İçeriğe atla

Tasavvuf edebiyatı

Tasavvuf (Arapça:تصوف tasawwuf), kelime anlamıyla "sufi olmak, sufiye yolunu izlemek" demektir. Tasavvuf ehline mutasavvıf ya da sufi denir. Tasavvuf edebiyatı ise tasavvufla uğraşan kişilerin ortaya koyduğu ürünleri kapsayan edebiyat türüdür. Halk edebiyatının "tasavvufi halk edebiyatı" türü 12. yüzyılda Ahmed Yesevi ile başladı.[1] Konusu Allah'a ulaşmanın yolları, ahlak ve nefsin terbiyesidir. Anadolu’nun bu alandaki ilk ve en ünlü şairi Yunus Emre’dir.

Dinî -Tasavvufî Türk edebiyatında asıl olan sanat yapmak değil, dinî-tasavvufi düşünceyi yaymaktır. Mecazi aşk ile hakiki aşk arasında kuvvetli bağlar kuran, ortak mazmunların bulunduğu bir şiir çizgisinde gelişimini sürdüren tasavvuf edebiyatında tekke şairlerinin çoğu tarikatlarda yetişmiş şeyh ve dervişlerdir. Dili Aşık Edebiyatı'na göre ağır, divan edebiyatına göre sadedir. İlahi, nefes, nutuk, devriye, şathiye, deme gibi nazım şekilleri kullanılmıştır. Tekke şiiri anlam yönüyle olduğu gibi şekil ve tür bakımından da zengindir.[2] Örneğin en yaygın konulardan biri olan içkili eğlenceler konu edinirken meyhaneler tekkeyi, şarap ve mey ilâhî aşkı, meyhaneci tarikat şeyhini, mahbûb ve mâşuk Allah'ı simgeliyordu. Tekke edebiyatı, kitleleri birleştiren bir edebiyat ve kültür köprüsü vazifesini üstleniyordu.[3] Ancak Tekke edebiyatı bu konuları tarikatlara bağlanan halk topluluklarının anlayabileceği dilde konu edinmiştir.[4]

Genel özellikleri

Anadolu’da 19'uncu yüzyıla değin çeşitli tarikatlarla gelişen bu edebiyat geleneğinin sürmesinde en önemli rolü Alevi-Bektaşi ve Melami-Hamzavi şairler oynadı.

Tasavvuf edebiyatı şairleri, yalın bir dille, hece ölçüsüyle ya da aruzun heceye yakın yalın kalıplarıyla şiirler yazdılar. Tasavvuf şiirinin genel adı, özel bestelerle okunan ve tarikatlara göre değişik isimlerle anılan ilahilerdi. Nazım birimi dörtlüktü. Ama gazel biçimde yazılmış ilahiler de vardır. Bu edebiyatın düzyazı biçimini ise evliya menkıbeleri, efsaneler, masallar, fıkralar ve tarikat büyüklerinin yaşamlarını konu alan yapıtlar oluşturur.

Eserler dörtlük birimiyle yazılmıştır. Genellikle yarım uyak kullanılır. En büyük şairleri Yunus Emre, Hacı Bektaşi Veli, Pir Sultan Abdal, Abdal Musa, Abdû Furkan gibi önemli şairlerdir. Bu şairler tarihin ve günümüzün en önemli şairleridir. Tasavvuf felsefesine göre kainatın yaratılış sebebi tanrının kendi güzelliğini görmek ve bilinmek istemesidir. Tanrının "ol" emri ile kainat yaratılmıştır. Varlıklar tanrıdan kopma bir parçadır. Dolayısıyla Tanrı "Vahdet-i Vücud" yani tek varlıktır. Dolayısıyla evrendeki varlıklar asıl varlığa dönmek ister. Varlığın kendi varlığını tanrı varlığında yok etmesi tasavvufta en son aşamadır. Dini görüşler ve bunların işlenişi bakımından Arap ve İran edebiyatı ile etkileşim söz konusudur. Fakat bu etkileşimin boyutu divan edebiyatındaki kadar büyük değildir. Dinî-Tasavvufî osmanlı edebiyatı İslâmiyet’in ve Tasavvufun etkisiyle ortaya çıkmıştır. İslâmiyet'in kökleşip yayılmasında büyük etkisi olan tasavvuf, zamanla edebî eserlerde de işlenmiş, din ve tasavvuf, edebiyat aracılığıyla yayılmaya çalışılmıştır. Dinî -Tasavvufî Türk edebiyatına Tekke edebiyatı da denir. Dinî -Tasavvufî Türk edebiyatında asıl olan sanat yapmak değil, dinî-tasavvufi düşünceyi yaymaktır. Tekke şairlerinin çoğu tarikatlarda yetişmiş şeyh ve dervişlerdir. Tekke şiiri, halk şiirinden de divan şiirinden de nazım şekilleri almıştır. Tasavvufçu olmak için nefsi kontrol etme, kendine terbiye etme, acı çekme gibi bazı şartları vardı. Bu özelliklerin dışında kalan; eserlerini aruz ölçüsüyle ve Divan Edebiyatı diliyle, hatta tamamıyla Arapça-Farsça yazan tasavvufçular da vardır. Örneğin Mevlana Anadolu’da yetişen ilk ve en büyük Türk mutasavvıf olduğu halde eserlerini Farsça yazmıştır. Şeyh Galip, Divan tarzında eser verdiği için Tekke Edebiyatı çerçevesinde düşünülmez, Divan Edebiyatı mensubu sayılır.

En belirgin özellikleri şunlardır:

  • Kurucusu 12. yüzyılda Doğu Türkistan'da yetişen Hoca Ahmet Yesevi'dir.*Tekke Edebiyatı, Anadolu'ya 13. y.y.'dan itibaren gelişmiştir.
  • Bu edebiyat şairleri tarikat merkezi olan tekkelerde yetişmiştir.
  • Nazım birimi genellikle dörtlüktür.
  • Hem aruz hem hece ölçüsü kullanılmıştır.
  • Şiirlerin çoğu ezgilidir.
  • Allah, insan, felsefe, doğruluk, ibadet gibi konular işlenmiştir.
  • İlahi, nefes, nutuk, devriye, şathiye, deme gibi nazım türleri kullanılmıştır.
  • Dili Aşık Edebiyatı'na göre ağır, Divan edebiyatına göre sadedir.
  • Aşık, maşuk, şarap, saki gibi mazmunlara yer verilmiştir.

Yüzyıllara göre bu edebiyatın en önemli temsilcileri şunlardır:

Tasavvuf düşüncesi

Allah'ı bilmek nasıl olur ? Kâinatın yaratılışı nasıldır ? Biz neyiz ? Niçin geldik dünyaya ? Yaşamımızın anlamı, var olmanın aslı, gerçek, başlangıç ve son nelerdir ? Bu ve bunun gibi fizik ötesi sorulara cevap vermeye çalışan düşünüş yoluna Tasavvuf Düşüncesi denir. [Vahdet-i Vücut (Varlığın Birliği) Teorisi].

Bu düşünceye göre Allah tek varlıktır. (Vücud-i Mutlak). Aynı zamanda tek güzelliktir (Hüsn-i Mutlak).

Tek varlık olan Allah kendisini görecek gözler, sevecek gönüller istemiş ve kâinatta bilinmek istemiştir.

Bu tıpkı aynayla kaplı bir odada olmak gibidir. Ayna varlığın çeşitli görüntülerini yansıtır.

O halde, evren ve tüm insanlar Allah'ın bir görüntüsüdür. Öyleyse insanlar arasında renk, inanç, dil, ırk gibi ayrımlar yapmak anlamsızdır.

Bütün görüntülerde "varlık" ve "yokluk" öğeleri bir aradadır. İnsan dünyaya bağlı tutku ve zevklerini yok ederek "varlık" öğesini geliştirir. Bunun yolu da tekkelerden (tarikatlar) geçer. Burada insan sıkı bir eğitimle dünya nimetlerinden vazgeçerse, sonunda özü olan Allah'a kavuşabilir. Bu da gerçek aşktır. İnsanların birbirlerine duyacakları aşk ise mecazdır. Bu, kişiyi Allah'tan uzaklaştırır. "Bir hırka, bir lokma" insana yetmelidir. Tekkelerde bu yolla Allah'a ulaşan insan sonunda "Enel Hak" derecesine varır. Bu kişilere İnsan-ı Kâmil ya da Ermiş denir.

Bazı terimler

  • Vahdet-i Vücud (Varlığın Birliği): Evrende sadece Allah’ın varlığı söz konusudur. Diğer varlık zannettiğimiz, bu “mutlak varlığın”, Allah’ın bir parçası ve görüntüsüdürler.
  • Tekke: Tasavvuf ehli kişilerin, tarikat mensuplarının barındıkları, eğitim gördükleri yer, kuruluş.
  • Pir: Tarikat kurucusu
  • Şeyh: 1. Tarikat kurucusu. 2. Tarikatta en yüksek dereceye ermiş kişi. 3. Tarikat kollarından birinin başında bulunan kimsedir.
  • Tarikat: Allah’a varma yolunda benzer biçimde düşünenlerin oluşturduğu topluluk.
  • Derviş: Bir tarikata girmiş, onun kurallarına uygun yaşayan kimse.
  • Abdal: Gezgin derviş
  • Halife: Tarikat kurucusunun ya da şeyhin kendisine vekil tayin ettiği, yetki verdiği kişidir.

Nazım türleri

Tekke şiirinde görülen ve dinsel içerikli konuları işleyen ilahi, nefes, deme, şathiye gibi ürünler nazım biçimi değil, birer nazım türüdür. Çünkü bunlar da koşma tipi nazım biçimiyle ve hece ölçüsünün genellikle 7, 8 ve 11'li kalıplarıyla söylenir. Söz konusu türlerde dörtlük sayısı genellikle 3 - 7 dir. İlahi, nefes ve demeler, bestelenerek söylenir.

İlahi

Herhangi bir tarikatın izini taşımaksızın Allah'ı öven şiirlere denir. Daima özel bir ezgi ile söylenir. Divan şiirindeki tevhit ve münacaatın halk edebiyatındaki karşılığıdır. En ünlü şairi Yunus Emre'dir. Değişik tarikatlara göre deme, nefes, âyin gibi adlar alır. Şekil olarak Koşma biçimindedir. Yani dörtlüklerden oluşur. Son dörtlükte şairin adı veya mahlası geçer. Genelde 7'li hece ölçüsü kullanılır. Bazı ilahilerde Aruz vezni kullanılmıştır. Aruz vezninin kullanıldığı ilahiler gazel şeklindedir.

İlahi örneği

Aşkın aldı benden beni
Bana seni gerek seni
Ben yanarım dünü günü
Bana seni gerek seni
Ne varlığa sevinirim
Ne yokluğa yerinirim
Aşkın ile avunurum
Bana seni gerek seni
Aşkın âşıklar öldürür
Aşk denizine daldırır
Tecelli ile doldurur
Bana seni gerek seni
Yunus Emre

Nefes

Bektaşî şairlerinin yazdıkları tasavvufî şiirlerdir. Nefeslerde genellikle tasavvuftaki vahdet-i vücut (varlığı birliği) kavramı anlatılır. Bunun yanı sıra Muhammed ve Ali için övgüler de söylenir. Nefeslerde kalenderane ve alaycı bir üslûp göze çarpar. Kaygusuz Abdal ve Pir Sultan Abdal nefesleriyle ünlüdür.

Nefes örneği

Şu görünen yayla ne güzel yayla
Bir dem süremedim giderim böyle
Pîrim ben gidiyom sen himmet eyle
Bu yıl bu yayladan Şâh'a gidelim
Eğer ekilir de bostan olursam
Şu halkın diline destan olursam
Kara toprak senden üstün olursam
Bu yıl bu yayladan Şâh'a gidelim
Bir bölük turnaya sökün dediler
Yürekteki derdi dökün dediler
Yayladan öteki yakın dediler
Bu yıl bu yayladan Şâh'a gidelim
Pir Sultan Abdal

Deme

Alevi-Bektaşi tarikatından tasavvuf şiirlerinin tarikatlarını ve hareketleriyle ilgili temaları işleyen, sorunlarını konu edinen şiirlerine deme adı verilir. Genellikle 8'li hece ölçüsüyle yazılan demeler saz eşliğinde kendine özgü bir makamla söylenir.

Deme örneği

Gel benim sarı tanburam
Sen ne için inilersin?
İçim oyuk, derdim büyük
Ben anınçün inilerim
Koluma taktılar perde
Uğrattılar bin bir derde
Kim konar kim göçer burada
Ben anınçün inilerim
Gel benim sarı tanburam
Dizler üstüne yatıram
Yine kırıldı hatıram
Ben anınçün inilerim
San tanburadır adım
Göklere ağar feryadım
Pir Sultan’ımdır üstadım
Ben anınçün inilerim
Pir Sultan Abdal

Nutuk

Tekke Edebiyatı'nda pirlerin ve mürşitlerin, tarikata yeni giren müridleri bilgilendirmek tarikat derecelerini ve tarikat adabını öğretmek amacıyla söylenen didaktik şiirlerdir. Bektaşilerinin, aşık tarzı halk edebiyatı nazım türü olan nefese verdiği isimdir. Türün en önemli temsilcisi Kaygusuz Abdal’dır.

Nutuk örneği

Evvel tevhid sürer mürşid dilinden
Erişir canına fazlı Huda'nın
Kurtulursun emarenin elinden
Erişir canına fazl-ı Huda'nın
İkincide verir lafzatu'llâhı
Anda keşf ederler sıfatu'llâhı
Hasenat yeter der eder günahı
Erişir canına fazl-ı Huda'nın
Üçüncüde yâ Hû ismini oku
Garib bülbül gibi durmayıp şakı
Kendi vücudunda bulagör
Hakk'ı Erişir canına fazl-ı Huda'nın

Devriye

Evrendeki canlı cansız her şey Allah'tan gelmiştir, yine Allah'a dönecektir. Bu felsefeyi yansıtan şiirlere Tekke edebiyatında devriye denilmiştir. Her şeyin Allah'a kavuşma yolculuğunu ve Allah'ın her şeyi kapsayıcılığını öne çıkarır.

Devriye örneği

Ak süt iken kızıl kana karışıp
Emr-i Hak'la coşup cevlana geldim
Mâ-i carî ile akıp yarışıp
Katre-i na-çizden ummana geldim
Dokuz ay on gün batn-ı maderde
Kudretten gözüme çekildi perde
Vaktim tamam olup ahiri yerde
Çıkıp ten donundan cihana geldim
Hakikat meyinden nûş edip kanıp
Can gözlerim o gafletten uyanıp
Kudretten her türlü renge boyanıp
Bu âlem-i nakş u elvana geldim
Bir zerreyim âfitâbımdan durum
Aşk ile mesrurum kalbi pür-nûrum
Ta ezelden zevk-ı seyre mecburum
Seyr ü sülük edip seyrana geldim
Hüsni

Şathiye

Dini ve tasavvufi halk şiirinde genel olarak mizahi manzumelere şathiye adı verilir. Tasavvufi konuları işleyenleri şathiyat-ı sûfiyâne adını alırlar, inançlardan alaylı bir dille söz eder gibi yazılan şiirlerdir. Görünüşte saçma sanılan bu sözlerin, yorumlandığında tasavvufla ilgili türlü kavramlara değindiği anlaşılır. Bu tür şiirlere genellikle Bektaşi şairlerinde rastlanır. Medrese hocalarına göre bu şathiyeler küfür sayılır. Bu türün en tanınmış şairi Kaygusuz Abdal'dır.

Şathiyye örneği

Yeri göğü ins ü cinni yarattın
Sen ey mimarbaşı eyvancı mısın
Ayı günü çarhı burcu var ettin
Ey mekân sahibi rahşancı mısın
Denizleri yarattın sen kapaksız
Suları yürüttün elsiz ayaksız
Yerleri temelsiz göğü dayaksız
Durdurursun acep iskâncı mısın
Kullanırsın kanatsızca rüzgârı
Kürekle mi yaptın sen bu dağları
Ne yapıp da öldürürsün sağları
Can verip alırsın sen cancı mısın
Sekiz cennet yaptın sen Âdem için
Adın büyük bağışla onun suçun
Âdemi cennetten çıkardın niçin
Buğday nene lâzım harmancı mısın
Azmî

Kaynakça

  1. ^ Türkiyat Araştırmaları Dergisi[]
  2. ^ Erman Artun, Dinî-Tasavvufî Halk Edebiyatı, Akçağ Yayınları, 2002
  3. ^ Bekir Şahin, Osmanlı ansiklopedisi: tarih, medeniyet, kültür, Ağaç Yayıncılık, 1993
  4. ^ Abdülbâkî Gölpınarlı, Mevlana, Hayatı, Eserlerinden Seçmeler, Varlık Yayınları, İstanbul 1963

Dış bağlantılar

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Tasavvuf</span> İslamın içsel, mistik boyutu

Tasavvuf veya Sûfîzm ya da Sûfîlik, İslam'ın iç veya mistik yüzü olarak tarif edilir. Ayrıca Sufizmin batıda yükseltilen içeriğinin "Budizm ve Taoizm gibi içeriksiz güzel yaşama tarzı" olarak yorumlanması da vardır.

Türklerin Anadolu'ya geldikten sonra edebiyatları iki gruba ayrılmıştır. Arapça ve Farsçayı çok iyi bilen aydınların oluşturduğu "Yüksek Zümre Edebiyatı" ve İslam öncesinden gelen sözlü bir "Halk Edebiyatı". Anadolu'ya göç eden Türkler arasında aynı ayrım devam etti. Medrese eğitimi gören aydın kesim Arap ve Fars edebiyatlarının tesirini devam ettirirken, halk yine saz şairleri aracılığıyla halk edebiyatını devam ettirdi. Dolayısı ile Anadolu Türk Edebiyatı iki grupta incelenmektedir. Bu gruplardan biri halk edebiyatıdır.

<span class="mw-page-title-main">Silsile</span>

Silsile, , bir İslam dinî kavramıdır. Ayrıca tasavvufta da farklı bir manada terim olarak kullanılır. Hadis ilminde sened denilen kavram, ravilerin silsilesini araştırır.

Şathiye, dinî ve tasavvufi halk şiirindeki mizahi manzumelerdir. Şathiyeler biçimce komik ve alaylı olabilir ama şathiyede aranan şiirin arkasındaki düşüncedir. Anlanıp yorumlandığında derin anlamlara sahip olduğu görülür.

<span class="mw-page-title-main">İlahi</span>

İlahi, Allah'ı veya çeşitli kutsal kişi ya da varlıkları övmek amacıyla bestelenen sözlü dinî şarkılar. İlahi kelimesi Arapça kökenli bir kelimedir ve "Ey Tanrım!" anlamına gelmektedir.

Nefes, Türk Edebiyatı'nda, Âşık Halk Edebiyatı nazım şekillerinden Alevi-Bektaşi aşıklarınca yazılanlarına denir. Konusu genellikle tasavvuftaki vahdet-i vücud, Alevi-Bektaşi ilkeleri, Yol ilkeleri üzerine kuruludur. Dili sade bir Türkçe olan nefesler biçim olarak koşmaya benzer. Dörtlükler halinde hece ölçüsünün 7, 8, 11'li kalıpları ile ya da az da olsa aruz ölçüsü ile de yazılanlara rastlanılmaktadır. Dörtlük sayısı 3-7 arasında değişir. Fazla da olabilir.

Divan-ı Hikmet, Hoca Ahmed Yesevî'nin söylediği "hikmet" adlı şiirleri bir araya getiren Türk tasavvuf edebiyatının bilinen en eski örneklerini içeren kitaptır.

Halk edebiyatının "tasavvufi halk edebiyatı" ya da "tekke edebiyatı" denilen türü 12. yüzyılda Ahmed Yesevi ile başladı. Ama Anadolu’nun bu alandaki ilk ve en büyük şairi Yunus Emre’dir. Anadolu’da 19'uncu yüzyıla değin çeşitli tarikatlarla gelişen bu edebiyat geleneğinin sürmesinde en önemli rolü Alevi-Bektaşi ve Melami-Hamzavi şairler oynadı.

Hâfız Post, Klasik Türk musikisi bestekârı olup, asıl adı Mehmet'tir. "Post" lâkabının kendisine, vücudunun çok kıllı olmasından dolayı verildiğine dair bir rivayet vardır. Sultan IV. Mehmed döneminin klâsik Türk büyük müzik ustalarındandır. Saray'da yapılan fasıllara sazı ve sesi ile katılmış, bütün çağdaşları gibi Selim Giray Han'dan yardım ve ilgi görmüş, bu sanatsever devlet adamının düzenlediği edebiyat ve müzik toplantılarına katılarak sanatçı kişiliğinin gelişmesini sağlamıştır. Gençliğinde resmî görev almamış, son zamanlarına Divan hocaları zümresine katılmış, daha sonra Bîrun Kâğıt Eminliği'ne getirilmiştir. Hafız Post 1694 yılında vefat ederek Karacaahmet Mezarlığı'nda, Divan şairi Nabi'nin mezarının yanı başında toprağa verildi. Ölümüne o dönem şairlerince anısına beyitler yazılmıştır.
Fenni, "Çergehte eyleyüb âhır karar/ Postu şîr-i ecel çâk eyledi", Itrî ise: "Dedi Itrî Hâfız'a mevâ ola ya Rab cinan" demiştir.

<span class="mw-page-title-main">Eşrefoğlu Rûmî</span>

Eşrefoğlu Abdullah Rûmî, Türk şair, mutasavvıf. Eşref-i Rûmî veya Eşrefoğlu Rûmî olarak anılır.

<span class="mw-page-title-main">Mevlevîlik</span>

Mevlevîlik, 13. yüzyılda yaşamış Mevlana Celaleddin Rumi'nin tasavvufî düşünceleri üzerine, kendisinin ölümü ardından gelişen tarikattır.

Terci-i bent, Arap, İran ve Türk edebiyatlarında bentlerden oluşturulan bir nazım şekli.

<span class="mw-page-title-main">Kul Himmet</span>

Kul Himmet, 16. yüzyılda yaşamış bir halk ozanıdır. Mezarı, doğduğu yer olan Tokat iline bağlı Almus ilçesinin Görümlü (Varzıl) köyündedir. Alevi-Bektaşi mezhebinin Erdebil Tekkesi'ne bağlı Safeviye kolundan olduğu öne sürülür. Yaşadığı dönemde, Pir Sultan Abdal ve Şah Hatayi'yle adı anılmıştır ve Yedi Ulu Ozan'dan biridir. İnancından dolayı çileli bir hayat geçirdiği, zindanlarda yattığı söylenir. Ölümüyle ilgili kesin bilgiler olmamakla beraber, Pir Sultan Abdal’ın 1560'ta asılmasından sonra uzun süre kaçak yaşayıp köyünde vefat ettiği sanılmaktadır. Sevgi, barış, dostluk temelli nefesler söylemiştir.

Nazım şekilleri; Gazel, Rubai, Kaside, Tuyuğ, Mesnevi, Murabba, Kıt'a, Şarkı, Müstezat, Terkib-i Bent, Terci-i Bent, Musammat olmak üzere 12 türe ayrılır.

Âdem Dede, Osmanlı Devleti Türk Mevlevi şairi. Doğum tarihi bilinmemektedir ama 1591 olduğu tahmin edilmektedir. Antalya’da doğmuştur. Din eğitimini yörenin ünlü dervişlerinden alan Adem Dede daha sonra bilgisini artırmak ve mevlevi olmak için İstanbul'a gitti. Galata Mevlevihanesi'nde, İsmail Ankaravi'nin yanına yerleşti ondan eğitim aldı. İsmail Ankaravi'nin ölümüyle aynı mevlevihaneye şeyh oldu. Dostlarıyla birlikte sohbet toplantıları düzenler, bu toplantılarda dini konuşmalar yapılır, müzik dinlenir, sema yapılır ve zikredilirdi. Galata Mevlevihanesi'nde Kur'an ve Mesnevi okunuyor, sema yapılıyordu.

Muinü'l-Mürid, Harezm Türkçesiyle yazılmış bir yapıttır. 1313 yılında İslam veya Şeyh Şeref adında bir Harzem Türkü ozan tarafından yazılmıştır. 15. yüzyılda Harezm Türkçesi alanında yazılan ve yerli şive özelliklerini içeren yapıtlardan biridir. Ebu'l Gazi Bahadır Han Şecere-i Terakime adlı yapıtında yapıtın Türkmenler arasında çok saygın ve yaygın olduğunu ve onların da bu kitabı çok okuduklarını yazmaktadır.

Osmanlı döneminde yaşamış sufi, şair, hattat ve mesnevihan.

Abdullah-ı İlahi Osmanlı dönemi sufilerindendir. Abdullah-ı Simavi veya Şeyh İlahi isimleriyle de bilinir. Şiirlerinde İlahi mahlasını kullanmıştır.

Âşık Yunus ya da Bursalı Âşık Yunus, Türk şair ve mutasavvıf. 14 ve 15. yüzyıllar arasında yaşamış, Emir Sultan'a mensup Kübrevi dervişlerindendir ve önemli bir halk şairidir.