İçeriğe atla

Teratoloji

Teratoloji doğuştan gelen bozukluklar ya da kusurlar için kullanılan bir terimdir. Yunanca canavar ya da harika anlamına gelen τέρᾰς (genitif hâli τέρᾰτος) ile söz anlamına gelen λόγος sözcüklerinden gelmektedir. Aynı anlamda kullanılan bir başka terim de dismorfolojidir.

İki başlı bir buzağı
Beş ayaklı bir sığır

Teratojenezis

Doğum kusurlarına yenidoğanların %3-5'inde rastlandığı bilinmektedir.[1] ABD'de yaklaşık bebek ölümlerinin %20'sine neden olur ve bebek ölümlerinin başta gelen nedenlerindendir. Tüm çocukların %7-10'u bir doğum kusurunun teşhis ve tedavi edilmesi için yoğun tıbbi bakıma gerek duymaktadır.[2] Her ne kadar bazı doğum kusurlarının etiyolojik nedenlerini tanımlama üzerinde önemli ilerlemeler kaydedildiyse de, yaklaşık %65'inin bilinen ya da tanımlanabilen bir nedeni yoktur.[3]

Önceleri, memeli embriyosunun, annenin uterusunda tüm dış etmenlerden korunarak geliştiğine inanılmaktaydı. Ancak 1960'larda yaşanan thalidomide felaketinden sonra, gelişmekte olan embriyonun normalde erişkinlerde önemsiz etkileri bulunan bazı diş etmenlere karşı oldukça savunmasız olduğu ortaya çıkmıştır.

Wilson'ın 6 ilkesi

Gelişmekte olan memeli embriyosunun doğum öncesi savunmasızlığının farkına varılmasıyla birlikte günümüzde hâlâ uygulanmakta olan Teratolojinin altı İlkesi geliştirildi. Teratolojinin bu ilkeleri Jim Wilson tarafından 1959'da Environment and Birth Defects (Çevre ve Doğum Kusurları) adlı yazısında ortaya kondu.[4] Bu ilkeler teratojenik etkenleri ve gelişmekte olan organizmalar üzerindeki etkilerini incelemeyi yönlendirmektedir:

  1. Teratojenezise duyarlılık konseptusun (fetus ve ekleri) genotipine ve ters çevresel etmenlerle olan etkileşim tarzına bağlıdır.
  2. Teratojenezise duyarlılık ters etkiye maruz kalındığı zaman bulunulan gelişimsel aşamaya göre değişkenlik gösterir. Etkenlere duyarlılığın ve bu etkenlerden etkilenen organ sistemlerinin duyarlılığının kritik evreleri bulunmaktadır. İnsan fetal gelişiminde bu evreler; 15-45 günler arası ya hep, ya hiç şeklinde görülür. 15. günden önceki teratolojik etkiler ölü fetus, 15-45 gün arasındakiler organ yokluğu, daha sonraki evrelerde ise gelişimsel bozukluklar şeklinde kendisini gösterir.
  3. Teratojenik etkenler, anormal gelişimi başlatmak üzere gelişmekte olan hücre ve dokularda kendilerine has şekillerde etki gösterir.
  4. Ters etkilerin gelişmekte olan dokulara erişimi etkinin doğasına bağlıdır. Bir teratojenin gelişmekte olan konseptus ile temasını çeşitli etmenler etkiler. Etkenin doğası, annenin etkene maruz kalma yolu ve derecesi, plasental transferin ve sistemik emilimin hızı ve anne ile embriyonik/fetal genotipin kompozisyonu gibi.
  5. Normal dışı gelişim dört şekilde tezahür eder (Ölüm, sakatlık, büyüme gecikmesi ve işlevsel kusur).
  6. Normal dışı gelişimin frekansı ve derecesi, etkenin dozu gözlemlenebilir ters etki yaratmayan düzeyden %100 ölümcül düzeye doğru gittikçe artar.

Çevresel etkenlerin teratojenik potansiyelini anlamak için yapılan testler hayvan model sistemlerini içerir (örneğin fare, tavşan, köpek ve maymun). İlk teratologlar gebe hayvanları çevresel etkenlere maruz bıraktıktan sonra fetüste iç organlarda ve iskelette büyük anormallikler olup olmadığını incelemişlerdir. Bu yöntem hâlâ teratolojik değerlendirmenin bir parçası olsa da artık Teratoloji alanında daha moleküler düzeyde araştırmalar yapılmakta ve bu etkenlerin etkileme mekanizmaları araştırılmaktadır. Bu amaçla genetik olarak değiştirilmiş fareler kullanılmaktadır. Buna ek olarak hamile kadınların hamilelikleri sırasında maruz kaldıkları etkenler kaydedilerek doğum sonrası ortaya çıkanlar da araştırılmaktadır. Bu çalışmalar sonucu ilaçların ve diğer etkenlerin insan gebeliklerinde olası riskleri hakkında bilgi toplanmaktadır.

Bir teratojenin nasıl etkilediğini anlamak hem konjenital anomalileri engelleme konusunda yardımcı olabileceği gibi hamile kadınların güvenle kullanabileceği ilaçları geliştirmede de yardımcı olabilecektir.

Teratojenik Etkenler

Farklı kimyasal ve çevresel etkenlerin insan ve hayvanlarda teratojenik etkileri olduğundan şüphelenilmektedir. Bunların bir kısmı şunlardır:

Teratojen etkilerin neden olduğu anomaliler[5][6]

  • Phenytoin, Trimethadione: Fallot tetralojisi, kalp septum defektleri, yarık dudak/damak
  • Madde bağımlılığı (uyarıcılar: kokain, amfetamin, vb): Gelişme geriliği, mikrosefali, beyin anomalileri, beyin kanamaları, mikroftalmi ve öteki göz anomalileri, kalp anomalileri, ürogenital anomaliler
  • Diabetes mellitus: İskelet sistemi anomalileri, kalpte ventriküler septum defektleri, sindirim sistemi anomalileri, ürogenital anomaliler

Kraniyofasiyal anomalilerde teratojen nedenler[5][6]

Üstçene hipoplazisi: Alkol, Hipertermi (sauna), Fenilketonüri, Toluen, Valproatel

Mikrognati: Alkol, Folik asit antagonistleri, Retinoid (aşırı doz), Toluen, Valproatel

Prognati: Alkol

Dudak yarığı: Alkol, Hidantoin, Talidomid, Valproat

Damak yarığı: Alkol, Hidantoin, Retinoid (aşırı doz), Talidomid, Valproat, Kanser kemoterapisi, Psikotroplar

Dişeti hiperplazisi: Fenitoin

Mikrodonti: Alkol

Mine hipoplazisi: Alkol, Talidomid

Dişlerde renklenme: Tetrasiklin

Mikrosefali: Kokain, TORCH, Fenilketonüri, Retinoid (aşırı doz), Organik cıva, Radyasyon

Hipertelorizm: Folik asid antagonistleri

Dişeti kanamaları (trombositopeni): CMV, Toksoplazma

Anodonti: Radyasyon

Hipodonti: Radyasyon, Talidomid

N.facialis paralizi: Retinoid (aşırı doz)

Natal dişler: Poliklorlu bifeniller

Kaynakça

  1. ^ "Birth Defects & Genetics: Birth Defects". 19 Ağustos 2010 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 30 Mayıs 2007.  (İngilizce)
  2. ^ Dicke JM (1989). "Teratology: principles and practice". Med. Clin. North Am. 73 (3). ss. 567-82. PMID 2468064.  (İngilizce)
  3. ^ Ronan O'Rahilly, Fabiola Müller (2001). Human embryology & teratology. New York: Wiley-Liss. ISBN 0-471-38225-6.  (İngilizce)
  4. ^ James G. Wilson, (1973). Environment and Birth Defects (Environmental Science Series). Londra: Academic Pr. ISBN 0-12-757750-5.  (İngilizce)
  5. ^ a b Çöloğlu AS. Kimyasal Zararlara Bağlı Ölümler. Adli Tıp Ders Kitabı, s.183-229, Editörler: C.Çakalır, Z.Soysal, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Yayınları, Rektörlük No.: 4165, Fakülte No.: 224, İ.Ü. Basımevi ve Film Merkezi, İstanbul, 1999
  6. ^ a b Kumar V, Abbas AK, Aster JC. Robbins and Cotran Pathologic Basis of Disease. 9th edt., Elsevier Saunders, Philadelphia, 2015

İlgili Araştırma Makaleleri

Zatürre, pnömoni ya da batar, akciğerde görülen yangılardır. Klasik pnömonilerde, akciğerlerin hava geçitlerindeki son bölüm ve hava kesecikleri (alveoller) etkilenir. İnterstisiyel pnömonilerde, hava kesecikleri (alveoller) arasındaki bölmeler yoğunlukla etkilenen alanlardır. Akciğerler günde 10.000 litre havayı süzer. Kan dolaşımına oksijen taşıyan solunum havasıyla birlikte çok sayıda katı ve sıvı partikül ile zararlı gazlar da akciğerlere ulaşır. Solunum havası içindeki zararlı etkilere verilen tepkilerin büyük bölümü canlı etkenlerden kökenli infeksiyon hastalıklarıdır. Toksik gazların ve sıvıların büyük bölümü “kimyasal pnömoniler” olarak nitelenir.

<span class="mw-page-title-main">Şizofreni</span> bir akıl hastalığı

Şizofreni, benzer belirtilere sahip birtakım ruhsal hastalıklardır.

<span class="mw-page-title-main">Serotonin</span> Nörotransmitter

Serotonin, insanda mutluluk, canlılık ve zindelik hissi veren bir nörotransmitterdir. Eksikliğinde depresif, yorgun, sıkılgan bir ruh hali görülür. Yapısal olarak monoamin grubuna girer ve triptofan aminoasiti ile triptofan hidroksilaz enziminin tepkimesi sonucu sentezlenir.

Dikkat eksikliği/hiperaktivite bozukluğu nörogelişimsel bir bozukluktur. DEHB dikkat, dürtüsellik ve öz düzenlemeyle ilgili sorunlarla kendini gösterir ; Bazen şiddetli fiziksel huzursuzluk da ortaya çıkabilir.

<span class="mw-page-title-main">İnflamasyon</span> iltihaplanma

İnflamasyon, canlı dokunun her türlü canlı, cansız yabancı etkene veya içsel/dışsal doku hasarına verdiği sellüler (hücresel), humoral (sıvısal) ve vasküler (damarsal) bir seri vital yanıttır. İnflamasyon normalde patolojik bir durum olmasına karşın, inflamatuar reaksiyon fizyolojik olarak vücudun gösterdiği bir tepkidir. Halk arasında iltihap tabiri yangı için kullanılmasına rağmen sık sık apseler için de iltihap denmesinden dolayı inflamasyon (inflammare) terimini kullanmak daha yerinde olacaktır. Hücre dejenerasyonu ile birlikte inflamasyon konusu, hastalıkların patolojik temelini oluşturmaktadır.

Toryum; sembolü Th, atom numarası 90 olan zayıf radyoaktivite gösteren, metalik, kimyasal bir elementtir. Toryum havaya maruz kaldığında kararır ve toryum dioksit oluşturur; orta derecede yumuşak, işlenebilir ve yüksek bir erime noktasına sahiptir. Toryum, kimyasına +4 oksidasyon durumunun hakim olduğu elektropozitif bir aktinittir; oldukça reaktiftir ve ince bir şekilde bölündüğünde havada tutuşabilir.

<span class="mw-page-title-main">Alerji</span> Çoğu insanın iyi tolere ettiği bir maddeye karşı bağışıklık sistemi tepkisi

Alerjik hastalıklar, bağışıklık sisteminin çevrede genellikle zararsız olan maddelere karşı geliştirdiği aşırı duyarlılık sonucu ortaya çıkan çeşitli patolojik durumlar olarak tanımlanır. Bu hastalıklar arasında alerjik rinit, gıda alerjileri, atopik dermatit, alerjik astım ve anafilaksi gibi durumlar yer almaktadır. Klinik belirtiler arasında konjonktivit, kaşıntılı bir döküntü, hapşırma, öksürük, burun akıntısı, nefes darlığı ve anjiyoödem (şişlik) gibi bulgular bulunabilir. Gıda intoleransı ve gıda zehirlenmesi gibi patolojik durumların farklı klinik varlıklar olduğunu unutmamak gerekir.

<span class="mw-page-title-main">İnsan dişi</span> besinleri parçalamak için kullanılan insanların ağzındaki kalsifiye beyazımsı yapı

İnsan dişi, besinleri yutmaya ve sindirmeye hazırlık aşamasında keserek ve ezerek besinlerin mekanik olarak yıkımında görev yapar. İnsanlarda, her birinin belirli bir işlevinin olduğu kesici diş, köpek dişi, küçük azı dişi ve azı dişi olmak üzere dört tip diş vardır. Kesici dişler besini keser, köpek dişleri besini koparır ve küçük azı ve azı dişleri besini ezer. Dişlerin kökleri maksilla ya da mandibula içerisine yerleşmiş ve diş eti ile kaplanmıştır. Dişler yoğunluğu ve sertliği farklı çeşitli dokulardan yapılmıştır.

Ultraviyole (UV) veya morötesi; dalga boyu görünür ışıktan kısa, ancak X-ışınlarından uzun olan bir elektromanyetik radyasyon şeklidir. Güneş ışığında bulunur ve Güneş'ten çıkan toplam elektromanyetik radyasyonun yaklaşık %10'unu oluşturur. Ayrıca elektrik arkları, Çerenkov radyasyonu, cıva buharlı lambalar, bronzlaşma lambaları ve siyah ışık gibi kaynaklar tarafından üretilir. Uzun dalga boylu UV fotonları atomları iyonize edecek enerjiye sahip olmadığı için iyonlaştırıcı bir radyasyon olarak kabul edilmese de, kimyasal reaksiyonlara neden olabilir ve birçok maddenin parlamasına neden olabilir. Kimyasal ve biyolojik etkiler de dahil olmak üzere pek çok pratik uygulama, UV radyasyonunun organik moleküllerle etkileşime girmesinden türer. Bu etkileşimler emilimi veya ısıtma dahil moleküllerdeki enerji durumlarının ayarlanmasını içerebilir.

Serebral palsi (SP), gelişmekte olan beyinde intrauterin dönemde veya yaşamın ilk aylarında oluşan lezyon ya da zedelenme sonucu gelişen, ilerleyici olmayan ancak yaşla birlikte değişebilen, hareketi kısıtlayıcı kalıcı motor fonksiyon kaybı, postür ve hareket bozukluğudur. Bu hastalarda epilepsi, zeka geriliği, davranış bozukluğu, yutma sorunları, kas-iskelet bozuklukları gibi ikincil tıbbi sorunlar görülebilir.

İnsandaki nöral tüp adı verilen yapı beyin dokusundan başlayıp, boylu boyunca omuriliği de içine alacak şekilde aşağı doğru uzanan bir yapıdır. Bu yapı, döllenmeden sonraki 2. ile 3. hafta arasında gelişimini tamamlar. Gelişimin herhangi bir nedenle sorunlu olması, tüpün herhangi bir bölgesinin açık kalmasına neden olur ve bu duruma nöral tüp defekti (kusuru) adı verilir.

Homeostaz (homeostasis) veya dengeleşim, çevresinde gerçekleşen olumsuzluklar karşısında hücrenin kendi dengelerini koruma çabası, değişen koşullarda iç dengenin aktif düzenlemesidir. Fransız bilim insanı Claude Bernard'ın tanımlandığı hemostaz sürecinin amacı, fiziksel ve kimyasal tüm dengelerin yerinde olduğu dinginlik durumunu korumaktır.

Konjenital bozukluk olarak da bilinen doğum kusuru, nedeni ne olursa olsun doğumda mevcut olan anormal bir durumdur. Doğum kusurları fiziksel, zihinsel veya gelişimsel engelliliklerle sonuçlanabilir.

<span class="mw-page-title-main">Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları</span> 2030 için Birleşmiş Milletlerin 17 küresel hedefi

Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları (SKA), Birleşmiş Milletler üyesi ülkeler tarafından 2030 sonuna kadar ulaşılması amaçlanan hedefleri içeren bir evrensel eylem çağrısıdır.

Kraniyofasiyal malformasyonlar ya da kraniyofasiyal anomaliler, baş-boyun ve yüz bölgesinin oluşma ve gelişme aşamalarındaki aksamalar ya da sapmalar sonucu ortaya çıkan yapısal ve işlevsel bozukluklardır. Genetik bilimindeki önemli ataklar, tüm kalıtsal hastalıklarda olduğu gibi kraniyofasiyal malformasyonlarda da tanı ve tedavi konusunda önemli gelişmelere yol açmıştır. Ancak, ender görülen sendromların ve fenotiplerinin çokluğu, kimi sendromların birbirleriyle çakışmaları uzmanların çabalarını güçleştirmektedir.

<span class="mw-page-title-main">Kraniyofasiyal yarıklar</span>

Kraniyofasiyal yarıklar, kraniyofasiyal malformasyonların en önemlilerinden biridir; baş-boyun ve yüz bölgesinin oluşma ve gelişme aşamalarındaki aksamalar ya da sapmalar sonucu ortaya çıkan yapısal ve işlevsel bozuklukların önemli bir bölümünü oluştururlar. Embriyolojik kökenlerine göre; nöral tüp kökenli anomaliler, 1. ve 2. farengeal ark kökenli malformasyonlar, ektodermal displaziler söz konusudur.

Kanser nedenleri veya kanser etyolojisi, günümüzde oldukça ilgi çeken konulardan biridir. Tümörlerin oluşumunda etkili çok sayıda faktör vardır. Kanser yapan etkilere 'kanserojen' veya 'karsinojen' denilmektedir. Karsinojen "karsinom doğuran" anlamındadır; kapsamına sarkom girmemektedir. Kanserojen kavramı sarkomları da içine alan tanımlamadır. Karsinojen ve kanserojen nitelemeleri günümüzde eşanlamlı sözcükler gibi kullanılmaktadır. Bazı etkiler doğrudan doğruya kanser yapamadıkları halde, kanserin oluşmasına yardım ederler. Bunlara kokarsinojen (cocarcinogen) denir. Kanserleşmeyi önleyen maddelere antikarsinojen (anticarcinogen) adı verilmiştir. Tümör oluşumunda üç temel neden vardır:

<span class="mw-page-title-main">Ultraviyole mikrop öldürücü ışınlama</span>

Ultraviyole mikrop öldürücü ışınlama (UVGI) mikroorganizmaların nükleik asitleri yok edip DNA'larını bozarak hayati hücresel işlevleri yerine getiremez hale getirip öldürmek veya etkisizleştirmek için kısa dalga boylu ultraviyole ışığı kullanan dezenfeksiyon yöntemidir. UVGI gıda, hava ve su arıtma gibi çeşitli uygulamalarda kullanılır.

Sitofosfamid, diğer isimleri arasında sitofosfan olarak da bilinir, kemoterapi olarak ve bağışıklık sistemini baskılamak için kullanılan bir ilaçtır. Kemoterapi olarak lenfoma, multipl miyelom, lösemi, yumurtalık kanseri, meme kanseri, küçük hücreli akciğer kanseri, nöroblastom ve sarkom tedavisinde kullanılır. Bir bağışıklık baskılayıcı olarak, diğer koşulların yanı sıra nefrotik sendrom, polianjiitli granülomatoz ve organ naklini takiben kullanılır. Ağız yoluyla veya damar içine enjeksiyon yoluyla alınır.

<span class="mw-page-title-main">Doğuştan amputasyon</span>

Konjenital amputasyon, bir uzuv veya uzuv olmadan veya uzuvların bir parçası olmadan doğumdur.