İçeriğe atla

Varoluş özden önce gelir

Jean Paul Sartre

Varoluşun özden önce gelir önermesi (Fransızca: l'existence précède l'essence), bir şeyin özünün (doğasının), varoluşundan (sadece varlığının gerçeğinden) daha temel ve değişmez olduğu yönündeki geleneksel felsefi görüşün tam tersi olacak şekilde çeviren varoluşçuluğun merkezi bir iddiasıdır.[1] Varoluşçulara göre insan bilinci kendi değerlerini yaratarak yaşamına bir anlam belirler çünkü insan, doğuştan gelen herhangi bir kimliğe veya değere sahip olarak dünyaya gelmez. Bu kimliğin veya değerin birey tarafından yaratılması gerekir. Kendilerini oluşturan eylemleri ortaya koyarak, varlıklarını daha anlamlı hale getirirler.[2][3]

Varoluş özden önce gelir fikri, Friedrich Schelling'in Aralık 1841'de yaptığı bir konuşmadan kaynaklanmaktadır [4] Bu konuşmada Søren Kierkegaard da vardı ve bu fikir Kierkegaard'ın 19. yüzyıldaki eserlerinde bulunabilmektedir,[5] ancak 20. yüzyılda filozof Jean-Paul Sartre tarafından açıkça formüle edilmiştir. Üç kelimelik formül onun 1945'teki [6] " Varoluşçuluk Bir Hümanizmdir " konferansında ortaya çıkmıştır, ancak önceki kavramlar Heidegger'in Varlık ve Zaman adlı eserinde bulunabilmektedir.[7]

Sonuç olarak, Sartre için "varlık özden önce gelir" yalnızca kendi varoluşçu düşüncesini ya da varoluşçuluk anlayışını değil, aynı zamanda varoluşçu olduğunu ilan eden her türlü düşünceyi ya da felsefeyi de tanımlayıp belirlemektedir. Sartre'ın daha sonra kendisini ve düşüncesini bu ifadeden ve sonuçlarından uzaklaştırma çabalarına rağmen, bu ifade varoluşçuluğun ve teist olmayan varoluşçu düşüncenin en çok alıntılanan, tekrarlanan ve atıfta bulunulan tanımı haline gelmiştir.[8]

Amaç ve özgürlük

Sartrecı argüman en iyi şekilde, özün varoluştan önce geldiği şeklindeki geleneksel skolastik tezin tersine anlaşılabilir ; bu geleneksel tez için öngörülen en yaygın iddia, insanın özünde bencil olduğu ya da özünde rasyonel bir varlık olduğudur.

Sartre'a göre "varoluş özden önce gelir", bir kişiliğin önceden tasarlanmış bir modele göre veya kesin bir amaç için inşa edilmediğini, çünkü böyle bir girişimde bulunmayı seçenin insan olduğunu ifade etmektedir. İnsan varoluşunun kısıtlayıcı koşullarını inkâr etmemekle birlikte, insanların kendilerini çevreleyen şey tarafından belirlendiğini onaylayan Spinoza'ya yanıt verir. Dolayısıyla, Sartre'a göre baskıcı bir durum kendi başına tahammül edilemez değildir, fakat kendini baskı altında hissedenler tarafından böyle görüldüğünde durum tahammül edilemez bir hal alır. Dolayısıyla, niyetlerimi mevcut durumuma yansıtarak, "onu özgürce eyleme dönüştüren benim". "Dünya benim özgürlüğümün aynasıdır" derken, dünyanın kendimi aşmam için beni tepki vermeye zorladığını kastetmiştir. Sartre'ın aşkınlık olarak adlandırdığı şey, mevcut kısıtlayıcı durumun gelecekteki bir tasarı tarafından bu şekilde aşılmasıdır. "Özgür olmaya mahkum edildiğimizi" de sözlerine eklemiştir.

Varoluşun özden önce geldiğini ileri sürmek, insanlarda önceden belirlenmiş bir öz olmadığını ve bir bireyin özünün, o bireyin hayatını nasıl oluşturduğu ve yaşadığı aracılığıyla tanımlandığını öne sürmektir. Sartre'ın Varoluşçuluk Bir Hümanizmdir adlı eserinde belirttiği gibi: "İnsan her şeyden önce var olur, kendisiyle karşılaşır, dünyada yükselir ve sonra kendini tanımlar." [9]

Seçim ve çökelme

Jonathan Webber, Sartre'ın öz terimini kullanımını zorunlu özellikler gibi modal bir tarzda değil, teleolojik bir tarzda yorumlamaktadır: "Öz, kolektif olarak bazı faaliyetleri gerçekleştirecek şekilde düzenlenmiş bir takım parçalara sahip olmanın ilişkisel özelliğidir".[10] :3[11] Örneğin, kötü havayı dışarıda tutmak bir evin özüne aittir, bu yüzden duvarları ve bir çatısı vardır. İnsanlar evlerden farklıdır çünkü evlerden farklı olarak doğuştan gelen bir amaçları yoktur: kendi amaçlarını seçmekte özgürdürler ve böylece özlerini şekillendirirler, dolayısıyla varoluşları özlerinden önce gelir.

Sartre radikal bir özgürlük anlayışına kendini adamıştır: amacımızı bizden başka hiçbir şey belirleyemez, tasarılarımızın bizim onları onaylamamız dışında bir ağırlığı ya da eylemsizliği yoktur.[12][13] Simone de Beauvoir ise hayattaki yönümüzü değiştirme girişimlerine direnç gösteren, çökelme terimi altında gruplandırılan çeşitli faktörlerin olduğunu savunuyor. Çökeltilerin kendileri geçmiş seçimlerin ürünüdür ve şimdiki zamanda farklı seçimler yaparak değiştirilebilirler, ancak bu tür değişiklikler yavaş gerçekleşir. Bunlar, geçiş tamamlanana kadar temsilcinin dünyaya ilişkin değerlendirici bakış açısını şekillendiren bir atalet kuvvetidir.[10] :5,9,66

Sorumluluk

İnsanların kendilerini tanımladığı söylendiğinde, bu genellikle bir şey - herhangi bir şey, örneğin bir kuş - olmayı "dileyebilecekleri" ve sonra da o olabilecekleri şeklinde algılanmaktadır. Ancak Sartre'ın açıklamasına göre bu bir tür kötü niyet olacaktır. İfade ile kastedilen, insanların (1) yalnızca eylemde bulundukları ölçüde tanımlandıkları ve (2) eylemlerinden sorumlu olduklarıdır. Daha açık bir ifadeyle, diğer kişilere karşı zalimce davranan bir kişinin, bu eylemiyle zalim bir kişi olarak tanımlandığı ve aynı durumda (örneğin genlerinin aksine) bu zalim kişi olmasından sorumlu olarak tanımlandığı söylenebilir. Elbette bunun daha olumlu bir tedavi edici yönü de ima edilmektedir: Farklı bir şekilde davranmayı ve zalim bir insan yerine iyi bir insan olmayı seçebilirsiniz. Burada, insanlar zalim ya da iyi olmayı seçebildikleri için, aslında bunların hiçbiri olmadıkları da açıktır.[14]

Absürt

Varoluşçuluk, insanın varoluşu ve bu varoluşun koşulları sorununa odaklanma eğilimindedir. Varoluşla kastedilen, her bir bireyin somut yaşamı ve dünyada somut varoluş biçimleridir. Bu somut bireysel varoluş, insanların incelenmesinde birincil bilgi kaynağı olmak zorunda olsa da, bazı koşulların insan varoluşuna "endemik" olduğu kabul edilir. Bu koşullar genellikle bir şekilde evrenin içsel olarak anlamsızlığı ya da absürtlüğü ve bunun normalde bize kendilerini anlamlı olarak sunan düşünüm öncesi yaşamlarımızla bariz zıtlığı ile ilişkilidir. Ana tema, "kendinde" dünya absürt olduğundan, yani "adil" olmadığından, anlamlı bir yaşamın herhangi bir noktada aniden tüm anlamını yitirebileceği yönündedir. Bunun nedenleri, "kişinin dünyasını paramparça eden" bir trajediden, kişinin kendi varoluşuna dair dürüst bir sorgulamanın sonuçlarına kadar çok çeşitlidir. Böyle bir karşılaşma kişiyi zihinsel olarak dengesiz hale getirebilir ve insanları durumlarının farkında ve bununla başa çıkmaya hazır hale getirerek böyle bir dengesizlikten kaçınmak varoluşçuluğun ana temalarından biridir. Örneğin Albert Camus, Sisifos Söyleni'de "Gerçekten ciddi olan tek bir felsefi sorun vardır, o da intihardır" şeklindeki meşhur iddiasıdır.[15]

Bu "psikolojik" meselelerin yanı sıra, absürd olanla bu karşılaşmaların, insan olarak durumumuzla en çok temas ettiğimiz yer olduğu da öne sürülür. Böyle bir karşılaşma felsefi açıdan anlamsız olamaz ve varoluşçu filozoflar bu karşılaşmalardan birçok metafizik teori çıkarırlar. Bunlar çoğunlukla benlik, bilinç ve özgürlükle olduğu kadar anlamın doğasıyla da ilgilidir.

Popüler kültürde

Bilal Tanweer, The Scatter Here Is Too Great (2013) adlı romanında varoluşun özden önce geldiğini kullanmış, kendi özünü keşfetme ve şekillendirme arayışı içindedir. Kendi özgür iradeleriyle seçme kapasitesini kullanarak eylemlerinin sorumluluğunu üstlenirler.[16]

Eleştiri

Sartre'ın varoluşçuluk tanımı Heidegger'in başyapıtı Varlık ve Zaman'a (1927) dayanıyordu. Jean Beaufret ile daha sonra Hümanizm Üzerine Mektup olarak yayınlanan yazışmasında Heidegger, Sartre'ın kendi amaçları olan öznelcilik için kendisini yanlış anladığını ve bu eylemler üzerine düşünülmediği sürece eylemlerin varlıktan öncelikli olduğunu kastetmediğini ifade etmiştir.[17] Heidegger "metafiziksel bir ifadenin tersine çevrilmesi metafiziksel bir ifade olarak kalır" yorumunu yapmıştır, yani Sartre'ın geleneksel olarak öz ve varlığa atfedilen rolleri, bu kavramları ve tarihlerini sorgulamadan basitçe değiştirdiğini düşünmüştür.[18]

Ayrıca bakınız

Kaynakça

  1. ^ Plato, Timaeus; Aristotle, Metaphysics; St Thomas Aquinas, Summa contra Gentiles, Pars 3:1, Summa Theologiae, Pars 1:1, etc. Analysis of "existence before essence" in Etienne Gilson, The Christian Philosophy of Saint Thomas Aquinas, Introduction.
  2. ^ (Dictionary) "L'existencialisme" – see "l'identité de la personne" (Fransızca).
  3. ^ Encyclopédie de la jeunesse, 1979, p. 567 (Fransızca).
  4. ^ Engels, 1841.
  5. ^ Kierkegaard, Søren. Philosophical Fragments, 1844.
  6. ^ The lecture was delivered on Monday, October 29, 1945, although not published until 1946. "Existentialism is a Humanism." trans. Carol Macomber, preface by Arlene Elkaïm-Sartre, ed. John Kulka (New Haven: Yale, 2007), p. vii.
  7. ^ Sartre, in Being and Nothingness (1943), credits a slightly longer version of the claim to Heidegger: "Now freedom has no essence. It is not subject to any logical necessity; we must say of it what Heidegger said of the Dasein in general: 'In it existence precedes and commands essence.'" However, Sartre gives no page reference for this citation. In Being and Time, Heidegger writes: "The 'essence' of human-being lies in its existence." ("Das 'Wesen' des Daseins liegt in seiner Existenz", Sein und Zeit, p. 42.)
  8. ^ "Explaining Sartre's "Existence Precedes Essence" | that-which". that-which | Philosophy | Philosophemes | Philosophers (İngilizce). 27 Ekim 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 27 Ekim 2023. 
  9. ^ Sartre, Existentialism is a Humanism.
  10. ^ a b Webber, Jonathan (2018). Rethinking Existentialism. Oxford: Oxford University Press. 22 Kasım 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 10 Mart 2024. 
  11. ^ Crowell, Steven (2020). "Existentialism". The Stanford Encyclopedia of Philosophy. Metaphysics Research Lab, Stanford University. 19 Ekim 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 16 Kasım 2020. 
  12. ^ Burnham, Douglas. "Existentialism". Internet Encyclopedia of Philosophy. 16 Kasım 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 16 Kasım 2020. 
  13. ^ Cox, Gary (2008). The Sartre Dictionary. Continuum. s. 41-42. 17 Kasım 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 10 Mart 2024. 
  14. ^ Catalano p. 81.
  15. ^ Camus, The Myth of Sisyphus.
  16. ^ Ali, Murtaza (2022). "Essence and Existence in Bilal Tanweer's The Scatter Here is Too Great". SSRN Electronic Journal (İngilizce). doi:10.2139/ssrn.4151441. ISSN 1556-5068. 
  17. ^ Heidegger, Martin (1993). Basic Writings: From Being and Time (1927) to The Task of Thinking (1964). Revised and expanded. Edited by David Farrell Krell. San Francisco, California: Harper San Francisco. ISBN 0060637633. OCLC 26355951. 
  18. ^ Heidegger, Martin (1993). Basic Writings: From Being and Time (1927) to The Task of thinking (1964). Revised and expanded. Edited by David Farrell Krell. San Francisco, California: Harper San Francisco. ss. 243. ISBN 0060637633. OCLC 26355951. 
  • Albert Camus, Sisifos Söyleni, 1948.
  • Joseph S. Catalano, Jean-Paul Sartre'ın Varlığı ve Hiçliği Üzerine Bir Yorum, University of Chicago Press 1985.
  • Sartre, Varoluşçuluk bir Hümanizmdir (L'existentialisme est un humanisme) 1946 dersi
  • Engels, Schelling's Revelation, 1841, MECW Cilt 2, s. 181ff
  • Stanford Felsefe Ansiklopedisi, makale Varoluşçuluk

İlgili Araştırma Makaleleri

Ontoloji, varlık felsefesi ya da varlıkbilim, temel sorunu varlık olan felsefi disiplin. Varlık ya da varoluş ile bunların temel kategorilerinin araştırılmasıdır. "Varlık" ve "varolan" ayrımını; "varlık vardır" ve "varlık yoktur" fikirlerini tartışır.

<span class="mw-page-title-main">Albert Camus</span> Fransız yazar ve filozof

Albert Camus, Fransız yazar ve filozof.

Nihilizm, evrenin ve insan yaşamının özünde herhangi bir anlam taşımadığını savunan bir felsefi yaklaşımdır. Ancak bu, her türlü anlam ve değerin tamamen reddi gerektiği anlamına gelmez. Nihilizme göre, toplumsal, ahlaki ve kültürel değerler insan yapımıdır ve mutlak bir gerçeklik taşımaz.

<span class="mw-page-title-main">Karl Jaspers</span>

Karl Theodor Jaspers,, felsefede varoluşçu akımın teorisyenlerinden Alman filozof ve psikiyatrist. Modern psikiyatri, din felsefesi, tarih felsefesi ve siyaset felsefesinde önemli etkileri olmuştur.

<span class="mw-page-title-main">Martin Heidegger</span> Alman filozof

Martin Heidegger, varoluşçu felsefenin isimlerinden biri olarak bilinen Alman filozof.

Absürdizm, herhangi bir yaratıcı olmadığından insanlığın evrende bir anlam bulmasına yönelik uğraşlarının boşa bir çaba olduğunu ve eninde sonunda bu anlam uğraşının başarısız olacağını söyleyen felsefi düşünce akımıdır.

<span class="mw-page-title-main">Varoluşçuluk</span> Felsefi ve edebi akım

Varoluşçuluk veya egzistansiyalizm, 19. yüzyıl sonları ile 20. yüzyılda kendi içlerindeki derin öğretisel farklılıklarına karşın felsefi düşüncenin salt düşünen özne ile değil eyleyen, duyumsayan, yaşayan bir birey olarak insan öznesi ile başladığı inancını paylaşan belli başlı Avrupalı filozofların çalışmalarına karşılık gelen terim. Varoluşçu düşüncede her ne kadar 'özgürlük' yaygın olarak tepe nokta kabul edilse de akımın ilksel erdemi, otantisitedir. Varoluşçuluğa göre bireyin başlangıç noktası "varoluşsal tutum" olarak adlandırılan tutumla, yani görünürde anlamsız veya absürt bir dünya karşısında bir kopma ve keşmekeşlik duygusu ile nitelenir. Pek çok Varoluşçu, geleneksel ya da akademik felsefeyi biçim ve biçemsel yönden gerçek insan deneyiminden fazlasıyla soyut ve uzak olarak görmüştür. Ruhbilimsel ve kültürel devinimlerin bireysel deneyimlerle birlikte var olabileceğini savunan bu felsefi akımda, erdemlilik ve bilimsel düşünce birlikteliğinin insan var oluşunu anlamlandırmak için yeterli olamayacağını, bundan dolayı mevcut birlikteliğin gerçek değer yargıları içinde yönetilen ileri düzey bir kategori olduğu düşünülmüştür. İnsanın varoluşunu anlamlandırma, kesin olarak bahsedilen bu otantik gerçeklikle mümkündür.

<span class="mw-page-title-main">Gabriel Marcel</span>

Gabriel Marcel, 1889-1973 yılları arasında yaşamış olan Fransız varoluşçu filozof, oyun yazarı ve eleştirmen.

<span class="mw-page-title-main">Jean-Paul Sartre</span> Fransız filozof (1905-1980)

Jean-Paul Charles Aymard Sartre, Fransız yazar ve düşünür. Felsefi içerikli romanlarının yanı sıra her yönüyle kendine özgü olarak geliştirdiği Varoluşçu felsefesiyle de yer etmiş; bunların yanında varoluşçu Marksizm şekillendirmesi ve siyasetteki etkinlikleriyle 20. yüzyıl'a damgasını vuran düşünürlerden biri olmuştur. Sartre, bir anlatıcı, denemeci, romancı, filozof ve eylemci olarak yalnızca Fransız aydınlarının temsilcisi olmakla kalmamış, özgün bir entelektüel tanımlamasının da temsilcisi olmuştur.

Alman felsefesi, 18. yüzyıl sonu ve 19. yüzyıl başlarından itibaren belirgin bir ağırlık kazanan, bir bakıma felsefenin yurdu hâline gelen Alman felsefe geleneğini ya da başka bir açıdan farklı felsefi eğilimlere sahip olan Alman felsefecilerinin bütünlüğünü ifade etmektedir.

Varoluş, felsefe tarihi boyunca önem taşımış, her tür felsefi tartışmanın merkezinde yer almış felsefe kavramlarından biridir. Var olanların varlığını bildirir, öz'ün karşıtıdır, yani bir şeyin ne olduğunu değil var olduğunu bildirir. Salt bir var olma durumu olarak varoluş. Felsefe akımlarında ya da okullarında pek çok farklı anlamlarda kullanılıp değerlendirilmiştir. Örneğin skolastik felsefede varoluş, var olan her şeyin gerçekliğini bildirir. Daha dar ve doğa bilimsel anlamda ise varoluş, belirli bir bağlamda uzay-zaman boyutunda yer almak ya da şimdi ve burada var olmak anlamında belirtilir.

<span class="mw-page-title-main">Dasein</span>

Dasein, Almanca varoluş anlamına gelen ve Martin Heidegger tarafından Varlık ve Zaman adlı eserinde kullanılan bir terimdir. Heidegger'in asıl ilgi alanı "Varlığın Anlamı"dır; fakat bunun aslında özellikle insan varlığı için "Bazı varlıkların varlığının kipi" olduğunu söyler. Varlığın anlamı "Varoluş'un analizi" yoluyla keşfedilmelidir savını işler. Bu ona göre varlık konusunda Antik Yunan düşünürlerinden beri süregelen kördüğümü çözecek tek yoldur. Varlığa bir yaklaşım sağlayabilmek, şeylerin değil varlığın kipinin incelenmesine bağlıdır ve bize en açık olan varlık kipi kendi varlığımızdır yani varoluşumuzdur.

Bireycilik, bireyin özgürlüğüne büyük ağırlık veren ve genellikle kendine yeterli, kendi kendini yönlendiren, görece özgür bireyi ya da benliği vurgulayan siyaset ve toplum felsefesidir.

Walter Arnold Kaufmann,, öncelikle Nietzsche'yi İngilizceye tercüme ederek ün kazanmış bir Alman-Amerikalı filozoftur.

Varlık ve Zaman, Alman filozof Martin Heidegger'in 1927 yılında yayınlanmış eseridir. Her ne kadar kısa sürede yazılmış ve giriş kısmında belirtilen ikinci bölüm tamamlanamamış olsa da 20. yüzyıl felsefesinde bir hayli etkili olmuş bir kitaptır. Heidegger'in toplam 110 eserlik külliyatı içinde felsefesinin ana fikirlerini açımladığı temel eseri olarak kabul görür.

<i>Bulantı</i> (roman)

Bulantı, Jean-Paul Sartre'ın 1938 yılında yayımlanan edebiyat alanındaki ilk yapıtıdır. Roman, 20. yüzyılın en önemli eserlerinden biri olarak kabul edilir.

Antihümanizm ya da anti-hümanizm sosyal bilimler ve felsefede geleneksel hümanizme yöneltilen eleştirilerden meydana gelen düşünce akımıdır.

<span class="mw-page-title-main">Yaşam felsefesi</span>

Yaşam felsefesi, yaşamın anlamı ya da yaşamın nasıl yaşanması gerektiğine ilişkin herhangi bir genel tutum ya da felsefi görüştür.

Bazı gözlemciler[kim?] varoluşçuluğun anarşizm için felsefi bir zemin oluşturduğuna inanmaktadır. Anarşist tarihçi Peter Marshall, "varoluşçuların birey, özgür seçim ve ahlaki sorumluluk üzerindeki vurgusu ile anarşizmin temel prensipleri arasında yakın bir bağlantı olduğunu" iddia ediyor.

<span class="mw-page-title-main">Otantisite</span> varoluşçu felsefe ve psikolojide bir kavram

Otantiklik, otantisite veya özgünlük, psikoloji, varoluşçu psikoterapi, varoluşçu felsefe ve estetik alanlarında bir kişilik kavramıdır. Varoluşçulukta otantisite, sosyal uyuma yönelik dış baskılara rağmen bir kişinin eylemlerinin değerler ve arzularıyla uyumlu olma derecesidir. Bilinçli benlik, durumuyla, kendi yaratmadığı bir absürd dünya içine "atılmış" olma durumuyla, dolayısıyla Benlik'ten farklı ve başka dış güçler ve etkilerle karşılaşır. Bir kişinin özgünlükten yoksun olması, diğer insanlarla ve kişinin kendisiyle ilişkilerinde kötü inanç olarak kabul edilir; dolayısıyla özgünlük Delphi Okyanusu'nun talimatında yer alır: "Kendini tanı."