Tezkire
Tezkire, sözcük anlamıyla "zikredilen, zikri geçen" anlamına gelen, Fars ve Türk edebiyatlarında kişilerin yaşamlarını, eserlerini ve edebi kişiliklerini anlatan eserlere verilen ortak addır.[1] Tezkireler ilk kez İran edebiyatında ortaya çıkmıştır.
Şairlerin biyografilerinden oluşan tezkirelere "Şuarâ tezkireleri" denir ve genellikle şairlerin isimleri veya mahlasları dikkate alınarak alfabetik düzenlenmiştir. Birkaç nadir örneği olmakla birlikte şairler dışındaki sanatçılar için de tezkireler yazılmıştır. Hattat tezkirelerine Tezkiretü'l–Hattatin; evliya tezkirelerine Tezkiretü'l–Evliya denilmektedir.[2] Mensur yazılmakla birlikte içinde manzum kısımların yer aldığı örnekler de vardır. Tezkireler bugünkü edebiyat tarihlerinin ve şiir antolojilerin yerini tutmaktadır.
Genel bakış
"Tezkiretü’ş-Şuarâ", "Tezkire-i Şuarâ" veya "Tezkire" adlarıyla anılan eserler devrin şairlerinin zaman içinde unutulup gitmelerini önlemek, hatırlanmalarına vesile olmak amacıyla yazılmış eserlerdir. İçlerinde en az yüz civarında şair bulunur ve bu yönleriyle şekil olarak günümüzdeki, yazarlar veya şairler sözlüğü gibi eserlere benzerler. Konularını şairlerin hayatları, kişilikleri, edebî faaliyetleri ve eserleri oluşturmaktadır. Tezkireler, çok ayrıntılı olmamakla beraber, biyografi eserleri olarak da kabul edilebilirler.
Tezkirelerde şairlerin hayatı hakkında bilgi verilir, kişilikleri ve eserleri üzerine değerlendirmeler yapılır ve eserlerinden örnekler verilir. Bu yönüyle edebî eleştiriler içerdiği söylenebilir. Tezkireciler bunu yaparken uslûbun sanatlı ve ahenkli olmasına da özen göstermektedir. Öyle ki, bu yönleriyle tezkireler aynı zamanda birer edebî eser niteliği taşımaktadır.
Şairlerin gerek tezkireye alınışlarında, gerekse eser ve şiirlerinden verilen örneklerin belirlenmesinde tezkirecinin zevk ve tercihi rol oynamaktadır.
Tezkireler çağının bir edebiyat ve kültür ürünüdür. Yazıldığı çağın sosyal, kültürel, sanatsal ortamını içerir. Aynı zamanda günümüz araştırmaları için değerli birer belge ve kaynak durumundadır.
Tarihçe
Fars edebiyatındaki ilk tezkire Ferîdüddin Attâr'ın 1220 yılında yazdığı ve yetmiş iki sûfînin biyografisini içeren Tezkiretü'l-evliyâ adlı Farsça eserdir.[1]
Bazı bölümlerinde kadın şairlere yer verilen tezkireler olduğu gibi sadece kadın şairlerin biyografilerinden oluşan tezkireler de yazılmıştır. Farsça dilinde ve yirmi üç kadın şairin yaşamlarından oluşan ilk kadın şuarâ tezkiresi olan Cevâhirü’l-ʿacâʾib Fahrî-i Herâtî tarafından yazılmıştır. Eser Teẕkiretü’n-nisâ adıyla da bilinmektedir.[3]
Türk edebiyatında ise şair tezkiresi yazma geleneği 15. yüzyılda Çağatay sahasında Ali Şir Nevaî tarafından kaleme alınan Mecâlisü'n-Nefâis ile Anadolu sahasında ise Sehi Bey'in yazdığı Heşt Behişt ile başlayarak, asırlarca kesintiye uğramadan devam etmiştir.
Türk edebiyatında tezkire
Türk edebiyatındaki ilk tezkire Ali Şir Nevaî'nin 461 kişinin yer aldığı Mecâlisü'n-Nefâis adlı eseridir ve tezkire yazma geleneği bu esere dayanır.[4] Türk edebiyatında sırasıyla 16. yüzyılda Sehi Bey, Latifî, Aşık Çelebi, Kınalızâde Hasan Çelebi, Ahdî ve Beyanî; 17. yüzyılda Sâdıkî, Riyâzî, Fâizî, Rızâ, Yümnî, Asımm ve Güftî; 18. yüzyılda Mûcib, Safâyî, Sâlim, Beliğ, Safvet, Râmiz; 19. yüzyılda da Fatin gibi belli başlı tezkire yazarları mevcuttur. Bunların dışında da yazılmış çok sayıda tezkire mevcuttur.
Anadolu sahasında yazılan ilk tezkire Sehi Bey'e ait olup Heşt Behişt (Sekiz Cennet) ismini taşımaktadır. Heşt Behişt'i sırasıyla Latifî'nin kendi adıyla yazdığı Latifî tezkiresi; Ahdî'nin Gülşen-i Şu'ara; Aşık Çelebi'nin Meşa'irü'ş-Şu'ara; Hasan Çelebi'nin Kınalızade Tezkiresi; Beyanî'nin yine kendi adıyla anılan Beyanî Tezkiresi; Riyazî'nin Riyazü'ş-Şu'ara; Kafzade Faizî'nin Zübdetü'l-Eş'ar; Rıza'nın Rıza Tezkiresi; Yümnî'nin Yümnî Tezkiresi; Asım'ın Zeyl-i Zübdetü'l-Eş'ar; Güftî'nin Teşrifatü'ş-Şu'ara; Mücîb'in kendi adıyla anılan Mücîb Tezkiresi; Safayî'nin yine kendi adıyla anılan Safayî Tezkiresi; Salim'in Salim tezkiresi; Belîğ'in Nuhbetü'l-Asar li-Zeyli Zübdeti'l-Eş'ar; Ramiz'in Adab-ı Zürefa; Silahdar'ın kendi adıyla anılan Silahdar Tezkiresi; Safvet'in Nuhbetü'l-Asar min Fera'idi'l-Eş'ar; Tevfik'in Mecmu'atü't-Teracim; Es'ad'ın Bağce-i Safa-enduz; Arif Hikmet'in Tezkire'si ve Fatin'in Hatimetü'l-Eş'ar adlı eserleri izler.
16. yüzyılda yaşayan Latifi (1491-1582) şiirleri de bulunmasına rağmen Türk edebiyatında tezkiresiyle ünlü bir yazardır. Latifi tezkiresinde 310 şaire yer vermiştir ve sanatçıları objektif olarak değerlendirmemiştir. Latifi tezkiresi bu yönüyle edebi tenkit örneğidir. Latifi'nin 1546'da tamamlayıp I. Süleyman'a sunduğu kendi adıyla anılan tezkiresi, 1896’da Şuarâ Tezkiresi adıyla yayınlanmıştır.
Cumhuriyet döneminde bu tezkireler üzerinde birçok çalışmalar yapılmış, bazı tezkireler latinize edilerek basılmıştır.
Kaynakça
- ^ a b Öz, Yusuf. "Tezkire". islamansiklopedisi.org.tr. TDV İslam Ansiklopedisi. 11 Haziran 2024 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 4 Eylül 2024.
- ^ "Tezkire Nedir? Tezkireler ve Tezkire Yazarları". turkedebiyati.org. Türk Dili ve Edebiyatı. 28 Şubat 2024 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 4 Eylül 2024.
- ^ Kartal, Ahmet (2021). "Türkistan'da Yazılan İlk Kadın Şairler Tezkiresi: Fahrî-i Herâtî'nin Cevâhirü'l-'Acâyib'i". Dün Bugün Yarın Yayınları. ISBN 978-625-7471-53-4.
- ^ "MECÂLİSÜ'n-NEFÂİS". islamansiklopedisi.org.tr. TDV İslam Ansiklopedisi. 29 Nisan 2024 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 4 Eylül 2024.