İçeriğe atla

Taberiye Projesi

Taberiye (Tiberias, Tiberya); günümüz İsrail'inde kuzeyde yer alan bir kent ve eski çağlardan günümüze kadar gelen bir coğrafi bölgedir.

I. Süleyman döneminde Osmanlı sarayı ile yakın ilişkileri olan Yasef Nassi Yahudileri bu bölgeye yerleşmesini sağlamak istemiş ve bu isteğine ulaşmıştır. Tiberya'da bir Yahudi yerleşim bölgesi kurma izni almıştır.

Yasef Nassi, İstanbul'a gelmeden önce, Avrupa'da Hristiyan zulmü altında yaşamakta olan Yahudileri yerleştirmek maksadıyla Venedik'ten bir ada satın almak istemiştir. Ancak gerek ticari rekabetten, gerekse Yahudilere karşı düşmanlıklarından dolayı Yasef Nassi'nin bu talebi Venedik Senatosu'nca kabul edilmemiştir. Yasef Nassi, bu fikrini gerçekleştirmekten ümidini kesmemiş, İstanbul'a yerleştikten sonra da bu istikametteki çalışmalarına devam etmiştir. Nihayet bu isteğine ulaşmış ve Kanuni Sultan Süleyman'dan Tiberya'da bir Yahudi yerleşim bölgesi kurma izni almıştır. Süleyman, Yasef Nassi'ye minnettarlığının bir nişanesi olarak Filistin'de Tiberya şehrini çevresiyle birlikte zulme uğrayan milletine bir sığınak yeri olarak geliştirmesi için izin verdi. Yasef Nassi, bütün Yahudileri imtiyazını aldığı Tiberya'ya göçe çağırdı. İşte bu sebepten Yasef Nassi'nin Siyonizm'in öncüsü olduğu üzerinde durulur.

Reznik ve Ballin'in, Ha-Cohen'den naklettiklerine göre Kanuni Sultan Süleyman, Tiberya ve çevresini Avrupa'dan gelecek olan Yahudileri yerleştirmek üzere vermiştir.

Yasef Nassi, Tiberya'yı imar etmek üzere Haham Yasef ben Ardut'u görevlendirmiştir. Ardut elinde padişahın yazılı bir fermanı ve yanında korumaları ile birlikte Şam kadısına müracaat etmiştir. Şam kadısı fermana istinaden, Tiberya'yı yeniden imar etmek için işçiler görevlendirmiştir. Ancak o bölgede yaşayan yaşlı bir şeyh; "Eski bir kitapta okuduğuma göre, Tiberya denilen şehir yeniden imar edilince dinimiz yok olacak, biz de günahkar olarak yok olacağız" diyerek imar işine karşı çıkmıştır. Bunun üzerine Nassi'nin adamı Haham Ardut, durumu Şam Kadısına arz etmiştir. Kadı bu işe önayak olan Şeyh ile birkaç elebaşıyı cezalandırmış ve şehrin yeniden imarına başlanmıştır. Beş yıl süren bir çalışmadan sonra Tiberya şehrinin imarı 1565'te tamamlanmıştır.

Tiberya şehrinin imarı tamamlandıktan sonra Yasef Nassi, Avrupa'da zulüm altında yaşayan Yahudileri buraya yerleşmeleri için davet etmiştir. Ayrıca O, Tiberya'ya yerleşecek dindaşlarının dokumacılık yapabilmeleri için Tiberya'ya yün ve ipek getirtmiştir. Yasef Nassi'nin yaptığı bu çağrı, Yahudiler arasında büyük heyecan meydan getirmiştir. İtalya'nın güneyinde yaşayan küçük bir Yahudi cemaati, bunu büyük bir sevinçle karşılamıştır. Bu olay, Yahudiler arasında Mesih'in gelişinin yakın olduğunun ve Yahudi krallığının yeniden kurulacağının alameti olarak yorumlanmıştır.

Yasef Nassi'nin Tiberya'da bir Yahudi yerleşim birimi kurma girişimi, çeşitli sebeplerden dolayı başarıya ulaşamamıştır. Reznik'in; "Pers İmparatoru Kirus'un Babil'i fethettiğinde (M.Ö. 538) Yahudilerin vatanlarına dönmelerine izin verildiği gibi, Türk sultanı da bu örneği izleyerek Tiberya'yı Yahudilere bağışlayıp, onların Filistin üzerindeki haklarını vermiştir" sözleriyle tavsif ettiği gibi Tiberya Projesi gerçekleşememiştir.

Reznik'e göre, Tiberya şehrinin iklimi elverişli değildi. Bu bakımdan Avrupa'nın değişik yerlerinden Yahudi göçmenler, Tiberya'nın iklimine uyum sağlayamıyorlardı. Buna karşılık göçmenler, Tiberya'ya fazla uzak olmayan, Yahudilerin yoğun olarak yaşadığı, Kabbalist faaliyetlerin yoğun olduğu ve iklimi elverişli olan Safed'i tercih ediyorlardı. Ayrıca yüzyıllar boyunca ezilip horlanmış olan bir halk, böyle bir teşebbüse ruhen hazır değildi.Onlar Tanrıdan bir mucize gelerek Tapınağın tekrar yapılacağını umuyorlar ve bu iş için gayret göstermiyorlardı. Avrupa Devletleri de bu projenin gerçekleşmesini engelliyordu. Cecil Rohth da Tiberya projesinin gerçekleşmemesine, yerli Arap ve Hristiyan entrikaları ile Nassi'nin İstanbul'daki düşmanlarının kıskançlığının sebep olduğunu ileri sürmektedir.

Yahudi tarihçi Mosche Sevilla-Sharon, Tiberya projesinin amaca ulaşamamasını, Yahudilerin o dönemde henüz Filistin'e dönmeye hazır olmamalarına, idealist fikre sahip olmalarına rağmen uygulamada güçsüz olmalarına ve o günkü Türkiye Yahudilerinin zamanın en rahat cemaati olmasına bağlamıştır. Sharon, Yasef Nassi'nin Tiberya'da bağımsız ya da yarı bağımsız bir Yahudi kolonisi kurmak ve bu koloniye Avrupa'da zor şartlar altında yaşayan Yahudileri yerleştirmek istemesini, Thedor Hertzl'in ortaya koyduğu Eylemci Siyonizm'e benzemiştir. Ona göre Yasef Nassi, Thedor Hertzl'den dört asır önce aynı şeyi düşünmüştür.

Yahudi kaynakların dayanarak yukarıda anlattığımız ve Tiberya Projesi olarak meşhur olan bu teşebbüs hakkında Osmanlı belgelerinde bilgi yoktur. Bu yüzden, böyle bir projenin olup olmadığı Osmanlı belgeleriyle teyit edilememektedir. Ancak yarı efsaneleşmiş bu bilgilerden anlaşıldığına göre, Kanuni Sultan Süleyman, ülkesinin başka yerlerine olduğu gibi Tiberya'ya da Yahudilerin yerleşmelerine izin vermiştir. Fakat bu hadisenin Osmanlı Devleti için fazla önemi yoktur. Buna karşılık, Yahudiler için canlarının ve mallarının emniyet içinde olacağı bir yer bulmak son derce önemlidir. Bu durumda, Yahudilerin Osmanlı Devleti'nin toprakları üzerinde o dönemde bir Yahudi Krallığı kurmayı düşünmeleri ancak hayal olabilirdi. Nitekim daha sonra Sabatay Sevi'ye inanan Yahudilerin düştükleri feci durum bunu açıkça ortaya koymaktadır.

Isaırah Friedman, Tiberya şehri çevresindeki yedi köyle birlikte imtiyazını alan Yasef Nassi'nin bir Yahudi Devleti kuracağına dair yeterli delillerin olmadığından, buraya İspanya'dan gelecek Yahudileri yerleştirmek amacı taşıdığından bahseder. James Pankers'e göre Yasef Nassi burada "Ekonomik Bağımsızlık" elde etmek istiyordu. Tiberya'nın etrafını kale duvarları ile çevirmiş fakat yeterli sayıda Yahudi'yi buraya toplayamamıştı. Cecil Roth da, Sultan'ın Yasef Nassi'ye Tiberya ve çevresinde öz imtiyaz verdiğinden, buna karşılık Osmanlı Devleti'nin Yasef Nassi'den her yıl 1000 düka kira aldığından bahisle şunları yazar: "Yasef Nassi ailesinin Filistin severlik eğilimi en erken kesin bir meydan okuma idi. Sonra bu olayda Modern Siyonist hareketin büyük öncüleri arasında zikredilmeye değer işaretler vardı". Refus Learsi ise Yasef Nassi'nin düpedüz "Yahudi Devleti" kurmak istediğinden bahseder: Tiberya için Yasef Nassi, Sultan tarafından muhtariyet idaresi verileceğini umuyor, burada büyük bir Yahudi yerleşim alanı planlıyordu. Yasef Nassi, gerçekten bütün hayatı müddetince Yahudi Devleti kurmak hayalini beslemişti. Bir çağrısında zulme uğrayan milletini eski anayurduna dönmeye davet ediyordu. Onların göçü için gemiler bile tedarik etmişti. Bu uğurda İsmail Hami Danişment şunları yazar: "Yasef Nassi ailesinde Siyonizm'e benzer temayüller de vardır. Bunlar Avrupa'da papalık makamının tazyiki engizisyon mezalimi altında tehlikeli günler geçirmekte olan Yahudilerle Marranları toplayıp ayrı bir yurda yerleştirmek fikri takip etmişlerdir". Yasef Nassi, Kudüs'e de özel bir önem vermiş, buraya da Yahudi göçlerini teşvike çalışmış, inşaat faaliyetlerinin geliştirilmesini teşvik etmiştir.

Yasef Nassi, Filistin'de bir Yahudi Devleti kurmak emeli taşıyordu. Osmanlı Devleti'nin Mısır, Mezopotamya, Batı Anadolu, Balkanlar gibi daha mümbit toprakları ve yerleşim alanları varken, pek de verimli ve cazip olmayan Filistin üzerinde durması, maziden gelen tarihi bir gelenek ve idealin ifadesiydi. Yasef Nassi'nin hareketi tıpa tıp Siyasal Siyonizm'in kurucularından olan Thedor Hertzl'in mücadelesini andırmaktadır. Her ikisi de dünyada Yahudiler üzerinde artan baskı ve zulüm sebebiyle Yahudi Devleti ve Filistin'le ilgili planlar geliştirmişlerdir. Yine her ikisi de, Osmanlı Devleti'nden, ona para ve diplomatik yardım vaadiyle Filistin'de ilkin "Muhtar Yahudi Yerleşimi" düşünmüşler, fırsat bulunca bunu "Bağımsız Yahudi Devleti"ne dönüştürmek istemişlerdir.

Yasef Nassi'de, Thedor Hertzl'e bir diğer benzerlik de Yahudilere yurt için sadece Filistin üzerinde durmamak olmuştur. Hertzl, Filistin'e alternatif olarak nasıl ki Arjantin ve Uganda üzerinde duracaksa Yasef Nassi de Akdeniz'deki adalar üzerinde durmuştur. Bu ilgi ve çabası sonucu, Sultan II. Selim'den 1566 yılında Osmanlı hakimiyetindeki Naksos Adaları Dukalığını almıştır. Burası için de Osmanlı Devleti'ne 40.000 duka kira veren Yasef Nassi, adalardan İtalyanları boşalttırmış, burada da kale duvarları inşa ettirerek Avrupa'da bilhassa İtalya'da Papa IV. Paul ve Papa Pius zamanında zulüm gören Yahudileri Naksos adalarına yerleşmeye davet etmiştir. Buraya adeta bir devlet özelliği vermiştir

Dış bağlantılar

Tiberya22 Şubat 2006 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
Tiberya Fotoğrafları 12 Kasım 2005 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
İsrail haritası 28 Mayıs 2006 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
Uydu haritası.. 15 Temmuz 2006 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">I. Viyana Kuşatması</span> Osmanlı İmparatorluğunun, I. Süleyman komutasında Roma Cermen İmparatorluğu hakimiyetinde bulunan Viyana’ya düzenlediği sefer

I. Viyana Kuşatması veya 1529 Viyana Kuşatması, Osmanlı İmparatorluğu'nun Kutsal Roma İmparatorluğu'nun bir parçası olan Avusturya Arşidüklüğü'ndeki Viyana şehrini ele geçirmek için yaptığı ilk girişimdi. Osmanlı padişahı Kanuni Sultan Süleyman, 100.000'den fazla askeriyle şehre saldırırken, Niklas Graf Salm liderliğindeki savunmacıların sayısı 21.000'i geçmiyordu. Buna rağmen Viyana, 27 Eylül 1529 ile 15 Ekim 1529 tarihleri arasında, iki haftadan biraz fazla süren kuşatmadan sağ çıkmayı başardı.

<span class="mw-page-title-main">Süleyman Paşa (Orhan Gazi'nin oğlu)</span>

Süleyman Paşa, Gazi Süleyman Paşa veya Süleyman Gazi, Osmanlı Padişahı Orhan Gazi

<span class="mw-page-title-main">Siyonizm</span> Yahudilerin ana vatanına dönüş projesi

Siyonizm, tarihî İsrail Toprakları olarak tanımlanan topraklarda bir Yahudi devletinin asırlar sonra yeniden kurulmasını destekleyen, savunan ve Yahudi milliyetçiliğini temel alan ideolojik fikir hareketidir. Modern Siyonizm, 19. yüzyılın sonlarında Orta ve Doğu Avrupa'da ulusal bir canlanma hareketi olarak hem şiddetlenen antisemitizm dalgalarına tepki olarak hem de "Yahudi Aydınlanması" olarak da bilinen Haskala'ya bir cevap olarak ortaya çıktı. Kuruluşundan çok kısa bir süre sonra varlıklı Yahudi soyluların ilgisini çeken hareket, Osmanlı İmparatorluğu'nun kontrol ettiği Filistin'de sürdürülebilir bir Yahudi devletini, 1900 yıl sonra tekrar yaratmayı amaçlıyordu.

Amasya Antlaşması, Kanûnî Sultan Süleyman'ın çıktığı 3. Azerbaycan Seferi sonunda Safevîler'le savaşmanın anlamsız olduğunun fark edilmesiyle savaşa son vermek üzere Osmanlı Devleti ile Safevî Devleti arasında imzalanan antlaşmadır.

<span class="mw-page-title-main">Arap-İsrail savaşları</span> Arap ülkeleri ve İsrail Devleti arasındaki savaşlar

Arap-İsrail savaşları, Arap Birliği ülkeleri ve İsrail arasındaki politik gerilim ve askeri savaşlar dizisidir. Modern Arap-İsrail savaşlarının kökenleri, 19. yüzyıl sonlarına doğru ortaya çıkan Siyonizm ve Arap milliyetçiliğine dayanır. Yahudiler tarafından tarihi anavatan olarak adlandırılan toprakları, Pan-Arap hareketi, Filistinli Araplara ait olarak görür ve Pan-İslamist bağlamda ise, bu toprakların, Müslümanlara ait olduğuna inanılır. Filistinli Yahudiler ve Araplar arasındaki savaş; 20. yüzyılın başlarındaki Nebi Musa ayaklanması (1920), Jaffa ayaklanması, 1929 yılında Filistin ayaklanması ve 1947 yılında büyük bir sivil savaşa dönüşen ve 1948 yılında İsrail Devleti'nin kurulmasıyla bütün Arap Ligi ülkelerine sıçrayan Arap başkaldırışıyla ortaya çıktı.

<span class="mw-page-title-main">Theodor Herzl</span> Yahudi gazeteci ve politik aktivist

Theodor Herzl veya sünnetinden sonra aldığı ismi ve soyismi ile Binyamin Ze'ev, Modern Siyonizm'in kurucu babası olan Avusturya-Macaristan vatandaşı Yahudi gazeteci, oyun yazarı, yazar ve politik aktivistti. Dünya Siyonist Örgütü'nü kurmuş ve bir Yahudi devleti kurma amacıyla Yahudilerin, Filistin'e göç etmeleri gerektiği fikrini savunmuştur. İsrail'in kuruluşundan 44 yıl önce yaşamını yitirmiş olmasına rağmen İsrail Devleti'nin kurucu babası olarak kabul edilmektedir.

<span class="mw-page-title-main">Hospitalier Şövalyeleri</span> Ortaçağ ve erken modern Katolik askerî düzeni

Hospitalye Şövalyeleri ya da Aziz Yuhanna Şövalyeleri tarikatı 1070 civarında kurulmuş bir şövalye tarikatıdır. Sonradan ismi Rodos Şövalyeleri, çok sonralarıysa Malta Şövalyeleri olarak anılmıştır. Merkezi İtalya'nın Roma kentinde bulunan tarikatın günümüzdeki resmi adı İtalyancada Sovrano Militare Ordine Ospedaliero di San Giovanni di Gerusalemme di Rodi e di Malta yani Kudüs, Rodos ve Maltalı St. Jean Egemen Askeri Misafirperver Tarikatı veya kısaca Malta Tarikatıdır.

<span class="mw-page-title-main">David Ben-Gurion</span> İsrailin ilk başbakanı

David Ben-Gurion veya David Grün, İsrail'in ilk başbakanı ve İsrail Devleti'nin kurucusudur. 14 Mayıs 1948'de Tel Aviv'de İsrail Bağımsızlık Bildirgesi'ni okumuş ve 1948 Arap-İsrail Savaşı'nda ülkenin liderliğini yapmıştır. 1942 yılında New York'ta düzenlenen Biltmore Konferansı'nın programını hazırlayan kişi oldu. Ayrıca Gurion, hükûmetteki görevinden ve daha sonra Knesset'ten ayrıldıktan sonra Ulusun Atası payesi ile onurlandırılmıştır.

<span class="mw-page-title-main">Filistin (bölge)</span> Orta Doğuda coğrafi bölge

Filistin, Doğu Akdeniz'de ve Orta Doğu'da, İsrail topraklarının tamamı ile Gazze Şeridi ve Batı Şeria gibi Filistin Devleti topraklarını kapsayan coğrafi bölgedir. Bölgenin sınırları oldukça tartışmalıdır ve bazı kaynaklar Ürdün'ü de dahil ederler. Filistin, Kutsal Topraklar olarak bilinir ve Yahudiler, Hristiyanlar ve Müslümanlar için kutsaldır. 20. yüzyıldan beri bölgede Arap ve Yahudi millî unsurlarının mücadelesi devam etmekte, zaman zaman uzun süreli şiddete ve hatta savaşa dönüşmektedir.

Yasef Nassi veya Yosef Nasi, Yahudi diplomat ve yönetici. Portekizcede João Micas olarak bilinen ve Dona Gracia Mendes Nasi'nin yeğeni olan Yosef Nasi, Sultan Süleyman ve II. Selim dönemi Osmanlısı'nın en etkili figürlerinden birisiydi.

<span class="mw-page-title-main">Yahudi tarihi</span> Geçmiş

Yahudi tarihi, Yahudi halkının, inancının ve kültürünün tarihidir. Yahudi tarihi yaklaşık altı bin yıllık bir süreyi ve yüzlerce farklı topluluğu kapsadığından, burada ancak genel bir şekilde ele alınabilmektedir. Aşağıda sıralanan ana maddelerde ve bu maddede belirtilen her ülkedeki Yahudi topluluklarının ayrı tarihlerine ek bilgiye ulaşılabilir.

Filistin Yahudileri, tarihin herhangi bir anında Filistin'de yaşamış Yahudilere denir. İsrail devleti kurulmadan önce Filistin Yahudilerine "Yahudi cemaati" anlamına gelen Yişuv denmekteydi. 1881'de Yahudilerin Filistin'e olan göçleri başlamadan önce bölgede yaşayan Yahudilere "Eski Yişuv", 1881'den sonra göç edenlere "Yeni Yişuv" denmeye başlandı. Modern İsrail devleti 1948'de kurulduktan sonra, Filistinli Yahudiler İsrail vatandaşı olduğundan, "Filistinli Yahudi" terimi kullanılmamaya başlandı.

<span class="mw-page-title-main">Mohaç Muharebesi (1526)</span> Osmanlı İmparatorluğu ile Macaristan Krallığı arasında 1526 yılında yapılan savaş

Mohaç Muharebesi veya Mohaç Meydan Muharebesi, 29 Ağustos 1526'da, Osmanlı İmparatorluğu ve Macaristan Krallığı orduları arasında meydana gelen ve Macaristan'ın büyük bölümünün Osmanlı hakimiyetine girmesiyle sonuçlanan muharebedir. Muharebe, sayıca üstün Osmanlı ordusunun hafif süvari birlikleri ve o zamana kadar Avrupalıların karşılaşmadıkları 300 seyyar top ve etkin tüfek kullanımı sayesinde, Macar ordusunun esas gücü olan ağır süvarilerini kısa sürede kaybetmesini takiben ağır bir Macar yenilgisi ile sonuçlanmış ve Osmanlı Ordusu, Macar Ordusu'nu hezimete uğratmıştır. Saat 13:00 ile 14:00 arasında başlayan savaşın bitiş noktasıyla ilgili birkaç güvenilir kaynak, Macar Kralı II. Lajos'un alacakaranlıkta alanı terk ettiğini ve karanlığın örtüsü altında kaçtığını söyler. Güneş 29 Ağustos 1526'da saat 18:27'ye kadar batmayacağından, savaşın iki ila üç saatten daha uzun sürdüğünü gösterir.

<span class="mw-page-title-main">Korfu Kuşatması (1537)</span>

Korfu Kuşatması veya İtalya Seferi, Osmanlı Padişahı Kanuni Sultan Süleyman'ın 1537 yazında Korfu adasına yaptığı kuşatma. Bu sefer Avrupa'da büyük bir yankı oluşturdu. Seferin ilk amacı Otranto'yla beraber tüm İtalya'yı Osmanlı topraklarına katmaktı. Lakin Venedik'in ihaneti üzerine seferin yönü Venedik'in elinde olan Korfu Adası'na çevrildi. Sultan Süleyman'ın eğer başarılı olursa tüm İtalya'yı fethedeceği konuşuluyordu. Seferin ana güzergâhı Edirne, Filibe, Üsküp, Elbasan, Avlonya olarak hazırlandı. Sultan Süleyman Edirne'de bir müddet kalıp ardından gelen askerleri bekledi. 2 ay içerisinde Avlonya'ya ulaşıp İtalya sahillerine taarruz edildi. Sefer öncesi Venedik doçunun Osmanlı aleyhine bir hareketi yoktu. Ayas Mehmed Paşa sefer öncesi Venedik'in asla Osmanlı karşısında yer almayacağını bildirdi. Fakat buna Lütfi Paşa şiddetle karşı çıktı. Mustafa Paşa İstanbul muhafızı olarak, Bosna Valisi Gazi Hüsrev Bey Avusturya, Anadolu Beylerbeyi Mehmed Paşa da İran'dan gelecek tehditlere karşı tedbirlerini aldılar. Hızır Hayreddin Paşa ordu Avlonya'ya varmadan sahillerde emniyeti sağladı. Sefer başlangıcında Venedik donanmasında hareket başladı. Lütfi Paşa Otranto, Castro ve birkaç ufak kaleyi fethetti. Ancak sefer sırasında selam vermedi bahanesiyle bir Osmanlı nakliye gemisi Venedik donanması tarafından batırılınca Osmanlı-Venedik dostluğu bozuldu ve ayrıca vadedilen Fransız donanması da gelmedi. Bu olaylara kızan Sultan Süleyman seferin yönünü Venedik'e çevirdi. Fransua da 1522 yılında Şarlken'e kaptırdığı toprakları tekrar almak amacıyla kuzeyden Milano'ya girdi. Osmanlı tabyalarından atılan toplar Korfu Kalesi bedeninde gedikler açtı. Ama hendeklere yaklaşıp doldurulamadığı için surlara yaklaşılamadı. Bunda, adaya sürekli gelen ikmal ve yardımlar büyük bir etken olmuştur. Mevsimin değişmesi ve kuşatmanın uzaması üzerine Ayas Mehmed Paşa kuşatmanın sona ermesini istedi. Lakin Barbaros Hayreddin Paşa buna şiddetle karşı çıktı. Tam 19 gün Angelokastro kuşatması devam etti fakat kale alınamadı. Sefer sırasında Korfu adası ve diğer adalar alınmaya çalışılmış, Korfu adası alınamamıştır. Kış mevsiminin yaklaşması sebebiyle Sultan Süleyman'ın emriyle kuşatma kaldırıldı ve payitahta dönüldü. Şira, Patmos, Naksos adaları ise Barbaros Hayreddin Paşa tarafından fethedildi.

<span class="mw-page-title-main">Fransa-Osmanlı ittifakı</span> Tarih Yazılısı

Fransa-Osmanlı ittifakı, 1536'da Fransa kralı I. François ile Kanuni Sultan Süleyman arasında teşekkül etmiştir. Bu stratejik ve bazen de taktiksel olan ittifak, Fransa tarihinin en önemli ittifaklık ilişkilerinden birisidir. Bu ittifakın aynı zamanda İtalyan Harplerine de kısmen de olsa etkisi olmuştur. Fransız-Osmanlı ittifakı 1553 yılında Fransa kralı II. Henry döneminde zirveye ulaşmıştır.

Londra Antlaşması (1840) 15 Temmuz 1840 tarihinde bir taraf olarak Osmanlı Devleti ve ikinci taraf olarak Mısır Hidivliği, Birleşik Krallık, Avusturya İmparatorluğu, Prusya, Rusya devletlerinden oluşan Büyük Avrupa Güçleri arasında imzalanmış bir barış ve düzenleme antlaşmasıdır. 1839-1841 Osmanlı-Mısır Savaşını sona erdirmiştir.

<span class="mw-page-title-main">Šabac</span> Batı Sırbistanda şehir

Šabac, Sırbistan'ın Šumadija ve Batı Sırbistan İstatiksel bölgesine bağlı Mačva İlçesinin merkezi olan şehir.

İşçi Siyonizmi ya da Sosyalist Siyonizm, Siyonist hareketin solcu kanadıdır. Yıllar boyunca, Siyonistler ve Siyonist kuruluşlar arasında en kayda değer eğilim olmuştur. Harekete mensup gruplar, kendilerini, Doğu ve Orta Avrupa’daki Yahudi işçi hareketlerinin Siyonist dilimi olarak gördüler ve birçok ülkede çok sayıda Yahudi üyeye sahip yerel birimler kurdular. Theodor Herzl tarafından kurulan ve Haim Wiezmann tarafından desteklenen Politik Siyonizm’in tersine, İşçi Siyonizmi, bir Yahudi devletinin, İngiltere, Almanya ve ya Osmanlı İmparatorluğu gibi büyük devletlere yanaşıp yardım isteyerek basit bir şekilde kurulamayacağına inanıyordu. Aksine, İşçi Siyonistler, bir Yahudi devletinin ancak Yahudi işçi sınıfının gayretleriyle, İsrail topraklarına yerleşerek ve çalışarak kurulacağına inandılar. Yahudiler, kibbutz ve moşavlar ile ilerici bir Yahudi toplumu ve şehirli Yahudi proletaryasını kurmalıydılar.

<span class="mw-page-title-main">Post-Siyonizm</span>

Post-Siyonizm, bazı İsrailliler, diaspora Yahudileri ve diğerlerinin, özellikle akademide, Siyonizm'in 1948'de modern İsrail Devleti'nin kurulmasıyla ideolojik misyonunu yerine getirdiği ve bu nedenle Siyonist ideolojinin sonuna gelindiği yönündeki görüşlerini ifade eder. Sağcı Yahudiler bu terimi aynı zamanda 1993 ve 1995 Oslo Anlaşmaları ışığında İsrail siyasetinin sol kanadına atıfta bulunmak için de kullanmaktadır.