İçeriğe atla

Thomas Hardy

Thomas Hardy
Doğum2 Haziran 1840(1840-06-02)
Stinsford, İngiltere
Ölüm11 Ocak 1928 (87 yaşında)
Dorchester, İngiltere
Milliyetİngiliz
MeslekYazar ve şair
İmza

Thomas Hardy (d. 2 Haziran 1840, Stinsford – ö. 11 Ocak 1928, Dorchester), İngiliz yazar ve şair.

19. yüzyılın en önemli İngiliz roman ve şairlerinden biri olarak kabul edilen Thomas Hardy, kırsal yaşamın, doğanın ve insanın karmaşık ilişkilerini ustalıkla anlatan eserleriyle,. özellikle İngiltere'nin güneybatısındaki hayali Wessex bölgesini konu alan romanlarıyla tanınmıştır.

Hardy'nin romanları, İngiltere kırsalında yaşayan sıradan insanların hayatlarını, aşklarını, mücadelelerini ve kaderle olan çarpışmalarını gerçekçi bir şekilde anlatır. Romanlarında doğa, insan hayatının üzerinde büyük bir etkiye sahip, bazen acımasız, bazen de şifalı bir güç olarak karşımıza çıkar.,Wessex, Hardy'nin yarattığı hayali bir bölge olmasına rağmen, gerçek hayattaki Dorset ve Somerset gibi bölgelerden esinlenmiştir. Bu bölgenin tepeleri, vadileri, eski kiliseleri ve kasabaları, Hardy'nin romanlarının vazgeçilmez dekorlarıdır. Wessex, sadece bir coğrafi alan değil, aynı zamanda belirli bir kültür ve yaşam tarzını temsil eder.

Thomas Hardy, İngiliz edebiyatına önemli katkılarda bulunmuş, doğalcı ve gerçekçi roman anlayışının gelişimine öncülük etmiştir. Romanları ve şiirleri, bugün bile okunmaya ve tartışılmaya devam eden klasik eserler arasında yer alır. Kırsal yaşamın ve insan doğasının karmaşık ilişkilerini derinlemesine inceleyen Hardy, okurlarına unutulmaz karakterler ve etkileyici öyküler sunar.

Yaşamı

Thomas Hardy, 2 Haziran 1840'ta İngiltere'nin güneybatısındaki Dorset kentinin küçük bir köyü olan Higher Bockhampton'da doğdu. Babası Thomas Hardy Sr., bir taş ustasıydı ve annesi Jemima Hardy ev hanımıydı. Babası ayrıca müzikle de ilgilenirdi; köyde yerel etkinliklerde keman çalardı. Annesi Jemima ise oldukça zeki ve kültürlü bir kadındı. Jemima, Thomas’ın eğitimi üzerinde büyük bir etkiye sahipti ve onun okuması, gelişmesi için elinden geleni yaptı. Thomas Hardy, özellikle annesi sayesinde küçük yaşlardan itibaren geniş bir edebi bilgi birikimine sahip oldu.

Hardy'nin çocukluğu, taşra İngiltere’sinin kırsal yaşamında geçti. Bu çevre, Hardy’nin yazdığı birçok esere ilham kaynağı oldu. Dorset bölgesi, daha sonra Hardy'nin romanlarında "Wessex" adı altında hayali bir bölge olarak yer aldı. Bu kasaba ve köyler, Hardy'nin eserlerinde karakterlerin yaşadığı mekânlar olarak sık sık ortaya çıkar.

Thomas Hardy, çocukken köydeki yerel bir okula gitti. 16 yaşında okulu bırakıp Dorchester’da bir mimarın yanında çıraklık yapmaya başladı. Mimar olmak üzere eğitim aldı ve özellikle eski yapıları restore etmek üzerine çalıştı. Ancak, mimarlık kariyeri boyunca sürekli olarak edebiyata ilgi duydu ve boş zamanlarında Fransızca, Latince ve İtalyanca gibi diller öğrendi.

1862'de Londra’ya taşınarak daha büyük bir mimarlık bürosunda çalışmaya başladı. Londra’da sanat ve edebiyat çevreleriyle tanıştı. Ancak, büyük şehir hayatı Hardy'yi tatmin etmedi; bu nedenle, dört yıl sonra Dorset’e geri döndü. Londra’daki yaşam ona yalnızlık ve izole hissettirdi, bu yüzden kırsal hayatın ve doğduğu yerin özlemini çekti.

Thomas Hardy’nin özel hayatındaki en dikkat çeken unsurlardan biri, iki evliliğidir. İlk evliliğini 1874 yılında Emma Lavinia Gifford ile yaptı. Emma, Hardy'nin eserlerine önemli bir ilham kaynağı oldu ve çift, başta mutlu bir evlilik sürdü. Ancak zamanla evlilikleri giderek soğudu ve çift arasında duygusal bir mesafe oluştu. Emma’nın dini ve sosyal konulardaki muhafazakâr görüşleri, Hardy’nin daha liberal ve sorgulayıcı yaklaşımıyla çatışıyordu. Bu durum, evliliklerinin ilerleyen yıllarında aralarındaki iletişimi zayıflattı. Yine de Emma, Hardy’nin eserlerinde sıkça yer bulmuş, onun güçlü kadın karakterlerinden bazılarına ilham vermiştir.

Emma, 1912'de vefat etti. Hardy, karısının ölümünden çok etkilendi ve onun anısına Poems of 1912-13 adlı şiir dizisini yazdı. Bu şiirler, Hardy'nin karısına olan özlemini ve pişmanlıklarını dile getirdiği içten ve duygusal eserlerdir.

Hardy, Emma’nın ölümünden iki yıl sonra, 1914'te Florence Dugdale ile evlendi. Florence, Hardy’den 39 yaş küçüktü ve ona asistanlık yapıyordu. Ancak Hardy’nin ikinci evliliği de mutlu bir birliktelik olmadı. Florence, Hardy'nin ilk eşi Emma’yı unutamadığını hissetti ve bu durum onun mutsuzluğuna yol açtı.

Hardy, özel yaşamında sessiz, içine kapanık ve düşündüğünü çok fazla dışa vurmayan biriydi. Edebi dehasına rağmen, sosyal olarak çekingen ve göz önünde olmaktan kaçınan biriydi. Doğa yürüyüşleri yapmayı, Dorset kırsalında uzun zamanlar geçirmeyi severdi. Bununla birlikte, onun doğayla olan bu güçlü bağı, eserlerindeki doğa betimlemelerinde açıkça görülmektedir.

Hardy, toplumun dayattığı ahlaki normlara ve sosyal sınıflara karşı eleştirel bir bakış açısına sahipti. Özel yaşamında da bu eleştirel tavrını sürdürdü ve geleneksel inançlarla çatışan fikirler geliştirdi. Bu yüzden bazen toplumdan dışlanmış hissediyordu.

Hardy, 1928'de, 87 yaşında, Dorchester'daki evinde, ölümünden birkaç gün önce yakalandığı zatürre nedeniyle yaşamını yitirdi. Vasiyeti üzerine, vücudu iki farklı yere defnedildi; yakılmadan önce çıkarılan kalbi, Emma ile yaşadığı Higher Bockhampton’daki Stinsford Kilisesi’nin bahçesine, ailesinin yanına, geri kalan vücudu ise yakılarak külleri Londra’daki Westminster Abbey’de Şairler Köşesi (The Poets’ Corner of Westminster Abbey)'ne gömüldü.

Hardy'nin ölümü edebiyat dünyasında büyük bir kayıp olarak görülse de, onun mirası modern edebiyatta ve özellikle İngiliz edebiyatında hala güçlü bir şekilde yaşamaktadır. Yazdığı eserler, insan doğasının ve toplumun karmaşıklıklarını inceleyen derin felsefi ve ahlaki temalarıyla, dünya edebiyatının önemli bir parçası olmayı sürdürmektedir.

Edebi Yaşamı

Thomas Hardy'nin edebi yaşamı, İngiliz edebiyatının en önemli dönemlerinden biri olan 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başı dönemini kapsar. Hardy, bu dönemde yazdığı romanlar ve şiirlerle, dönemin sosyal ve ahlaki yapısını eleştiren güçlü bir edebi figür haline gelmiştir. Edebi kariyerinde realizm ve doğalcılık akımlarını benimseyen Hardy, eserlerinde insan doğasının trajik yanlarını, toplumun baskıcı normlarını ve kırsal yaşamı derinlemesine işlemiştir.

Hardy’nin edebi kariyeri mimarlık mesleğinde çalışırken başladı. 1867'de, ilk romanı olan The Poor Man and the Lady’yi yazdı, ancak bu eser hiçbir zaman yayımlanmadı. Eser, dönemin sosyal sınıflarını eleştiren güçlü bir yapıdaydı, ancak bu eleştirel yaklaşımı yayınevleri tarafından fazla radikal bulunduğu için reddedildi. Bu deneyim, Hardy'nin daha sonradan romanlarında kullanacağı temaların sinyalini verdi.

Ancak, Hardy pes etmedi ve 1871'de yayımlanan ilk romanı Desperate Remedies ile edebiyat dünyasında yer edinmeye başladı. Bu roman, macera ve melodram unsurlarını barındırıyordu, ancak Hardy’nin daha sonraki eserlerinde işlediği tematik derinlikten uzaktı.

Wessex romanları ve kırsal hayatın betimlenmesi, Hardy'nin edebi kariyerinde önemli bir yer tutar. Hardy, ikinci romanı Under the Greenwood Tree (1872) ile kırsal yaşamı daha yoğun bir şekilde işlemeye başladı. Bu roman, Hardy’nin hayali Wessex bölgesinde geçiyordu ve bu bölge, Hardy’nin edebiyatında bir simge haline geldi. Wessex, Dorset bölgesinden ilham alınarak yaratılmıştır ve Hardy'nin pek çok romanında mekân olarak kullanılmıştır.

Far from the Madding Crowd (Çılgın Kalabalıktan Uzak, 1874), Hardy'nin ilk büyük başarısıdır. Bu roman, kırsal İngiltere’de bağımsız bir kadın olan Bathsheba Everdene ile onu seven üç erkeğin hikâyesini anlatır. Roman, dönemin toplumsal ahlak anlayışını sorgulayan temalar içerir ve Hardy'nin kadın karakterlerine verdiği derinlikle dikkat çeker. Romanın başarısı, Hardy'yi tamamen yazarlığa adanmaya teşvik etti.

Tess of the d'Urbervilles (1891), Hardy’nin en bilinen eserlerinden biridir. Tess, soylu bir aileden geldiği düşünülen bir genç kızdır, ancak hayatı trajik bir şekilde ilerler. Toplumun baskıları, kadının toplumsal rolü ve ahlaki çifte standartlar üzerine sert bir eleştiridir. Roman yayımlandığında büyük tartışmalara neden oldu ve ahlaki değerler konusunda muhafazakâr çevreler tarafından eleştirildi.

Hardy’nin en tartışmalı romanlarından biri olan Jude the Obscure (1895)'da toplumsal sınıf farkları, eğitim ve aşk gibi konuları işlenir. Yayımlandığı dönemde o kadar büyük bir tepki aldı ki Hardy, bu romanın ardından bir daha roman yazmamaya karar verdi. Bu roman, Hardy’nin toplumsal düzene yönelik en sert eleştirilerinden biridir ve bireyin çaresizliğini en karanlık şekilde ortaya koyar.

Hardy'nin eserlerinde güçlü bir natüralist bakış açısı görülür. Bu akım, insanların doğa, biyolojik dürtüler ve toplumsal çevre tarafından kontrol edildiğini savunan bir edebi anlayışa dayanır. Hardy, karakterlerinin genellikle kişisel seçimlerinden çok, toplumsal koşullar ve kaderin bir ürünü olduğuna inanır. Bu anlamda Hardy, insan hayatını acımasız bir şekilde belirleyen güçlere inanan bir yazardı. Özellikle Jude the Obscure ve Tess of the d'Urbervilles gibi eserlerinde bu doğalcı yaklaşım belirgin şekilde görülür.

Hardy, eserlerinde yalnızca bireylerin değil, aynı zamanda toplumun yapısını da eleştirir. Toplumun bireyler üzerindeki baskısını, sınıf ayrımcılığını, cinsiyetçi ahlak anlayışını ve toplumsal değişimlerin bireyler üzerindeki etkilerini sorgular. Bu açıdan Hardy, toplumsal yapının insan üzerindeki etkilerini inceleyen bir sosyolog gibi de görülebilir.

Jude the Obscure'un yayımlanmasından sonra gelen tepkiler Hardy’yi derinden etkiledi. Roman, kilise ve muhafazakâr çevreler tarafından ağır şekilde eleştirildi. Bu eleştiriler, Hardy’yi roman yazmaktan soğuttu ve 1895'ten sonra bir daha roman yayımlamadı. Ancak, bu dönemde yoğun olarak şiir yazmaya başladı.

Hardy, roman yazmayı bıraktıktan sonra şiire yöneldi. 1898'de ilk şiir kitabı Wessex Poems yayımlandı. Hardy’nin şiirleri, genellikle ölüm, doğa ve zamanın geçişi gibi temaları işler. Şiirlerinde melankolik bir ton hâkimdir ve doğa betimlemeleriyle dikkat çeker. En bilinen şiirlerinden biri The Darkling Thrush, karamsar bir dünyada doğanın umudu temsil ettiği bir şiirdir. Hardy’nin şiirleri, daha az popüler olmasına rağmen, edebi eleştirmenler tarafından oldukça beğenildi.

Thomas Hardy, İngiliz edebiyatının en önemli realist ve doğalcı yazarlarından biri olarak kabul edilir. Romanları, insan doğasının trajik yanlarını ele alırken, toplumsal düzenin baskılarını ve ahlaki çelişkileri güçlü bir şekilde işler. Hardy'nin eserleri, bireyin toplumsal yapı içinde yaşadığı çatışmaları ve bu yapı karşısındaki çaresizliğini edebi bir derinlikle ortaya koyar. Özellikle doğayla insan arasındaki ilişkiyi, insanın kaderini ve toplumsal koşulların birey üzerindeki etkisini irdeleyen eserleri, modern edebiyat için önemli bir kaynak olmuştur.

Thomas Hardy, İngiliz edebiyatında hem kendi dönemindeki hem de sonrasındaki birçok yazar ve şair üzerinde derin etkiler bırakmıştır. Hardy’nin eserlerinde yer alan kadercilik, toplumsal eleştiriler, doğa betimlemeleri ve bireyin içsel dünyasına dair derin analizler, ondan sonraki nesil yazarların eserlerinde yankı bulmuştur. Aynı şekilde, Hardy'nin kendisi de George Eliot, William Wordsworth ve Charles Dickens gibi yazarların eserlerinden ve Darwinci düşüncelerden beslenmiş, bu etkilerle kendi edebi tarzını geliştirmiştir.

Thomas Hardy, Romantizm'in doğaya olan ilgisini, Realizm'in toplumsal gerçekçiliğini, Doğalcılık'ın kaderci dünya görüşünü ve Viktorya dönemi edebiyatının toplumsal eleştirilerini harmanlayarak kendine özgü bir edebi tarz geliştirmiştir. Hardy’nin karamsar dünya görüşü ve insan doğasına dair trajik bakışı, onun edebi mirasında önemli bir yer tutar.

Thomas Hardy'nin eserleri, dönemin muhafazakâr toplumunda ahlaki, cinsel ve dini değerlerin sorgulanması açısından rahatsız edici bulunmuş ve sert eleştirilere maruz kalmıştır. Ancak, Hardy'nin bu eleştiriler karşısındaki direnci ve sanatı aracılığıyla toplumsal normlara meydan okuması, onu İngiliz edebiyatının en önemli ve etkili yazarlarından biri yapmıştır. eserleri, sinema, tiyatro ve televizyon gibi farklı sanat dallarına da uyarlanmış ve günümüzde de etkisini sürdüren bir edebi miras bırakmıştır.

Romanları 19. yüzyıl İngiliz romancılığının gerçekçiliğin zirvesine ulaştığı çağın öncüleri olma vasfını taşır. Romanlarındaki kahramanları tamamı ile gerçekçi bir görüşle ve abartı olmaksızın anlatır. Yapıtlarının önemli bir bölümü İngiltere'nin güneybatısındaki Wessex bölgesinde geçer. 1878 - 1895 arası, yazarın en başarılı dönemi olarak görülmektedir. Ömrünün son 30 yılını sadece şiir yazarak geçirmiştir. 17 kere (1910 - 1927) Nobel Edebiyat Ödülü'ne aday gösterildi.[1]

Başlıca eserleri

  • Bir Çift Mavi Göz (1873)
  • Çılgın Kalabalıktan Uzak (1874)
  • Tess (1891)
  • Karanlık Jude
  • Ağaç İşçileri
  • Orman Köylüleri
  • Yuvaya Dönüş
  • Ethelberta'nın Eli
  • İlgisizin Biri
  • Kulede İki Kişi
  • West Poley'deki Serüvenlerimiz
  • Wessex Öyküleri
  • Garip, Neşeli ve Sıradan
  • Solmuş kol
  • Casterbridge'in Başkanı
  • Kaybolan Masumiyet

Kaynakça

  1. ^ "Arşivlenmiş kopya". 21 Şubat 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 11 Mayıs 2017. 

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Edebiyat</span> sözlü ya da yazılı anlatıma dayanan sanat

Edebiyat, yazın veya literatür, dil aracılığıyla; duygu, düşünce, hayal, olay, durum veya herhangi bir olgunun edebî bir tarzda ve etkili bir şekilde yazılı veya sözlü anlatımını gerçekleştiren; malzemesi söz ve ses; muhatabı insan olan bir sanat dalıdır. Edebî yazılar yazan sanatçılara edebiyatçı denir. Daha kısıtlayıcı bir tanımla, edebiyatın; bir sanat formu olarak oluşturulan yazılar olduğu düşünülmüştür. Bunun nedeni, günlük kullanımdan farklı olarak edebiyatın, dil ürünü olmasıdır.

<span class="mw-page-title-main">Oğuz Atay</span> Türk yazar (1934–1977)

Oğuz Atay, Türk roman, öykü ve oyun yazarı.

Natüralizm ya da doğalcılık; felsefe, sanat ve edebiyatta doğal Dünya'yı temel alan çeşitli akımlara verilen ortak ad. Bu akımların takipçilerine natüralist denir. Bunun yanı sıra doğa tarihi ile uğraşan bilim insanlarına da natüralist denir.

<span class="mw-page-title-main">Henrik Ibsen</span>

Henrik Ibsen, Norveçli oyun yazarı ve şair.

<span class="mw-page-title-main">Hermann Hesse</span> İsviçreli yazar ve ressam

Hermann Karl Hesse, İsviçreli yazar ve ressamdır.

İngilizce edebiyat, İngilizce olarak icra edilen edebiyat türüdür. Bu alanda eser veren sanatçıların ille de İngiliz olması gerekmez. Polonyalı Joseph Conrad, İskoç Robert Burns, İrlandalı James Joyce, Galli Dylan Thomas, Amerikalı Edgar Allan Poe, Hint Salman Rushdie, Karayipli V.S Naipaul İngilizce olarak birçok edebi eser vermişlerdir. Diğer bir deyişle, İngilizce Edebiyat dünyada konuşulan İngilizcenin çeşitli varyasyonları ve lehçeleri gibidir. Akademik alanda, İngilizce Edebiyat, İngilizce üzerinde çalışan bazı bölümlere, ikincil ve üçüncül eğitim sistemlerine ad olabilmektedir. İngiliz Edebiyatı'ndaki çok sayıda yazar çeşitliliğine rağmen, William Shakespeare'in eserleri, İngilizce konuşan dünya genelinde en önemli noktada yer almaktadır.

Cahit Uçuk ya da asıl adıyla Cahide Üçok, Türk hikâye ve roman yazarıdır.

Alman edebiyatı, Orta Avrupa'da yaşayan Almanca konuşan toplulukların edebi yaratısıdır. Almanya, Avusturya, İsviçre ve bunların yanındaki Alsas (Fransa), Bohemya (Çekya) ve Silezya (Polonya) gibi bölgelerdeki çalışmaları kapsar.

Fransız edebiyatı, Fransızca kullanılarak ortaya çıkan edebiyat ürünlerini kapsar. Dünyanın en zengin ve en etkileyici edebiyatlarından biridir. Fransız yazarlar başta epik şiir, lirik şiir, drama ve kurgu olmak üzere edebi yazınların tümüne katkıda bulunmuşlardır.

<i>Genç Wertherin Acıları</i> Johann Wolfgang von Goethenin Yazdığı Roman

Genç Werther'in Acıları, Johann Wolfgang von Goethe tarafından 1774 yılında ve iki haftada yazılmış mektup romandır. Goethe, bu romanı yazdığında 25 yaşındaydı. Romanın piyasaya çıkmasının ardından hem pek çok intihar vakası ile karşılaşılmış, Almanya sokakları bir "Werther salgınına" uğramış, ortalığı mavi ceket, sarı pantolon giyen duygulu gençler istila etmiştir.

Tanzimat edebiyatı, Tanzimat döneminin kültürel ve siyasi hareketlerinin sonucu olarak ortaya çıkmış edebiyat akımı. 3 Kasım 1839'da Mustafa Reşid Paşa tarafından ilan edilen Gülhane Hattı Hümayunu da denilen yenileşme beratının yürürlüğe konmuş olmasından doğmuştur. Bu olay daha sonraları Tanzimat Fermanı olarak adlandırılacak, gerek siyasi alanda gerek edebî ve gerekse toplumsal hayatta batıya yönelmenin resmi bir belgesi sayılacaktır. Şinasi ile Agah Efendi'nin birlikte çıkarmış olduğu Tercüman-ı Ahval bu edebiyatın başlangıcı olarak kabul edilir.

Britanya edebiyatı, Birleşik Krallık, Man Adası ve Kanal Adaları'nın edebiyatıdır. Bu edebiyat başlıca İngilizce yazılmış olmakla beraber Galce, İskoçça, İrlandaca ve diğer dillerin de edebiyatlarını da kapsar.

<span class="mw-page-title-main">Türk edebiyatı</span> Türkçe yazılmış edebî eserler

Türk edebiyatı, Türk yazını veya Türk literatürü; Türkçe olarak üretilmiş sözlü ve yazılı metinlerdir.

<span class="mw-page-title-main">Alfred Döblin</span> Alman hekim ve yazar (1878-1957)

Alfred Bruno Döblin Alman romancı, deneme yazarı ve doktor. En tanınmış romanı Berlin Alexanderplatz (1929). Çeşitli edebi akımlarda ve stilde üretken olan Döblin, Alman edebiyatındaki modernizmin en önemli yazarlarından biridir.

Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinde eğitim amacıyla Avrupa'ya, özellikle Fransa'ya giden gençler oradaki edebiyatta gördükleri yenilikleri ülkeye dönüşlerinde Türk edebiyatında uygulamaya başlamışlardır. Bu şekilde belli dönemler halinde günümüze kadar süren yeni bir edebiyat başlamıştır. Bu dönemlerden biri de Cumhuriyet dönemi edebiyatıdır.

<span class="mw-page-title-main">D. H. Lawrence</span> İngiliz, romancı, şair ve deneme yazarı (1885–1930)

David Herbert Richards Lawrence, İngiliz, romancı, şair ve deneme yazarıdır.

<i>Fransız Teğmenin Kadını</i> John Fowlesin 1969 tarihli romanı

Fransız Teğmenin Kadını İngiliz yazar John Fowles tarafından yazılmış ve 1969 yılında yayınlanmış bir dönem romanıdır. Kitap, yazarının The Collector(1963) ve The Magus(1965) kitaplarının ardından yayınladığı üçüncü romanıdır. Bu romanla birlikte, yazar John Fowles, Viktorya Dönemi'ne dair yazınlarda kendine has bir yer edinmiştir.

<i>Tess</i> (film)

Tess, 1979 Fransa-Birleşik Krallık ortak yapımı, romantik dramatik sinema filmidir. Film çevrildikten üç yıl sonra, 3 Aralık 1982 tarihinde Türkiye'de de gösterime girmiştir.

Norveç edebiyatı, Norveç'te veya Norveç halkı tarafından bestelenen edebiyattır. Norveç edebiyatının tarihi, Bragi Boddason ve Eyvindr Skáldaspillir gibi şairlerle birlikte 9. ve 10. yüzyılların pagan Eddaik şiirleri ve skaldik mısralarıyla başlar. 1000 yılı civarında Hristiyanlığın gelişi, Norveç'i Avrupa Orta Çağ öğrenimi, menajerlik ve tarih yazımı ile temasa geçirdi. Yerli sözlü gelenek ve İzlanda etkisi ile birleşen bu, 12. yüzyılın sonlarında ve 13. yüzyılın başlarında aktif bir edebiyat üretimi dönemine dönüşecekti. O dönemin başlıca eserleri arasında Historia Norwegie, Thidreks saga ve Konungs skuggsjá sayılabilir. Norveç'in en eski edebiyatı, Viking Çağı'nda taş üzerine yapılmış runik yazıtlardan ve çoğunlukla sözlü olarak aktarılan ve yalnızca daha sonraki İzlanda el yazmalarından yazılı olarak bilinen aliterasyonlu şiirden oluşur. 13. yüzyılın İzlanda destanları da İzlanda'daki Norveçli yerleşimciler arasında devam eden bir Norveç sözlü nesir geleneğinin olduğunu gösterir. Hristiyanlık Norveç'e geldiğinde, misyoner rahipler ve rahipler yanlarında hem yazı teknolojisini hem de büyük ölçekli metinlerin oluşturulmasını sağlayan alfabeyi getirdiler. Yüksek Orta Çağ boyunca, hem kraliyet mahkemesi hem de dini liderlerin ikametgâhları ile ilgili yazı gelenekleri vardı; örneğin, Kral Sverre Sigurdsson'i hayatının bir destanının bestelenmesi için ayarladı. Orta Çağ Norveç'inden en iyi edebi metin, 1250 civarında yazılmış olabilecek ve Magnus VI Lagabøte'nin yasama çalışmalarını etkilemiş gibi görünen Konungs skuggsjå adlı krallar için bir el kitabıdır. Ancak Kara Ölüm'ün gelişiyle birlikte, Norveç nüfusunu o kadar çok kaybetti ki, yerli edebi gelenek neredeyse hiçbir şeye gerilemedi.

<span class="mw-page-title-main">Viktorya edebiyatı</span>

Viktorya edebiyatı ya da Viktorya dönemi edebiyatı, Kraliçe Viktorya (1837-1901)'nın hükümdarlığı döneminde yazılan edebi metinlerin bütününü oluşturan İngiliz edebiyatıdır. Romantik dönem ile yirminci yüzyılın modernist edebiyatı arasında bir bağlantı, bir geçiş oluşturur. On dokuzuncu yüzyılda roman, İngilizce edebiyatın önemli bir türü haline geldi ve bu gelişim Viktorya devrinde gerçekleşti. Dönemin İngilizce eserleri bilimsel, ekonomik ve teknolojik ilerlemelerden sınıfsal yapılanmalardaki değişikliklere ve dinin toplum üzerindeki rollerine kadar birçok alanda İngiliz kültürünün büyük dönüşümlerini yansıtmaktadır. Dönemin ünlü romancıları arasında Charles Dickens, William Thackeray, Brontë kız kardeşler, George Eliot ve Thomas Hardy yer alır.