İçeriğe atla

Türkiye jeolojisi

Türkiye jeolojisi, milyonlarca yıllık süreç içinde bugünkü Türkiye topraklarının karmaşık tektonik etkilerle şekillenmesini inceleyen alt başlıktır.

Erken çalışmalar

Anadolu toprakları üzerinde bilimsel sayılabilecek ilk düşünce ve kuramların mucidi Roma Çağı'nın ünlü coğrafyacısı Strabon'dur.[1] Coğrafya adlı ünlü eseri sadece coğrafi izahlar ve tasvirler içermez, bunun yerine jeolojiye işaret eden geniş tabanlı bir yer bilimi üzerine kafa yorarak bu eseri oluşturduğu anlaşılıyor. Özellikle batı Anadolu üzerinde yer alan sönmüş Kula volkanları, Toros dağları ve Anadolu üstündeki yüksek ve düz yer şekilleri olan yaylalar Strabon'un değindiği konulardır. Yaylaların üzerine getirdiği açıklamalar oluşumları ve nasıl göründükleri ile ilgilidir, onların ani şekilde yükseldiğini düşünmekteydi.[2]

Modern çalışmalar

Osmanlı döneminde yayımlanmış bir jeolojik harita

Tanzimat dönemi itibarıyla özellikle yabancı araştırmacıların yaptığı gözlem ve tetkiklerle Türkiye jeolojisi üzerine modern çalışmaların başladığı kabul edilmektedir. Yine 19. yy sonlarında Bağdat Demiryolu projesini üstlenen Alman-Fransız ortaklığı da bu proje öncesi Friedrich Fritz Frech adlı Alman jeologa demiryolu döşenecek bölgelerde zemin ve çevresel etütler yapması için görevler verdiler. Alman jeolog sadece kendi araştırmalarını değil Anadolu üzerine verilmiş yakın zamanlı araştırmaları da derleyerek kapsamlı bir çalışma ortaya koymuştur. Ayrıca çevre bölgelerle Türkiye arasındaki jeolojik benzerlikler ve bağlantıları da kullanmıştır. 1915 yılındaysa Walther Penck ve Hamit Nafiz bey tarafından Dar'ül Fünûn (İstanbul Üniversitesi) bünyesinde arziyat (jeoloji) enstitüsü kurulmuş ve Türkiye'deki jeoloji eğitimi ve araştırmalarını resmi ve modern bir zemine oturtmuştur.[1]

Türkiye'deki levhalar

Türkiye'nin Jeolojik Yapısı

Levha Tektoniği

Türkiye'nin jeolojik açıklaması karmaşıklık arz eder, zira Geç Tersiyer döneminde birleşmiş kıtasal parçalardan oluşmuştur. Bugün tek bir levhayı temsil eden bu kıtasal parçalar uzun jeolojik dönemde okyanus ortasında ayrık durumdaydılar ve bunun kanıtları yığışım prizması ve ofiyolit kuşakları olarak Anadolu üzerinde yaygın şekilde dağılmıştır. Genel olarak Türkiye üç büyük tektonik birliğe ayrılmıştır. bunlar: Pontidler, Anatolid-torid bloğu ve Arap levhası'dır.[3]

Pontidler

Ülkenin kuzeyinde uzanan tektonik birlik Pontidler olarak adlandırılır, bu yapı İzmir-Ankara-Erzincan kenet kuşağıyla Anatolid-Torid bloğundan ayrılır. Pontidler Alpin Orojeneziyle nedeniyle kıvrım ve fay yapıları içerse de başkalaşımı (metamorfizması) bu etkiyle değil Variskan ve Kimmeridgian orojeneziyle meydana gelmiştir. Pontidler jeolojik olarak Istranca, Sakarya ve İstanbul arazisi denen üç ana parçadan meydana gelir. Istranca arazisi kristalli kayaçlardan oluşan bir jeolojik birimdir, bu yapı güney Balkanlar'da yer alıp Variskan yaşlı bir temele sahiptir. Bu temel grano-feldispatik gnayslardan oluşur ve yaşı tam olarak bilinmez ve Geç Karbonifer-Erken Permiyen devirlerinde granit sokulumlara maruz kalmıştır. variskan deformasyonu sonrası Triyas-Jura yaşlı çökel kayalar bölgede uyumsuz şekilde çökelmiştir ve karasaldan sığ denizel istife giden bir yapıdadır. Triyas sonunda bir bindirme fayla bölge deforme olur, yine Jurasik sonunda bu sefer kuzeye etkiyen bir bindirme fay allokton bir birimi çökel kayaların üstüne yerleştirir. Geç Kretase başında Cenomanian zamanında karbonatlı kumtaşları uyumsuz olarak metemorfikler üzerine çökelirler. Geç Kretase'nin Santonian zamanında ise Istranca masifinin kuzey kesimlerinde volkanik ve volkanoklastik birimler çökelmiştir, bu volkanik birimler Sakarya arazisi kuzeyi boyunca görülür ve İstanbul arazisinin kuzeybatı kesiminde de bu volkanik birimler görülebilmektedir. Bu volkanik etkinin de Neo-tetis okyanusunun Pontidlerin altına dalması sonucu bölgede oluşan yay ardı magmatizmasıyla ortaya çıktığı tahmin edilmektedir. Diğer Pontid parçası ise İstanbul zonudur, Prekambriyen dönemine giden temel kayası gnays gibi başkalaşım kayaları ve granit türevlerinden oluşur. İstanbul zonu Karadeniz'in güneybatısına denk düşen coğrafi konumda olup bu jeolojik bölgenin batısı erken karbonifer yaşlı kumtaşı-şeyl ardalanması yani derin deniz ortamına işaret ederken; İstanbul zonunun doğu kısmı özellikle Zonguldak dolayları yine erken Karbonifer yaşlı karbonat çökelleri yani sığ denizel ortam arz eder. Bu arazideki en önemli birimlerden biri Trakya formasyonu'dur, derin deniz türbiditleri içeren alt Karbonifer birimlerin üstüne yine aynı dönemden siyah radyolaryalı çört birimleri çökelmiştir ve nihayet aynı yaşlı filiş isifi yer alır. İstanbul'un önemli tepeleri ekseriyetle kuvarsit gibi sağlam kayaçlardan meydana gelmektedir, özellikle Adalar'da çokça kuvarsit birikimi görülebilmektedir. İstanbul arazisinin, paleozoik ve mezozoik devirlerde görece daha kuzeyde yer almakta olduğu tahmin edilmektedir, zira litolojik anlamda Moesian platformuna oldukça benzemektedir, geç Kretase'de Karadeniz'in bir yay ardı magmatizması neticesinde açılmaya başlamasıyla güneye ilerlemiş olabilir. İstanbul ve Sakarya arazisini ise arkaik bir okyanusun ayırdığı da bir kenet zonu varlığıyla açıklanmıştır (intra Pontid kenet). Son Pontid birimi Sakarya bölgesidir. Sakarya bölgesi doğu-batı doğrultusunda şerit şeklinde uzanır ve temel kayası olarak Paleozoyik yaşlı granit türleri, Variskan yaşlı başkalaşım kayaçları ve düşük dereceli metabazitler olmak üzere üç kayaç grubu bulundururlar. Bu temel kayası erken Jura yaşlı kumtaşları ile örtülmektedir.[3] Şengör ve Kındap'ın 2019'da yaptığı çalışmaya göre İstanbul zonu, İstanbul'dan doğuda Zonguldak'a uzanır. Bu zon, Permiyen ve Mezozoyik birimlerce uyumsuz olarak örtülen bir Geç Paleozoyik orojenik kuşağın kenar bölgesinden oluşur.[4]

Santonian-Maastrichtian Pontidler ve Anatolid-Torid Bloğu

Sakarya bölgesinin doğu kesimi özellikle Pulur masifinde Karbonifer yaşlı granitleri ve onların kestiği daha yaşlı metamorfik kaya grupları için yüzlekler vermiştir. Bu bölgenin bir diğer tekto-tabakalanma elemanı da Karakaya karmaşığıdır ki, bölgenin özellikle batı ve orta kesimlerinde yüz vermiştir. Alt ve Üst Karakaya karmaşığı olarak iki kısımda incelenir. Alt Karakaya karmaşığı Permo-Triyas yaşlı bir dalma batma bölgesini işaret eder ve düşük dereceli başkalaşım geçirmiş metabazitlerden oluşur. Belli açılardan Üst Karakaya karmaşığı ile ayrılır. Üst Karakaya karmaşığı ekseriyetle geçişli tortul kayaçların veya eklenmiş okyanus adalarının temsil edebileceği birimleri taşır ve Permiyen'den Triyas'a doğru bir zaman kesiti sunar.[]

Anatolid-Torid Bloğu

Kabaca Ege Denizi'nden İran'a doğru bir hat boyunca uzanan ve Pontidlerden İzmir-Ankara-Erzincan kenet kuşağıyla ayrılan tektonik birliktir. Tabaka bilimi açısından Pontidlerden ziyade Arap levhasına benzer özellikle gösterir. Uzun jeolojik süreçte Anatolid-Torid'in Gondvana'dan koparak Pontidlere doğru sıkıştırmasının orta Kretase boyunca sürmesiyle dalma batma bölgeleri ve melanj yapıları ortaya çıkmış olup Anatolid-Torid bloğu yüksek basınç ve düşük sıcaklık başkalaşımı geçirmiştir. Bu blok kendi içinde birçok alt kısma ayrılır zira farklı yapısal ve stratigrafik özellikler gösterirler. Bunlar: Tavşanlı kesimi, Afyon kesimi, Bitlis masifi, Kırşehir-Akdağ-Niğde masifi, Bornova flişi, Menderes masifi ve Toroslardır. Bu kesimler içinde Kırşehir-Akdağ-Niğde masiflerini içere Orta Anadolu kristalin altbloğu dikkate değerdir, çünkü Kretase yaşlı başkalaşım ve volkanik kaya gruplarından oluşan bu yapı Anatolid bloğunun kuzey kıyısı veya başlı başına bir blok olarak değerlendirilmektedir, bu konuda hala bir tartışma mevcuttur. Ayrıca yoğun şekilde bozulmaya uğramış ve bünyesinde metaşist, gnays, mermer ve metakuvarsit gibi başkalaşım kayaçları barındırır.[3] Alp-Himalaya kuşağının Anadolu’dan geçen kabaca 2000 km uzunluğundaki kesimi içinde yer alan Toroslar, Anatolid-Torid bloğun önemli bir bileşenidir. Toroslar, kuşak boyunca etkin olan Geç Kretase ve Erken Tersiyer devinimlerinin derin etkilerinin izlerini taşır. Bu süreçte kuşak oldukça karmaşık kıvrımlı ve naplı bir yapıya dönüşmüştür.[5]

Arap platformu

Anatolid-Torid Bloğu'ndan Asur kenet kuşağıyla ayrılan Arap platformu Fanerozoyik boyunca da Tetis okyanusu'nun bir kısmıyla Anatolid-Torid bloğu ile ayrılmaktaydı. Güneydoğu Anadolu boyunca Kretase ve daha genç yaşlı yapıların yüzlek verdiği görülür, ayrıca bu platform Pan-Afrikan bir temel kayası üzerine çökelmiş Paleozoyik-Tersiyer kaya dizisine sahiptir. Türkiye'nin bu jeolojik kısmında ciddi sayıda antiklinal yer alır ve bunların en önemlisi de Zap bölgesi antiklinalleridir. Bu yapı Paleozoyik'in başında kırıntılı kayaçlarla sergilenirken; Permiyen'den tersiyer başına dek denizel çökellerle temsil edilir.[3]

Anadolu levhasının hareketi

Günümüz Türkiye'sinin büyük bölümünü oluşturan Anadolu levhasının hareketi yerbilimi araştırmalarının üzerinde durulan konularındandır. Türkiye'nin neotektoniği güncel GPS verileri aracılığıyla da bilindiği üzere batıya kaçış örüntüsü göstermektedir. Bu batıya doğru hareketin altında yatan kuvvetleri neyin yarattığı sorusu ise farklı çalışmalarda incelenmiştir. Örnek olarak England ve ark. (2016) farklı bir yorum getirerek bu hareketi yerçekimi potansiyel enerjisi çerçevesinde açıklamaya çalışmıştır. Bu hipotez, ortalama yükseliği 2000 metre olan Anadolu'nun doğusu ile çok daha düşük bir yüksekliğe sahip Ege havzası arasındaki topoğrafik farklılığının Anadolu'nun batıya kaçış hareketini oluşturduğunu ileri sürer. Kurulan çerçevede batı uç Helen yayında iken doğu uç Anadolu'nun doğusundaki çarpışma sınırına yakın bir noktadır (doğu batı 1800 km uzaklık). Bu varsayımda litosfer kalınlığı doğudan batıya eş tutulup 100 km kabul edilmiştir ve ince akışkan bir yapı olarak sayılmıştır. Litosferin viskozitesi 1021 Pa s ve yatay uzaklık 1800 km iken yerçekimi potansiyel enerjisine en uygun hız ölçeği 29 mm/yıl olmuştur.[6]

Anadolu'nun batıya doğru hareketinin doğu-batı arasındaki yükseklik farkından doğan yerçekimi potansiyel enerjisi düzeyi ayrımından ileri geldiği savına karşı Şengör ve Yazıcı (2020) bu hareketin levha sınırlarında gerçekleşen çarpışma gibi etkilerden doğan kuvvetler tarafından başlatıldığını iddia ettiler. Bu savlarına dayanak olarak da batıya doğru hareketin başladığı erken-orta Miyosen'de günümüzden farklı olarak Doğu Anadolu'nun Batı Anadolu'dan yüksek olmamasını gösterdiler. Söylendiği gibi yüksek topoğrafyadan alçak topoğrafyaya Anadolu'yu hareket ettirecek bir akış yaşansaydı hareket doğuya doğru olurdu çünkü orta Miyosen'de bugünkü Doğu Anadolu su altında alçak bir alanken, Batı Anadolu ortalama 2.5–4 km yüksekliğe sahipti. Topoğrafik yükselti farkından kaynaklı bir hareket modeli günümüz GPS verileriyle uyumlu görünse de jeolojik tarihte incelendiğinde uyumlu görünmemektedir. Anadolu'nun doğusu ve batısı arasındaki yükselti farkı günümüzde batıya harekete yardımcı olan bir etken olabilirse de hareketi doğuran gerçek kuvvet Anadolu ve Arap levhası arasındaki çarpışmadan ve Helen yayında oluşan yitim zonundaki geri çekme etkisinden ileri gelmektedir.[7]

Fay Hatları

Anadolu levhası ve tektonik yapıları

Kuzey Anadolu Fay Hattı

Yaklaşık 1600 km uzunluğa sahip olan bu fay hattı sağ yanal atımlı bir özellikte olup doğuda Karlıova üçlü ekleminden batıda Ege genişleme bölgesine uzanarak Avrasya ve Anadolu levhaları arasındaki sınırı teşkil eder. Dünya üzerindeki en aktif kıta içi transform faylardan biri olan Kuzey Anadolu fayları Pliyosen yaşlıdır. Yıllık ortalama 18 mm'lik bir hareket miktarı ölçümlenmiştir.[8]

Kuzey Anadolu Fayı morfolojik özellikleri hususunda yekpare bir yapı sergilemez ve muhtelif parçalardan meydana gelir. Çevresinde de çok sayıda deformasyon, traverten yapısı, sıcak su kaynakları ve volkanik püskürmeler meydana gelmiştir.[9]

Doğu Anadolu Fay Hattı

Anadolu ve Arap levhası arasındaki tektonik sınırı yaklaşık 500 km uzunluğunda bir fay hattı oluşturur. Bu sol yanal atımlı fay görece hareketsiz duran Avrasya levhasına doğru kuzeye hareket eden Arap levhasının yılda 6–10 mm miktarındaki bindirme hareketi sonucu Miyosen'den beri etkin olarak işlemeye başlamıştır. Tarihsel bazda çok sayıda depremin çıkış kaynağı olmuştur.[10]

Dış bağlantılar

Kaynakça

  1. ^ a b Havzoğlu, Talat; ve diğerleri. "TÜRKİYE JEOLOJİSİ'NDE İLK ADIMLAR" (PDF). 69. Türkiye Jeoloji Kurultayı. MTA. 11 Ekim 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi (PDF). Erişim tarihi: 11 Ekim 2020. 
  2. ^ Şengör, Celal (2017). Bilgiyle Sohbet. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. ss. 121-125. ISBN 978-605-360-972-8. 
  3. ^ a b c d Okay, Aral. "Geology of Turkey: A Synopsis" (PDF). www.ıtu.edu.tr. ITU. 28 Kasım 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi (PDF). Erişim tarihi: 11 Ekim 2020. 
  4. ^ The Geology and Geomorphology of İstanbul
  5. ^ "Arşivlenmiş kopya". 8 Aralık 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi (PDF). Erişim tarihi: 25 Haziran 2024. 
  6. ^ England, Philip; ve diğerleri. "Constraints from GPS measurements on the dynamics of deformation in Anatolia and the Aegean". Journal of Geophysical Research: Solid Earth. Erişim tarihi: 15 Kasım 2016. 
  7. ^ Sengor, A. M. Celal; Yazici, Muge (Aralık 2020). "The aetiology of the neotectonic evolution of Turkey" (İngilizce). Mediterranean Geoscience Reviews 2(33). 19 Şubat 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi. 
  8. ^ Tarı and Tuysuz, Ufuk and Okan. "The effects of the North Anatolian Fault on the geomorphology in the Eastern Marmara Region, Northwestern Turkey". www.tandfonline.com. Geodinamica Acta. 11 Şubat 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 11 Ekim 2020. 
  9. ^ Ketin, İhsan. "Kuzey Anadolu Fayı Hakkında". www.dergipark.org.tr. ITU. 11 Ekim 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 11 Ekim 2020. 
  10. ^ Bulut, Fatih; ve diğerleri. "The East Anatolian Fault Zone: Seismotectonic setting and spatiotemporal characteristics of seismicity based on precise earthquake locations". JOURNAL OF GEOPHYSICAL RESEARCH. 2 Mayıs 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 11 Ekim 2020. 

İlgili Araştırma Makaleleri

Fay ya da kırık, iki kıta sahanlığının birbirlerine sürtünerek zıt yönlerde hareketleri sonucu oluşan yapıya verilen isimdir. Kırıkların uzunlukları boyunca jeolojik tabakalar iki ayrı blok halinde yer değiştirir. Buradaki "kırık" terimi çatlaklarla karıştırılmamalıdır. Zira çatlaklarda kırılma yüzeyleri boyunca bir yer değiştirme, bir kayma söz konusu değildir. Bir çatlağın fay olabilmesi için fay aynası, tavan ve taban blokları ve atıma gerek vardır.

<span class="mw-page-title-main">Toros Dağları</span>

Toros Dağları ya da kısaca Toroslar, Türkiye'nin Akdeniz kıyılarına paralel olarak, Teke Yarımadası'ndan Suriye'ye, hatta iç kesimlere de uzayarak Irak sınırına varan, içinde birçok sıradağı da barındıran bir dağ zinciridir. Bu zincirin en yüksek noktası 3.767 metrelik Kızılkaya zirvesidir.

<span class="mw-page-title-main">Orojenez</span> sıradağların oluşumunu açıklayan yerbilimsel terim

Orojenez, İç kuvvetlerin ortaya çıkma şekillerinden birini ifade eden orojenez terimi dağ oluşumu anlamına gelir.

<span class="mw-page-title-main">Tendürek Dağı</span> Türkiyede bir volkanik dağ

Tendürek Dağı (Ermenice:Թոնդրակ) Ağrı ve Van illerinin arasında İran sınırının yakınında bulunan bir stratovolkandır. Nuh'un Gemisi'nin muhtemel konumu yakınlarında olmasıyla bilinen bu yanardağ oldukça büyüktür; kurumuş lav akıntıları düz bir arazi üzerinde yaklaşık 650 km²'lik bir alanı kaplar. Dağın iki ana yapısı, zirve krateri olan Büyük Tendürek ve ana kraterin doğusunda bulunan Küçük Tendürek'tir. Yamaçları çok yumuşak olup, ismini aldığı kalkanı andırır. Tendürek Dağı'nın, Hawaii adasındaki volkanlar gibi akışkan lav püskürttüğü bilinmektedir.

<span class="mw-page-title-main">Samanlı Dağları</span>

Samanlı Dağları, Marmara Bölgesi'nde kuzeyde İzmit Körfezi, güneyde İznik Gölü ve Gemlik Körfezi'yle sınırlanan yörede, batıda Bozburun, doğuda Sakarya Nehri'nin Geyve Boğazı arasında yer alan dağlara verilen ad.

<span class="mw-page-title-main">Kafkas Dağları</span>

Kafkas Dağları, Kafkas Sıradağları Kafkasya'da Karadeniz ve Azak Denizi ile Hazar Denizi arasında, kuzeybatı ve güneydoğu doğrultusunda uzanan sıradağlar ve dağ sistemi. Bu dağlar kuzeybatıda Taman Yarımadası yakınlarında başlar ve güneydoğuda Apşeron Yarımadasına değin uzanır. Kafkas Dağları, Kuzey ve Güney Kafkaslar olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Kuzeyde kalan sıra dağlara Büyük Kafkas Dağları, Güney Kafkas Dağlarına ise Küçük Kafkas Dağları denir.

<span class="mw-page-title-main">Gondvana</span>

Gondvana (Gondwana), Prekambriyen dönemi sonunda Antarktika, Avustralya, Afrika, Güney Amerika, Hindistan, Arabistan ve Madagaskar'ın birleşmesinden oluşmuştur. Geç Prekambriyen dönemi sonunda birleşen bu jeolojik yapı, erken Jura döneminde ilk parçalanma aşamasına gelmiştir.Birkaç kratonun birikmesiyle oluşur. Gondwana paleozoyik dönemin en büyük kitasal kabuğudur. Dünya yüzeyinin beşte biri kadar bir alan kaplamaktadır. Süper kıta olabilmek için Euramercia ile birleşti. Mesozoyik doneminde Gondwana ve pangea yavaş yavaş ayrıldı. Gondwana kalıntıları Güney Amerika, Afrika, Antarktika, Avustralya, Hindistan yarımadası ve Arabistan'da dahil olmak üzere bugünün kıta alanının yaklaşık üçte ikisini oluşturmaktadır. Gondvana (Gondwana) ismi Avusturyalı jeolog Eduard Suess tarafından üst Paleozoyik ve Mezozoyik yaşlı formasyonları bulunan merkez Hindistan'daki Gondwana bölgesine izafeten verilmiştir, zira bu bölge diğer güney kıtalarındaki bazı formasyonlara jeolojik yaş ve litolojik özellikler yönünden benzemektedir. ”Gondwana” terimi, bazı bilim adamları tarafından bölge ve süper kıta arasında açık bir ayrım yapmak için tercih edilmektedir.

<span class="mw-page-title-main">Andezit</span>

Andezit, porfiritik dokuya sahip ara bileşimin magmatik yüzey kayasıdır. Genel anlamda bazalt ve riyolit arasındaki ara tiptir ve TAS diyagramında gösterildiği gibi, silisyum dioksit (SİO2) oranı %57 ve %63 arasında değişmektedir. Kıtasal kabuğun ortalama bileşimi andeziktir. Bazaltlarla birlikte Mars kabuğunun da önemli bir bileşeni olduğu tahmin edilmektedir. Andezit adı Andes Dağı silsilesinden türetilmiştir.

<span class="mw-page-title-main">Bartın Çayı</span> Karadenize dökülen akarsu

Bartın Çayı, Antik Partenios, MÖ yıllarda Parthenios adı ile anılan ve kente adını veren Bartın Irmağı'dır.Kastamonu ve Karabük'te bulunan Ilgaz Dağları'nda doğar, kuzeye doğru akar, şehir merkezinde Gazhane Burnu'nda birleşen Kocaçay ve Kocanazçay'ının oluşturduğu ırmak, 15 Km. akarak Boğaz mevkiinde Karadeniz'e ulaşır.

<span class="mw-page-title-main">Dilek Dağı</span>

Dilek Dağı veya Samsun Dağı Türkiye'nin Batısında Ege Bölgesi'nde Aydın'da bulunan, 1.237 metre rakımlı bir dağ ve millî park. Antik adı Mykale Dağı'dır.

<span class="mw-page-title-main">Kıta kayması</span> Kıtaların bir zamanlar parçalanan ve şimdi yavaşça birbirinden uzaklaşan büyük bir kara alanı olduğu kuramı

Kıta Kayması Teorisi, 1912'de Alman meteorolog Alfred Wegener tarafından ortaya konulmuş olan ve kıtaların hareket halinde olduğunu ve bugünkü durumunu böylece aldığını öne süren bir teoridir. Kıta kayması, kıtaların birbirlerine ve okyanus havzalarına göre girmiş olduğu büyük ölçekli yatay hareketlerdir.

<span class="mw-page-title-main">Porozite</span>

Porozite veya Gözeneklilik, yeryuvarını oluşturan malzemelerin önemli fiziksel özellikleri arasındadır ve yer altı suyunun hareketi, elde edilmesi ve miktarında büyük oranda rol oynar. Suyun yeraltına süzülmesinin nedeni toprağın, çökellerin ya da kayaçların boşluklara ya da gözeneklere sahip olmasındandır. Gözeneklilik (porozite) kayacın boşluklarının toplam hacmine oranıdır. Çoğunlukla toprak, çökel ya da çökel kayaçlardaki partiküller arası boşlukları içerirken diğer gözeneklilik türleri çatlaklar, kırıklar, faylar ve volkanik kayaçlardaki boşluklardan oluşur.

<span class="mw-page-title-main">Kayaç döngüsü</span>

Yer kabuğunu oluşturan üç temel kayaç türü vardır. Bunlar; magmatik kayaçlar, tortul kayaçlar ve başkalaşım kayaçlarıdır. Bu kayaçlar oluştukları günden bugüne kadar geçen zamanda birçok değişikliğe uğramışlardır. Her ne kadar bulundukları yerde hiç hareket etmeden kalsalar da, her biri çok uzun yıllardır süren bir değişikliğin parçasıdır. Kayaçların oluştukları günden bu yana devam eden ve farklı tür kayaçların doğal yollarla birbirine dönüşmesini açıklayan bu olaya "kayaç döngüsü" denir. Kayaç döngüsünü devam ettiren etken, doğal olaylardır. Kayaç döngüsünün geçtiği evreler:

<span class="mw-page-title-main">Kula-Salihli Jeoparkı</span> Manisa, Türkiyede jeopark

Kula-Salihli Jeoparkı, Batı Anadolu‐Ege eşiğinde, Manisa ili sınırları içerisinde yer alan jeoparktır. Yaklaşık 300 km² alan kaplayan Kula-Salihli Jeoparkı sahası, ekseriyeti Kula ilçesinde olmakla birlikte kısmen Salihli ilçesi ile Sandal Beldesi, Gökçeören (Menye) Beldesi, Adala Beldesi ve Gökeyüp Beldelerini içine almaktadır.

Küçük Menderes Ovası, Ege Bölgesi'nde, İzmir ili topraklarında, Aydın Dağları ve Bozdağlar arasında oluşmuş, içinden Küçük Menderes Nehri'nin aktığı tektonik ova.

<span class="mw-page-title-main">Azerbaycan jeolojisi</span>

Azerbaycan'ın arazisi, Kafkasya arazisinin tamamı gibi, Alplerin kıvrımlı kuşağına ait olup karmaşık tektonik yapıya sahiptir. Azerbaycan Cumhuriyeti arazisinde son 13-15 bin yıl içinde yer alan jeolojik ve jeomorfolojik süreçler, iklim şartları ve denizin toplu olarak gerilemesi eşsiz yer şekillerini oluşturmuştur. Kayaçların yaşı, Alt Pliyosenden başlayarak çağdaş döneme kadar tüm zamanlarda insanların dikkatini çekmiştir. Azerbaycan arazisinde en eski kayaçlar, Alt Paleozoik, karmaşık metamorfik şistler çökelimidir. Azerbaycan Cumhuriyetinin arazisi paleontolojik ve mineralojik anıtlarla zengindir. Volkanik-magmatik ve tortul kökenli, paleontolojik koşulları yansıtan zaman ve mekân içinde değişen faktörler, aynı zamanda doğal zenginlikler bu kayaçların yaşını belirlemek için imkân sağlamaktadır. Kabuk içeren sapkın kayalar, onların Kretase ve Kretase sonrası dönemleri için yaşlarının tarihini belirlemeye yardımcı oluyor.

Kapadokya Volkanik Kompleksi Doğuda Erciyes Volkanı'ndan, batıda Karacadağ-Karadağ volkanlarına ve kuzeybatıda Aksaray ili ve Tuz Gölüne kadar uzanan, kuzey-kuzeydoğu Sivas havzası ile güneyde ise Niğde Masifi, Ulukışla baseni ve Toros karbonat platformuyla sınırlanan Niğde-Nevşehir-Aksaray arasındaki volkanik bölgeyi karakterize eder. Kapadokya Volkanik Kompleksinde Neo-Kuvaterner döneminde polijenetik ve monojenetik yapılı volkanlar püskürmüş ve daha sonra Erciyes ve Hasan Dağı stratovolkanları ile çok sayıda monojenetik püskürme merkezleri KVK içinde geniş alanlara sahip olmuştur. Kompleks içindeki volkanik aktivite günümüzde de canlı yaşamını ve çevreyi büyük oranda etkilemiştir.

<span class="mw-page-title-main">Helen yayı</span> Aktif tektonik alan

Helen yayı ya da Girit yayı, Afrika levhası'nın Ege denizi altına daldığı alanda oluşan aktif deprem ve volkan üreten bir tektonik alandır. Yunanistan'ın güneybatısındaki İyon Denizi'nden başlar, Girit'in ve Rodos'un güneyinden geçer, Fethiye Körfezine doğru uzanır. Alan, Kuzey Anadolu Fayı, Ölüdeniz Fayı, Yunan kesme zonu ve Batı Anadolu'nun GB yönlü açılma hareketinin etkisindedir.

Kimmerya, güney yarımkürede Gondvana'dan parçalanan ve Kuzey yarımkürede ise Avrasya'ya eklenen antik bir kıta veya mikrolevhaların ve mikrokıtaların bulunduğu bir çizgidir. Bugün ise Türkiye, İran, Afganistan, Pakistan, Tibet, Çin, Myanmar, Tayland ve Malezya'nın parçalarından oluşmaktadır. Kimmerya, Erken Permiyen sırasında Tetis Okyanusu'nun Gondvana tarafındaki kıyılarından parçalandı ve Yeni Tetis Okyanusu arkasında açıldığında, Permiyen sırasında Eski Tetis onun önünde kapandı. Kimmerya, Gondvana'dan doğudan batıya, Avustralya'dan ise Doğu Akdeniz'e kadar yükseldi. Birçok enlem boyunca uzandı ve çok çeşitli iklim bölgelerine yayıldı.

Türkmenistan'ın jeolojisi iki farklı jeolojik bölge içerir: Karakum veya Güney Turan Platformu ve Alpin Orojenezi.