İçeriğe atla

Terciibent

Terci-i bent, Arap, İran ve Türk edebiyatlarında bentlerden oluşturulan bir nazım şekli.

Tarihsel gelişimi, yapısı ve içeriği

Lügat anlamı olarak "Terci-i" sözcüğü "tekrar etmek, geri çevirmek" olup "bent" sözcüğü ise Farsça "Bağlama" mânasına gelir. Edebiyat alanından "Bağlanan" birimler "Bent" adı verilen manzum metin parçalarıdır.

Türkçe divan edebiyatı'nda terciibentte bentler "Terci-i Hâne" veya kısa olarak "Hâne" olarak adlandırılır. Her bent (hane) sonunda "Vâsıta" veya "Bendiyye" olarak adlandıran bir ara-beyit bulunmaktadır. Bu "Vasıta" ara-beyit Terci-i Bent de sürekli aynen tekrarlanan bir beyit şeklindedir. Terci-i Bentte "vasıta beyiti" aynen tekrarlandığı için konular arasında uyum olmak zorundadır. Dolayısıyla terciibentte konu bütünlüğü vardır.

Terciibent kısaca tanımlaması şöyle verilebilir: uyakları gazel biçiminde düzenlenmiş "kalemdari ali osmaniye" adı verilen 100-200 beyitlik şiir parçalarının (genellikle 2-12 hane) "vasıta" denen beyit ile birbirine bağlanmasından oluşan bir nazım biçimidir.[1][2][3]

Arapça edebiyatta terciibent nazım şekli pek az kullanılmıştır ve önemli bir nazım türü sayılmamaktadır. Fars edebiyatında terciibent nazım şekli IX. ve X. yüzyıllarda Samaniler döneminde ortaya çıkmıştır. Gazneliler dönemi olan X. ve XI. yüzyıl döneminde ise Farsça edebiyatında terciibent'in "musammat" şekli daha çok kullanılmıştır. Fakat bu iki nazım şekli ve kullanılma dönemi yakınlıkları dolayısıyla yakınlıkları ve ayrılıklarını ele alıp analiz etmek gayet girift bir konudur.

Türkçe divan edebiyatı'nda terciibent örnekleri XIV. yüzyılın ikinci yarısından beri hazırlanmaya başlanmıştır. Elimizdeki nazım metinlerinde en eski Türkçe terciibent örnekleri Ahmedî (ö. 1412) ve Nesîmî (ö. 1417) eserlerinde bulunmaktadır.[1] Türkçe divan edebiyatında XIV. yüzyıldan başlangıcından XVII. yüzyıla kadar yazılan terciibent sayısının Yıldız'a göre 93 olduğu[3] ve Yavuz'a göre 53 olduğu bildirilmiştir.[2] Terciibent yazan şair sayısı ise 71 olarak verilmiştir.[3]

Terciibent çoğunlukla şiirin metinde işlediği konusunu açıklayan başlık alır; örneğin "mersiye-i tercîbent" gibi. Terciibentler genellikle divanlarda kasideler bölümünden sonra bulunur ve bu bölüm başlığı "tercîât" oluur. Terciibentlerde "mahlas" genellikle son bentte yer alır; ama az sayıda terciibentte mahlas bulunmaz.[1]

Bent sayısı ve bentlerdeki beyit sayısı terciibent ve terkib-i bentl için aynıdır. Terciibentlerin bent (hane) sayısı çok kere 5-10 arasında değişken olup daha az sayıda bentli (örneğin XVII. yüzyılda "Fasih Ahmed Dede"'nin 2 bentli eseri) veya daha çok sayda hâneli (örneğin XVIII. yüzyıl "Ayıntablı Avni"'nin 22 bentli) terciibentler de vardır. Bu şeklin en tanınmış örneğini veren Ziya Paşa'nın terciibenti 12 haneden oluşmakta ve her hanede "vasıta" beyiti ile birlikte 11 beyit bulunmaktadır. Terciibentin her bentinde bulunan beyit sayısı da çok kere 5-10 beyit arasında olur.[1][2][3]

Bir terciibenin yapısı, vasıta beyitinin uyaklanması tarzına göre, şöyle verilebilir:

  1. aa xa xa xa xa (hâne veya bend) bb (bendiyye)
  2. cc xc xc xc xc (hâne veya bend) bb (bendiyye)
  3. ee xe xe xe xe (hâne veya bend) bb (bendiyye)
  4. .vb.

veya

  1. aa aa aa aa aa (hane veya bend) bb (bendiyye)
  2. cc cc cc cc cc (hâne veya bend) bb (bendiyye)
  3. ee ee ee ee ee (hâne veya bend) bb (bendiyye)
  4. vb. ...

Terciibent kısımları (bentleri) olan haneler içindeki uyaklanması, çok örnekte, gazel uyaklanması tarzındadır. Lakin her hanenin kendi içindeki mısraların mesnevi tarzında uyaklandığı terciibent örnekleri de bulunmaktadır. Bu şekilde bent içinde "mesnevi" tarzında uyaklanmaya Farsça edebiyatta "tercî'-bend-ı müsammat" adı verilmektedir.[1]

Terciibendler kullanılan vezin kalıpları, çok kere "bahr-i remel" adı verilen "bahir"e ait olan şu birkaç aruz kalıplarıdır:[1][4]

Feilâtün feilâtün feilâtün feilün
veya
Fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün,
veya
Feilâtün mefâilün feilün

Terciiibentlerde ele alınan konular soyut olarak tasavvuf-i sorunlar, Allah'ın gücü, evrenin sonsuzluğu; insanın aciz olması; insan hayatının zorluğu, dünyadan ve felekten şikayet ve varlık-yokluk ve ölüm gibi felsefi düşüncelerdir. Bu konular divan edebiyatı nazım şekileri olan tevhid, münacaat, naat, methiye, mersiye adı verilen nazım şekilleri de aynı ana konuları işlerler.

Terciibent (ve terkibibent) Türkçe divan edebiyatında şairlerin sanat kudretlerini ortaya koydukları bir nazım şekli olarak kabul edilmiştir. Böylece bir terciibent yazma ve diğer bir veya birkaç şairin buna nazire yazması ilk terciibenti yazan şairin sanat göstermesi olarak görülmektedir. Bu tutum bazı şair tezkirelerinde bir şairin sanat gücü açıklanmakta iken

Öyle bir tercî kaleme almıştır ki Rum’da buna kimse nazîre yazmamıştır.

şeklindeki kayıtlar görülmesi ile bir terciibent yazmanın ve ona diğerleri tarafından nazire yazılmasının bir şairin sanat gücüne gösterge olarak kabul edildiğini açıkça ortaya koymaktadır.[1]

Bazı terciibentlerin bazı kısımları, özellikle her bent sonunda aynen tekrarlanan "vasıta beyiti", şiir okurlar tarafından o kadar beğenilmiştir ki bu beyitler Osmanlı kültüründe birer "vecize" niteliği kazanmışlardır.[1] Bu vecize niteliğini kazanan vasıta beyitine bir örnek Şeyh Galip'in iyi bilinen terciibentinde bulunan şu vasıta beyitidir:

Hoşça bak zâtına kim zubde-i âlemsin sen
Merdum-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen

Yine Ziya Paşa'nın terciibendinde bulunan şu vasıta beyiti gayet tanınmış ve bir vecize şeklini almıştır:

Subhâne men tehayyere fî sun‘ihi’l-ukūl
Subhâne men bi-kudretihî yu‘çizu’l-fuhûl

Günümüz Türkçesi ile:

En mükemmel şekilde yarattıklarıyla akıl sahiplerini hayrette bırakan Allah’ın yüce sanını tesbih ederim
Kudretiyle seçkin ilim adamlarını bile acze düşüren Allah’ın yüce sanını tesbih ederim

Ayrıca bakınız

Kaynakça

  1. ^ a b c d e f g h Uzun, Mustafa, (2010) "Terciibend", Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. ç.31 say. 487-489 Online: [1]
  2. ^ a b c Yavuz, İbrahim (2006) Türk Edebiyatında Terkîb-i Bend ve Tercî-i Bendler (XVII-XIX. yy.)", Yüksek lisans tezi, Muğla Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
  3. ^ a b c d Recai Yıldız, (1996) "Türk Edebiyatında Terkîb-i Bend ve Tercî-i Bendler (XIII-XVI. yy.)", Yüksek lisans tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
  4. ^ Aruz kalıpları ve "bahirleri" için bakınız [][][][]

Dış kaynaklar

  • Pala, İskender (1999 27.bas. 2016), Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, İstanbul:Kapı Yayınları, ISBN 9758950218, Sayfa:390-391
  • Dilçin, Cem (1983) Örneklerle Türk Şiir Bilgisi, Ankara:Türk Dil Kurumu Yayınları ISBN 9789751604897
  • İpekten, Haluk (1994, 14.bas.2011), Eski Türk Edebiyatı Nazım şekilleri ve Arûz, İstanbul:Dergah Yayınları, ISBN 9759953539
  • Muallim Nâci, (haz. M. A. Yekta Saraç), (2004) Edebiyat Terimleri: Istılahât-ı Edebiyye, İstanbul:
  • Tural, Sadık Kemal (ed.) (2001, 2003, 2004, 2005, 2006), Türk Dünyası Edebiyat Terimleri ve Kavramları Ansiklopedik Sözlüğü 5 Cilt, Atatürk Kültür Merkezi Yayınları, ISBN 3990000025722

Dış bağlantılar

  • Uzun, Mustafa, (2010) "Terciibend", Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. c.31 say. 487-489 Online: [2]

İlgili Araştırma Makaleleri

Kelime anlamı olarak çoğalması istenilen, artmış anlamına gelir. Günümüzde bu anlamıyla fazla kullanılmamaktadır. Bir edebiyat terimi olarak, her dizesine bir küçük dize eklenmiş divan edebiyatı nazım türünü ifade eder. Günümüzdeki kullanımı yaygın olarak edebiyat terimine işaret eder. Bir uzun, bir kısa şekilde yazılan divan edebiyatı nazım şeklidir. Murabba, muhammes, rubai, kıta, beyit gibi şekillerle birleştirilerek yazılgelmiştir. En çok "gazel müstezat" şeklinde yazılmıştır. Bir nazım şeklinin her mısrası veya her beytinin sonuna aynı ölçüde bir kısa mısra ekleyerek meydana getirilir. Eklenen kısa mısralara "ziyade" denir. Türk edebiyatına Arap edebiyatından geçmiştir. İlk örnekler Nesimi'ye aittir. Şeyhi, Nevai, Necati gibi birçok şair de müstezat yazmıştır.

<span class="mw-page-title-main">Divan (edebiyat)</span> Divan edebiyatı şairlerinin eserlerini topladıkları antolojik eser

Divan, Divan edebiyatı şairlerinin belli bir düzene göre şiirlerini topladıkları yapıt.

Kaside, genellikle din ve devlet büyüklerini övmek amacıyla yazılan bir şiir formudur. Ancak kaside biçiminin şiirin farklı konuları için de kullanıldığı vakidir. Kaside sanatı, öncelikli olarak Araplar tarafından geliştirilmiştir. Kaside, klasik Arap şiirinin en yüksek hali kabul edilmektedir. Eski Arap edebiyatında kasideler birkaç farklı dahili kısımdan oluşacak şekilde nazmedilmiştir.

<span class="mw-page-title-main">Gazel</span> divan edebiyatının aşktan bahseden temel şiir biçimi

Gazel, Türkçe Divan edebiyatının en yaygın nazım şeklidir. Gazel sözcüğü sözlük tarifi ile "kadınlarla sevgi üzerine konuşmak, söyleşmek" anlamına gelir.

Divan edebiyatı, Türk kültürüne has süslü ve sanatlı bir edebiyat türüdür. Bu edebiyata genellikle "divan edebiyatı" adı uygun görülmekte olup bunun en büyük nedenlerinden birisinin şairlerin manzumelerinin toplandığı kitaplara "divan" denilmesi olduğu kabul edilmektedir. Öte yandan, divan edebiyatı gibi tabirlerin modern araştırmacılar tarafından geliştirildiğini ve halk-tekke-divan edebiyatları arasındaki ayrımların bazen oldukça muğlak olduğu ve bu edebiyatlar arasında ciddi etkileşimlerin de bulunduğu vurgulanmalıdır.

Musammat; ayrı bir nazım biçimi olmamakla birlikte bazı gazel ve kasidelerde uygulanan, dize ortasında da uyak bulunması temeline dayanan bir divan edebiyatı tekniğidir.

Terkib-i Bent, farklı uyaklara sahip birkaç bentten meydana gelen ve bentlerinin sonunda uyakları aynı birer beyte sahip olan Divan edebiyatı şiir biçimidir.

Aruz ölçüsü ya da aruz vezni, Arap edebiyatından doğarak İslamî edebiyatalara da yayılmış bir nazım sistemi; nazımda uzun veya kısa, kapalı ya da açık hecelerin belli bir düzene göre sıralanarak ahengin sağlandığı ölçüdür.

Mersiye, şiirin temel konularından biridir. Ölülerin ardından, onların kaybı nedeniyle duyulan derin üzüntüyü ifade etmek için yazılan ağıt şiirlerini adlandırmak için kullanılan edebî bir terimdir.

Na't, konu olarak İslam dininin son peygamberi Muhammed'i anan ve öven edebi eserlere verilen isimdir.

Mesnevi, özellikle Arap, Fars ve Osmanlı edebiyatında kendi aralarında uyaklı beyitlerden oluşan ve aruz ölçüsüyle yazılan divan edebiyatı şiir biçimidir.

Tuyuğ, Türklerin Divan şiirine kazandırdığı nazım şeklidir.

Sone, iki dörtlük ve iki üçlükten oluşan 14 dizelik bir nazım şeklidir. Batı edebiyatında kullanılan bu tür, Servet-i Fünûncular tarafından Türk edebiyatına geçirilmiştir. Edebiyatımızda ilk örneği Cenap Şahabettin'in, "Şi'r-i Na-Nüvişte" adlı şiiridir. Genellikle dörtlükleri sarmal kafiye ile yazılır. Sonede işlenen konuları sınırlandırmak doğru bir yaklaşım değildir. Sonede her türlü konu işlenebilir. Son dize, duygu yönunden en baskın dizedir. Devrik cümleler kullanılır. Doğu edebiyatındaki sonelerde aşk konusu işlenir.

Beyit, iki mısradan meydana gelen nazım parçası. Batı edebiyatında beyte "kuple" denir. Divân edebiyatında nazım birimi sayılan beyit, aynı vezinde olan ve birbiri peşinden gelen iki mısradır. Çoklukla anlamın tamamlandığı bir bölüm beytin bir nazım birimi olarak kabul edilmesi yüzünden, divan edebiyatı şiirlerinde konu birliği pek az görülür. Divan şairinin bütün düşüncesi, beyitleri meydana getirecek kafiyelerle ikişer mısra söyleyebilmekti. Divan edebiyatındaki bu şiir anlayışı, Türkiye'de "Edebiyat-i Cedide" ile değişmeye başlamıştır. Anlamın bir beyitte tamamlanmasının şart olmadığı sonraki beyitte, hattâ daha sonraki beyitlere geçebileceği hakkındaki örnekler, bu edebiyat akımı ile edebiyatımızda gelişmiştir. Böylece, bir nâzım şeklinde konu birliğine önem verilmesi yoluna geçilebilmiştir.

Murabbâ', bent adı verilen dört dizelik kıt'alardan oluşan şiir türüdür. Kelime anlamı "dörtlük" demektir. Aruz ölçüsüyle yazılır. Genelde 3-7 bentten oluşur. Uyak düzeni genelde aaaa/bbba/ccca/ddda/... şeklinde olmakla beraber, ilk bendi kafiyeli olmayan ya da sonraki bentlerde kafiyesi tekrarlanmayan murabbalar da vardır. Divan edebiyatında 15. yüzyılda Ahmed Paşa tarafından kullanılmıştır. Tanzimat edebiyatında da Namık Kemal bu türün başarılı örneklerini vermiştir. 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren şarkı şeklinde bestelenen eserlerin büyük bir kısmı murabba tarzında yazılmıştır.

Divan şiirine Türkler tarafından katılmış bir nazım şeklidir. Besteyle okumak için yazılmıştır. Bestelenmek amacıyla yazıldığı için 3-5 dörtlük arası değişir. Yeni edebiyatımızda Yahya Kemal Beyatlı, bu türü ustalıkla kullanmıştır. Aruz ölçüsünün her kalıbı kullanılır. Dörtlüklerden kurulan musammat da denebilir. Murabbaya benzer. 5 ya da 6 dizelik bentlerden de oluşabilir. Üçüncü dizeye miyan, dördüncü dizeye nakarat denir. Aşk, sevgili, ayrılık, içki ve eğlence konularında yazılır. Divan edebiyatının ilk şarkı yazarı Nail-i Kadim'dir. Lale Devri'nin en önemli temsilcisi ise Nedim'dir. En çok şarkıyı Enderunlu Vasıf yazmıştır.

Nazım biçimleri, dize ve uyakların belli bir düzene göre sıralanmasıyla oluşur. Hiçbir manzumeye bağlı olmayan tek başına bir dize en küçük nazım şeklidir, buna azade mısra denir.

Sözlük anlamıyla “parça” demek olan kıt'a, nazım terimi olarak iki ya da daha çok, 9-10 beyte kadar olan, matla ve mahlas beyti bulunmayan, gazelde olduğu gibi, yani xa xa xa kafiyeli bir nazım şeklinin adıdır. Matla ve mahlas beytinin yokluğu dışında da kıt'a ile gazel arasında şekil ve konu bakımlarından ayrılıklar vardır. İki beyitli kıt'a yazıldığı halde bu kadar kısa ga­zel yoktur. Ayrıca gazelin beyit sayısı sınırlı olduğu halde 15 beyitten de uzun 30-40 beyte kadar uzayan kıt'alar yazılmıştır. Böyle uzun kıt'alara Kıt'a-i ke­bîre denir. Gazeller genellikle aşk ve sevgili konularını işledikleri halde kıt'anın konusu daha geniştir: Felsefî, tasavvufî bir fikir, bir hayat görü­şü, bir nükte, bir kişiyi övme ya da yerme, bir olayın tarihi kıt'anın konusu olabilir.

Terci-i bend, Ziya Paşa'nın 1859’da kaleme aldığı ünlü şiiridir.

<span class="mw-page-title-main">Hayriyye</span> Nâbinin öğüt içerikli kitabı

Hayriyye, Divan edebiyatı şairlerinden Nâbi'nin eseridir. Eser aruz ölçüsüyle yazılmış bir öğüt kitabıdır. Nâbi bu eseri oğluna öğüt vermek için yazmıştır.