İçeriğe atla

Uyku-uyanıklık arası

Uyku-uyanıklık arası, tam uyanmadan önceki (hipnopompik) ve aynı zamanda, uykuya dalmadan önceki (hipnogojik) yarı uyku hali olup, ayırt edici özellikleri, beyindeki neo-korteks tabakalarının etkin olmaması, yani duyu organlarından bilgi gelmemesi ve beynin alfa dalgaları yayınlamasıdır. Halk arasında tavşan uykusu olarak da bilinir.

Uyku-uyanıklık arası denilen bu yarı uyku hali doğal olarak meydana geldiği gibi, çeşitli yöntemlerle (zen, meditasyon, yoga, uyaranların azaltılması, gevşeme vs.) yapay olarak da oluşturulabilir. Uyku-uyanıklık arası halinde, göz kapakları kapalıyken gözyuvarların hareket etmeleri söz konusu olabilir ki, bu göz hareketleri rüya görüldüğünü gösterirler. Kimi zaman paranormal algılamaların meydana geldiği rüyalarda imaj ve seslerin duyusal (beş duyu yoluyla) değil, zihinsel algılanması söz konusudur.REM uykusu). Uyku-uyanıklık arası, şuuraltı kapısının açıldığı hal olarak da belirtilir.

Metapsişik incelemelerde ve oto-hipnozda (kendi kendine hipnoz) yararlanılan uyku-uyanıklık arası halin yapay olarak oluşturulmasında monoton davul sesleri, bir mantra tekrarı, belirli bir nefes ritmini koruma, zihni boş tutma gibi çeşitli yöntemler kullanılabilir.

Sufilik, zen, meditasyon, yoga ve sistemlerindeki çalışmalarda uyku-uyanıklık arası hal çeşitli gevşeme teknikleriyle elde edilir. Çeşitli uyuşturucu maddeler de benzer etkiyi yaparlar.

Uyku-uyanıklık arası halindeki kişi bir rüya gördüğünde, (paranormal bir algılama yoluyla) zihinsel bir yanılsamayla gördüğünü bir rüya olarak değil, tersine gerçek olarak yaşamış olduğu olaylar şeklinde algılar. Buna verilebilecek en başta gelen örneklerden biri astral seyahat deneyimidir. Bu tür bir deneyimi yaşayan bir kişi, genellikle ruhunun bedeninden ayrılarak çeşitli yerlere seyahat ettiğini görür. Bütün bunları uyku-uyanıklık arasındaki bir durumdayken bir rüya yoluyla yaşamış olmasına rağmen, bütün bunları gerçekten yaşadığına inanır. Gerçekte ise bu kişi yalnızca bir rüya görmüştür. Uyku-uyanıklık arası durumundaki bir kişinin bilincine yapılan paranormal bir etkiyle kişinin bilincinin etki altına alınmasının diğer bir adı transa girmedir. Kişilerin bu durumdayken yaşadıkları deneyimler başkalarınca genellikle halüsinasyonlar olarak görülürek inandırıcı bulunmazlar.

Zihnin uyku-uyanıklık arasındaki durumu paranormal etkiler için elverişli bir durumu ortaya çıkarır. Bunun bir nedeni zihnin bu durumdayken yaşadığı zihinsel deneyimleri gerçek deneyimler olarak algılamasıdır. Diğer bir nedeni ise, zihnin bu durumdayken paranormal etkiye açık olmasıdır. Çünkü zihindeki düşünceler bu haldeyken boşalmış ve dışarıdan kontrol edilebilir hale gelmiştir. Paranormal bir etkinin sağlanabilmesi için, insan zihnindeki düşüncelerden oluşan karmaşıklığın azaltılması gereklilik gösterir. Bu nedenle herhangi bir paranormal bir etkiye açık olunabilmede uyku-uyanıklık arası hali son hedef olmayıp, asıl hedef olan zihnin boşaltılmasına aracılık eden ara bir durumdur. Hipnoz, meditasyon, yoga ve benzeri teknikler yalnızca bu ara durumun (uyku-uyanıklık arası hali) ortaya çıkmasına yarayan araçlardır. Uyku-uyanıklık arası hali ise zihnin karmaşık düşüncelerden arındırılmasına ve bu şekilde dışarıdan gelen paranormal etkilere (paranormal algılamalara) uygun bir durumun oluşmasını sağlar.

Uyku-uyanıklık arası hal yapay olarak oluşturulabilmekle birlikte, doğal olarak da ortaya çıkan bir durumdur. Bu hal kişilerin uykuya dalarken ve uykudan uyanırken de kendiliğinden oluşan bir haldir. Bunun dışında narkoz etkisiyle ya da başka nedenlerle bayılmalarda da bu halin ortaya çıkması söz konusudur. Çok bilinen bazı örnekler, ameliyat masasında narkozdan ötürü baygın olarak yatan ya da kalbi durduğu için öldüğü sanılan kişilerle ilgili yaşanmış deneyimlerdir. Bu durumdaki bir kişinin zihni boşalmış bir haldedir ve dışarıdan gelen paranormal algılamalara açık bir konumdadır. Bu durumdaki bazı kişilerin bu sırada yaşamış oldukları bazı paranormal algılamalar sıklıkla ölüm-ötesi deneyimi adı verilen deneyimleri oluştururlar. Bu deneyimleri yaşayan kişiler yaşadıkları deneyimlerinde, genellikle ruhlarının bedenlerinden ayrılarak öbür alem denilen bir yere gittiklerini, burada bazı ölmüş başka kişilerin ruhlarıyla (genellikle kendi akrabalarıyla) ve bazı ruhani varlıklarla karşılaştıklarını iddia ederler. Bu şekilde yaşanan deneyimlerden, çoğunlukla ruhun ölümsüz olduğu ve bedenden ayrı olarak bilinçli bir şekilde yaşayabileceği görüşleri ortaya çıkar. Ancak bu görüşler herkesçe kabul edilmez ve bu tür deneyimleri yaşamış kişilerin kendi zihinlerinde oluştuğu düşünülen halüsinasyonlar olarak görülürler.

Uyku-uyanıklık halindeyken elde edilen paranormal algılamalar, dinsel ve ruhçulukla ilgili alanlardaki bazı kişilerin yaşamlarında önemli bir yer tutar. Ruhçuluk alanında bu algılamaları yaşayanlar genellikle medyumlar ve benzeri özellikteki ruhçulukla yakından ilgisi bulunan bazı kişilerdir. Dinsel alandaki bu türden kişilere ise keramet sahibi evliyalar gözüyle bakılır. Birçoklarınca paranormal algılamaları olan bu tür kişiler peygamber olarak sayılmamakla birlikte, Tanrı katından ilhamlar aldığı düşünülen, keramet sahibi yüce insanlar olarak görülürler.

Ayrıca bakınız

İlgili Araştırma Makaleleri

Astral seyahat terimi okültizmde ve teozofide kullanılan bir terim olup kişinin uyku gibi hâllerde parapsikolojiye inanan kişilerce esîrî beden ya da astral beden ya da süptil maddelerden oluştuğu söylenen "bedeniyle" fiziksel bedeni dışında, yine bu kişiler tarafından iddia edildiğine göre bilinci yerinde olarak başka mekânlarda dolaşmak üzere yaptığı yolculuğa ve bu bedeniyle geçirdiklerini söyledikleri deneyimlere denir.

<span class="mw-page-title-main">Bilinç</span> Algı ve bilgilerin zihinde duru ve aydınlık olarak izlenme süreci. Düşünen öznenin kendisini anlama ve bilme durumu.

Bilinç, genel olarak, insanda farkındalığın, duygunun, algının ve bilginin merkezi olarak kabul edilen yetidir. Zihnin kendi içeriklerinin farkında olduğu, içebakış yoluyla bilinen, duyumları, algıları ve anıları ihtiva eden bölümüdür.

  1. Kişinin kendisine, yaşantılarına, çevresine, öteki kişilere, bir bütün olarak içinde yaşadığı dünyaya ilişkin farkındalığı, yaşanan deneyimlerden kendiliğinden doğan kendinin farkında olma görüngüsü;
  2. Öznenin duygularına, algılarına, bilgilerine ve kavrayışlarına bağlı olarak kendini anlama, tanıma ya da bilme yetisi;
  3. Bilme edimi ile bilinen içerik arasındaki ilişkiyi her ikisini de içerecek biçimde bir üst düzeyde kurabilme becerisi;
  4. Acı çekme, isteme, bekleme, düş kırıklığına uğrama, korkma gibi belli bir nesnesi bulunan bütün “geçişli” yaşama edimlerini olanaklı kılan ana ilke;
  5. Düşünen öznenin kendisine dönerek, kendisini kendi düşünceleri ile kavraması, kendisine bir başkası olarak dışarıdan bakabilmesi durumu;
  6. “İçebakış” yoluyla zihnin kendi deneyimlerinin gerçekliğini kavrama edimi;
  7. Zihinsel yaşamın geçmiş duyumları, algıları, bilgileri bellekte tutma yeteneği;
  8. Kişinin kendi içinde yaşadıklarına ya da dışarıda olup bitenlere yönelik incelmiş sezgisi, bütün yaşadıklarına ilişkin genel görüşü;
  9. Üzüntü, sevinç, hüzün gibi tek tek yaşantı durumlarına ilişkin kendilik izlenimleri, şeylerin kişiye nasıl göründüğüne yönelik görüngübilimsel yaşantılar bütünü.
<span class="mw-page-title-main">Hipnoz</span> Değişik şuur hallerinden biri

Hipnoz, psikolojiye göre, telkine yatkınlık gösteren bir tür yapay uyku veya uyku-uyanıklık arası haldir. Terimi ilk kullanan, Yunan mitolojisindeki uyku ilahının adından (Χυπνος) esinlenen İskoç hekim S. James Braid'dir (1795-1860). İlk zamanlar sihirbazlık ya da büyücülüğün bir dalı gibi görülen hipnotizma bilim çevrelerince önceleri mesmerist bir uygulama sanılarak aşağılanmışsa da, 19. yüzyılın sonlarında kimi psikoloji çevrelerinin, özellikle Salpetrier ve Nancy ekollerinin reddetmek yerine fenomene bilimsel araştırıcılıkla yaklaşıp, fenomeni bilimsel deneylerle sistemli bir şekilde incelemesi sonucunda, hipnoz bilim alanındaki yerini almıştır.

Meditasyon ya da dalınç, Latince meditatio kelimesinden türetilmiş, sözcük anlamıyla birçok Batı dilinde "derin düşünme" anlamına gelmekte olan bir terim olup, sözlüklerde, "kişinin iç huzuru, sükûnet, değişik şuur halleri elde etmesine ve öz varlığına ulaşmasına olanak veren, zihnini denetleme teknikleri ve deneyimlerine verilen ad" olarak tanımlanır. Meditasyon tekniklerine, ait oldukları, Budizm (Hindistan), Taoizm (Çin), Bön (Tibet), Zen (Japonya) ve İslamiyet'te (tefekkür) gibi inanç sistemlerine göre ve izledikleri yöntemlere göre değişik adlar verilmiştir. Ayrıca günümüzde mevcut farklı inanç sistemleri, mezhepler ve ekoller meditasyonu farklı olarak yorumlamakta ve farklı şekillerde uygulamaktadırlar. Bu bakımdan standart ya da tek biçimli bir meditasyondan söz etmek olanaksızdır.

<span class="mw-page-title-main">Türbe</span> İslami kültürde saygın kişilere ait mezar

Türbe, devlet görevlilerinin veya din âlimlerinin mezarlarının bulunduğu oda şeklindeki yapıya verilen isimdir. İçerisinde çoğunlukla saygın kişilerin gömülü olduğu anıtsal tarihi mezarlar için de türbe kelimesi kullanılır.

Takıntı (Obsesyon), ruhçulukta (spiritüalizm) ve ruhbilimde (psikoloji) farklı olarak tanımlanır ve farklı kavramları ifade etmek üzere kullanılır. Psikiyatri sözlüklerinde kısaca “yanlış olduğunu bildiğimiz halde kafamızdan atamadığımız, mantık ve muhakeme ile uzaklaştırılamayan, arzu edilmeyen saplantı halindeki fikirler” olarak tanımlanır. Ruhçulukta ise, “bir bedensiz ruhun bir bedenliyi (insanı) hükmedecek derecede etkisi altına alması” olarak tanımlanır. Tanımlardan da anlaşılabileceği gibi, birinde obsede edici etken bir fikir olarak kabul edilir, diğerinde ise bu etken bir fikir değil, bu tür fikirleri obsedeye aşılayan canlı bir varlıktır. Obsesyon (obsession) sözcüğü Latincede “rahatsız etme” anlamında kullanılan “ obsideratum” ya da “obsidere” sözcüğünden türetilmiştir.

<span class="mw-page-title-main">Rüya</span> diğer adıyla düş, uykunun genel bir özelliği olup, uykunun REM evresi ile yakından ilgili, görsel ve işitsel algı ve duyulardır

Rüya ya da düş, uykunun genel ve karakteristik özelliklerinden biri olup, uykunun hızlı göz hareketi (REM) adlı evreleriyle yakından ilişkili bulunan, görsel ve işitsel algı ve duygulardır. Rüyaların biyolojik içeriği, işleyişi ve maksatları tümüyle anlaşılmış değildir. Rüyalara “duyusuz algı”nın bir türü veya nesnesiz algı olarak da bakılabilir. Çeşitli inanışlara ve tahminlere de neden olan rüyalar, her zaman için ilginç ve yoruma açık bir konu oluşturmuşlardır. Farklı psikoloji ekollerinin, parapsikologların ve deneysel spiritüalistlerin rüyaları farklı biçimlerde açıklama çabaları olmuştur. Rüyaların işleyişinin açıklanması bilimsel topluluğun genel kabulüne göre varsayımlar düzeyinden öteye pek gidememiş olup, rüyalar hâlen esrarını korumakta olan bir inceleme alanını oluşturmaktadır. Rüyaların bilimsel incelenmesi oneiroloji adını alır.

Medyum, ruhlar alemi ile iletişime geçebildiğini ve ölülerle canlılar arasında iletişim kurabildiğini iddia eden kişi. Türkçeye Fransızcadan geçen sözcüğün kökeni Latince medium (aracı) sözcüğüne dayanır.

<span class="mw-page-title-main">Trans</span>

Trans, hipnoz veya herhangi bir medyum aracılığıyla girilen, vücudun haricî uyarıcılara kapalı olduğu yarı uyanık durum.

<span class="mw-page-title-main">Değişik şuur halleri</span>

Değişik şuur hâlleri, parapsikolojide insanın uyanıkken bulunduğu olağan şuur hâlinden farklı şuur hâllerini kapsayan bir terim olarak kullanılmaktadır.

Rüya yorumu, rüya türlerinden yalnızca “amaçlı rüyalar” ya da diğer adıyla “haberci rüyalar” grubuna giren, bir mesaj taşıyan rüyalardaki sembolizmi çözme çalışmasına verilen addır. Metapsişik araştırmalar ve rüya laboratuvarlarında sürdürülen araştırmalar, rüyaların bir kısmının psikofizyolojik nedenlerden kaynaklandığını ortaya koymuştur ki, “alelade rüyalar” da denilen bu rüyalar hiçbir mesaj taşımadıklarından yorumlanmayı da gerektirmez. Dolayısıyla, metapsişik araştırmacılara göre, rüyasındaki sembolizmi çözmek isteyen kişinin öncelikle o rüyasının haberci (amaçlı) bir rüya mı olduğunu, yoksa psikofizyolojik kaynaklı bir rüya mı olduğunu çözmesi gerekmektedir. Bu da her iki rüya grubunun arasındaki temel farklar hakkında bilgilenmekle ve deneyimle olanaklıdır.

<span class="mw-page-title-main">Durugörü</span>

Durugörü (clairvoyance) canlı ve cansız nesnelerin ve olayların beş duyunun yardımı olmadan algılanmasına verilen addır.

Bardo Thödol, insan ruhunun ölüm olayından tekrar doğmasına dek içinde bulunacağı koşulları ve geçireceği bilinç hallerini ayrıntılı bir biçimde açıklayan ve ruha ölüm sonrasında geçirebileceği haller konusunda rehberlik yapan bir Tibet kitabıdır. Batı'da bu kitaba Tibet Ölüler Kitabı denmiştir.

Dezenkarnasyon, sözcük anlamıyla “etten ayrılma” anlamına gelip, ölüm denilen olaya Spiritüalist terminolojide verilen addır; solunum ve kalp atışlarının durmasıyla anlaşılan bu olay, Spiritüalizm’de “ruh ile yoğun (fiziksel) beden arasındaki ilişkinin kesin olarak kesilmesi” şeklinde tanımlanır. Fakat buradaki “etten ayrılma” ifadesi vücudun içinden çıkıp gitmek anlamında değil, ruhun vücut üzerindeki hakimiyetini durdurması, vücudu etki altında tutmayı bırakması anlamında kullanılır; çünkü madde-dışı bir varlık olan ruh için, mekanla ilgili olan girmek ve çıkmak fiilleri kullanılamaz. Spiritüalist terminolojideki terimlerle dezenkarnasyon, ruhun, perisprisini bedenden çekerek konsantrasyonunu spatyuma kaydırmasıdır.

Duruişiti, hiçbir aygıt kullanmaksızın, algılanabilmesi olanaksız uzaklıktaki ses, konuşma ve müzikleri işitebilme ve bedensiz varlıklardan gelen tesirleri söz halinde duyabilme şeklinde olduğu iddia edilen paranormal yeteneğe metapsişikte verilen addır. Durugörü yeteneği ile karşılaştırıldığında, aralarındaki tek fark, paranormal algılamanın birinde görme, diğerinde işitme algısına dayalı olmasıdır.

<span class="mw-page-title-main">Vecd</span> Şuur hali

Vecd, vecit ya da ekstaz, kimi sözlüklerde «ruhun dünyevi gerçeklikten kurtulduğu kendinden geçme ve coşkunluk hali» olarak tanımlanmakta olup, kişinin bilinci ve hafızası yerinde olmakla birlikte kendine ilişkin hiçbir algılamasının olmadığı ve kişinin tümüyle kendi haricindeki bir nesneyle ya da varlıkla ilgi kurduğu nadir şuur hallerinden biridir. Parapsikoloji’de « değişik şuur halleri»nden biri olarak ele alınan vecd, spiritüalist sözlüklerde ise «ruh ile beden ilişkisinin belirli bir dereceye kadar gevşediği, dış dünya ile bağların kesildiği özel bir hal, bir degajman hali» olarak tanımlanır.

Sanskritçe dhyāna veya Pāli dilinde jhāna, meditasyonda samadhiye ulaşmak için varılan bir aşamayı ifade eder. Hinduizm, Budizm ve Sihizm'de anahtar bir kavramdır. Çince "Chan", Japonca "Zen", Korece "Seon", Vietnamca "Thien" ve Tibetçe "Samten" kelimeleri aynı anlamda kullanılmaktadır.

Ölümden sonraki yaşam; din, felsefe ve mitolojide insanın dünyadaki fiziksel yaşamını tamamladıktan sonra ruh veya bilinç hâlinde sürdürdüğüne inanılan hayat. Öteki dünya ve İslam kökenli bir terim olan ahiret kavramları Türkçede, ölümden sonraki yaşamın sürdürüldüğüne inanılan mekanı tanımlamakta kullanılır.

Orijinal Yoga Sistemi'nin kökleri evrenin başlangıcına dayanır. Evren ilk tezahür ettiğinde evrendeki ilk canlı varlık olan Brahma tarafından Orijinal Yoga Sistemi bilgileri de aktarılmıştır. Yoga hem bir mükemmel sağlık sistemi hem de evrende var olan maddi yaşam illüzyonundan kutulma rehberi olarak insanlığa aktarılmıştır. Yoga Sanskritçe "Yuj" kökünden gelmektedir ve bütünleşmek, kontrol, birleşmek anlamlarına gelmektedir. Veda metinlerinde Orijinal Yoga Sistemi 'Maha Yoga' olarak adlandırılmıştır. 'Maha Yoga' 'en üstün Yoga' anlamına gelmektedir.

Hipnagoji, uyanıklıktan uykuya geçiş halinin deneyimidir. Bu aşamada meydana gelebilecek zihinsel fenomenler arasında hipnagojik halüsinasyonlar, berrak düşünce, berrak rüya görme ve uyku felci bulunur.