İçeriğe atla

Varoluşçu bunalım

Varoluşçu bunalım, bireyin kendi yaşamının temelini; yaşamının herhangi bir anlamının, amacının ya da değerinin olup olmadığını sorguladığı bir andır.[1] Varoluşun anlamı ve amacı sorunu varoluşçuluk felsefe okulunun konusudur. Buna karşın, önce varoluşçu olduğu sanılan pek çok bunalımın depresyon ya da temel karşılanmamış güvenlik, yakınlık, vb. gereksinimler gibi başka bir nedenden kaynaklandığı ortaya çıkabilir.

Betimleme

Varoluşçu bunalım bu etmenlerden kaynaklanabilir ya da bu etmenlerle karıştırılabilir ya da bu etmenlere komorbid olabilir:

  • Majör depresif bozukluk
  • Kişinin yaşamıyla doygunsuzluğu
  • Ağır psikolojik travma
  • Yalnızlık ve dünyadan soyutlanmış duygusu
  • Kişinin ölümlülüğünün yeni kavranışı ya da değerinin anlaşılması
  • Kişinin yaşamının amacı ya da dışsal anlamının olmadığına inanması
  • Yaşamın anlamının aranışı
  • Kişinin gerçeklik algısının ya da dünya görüşünün yıkılması
  • Kişinin kendi özgürlüğünün ve bu özgürlüğün kabulü ya da reddinin sonuçlarının farkındalığı
  • Kişiyi anlam arayışına sürükleyen aşırı zevkli ya da acılı bir deneyim

Varoluşçu bunalım genelde kişinin yaşamındaki kayda değer bir olay (psikolojik travma, evlilik, ayrılık, büyük kayıp, sevilen kişinin ölümü, yaşamı tehdit eden bir deneyim, yeni bir partner, psikoaktif ilaç/uyuşturucu kullanımı, yetişkinliğe adım atarken evden ayrılma, kişisel olarak önem gösteren bir yaşa ulaşmak, vb.) tarafından kışkırtılır. Genelde bunalımdaki insanın kişisel ölümlülük üzerine içe bakışını kışkırtarak bahsedilen bu baskılanmış farkındalığı açığa çıkarır.

Bileşeniler

Varoluşçu bunalım ya da Varoluşsal kriz, duygusal, bilişsel ve davranışsal olmak üzere üç bileşeni olduğu anlaşılabilecek karmaşık bir deneyimdir. Duygusal düzeyde, genellikle korku, endişe, umutsuzluk ve çaresizlik gibi olumsuz duygularla ilişkilendirilir. İnsanlar ayrıca içinde bulundukları durumdan dolayı kendilerini suçlu veya sorumlu hissedebilir, yalnızlık duygusu ve kişisel bütünlük kaybı yaşayabilirler. Bilişsel düzeyde, varoluşsal kriz anlam ve amaç kaybının yanı sıra kişisel değerlerin kaybı ile karakterize edilir. Kişinin kendi ölümlülüğünün farkına varmasını da içerebilir. Davranışsal düzeyde ise bağımlılıklara, anti-sosyal davranışlara ve fiziksel sağlık ve ilişkilerde gerilemeye yol açabilir. Ancak, olumsuz yönlerine rağmen, varoluşsal krizin olumlu sonuçları da olabilir ve kişisel gelişime ve yeni değerlerin keşfine yol açabilir.[2]

Anlamsızlık

Varoluşsal krizler anlamsızlık meselesi etrafında döner ve çoğu kuramcı tarafından anlam krizleri olarak görülür. Bu konu, yaşamın amacı, neden var olduğumuz ve yaşamı neyin anlamlı kıldığı gibi birbiriyle ilişkili çeşitli soruları kapsamaktadır. Geleneksel olarak, dünyanın Tanrı tarafından bir amaçla yaratıldığı inancı gibi dini açıklamalar bu soruya yanıtlar sağlamıştır. Kişisel düzeyde, bireyler hayatlarını anlamlı kılmak için seküler bir anlam arayışına girerler. İnsanların hem duygularını hem de yaşamdaki pratikliklerini etkileyen güçlü bir anlam ihtiyacı vardır. Ancak, olumsal bir evrende anlamın olmaması, anlamsız bir evrende anlam bulma sorununu yaratır. Çeşitli anlam kaynakları arasında dini inanç, sosyal ilişkiler, fedakârlık, bir amaca adanmışlık, yaratıcılık, hazcılık, kendini gerçekleştirme ve doğru tutumu bulma sayılabilir. Bir anlam kaynağının yokluğu genellikle varoluşsal bir krize yol açar ve yeni bir anlam kaynağı keşfetmek bu krizi çözmenin anahtarıdır.[3]

Sonuçlar ve klinik belirtiler

Varoluşsal kriz, bireylerin varoluşlarının anlamını ve amacını sorguladıkları zaman yaşayabilecekleri bir durumdur. Bu krizin hem kişisel hem de toplumsal düzeyde çeşitli sonuçları olabilir. Kişisel düzeyde strese, kaygıya, depresyona ve kötü ilişkilerin oluşmasına yol açabilir. Bazı durumlarda, kriz çözülmezse depresyonla sonuçlanabilir. Toplumsal düzeyde ise, bireyler olumlu bir etki yaratma güdüsünden yoksun olabileceğinden, yüksek boşanma oranına ve topluma olumlu katkıların azalmasına katkıda bulunabilir.

Bununla birlikte, varoluşsal bir kriz uygun şekilde çözülürse, bireyin yaşamı üzerinde olumlu etkileri olabilir. Etkilenen kişiyi altta yatan sorunları ele almaya ve yeni anlam kaynakları bulmaya iterek kişisel gelişimine ve yaşam tarzında iyileşmeye yol açabilir. Örneğin, "ikinci sınıf krizi" sırasında bireyler ileriye dönük planlar yapabilir ve hayatlarını nasıl yönlendirecekleri konusunda daha bilinçli seçimler yapabilirler.

Psikoterapistler, doğru bir teşhise ulaşabildikleri için varoluşsal bir krizi tanımada ve ele almada önemli bir rol oynarlar. Ancak belirtiler kişiden kişiye büyük farklılıklar gösterebildiğinden teşhis koymak zor olabilir. Bazı bireyler anlam eksikliklerini işkoliklik ya da takıntılı bir şekilde prestij ve maddi kazanımlar peşinde koşma gibi zorlayıcı davranışlarla ifade edebilir. Bu tür davranışlar bireyin dikkatini krizinden uzaklaştırarak geçici bir rahatlama sağlayabilir ancak kendi içinde tatmin edici değildir.

Diğerleri krizlerini, anlamdan yoksun olduğuna inandıkları faaliyetleri gözden düşürdükleri nihilizmi açıkça ilan ederek ifade edebilirler. Daha ağır vakalarda, birey amaçsızlık ve ilgisizlik yaşayabilir, bu da hareketsizlik ve depresyonla sonuçlanabilir.

Varoluşsal bir krizin şiddeti, iş tatmini ve kişinin ilişkilerinin kalitesi gibi çeşitli dolaylı faktörler tarafından belirlenebilir. Araştırmalar, yaşamda anlam eksikliğinin psikopatoloji ile ilişkili olduğunu, olumlu bir anlam duygusuna sahip olmanın ise derin dini inançlar, net yaşam hedefleri ve bir amaca adanmışlık ile ilişkili olduğunu göstermiştir.

Varoluşsal krizi ölçmek için Yaşamda Amaç Testi ve Yaşam Endeksi gibi anketler de dahil olmak üzere çeşitli yöntemler bulunmaktadır. Bu araçlar, terapistlerin ve danışmanların krizin kapsamını ve şiddetini ve depresyon, cinsiyet ve yoksulluk gibi diğer olgularla nasıl ilişkili olduğunu anlamalarına yardımcı olabilir.[4][5]

Ayrıca bakınız

Kaynakça

  1. ^ Richard K. James, Crisis intervention strategies, 4 Temmuz 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi, erişim tarihi: 8 Şubat 2015 
  2. ^ Rehberger, Rainer (2014). "Viewing Camus's The Stranger from the perspective of W. R. D. Fairbairn's object relations". Fairbairn and the Object Relations Tradition. Routledge. ss. 461-470. doi:10.4324/9780429474538-40. ISBN 978-0-429-47453-8. 11 Şubat 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 11 Şubat 2023. 
  3. ^ Pratt, Alan. "Nihilism". Internet Encyclopedia of Philosophy. 9 Mart 2010 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 25 Ocak 2022. 
  4. ^ DeAngelis, Tori. "In search of meaning". www.apa.org. 14 Temmuz 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 26 Ocak 2022. 
  5. ^ Davies, Gena; Klaassen, Derrick; Längle, Alfried (2014). "Purpose in Life Test". Encyclopedia of Quality of Life and Well-Being Research (İngilizce). Springer Netherlands. ss. 5238-5243. doi:10.1007/978-94-007-0753-5_2336. ISBN 978-94-007-0753-5. 11 Şubat 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 11 Şubat 2023. 

İlgili Araştırma Makaleleri

Psikoterapi, bireylerin duygusal ve davranışsal sorunlarının çözümünü, ruh sağlıklarının geliştirilmesi ve korunmasını amaçlayan tekniklerin genel adı. Psikoterapi her zaman sadece tek tek bireyleri konu almaz, zaman zaman incelenen tüm bir ailenin etkileşimsel meseleleri zaman zamansa incelenen bir çiftin birbiriyle olan ilişkisindeki bazı sorunların ruh sağlığı temelindeki kökleri olabilir. Ruh-zihin sağlığına dair sorunların psikolojik, sosyolojik veya somatik boyutları olabilir.

<span class="mw-page-title-main">Fobi</span> Bir nesne veya durumun sürekli ve aşırı korkusu ile tanımlanan anksiyete bozukluğu

Fobi, korku ya da yılgı, bir şeye karşı duyulan korkunun, bireyin gündelik yaşamını olumsuz yönde etkilemesi hali. Fobi kelimesi, Yunanca Phobos kelimesinden gelir. Phobos, Yunan mitolojisinde korku tanrısıdır.

<span class="mw-page-title-main">Biyografi</span> Bir insanın yaşamındaki olayların belirli bir sıraya göre anlatıldığı edebiyat türüdür

Biyografi ya da yaşam öyküsü, bir kişinin yaşamını ayrıntılı bir biçimde açıklayan bir edebiyat türüdür. Kişi kendi hayatını anlatıyorsa buna otobiyografi, şairlerin yaşam hikâyesi anlatılıyorsa da buna tezkire denir. Biyografiler eğitim, iş, ilişkiler ve ölüm gibi temel olaylardan daha fazlasını içerir. Bir biyografi, bir konunun yaşam öyküsünü sunar, deneyimle ilgili samimi ayrıntılar da dahil olmak üzere yaşamlarının çeşitli yönlerini vurgular ve öznenin kişiliğinin bir analizini içerir.

<span class="mw-page-title-main">Terör yönetimi teorisi</span> toplumsal ve evrimsel psikoloji teorisi

Terör yönetimi teorisi; 1980’lerde Sheldon Solomon ve arkadaşları tarafından geliştirilen psikoloji kuramıdır. Solomon, bu kuramı geliştirirken Ernest Becker’in The Denial of Death adlı eserinden ve Sigmund Freud’un ölümü hatırlatan her şeyin insanlarda çeşitli mistik inançları canlandırdığı düşüncesinden esinlenmiştir.

Libido, Sigmund Freud tarafından ortaya atılan, insanın ana sorun kaynağı olarak görünen, bastırılmış duyguları insan benliğinde ateşleyen terimdir. TDK sözlükte "İnsanın davranışlarının temelini oluşturan cinsel içgüdü" olarak tanımlanır. Freud, diğer uzmanların insana yaşama gücünü veren enerji demesine rağmen libidonun zararlı olduğunu kanıtlamıştır. Libido düşürücü de buradan icat olmuştur.

<span class="mw-page-title-main">İntihar</span> kişinin kendi ölümüne neden olan kasıtlı eylemi

İntihar veya özkıyım, bir bireyin, neticesinin ölüm olacağının bilincinde olarak, kendisinin ölümüne yol açacak bir eylem yapmasıdır. Risk faktörleri arasında; majör depresif bozukluk, akıl hastalıkları, bipolar bozukluk, şizofreni, kişilik bozuklukları gibi akıl hastalıkları, alkolizm ve madde bağımlılığı bulunmaktadır. Bireyin kendisine yönelik bir saldırganlık hâli olan intihar davranışı, birçok şiddet davranışının aksine her yaştan kişiyi etkilemekte olup, bireyin bilerek ve isteyerek kendi hayatına son vermesi olarak da tanımlanabilir.

<span class="mw-page-title-main">Varoluşçuluk</span> Felsefi ve edebi akım

Varoluşçuluk veya egzistansiyalizm, 19. yüzyıl sonları ile 20. yüzyılda kendi içlerindeki derin öğretisel farklılıklarına karşın felsefi düşüncenin salt düşünen özne ile değil eyleyen, duyumsayan, yaşayan bir birey olarak insan öznesi ile başladığı inancını paylaşan belli başlı Avrupalı filozofların çalışmalarına karşılık gelen terim. Varoluşçu düşüncede her ne kadar 'özgürlük' yaygın olarak tepe nokta kabul edilse de akımın ilksel erdemi, otantisitedir. Varoluşçuluğa göre bireyin başlangıç noktası "varoluşsal tutum" olarak adlandırılan tutumla, yani görünürde anlamsız veya absürt bir dünya karşısında bir kopma ve keşmekeşlik duygusu ile nitelenir. Pek çok Varoluşçu, geleneksel ya da akademik felsefeyi biçim ve biçemsel yönden gerçek insan deneyiminden fazlasıyla soyut ve uzak olarak görmüştür. Ruhbilimsel ve kültürel devinimlerin bireysel deneyimlerle birlikte var olabileceğini savunan bu felsefi akımda, erdemlilik ve bilimsel düşünce birlikteliğinin insan var oluşunu anlamlandırmak için yeterli olamayacağını, bundan dolayı mevcut birlikteliğin gerçek değer yargıları içinde yönetilen ileri düzey bir kategori olduğu düşünülmüştür. İnsanın varoluşunu anlamlandırma, kesin olarak bahsedilen bu otantik gerçeklikle mümkündür.

<span class="mw-page-title-main">Rekabet</span> Aynı işi yapan kimseler ya da kuruluşlar arasındaki daha iyiye ulaşma, daha iyi sonuç alma yarışması

Rekabet, üstünlük sağlama amacı ile rakiplere karşı yürütülen yarışma etkinliklerinin bütünüdür. Bu terim işletmecilik, iktisat, çevrebilim, spor ve sanat dallarını da içeren alanlarda sıkça kullanılır. Rekabet iki ya da daha çok güç, kuruluş, işletme, sistem, birey ya da grup arasında yeralabilir.

<span class="mw-page-title-main">Depresif duygudurumu</span> düşük ruh hâli

Depresif duygudurumu, depresyon ya da bunalım, bir olay karşısında duyulan beklentilerin olumsuz yönde olması veya beklentilerin olumsuz yönde gittiği sanrısıdır. Bu duygu çoğu zaman; hiçbir zaman ve hiçbir şekilde gerçekleşemeyecek olan veya böyle olacağı sadece düşünülen beklentiler söz konusu olduğunda kendini belli eder. Umutsuzluk, özellikle öncesinde bu beklentiyi elde edemeyen insanların yaşayacağı bir duygudur.

Hümanistik veya varoluşçu-hümanistik veya insancıl terapi, hümanistik psikoloji yaklaşımından hareketle oluşan, duygusal yönden rahatsız insanlar yerine psikolojik olarak sağlıklı insanlar üzerine odaklanan bir terapi biçimidir.

Pozitif psikoloji, 1990'lı yılların sonlarında başlayan bir akımdır ve günümüze geldikçe önem kazanan bir araştırma alanı haline gelmiştir. Pozitif psikoloji hakkındaki araştırmalar ve kuram geliştirme çabaları sayıları gittikçe artan bir psikolog grubunun dikkatini çekmektedir ve hümanistik psikoloji hareketinin en uzun soluklu mirasını temsil edebilir. Ancak bazı psikologlar, hakkını teslim etseler de, pozitif psikolojiyi hümanistik psikolojinin ‘’ yeniden paketlenmesi’’ olarak görüyorlar. Pozitif psikoloji, “bireylerin, grupların ve kurumların uygun bir şekilde işlev görmesine yardımcı olan ve onların gelişmelerine katkı sağlayan durumlar ve koşulların bir çalışması” olarak tanımlanmıştır.

Sosyal kimlik kuramı, grup olgusunun analizinde iç grup dinamikleri, gruplar arası ilişkiler ve kolektif benliğe yönelik açıklamalar getiren bir sosyal psikoloji kuramıdır. Sosyal psikologlar Henri Tajfel ve John Turner tarafından geliştirilmiştir. Kişisel bilişsel süreçleri, kişiler arası etkileşimleri ve sosyolojik süreçleri bir arada ele alarak sosyal kimlik kavramının farklı analiz düzeylerinden incelenmesini mümkün kılmaktadır.

Sosyal sağlık, genellikle iki farklı ama iç içe geçmiş kavramları ifade eden bir terimdir. Sosyal sağlık, bireyin sağlığına işaret eder ve başkalarıyla etkileşime girme ve sosyal durumlarda ilerleme yeteneğini vurgular. Aynı zamanda, tüm topluluğun sağlığına ve üyelerinin nasıl davrandığına bağlı olabilir.

Yaşam koçluğu, bir koçluk sanatı olup, insanların kendi kendilerini güçlendirmelerine yol açan beceriler ve tutumlar geliştirerek kişisel hedefleri tanımlamalarına ve elde etmelerine yardımcı olma sürecidir. Yaşam koçluğu, iş-yaşam dengesi ve kariyer değişikliği gibi konularla ilgilenir ve genellikle işyeri ortamı dışında gerçekleşir.

Ikigai "varlık nedeni" anlamına gelen Japonca bir kavramdır. "Ikigai" kelimesi genellikle kişinin hayatındaki değer kaynağını veya hayatını değerli kılan şeyleri belirtmek için kullanılır. Türkçeye çevrildiğinde kelime kabaca "uğruna yaşadığınız şey" ya da "sabah uyanma sebebiniz" anlamına gelir. Her bireyin ikigai'ı onlar için kişiseldir ve yaşamlarına, değerlerine ve inançlarına özgüdür. Bireyin içsel benliğini yansıtıp bunu sadakatle ifade ederken, bireyin kendini rahat hissettiği bir zihinsel durum yaratır. Kişinin ikigai hissetmesini sağlayan faaliyetler asla bir bireye zorlanmaz; genellikle kendiliğinden olurlar ve her zaman istenip üstlenilirler, bireysel tatmin ve hayata anlam duygusu verirler.

<span class="mw-page-title-main">Sıkıntı</span>

Yaygın kullanımda sıkıntı, bir bireyin özellikle hiçbir şey yapmadan durduğu, çevresiyle ilgilenmediği veya bir gün veya dönemin donuk veya sıkıcı olduğunu hissettiği, duygusal ve bazen de psikolojik bir durumdur.

<span class="mw-page-title-main">Yaşam felsefesi</span>

Yaşam felsefesi, yaşamın anlamı ya da yaşamın nasıl yaşanması gerektiğine ilişkin herhangi bir genel tutum ya da felsefi görüştür.

İntihar, etikte ve felsefenin diğer dallarında, çeşitli filozoflar tarafından farklı şekilde yanıtlanan zor sorular ortaya çıkarır. İntihar üzerine felsefi bakış açıları felsefi akımlara, zamana ve yazara göre değişir. Bununla birlikte, inançlı yazarlar için, genellikle inandıkları dinler ile paralellik gösterir.

<span class="mw-page-title-main">Otantisite</span> varoluşçu felsefe ve psikolojide bir kavram

Otantiklik, otantisite veya özgünlük, psikoloji, varoluşçu psikoterapi, varoluşçu felsefe ve estetik alanlarında bir kişilik kavramıdır. Varoluşçulukta otantisite, sosyal uyuma yönelik dış baskılara rağmen bir kişinin eylemlerinin değerler ve arzularıyla uyumlu olma derecesidir. Bilinçli benlik, durumuyla, kendi yaratmadığı bir absürd dünya içine "atılmış" olma durumuyla, dolayısıyla Benlik'ten farklı ve başka dış güçler ve etkilerle karşılaşır. Bir kişinin özgünlükten yoksun olması, diğer insanlarla ve kişinin kendisiyle ilişkilerinde kötü inanç olarak kabul edilir; dolayısıyla özgünlük Delphi Okyanusu'nun talimatında yer alır: "Kendini tanı."

<span class="mw-page-title-main">Varoluş özden önce gelir</span>

Varoluşun özden önce gelir önermesi, bir şeyin özünün (doğasının), varoluşundan daha temel ve değişmez olduğu yönündeki geleneksel felsefi görüşün tam tersi olacak şekilde çeviren varoluşçuluğun merkezi bir iddiasıdır. Varoluşçulara göre insan bilinci kendi değerlerini yaratarak yaşamına bir anlam belirler çünkü insan, doğuştan gelen herhangi bir kimliğe veya değere sahip olarak dünyaya gelmez. Bu kimliğin veya değerin birey tarafından yaratılması gerekir. Kendilerini oluşturan eylemleri ortaya koyarak, varlıklarını daha anlamlı hale getirirler.