İçeriğe atla

Timur İmparatorluğu devrinde Aleviler

Timur İmparatorluğu devrinde Alevîler

Sultan Ebû Said Bahâdir Han’ın iktidardaki yeteneksizliğinden kaynaklanan huzursuzluklar ve İlhanlılar’a tâbi ülkelerde ortaya çıkan siyâsî çalkantıların sebepleri arasında Şiî dâîlerin çok önemli rolleri mevcuttu.[1] Hükûmet-i Gürgân’îyye’nin kurucusu olan Timur’un tarih sahnesinde yer alması altıncı ve sekizinci hicrî asırlar arasında resmî himâyeler altında rahatlıkla hareket etmekte olan Şîʿa-i Bâtın’îyye dâîlerinin fa’aliyetlerine çok ağır bir darbe indirmiş oldu. Timur’un Maverâünnehre kurduğu bu hükûmet bilâkis Sünnîlere yardımcı oldu.

Timur’da “Hanedân-ı Alevîyye” sevgisi

Bilûmum tarikât mensuplarında mevcûd olan Alevîlik duygusu Timur’da da tüm kuvvetiyle yaşıyordu.[2] Haleb’e geldiğinde huzuruna giren âlimlere Ali ve Muâviye’den hangisinin haklı olduğuna dair bazı sorular yöneltmişti. Şam’ı feth ettiğinde aralarında müverrih İbni Haldun’un da bulunduğu bütün âlimler kendini istikbal ettiler. Timur ahâliye karşı çok haşin davranmıştı. “Şamlılar”, Âl-i Muhammed’e ve Ali’ye zulmeden Emevî hâlifelerinin tarafını tuttuklarından dolayı bugün “Hakk Teâlâ” onların o vakit işlemiş oldukları cinâyetlerini cezalandırıyor,” demişti.[3] Tüzükât’ın çok önemli bir faslında “Ali bin Ebâ Tâlib Merkedî’nin bulunduğu havaliye çok itinâ ederdim. Kerbelâ ve Bağdat taraflarını İmâm Hüseyin, Abd’ûl-Kâdir-i Geylânî, İmâm-ı Â’zam Ebû Hanîfe ve diğer din adamlarının hatırı için çok severdim. Sari arazisinin ve diğer bazı şehirlerin varidâtı İmâm Mûsâ el-Kâzım, İmâm Muhammed Nâkî, Salmân-ı Fârisî mezarlarına mahsustur. Tûs havalisi varidâtı İmâm Ali er-Rızâ mezarına aitti,” diyor.[4]

Timur’un tasavvufî eğilimleri

Timur hükûmetinin Sünnî olmasına rağmen Şiîliğin etkileri altında uzun süredir yaşamış olan bu muhitler kendilerini ayni akidelerin tezahürlerinden kurtaramamaktaydılar. Bu nedenle bizzat Timur bile tasavvufî eğilimlerle tanışmıştı. Devrin büyük sofuları arasında yer alan Semerkand şeyhlerinden “Şeyh Üryan” ve “Şeyh Zekeriyya” adındaki zatların ayaklarına kadar gidip onlardan himmet talebinde bulunmuştu. Hattâ "Büyük Tataristan Hanı Toktamış" Timur’a saldırdığında, Timur yanında bulunan sâdattan İmam Berke’nin duasını aldıktan sonra hücuma geçmiş ve Tataristan’ı fethetmişti. Bu arada Ermenistan Kralı Gorkin’i de sulha bağlayarak H. 806 / M. 1404 yılında Karabağ’a döndü. Timur’un oğlu Mirza Mehmed Sultan’ın Anadolu’da vefât etmesi üzerine taziyete gelen İmâm Berke’nin de kısa bir süre sonra irtihali üzerine Timur derin bir kedere boğuldu. İki sene sonra Çin üzerine başlattığı büyük sefere başladığı anda Seyhun nehrini geçtiği, Çin sınırına yaklaştığı ve Otrar’a vardığı anda H. 807 / M. 1405 yılında vefat etti. Mumyalanan cesedi Semerkand’da İmâm Berke için yaptırmış olduğu türbeye defnolundu.[5]

Fatih ve Yavuz’daki benzer tasavvufî i’tikatlar

Sâdatta, mânevî mevkîlerinin yüksek olduğuna inanılan şöhret sahibi zevata saygı gösterilmesi ve hâyır dualarının alınması o devirlerde yaşayan hükümdarların çoğunda hâkim bir i’tikaddı. Fatih’in İstanbul seferinde Hacı Bayram Veli halifelerinden Ak Şems’ed-Dîn’e gösterdiği hürmet ve iltifat tüm ayrıntılarıyla tarih kitaplarında bahsedilmektedir. Hattâ Yavuz Sultan Selim, Mısır seferine giderken Şam’da Câmii Emevî’de inzivâ yaşantısı sürdüren Şeyh Muhammed Bedahsî’yi Kadıasker Câ’fer Çelebi ile birlikte ziyâret ederek himmet dualarını niyâz etmişlerdi.[6]

Timur’un Bâtınîliğe karşı hasmiyane tavrı ve Bâtınîler aleyhine uyguladığı sert önlemler

Timur’un Hânedan-ı Ehl-i Beyt’e karşı beslediği derin muhabbetlerini ifade eden hareketleri yine de Sünnîliğin sınırlarının dışına çıkmıyordu. Bunun bir neticesi olarak, Mazenderan vilâyetindeki “Şîʿa-i Bâtın’îyye” hareketlerini sevk ve idare eden Seyyid Kıvâm’ed-Dîn Mer’aşî’nin Oğulları H. 794 / M. 1392 yılında Timur tarafından tardedildiler. “Şîʿa-i Bâtın’îyye” mensuplarının sığındıkları tüm kaleler tahrip edilerek bilumum dervişleri Harezm ve Taşkent’e sürüldüler. Mahan, Âmül ve Sari yörelerinde ele geçirilen Bâtınîler de i’dam edildiler. Bir sene sonra da İsfahan civarındaki “Şîʿa-i Bâtın’îyye” taraftarları ayni cezalara çarptırıldılar.

Timur’un Anadolu’daki Şiî Türk aşîretlerini Tûran’a tehciri

Timur’un Ankara Savaşı’nda Osmanlı Ordusu’nu mağlûp etmesi neticesi buralara iskân edilmiş olan Türk aşîretleri Timur’un oğlu “Mirza Cihan Muhammed” ve ümeradan “Şeyh Nur’ed-Dîn” tarafından kuşatıldılar. Timur, “Sizi asıl vatanınız olan Tûran’a geri götüreceğim”, dedi. “Mihan Hicreti” esnasında Câ’ber Kalesi’nde Kayı Han'lılarla beraber “Yurger”, “Koson”, “Kış Timur”, “Varsak”, “Kara İsâ”, “Arez”, “Gündüz” adındaki Ertuğrul Bey’den ayrılmış olan aşîret beyleri Çukurova’da yurt edinmişlerdi. Selçuklular’ın ilk Anadolu istilâlarıyla yürüyen ve iki yüz seneden daha uzun bir süredir buralarda yaşamakta olan “Varsak”, “Ulus”, “İbramyialı”, “Kılaz” ve “Kubaş” gibi daha birçok kabileler büyük telâşa kapıldılar. İçlerinde Timur’un bu önerisini kabul etmeyen aşîretler, cebren Tûran’a göç etmeye zorlandılar. Bu tehcirden kaçmaya muvaffak olanalar ise Uç Anadolu’ya doğru ilerlediler. Timur Kütahya’dan otağını Gürcistan’a taşıyana dek de yerlerini hiç değiştirmediler.[7]

Timur’un tehcire tâbi tuttuğu Alevî aşîretlerin yurtlarına geri dönmeleri

H. 807 / M. 1405 yılında Timur’un vefât etmesi üzerine Türkistan’a nakledilmiş olan Alevîler de Harezm’e geldiler. İki yıldan daha uzun bir süre bu muhitlerde kaldıktan sonra ise döne dolaşa Osmanlı topraklarına geri geldiler. Oralarda konup göçleri enasında binbir türlü değişik akidelerin etkisi altında kaldılar. Selçuklular devrinden beri süregelen Şiîlik telkinlerinin tesirleriyle pürüzleşmiş olan âkideleri Harezm ülkesinde kaldıkları zaman zarfı içinde tamamıyla bu mezhebin nüfuzu altına girmeleriyle en son hâlini aldı. Dokuzuncu Hicrî asırda, Harezm’den Anadolu’ya geri dönen bu aşîretlerin yerleştikleri muhitlerde “Şîʿa-i Bâtın’îyye Babaları” bir hâyli nüfuza sâhip bulunuyorlardı.

Timur’un irtihalinden sonraki dönemde “Şîʿa-i Bâtın’îyye” hareketleri

Dokuzuncu hicrî asırda birçok “Şîʿa-i Bâtın’îyye mensûpları” İsfahan ve havâlisinde olanca güçleriyle fa’aliyetlerini sürdürmektelerdi. Anadolu’nun aldığı siyâsî manzaralar nedeniyle Şiîler en ziyade mesailerini Anadolu’daki Türk aşîretlerinin arasında devam ettirmekteydiler.[8] Bazı Babâî Dervişleri bu âkideleri yaymak maksadıyla Türk boyları arasında dolaşmağa devam etmektelerdi. Bilhâssa halkın sade şiirler karşısında gösterdiği heyecanlı eğilimlerden güç alan Babâîler, bu cephenin geliştirilmesine titizlikle özen gösterdiler. “Şeyh Kûceci Tebrizî” gibi tasavvufa bürünen şâirler[9] ve Baba Kemâl Hûcendî’nin mânevî destekleriyle güçlenen Şiîler, Şeyh Sâfî’ûd-Dîn-i Erdebilî’nin de büyük nüfuzunu arkalarına alarak Anadolu’nun dört bir yanını kuşatmayı başardılar.

İran'da Şîʿa’nın resmî devlet mezhebi haline dönüşmesi

On dördüncü asırda, “Ali bin Şehâb’ed-Dîn-i Hemdânî” ve “Lûtf’ûl-Lâh Nişaburî” ile Hurûfîliğin kurucusu olan “Fadl’ûl-Lâh Ester-Âbâdî” Anadolu’da Râfizîliğin yayılmasında en etkin rolü oynayan şahsiyetlerin başında gelmektelerdi. Sünnî Timur Hükûmeti’nin varisi olan “Şâhrûh” uygulamaya koyduğu en şiddetli tedbirlere rağmen bu cereyanın önünü almakta bir başarı sağlayamıyordu. Sonunda, H. 857 / M. 1453 yılında İran’daki dînî hâkimiyet bilûmum “Şîʿa” mezheplerinin üstünlüğü altına girdi. Safev’îyye Tarikâtı pîri ve ayni zamanda Şeyh Hâmid Hâmid’ûd-Dîn-i Aksarayî’nin de mürşidi olan Hoca Âlâ’ed-Dîn-i Âli’nin devrinde Bâtınîlik Safev’îyye tarikâtının bünyesine girdi. Bunun oğlu olan “Şeyh Şâh” nâmıyla ünlenen “Şeyh İbrahim” zamanında ise Safevi Tarikatı’nın mâli yapısı epey güçlenmişti. Şiî Karakoyunlu hükümdarı Cihan Şah’ın tehditleri neticesinde İbrahim’in oğlu Şeyh Cüneyd devrinde Karakoyunlular’ın himâyesi altına giren tarikât, bu yönetimin idaresi altında iken Şîʿa’nın “İmamiye-i İsnâ‘aşer’îyye/Onikicilik” mezhebini resmen kabul etmek zorunda kaldı. Bilhassâ Keyumers’in girişimleri neticesinde Rüstemvârlar’ın hâkimiyetleri altında bulunan bölgelerde Şiîlik tam mânasıyla resmîyyet kazandı.[10]

Şiîlik propagandasının Anadolu’da Alevîlik üzerinde yarattığı etkiler

Seyyid Kâsım Envar’in neşriyât alanında yürüttüğü kuvvetli Şiîlik propagandaları ve bütün müridleri aracılığıyla gerçekleştirdiği şiddetli etkiler, Sünnî Hükûmet-i Gürgânîye’yi çok güç durumlara düşürmüştü. Şâhrûh’a süikasd tertiplemiş olan “Ahmed Lûr” ile Fadl’ûl-Lâh Ester-Âbâdî’nin hemşirezâdesi olan “Hoca Adud’ed-Dîn” de Seyyid Kâsım Envar’in müridlerindendi. Şiîlik’ten ortaya çıkan yeni mezhepler arasında bulunan “Hurûfîlik” te yine bu ekibin yoğun gayretleri sayesinde zuhur etmişti.[11] “Seyyid Ni'met’ûl-Lâh Gürgânî (Şâh Ni'met’ûl-Lâh-î Velî )” ile “Seyyid Ali Hemedânî” müridleri bilhassa İran ve Azerbaycan yolu üzerinden bu âkideleri etrafa yayarak Anadolu’ya gelmekteydiler. Seyyid Ali Hemedânî’nin Kûtb’ûd-Dîn Haydar hakkındaki medhiyelerinin dillerde dolaştığı bu devirde Anadolu’ya göç eden Seyyid Kâsım Envar’in müridleri Anadolu’da halktan hem rağbet görmekte, hem de teveccüh ve iltifatlara mazhar olmaktaydılar.[12]

Kaynakça

  1. ^ Hâfız Ebrû, Zübbet’ût-Tevârih.
  2. ^ İbn-i Arab Şâh, Acâib’ûl-Makdur.
  3. ^ İbn-i Şahne, Ravzât’ûl-Menazır. [Emirî Kütüphanesindeki yazma nüsha, No: 2311].
  4. ^ Tüzükât-ı Timur.
  5. ^ Timur, Tüzükât.
  6. ^ Tac’ût-Tevârih.
  7. ^ Müneccim Başı, Cilt 3, Sayfa 314.
  8. ^ Ravzat’ûs-Safa, Cilt 6, Sayfa 99.
  9. ^ Tezkere-i Devlet Şâh, Sayfa 31.
  10. ^ Ateşgede, Sayfa 346.
  11. ^ Ravzat’ûs-Safa.
  12. ^ Ravzat’ûs-Safa, Cilt 6, Sayfa 324.

Bibliografya

  • Arnol’d, İntişarı İslâm Tarihi, Profesör Halil Hâlid tercümesi.
  • Asım, Necip, Türk Tarihi.
  • Aynî, Bedr’ed-Dîn Mahmud, İkd’ûl-Cûmman.
  • Aynî, Mehmet Ali, Tasavvuf Tarihi,
  • Balcıoğlu, Tahir Harimi, Türk Târihinde Mezhep Cereyanları.
  • Barthold, W., İslâm Medeniyeti Tarihi, Professör Dr. Fuad Köprülü’nün Geniş, izah, düzeltme ve ilâvelerle tercümesi.
  • Brown, İran Edebiyât Tarihi.
  • Câhiz, Kitâb’ûl-Beyân ve’t-Tebyin.
  • –, Kitâb Fezâil’ül-Etrak.
  • Câmî, Mevlânâ, Nefeat’ûl-Üns.
  • Christensen, Arthur, La regne du roi Kawadh I et le communisme Mazdakite.
  • Cüveynî, Alâ’ed-Dîn, Cihân-Kûşâ.
  • Ebrû, Hâfız, Zübdet’ût-Tevârih.
  • Ebû Zehra, Muhammed, İslâm’da Siyâsî ve İ’tikadî Mezhepler Tarihi, Ethem Ruhi Fığlalı ve Osman Eskicioğlu tercümesi.
  • –, Mezhepler Tarihi, İsmâil Dağ tercümesi.
  • El-Birûnî, Ebu Reyhan Muhammed bin Ahmed, El-Âsâr’ûl-Bakiye an-Kurun’il-Hâliye.
  • Gök Alp, Ziya, Eski Türkler’de din, Dar’ül-Fünun Edebiyat Fakültesi mecmuaları.
  • Gölpınarlı, Abd’ûl-Bâkî, Türkiye'de Mezhepler ve Tarikâtlar.
  • Hâsırî, İkd’ûl-Ferîd Hâşiyesi.
  • Handmir, Gıyâs’ed-Dîn, Habib’üs-Sîyer.
  • Harimi, Tahir, Naklî İlimler Tarihi.
  • –, Tarihî Hikmette Sofîyûn.
  • –, Târihte Edremit Şehri.
  • Hayrullah Efendi, Hayrullah Efendi Tarihi.
  • Hilmi Ziyâ, Mihrap mecmuaları – Anadolu’da dinî ruhiyât müşahedeleri.
  • Hüseyin Hüsamettin Efendi, Amas’ya Tarihi.
  • İbn-i Arab Şâh, Acâib’ûl-Makdur.
  • İbn-i Hacer, Dürer’ûl-Kâmine.
  • –, Enbe’ül-Gumur.
  • İbn-i Hâldun, Mukaddime.
  • İbn-i Şahne, Ravzât’ûl-Menazır.
  • İbn-i Tikteka, Kitâb’ûl-Fahri.
  • İshak Efendi, Kâşif’ül-Esrâr.
  • Kaşânî, Ebû-l’Kâsım Abd’Allâh, Olcaytu Tarihi.
  • Kenarı, İbn-i Hallikân, Şekayık.
  • Khârezmî, Muhammed bin Ahmed, Mefatîh’ûl-Ulûm.
  • Köprülü, Fuad, Türk Tarihinde İlk Mutasavvıflar.
  • Massignon, Louis, Essai sur la lexique du mystique musulmane.
  • Mes’ûdî, Ali, Mûruc’ûz-Zeheb.
  • –, Kitâb’ût-Tenbih ve’l İşrâf.
  • Muhsin Fanî, Mûbid, Tuhfe-i İsnâ Aşer’îye.
  • Muvaffık el-Mekkî, Menâkıb.
  • Öz, Mustafa, Mezhepler Tarihi ve Terimleri Sözlüğü.
  • Öztürk, Yaşar Nuri, İmâm-ı Â’zam – Savunması Şehid bir önder için Apolocya.
  • –, En-el Hak İsyanı – Hallâc-ı Mansûr (Darağacında Miraç).
  • Reşidî, Fazl’ûl-Lâh, Câmi’ût-Tevârih.
  • Sıbt İbn’ûl Cezvî, Mir’at-ûz-Zaman.
  • Suver’ûl-Ekalîm, İbn-i Nedim, Fihrist.
  • Süyûtî, Celâl’ed-Dîn, Tarih’ûl-Hulefâ.
  • Şehristanî, Muhammed, Kitâb’ûl-Milel ve’n-Nihâl.
  • Şerafeddin, M. Pamir İsmâ‘ilîleri, İlâhiyat Fakültesi Mecmuası.
  • Yakût’ûl-Hamavî, Ebû Abd’ûl-Lâh, Mû’cem’ûl-Büldan.
  • Zeydan, Jorji, Medeniyet-i İslâm’îyye Tarihi, Zeki Magemez tercümesi.

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">İsmaililik</span> İslâmın Şiilik koluna bağlı bir mezhep

İsmâilîlik, adını İsmâil b. Ca'fer es-Sâdık'tan alan Şii mezhebi.

Babâ'îyye ya da Babâîlik, Horasan doğumlu olan Ebû'l-Bekâ Baba İlyâs bin Ali el-Horasânî ve müridi Baba İshâk Kefersudî'nin ayaklanması ile tanınan Vefâî Tarikatı çevrelerine verilen addır. Gerçek Ehl-i Beyt sevgisini ön planda tutan ve Irak'ta yaşayan Seyyid Ebu'l Vefâ'ya nisbetle anılan bu tarikât Anadolu'ya Dede Karkğın ve hâlifeleri ile yayılmış ve "Babâîlik" olarak tanınmıştır. Şiîlik ile doğrudan ilgisi yoktur. Ancak o dönemdeki benzer tasavvufî çevreler Sünnî ve Şiî yorumları içinde birleştirip meczettiği için daha sonraki yorumların farklılaşmasına zemin hazırlamış ve çoğunlukla hadiselerin çok farklı bir mahiyet arzettiği sanılmıştır. Hareketin temelinde o zamanlarda Anadolu'da fa'al olan Baba İshak gibi Şîʿa-i Bâtın’îyye dâ’îlerinin getirdiği fikirler yatmaktadır.

<span class="mw-page-title-main">İslam'da siyasi mezhepler</span>

İslam'da siyasi mezhepler, İslam tarihi boyunca, siyasi tartışmalar ve görüş farklılıkları sonucu ortaya çıkan mezheplerdir. İslam'da Sünnilik, Şiilik ve Haricilik olmak üzere üç ana mezhep vardır. Bu mezhepler de çeşitli açılarından kendi içinde alt mezheplere sahiptir. En önemlilerinden biri ve ilk olarak şekilleneni, halifelik tartışmaları sonucu ortaya çıkan Şia'dır. Haricîler ve Vahhâbîler de sayılabilir. İslâm dünyası içerisinde Sünniler %83'lük kısmı, Şiiler %15'lik kısmı ve Hariciler ise %2'lik kısmı oluşturmaktadır.

Kızılbaş, eski dinî inanış ve kültürleri ile İslamiyeti kendilerine has bir şekilde birleştirip Şiilik'ten etkilenen Safevi Tarikatı müridleri için kullanılan terim.

Şücâ'ed-Dîn Ebû'l-Bekâ Baba İlyâs bin Ali el-Horasânî, 13. yüzyılda Bâbâ'îyye Tarikâtı'nın Anadolu'daki önderlerindendir.

<span class="mw-page-title-main">Nizarîlik</span> Şii İslamın bir kolu

Nizârîlik, İslam'ın Şia mezhebi olan İsmâilîyye mezhebinin alt kollarından biridir.

<span class="mw-page-title-main">Müsta'lîlik</span>

Mustâlîlik, Şiîliğin İsmâilîyye mezhebinin Mustâ‘lî fıkhını tâkip eden kolu.

<span class="mw-page-title-main">Olcaytu</span> İlhanlı hükümdarı

Olcaytu, İlhanlı hükümdarı. Şiîlik ilk kez onun döneminde İran'ın resmi mezhebi ilan edilmiştir.

<span class="mw-page-title-main">Ebû Said Bahadır</span>

Ebu Said Bahadır, Olcaytu'nun oğlu ve İlhanlı Devleti'nin 9. hükümdarıydı.

Baba İshâk Kefersudî, Vefâîyye tarikâtına bağlı Horasan önderlerinden Dede Karkğın’ın müridi olan Şücâ’ed-Dîn Ebû'l-Bekâ Baba İlyâs bin Ali el-Horasânî'nin taliplerinden olup en önde gelen Alevî Türkmen halifesidir. Bu sebeple Babai ayaklanması'nın propaganda ve teşkilatlanma safhasından, fiilen başlatılıp yürütülmesine dek her hususta Baba İlyas adına hareket etme yetkileriyle donatılmıştı.

<span class="mw-page-title-main">Bâtınîlik</span> İslam dininin kutsal kitabı olan Kuranın bâtıni tevillere dayanan ezoterik yorumu

Bâtınîlik ya da Bâtınîyye ; İslamda Kur'an ayetlerinin görünür anlamlarının dışında, daha derinde gerçek anlamları bulunduğu inancı, ayetleri buna göre yorumlayan akıma Bâtınîlik, bu düşünceyi benimseyen kişiye de Bâtınî denir. Şiîlikte bu anlamları ancak Tanrı ile ilişki kurabilen ve Ali'nin soyundan gelen masum On İki İmam'ın bilebileceğine inanılır.

Fâtımîler devrinde Alevîler Hicrî üçüncü asırda Afrika'da devam eden propagandalar neticesinde Fâtımîler'in yayılmaları da daha hızlı ilerlemekteydi. Doğudan batıya doğru durmadan akın eden Alevîler Ehl-i Beyt’in maruz kaldıkları haksızlıkları en feci bir tablo şeklinde tasvir ederek Afrika halkını şiddetli bir Alevîlik yandaşlığıyla Abbâsîler aleyhine teşkilâtlandırıyorlardı. İşte böyle bir ortamda “Ebû Muhammad Ubeyd Allâh el-Mehdi Billah ibn Razî ʿAbd Allâh” Rakkade kentinde hilâfet ilân ederek “Benî Merdar”, Cezâyir merkezli “Benî Rüstem Haricî Hanedânlığı” ve “Benî İdris Alevî Hanedânlığı” hükûmetlerini nihâyete erdirdi. Bu yoğun çalışmalar neticesinde istilâ hudutları da genişleyerek “Delta” kıt’asına kadar dayandı. Sonunda Mısır’ın “Mûiz’ed-Dîn Allâh” tarafından feth edilmesi üzerine Fâtımîler, olanca güçleriyle Abbâsî Hâlifeliği’nin kaşısına çok kuvvetli bir “Alevî Devleti” olarak dikilmeyi başardılar. Hicrî dördüncü asrın ortasında H. 358 / M. 969 tarihinde Kahire kenti inşa edilerek, sadece Şiîliğin eğitim ve öğrenimi maksadıyla meşhur “Ezher Medresesi” kuruldu. Sünnî Ulemâ tedrisattan men'edildiği gibi yeni şehir Kahire de Fâtımî Payitahtı olarak seçildi.

Osmanlı Devleti'nin kuruluş devrinde Aleviler

Bu devirde Anadolu'da Bâtınîliğin en önemli propaganda merkezini Sultan Mes'ud evvel tarafından yaptırılmış olan Mes'udiye tekkesi temsil ediyordu. Anadolu Selçukluları’nın nüfuz ve hâkimiyet sahaları tamamen Moğollar’ın denetim ve müsaadesine tâbi bulunuyordu. Birçok şehirlerde İlhanlılar’ın himâyesi altında Şiîliği neşreden “Bâtın’ûl-Mezhep Babalar” tarafından açılan zâviyelerin sayıları da gün geçtikçe artmaktaydı. Moğollar'ın nüfuzuyla Mes'udiye Medresesi müderrisi Sünnî âlimlerden “Şeyh Mecd’ed-Dîn İsâ” azledilerek yerine Şîʿa-i Bâtıniyye’nin en değerli dâîlerinden “Şems’ed-Dîn Ahmed Baba” atandı.

İlhanlılar devrinde Alevîler Moğolların en güçlü devirlerinde Kara-Kurum saraylarında itibar sahibi olan Budist ve Hristiyan din adamlarıyla karşı karşıya gelen İslâmiyet mensupları çok büyük tehlikelere maruz kalmışlardı. İlhanlılar’ın henüz kudret sahibi olmadıkları devirlerde Cengiz’in kurduğu büyük imparatorluk henüz parçalanmamıştı. Onun yerine geçen “Oktay Han” ise Cengiz’in koyduğu yasaları taviz vermeden uygulamaktaydı. Bilhâssa Kayuk Han devrinde Moğol âdetlerinden kaynaklanan yasaların hâkimiyeti altında yaşayan Müslümanlar büyük işkencelere maruz kalarak ezilmekteydiler. Argon Han devrinde ise Müslümanlar çok şiddetli bir mezâlime maruz kaldılar.

<span class="mw-page-title-main">Bektaşî inancı</span>

Hurûfî-Bektâşî inancı Hurûfîlik akımı İranlı bir Şiî mutasavvıf olan “Fadl’Allah Ester-Âbâdî” tarafından kuruldu. Halep sınırlarından, Batı Anadolu’ya doğru hareket eden “Hurûfîler” Seyyid Nesîmî’nin H. 820 / M. 1417 yılında Halep’te idamından sonra Irak’tan Azerbaycan’a ve oradan da Doğu Anadolu’ya kadar olan bölgelerde Hurûfîliği yaydılar. Nesîmî’nin Divânı ve hayat hikayesi birçok mutasavvıf için iyi bir kaynak ve sermaye oldu. Nesîmî, daha Fadl’Allah Yezdânî’nin “Hurûfîlik” mezhebinin ortaya çıkmasından beş asır önce yaşayan Hulûl ve ilhada yönelik söylemleri nedeniyle de aynı sonucu paylaşmış olan Hallâc-ı Mansûr’un yolunda olarak kabul edildi. Aslen İbâh’îyyûn olan “Hurûfîler”, aynı zamanda Mücessime’den olduklarından dolayı, Cenâb-ı Hakk’ın cisim olarak, Bâtınîliğin esas prensibi olan hulûle olan inançları nedeniyle de “Fadl’Allah Hurûfî” şeklinde belirdiğine inanırlar.

Safevî-Kızılbaş tarihi; Safevîler adlarını bir Sünnî olan Sultân’ûl-Halvetî Zahid Gilani’nin kızı “Bibi Fâtıma” ile evlenen ve böylece Gilani’nin vefâtından sonra da kendi adıyla anılan Safevî Tarikâtı kuran Safiyüddin Erdebilî’den almaktadır. Şeyh Cüneyd devrinde Şiîliğin “İmâmiye-i İsnâ‘aşer’îyye/Onikicilik” mezhebini resmen benimseyen Safevî’îyye Tarikâtı, Cüneyd’in torunu İsmâ‘il zamanında kurulan Safevî Devleti’nin de altyapısını oluşturdu.

Nizari fıkhı, İsmâil’îyye mezhebinin bir kolu olan Nizarîlik şubesinin kendine has İslâmî hukûk, ilke ve kurallarını tanımlayan, temelleri Meymûn’ûl-Kaddâh ve oğulları tarafından atılan Bâtınî fıkıh öğretisi. Bu fıkha göre İmâmet sona ermemiş olup hâlâ babadan oğula geçmektedir. Günümüzdeki imâmları Nizârîlik mezhebinin Kırk Dokuzuncu İmâm-ı Zamânı olan IV. Ağa Han'dır. Nizârî mezhebinin âkidesine göre İmâmet babadan oğula geçmek suretiyle hiç kesintiye uğramadan günümüze kadar ulaşmıştır. Nizar'ın Mısır'dan ayrılması ve vefât etmesinden sonra ise oğlu El-Hâdî bin el-Nizâr'ın Elemût Kalesi'nde Gayba halinde "Gizlenen-İmâm" olarak İmâmet'i devam ettirdiğine inanılmaktadır.

Hattâb'îyye, İslâmiyet'e ilk defa hulûl bâtıl i'tikadının girmesine vesile olan "Cifr İlmî" mûcidi Ebû'l-Hattâb el-Esedî tarafından kurulan bir Ghulat-i Şîʿa fırkasıdır.

Şiîliğin kronolojik tarihi Nüfuslarına göre bir tahmin yapılacak olunursa, yaklaşık olarak Dünya'daki toplam Müslüman nüfusun %87-88'i Sünni ve yaklaşık %11-12'si de büyük bir ekseriyeti Onikiciler i'tikadına mensup olan Şiîler'den müteşekkildir. 12-15 Milyon arasında olan İsmaili nüfusu da Şiîliğin içerisinde yaklaşık olarak %10'nun üzerinde, tüm İslâm Dîni içerisinde ise %1'in hemen üzerindedir.