İçeriğe atla

Topyekûn savaş

Topyekûn savaş, bir milletin bütün kaynaklarını seferber ederek başka bir millete kesin olarak iradesini kabul ettirebilmek amacıyla, onun askerî gücünü yok etmek için yapılan savaştır. Topyekûn savaşı diğer savaş türlerinden ayıran özellik, bir ulusun tüm kaynaklarını bu savaş için seferber etmesi ve karşı tarafa kendi iradesini kayıtsız şartsız kabul ettirmeyi amaçlamasıdır. Bu kayıtsız şartsız kabul ettirmek, pratikte ancak, karşı tarafının askerî gücünü tümüyle imha etmekle mümkün olacaktır. Yüzyıllardır pratikte uygulanmakta olan topyekûn savaş, ilk olarak 19. yüzyılda bir savaş çeşidi olarak tanınmıştır. Topyekûn savaşta sivil-asker ayrımı yoktur, herkes asker olarak kullanılabilir.

Kavramsal gelişme

Bazıları topyekûn savaş kavramını Çinli askerî dehâsı Sun Tzu ile birlikte ansa da, bu kavram genelde Carl von Clausewitz ile özdeşleşmiştir. Clausewitz aslında başka bir felsefi savaş kavramı olan mutlak savaşla (hiçbir politik kısıtlaması olmayan savaş) ilgilenmiştir. Mutlak savaş ve topyekûn savaş kavramları genelde karıştırılırlar. Christopher Bassford, National War College'da strateji profesörü, farkı şöyle açıklamıştır: "Clausewitz'in mutlak savaş kavramı daha sonraki bi kavram olan 'topyekûn savaş'tan farklıdır. Topyekûn savaş I. Dünya Savaşı'nda Alman kuvvetlerinin kontrolünü elinde bulunduran General Erich Ludendorff'un fikirlerinin en tipik örneğidir. Topyekûn savaş bu bakımdan politikanın, savaş sürecinde tamamen ikinci plana atılmasıyla karıştırılmıştır —Clausewitz'in reddettiği bir fikir— ve sadece iki seçenek vardır: Mutlak galibiyet, mutlak mağlubiyet."[1]

Gerçekte, Clausewitz'in tanımlamasını tersine çeviren ve I. Dünya Savaşı sırasında (ve 1935'teki kitabı Total War'da) ilk topyekûn savaş tanımlamasını yapan General Erich Ludendorff'tur - politik ve sosyal sistemler dahil olmak üzere, bir savaşı kazanmak için tüm kaynakların seferber edilmesi.

19. yüzyılda kavramın kabulünü değiştirmek için birçok sebep mevcuttur. Ancak ana sebep sanayi devrimidir. Ülkelerin doğal ve kapital kaynakları arttığı için, bazı savaş biçimlerinin diğerlerine göre daha fazla kaynak gerektirdiği açık hale geldi.

Ayrıca, 19. yüzyılda savaş daha da makineleşmeye başladı. Bir fabrikanın, savaş durumunda normalden daha çok yapılacak işi olur. Fabrika bir hedef haline gelecektir, çünkü savaş sürecine katkıda bulunur. Tabii ki fabrikanın işçileri de birer hedef olacaktır.

Topyekûn savaşın tek bir tanımı yok, ancak tarihçiler arasında I. Dünya Savaşı ve II. Dünya Savaşı'nın buna örnek olduğu konusunda bir görüş birliği var. Tarihçilerin büyük çoğunluğu Amerikan İç Savaşı'nı bunu ilk örneği olarak kabul ederler,[2] ancak bazıları da Almanya'nın birleşmesini ilk kabul ederle. Kavram yavaş yavaş geliştiği için buna kesin bir cevap yoktur.

Tanımlar bu şekilde çeşitlenir, ama en tutulanı Roger Chickering'in Total War: The German and American Experiences, 1871-1914'da yaptığı tanımdır: "Topyekûn savaş benzersiz zorluğu ve büyüklüğüyle bilinir. Operasyonların yeri dünyanın her karışındadır; savaşın sınırı yoktur. Ahlâkın bir önemi yoktur, savaşanlar modern ideolojilerin nefretlerinden ilham alırlar. Topyekûn savaş sadece silahlı birliklere değil, bütün popülasyona ihtiyaç duyar. Topyekûn savaşın en önemli noktası sivilleri geniş alanda, ayrım gözetmeden ve temkinli bir şekilde askerî hedefler olarak savaşa dahil etmektir."

Topyekûn savaşta siviller de propaganda ile savaşa katılır. Propaganda ile moral ve üretim hızı arttırılır. Ayrıca sivil yerlerde tüketime sınırlandırma getirilerek savaş için daha çok malzeme sağlanır.

Eski tarih

MÖ 431'de Atina'yı çevreleyen surlar

İlk belgelenen topyekûn savaş, MÖ 431 ve 404 yılları arasında Atina ve Sparta arasında yapılan ve Tukididis tarafından anlatılan Mora Savaşı'dır. Önceleri, Yunan savaşları kısa ve dini bakımdan törenleştirilmiş bir şekildeydi. Hoplit birlikleri savaş alanında karşılaşırlar ve savaş bir gün içinde sonuçlanırdı. Ancak Mora Savaşı yıllarca sürdü ve diğer şehirlerin de katılmasıyla hemen hemen tüm kaynaklar savaş için harcandı. Milos Adası'nda daha önce görülmemiş genişlikteki alanda halka zulmedildi, insanlar ya katledildi ya da köleleştirildi. Savaş Yunan dünyasını yeniden şekillendirdi, birçok bölge fakirleşti, büyük Atina gücünü kaybetti ve asla tekrar kalkınamadı.

Otuz Yıl Savaşları da topyekûn savaşa örnek gösterilebilir.[3] Bu savaş MS 1618 ve 1648 yılları arasında modern Almanya'nın sınırları içinde yapılmıştır. Hemen hemen tüm büyük Avrupa ülkeleri savaşa katıldı ve tüm ekonomilerini savaş için kullandılar. Sivil halk harap edildi. Sivil zayiatı (açlık ve salgın hastalıklardan ölenler de dahil olmak üzere) yaklaşık olarak 25-30% civarında tahmin edilmekte.[4][5] Savaş boyunca ordular büyüdükçe büyüdü ve askerleri savaş alanında tutmak için ücret olarak ganimetler verildi.

18. ve 19. yüzyıllar

Fransız İhtilali

Fransız İhtilali topyekûn savaşla ilgili bazı kavramları ortaya çıkarmıştır. Genç cumhuriyet kendini Avrupalı devletlerin tehdidi altında buldu. Çözüm, Jakoben hükûmetine göre, milletin bütün kaynaklarını savaş gücüne dönüştürmekti - bu levée en masse'nin gelişidir. Milli Meclisin 23 Ağustos 1793'teki emri Fransız savaş gücünün büyüklüğünü açıkça gözler önüne sermektedir:

Şu andan itibaren, düşmanları Cumhuriyetin topraklarından atılana dek bütün Fransızlar ordunun emri altındadır. Gençler savaşacak; evli erkekler silah yapıp ordulara taşıyacak; kadınlar çadır, giyecek dikecek ve hastanelerde çalışacak; çocuklar ketenden sargı bezi dokuyacak; yaşlı erkekler meydanlara gidip savaşçıları cesaretlendirecek ve Cumhuriyetin öfkesini duyuracak.

Taiping Ayaklanması

Tàipíng Tiānguó'nun (太平天國, Wade-Giles T'ai-p'ing t'ien-kuo) (Kusursuz Barışın Cennet Krallığı) Çing Hanedanı'ndan çekilmesiyle çıkan Taiping Ayaklanması'yla (1850-1864) modern Çin'deki ilk topyekûn savaş örneği görülmüş oldu. Tàipíng Tiānguó'nun hemen hemen tüm vatandaşları imparatorluğun güçleriyle savaşması için askerî eğitimden geçirildi ve orduya katıldı.

Savaş sırasında iki taraf da diğerini kaynaklarından yoksun bırakmak istedi ve tarım alanlarını yok etmek standart taktik haline geldi. Karşı tarafın direncini kırmak için ele geçirilen düşman şehirlerinden yüksek vergiler alındı ve katliamlar yapıldı. Bu savaşa siviller de katıldığı için ve iki taraf da sivillere de saldırdığı için topyekûn savaştır. Savaşta 20 ilâ 50 milyon kişi öldü. Bunun anlamı bu savaş I. Dünya Savaşı'ndan, hatta rakamlar doğruysa II. Dünya Savaşı'ndan bile kanlı bir savaştı.

20. yüzyıl

I. Dünya Savaşı

Avrupa'nın hemen hemen tamamı I. Dünya Savaşı için seferber olmuştur. Genç erkekler imalat işlerinden çıkartılıp yerlerine kadınlar çalıştırıldı. Sivil yerlerde tüketime sınırlama getirildi.

Büyük Britanya'daki topyekûn savaşın özelliklerinden biri de sivil halkın dikkatini savaşa çekmek için propaganda posterlerinin kullanılmasıdır. Posterler halkın ne yemeleri ve ne işle uğraşmaları konusundaki kararlarını etkilemek (kadınlar hemşire olarak veya mühimmat fabrikalarında işçi olarak kullanıldılar) ve savaşta ülkelerini desteklemelerini sağlamak için kullanıldı.

Neuve Chapelle Savaşı'ndaki başarısızlıktan sonra, İngiliz başkomutanı Mareşal Sir John French bu başarısızlığın nedeninin yeteri kadar top mermisinin bulunmaması olduğunu açıkladı. Bu 1915 Mermi Krizi'ne yol açtı ve Liberal Parti hükûmeti düştü. Sonradan yine liberallerin baskın olduğu bir koalisyon oluşturuldu ve Lloyd George Cephane Bakanı olarak atandı. Bu İttifak kuvvetleri batı kanadında kalmayı başardığı sürece tüm ekonominin savaşa yönlendirileceği anlamına geliyordu.

Genç erkekler savaş için tarlalarını bırakınca, İngiltere ve Almanya'da yiyecek üretimi düştü. İngilizler bu yüzden, Almanya'nın sınırsız denizaltı gücüyle denizleri hakimiyeti altına almasına rağmen, daha çok yiyecek ithal ettiler ve tüketimine sınır koydular. İngiliz donanması Alman limanlarını bloklayarak yiyecek ithal etmelerini önledi. Almanya'daki yiyecek krizinin kötüye gitmesi Almanya'nın 1918'da teslim olmasını hızlandırmıştır.

Yemen İsyanı'ndan Mudanya Mütarekesine kadar Türk Ordusunun mevcudiyet gösterdiği cepheler

I. Dünya Savaşı'ndan yenik ülkeler arasında çıkan Osmanlı Devleti'nin topraklarının hemen hemen tamamı Sevr Antlaşması ile İtilaf Devletlerince paylaşılması durumdaydı. 1919-1922 yılları arasında gerçekleşen ve 11 Ekim 1922'de imzalanan Mudanya Mütarekesi ile fiilen, 24 Temmuz 1923'te imzalanan Lozan Antlaşması ile resmen sona eren Kurtuluş Savaşı'nda, Türk halkı vatanını kurtarmak için savaşmıştır. Türk Komutanlarının stratejileri sayesinde Türk askerlerinin cephe gerisinde de savaşması bu taktiğe bağlı gelişmiş ve Türk askeri çok daha az kayıp vererek savaşı sürdürmüştür. Tekâlif-i Milliye Emirleri bunu açıkça ortaya koymaktadır:

  1. Her ilçede bir tane Tekalif-i Milliye Komisyonu kurulacak.
  2. Halk, elindeki silah ve cephaneyi 3 gün içinde orduya teslim edecek.
  3. Her aile bir askeri giydirecek.
  4. Yiyecek ve giyecek maddelerinin %40'ına el konacak ve bunların karşılığı daha sonra geri ödenecek.
  5. Ticaret adamlarının elindeki her türlü giyim eşyasının %40'ına el konacak ve bunların karşılığı daha sonra geri ödenecek.
  6. Her türlü makineli aracın %40'ına el konacak.
  7. Halkın elindeki binek hayvanlarının ve taşıt araçlarının %20'sine el konacak.
  8. Sahipsiz bütün mallara el konacak.
  9. Tüm demirci, dökümcü, nalbant, terzi ve marangoz gibi iş sahipleri ordunun emrinde çalışacak.
  10. Halkın elindeki araçlar aylık 100 km askerî ulaşım yapacaklar.

II. Dünya Savaşı

Birleşik Krallık

"...1914'ten çok bariz bir fark daha var. Savaşan devletlerin tüm halkı savaşın içinde; sadece erkekleri değil, kadınları ve çocukları da. Her yerde cepheler görülebilir. Şehirlerde, sokaklarda siperler kazıldı. Bütün köyler takhim edildi. Bütün yollar kapatıldı. Ön cepheler fabrikaları kullanıyor. Tüm işçiler farklı silahlarla; ama aynı yürekle birer asker."

Winston Churchill radyoda, 18 Haziran 1940 ve Avam Kamarası'nda, 20 Ağustos 1940[6]

II. Dünya Savaşı'nın başlamasından önce, Birleşik Krallık I. Dünya Savaşı'ndaki tecrübelerine dayanarak her an yeni düşmanlarla savaşmak zorunda kalabileceğini biliyordu. Bu yüzden ülke ekonomisinin savaşa seferber edilmesine izin verecek bir yasa çıkarmaya koyuldu.

Sadece tüketiciler için değil imalatçılar için de yiyeceklere ve diğer ürünlere tüketim sınırlaması konuldu. Böylece savaşa katkısız üretim yapan fabrikalarda savaş için gerekli olan şeylerin üretimi sağlandı.

Erkekler asker olarak yetiştirilirken kadınlar sivillere yardım etmek için, diğer gençler de kömür madenlerinde çalışmaları için eğitildiler.

Bombalamalarda büyük zayiatlar bekleniyordu, bu yüzden Londra ve diğer şehirlerde yaşayan çocuklar zorunlu olarak kırsal kesimlere dağıtıldılar. Uzun vadede, bu İngiltere'deki savaşın en büyük sosyal sonucudur. Çünkü bu sayede farklı sınıflardan yetişkinler ve çocuklar bir araya gelmiştir. Bu sadece orta ve yukarı sınıflarla gecekondularda ve sürekli çalışmak zorunda olan işçi ailelerin çocuklarını karıştırmakla kalmamış; aynı zamanda bu çocukların hayvanları ve kırsal yaşamı tanımasını sağlamıştır. Çocukların çoğu bu sayede ilk defa kırsal yaşamı görme fırsatı buldu.

Askerî taktikleri belirlemek için istatistiksel analizlerin kullanımıyla (sonradan yöneylem araştırması adını almıştır) önceden denenen her şey terk edildi. Bu çok güçlü bir yöntemdi fakat alışılagelmişe zıt taktikler belirtmeye başladığı zaman savaşı kısmen insanların dışına çıkardı. Ünlü fizikçi Patrick Blackett'in konvoyların en uygun boyutu ve hızı konusundaki çalışmaları ve İngiliz hava kuvvetlerinin Kammhuber Hattı'ndaki Alman hava savunmasını alt etmek için geliştirdiği bombalama taktikleri, istatistiklerin doğrudan etkilediği çalışmalara örnek olarak gösterilebilir.

Almanya

Joseph Goebbels, topyekûn savaş çağrısında bulunuyor, Berlin, Sportpalast, 18 Şubat 1943.
"Soruyorum size: Topyekûn bir savaş mı istiyorsunuz? Eğer gerekirse, bugün hayal edebileceklerimizden daha büyük ve daha radikal bir savaş istiyor musunuz?"

Nazi Propaganda Bakanı Joseph Goebbels, 18 Şubat 1943, Sportpalast konuşması[7]

Nazi Almanyası savaşa Blitzkrieg (Yıldırım Savaşı) konsepti altında başlamıştı. Joseph Goebbels'in 18 Şubat 1943'teki Sportpalast konuşmasına kadar da böyle devam etti. Örneğin, kadınlar silah altına alınmıyor veya fabrikalarda çalıştırılmıyordu. Nazi partisine göre kadınların yerleri evleriydi ve muhalifler üretimde kadınlara önemli yerler verseler bile bu görüşlerini değiştirmediler.

Kısa savaş doktrinine bağlılık Almanlar için sürekli bir dezavantajdı; ne planlar ne de düşünce yapısı uzun süreli bir savaşa uymuyordu ve çok geç olana kadar da böyle kaldı. 1942'nin başında göreve gelen Alman silahlanma bakanı Albert Speer savaşa yönelik tüm üretimi millileştirdi. Onun zamanında silah üretiminde üç kez artış oldu ama 1944'ün sonuna kadar zirveye ulaşmadı. Sürekli büyüyen düşman bombalama güçlerinin verdiği zarara rağmen bunu başarmak, o yıllarda endüstrileşmenin seviyesini gösteriyordu. Çünkü Alman ekonomisi savaşın büyük bir bölümünde seferberlik altındaydı ve hava saldırıları karşısında sağlam kaldı. Savaşın ilk yıllarında sivil tüketim ve endüstride envanterler yüksekti. Bu, ekonominin bombalamalar karşısında rahatlamasını sağladı. Fabrika ve makineler çok fazlaydı ve tamamı kullanılmıyordu, bu sayede yıkılan fabrikaların yerlerini doldurmak zor olmadı. Antikomintern Paktı'na katılan komşu ülkelerden gelen yabancı işçiler, Wehrmacht'a (silahlı kuvvetler) katılan Alman işçilerin yerini doldurmak ve işçi sayısını artırmak için kullanıldı.

Sovyetler Birliği

II. Dünya Savaşı sırasında Sovyetler Birliği'nde yayımlanan bir poster

Sovyetler Birliği'nin (SSCB) ekonomi sisteminin, ekonomiyi ve toplumu savaşa yönlendirebilecek bir yapısı vardı. Almanlar 1941'de SSCB'ye girince, fabrikaların ve işçilerin Urallar'ın doğusuna taşınmasına karar verildi. Sadece savaşa katkıda bulanabilecek fabrikalar doğuya taşındı.

II. Dünya Savaşı'nın Avrupa sahnesinin Doğu Cephesinde 22 Haziran 1942'den 9 Mayıs 1945'e kadar sürekli savaş vardı. Bu cephe asker, ekipman ve zayiat miktarı olarak tarihteki en büyük savaşlardan biri olarak kabul edilir.[] Kilometrelerce uzunluktaki cephelerde milyonlarca Wehrmacht ve Kızıl Ordu mensubu asker savaştı. Doğu Cephesi'nde insan hakları her iki tarafca ihlal edilmiş ve çeşitli savaş suçları işlenmiştir.[8][9][10][11] Savaşın son yıllarında Kızıl Ordu mensubu askerlerin ele geçirdikleri kadınlara tecavüz ettiği ve ateşkesleri ihlal ederek saldırılar düzenlediği belirtilmiştir.[12] Nazilerin Esir kamplarında ölen 8.7 milyon askerle birlikte, toplam 27 milyon Sovyet vatandaşının savaşta öldüğü ifade edilmektedir. Nazilerin Sovyet savaş esirlerine karşı işledikleri suçlar kapsamında milyonlarca kişi kasıtlı olarak öldürüldü. Milyonlarca sivil açlıktan, katliamlardan veya başka sebeplerden hayatını kaybetti.[13]

Leningrad Kuşatması'nda, yeni üretilen T-34 tankları fabrikadan çıktığı gibi, boyanmadan cepheye sürüldü. Bu SSCB'nin Büyük Vatanseverlik Savaşı'na bağlılığını ve hükûmetin topyekûn savaş politikasını nasıl uyguladığını göstermektedir.

Rus halkının daha iyi çalışmasını sağlamak için, komünist hükûmeti insanların anavatanlarına olan sevgisini artırmaya çalıştı hatta Rus Ortodoks Kilisesi'nin yeniden açılmasına izin verdi.

Kayıtsız Şartsız Teslim Oluş

"Dresden mühimmat üretimin ve hükümetin merkezi, batıdan doğuya geçiş noktasıydı. Ama şimdi hiçbiri değil."

Hava Mareşali Arthur Harris, 29 Mart 1945[14]

Birleşik Devletler II. Dünya Savaşı'na girdikten sonra, Franklin D. Roosevelt Casablanca Konferansı'nda Müttefik Devletler'in hedefinin Mihver Devletleri Almanya, İtalya ve Japonya'nın kayıtsız şartsız teslim olmasını sağlamak olduğunu belirtti. Mihver Devletleri bu açıklamadan önce savaşı kaybettiklerini kabul etselerdi, şartlı bir ateşkesi görüşebilirlerdi.

Mihver Devletleri teslim olduktan sonra, 1929'daki Cenevre Konvensiyonu'nun 63. ve 64. makalelerinde belirtildiği gibi, Nürnberg Uluslararası Askerî Ceza Mahkemesi'nde yargılandılar. Bu tip davalar genellikle yenilen devletlerin ülkelerinde, onların yasal sistemlerine göre yapılırdı. Bundan kaçınmak için, Müttefikler savaşın baş suçlularının savaştan sonra ele geçirildiğini, yani onların savaş tutsağı olmadığını, bu yüzden Cenevre Konvensiyonu'nun onları kapsamadığını öne sürdüler. Daha sonra Mihver rejimlerinin yıkılması, 1907'deki Hague Konvensiyonu'nun askerî işlerle ilgili hükümlerinin uygulanmasını engelledi.[15]

Soğuk Savaş Dönemi

II. Dünya Savaşı'ndan sonra daha güçlü ve yıkıcı silahlara sahip olmalarına rağmen hiçbir devlet bu derece büyük bir savaşa girmedi. Nükleer silahların kullanımı, II. Dünya Savaşı'nda olduğu gibi ülkelerin tamamen seferber edilmesi ve tüm kaynakların savaş için kullanılması yerine, savaşı birkaç saatte bitirebilir. Bu tip silahlar barış zamanlarında nispeten daha makul savunma bütçeleriyle üretildikleri için her yönden büyük devletlerin işine gelir.

1950'lerin sonunda, batı dünyasıyla Sovyetler Birliği arasındaki ideolojik karşıtlık binlerce nükleer silah üretmelerine neden oldu. Buna sonradan Dehşet Dengesi dendi. Yani iki taraf da nükleer silahlara sahip olduğuna göre, eğer bir taraf saldırırsa diğer taraf da karşılık verecekti. Bu, dünyada yüz milyonlarca insanın ölümüne neden olabilir, ölmeyenler de sakat kalabilirdi.

Soğuk savaş döneminde, Süper güçler birbirleri arasında çıkacak en ufak bir sıcak çatışmanın bile bir nükleer savaşı tetikleyeceğinin farkındaydılar. Bu yüzden birbirleriyle vekil savaş yoluyla savaştılar; yani küçük devletleri destekleyip birbirlerine karşı kışkırttılar. Kore Savaşı, Vietnam Savaşı ve Sovyet-Afgan Savaşı vekil savaşlara örnektir.

Soğuk Savaş sonrası

Soğuk savaş sonrasındaki güvenli ortamda, sanayileşmiş devletler ordularını küçülttüler. Zorunlu askerliğin yerine gönüllülerden oluşan birlikler kuruldu ve büyük ordularla başa çıkabilmeleri için daha ağır bir eğitim altında iyice profesyonelleştirildiler. Ordusunun hacmine çok güvenen Rusya bile şu anda bu sisteme yönelmektedir.

Günümüzde kalkınmış ülkeler topyekûn savaş ihtimalinden uzaklar. Tüm ülkelerin ekonomileri birbirleri ile bağlantılı olduğu için, savaşmak ekonomileri de riske atmak anlamına gelir. Bu yüzden küresel ticaretin büyümesi, küresel istikrarın sağlanmasında önemli bir faktördür. Hatta rakip devletler bile birbirleriyle ticaret yaparlar ve savaşarak kazanacaklarından fazlasını riske ederler. Örneğin, Çin ve ABD Pasifik Asya'daki rakip güçlerdir. Ancak ikisinin de ekonomisi diğerine bağlıdır ve birbirlerinin ekonomik başarılarının devamlılığından çıkar sağlarlar.

Ayrıca bakınız

Kaynakça

  1. ^ Christopher Bassford Clausewitz ve çalışmaları 24 Şubat 2008 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. (No page cited)
  2. ^ Digital History Civil War Guide[1] 9 Şubat 2008 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
  3. ^ "Arşivlenmiş kopya". 5 Şubat 2008 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 29 Şubat 2008. 
  4. ^ "Germany - The Thirty Years' War - The Peace of Westphalia". 11 Temmuz 2009 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 29 Şubat 2008. 
  5. ^ "Otuz Yıl Savaşları". 11 Haziran 2008 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 29 Şubat 2008. 
  6. ^ Winston Churchill The Few 16 Aralık 2008 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. Churchill Merkezi
  7. ^ İlgili konuşma 9 Ağustos 2014 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. (İngilizce) 16 Ağustos 2012 tarihinde erişilmiştir
  8. ^ "Tarihçi Joanna Ostrowska ve Marcin Zaremba". 23 Mart 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 14 Temmuz 2019. 
  9. ^ Miriam Gebhardt, Askerler Geldiğinde
  10. ^ "20. Yüzyıl Tarihi Anabilim Dalı, uzmanlık: yakın tarih". 7 Ekim 2011 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 7 Ekim 2011. 
  11. ^ "Komünizm, meşruiyet, milliyetçilik. Polonya'da komünist gücün milliyetçi meşrulaştırılması". 14 Temmuz 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 14 Temmuz 2019. 
  12. ^ "8'inden 80'ine Alman kadınlarına tecavüz". 15 Ağustos 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 14 Temmuz 2019. 
  13. ^ "Liderler Sovyetlerin savaştaki kayıpları için yas tutuyor". 22 Aralık 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 29 Şubat 2008. 
  14. ^ Longmate, Norman; The Bombers, Hutchins & Co, (1983), ISBN 0-09-151580-7 Page 346
  15. ^ Ruth Wedgwood [2] 29 Mayıs 2008 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.(PDF) Wall Street Günlüğü 16 Kasım, 2004

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">I. Dünya Savaşı</span> Avrupada başlayan küresel savaş (1914–1918)

I. Dünya Savaşı, 28 Temmuz 1914 tarihinde başlayıp 11 Kasım 1918 tarihinde sona eren Avrupa merkezli küresel bir savaştır. II. Dünya Savaşı'na (1939-1945) kadar Dünya Savaşı veya Büyük Savaş olarak adlandırılmıştır. Savaşın taraflarından biri olan Osmanlı İmparatorluğu'nda "Genel Savaş" anlamında Harb-i Umumi, halk arasında ise Seferberlik olarak adlandırılmıştır. 1917'de Amerika Birleşik Devletleri'nin savaşa katılmasına kadar bu savaş ABD basınında Avrupa Savaşı olarak anılmıştır. Savaşan taraflar, çoğunlukla Avrupa, Kafkasya, Amerika, Orta Doğu ve Afrika ile Asya'nın bazı bölgelerinde çatıştılar.

<span class="mw-page-title-main">Vasili Çuykov</span> SSCB Mareşali

Vasili İvanoviç Çuykov, Kızıl Ordu ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği Silahlı Kuvvetleri'nin generali, Sovyetler Birliği Mareşali. II. Dünya Savaşı sırasında Stalingrad Muharebesinde komuta ettiği 62. Ordu'nun başarısıyla birlikte bilinir.

<span class="mw-page-title-main">Nükleer savaş</span> kimyasal içerikli silahların kullanıldığı savaş türü

Nükleer savaş, nükleer silahların kullanıldığı savaşlara denir. Tarihte nükleer silahlar sadece 2 kere ve tek taraflı olarak Amerika Birleşik Devletleri tarafından Japonya'ya karşı kullanılmıştır. Günümüzde ise bu terim nükleer silaha sahip ve karşıt devletlerin birbirleriyle tehditleşmesi durumunda kullanılır.

<span class="mw-page-title-main">Kızıl Ordu</span> 1918de Bolşeviklerin silahlı kuvvetleri, 1922de SSCBnin resmî ordusu

İşçi ve Köylü Kızıl Ordusu, genellikle Kızıl Ordu olarak kısaltılır.

<span class="mw-page-title-main">Tekâlif-i Milliye</span> Kurtuluş Savaşında ordunun ihtiyaçlarını karşılamak için yayımlanan emirler

Tekâlif-i Milliye, Türk Kurtuluş Savaşı'nın dönüm noktalarından olan Sakarya Meydan Muharebesi öncesi ordunun ihtiyacını karşılamak ve Sakarya Savaşı'na hazırlanmak için Başkomutan Mustafa Kemal Paşa'nın kanunla kendisine verilen yasama yetkisini kullanarak yayımladığı "Ulusal Yükümlülük" emirleridir. 7 Ağustos 1921'de yayımlanmış olup toplamı on maddedir.

  1. Her ilçede bir tane Tekâlif-i Milliye Komisyonu kurulacak.
  2. Halk, elindeki silah ve cephaneyi 3 gün içinde orduya teslim edecek.
  3. Her aile bir askeri giydirecek.
  4. Yiyecek ve giyecek maddelerinin %40'ına el konacak ve bunların karşılığı daha sonra geri ödenecek.
  5. Ticaret adamlarının elindeki her türlü giyim eşyasının %40'ına el konacak ve bunların karşılığı daha sonra geri ödenecek.
  6. Her türlü makineli aracın %40'ına el konacak.
  7. Halkın elindeki binek hayvanlarının ve taşıt araçlarının %20'sine el konacak.
  8. Sahipsiz bütün mallara el konacak.
  9. Tüm demirci, dökümcü, nalbant, terzi ve marangoz gibi iş sahipleri ordunun emrinde çalışacak.
  10. Halkın elindeki araçlar bir defa olmak üzere 100 km'lik mesafeye ücretsiz askeri ulaşım sağlayacak.
<span class="mw-page-title-main">Askeriye</span> öncelikli olarak savaşa hazırlanmak ve savaşı yürütmekle görevli kurum

Askeriye veya ordu, ağırlıklı olarak savaşa yönelik, toplu olarak silahlı kuvvetler olarak da bilinen, ağır silahlı, son derece organize bir güçtür. Genellikle egemen devlet tarafından resmi olarak yetkilendirilir ve muhafaza edilir, üyeleri farklı askerî üniformalarıyla tanımlanabilir. Bir ordu, donanma, hava kuvvetleri, uzay kuvvetleri, deniz kuvvetleri veya sahil güvenlik gibi bir veya daha fazla askerî şubeden oluşabilir. Ordunun ana görevi genellikle devletin savunulması ve dış silahlı tehditlere karşı çıkarları olarak tanımlanır.

<span class="mw-page-title-main">Sovyetler Birliği'nin askerî tarihi</span> Sovyet Askeri Tarihi

Sovyetler Birliği'nin askerî tarihi Kızıl Ordu ve Sovyetler Birliği Silahlı Kuvvetlerinin askerî tarihini kapsar. Bolşeviklerin iktidara geldiği 1917 Ekim Devrimini izleyen günlerde başlar. Yeni hükûmet Rus İç Savaşı'nda değişik rakipleriyle başa çıkabilmek amacıyla Kızıl Ordu'yu kurdu. 1939'da Mançukuo ile Moğolistan arasındaki sınır anlaşmazlığında Moğolistan'ı destekleyerek Halhin Gol Muharebesi'nde Mançukuo'yu sahiplenen Japonya ile çarpıştı. Molotov-Ribbentrop paktıyla Nazi Almanyası ile anlaşarak Polonya'nın doğu illerine saldırdı ve kuvvetlerini konuşlandırdı. Baltık Devletleri'ni, Romanya'dan Besarabya ve Kuzey Bukovina'yı ilhak etti. 1939-1940'ta Finlandiya'yı işgal etti. II. Dünya Savaşı'nda Nazi Almanyası'nı yenilgiye uğratan ana askerî kuvvet Kızıl Ordu'ydu. Savaştan sonra Almanya'nın doğu yarısı ile Orta ve Doğu Avrupa'daki birçok ülkeyi işgal etti, bunlar daha sonra Doğu Bloğu'nun uydu devletleri olmuşlardır.

Askerî tarih, insanlık tarihi boyunca süregelen ve çatışma kategorisine giren olaylardan oluşur. Bunlar iki kabile arasındaki küçük çaplı dövüşmeden yeryüzündeki birey nüfusunun çoğunluğunu etkileyen düzenli ordular arasında geçen bir dünya savaşına kadar sıralanırlar. Bu olayları yazarak ya da diğer yollardan kaydeden kişilere de askerî tarihçi denir.

<span class="mw-page-title-main">Yom Kippur Savaşı</span> Ekim 1973te İsrail ile Arap devletleri Mısır ve Suriye arasındaki savaş

Yom Kippur Savaşı olarak isimlendirilen 1973 Arap–İsrail Savaşı, 6 ila 25 Ekim 1973 tarihleri arasında Mısır ve Suriye liderliğindeki Arap devletlerinin İsrail'e karşı başlattığı bir savaştı.

<span class="mw-page-title-main">Sivil savunma</span>

Sivil savunma, savaş silahlarının cephe gerisine uzanan etkileri göz önüne alınarak, I. Dünya Savaşı'ndan sonra sivil halkın bu silahların etkisinden korunması bakımından bir örgütlenmeye gidilmesi fikri ile ortaya çıkmıştır.

<span class="mw-page-title-main">Birinci Balkan Savaşı</span> Balkan Birliği ile Osmanlı Devleti arasında 7 Ekim 1912-30 Mayıs 1913 tarihleri arasında gerçekleşen savaş

Birinci Balkan Savaşı, 7 Ekim 1912-30 Mayıs 1913'te Bulgaristan Krallığı, Sırbistan Krallığı, Yunanistan Krallığı ve Karadağ Krallığı'ndan oluşan Balkan Birliği'nin Osmanlı Devleti'ne karşı başlattığı savaş. Bu savaş ile Balkan devletleri, Osmanlı Devleti'nin Balkanlardaki topraklarının büyük bir bölümünü ele geçirmiştir. Bu savaş sonucunda Osmanlı Devleti Edirne ve Kırklareli'ne kadar olan Midye-Enez Hattı'nın batısındaki tüm topraklarını Balkan devletlerine bırakmak zorunda kaldı.

Kadınların askerlik tarihi, 4000 yıl öncesine uzanan bir dönemi, birçok ulusu ve dönemi kapsamaktadır. Eski çağlardan günümüze kadar kadınlar orduda birçok görevlerde bulunmuşlardır. Önceki dönemlerde kadınlar orduda farklı görevler almışlarsa da, daha çok günümüzde önemli görevlere gelmektedirler. Birçok ülke ordularını kadın askerlere açmaktadır ancak bu konudaki tartışmalar sürmektedir.

Dördüncü nesil savaş, savaş nesillerinden biridir. Harp ile siyasetin, asker ile sivilin, barış ile çatışmanın, savaş alanı ile emniyetli bölgenin aralarındaki bulanık hatların olması olarak nitelendirilen savaş türü. Sanayi Çağı'nda savaş ile beraber modern savaştır.

<span class="mw-page-title-main">Yarı askerî</span> Paramiliter

Bir yarı askerî ya da paramiliter güç, işlev ve örgütlenme olarak askerî ancak düzensiz gönüllülerden oluşan devletçe desteklenen bir tür yapı. Terim Yunanca harici anlamına gelen para ve asker anlamına gelen militer sözcüklerinden türemiştir. Paramiliter, yapısı, taktikleri, eğitimi, alt kültürü ve (çoğunlukla) işlevi profesyonel ordununkine benzeyen ancak bir ülkenin resmî veya meşru silahlı kuvvetlerinin parçası olmayan bir örgüttür. Paramiliter birimler, bir ülkenin askerî veya polis güçlerinin yerine getiremediği veya yerine getirmek istemediği görevleri yerine getirir. Diğer örgütler, silahsız olmalarına veya muharebe rolleri olmamasına rağmen, yalnızca yapıları itibarıyla da paramiliter olarak değerlendirilebilir.

Volkssturm, II. Dünya Savaşı'nın son aylarında Adolf Hitler'in emriyle Alman erkeklerinden oluşturulan halk kurtuluş ordusu. Örgüt milislerinin yaşları 16 ila 60 arasında olmakla beraber katılım için daha önce orduda askeri eğitim almış olma şartı yoktu.

<span class="mw-page-title-main">Sibirya Müdahalesi</span>

Sibirya Müdahalesi, 1918-1922 yılları arasında İtilaf Devletlerinin Rus İç Savaşına Bolşeviklere karşı müdahil olarak Rusya’nın Doğu sahillerini işgal ederek Beyaz Ordu'yu destekleme harekâtları. Bu harekâta özellikle Japonya İmparatorluğu yoğun bir askerî güç verecek ve 1920 yılında diğer İtilaf Devletleri çekilirken Sibirya bölgesini işgal etmeye devam edecektir.

<span class="mw-page-title-main">Barış Kararnamesi</span>

Barış Kararnamesi, Bolşevik lider Lenin tarafından yazılan ve Ekim Devrimi ile iktidarın alınmasından sonra 26 Ekim 1917 günü 2. Tüm-Rusya Sovyetleri Kongresi tarafından onaylanan kararname. Kararname 9 Kasım 1917 [E.U. 27 Ekim 1917] tarihli ve 208 numaralı İzvestiya gazetesinde yayınlanmıştır. Karara göre Rusya I. Dünya Savaşından derhal çekilmektedir.

<span class="mw-page-title-main">Militarizm</span> Sosyal Yapı

Militarizm veya orduculuk, bir ülkede ordu gücünün aşırı derecede ağır basması, her tür sorunu askerî yöntemlere başvurarak çözme, bundan dolayı silahlı kuvvetlere öncelik tanıma eğilimi ve savaşı yüceltmektir.

<span class="mw-page-title-main">Savaş ekonomisi</span> Bir devlet tarafından ekonomisini savaş üretimi için seferber etmek amacıyla gerçekleştirilen eylemler

Savaş ekonomisi bir devletin ekonomisini savaş zamanında canlı tutmak adına aldığı önlemlerin genel adı. Philippe Le Billon bu olguyu "vahşetin kontrol altında tutulabilmesi amacıyla kaynakların üretim, aktarım ve paylaşımının düzenlenmesi" olarak tanımlamaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Askerî teknoloji</span>

Askerî teknoloji, savaş hâlinde kullanılan teknoloji tatbikatı. İmkânı dahilinde uygulaması askerî olan ve sivil olmayan teknoloji türünü kapsar. Genellikle yararlı veya yasal sivil uygulamaların eksikliği nedeniyle askerî eğitim olmadan kullanılması tehlikelidir.