Psikoloji veya Ruh bilimi, içgüdüsel davranışları ve zihni inceleyen bilimdir. Bilinçli ve bilinçsiz olayların yanı sıra daha çok duygu ve düşüncenin incelemesini içeren Psikoloji, çok kapsamlı bir bilimsel alandır. Bu alanda uzman olan ve aynı zamanda bilgi araştırması yapanlara psikolog denir. Psikologlar, beyinin ortaya çıkan özelliklerini ve ortaya çıkan özelliklerle bağlantılı tüm fenomenleri anlamaya çalışırlar ve bu şekilde daha geniş nöro-bilimsel araştırmacı grubuna katılırlar. Psikoloji bilimi, bir sosyal bilim olmasına rağmen aynı zamanda doğa bilimleri olarak da kategorize edilebilir. Özellikle beyin biyolojisi bilgisini oldukça kullanır ve geliştirir.
Sigmund Freud veya doğum adı ile Sigismund Schlomo Freud, psikolojinin en önemli alt dallarından biri olan psikanaliz biliminin kurucusu olan Avusturya doğumlu Yahudi nörolog. Psikanaliz, hasta ile psikanalist arasında gerçekleşen diyalog yoluyla psikopatolojik vakaları tedavi etmekte kullanılan klinik yöntemidir. Hastaların zihinsel süreçlerinin bilinç dışı unsurlarla olan bağlantılarını ortaya çıkarmaya çalışır. Freud'a göre, bilinç dışına itimler yaşantıların kendileri değil, anıları üzerinde gerçekleşirler. Ancak söz konusu istekler gerçeğe dönüştürüldüğünde, daha doğrusu doyurulduğunda karşılaşılacak üzüntü ve pişmanlık duygusundan kaçınılmaktadır.
Narsisizm veya özseverlik, kişinin kendi bedensel ve/veya zihinsel benliğine karşı duyduğu hayranlık ve bağlılık, kabaca tabirle kişinin kendisine aşık olması olarak tanımlanan bir terimdir. Kelime kökeni Yunan mitolojisinde bir kahraman olan Narkissos'dan gelir. Narkissos adını narkoza ve bir çiçek familyası olan nergisgillere de vermiştir. Narsisizmin ileri boyutlarda olmasına tıpta narsisistik kişilik bozukluğu adı verilmektedir. Sigmund Freud narsisizmi "dış dünyadan soyutlanan libidonun egoya (ben) yönlendirilmesi" şeklinde açıklamıştır. Yani libidonun büyük bir depoda toplanır gibi egoda toplanması ve daha sonra nesnelere yönlendirilmesi; fakat kolaylıkla tekrar soyutlanarak egoya yönlenmesi durumudur.
Alfred Adler, bireysel psikoloji ekolünün kurucusu, Yahudi Avusturyalı psikiyatrist. Derinlik psikolojisinin üç büyük kurucusundan biridir. Adler, bireyin yeniden uyum sürecinde sosyal unsurun önemini vurgulayan ve psikiyatriyi topluma taşıyan ilk kişi olmuştur. 2002'de yayınlanan A Review of General Psychology araştırması, Adler'i 20. yüzyılın en seçkin 67. psikoloğu olarak sıraladı.
Monoteizm veya tek tanrıcılık, tek bir tanrının varlığına ya da Tanrı'nın birliğine duyulan inanç olarak tanımlanır. Monoteizm sözcüğü, etimolojik açıdan Yunanca mono (tek) ve theoi (tanrı) sözcüklerinden türemiştir.
Carl Gustav Jung, İsviçreli psikiyatr. Analitik psikolojinin kurucusudur. Derinlik psikolojisinin Sigmund Freud ve Alfred Adler ile beraber üç büyük kurucusundan birisidir.
Libido, Sigmund Freud tarafından ortaya atılan, insanın ana sorun kaynağı olarak görünen, bastırılmış duyguları insan benliğinde ateşleyen terimdir. TDK sözlükte "İnsanın davranışlarının temelini oluşturan cinsel içgüdü" olarak tanımlanır. Freud, diğer uzmanların insana yaşama gücünü veren enerji demesine rağmen libidonun zararlı olduğunu kanıtlamıştır. Libido düşürücü de buradan icat olmuştur.
Nevroz ya da sinir hastalığı, sürekli sıkıntı içeren fakat sanrı ya da varsanı içermeyen işlevsel akıl hastalıklarına verilen addır. Terim 1980'den itibaren Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı'ndan çıkarılarak Amerika Birleşik Devletleri'ndeki uzman ruh hekimliği topluluğu tarafından artık kullanılmamaktadır. Hâlen ICD-10 Chapter V F40–48'de kullanılmaktadır.
Psikanalizde id, ego ve süper-ego, insan zihninde etkileşime giren üç katman kümesidir. İlk defa Sigmund Freud tarafından, yapısal psişe modellemesiyle tanımlandı. Bu üç katman, bir kişinin zihinsel yaşamının faaliyetlerini ve etkileşimlerini tanımlayan teorik yapılardır. Psişenin ego psikolojisi modelinde id, koordine edilmemiş, zevk temelli içgüdüsel arzular kümesidir—temel ve en ilkel benliktir, ana kaynağı cinsellik ve açlık gibi ihtiyaçların en bencilce doyurulmasıdır; süper-ego eleştirel ve ahlaki rolü oynar; ve ego, idin içgüdüsel arzuları ile eleştirel süper-egonun arasında aracılık eden gerçekçi bir katmandır—id, bu hayali istekleri gerçeklikle ölçüp mümkünatını değerlendiren katmandır. Freud, ego hakkında şunu dedi:
Ego, şahlanmış bir at üzerindeki şövalye gibidir. [Ego] İd ve süperegonun isteklerini uzlaştırmaya çalışan hakemdir.
Akhenaton ya da IV. Amenhotep olarak da bilinir. Mısır yeni dönem 18. hanedanının bir firavunudur. Kraliçe Tiye ve III. Amenhotep'in genç olan çocuğudur. Büyük kardeşi Thutmosis babasından önce ölünce tahta önce ortak oldu, sonra da MÖ 1353-1336 ya da MÖ 1352-1334 yılları arasında 17 yıl firavunluk yaptı. Eşi Nefertiti'ydi.
Psikanaliz, kısmen bilinçdışı zihinle ilgilenen ve birlikte zihinsel bozukluklar için bir tedavi yöntemi oluşturan bir dizi teori ve terapötik tekniktir. Bu disiplin 1890'ların başında, çalışmaları kısmen Josef Breuer ve diğerlerinin klinik çalışmalarından kaynaklanan Sigmund Freud tarafından kurulmuştur. Freud, 1939'daki ölümüne kadar psikanaliz teorisini ve pratiğini geliştirmiş ve rafine etmiştir. Bir ansiklopedi maddesinde, psikanalizin temel taşlarını "bilinçdışı zihinsel süreçler olduğu varsayımı, bastırma ve direnç teorisinin kabulü, cinselliğin ve Oedipus kompleksinin öneminin takdir edilmesi" olarak tanımlamıştır. Freud'un meslektaşları Alfred Adler ve Carl Gustav Jung, psikanalizin bireysel psikoloji (Adler) ve analitik psikoloji (Jung) olarak adlandırdıkları dallarını geliştirdiler, ancak Freud'un kendisi bunlara yönelik bir dizi eleştiri yazdı ve bunların psikanaliz biçimleri olduğunu kesinlikle reddetti. Psikanaliz daha sonra Erich Fromm, Karen Horney ve Harry Stack Sullivan gibi neo-Freudyen düşünürler tarafından farklı yönlerde geliştirilmiştir.
Paul Eugen Bleuler İsviçreli psikiyatr; özellikle mental hastalıklar konusundaki çalışmalarıyla tanınır. Ayrıca şizofreni terimini literatüre kazandırmıştır.
Histeri veya isteri, psişik ve motor bozukluklar, özellikle duygusal reaksiyonlarda taşkınlık, ani sinirlenme, hareket bozuklukları, geçici kişilik değişimi ve günlük hafıza kaybı gibi çeşitli sistemlere ait psikosomatik şikayetlerle belirgin psikonevrotik bozukluk. Denetim dışına çıkıp kişinin işlevselliğini aksattığında aşırı hayal gücü veya korkuları ifade eden nevrotik zihinsel bir hastalığı tanımlar. Histeri, hastalarda ani, sinirsel, nevrotik bir hastalık olarak bilinir. Histerik hasta, kendindeki ruh sağlığının bozukluğundan habersizdir.
Bireysel psikoloji, Alfred Adler tarafından geliştirilen, psikanalizden ayrı olarak daha çok toplumsallık ve bütünlüğe önem veren psikolojik kuram.
Analitik Psikoloji, Carl Gustav Jung'un öğretilerini temel alan psikolojik akım. Derinlik psikolojisi'nin üç büyük akımından biridir. Diğerleri: psikanaliz, bireysel psikoloji.
Yahudi ateizmi, etnik olarak Yahudi, ancak fikir ve dünya görüşü olarak ateist olanlardır. Yahudilik etnik olduğu kadar dinî noktaları da kapsadığı için, doğal olarak Ateist Yahudilik çelişkilere yol açmaktadır.
Psikanalist Sigmund Freud’un 1913 yılında yayınlanan Totem Und Tabu, adlı eseri Türkçeye, Alman Klasikleri başlığı altında, Totem ve Tabu adıyla çevrilmiştir. Avustralya yerlileri üzerine yazılan bu kitapta, ilkel insanların dinsel, toplumsal ve ahlaksal olguların yerine nasıl totemizm sistemini kurdukları ve tabuları ürettikleri gösterilir. Freud, totemizmi Oedipus Kompleksi ‘yle açıklamaya çalışır. Bu kitapla totem ve ensest yasağının kökenine inmeyi amaçlar. Totemik sistemlerin Oedipus şartları altında geliştiğini düşünür. Ruhi tarafın çocukta ve ilk totemik gelişmelerde aynı olduğunu gözlemler ve ilkellerin düşünceleri ile bazı sinir hastaları üzerindeki gözlemlerinde aynı sonuca ulaştığını iddia etmektedir. Freud, bilinçdışı fikirlerin ilkel insanlardan zamanımıza kadar geldiğini belirtmiştir. Totemizm sistemi kısaca şöyledir: Avustralya kabileleri, birtakım daha küçük gruplara, klanlara bölünmekte ve bu klanların her biri kendi toteminin adını taşımaktadır. Genellikle, bu tehlikeli ve korkulan bir hayvan, daha seyrek olarak da bir bitki ya da bir doğa gücü olup, grubun bütünüyle özel bir ilişki içinde bulunur. Totem, ilk önce grubun atasıdır, sonra da onun koruyucu ruhu iyilik yapıcısıdır, ona kehanetlerini bildirir .Bunun için, aynı toteme sahip olan kimseler totemlerini öldürmemek,etini yemekten ya da ondan herhangi bir şekilde yararlanmaktan kaçınmak gibi kutsal bir yükümlülük altında bulunurlar ve bu yükümlülüğün her türlü ihlali otomatik olarak cezalandırılmalarına yol açar. Kitap 4 bölümden oluşmaktadır:
Serbest çağrışım, danışanın, terapi amacını, uygunluğunu ve bağlantısını düşünmeden, aklına gelen düşünceleri, imgeleri ve düşünümleri, paylaşarak terapiste veri sağlayan ve terapi için taban oluşturan, temelde bilinçdışı çağrışımlarla yürüyen bir psikanalitik yöntemdir. Serbest çağrışım yöntemi Sigmund Freud tarafından hamisi ve meslektaşı Josef Breuer'in hipnoz tekniğinden esinlenilerek oluşturulmuştur.
Emma Eckstein, Avusturyalı yazar. Sigmund Freud'un en önemli hastalarından biriydi ve 1897 yılında kısa bir süre de psikanalist olarak çalıştı. Freud için "hem meslektaşı hem de hastası" olan "ilk kadın analist" olarak tanımlandı. Analist olarak, daha çok cinsel ve sosyal hijyen alanında çalışırken, aynı zamanda kendi tarifiyle "asalak gibi kişiye musallat olan hayal kurma eyleminin" genç kızların hayatını nasıl etkilediğini de araştırdı.
Psikanalitik teori, psikopatolojiyi tedavi etmek için klinik bir yöntem olan psikanalizi yönlendiren kişilik organizasyonu teorisi ve kişilik gelişiminin dinamiğidir. İlk olarak 19. yüzyılın sonlarında Sigmund Freud tarafından ortaya konan psikanalitik teori, ortaya atılışından bu yana birçok iyileştirme geçirdi. Psikanalitik teori, yirminci yüzyılın son üçte birinde, 1960'lardan sonra psikolojik tedavilerle ilgili eleştirel söylem akışının bir parçası olarak tam olarak öne çıktı. Freud, beyin analizini ve fizyolojik çalışmalarını durdurmuş ve odağını zihni ve zihni oluşturan ilgili psikolojik özellikleri incelemeye, özgür birliktelik ve aktarım olgularını kullanarak tedaviye kaydırmıştı. Çalışması, yetişkinlerin zihinsel işleyişini etkileyebilecek çocukluk olaylarının tanınmasını vurguladı. Genetik ve daha sonra gelişimsel yönleri incelemesi psikanalitik teoriye özelliklerini kazandırdı. 1899'da Rüyaların Yorumu'nu yayınlamasıyla başlayan teorileri öne çıkmaya başladı.