İçeriğe atla

Varoluşçu feminizm

Varoluşçu feminizm bireylerin sosyal rollerini aşabilen ve kendi gelişimlerinin nasıl olacağı konusunda karar alabilen özgür ve sorumlu ajanlar olduğunu savunan varoluşçuluk felsefesi çerçevesinde kadının konumunu tartışan bir feminist akımdır.

"İkinci Cins": Özne ve Nesne Tartışması

Varoluşçulukta kadın sorunu tartışması, ilk kez Simone de Beauvoir'in İkinci Cins (1949) adlı kitabı ile birlikte gündeme gelmiştir. Beauvoir İkinci Cins'te, "erkeklerin tahakkümünün neden ve sonucunun ontolojik olduğuna" dikkat çekerek, toplumsal sorunların kaynağının "kendi varlığını ele alma tarzıyla bağlantılı olduğunu" dile getirir: "...kadınlar öteki, erkekler ise ben olarak tasarlandığı için, kadınlar kendilerini kendileri bağlamında tanımlayana dek olmadıkları şey bağlamında yani öteki olarak erkek bağlamında tanımlamaya yazgılıdırlar" (Beauvoir, 1949). Bu bağlamda Beauvoir, eğer kadınlar var olan toplumsal düzende öteki olarak yaşamayı kabul edip, bunu içselleştirirlerse; kadınların şizofreniye ve ümitsizliğe kapılacağını söylemektedir. Bu aynı zamanda nesne olmayı da kabul etmek anlamına gelmektedir. Yazar diğer feminist yazarlar gibi kadınların kendilerini geliştirebilmek için akılcı özelliklerini ve eleştirel yetilerini güçlendirmelerini önermektedir. Kadınlar nesne olmayı redderlerse onları nesne olarak görenleri, onları özne olarak görmeye zorlayacaklarını söylemektedir.[1] Özetle Beauvoir, modern kültürde "kadının erkeğe göre tanımlandığını ve ayırt edildiğini, erkeğin esas, kadının rastlantısal olduğunu, yani erkeğin özne (belirleyen) kadının ise 'öteki' olduğunu", bunun değişmesinin kadının kurtuluşu için şart olduğunu belirtirken, varoluşçu feminizm akımını da başlatmaktadır.[2]

Adrienne Rich ise, kadınların, onlara ideolojik olarak boyun eğdiren sahtelikleri kırabilmeleri için, kendi haklarında doğruyu söylemeyi öğrenmelerinin zorunlu olduğuna dikkat çeker. Feministlerin de kendi doğrularının değerlendirileceği karşı bir gelenek yaratmaları gerekmektedir, çünkü "gerçekliğin toplumsal inşâsı" ortak bir çaba gerektirmektedir. Böylece ataerkil kültüre karşı alternatif bir tanıklık ile onu tanımlayacak, ona karşı alternatif bir "öteki" kültür oluşturabilecektir.[1]

Özgürlük ve Aşkınlık

Beauvoir özgürlükler ilgili düşünceleri bakımından Sartre'den ayrılır. Beauvoir kadınların özgür olma yetilerini sınırlandıran somut bir durum içinde yer aldıklarını savunur. Beauvoir'in öğrencisi ve arkadaşı Merleau-Ponty de benzer bir görüşü paylaşmaktadır. Merleau-Ponty özgürlük potansiyeli açısından her durumun eşit olmadığını ileri sürer; baskı durumlarında kurumlar ve toplumsal yapılar ezilen bireyi daha güçsüz durumda tutar ve sıklıkla baskı uygulayanın gücünü arttırır. Beauvoir bazı kadınların mevcut toplumdaki engelleri aşabileceğini ve ücret ve ekonomik güvencenin elde edilmesiyle birlikte daha fazla bağımsızlık kazanabileceğini düşünmesine rağmen, yine de kadınların yaşadıkları şiddetli baskıyı ortadan kaldırmak için toplumun üst yapısının değişmesi gerektiğine inanır.[3]

Beauvoir ile Sartre'nin Hegel'in aşkınlık kavramına yaklaşımları da farklıdır. Sartre'nin aşkınlık ve içkinliğin tarifini erkek ve kadın, akılcı ve duygusal, özgür ve aktif ya da kısıtlı olarak vermesi onu erkek merkezli bir konuma getirirken, Beauvoir bu yaklaşımdan kaçınmakla birlikte kadınların bazı maskülen özellikleri taşımasına izin vermiş ve hatta aşkınlığı kadınlar için bir hedef olarak göstermiştir. Beauvoir'in ideali aşkınlıktır. Kadınların doğum ve annelik gibi süreçlerini yadsıyan bu görüşü yüzünden, Beauvoir birçok feminist tarafından eleştirilmiştir.

Notlar

  1. ^ a b İmançer, Dilek. "Feminizm ve Varoluşçuluk". 27 Eylül 2007 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 3 Mayıs 2007. 
  2. ^ İrat, Ali Murat. "Josephine Donovan'ın Feminist Teori kitabı üzerine bir eleştiri yazısı". 12 Mayıs 2007 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 3 Mayıs 2007. 
  3. ^ McGreevy, Mary. "Simone De Beauvoir'in Feminist Bir Bakışla Yorumlanması". 14 Temmuz 2007 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 3 Mayıs 2007. 

Kaynakça

Konuyla ilgili yayınlar

  • Simone De Beauvoir (1993), "İkinci Cins", Payel Yayınları.
  • Josephine Donovan (2005), "Feminist Teori", İstanbul: İletişim.

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Feminizm</span> İdeoloji

Feminizm, kadınların haklarını tanıyarak bu hakların korunması amacıyla eşitsizliklerin ortadan kaldırılmasına yönelik çeşitli ideolojiler, toplumsal hareketler ve kitle örgütlerinden oluşan hareket. Sözcüğün köken olarak Latince "femina" ve onun Fransızca türevi olan "féminisme" sözcüğünden geldiği ve Türkçe eş anlamlısının hatunculuk olduğu belirtilmektedir. Kadın hareketi doğrudan kadınları ilgilendiren ve dolaylı olarak kültürü ilgilendiren konularda bilinç uyandırır. Feminizmin temel amaçları; eğitim, iş, çocuk bakımı, yönetim gibi konularda eşit haklara sahip olmaktan, yasal kürtaj hakkından, kadın sağlığı konusunda ilerlemelere, tacizin ve tecavüzün engellenmesinden lezbiyen haklarına kadar uzanır.

İslami feminizm, modern düşün hayatında yer bulmaya başlayan melez ideolojilerin bir örneği. İslami paradigma içinde dile getirilen feminist söylem ve uygulamalar bütününe verilen adlandırma. Modern İnsan Hakları bildirgelerinde tüm insanların eşit olduğu söylenirken, İslam dünyasında, gündelik yaşamda geleneksel inanışlar ve dini inanca dayalı, konjonktür ile uyuşmayan kadın-erkek ayrımı ve erkeklerin üstünlüğü söylemine karşı, kadınların eşitliği ve/veya üstünlüğünü savunan bir düşünce sistemiyle İslam düşüncesini harmanlamaya itmiştir.

Marksist feminizm, marksizm ve feminizmin bileşimi olan bir feminist harekettir.

Radikal feminizm, 1970'lerde kadın hareketlerinin en güçlü olduğu dönemlerde en çok sözü geçen iki akımdan biridir. Kadın sorununun temeline inmeye çalışmışlar, sorunu ataerki (patriyarka) olarak tanımlamışlardır. Radikal feminizm, toplumda temel kötülüğün toplumun üzerinde şekillendiği kadına yönelik baskı olduğu ve düzenlenmeye karşı çıkmanın temelini tüm standart cinsiyet rolleri ve erkek hakimiyetine karşı çıkmakta gören feminizmin bir koludur.

<span class="mw-page-title-main">Varoluşçuluk</span> Felsefi ve edebi akım

Varoluşçuluk veya egzistansiyalizm, 19. yüzyıl sonları ile 20. yüzyılda kendi içlerindeki derin öğretisel farklılıklarına karşın felsefi düşüncenin salt düşünen özne ile değil eyleyen, duyumsayan, yaşayan bir birey olarak insan öznesi ile başladığı inancını paylaşan belli başlı Avrupalı filozofların çalışmalarına karşılık gelen terim. Varoluşçu düşüncede her ne kadar 'özgürlük' yaygın olarak tepe nokta kabul edilse de akımın ilksel erdemi, otantisitedir. Varoluşçuluğa göre bireyin başlangıç noktası "varoluşsal tutum" olarak adlandırılan tutumla, yani görünürde anlamsız veya absürt bir dünya karşısında bir kopma ve keşmekeşlik duygusu ile nitelenir. Pek çok Varoluşçu, geleneksel ya da akademik felsefeyi biçim ve biçemsel yönden gerçek insan deneyiminden fazlasıyla soyut ve uzak olarak görmüştür. Ruhbilimsel ve kültürel devinimlerin bireysel deneyimlerle birlikte var olabileceğini savunan bu felsefi akımda, erdemlilik ve bilimsel düşünce birlikteliğinin insan var oluşunu anlamlandırmak için yeterli olamayacağını, bundan dolayı mevcut birlikteliğin gerçek değer yargıları içinde yönetilen ileri düzey bir kategori olduğu düşünülmüştür. İnsanın varoluşunu anlamlandırma, kesin olarak bahsedilen bu otantik gerçeklikle mümkündür.

<span class="mw-page-title-main">Jean-Paul Sartre</span> Fransız filozof (1905-1980)

Jean-Paul Charles Aymard Sartre, Fransız yazar ve düşünür. Felsefi içerikli romanlarının yanı sıra her yönüyle kendine özgü olarak geliştirdiği Varoluşçu felsefesiyle de yer etmiş; bunların yanında varoluşçu Marksizm şekillendirmesi ve siyasetteki etkinlikleriyle 20. yüzyıl'a damgasını vuran düşünürlerden biri olmuştur. Sartre, bir anlatıcı, denemeci, romancı, filozof ve eylemci olarak yalnızca Fransız aydınlarının temsilcisi olmakla kalmamış, özgün bir entelektüel tanımlamasının da temsilcisi olmuştur.

<span class="mw-page-title-main">Maurice Merleau-Ponty</span> Fransız felsefeci ve fenomenolog

Maurice Jean Jacques Merleau-Ponty, Edmund Husserl ve Martin Heidegger tarafından büyük ölçüde etkilenmiş Fransız Fenomenoloji filozofu. Algı, sanat, politika, din, biyoloji, psikoloji, psikanaliz, dil, doğa ve tarih konuları üzerine yazılar kaleme almıştır. 1945 yılında Jean-Paul Sartre ve Simone de Beauvoir tarafından kurulmuş solcu Les Temps modernes dergisinde baş editörlük yapmıştır.

<span class="mw-page-title-main">Feminist eleştiri</span>

Feminist eleştiri’nin etkileşimli ya da çelişkili farklı okulları ve akımları söz konusudur. Marksist feminizm, radikal feminizm, psikanalitik feminizm, postyapısalcı feminizm söz konusu olduğundan, feminist eleştiri çok genel bir başlık olarak bütün bu eleştiri geleneklerini içermektedir demek gerekir. Özellikle 1960'lardan sonra Fransa, Amerika ve İngiltere'de ortaya çıkan ve güçlenen yeni kuramsal akımlarla ve disiplinlerle feminist hareket de toplumsal ve siyasal bir savaşım olarak canlanma gösterir.

Luce Irigaray, yapısalcılık sonrası gelişen ve etkili olan Fransız feminist felsefenin ünlü üç isiminden biridir. Bu eğilime postmodern feminizm denilmesi de söz konusudur. Feminist teorisyen, psikanalizci ve edebiyat kuramcısı.

“Das Unbehagen der Geschlechter” kitabının yazarı Judith Butler’ın öncülüğünde eşitlik feminizmi üzerine kurulmuş; ancak bir adım daha da ileriye giderek “toplum cinsiyeti” ve “biyolojik cinsiyet” olmak üzere iki cinsiyetten bahsetmiştir. Cinsiyet kimliklerinin ortak kabul edilebilmesi, cinsiyetler arasındaki farklılıkların daha az güçlü olmasıyla bağlantılıdır.

<span class="mw-page-title-main">Simone de Beauvoir</span> Fransız yazar ve feminist filozof

Simone Lucie-Ernestine-Marie-Bertrand de Beauvoir, Fransız yazar ve feminist filozof. Roman, felsefe politik ve sosyal deneme, biyografi ve otobiyografi yazarı, gazeteci.

Feminist felsefe, feminist perspektiften yapılan felsefeyi ifade eder. Feminist felsefe, feminist hareketlerin davasına destek olmak üzere felsefe yöntemlerini kullanma girişimi ile birlikte, geleneksel felsefi düşünceleri feminist bir çerçevede eleştirme ya da yeniden değerlendirme girişimini içerir.

<span class="mw-page-title-main">Cinselliğin Diyalektiği: Kadın Özgürlüğü Davası</span>

Cinselliğin Diyalektiği: Kadın Özgürlüğü Davası, radikal feminist olan Shulamith Firestone'un 1970 tarihli kitabıdır. Sigmund Freud, Wilhelm Reich, Karl Marx, Friedrich Engels ve Simone de Beauvoir’ın düşüncelerini sentezleyerek bir feminist teori oluşturduğu kitabı ile Firestone, ABD’de İkinci Dalga Feminizm önemli metinlerinden birisini yaratmıştır.

Christina Hoff Sommers'ın Who Stole Feminism? kitabında ortaya attığı iki terimden biri eşitlikçi feminizm diğeri cinsiyet feminizmidir.

Gülnur Acar-Savran, sosyalist-feminist yazar ve çevirmendir.

Alia El-Saji, McGill Üniversitesi'nde Felsefe Doçentidir. Çalışmaları 20. yüzyıl olguculuğunu ve Fransız felsefesini eleştirel ırk ve feminist teorileri ile birleştirmeye odaklıdır. El-Saji, feminist olguculuğun çalışmasına kesişmeli bir yaklaşım getirmesi gerektiğine; cinsiyetin ise cinsiyete baskı uygulayan diğer etkenlerden ayrı olarak değerlendirilmemesi gerektiğine inanıyor.

<i>İkinci Cins</i>

İkinci Cins, Simone de Beauvoir'in 1949 tarihli kitabı. Feminizm ve toplumsal cinsiyet çalışmalarında kaynak kitaplardandır. Eserde Beauvoir kadınların hangi süreçler neticesinde "ikincil statüye" düşürüldüğünü ele alırken bu durumu tanımlamak için "öteki" ve "ikinci cins" kavramlarını tercih etmiştir. Kadınların siyasi, toplumsal ve kamusal alanda görünürlüğünün olmayışı "öteki" kavramıyla ele alınmaktadır. Beauvoir eserinde kadın doğulmadığı sonradan kadın olunduğu düşüncesini paylaşmaktadır. Bu düşünceye göre bireyin toplum içindeki görünürlüğünü saptayacak belirlenmiş temeller yoktur. Erkek ve kadın cinsiyetleri birtakım gelişim süreci aşamalarını benzer şiddetlerde yaşarlar ancak toplumsal alanda görünürlük durumuna gelindiğinde kadın ikinci plana düşürülmektedir.

<span class="mw-page-title-main">Toplumsal cinsiyet sosyolojisi</span> sosyolojinin alt dalı

Toplumsal cinsiyet sosyolojisi, kadın ve erkek arasındaki farkılılıkların kültürel ve toplumsal olarak nasıl kurulduğunu, kadın ve erkeğin sosyal yapı içindeki durumlarını, kadınlık ve erkeklik kimliğinin oluşum sürecini inceleyen sosyoloji alt dalıdır.

<span class="mw-page-title-main">Feminist hareketler ve ideolojiler</span>

Yıllar boyunca çeşitli feminist ideoloji hareketleri gelişti. Hedefler, stratejiler ve bağlılıklar bakımından farklılık gösterirler. Sıklıkla örtüşürler ve bazı feministler kendilerini feminist düşüncenin çeşitli dallarıyla özdeşleştirirler.

<span class="mw-page-title-main">Varoluş özden önce gelir</span>

Varoluşun özden önce gelir önermesi, bir şeyin özünün (doğasının), varoluşundan daha temel ve değişmez olduğu yönündeki geleneksel felsefi görüşün tam tersi olacak şekilde çeviren varoluşçuluğun merkezi bir iddiasıdır. Varoluşçulara göre insan bilinci kendi değerlerini yaratarak yaşamına bir anlam belirler çünkü insan, doğuştan gelen herhangi bir kimliğe veya değere sahip olarak dünyaya gelmez. Bu kimliğin veya değerin birey tarafından yaratılması gerekir. Kendilerini oluşturan eylemleri ortaya koyarak, varlıklarını daha anlamlı hale getirirler.