İçeriğe atla

Soyutlama

Soyutlama, bir kavramın bilgi içeriğini azaltma veya indirgeme sürecine denir. Bu indirgeme, çoğunlukla belirli bir amaç için gerekli olan bilginin daha rahat elde edilebilmesi için yapılır.

Felsefi anlamda soyutlama, fikirlerin nesnelerden uzaklaştırılması sürecine denir. Soyutlama, bir basitleştirme stratejisi olarak kullanılabilir. Örneğin birçok nesne kırmızı olabilir. Bu açıdan, bir nesneye ait kırmızılık özelliği bir soyutlamadır. Soyutlamayı hiyerarşik bir düzende ve değişik seviyelerde yapmak olasıdır.

Felsefe

Bir nesnenin herhangi bir özelliğini diğerlerinden ayırarak tek başına ele alan ansal işlem felsefede soyutlama olarak adlandırılır. Bir bilgi yöntemi olarak, soyutlamayı insan zihni yapar. Ancak diyalektik soyutlama anlayışı ile idealist soyutlama anlayışı birbirine tamamen zıtlık gösterir.

İdealist soyutlama, soyutlama sonucu olan kavram ve düşünceleri saltıklaştırır ve bunları nesnel gerçekliğin yerine koyar. Soyutlama, gerçekte, yeniden somuta varmak ve somut bütünü parçalarında da birbiri ile olan ilişkileri içinde tümüyle kavramak için kullanılan bir yöntem, bir araçtır. Soyutçuluk, bu aracı amaçlaştırır ve somuta varmak amacını unutarak soyutta kalır.

Felsefenin bütün yanlış sonuçları, bu aracı amaçlaştırmaktan doğmuştur. İnsanın karnını doyuran, ekmek düşüncesi değil, ekmeğin kendisidir. Ekmek düşüncesini nasıl ekmek yerine koyamazsak, özdekten soyutlanan öz düşüncesini de özdeğin yerine koyamayız. Gerçekte soyutlama, bilme sürecinde zorunlu bir yöntemdir. İdealizme düşmeksizin gerçekleştirilen soyutlama, bilimsel soyutlamadır. Kavramlar, soyutlamalarla elde edilirler. Ama nesnel gerçeklerle denenir ve doğrulanırlar. Soyut kavram ve düşüncelerin hakikiliklerinin ölçütü insansal pratiktir. Soyutlamada aşırılığa varmaya ya da soyutlamaları kötüye kullanmaya soyutçuluk denir.

Sanat

Figüratif resimde resimsel biçimleme, soyut resimdeki biçimleme mantığıyla zıttır. Soyut resmin yapısında doğa izlenimi yoktur. Soyut sanat yeni bir resim düzeni, yeni bir boya gerçeği ve değerlendirmesini ortaya koymuştur. Soyut resmin düzeni ve yeni boya etkisi, doğaya bakma ve onu değerlendirme görüşünü de değiştirmiştir. Soyut resim biçimlemelerindeki yeni resimsel anlatım olanakları batıda figüratif resmi sürdürenleri etkilediği gibi bizim ressamlarımızı da etkilemiştir. Öyle ki soyut resme karşı olanlar bile soyut resmin yapıt düzeni ve boyasal yenilikleri kendi figürlü resimlerinde kullanmaya başlamışlardır. Nedir bu yenilikler? Biçimlendirme mantığı doğal biçimlerin optik doğruluğuna ya da akli biçim ve ölçülere yaklaşım açısından gelişim göstermiştir. Bu sürece uygun olarak da çizgiye indirgenmiş mekan kavramından optik görüntülü mekan kavramına doğru resimsel bir biçimleme gelişimi olmuştur. Figür resmi çizgisel anlatımda büyük oranda doğanın sunduğu ölçü, yapı ve renk mantığına bağımlı kalmıştı. Doğa biçimini bir inceleme aracı olan desen, soyut resimde gerekliliğini yitirmiştir. Bu durum karşısında soyut resimdeki desen içeriğinin anlaşılması ve saptanması gerekiyordu. Tüm bunlar batıda olduğu gibi bizde de soyuta atılan ilk adımlarda sorunlar yaratıyordu. Soyut sanatın Güzel Sanatlar öğretimi yapan kurumlara girmesinin gecikmesi bu sorunlara dayanır. Diğer bir sorun da (modle) işleminin soyut resimde değerini yitirmiş olmasıdır. Figür resminde “modle” işlemi doğa biçiminin üç boyutlu görüntüsünü kesinlikle saptamak için bulunmuştur. Ancak soyut sanatın nesnenin görüntüsü ve inşası ile ilgilenmemesi modle işleminin anlamsızlığını ortaya çıkarmıştır. Batıda modlenin önemsiz olduğunu hatta anatomi bilgisinin sanatçı için gereksiz olduğunu yazanlar oldu. Bir diğer ayrılık da soyut resmin yüzeyindeki düzenleme mantığıdır. Soyut resim doğa görüntülerinin mekan içinde sıralanmasına dayanan derinlik yaratma işlevine gereksinim duymaz. Böyle olunca da sadece resimsel öğeler ve ilişkileri, resim düzeninin ilişkileri içinde daha engelsiz oluşturulabilmektedir. Figür resmin mekansal kuruluş mantığı soyut resimde önemini yitirmektedir. Nesnelerin sıralanmasına ilişkin perspektifin ortadan kalkması ile bir sonzuzluk oluşmuştur. Böylece yeni bir hacim anlayışı biçimlenmiştir. Soyut resimdeki bir diğer özellik açık kompozisyondan uzaklaşan, tamamen resimsel gereklerden oluşan bağlantılarla inşa edilen bir kompozisyon kurulmasıdır.

Politika

Görünüm gerçeği yansıtmaz. Gerçekliğin bilgisi eşyanın görünmeyen yüzünde (töz) gizlidir. Politik olgunun doğası ve oluşumu hakkında fikir sahibi olmak için de gizli yüzü yani tözünü bilmek gerekir. Bu da, ancak soyutlamayla yapılır. Faşizmin bilgisine de böyle ulaşılır; çeşitli deneyimlerin verilerini toplayan, birleştiren, yeniden derleyen, sınıflandıran ve tanımlayan soyutlama süreçleriyle. Dolayısıyla faşizm, birer zihinsel inşa ürünü olan kavram setleri, kuramsal kategoriler, kavram haritası ve daha genel sistemler referansları olmadan anlaşılamaz. Bu yönüyle politikada soyutlama ve bilgi üretim süreçleri hayati derecede önemli aktiviteler olarak ele alınmak zorundadır.

Mimari

Mimari açıdan soyutlama dizayn edilecek nesnenin, bölümün, kesitin ve/veya alanın en küçük anlamlı parçaya kadar indirgenerek okunabilirliğini artırmaktır.

Bunu öncelikle araçların meydana getiriliş süreçleriyle ilintili incelemek kolay anlaşılması açısından uygun olabilir.

Herhangi bir maddenin, obje ya da alete dönüştürülme süreci, onun en küçük anlamlı yapıtaşına inmek ve o cismi soyutlamakla başlar. Objenin tasarımı için maddenin şekillendirilmesi sürecinde anlam, şekillendirilecek objenin ya da daha doğru ismiyle aletin, kullanılış amacıyla ilgili düşüncelerin toplamıdır. Kullanım amacı önceden düşünülmüş yani kurgulanmış bir madde, materyal ya da obje, şekillendirildiğinde alet adını alır. Kesmek için kullanılıyorsa kesici alet denir. Somutlama yeteneği ve gözlemler sayesinde işe yaramayan madde, soyut düşünce, maden, obje, belki de başka amaçla tasarlanmış aletler, aletlerin bileşenleri ya da bileşimleri, başka şeyleri soyutlamak için olduğu kadar somutlaştırmak için de kullanılır. Somutlaştırmak işi biçimlendirmenin bir üst düzeye taşınmasıdır. Soyutlama derinleştikçe, soyutlanan alet, düşünce ve yapılar farklı amaçlara da hizmet etmeye başlayabilir. Örnek vermek gerekirse, pazarda portakal kasaları üzerine oturan pazarcı aslında portakal taşımak için kullanılan bir aleti, başka bir alete dönüştürerek onu soyutlamış olur. Bu durumda portakal kasası aslında soyut olarak bir sandalyedir. Birbirine bitişik sandalyeler ise koltuk tasarlamak için bir soyutlamaya gitme ihtiyacı doğurmuş olabilir. Ya da kütük üzerinde oturan Neandertaller bir gün gelip de koltuk üzerinde oturmaya başlamışsa, bu soyutlama sayesinde olmuştur. Soyutlama sayesinde cisim, araç, alet, düşünce ya da sistemler farklı amaçlarla da kullanılabilir. Kendi isteği ve inisiyatifiyle soyutlamak eylemi olan fikir geliştirme ile yanlış anlamak arasındaki fark ise düşünülmeye değerdir. Portakal kasasına oturan pazarcı portakal kasasının yapılış amacını yanlış anlamamıştır. Portakal kasasın kullanış amacı dışında farklı bir amaçla kullanmış ve ortaya çıkan ihtiyacı gidermiştir, yani kasa dinlenme ihtiyacı için bir araç olmuştur. Amaç ile araç kavramları, soyutlamanın anlamsal incelenişi sonucu ortaya çıkmış terimlerdir ve soyutlanarak yazıya dökülmüş, böylece yazılı temsilleri sağlanmıştır.

Oturma eyleminin kendisi de bir soyutlamadır. Oturma pozisyonu insanın doğasına sonradan eklenmiş öğrenilmiş bir davranıştır. İnsanoğlunun oturma eylemini sonradan öğrendiği yani soyutladığı konusunda ciddi araştırmalar vardır. Mimaride aslında insanların duruşları, davranışları, hareket edişler ve yer değiştirmeleri de soyut kavramlar olarak incelenir ve tasarlanır. Bu süreçler de belli soyutlamaları gerektirir.

Mimaride soyutlama irdelenirken öncelikle en eski mimari soyutlamaya geri dönmek gerekir. Bu irdelemeyi ormanda yağmur altında bekleyen Neandertali hayal etmekle başlayabiliriz. Ağaçların altında daha az ıslandığını ve daha az hasta olduğunu fark eden Neandertal başının üstünde yağmuru geçirmeyen araçlar olduğunda hastalanmadığını ve acı çekmediğini görmüştür. Bunu belki de diğer hayvanların yuvalar yapıp çukurlar açarak saklanmasından ve dış etkenlerden kendilerini korumasından öğrenmiştir. Mağaraları kendini dış etmenlerden, diğer hayvanlardan vb. korumakta kullanacağını anlayan ilk insanlar, kendi "mağara" larını kendileri üretmeleri gerektiğinde, (çok çeşitli sebepleri olabilir) aslında mağara tavanını çatıya soyutlamış ve mağarayı dönüştürme süreci de başlamış olur. Yani kendini koruma ihtiyacı sonucu bir çeşit kültürel evrimle korunma gereksinimi mimarlığın ortaya çıkışını tetiklemiştir. Yani soyutlamak işi doğal ihtiyaçlar sonucu kendiliğinden ortaya çıkan bir stratejik kararlar bütünüdür.

Benzer şekilde pencerenin soyutlanmasını ise mağara ağzından gelen ışığa olan gereksinim belirlemiştir. Açıklık diye adlandırdığımız şey kapı ve pencere olarak iki kategoriye ayrılmanın evvelinde mağara ağzıdır. Soyutlanan kavramlar yine sesleri soyutlamakta kullanılan yazı ve isimler... Yani mimaride soyutlanan her şey başlangıçta aslında ihtiyaçlardır. Yapı bileşenlerinin soyut kavramsallaşması sürecinin başlangıcı da mimaride soyutlamanın DNA sı gibidir. Mağaranın galerileri arasındaki tünellerin geçişe uygun olmayan kısımlarının genişletilmesi ile iki oda arasında koridor tasarlanması sürecinde bire bir benzer ihtiyaçlar ve benzer kurgulama vardır. Yani koridor kavramı bilinir olduğunda soyut bir kavram olmaktan çıkıp stratejik bir araç haline gelmiş olur. Mağaranın galerileri de aslında büyük odalardır (belki de herkesin bir arada uyuduğu koğuşlardır demek daha doğru olur. Bugün ise herkesin tek başına uyumasını gerektiren yatak odaları var) Demek ki mağara galerilerine duyulan ihtiyaç evrimleşerek odaya duyulan ihtiyaca dönüşmüştür. Mimaride soyutlamanın genleri buradadır.

Mimarinin konusu olan soyutlamayı anlamak için de yine mağara galerilerinde birlikte yaşayan, yemek yiyen, işbölümü yapan insan ile kendi odasında oturan ve sadece kendi ihtiyaçları için üreten tüketen karar veren insanı karşılaştırabiliriz. İkinci örnekte tek başına bir evde yaşayan insan mimari olarak soyutlanmış bir yaşam alanında yaşamakta olan ve toplumdan kısmen de olsa soyutlanabildiği bir ortamı yaşam alanı seçmiş olan mekanın kullanıcısıdır. Ya da şehrin en merkezi noktasındaki bir eve göre, dağdaki kulübe soyutlanmıştır. Demek ki mimaride soyutlama dendiğinde tasarım süreçlerinde elde ettiğimiz ilginç fikirler haricinde birebir yalnızlaştırma, ayırma, kuşatma gibi kavramları da düşünebilmemiz gerekir. Mekan kullanıcılarının soyutlanması, mekanları oluşturan bileşenlerin soyutlanması, komşuluk sistemi içindeki bir yapının soyutlanması, yerleşim biriminde bir yapının soyutlanması, kent içinde bir semtin soyutlanması gibi. Soyutlama kendiliğinden oluşabileceği gibi çeşitli süreçler sonucunda belli amaçlarla da yapılabilir. Bazen toplumsal konjonktürde insan topluluklarının davranışları sonucu toplumun bileşenleri de soyutlanabilir. Bu konu da yine mimaride soyutlama konusunun belli bir başka kategorisidir. Örnek olarak 2. Dünya Savaşı'nda Almanya' da oluşturulan getto lar verilebilir. Getto larda yaşayan insanlar ve gettoyu oluşturan yapılar, şehrin ve o şehrin kullanıcılarının diğer kesimlerden soyutlanmış kesimleridir.

Mimari Tasarımda Soyutlama

Mimari eserin ortaya çıkarılmasında mimarın araçları olan soyutlamalardır. Felsefi olarak belli akımlar ve bu akımları geliştiren mimarlar benzer soyutlamalara gidebilirken, bu bireylerin tek başlarına karar verdikleri stratejiler de olabilir. Mimari soyutlamanın incelenmesi söz konusu olduğunda mimari üslup düşünülüp, üslup ile de yapı teknolojileri ya da mimari temsil teknolojileri arasında birebir ilişkilendirme yapılabilir. Mimari soyutlama ile mimaride soyutlama ayrı incelenmesi gereken konular olarak düşünülmelidir.

Ayrıca bakınız

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Resim</span> varlıkların, doğa görünüşlerinin kalem, fırça ve boya gibi araçlarla bez, kâğıt vb. üzerinde yapılan biçimi

Resim, herhangi bir yüzey üzerine çizgi ve renklerle yapılan, günümüzde kavramsal bir boyutta ele alınması açısından hemen her tür malzemenin kullanılabildiği bir anlatım tekniğidir. Resim yapma sanatıyla meşgul kişiler, ressam olarak adlandırılırlar.

<span class="mw-page-title-main">Bilgi</span> İnsan aklının erebileceği olgu, gerçek ve ilkelerin bütünü

Bilgi, genellikle geçerliliği veya doğruluğu varsayılacak şekilde mümkün olan en yüksek kesinlik derecesi ile karakterize edilen, kişiler veya gruplar için mevcut olan bir dizi gerçek. Bilginin tanımı kullanıldığı alana ve bakış açılarına göre değişiklik göstermektedir. Epistemolojide subje ile obje arasındaki ilişkiden doğan her türlü ürüne denir. Bilginin doğası, kökenleri ve boyutları ile ilgilenen dala epistemoloji adı verilir.

<span class="mw-page-title-main">Bauhaus</span> plastik sanatlar ve sanayiinin bileşimini savunan Alman güzel sanatlar okulu (1919-1933)

Bauhaus; 20. yüzyılda mimari, tasarım, sanat alanlarında yeni akımlar yaratmış bir okuldur. Kurulduğu zaman dünyanın en seçkin ve çağdaş mimarlarını, sanatçılarını, bir araya getirerek, yalnızca bir eğitim kurumu yaratmamış, aynı zamanda bir üretim merkezi ve tüm bunların konuşulup tartışıldığı bir yer haline gelmiştir.

Üretim faktörleri, bir ürünün ortaya çıkabilmesi için gerekli olan unsurlardır. Klasik endüstri teoreminde 3 tane olan faktörler, zamanla güncellenerek dördüncü faktör farklı bakış açılarına göre eklenmiştir. Bu bakış açıları arasında Marksizm, NeoKlasik ekonomik yaklaşım veya ekolojik ekonomi gibi kavramlar sayılabileceği gibi, yükselen bir trend olarak bilgi ekonomisi kavramı da sayılabilir.

<span class="mw-page-title-main">Soyut sanat</span>

Soyut sanat, genel anlamıyla doğada var olan gerçek nesneleri betimlemek yerine, biçimler ve renklerin, temsili olmayan veya öznel kullanımı ile yapılan sanata denir. Nonfigüratif sanat terimi ile değişmeli olarak kullanılır. 20. yüzyıl başında bu terim, gerçek biçimleri sadeleştirilmiş veya değiştirilmiş halleriyle imgelere indirgeyen Kübist ve Fütürist sanatı tanımlamak için de kullanılmıştır.

<span class="mw-page-title-main">Nagarjuna</span>

Nagarjuna, M.S. 2. yüzyılda yaşamış ve değilleme mantığıyla ün kazanmış olan ünlü Budist düşünür. Dünyayı anlama, yorumlama ve varlığın gizini çözme girişimlerinin zorunlu olarak sınırlarla karşılaşacağını ve eşyanın boş olduğunu öne süren Nagarjuna, yalnızca bilge kişinin, varlıkla ilgili olarak var mı yok mu sorusuna takılmadan, "ne var, ne yok" diyeceğini, her şeye tepeden bakacağını ve tartışmadan susacağını savunmuştur.

Nesne Yönelimli Çözümleme ve Tasarım, bir sistemin/sistem modülleri setinin/organizasyonun/işletme biriminin gereksinimlerinin çözümlenmesinde ve uygun bir çözümün tasarımında nesne ile modelleme tekniklerini kullanır. Modern nesne yönelimli çözümleme ve tasarım yöntemlerinin çoğu, gereksinim, tasarım, uygulama, test ve dağıtım süreçleri boyunca kullanım senaryoları üzerine kuruludur. Kullanım Senaryoları, nesne yönelimli programlama ile birlikte ortaya çıkmış olmasına rağmen yordamsal programlanan sistemlerde de işe yaramaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Sembol</span> bir fikri, süreci veya fiziksel bir varlığı temsil eden bir şey

Sembol veya simge, kavramın uzlaşımsal olarak betimlendiği gösterge türü. Bir düşüncenin, nesnenin, niteliğin, niceliğin vb. ruhbilimsel ve düşünbilimsel açıdan betimlenmesi simgesel anlam taşıyan yapay bir belirtidir. Tüm simgeler doğaları itibarıyla kavramsal olup, sözel, görsel ya da sayısal olabilirler.

Piaget Teorisi; bilme, anlama, yorumlama ve öğrenme eylemlerini gerçekleştirmeyi sağlayan zihinsel etkinliklerin genel adıdır.

<span class="mw-page-title-main">Marx'ın insan doğası teorisi</span>

Karl Marx'ın insan doğası teorisi onun kapitalizm eleştirisinde, komünizm anlayışında ve maddecilik anlayışında önemli bir yer tutar. Marx, tam olarak “insan doğası” ifadesini kullanmaz, bunun yerine kullandığı “gattungswesen” kavramı genellikle ‘varlık türü’ ya da ‘tür-özü’ olarak çevrilir. Marx bu terimle insanların bir ölçüde kendi doğalarını oluşturma veya şekillendirme yeteneğine sahip olduklarını belirtmektedir. Genç Marx'ın 1844 yılına ait el yazmalarındaki bir nota göre terimi, hem birey hem de insan doğasından bir bütün olarak bahsederken kullanan Ludwig Feuerbach’tan alıntılamıştır. Bütünsel bir insan anlayışına sahip olan Marx, insanı yabancılaşmamış durumuna geri dönmeye, doğayla, başka insanlarla ve toplumla yeniden birleşmeye ihtiyaç duyan bir varlık olarak görmüştür.

<span class="mw-page-title-main">Postmodern mimari</span>

Postmodern mimari ilk örneklerinin 1950'lerde başladığı varsayılan ve günümüz mimarisinde de etkisini sürdüren uluslararası bir üsluptur. Mimarlıkla postmodernitenin habercisi, genellikle modernizmin sahip olduğu uluslararası üslubun biçimciliğine bir yanıt olarak "nüktenin, süslemenin ve göndermenin" geri dönüşüdür. Pek çok kültürel hareket gibi, postmodernizmin en fazla dillendirilen ve görünür olan fikirleri mimaride gözlemlenebilir. Modernizmin işlevsel olan ve resmîleştirilen şekilleri ve alanları tam aksi yöndeki bir estetikle yer değiştirmiştir: üsluplar çarpışır, kendi için biçim anlayışı ortaya çıkar ve tanıdık üslup ve alanlara bakmanın yeni biçimleri fazlalaşır.

<span class="mw-page-title-main">Refik Epikman</span>

Refik Fazıl Epikman, Türk ressamdır.

Soyut aşağıdaki anlamlara gelebilir:

<span class="mw-page-title-main">Frank Stella</span> Amerikalı ressam

Frank Stella, Amerikalı ressam ve gravür sanatçısı. Minimalizm ve geç-resimsel soyutlamanın önde gelen isimlerinden biridir.

<i>İmgelerin İhaneti</i>

İmgelerin İhaneti Belçikalı ressam René Magritte tarafından hazırlanan bir seri tablodan biri olup 1928-1929'de hazırlanmıştır. Rene Magritte bu tabloyu hazırladığı zaman 30 yaşlarında bulunmaktaydı. Bu tabloda bir pipo imgesi vardır ve bu imgenin altında Fransızca Ceci n’est pas une pipe bir altyazı bulunmaktadır. Magritte'in bu tabloda ele alıp incelemek ve seyirciyi üzerinde düşünmeye zorlamak istediği ana fikir bir pipo imgesi gösteren resmin, her ne kadar gerçekçi olarak çizilip renklendirilmiş olursa olsun, gerçekten bir pipo olmadığıdır. İmge sadece bir gerçek temsilcisi olup bir gerçek değildir; yani gerçekten içi tütünle doldurup; yakılıp; tütün dumanı çekilebilecek bir pipo değildir.

Gestalt psikolojisi veya gestaltizm, bilişsel süreçler içerisinde özellikle algı ve algısal örgütlenme konularında yoğunlaşmış psikoloji teorisidir. Yirminci yüzyılın ilk yarısında Almanya'da ortaya çıkmıştır. Gestalt psikolojisi kaotik görünen bir dünyada anlamlı bir algıya sahip olmamızın temelde hangi kanunlara dayandığını anlamaya çalışır. Gestalt psikolojisinin ana prensibi zihnin kendi kendisini algıladığı şeylerde bir bütün görmeye organize etmesidir.

Tarih boyunca matematiğin konu çeşitliliği ve derinliği artmaktadır, matematiği kavrama, birçok konuyu matematiğin daha genel alanlarına göre sınıflandırma ve düzenleme için bir sistem gerektirir. Bir dizi farklı sınıflandırma şeması ortaya çıkmıştır ve bazı benzerlikleri paylaşsalar da, kısmen hizmet ettikleri farklı amaçlara bağlı olarak farklılıkları vardır. Ek olarak, matematik geliştirilmeye devam ettikçe, bu sınıflandırma şemaları da yeni oluşturulan alanları veya farklı alanlar arasında yeni keşfedilen bağlantıları dikkate alacak şekilde değişmelidir. Farklı alanlar arasındaki sınırı aşan, genellikle en aktif olan bazı konuların sınıflandırılması daha zor hale gelir.

Kavramsal model bir sistemin temsilidir ve modelin temsil ettiği sistemin insanların daha rahat bir şekilde anlamalarına yardımcı olur. Örneğin, montajı yapılarak oluşturulan bir oyuncak model temsil ettiği objenin çalışmasını modelini oluşturacak bir şekilde çalışabilir.

<span class="mw-page-title-main">Erol Akyavaş</span> Türk ressam

Erol Hakkı Akyavaş, Türk ressam.

<span class="mw-page-title-main">Mimarlık sosyolojisi</span>

Mimarlık sosyolojisi, yapılmış çevrenin sosyolojik çalışması ve modern toplumlarda mimarların rolü ve kapsamıdır. Mimarlık temel olarak estetik, mühendislik ve sosyal kavramlardan meydana gelir. Yapılmış çevre, insanların aktivitelerinden oluşan tasarlanmış alanlardır. Bu alanlar birbiriyle ilişkili ve birbirinden ayrılamaz bir bütündür. Birbirinden farklı birçok sosyal kurum bulunmaktadır. Bu sosyal kurumlar, bazen binayı kullanan insanların hem binada yaşayanların amacından hem de çeşitli yapı ve organize iletişim akışından tüm yönlerden faydalanmalarını sağlamak için işlevsel alanlara ihtiyaç duyar. Binaların bu sosyal kurumların ihtiyaçlarını, toplumsal gereksinimleri, karşılamak üzere tasarlanma biçiminin, mimaride sosyal yönlerin uyumu olduğu söylenebilir.