İçeriğe atla

Sıtma

Sıtma
Sıtma mikrobu
UzmanlıkEnfeksiyon hastalıkları, Tropikal tıp, Parazitoloji Bunu Vikiveri'de düzenleyin

Sıtma, hastalık yapıcı bir grup parazit olan plazmodiumların, dişi anofel sivrisinekleriyle insanlara bulaşmasıyla yayılan ateşli bir hastalıktır.

Hastalığın en bariz belirtisi olan titremeyle yükselen ateş plazmodiumun çeşidine göre değişik fasılalarla olur. Teşhisi kolay, tedavisi ve korunması mümkün olan sıtma hastalığı çok eski zamanlardan beri bilinmektedir.

Hastalığın İngilizce adı olan "malaria" İtalyancada "kötü hava" (mala aria) anlamına gelir.

Hastalığın tarihçesi

Türkçede "sıtma" olarak adlandırılan hastalık, dünyada daha çok "malaria" olarak bilinir. Ayrıca, "paludismus", "remitten fever" ve "wechsel fieber" olarak da adlandırılır. Türkçedeki adının “ısıtmak” deyiminden geldiği sanılmaktadır.[1]

Hastalığı ilk defa bildirenler Antik Mısırlılar'dır. MÖ 460-370 yıllarında Hipokrat da bataklık bölgelerde, tekrarlayan ateş ve dalak büyüklüğüyle seyreden bir hastalığın mevcudiyetini fark etmiş ve dört ayrı şekilde olabileceğini bildirmiştir.

Etkeni bulunmadan önce, daha çok bataklık ve sulak alanlarda görülmesi nedeniyle, hastalığın akşamdan sonra bataklıklardan salınan zehirli gazların/kokuların solunması ile oluştuğu sanılır ve geceleri evlerini kapatanlara bu hastalığın bulaşmayacağına inanılırdı. Bu nedenle de, İtalyan Hekim Francesco Torti hastalığa İtalyancadaki mala (kötü) aria (hava) kelimelerinin birleştirilmesi ile oluşturulmuş olan malaria adını vermiştir.[1]

1894'te Manson, sıtmanın sivrisineklerle bulaştığını buldu ama malaria adı kullanılmaya devam etti. Eski çağlarda kitleler hâlinde ölüme sebep olan sıtma, bugün de bu tehlikesini muhâfaza etmektedir.

Rusya'da I. Dünya Savaşı'ndan sonra 5 milyon sıtmalı vardı ve bunların 60.000’i öldü. 1934'te Seylan'da 3 milyon sıtmalının 100.000’i yaşamını yitirdi. Amerika’daki ilk salgın 1938'de Brezilya'da vuku buldu ve 100.000 hastanın 14.000’i öldü. Salgın, 1942’de Nil Vadisi'ne kaydı ve Mısır’da 12.000 kişiyi öldürdü. Daha sonra Etiyopya'da 15.000 ölü bıraktı. Savaşları ve tabiî âfetleri takiben Karayipler'de büyük hasar yapan salgın, 1963’te Haiti’de 75.000 kişinin ölümüne sebep oldu.

Bölgesel Farklılıklar

Yeryüzünde belirli bölgelerde sık bulunan hastalık 45 derece kuzey, 40 derece güney enlemleri arasında daha fazladır. Tropik ve subtropik bölgelerin hastalığı olarak da bilinmektedir. Afrika’da ölen her yüz çocuktan onunun ölüm sebebi olan sıtma, Türkiye’de de önemli bir sağlık problemi olup, sürekli mücadele edilmektedir. Sıtma bugünün koşullarında Türkiye'de yaygın olmasa da değişen iklim koşulları ve çevre kirliliği nedeniyle ileride etkili olabilme potansiyeli olan bir hastalıktır.

Sıtma Paraziti

Sıtma hastalığı döngüsü

Plazmodiler amibe benzeyen, mikroskopta görülebilen tek hücreli parazitlerdir. Çoğalmaları iki safhada olur. Birincisi, cinsî üreme safhasıdır ve sivrisineklerde vukû bulur. İkincisi, cinsî olmayan çoğalma safhasıdır ki, insan alyuvarlarında olur.

Enfeksiyonun kaynağı genellikle hasta bir şahıs veya belirtisiz bir taşıyıcıdır. Sıtma, sivrisineklerle bulaştığı gibi, hastalıklı kan nakilleriyle veya bulaşık şırıngalarla da geçebilir.

Plazmodiumların beş tipi vardır: Plasmodium vivax denilen tipi, tersiyana sıtmasını yapar. Ateş 48 saatte bir yükselir. Asya'da, Avrupa'da ve Akdeniz ülkelerinde bulunur. Afrikalılar buna karşı dirençlidirler.

Plasmodium malaria, quartana sıtmasını yapar, 72 saatte bir ateş yükselir. Az rastlanır. Hindistan, Asya ve tropikal Afrika’da karşılaşılır.

Plasmodium ovale az bulunur. 48 saatte bir ateş yapar. Bilhassa Batı Afrika'da vardır.

Plasmodium falciparum, tropikal bölgelerde, Güneydoğu Asya'da çok görülen bu tip, en şiddetli seyreden sıtma şeklini yapar. Ateşler daha uzun sürer. Nöbetler ortalama günaşırı gelişir.

Plasmodium knowlesi, Güneydoğu Asya'da çoğunlukla görülür.[2]

Belirtileri

Sıtma; kuluçka süresi ortalama 7 gün olan akut ateşli bir hastalıktır. Semptomlar sıtma-endemik bölgeye gidildikten en erken 7 gün sonra (genellikle 7-30 gün içinde) görülmekle beraber, sıtma-endemik bölgeden ayrıldıktan birkaç ay (nadiren bir yıla kadar) sonrasında da görülebilir. Bu yüzden, muhtemel bir sinek ısırığını takip eden ilk bir hafta içindeki ateşli hastalık büyük olasılıkla sıtma değildir.[2]

Sıtmanın özelliği belirtilerin nöbetler halinde gelmesidir. Nöbet başlamadan birkaç gün önce halsizlik, neşesizlik, iştahsızlık, başağrısı, sırt ve bacak ağrıları olur. Nöbet, şiddetli titremeyle yükselen ateşle başlar, terlemeyle sona erer. Fakat ateşsiz vakalar da olabilir. Tersiyana ve quartanada titreme çok fazladır. Hastanın bütün vücudu sarsılır, çeneleri birbirine çarpar. Nabız hızlanır, başağrısı, sinirlilik, kollarda ve bacaklarda ağrılar olur.

Uzun süren durumlarda karaciğer ve dalak büyür, sarılık ve kansızlık gelişebilir. Solunum şikâyetleri ve hatta zatürre olabilir. Menenjit, şuur bulanıklığı, çeşitli felçler meydana gelebilir. Enterit sıcak iklimlerde sık olur. Dalak kendiliğinden yırtılabilir, iç kanama olabilir.

Tedavisi

"İngiliz Hindistanı", sıtmaya yakalanmış bir adamın hayatındaki altı farklı aşamayı gösteren baskı.

Sıtmalı hasta devamlı yatakta bulundurulmalıdır. Kuvvetli besinler verilir. İlaç olarak ilk kullanılan kınakına kabuklarıdır. Bunları ilk kullananlar Güney Amerika’da Peruvia yerlileridir. Bunu ilk bildiren 1683’te Kontes dre Chinchone’dir. 1820’de bundan kinin elde edilmesi cihetine gidildi. İlk yapılan mepakrin idi, fakat yan tesirleri sebebiyle pek kullanılmadı. Daha sonra kinolon grubu ilâçlar geliştirildi ki, bunlardan klorokin hâlâ kullanılmaktadır.

Bu ilaçlar baskılayıcı ve tedavi edici olarak iki şekilde kullanılır. Primetamin, proguanil, klorakin baskılayıcılardandır. Düzenli şekilde alındıklarında parazitin insanda gelişip, çoğalmasını önler. Sıtmalı bölgeye seyahat edeceklerin bir hafta önceden bunlardan birini kullanmaları tavsiye edilir. Tedavi ediciler arasında klorokin, primakin ve kinin sayılabilir. Klorokin en etkilisidir. Alyuvarlar içindekilere etki etmesine rağmen karaciğerdeki sporozoitlere etki etmez. Cinsi üremeyi önler. Dokulardaki parazitlere primakin daha etkilidir. Bu ilaçlar uygun kombinasyonlarda ve özel ekipler tarafından hastalara bizzat uygulanmaktadır.

Korunma

Sıtmayla mücadelede en önemli hususlardan birisi sivrisineklerle mücadeledir. Bunun için de en kıymetli yol anofel türlerini yok etmektir. Bu hususta dünyâda geniş çaplı ilk çalışma 20. yüzyıl başlarında Küba ve Panama bölgesinde başlatılmıştır. Bu eradikasyon (kökünü kazıma) neticesinde Küba’da 1899’da binde 999 olan hasta oranı 1908’de binde 19’a düşürülmüştür. 1939’da DDT’nin kullanılmaya başlanması başarıyı daha da arttırmıştır. 1946 yılında Dünya Sağlık Örgütü, sıtma eradikasyonunu geniş çaplı olarak ele almıştır.

DDT (Dichloro-diphenyl-trichloroethane) petrol içinde % 5 emülsiyon şeklinde evlere, ahırlara, kümeslere, püskürtülür. Yiyecekler, içecekler korunmalıdır. Bazı tip anofeller DDT’ye karşı direnç kazanmışlardır. Bu yüzden yeni maddeler araştırılmaktadır. Bunlarla beraber bütün su birikintilerinin, bataklıkların kurutulması, nehirlerin, akarsuların düzenlenmesi gerekmektedir.

Türkiye'de sıtma eradikasyon çalışmaları 1926’dan bu yana ciddi surette ele alınmış ve başarı elde edilmiştir. Bu konuda 4871 sayılı kanun, çalışmaları disiplin altına almıştır. Sıtma, ihbarı mecbûri bir hastalıktır. Sıtma mücadelesini, Sıtma Savaş Dispanserleri’nde özel eğitim görmüş ekipler ücretsiz olarak yürütmektedir.

1957’den sonra Dünya Sağlık Örgütünün planlı çalışmaları ve dünya genelinde girişilen sıtma savaşı, dünyâda yaygın olarak seyreden bu hastalığı, hastalığa yakalananların sayısını, ölüm oranını gün geçtikçe azaltmaktadır. Türkiye’de sıtmayla savaş SSYB’ye bağlı Sıtma Savaş ve Eradikasyon Teşkilatı tarafından yürütülmektedir.

Bu ciddi çalışmaların neticesi olarak 1970 yılında sıtma sayısı 1293 vakaya kadar düşmüştür. Fakat “Sıtmayı ortadan kaldırdık” fikriyle çalışmaların bir ara duraklamasıyla, 1977’den sonra enfeksiyon sayısı birden artmış ve 28.849 kişi hastalanmıştır. Bu arada DDT’ye karşı direnç kazanan anofeller, hastalığı hızla yaymışlar, 1978’de 101.742 kişi hastalanmıştır. Bu tarihten sonra sıkı bir aşılama kampanyası başlatıldı. Hastalık tamamen yok edilemedi fakat hızlı yayılması önlendi. 1981’de ise bu rakam 53.403’tür. Türkiye’de daha çok Güneydoğu Anadolu, Çukurova Bölgesinde görülmektedir.

En fazla Sıtma görülen Ülkeler

Dünyada en fazla sıtma görülen ülkeler Burkina Faso, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Gana, Hindistan, Kamerun, Mali, Mozambik, Nijer, Nijerya, Tanzanya ve Uganda'dır.

Dış bağlantılar

Kaynakça

  1. ^ a b "Arşivlenmiş kopya" (PDF). 25 Mayıs 2015 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 25 Mayıs 2015. 
  2. ^ a b "Arşivlenmiş kopya". 25 Mayıs 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 25 Mayıs 2015. 
  • Rehber ansiklopedisi
Sınıflandırma
Dış kaynaklar



İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Sarılık</span> İnsan hastalığı

Sarılık (ikter; icterus), bir hastalık değil, çoğu karaciğerle ilgili olan bazı hastalıkların belirtisidir. İkter tablosunda gözakı (sklera), deri, mukozalar ve organlar sarıya boyanır. En önemli nedeni kandaki bilirubin düzeyinin artmasıdır. Normalde periferik kanın 100 ml’sinde 1 mg kadar bilirubin bulunur. Kandaki bilirubin düzeyinin 2.5 mg’ın üzerine çıkmasına “hiperbilirubinemi”, bunun neden olduğu klinik tabloya "sarılık; ikter (icterus)” adı verilir.

<span class="mw-page-title-main">Sivrisinek</span> Kan Emici Bir Böcek Türü

Sivrisinek, Latince: Culiseta longiareolata çift kanatlılar (Diptera) takımının Culicidae familyasından kan emici zararlı böceklerin ortak adı.

<span class="mw-page-title-main">Şarbon</span> Bacillus anthracis adlı bakteri nedeniyle oluşan bulaşıcı bir hastalık

Şarbon, antraks veya anthrax; Bacillus anthracis adlı bakteri nedeniyle oluşan zoonotik karakterde bulaşıcı bir hastalık.

<span class="mw-page-title-main">Sarıhumma</span>

Sarıhumma Grip benzeri bir tablodan, ağır karaciğer hastalığı ve kanamalı ateşe kadar geniş bir hastalık tablosuna yol açan akut viral bir hastalıktır.

<i>Trypanosoma gambiense</i>

Trypanosoma gambiense, Trypanosomatidae familyasına ait bir tek hücrelidir.

<i>Plasmodium falciparum</i>

Plasmodium falciparum, Plasmodiidae familyasına ait bir tek hücreli türü.

<span class="mw-page-title-main">DDT</span>

DDT (diklorodifeniltrikloroetan), renksiz, tatsız ve neredeyse kokusuz kristallerdir. Başlangıçta bir böcek ilacı olarak geliştirildi, çevresel etkileri nedeniyle ünlü oldu. DDT ilk olarak 1874 yılında Avusturyalı kimyager Othmar Zeidler tarafından sentezlendi. DDT'nin böcek öldürücü etkisi, 1939'da İsviçreli kimyager Paul Hermann Müller tarafından keşfedildi. DDT, II. Dünya Savaşı'nın ikinci yarısında böceklerden kaynaklanan hastalıklar olan sıtma ve tifüsün siviller ve askerler arasında yayılmasını sınırlamak için kullanıldı. Müller, 1948'de "DDT'nin birkaç eklembacaklıya karşı bir temas zehiri olarak yüksek etkinliğini keşfettiği için" Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülü'ne layık görüldü.

Ömer Halaç Endüstri mühendisi, İş insanı

<span class="mw-page-title-main">Anofel</span> yaklaşık 400 türü bulunan bir sivrisinek cinsi

Anofel (Anopheles), yaklaşık 400 türü bulunan bir sivrisinek cinsidir.

<span class="mw-page-title-main">Sporla üreme</span>

Spor, döllenme özelliğinde olmayan, monoploit bir üreme hücresidir. Ancak her spor, başka bir hücre ile birleşmeden, tek başına yeni bir organizma oluşturabilir. Sporların dış yüzeyinde bulunan bir örtü, onları çevrenin olumsuz şartlarından koruma özelliği kazandırır. Uygun koşullara düşen her spordan, monoploit bir döl oluşur. Bazı tek hücrelilerde, mantarlarda, su yosunlarında, kara yosunu ve eğrelti otu gibi yerleşik bitkilerde görülür.

<span class="mw-page-title-main">Cryptosporidiosis</span> Parazitik hastalık

Cryptosporidiosis, kısaca Crypto olarak da bilinir. İnsan ve hayvan sindirim kanalında çoğalan protozoonların neden olduğu ve şiddetli ishalle karakterize bir hastalıktır. Hastalık ilk olarak 1907'lerde farelerde belirlenmiş fakat, yaklaşık son 30 yıldır insanlarda da hastalığa neden olduğu belirlenmiştir.

<span class="mw-page-title-main">Ronald Ross</span>

Ronald Ross, İngiliz doktor. Sıtma konusundaki çalışmaları nedeniyle 1902 yılında Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülünü aldı. Anofel cinsi sivrisineklerin gastrointestinal sisteminde sıtma parazitini keşfi ile sıtmanın Anofel cinsi sivrisinekler tarafından aktarıldığını buldu ve bu sayede hastalık ile mücadelenin temellerini atmış oldu.

<span class="mw-page-title-main">Mavi dil hastalığı</span> Hayvanlarda görülen bir enfeksiyon

Mavi dil ya da Blue tongue, Culicoides cinsi sokucu sinekler ile nakledilen, sığır, koyun, keçi ve deve gibi evcil hayvanlar ile bazı yabani gevişgetirenlerde görülen ve konjesyon, ödem, hemoraji ile karakterize bir enfeksiyondur. Hastalığa yol açan patojen Reoviridae ailesinin Orbivirus cinsinden olup Bluetongue virüsü olarak isimlendirilir.

<span class="mw-page-title-main">Kala-azar</span>

Kala-azar hastalığı sıcak ülkelerde görülen, sıtmaya benzer bir hastalıktır. “Dumdum humması” da denir. Kala-azar mikrobu karaciğer, dalak ve kemik iliğinin makrofajlarını enfekte edip orada çoğalabilen hücre içi parazitik bir enfeksiyondur. Hastalık oldukça yüksek bir ateşle başlar ve yükselip alçalarak haftalarca sürer. Bu sırada hastanın dalağı, karaciğeri büyür, hasta günden güne zayıflar, kansızlığa düşer, derisi kararır. Hastalık bir yıl kadar sürer, bu arada hasta bir deri bir kemik kalır verem gibi bir hastalığın da karışması üzerine ölüme sürüklenebilir.

<span class="mw-page-title-main">1793 Philadelphia sarıhumma salgını</span>

1793 Philadelphia sarıhumma salgını sonucu 1 Ağustos ve 9 Kasım tarihleri arasında 5.000 veya daha fazla insanın öldüğü resmi olarak belgelenmiştir. Ölenlerin büyük çoğunluğu sarıhumma sebebiyle öldü, salgının 50.000 kişiye bulaşması salgını ABD tarihinin en ciddi salgınlarından biri yapmaktadır. Eylül ayının bitimiyle beraber, 20.000 insan şehirden kaçtı. Ekim ayında ölüm oranı zirve yapsa da don olayı sivrisinekleri öldürdü ve Kasım ayında salgına son verdi. Doktorlar çeşitli tedaviler denediler, ancak ne ateşin sebebi, ne de hastalığın sivrisinekler aracılığıyla bulaştığı bilinmiyordu.

<i>Plasmodium malariae</i>

Plasmodium malariae, insanlarda sıtma hastalığına neden olan parazitik bir protozoondur. Plasmodium falciparum, plasmodium vivax gibi mikroorganizmaların da içinde bulunduğu, insanlar gibi diğer birçok canlıyı da patojen olarak enfekte edebilen plasmodium cinsinin bir üyesidir. Dünyanın her tarafında gözlenebilen bu parazit plasmodium flaciparum ve plasmodium vivax kadar tehlikeli bir tür olmadığından iyi huylu (benign) sıtma paraziti de denmektedir. Diğer plasmodium tiplerinden üç günde bir yükselen ateş beliritisi ile ayrılır. Plasmodium flaciparum ve plasmodium vivax'ta iki günde bir yükselen ateş gözlenir.

<span class="mw-page-title-main">2009 Bolivya dang humması salgını</span>

2009 Bolivya dang humması salgını, 2009 yılının başlarında Bolivya'yı vuran ve Şubat ayına kadar ulusal bir acil duruma yükselen bir dang humması salgını yedi. BBC, olayı ülke tarihindeki en kötü dang humması salgını olarak nitelendirdi. En az 18 kişi öldü ve 31.000 kişiye sivrisinek yoluyla bulaşan arbovirüs bulaştı.

<span class="mw-page-title-main">Edwin Klebs</span>

Theodor Albrecht Edwin Klebs, Alman-İsviçreli bir mikrobiyologdu. Özellikle bulaşıcı hastalıklar konusundaki çalışmaları ile tanınır. Çalışmaları modern bakteriyolojinin yolunu açmış ve Louis Pasteur ve Robert Koch'a ilham vermiştir. Klebs-Loeffler bakterisi olarak adlandırılan difteriye neden olan bir bakteriyi tanımlayan ilk kişidir.

<span class="mw-page-title-main">Sivrisinek kaynaklı hastalık</span>

Sivrisinek kaynaklı hastalıklar;, sivrisinekler tarafından bulaştırılan bakteri, virüs veya parazitlerin neden olduğu hastalıklardır. Her yıl yaklaşık 700 milyon insan sivrisinek kaynaklı bir hastalığa yakalanmakta ve 725.000'den fazla ölümle sonuçlanmaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Piroterapi</span>

Piroterapi, ısı tedavisi anlamına gelir ve tıbbi olarak, vücuda dışarıdan uygulanan sıcaklığın terapötik amaçlarla kullanıldığı bir yöntemdir. Bu terapi türü, kas-iskelet sistemi bozuklukları, yaralanmalar, kronik ağrılar, iltihaplanmalar ve stres gibi çeşitli rahatsızlıkların tedavisinde kullanılır. Piroterapi, doğal tedavi yöntemlerinden biri olarak kabul edilir ve antik dönemlerden bu yana birçok kültürde farklı şekillerde uygulanmıştır. Günümüzde, özellikle fizyoterapi ve rehabilitasyon alanlarında yaygın olarak kullanılmaktadır.