Bir nevi örgütlenmedir.

<span class="mw-page-title-main">Sosyal psikoloji</span> toplumun insanların düşüncelerini ve davranışlarını nasıl etkilediğini araştıran bilim dalı

Sosyal psikoloji bireylerin düşüncelerinin, iç dünyalarının ve davranışlarının başkalarının gerçek, hayalî ve anlaşılan oluşundan nasıl etkilendiğine dair bir bilimsel çalışmadır. Bu alanda araştırma yapanlar genellikle psikolog veya sosyolog'lardan oluşmaktadır. Buna rağmen bütün sosyal psikologlar hem birey, hem de topluluk bazında çalışırlar. Benzerliklerine rağmen iki alan amaçları, yaklaşımları, yöntemleri ve terimlerinde farklılaşırlar. Biyofizik ve kavrama psikolojisi gibi sosyal psikoloji de disiplinlerarası bir alandır.

Türkçede ismin hâlleri ; kelimeleri belirtme (yükleme), yönelme, bulunma ve ayrılma açısından tanımlayan, sözcüğün yalın hâl ile hâl eki almış durumlarından her biridir. Türkçede ismin beş farklı hâlleri vardır:

Bireysel psikoloji, Alfred Adler tarafından geliştirilen, psikanalizden ayrı olarak daha çok toplumsallık ve bütünlüğe önem veren psikolojik kuram.

<span class="mw-page-title-main">Yalnızlık</span>

Yalnızlık veya yalnız kalma, bir insanın boşluk duygusuyla karışık kendini dünyadan kopmuş hissetme duygusudur. Yalnızlık, arkadaş eksikliğinden veya başkalarıyla birlikte olma arzusundan daha da öteye giden bir duygudur. Yalnızlık çeken insan kendisini toplumdan kopmuş hissedebilir. Başka insanlarla anlamlı bir iletişime girmekte zorluk çeker. Yalnızlık çeken bir insan içindeki boşluk veya kopukluk hisleriyle doludur. Ayrıca yalnızlığın farklı türleri vardır. Örneğin bir kişi kalabalık içinde de yalnız hissedebilir. Yalnızlık, sadece etrafında kimsenin olmaması değildir.

Toplumsal cazibe yanlılığı bir kişinin başkaları tarafından benimsenmesi daha olası tutumu takınma eğiliminde olmasını açıklamaya yarayan bir bilimsel araştırma terimidir. Bu durum genellikle "iyi" ve "kötü" davranışların abartılmasına varır. Genel anlamda diğer insanlara kendini daha olumlu görülecek şekilde sunma ve beraberinde gelen görüş ve davranış değişiklikleri görülebilir. Bu etkiye tıp, psikoloji ve sosyal bilimler alanlarında sıkça rastlanmaktadır.

Kişilik psikolojisi, bireylerin kendilerine özgü davranış, düşünce ve duygu biçimleriyle ilgilenir.

Psikolojide karar verme, bir fikrin veya hareketin mümkün diğer seçenek arasından seçilmesiyle sonuçlanan zihinsel (cognitive) bir işlem olarak dikkate alınır. Her karar verme işlemi bir hareketle sonuçlansın veya sonuçlanmasın, mutlaka nihai bir seçim ortaya koyar. Tanımlamak gerekirse, karar verme, karar verenin tercih ve değerlerine göre alternatifleri belirlemesi ve onlar arasından seçim yapmasıdır.

Doğrulama yanlılığı ya da teyit yanlılığı, kişilerin kendi inançlarını, düşüncelerini ve varsayımlarını destekleyen ya da teyit eden bilgileri kayırma, dikkate alma ve öne çıkarma eğilimidir. Bu yanlılığa sahip kişiler inançlarına, düşüncelerine ve varsayımlarına ters düşen, karşı duran, onlarla çelişen bilgileri ihmal etme, yok sayma eğilimi gösterir. Bilişsel eğilimin bir çeşidi ve tümevarımın sistematik hatasıdır. İnsanlar bilgiyi seçici olarak topladıklarında veya anımsadıklarında ya da belirli bir eğilime göre bu bilgiyi yorumladıklarında doğrulama yanlılığına eğilim gösterirler. Etkisi, duygusallıkla yaklaşılan konularla, iyice yerleşmiş ve değişmesi zor inanışlarla ilgili olduğu takdirde çok daha güçlüdür. İnsanlar aynı zamanda müphem ve belirsiz kanıtları da kendi görüşlerini destekleyici yönde yorumlamaya eğilimlidir. Yanlı araştırma, yorumlama ve bellek karşı tarafların aynı kanıtlara ulaşması durumunda bile anlaşmazlığın daha keskinleşmesi olan tutum kutuplaşmasını, doğru olmadığının kanıtları gösterilmesine rağmen inançlarda ısrar, ilk olarak edinilen bilgiye daha fazla güvenme olan irrasyonel öncüllük etkisi ve iki olay ya da durum arasında bir bağlantı olduğuna dair yanlış algılama olan yanılsama korelasyonunu açıklamak için kullanılır.

Öz sunum (kendini sunma ya da benlik sunumu) bireylerin, etkileşim içinde bulundukları kişilerdeki izlenimlerini kontrol etme çabası olarak tanımlanır. İzlenim yönetimi bazı kaynaklarda öz sunum ile aynı anlamda kullanılmasına rağmen tanım olarak öz sunumu içinde barındıran, daha kapsayıcı bir kavramdır. Kısaca, izlenim yönetimi bireyin bir eşya, grup, olay veya kendisi hakkında başkalarının izlenimini şekillendirme çabası olarak tanımlanmaktadır.

Kendini tanıma psikolojide kullanılan bir terimdir ve bireyin “Ben neye benziyorum?” sorusuna cevap verirken kullandığı bilgiyi tanımlar. Bu sorunun cevabına yönelik kendini tanıma süreci, öz farkındalık ve öz bilinç gerektirir.
Kendini tanıma benliğin, daha doğrusu benlik kavramının, bir bileşenidir. Kişinin kendisinin veya özelliklerinin bir bilgisidir ve benlik kavramının gelişimine rehberlik eden bilgiyi aramak için bir arzudur. Kendini tanıma, benzersiz şekilde bizi kendimizle eşleştiren nitelikleri ve bu niteliklerin dinamik olup olmadığı üzerine teorileri içeren şekilde, zihinsel temsillerimiz hakkında bizi bilgilendirir.
Benlik kavramının üç ana yönü olduğu düşünülmektedir:

Sistemi meşrulaştırma kuramı, mevcut politik, sosyal ve ekonomik sistemlerin meşrulaştırılmasının ardında yatan psikolojik süreçleri açıklamaya çalışan bir sosyal psikoloji kuramıdır.

Sosyal kimlik kuramı, grup olgusunun analizinde iç grup dinamikleri, gruplar arası ilişkiler ve kolektif benliğe yönelik açıklamalar getiren bir sosyal psikoloji kuramıdır. Sosyal psikologlar Henri Tajfel ve John Turner tarafından geliştirilmiştir. Kişisel bilişsel süreçleri, kişiler arası etkileşimleri ve sosyolojik süreçleri bir arada ele alarak sosyal kimlik kavramının farklı analiz düzeylerinden incelenmesini mümkün kılmaktadır.

Erdem etiği, zihin, karakter ve dürüstlük duygusunu vurgulayan normatif etik teorilerdir. Erdem etiği ile ilgilenenler, eylemin sonuçlarına odaklanan erdemlerin ve diğer ilgili sorunların doğasını ve tanımını tartışırlar. Bunlar, erdemlerin nasıl elde edildiğini, çeşitli gerçek yaşam bağlamlarında nasıl uygulandıklarını ve evrensel bir insan doğasında mı yoksa çok sayıda kültürde mi kök salmış olduklarını içerir.

<span class="mw-page-title-main">Prososyal davranış</span>

Prososyal davranışlar, olumlu sosyal davranışlar ya da başkalarına yarar sağlama niyeti; yardım etmek, paylaşmak, bağış yapmak, işbirliği yapmak ve gönüllülük gibi, diğer insanlara ya da bir bütün olarak topluma fayda sağlayan sosyal davranışlar bütünüdür. Bunlara ek olarak kurallara uymak ya da sosyal olarak kabul edilen davranışlarla uyum içinde olmak da prososyal davranışlar arasında sayılmaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Küçük gruplar sosyolojisi</span> Sosyal grup tiplerini inceleyen sosyolojinin alt dalı

Küçük gruplar sosyolojisi, sosyal ilişkilerden kaynaklanan eylem, etkileşim ve bunların sonucunda oluşan sosyal grup tiplerini inceleyen sosyoloji dalıdır. Kavram ilk defa Fransız yazar ve sosyolog Gabriel Tarde tarafından kullanılmıştır. Sosyal hayatta toplum, büyük bir sosyal gruptur, toplumun içinde alt gruplar yer almaktadır. Küçük grupların büyük gruplar içinde olmaları sosyal gruplarla ilgili bir özelliktir. Alan, uluslararası ilişkilerde kullanılan alanlardandır ve grup özelliklerinin karar vermeyi nasıl etkilediği ile ilgili çalışmaları ele alır. Kültürel antropologlar ve siyaset bilimciler tarafından veri toplama amaçlı olarak kullanılmıştır. Küçük gruplar sosyolojisi, toplumların içerisinde barındırdığı çeşitli küçük grupları mikro sosyolojik düzeyde ele alır, küçük grupların iletişimindeki görev, süreç ve ilişki çatışmalarını inceler.