İçeriğe atla

Sovyetler Birliği'nde kolektivizasyon

Sovyetler Birliği'nde kolektivizasyon, Sovyetler Birliği'nde yürütülen kolektivizasyon politikaları. 1929 ve 1935 yılları arasında;[1] kolektif çiftliklerde ve devlet çiftliklerinde toprak ve emeği güçlendirmek için yapılan çalışmalardır.

Kolektivizasyonun tarihî gelişimi

Stalin'in parti liderliğini yaptığı 1928-1929[2]'da başlayan Kolektivizasyon temelde toprak sahiplerinden toprakların alınıp kolektifleştirilmesi fikrini içeriyordu. Böylelikle tarımda özel mülkiyetin yerini geniş ve ortak mülkiyet esasına dayalı tarım alanları alıyordu. Dönemin Sovyet yöneticileri sanayide olduğu kadar, tarımda da köklü bir yeniden yapılanmaya girişilmedikçe sanayileşmenin tehdit altında olduğu düşünülüyordu. Endüstriyel yöntemlerin tarıma uygulanmasıyla sanayide olduğu gibi tarımda da büyük bir atılım gerçekleşeceğine inanılıyordu. Tarımın sanayileşmesi kırsal ekonomide devrim yapmanın en kestirme yolu olarak görülüyordu. Maki­neler bir kez sabanların (bazı durumlarda kara sabanın) yerini alınca, hızla göz kamaştırıcı sonuçlar alınmaya başlayacaktı.

Kalhoza Katılımlar

1939 sonuna gelindiğinde kolhoz üyelerinin sayısı 29 milyondu, bu da çalışan nüfusun % 46,1'ine denk geliyordu. Bunlara, sovhozlarda (devlete ait tarım işletmeleri) ve benzer tarımsal işletmelerde çalışan 1.760.000 kişi ile Makine Traktör İstasyonlarında (MTS) görevli 530.000 çalı­şanı da eklememiz gerekir.[3]

Sovyet tarımına etkileri

Sovyet görevlileri harman dövme aşamasına özel bir önem veriliyordu: Bu kritik aşamada, daha köylüler kendi paylarını almadan, devletin tahıl payını toplamak için devlet görevlileri ve özel ekipler gönderiliyordu. Beklenen hasadı değerlendirmek için oluşturulan özel komisyonlar piramidinin tutumu daha da sertti; bunlar, bir sonraki hasadın büyüklüğünü önceden "ilan etmek" ve köylüleri bu şişirilmiş tahminlere göre vergilendir­mek için sık sık istatistik hilelerine başvuruyordu. Bütün bu etmenlere bir de Sovyet yönetiminin baskıcı tutumlarının eklenmesi çiftçinin toprağı dürüstçe işleme şevkini kırmış ve köylünün toprağa ve tarla işlerine olan doğal bağlılığının zayıflamasına, hatta yok olmasına yol açmıştır. Köylüler artık enerjilerinin büyük kısmını kendi küçük tarlalarına saklama eğilimindeydiler. Bunlar olmasa sadece köylüler değil ülkenin tamamı açlıktan kırılırdı. Küçük boyutlarına rağmen, bu tarlalar kırsal kesimin ve kentlerin beslenmesinde hayati bir rol oynadı. Köylülerin kendilerini bir sınıf, köylerini varlığını sür­dürebilir cemaatler olarak korumak için ellerinde kalan tek şey buydu.

Yıllar sonra, Stalin sonrası dönem üretimi yeniden canlandırmayı amaçlayan pek çok reforma ve iyileşmeye rağmen, otuzlu yılların bu iradeci tarım politikasının mirası utandırıcı bir bedel ödetmeye devam ediyordu: Hâlâ önemli bir kırsal nüfusa sahip olmasına ve "kolektifler"in elindeki uçsuz bucaksız tarlalara ve traktör filolarına rağmen, ülke ABD'den tahıl ithal ediyordu.[2]

Vladimir Krikhatsky'nin İlk Traktör tablosu SSCB'deki Kolektivizasyona atıfta bulunuyor.

Köyden Kente Göç

Çiftçiler üzerindeki bu baskıcı rejimin başta kentlerin "köyleşmesi" olmak üzere, aynı ölçüde belirleyici bir dizi başka sonucu oldu. İş arayan ya da kırsal kesimden kaçan köylülerin akını, kentlerin büyümesini rejim için büyük bir problem haline getirdi. Kentlere kaçış fiilen kitlesel bir kırsal göçtü. Kendileri­ni tehdit altında hissedenler için tedbir niteliğinde bir önlem ya da zorla uzak bölgelere gönderilenlerin uğradığı zulmün bir sonucuydu. Kentlere göç, yeni kurulan kolhoz sisteminin henüz mevsimlik görevlerini yerine getiremeyecek kadar zayıf olduğu bir dönemde gerçekleşti. Kentlere kaçanlar arasında binlerce traktör ve biçerdöver sürücüsü ile başka tarım uzmanları da vardı. Bunlar, hızlan­dırılmış eğitimlerini tamamladıktan sonra, hatta mesleki eğitimleri sırasında kentsel bir ortama kaçmayı tercih ettiler. Bu, insanların tutumlarını değiştirmek için maddi teşvikler kullanmanın iç çelişkisini yansıtıyordu: Devlet onları gidip tarlalarda çalışsınlar diye eğitiyor, ama onlar kente göçmeyi tercih ediyordu.

Toplumsal akışlarla ilgili veriler, kentlere ve kentlerin dışı­na doğru kaotik nüfus hareketleri, "kırsallaşan" kentleşme, kentsel yaşam tarzına ve zihniyetine damgasını vuran baraka kültürü, şantiyelerde ve kalhozlarda işgücüne uygulanan kötü muamele: Bütün bunlar, özellikle de sonuncusu, bir başka olgu daha göz önünde tutularak değerlendirilmelidir. Şantiye­lerin ve işyerlerinin büyük miktarlarda işgücüne ihtiyaç duyduğu bir sırada, yetkilileri ve fabrika yöneticilerini çaresizlik içinde bırakan yüksek bir işgücü devir hızı gözleniyordu. İşçi­ler fabrikalarını terk ediyorlardı; bu, barış döneminde bile firar sayılan bir eylemdi. Çoğunlukla genç olan bu insanlar yerel yönetimin desteği ve göz yummasıyla gidip doğduktan köylere saklanıyorlardı. Üst düzey yetkilileri bu olguya ve firarlara karşı baskıları yoğunlaştırmaya iten aynı nedenler, özellikle kırsal kesimde yerel yetkilileri, kalhozlara ya da savhozlara katılmak için fabrikalarından ya da başka zahmetli işlerden kaçan gençleri barındırmaya yöneltti. Tekuçka sözcüğü ("işgücünün kendiliğinden hareketliliği" şeklinde çevrilebilir) özellikle ilk yıllarda yaşanan bu çok yönlü nüfus hareketlerinin boyutlarını özetlemeye yeter. Milyon­larca insan ülkeyi bir uçtan ötekine dolaşıyordu: Kentlere ya da büyük şantiyelere akm ediyor, ama bazen buralardan ayrılıyor; kırsal kesimden ve "gulak" olarak mülklerinden edilip sürülme tehdidinden kaçıyor; eğitim görmeye ya da yeni bir işe başlamaya gidiyor, sonra buraları aynı hızla terk ediyordu. Bu değişik tekuçka biçimleri, ülkenin dört bir yanında yollarda ya da trenlerde sürekli hareket halinde olan bir nüfusla, kontrol edil­mesi güç, muazzam bir toplumsal hareketlilik yaratıyordu.[2]

Göçlerin önünün alınamayacak kadar artması Sovey yönetimini bu durumu engelleyecek önlemler almaya itmiştir. Ülke içi pasaport ve prapiska (ikâmet izni almak için kentlerde karakollara kayıt yaptırma zorunluluğu) Sovyetlerin ülkede düzeni sağlamak için benimsediği yöntemler­den sadece ikisiydi. Rejim bir yandan her türlü idari ve baskıcı yönteme başvuruyor, öte yandan toplumsal ve ekonomik stra­tejiler deniyordu.

Kentler, özellikle de büyük kentler ne kadar ilkel olurlarsa olsunlar, köyden yeni gelmiş insanlar için muazzam karmaşık bir dünya oluşturuyordu. Bu iki dünya arasındaki karşıtlığı anlatmak için tek bir örnek vermek yeterlidir: Büyük kentlerde icra edilen mes­lek sayısı 45.000'e yakınken, kırsal kesimde bu sayı 120'ydi.

Kent yaşamının en aşikâr ve zor yanı olan yiyecek ve konut sıkıntısı, köylü göçmenlerin kentsel-sınai dünyada karşılaş­tıkları güçlükleri daha da ağırlaştıracak bir kriz durumuna işaret ediyordu. Köyde herkes evinin, hayvanlarının ve hemen hepsini şahsen tanıdığı komşularının tanıdık dünyasında yaşar ve bu tanıdıklık gerçek bir psikolojik ihtiyaç halini alır. Buna karşılık, kentlerin anonim kalabalığı tanım gere­ği kolayca düşman olarak algılanır. Daha önce bahsettiğimiz diğer özellikler uyumu daha da güçleştiriyordu. Ayrıca, o yıl­larda Sovyet kentlerinde ağırlıkla gençler yaşıyordu ve bura­lara güvensizlik hâkimdi (kentlerde yaygın bir sorun oluşturan olguya "holiganizm" deniyordu). Ama bu, doğrudan köy­lerinden gelmiş gençlerin özümsenmesini kolaylaştırıyor ve bunlar büyüklerinin değerlerinden hızla uzaklaşıyordu.

Pek çok köylü için zor bir çevrenin tehditleriyle baş etmeninin tek yolu olabildiğince çok köy geleneğini korumaktı. Bu savunmacı tutum, Çarlık Rusyası'ndan miras kalan pek çok kentin kırsal karakterini tekrar canlandırarak, buralarda, Sov­yet kentleşmesinin sürekli bir özelliği olarak kalan melez bir ortam ve yaşam tarzını yeniden yarattı. O halde, artık açıklık kazanmış olması gereken bir noktayı bir kez daha vurgulama­mız gerekiyor: Stalin Rusyası 1941'de savaşa katıldığında, bu yola girmiş olsa bile, henüz önemli bir kentli sanayi ülkesi değildi. Modernleştirici devletinin biçimi de dâhil, sosyolojik ve kültürel pek çok açıdan kırsal geçmişinin bir uzantısıydı.

Kentsel çevre planlamasının ilkel olması, başlangıç aşamasında bu toplumsal istikrarsızlığın parçası ve önemli bir kaynağıydı.[2] İstikrarın bir ölçüde sağlandığı sonraki yıllarda bile önemli bir sosyolojik özellik varlığını korudu: Kısmen kırsallaşmış kent­lere ilaveten, Stalin döneminde nüfusun % 67'si hâlâ kırsal kesimde yaşıyordu ve MTS'lerin traktörlerine rağmen kırsal kesimdeki çalışan nüfusun önemli bir kısmı hâlâ sanayi öncesi koşullarda faaliyet gösteriyordu. Yaşam ortamları, esas olarak, bazen başka köylere komşu olan, ama çoğunlukla dağınık ve yalıtık, küçük veya orta büyüklükte köylerden oluşmaya devam ediyordu. Şüphesiz, çoğunluğu bazı step bölgelerinde ya da Kuzey Kafkasya'da olmak üzere daha büyük köyler var­dı, ama bunların sayısı çok daha azdı. Dahası, diğer köylerle paylaştıkları özellikler, bunları büyük kentlerden kesin olarak ayırıyordu.[2] Cemaat içi toplumsal ilişkiler sistemini yöneten komşuluk ağları, ekonomik faaliyetin mevsimsel ritmi ve batıl inançların çok güçlü olduğu son derece dindar bir kültür, kır­sal nüfusun günlük yaşamı ve tutumu üzerinde güçlü bir etki­ye sahipti.

Sonuçları

Kolektivizasyon büyük toprak sahiplerinden toprakların alınıp çiftçilere adil bir şekilde dağıtılmasını, tarımın devlet denetimindeki solhozlar aracılığıyla yapılım modernleştirilmesini ve kaynakların daha etkin biçimde kullanımını hedeflemişti. Ne var ki tarımın toplumsal yapı­sı ve üretim sistemi, işçilerin önceden mevcut bir fabrika ve iş sistemine dahil oldukları sanayiden çok farklıydı. Ayrıca bu muazzam ekonomik hamle tahıl tedarikinin giderek zorlaştığı bir sırada gerçekleşti. Tarımın üreticilerin rızasını almadan, zorlayıcı bir bürokratik kararla "yeniden yapılandırılması" muazzam bir köylü kitlesinin mülksüzleşmesiyle sonuçlandı. Bu politikanın öngörülmeyen sonuçları Sovyet tarımı ve devleti üzerinde son güne kadar ağırlığını hissettirmiştir.[2]

Sovyet tarımı, kontrolden çıkan bir modernleştirme girişiminin dramatik bir örneğidir. Devlet kendisine, bütün tarımı tepeden yönetme görevini yüklemiş, halkın büyük bölümü - köylülük- üretim görevlerini ayaklarını sürüyerek yerine getirmiştir. Ve bu bile, kontrol, teşvik ve baskıyı bir arada kullanan dev bir mekanizmanın baskısıyla sağlanabilmiştir.

Yine de, Sovyet tarımının bir üretim tarzı olarak yazgısı ne olursa olsun, bu yeni tarım yöntemleri Rusya'nın toplumsal manzarasında tarihsel bir dönüşüme yol açan süreçleri hızlandırmıştır. Bin yıllık bir kırsal geçmişten yeni bir çağa geçiş yolunda büyük adımlar atılmış, Sınai-kentsel bileşen bütün hızıyla ilerlemiş, kırsal bileşen ise durgunluğa ve çalkantılara rağmen ağırlığını korumuştur.

Kaynakça

  1. ^ "COMPERATIVE HISTORY OF FINANCE, EVOLUTION OF COLLECTIVE FARMS AND STATE FARMS IN U.S.S.R PAPER REPORT, Prof. Dr. Murat ÇİZAKÇA". 24 Eylül 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 25 Şubat 2010. 
  2. ^ a b c d e f Sovyet Yüzyılı, Moshe Levin, İletişim Yayınları / Tarih Dizisi
  3. ^ Sotsialistiçeskoe Zemledelie ("Sosyalist Tarım"), 10 Ağustos 1940. 90

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Şehir</span> büyük yerleşim yeri

Şehir veya kent, en büyük yerleşim birimidir. Şehirler genellikle barınma, emlak, sanitasyon, kamu hizmeti, temel kamu hizmetleri, arazi kullanımı, imalat, hizmet, toplu ulaşım, kavşak ve iletişim için kapsamlı altyapı ve sistemlere sahiptir. Şehirler eski ve modern mimariye sahiptir. Yoğunlukları insanlar, merkezî iş alanı, iş kümesi, devlet kurumları ve işletmeler arasındaki etkileşimi kolaylaştırır ve bazen mal ve hizmet dağıtımının verimliliğini artırır. Şehirler ayrıca önemli bir finans merkezi ve kültür merkezi de olabilirler.

<span class="mw-page-title-main">Komünizm</span> Bütün malların ortaklaşa kullanıldığı ve özel mülkiyetin olmadığı toplum sistemini hedefleyen ideoloji

Komünizm ; üretim araçlarının ortak mülkiyeti üzerine kurulu sınıfsız, parasız ve devletsiz bir toplumsal düzen ve bu düzenin kurulmasını amaçlayan toplumsal, siyasi ve ekonomik bir ideoloji ve harekettir. Sadece üretim araçlarının ortak kullanımına dayanan sosyalizm ile tam olarak aynı anlama gelmemesine rağmen hatalı bir biçimde eş anlamlı olarak da kullanılabilmektedir. 20. yüzyılın başından beri dünya siyasetindeki büyük güçlerden biri olarak modern komünizm, genellikle Karl Marx'ın ve Friedrich Engels’in kaleme aldığı Komünist Parti Manifestosu ile birlikte anılır. Buna göre özel mülkiyete dayalı kapitalist toplumun yerine meta üretiminin son bulduğu komünist toplum gerçektir. Komünizmin temelinde yatan sebep, sınıfsız, ortak mülkiyete dayalı bir toplumun kurulması isteğidir. Sınıfsız toplumlarda en genel anlamıyla tüm bireylerin eşit olması fikri karşıt görüşlüler tarafından "ütopya" olarak görülür ve zorla yaşanmaya çalışılırsa kaosa yol açacağı iddia edilir. Paris Komünü, komünist sistem yaşayabilmiş ilk topluluktur. Bunun dışında Mahnovist hareket öncülüğünde Ukrayna ve İspanya iç savaşı sırasında yaklaşık dört yıl süren anarko-komünist hareketle şekillenen toprakların kolektifleştirilmesi esasına dayalı olarak komünist topluluklar da kurulmuştur.

<span class="mw-page-title-main">Sovyetler Birliği</span> Avrasyada hüküm sürmüş eski bir federasyon (1922–1991)

Sovyetler Birliği, resmî adıyla Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (Rusça:

Celâlî isyanları, 16. ve 17. yüzyıllarda, Osmanlı yönetimindeki Anadolu'da Yavuz Sultan Selim döneminde başlayan ve Sultan I.Ahmet dönemine kadar devam eden zaman zarfında devlete karşı ekonomik, sosyal, askerî ve siyasi nedenlerle çıkarılan ayaklanmalara verilen addır.

<span class="mw-page-title-main">Kentleşme</span>

Kentleşme, kentsel yaşam biçimlerinin gelişimi olarak tarif edilmektedir. Başka bir deyişle, dar bir alana yerleşen büyük nüfus birikimi, yeni fiziksel ve sosyal oluşum, karmaşık ilişkiler ağı, iş dallarının farklılaşması ve kendine özgü bir kültürel sistemin ortaya çıkması olarak tanımlanmaktadır. Kentleşme, kente göç eden bireyin ya da kentte ikamet eden nüfusun değişim sürecini oluşturur ve sosyal, kültürel, ekonomik özellikleri ile ele alınır. Kentlileşme sosyal bakımdan, kente özgü tavır ve davranış biçimlerinin benimsenmesi ile gerçekleşirken kırsal alanlarda yaşayanlar daha farklı ekonomik ve sosyo-kültürel yaşam biçimine sahiptir.

<span class="mw-page-title-main">Kent sosyolojisi</span>

Kent sosyolojisi, tanım olarak Batı'da 19. yüzyıl sonlarında ortaya çıkmış olan disiplinin adıdır. Sosyoloji disiplinleriyle aynı zemini paylaşmakla birlikte büyük ölçüde bu disiplinlerden ayrılan yönlere sahip olarak şekillendi. Kent sosyolojisinin ana sorunu ya da meselesi, modern kent toplumlarının yapısal özelliklerini ve sorunlarını anlamaya çalışmak olarak şekillenmiştir. Buna göre, kent sosyolojisi alanı içinde, belirli bir yöntemsel tercihle araştırmacılar, kentte meydana gelen sosyal gruplaşmaları, bu grupların birbirleriyle olan ilişkilerini, etkileşim ve çatışmalarını, kentsel kurumlaşmaları ve örgütlenme biçimlerini, demografik dağılımın sosyal bağlantılarını ve söz konusu grupların kent sosyal yaşamına uyum problemlerini vb. ele alıp irdeleyebilirler.

Köykent, Türkiye Cumhuriyeti'nin Köy Enstitüleri Projesi'nden sonraki en kapsamlı kırsal kalkınma projesinin adıdır. Cumhuriyet Halk Partisi'nin 1969 yılı seçim bildirgesinde yer almış, daha sonra da bu dönemde kurulan Köy İşleri Bakanlığı tarafından benimsenerek geliştirilmiştir. Bakanlığın 1973 yılında yayımladığı raporda, köykent yaklaşımının amacı üç madde halinde özetlenmiştir:

  1. Az sayıda personel ve az yatırımla, en kısa zamanda kırsal kesim nüfusunun tüm gereksinmelerinin karşılanması,
  2. Hızlı nüfus artışının ortaya çıkardığı fazla nüfusun bir bölümü ile işsiz nüfusun köykentlerde iş olanaklarına kavuşturulması,
  3. Böylece, iş olanaklarına kavuşturulan kırsal nüfusun kentlere akımı sonucunda büyük kentler civarında oluşacak nüfus yığılmalarını engelleyerek, sağlıklı kentleşmenin sağlanması.
<span class="mw-page-title-main">Muhammed Rızâ Pehlevî</span> Pehlevi Hanedanından son İran şahı

Muhammed Rızâ Pehlevî, 1941'den, ülkesini terk ettiği 1979'a kadar tahtta kalan İran şahıdır. Batı yanlısı bir dış politika izleyen Pehlevi, İran'ın son Monarşik lideridir. Şehinşah ve Sayeh-eh-Hodah gibi imparatorluk unvanları vardır.

<span class="mw-page-title-main">Rus İmparatorluğu</span> Avrasyada hüküm sürmüş eski bir imparatorluk (1721–1917)

Rus İmparatorluğu veya Çarlık Rusyası, Büyük Kuzey Savaşı'nı sona erdiren Nystad Antlaşması'nın ardından Rusya Çarlığı'ndan evrilerek 1721'den itibaren Avrasya ve Kuzey Amerika'ya yayılan tarihi bir imparatorluk. Rus İmparatorluğu'nun yükselişi, İsveç İmparatorluğu, Polonya-Litvanya Birliği, İran, Osmanlı İmparatorluğu ve Çin gibi komşu rakip güçlerin zayıflamalarıyla eş zamanlı olmuştur.

<span class="mw-page-title-main">Sovyetler Birliği Komünist Partisi</span> Sovyetler Birliğini yöneten parti

Sovyetler Birliği Komünist Partisi, Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi'nin Bolşevik kanadınca kurulan ve 1917 Büyük Ekim Sosyalist Devrimi'nden sonra 1991 yılına dek Sovyetler Birliği'ni yöneten parti. Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi olarak iktidara gelen parti 1918 yılında Komünist Parti adını aldı.

<span class="mw-page-title-main">Macaristan Halk Cumhuriyeti</span> 1949-1989 yılları arasında Macaristanda hüküm sürmüş eski komünist devlet.

Macaristan Halk Cumhuriyeti, Macaristan'ın 1949'dan 1989 yılına kadar yani Sovyetler Birliği'nin rehberliğindeki komünist dönemde kullanılan resmi ismiydi. Komünizme karşıt geniş hareketin yapıldığı ilk yer Macaristan Halk Cumhuriyeti'dir. Bu hareketteki Macarlar özgürlük, demokrasi ve politik baskıya son verilmesini talep ediyorlardı. Kızıl Ordu'nun ülkeye müdahalesi ile hareketin liderleri öldürüldüler. Devlet, 1989 yılına kadar varlığını sürdürdü. 1989 yılında rejime karşı güçler birleşerek komünist rejime son verilmesine zorladılar. Macaristan Halk Cumhuriyeti kendini Macar Sovyet Cumhuriyeti'nin vârisi olarak görmekteydi. Macar Sovyet Cumhuriyeti 1919'da kurulan ve Sovyet Rusya'dan sonraki ikinci komünist devlettir.

<span class="mw-page-title-main">Kolektivizasyon</span>

Kolektivizasyon, çiftçilerin paylarını birleştirerek büyük bir çiftlik oluşturması ve burada bir arada çalışarak meydana gelen kârdan pay alması üzerine kurulu tarım politikasına verilen tanımlama. Özel kolektif çiftliklerde veya bazı devlet çiftliklerinde toprak ile emeğin verimini artırmak amacıyla uygulanır.

<span class="mw-page-title-main">Sovyetler Birliği tarihi</span> Devlet Tarihçesi

Sovyetler Birliği tarihi, Rus İmparatorluğu'nun 1917'deki Ekim Devrimi'yle yıkılmasının ardından başlayan Bolşevik-Menşevik mücadelesinin Bolşeviklerin lehine sonuçlanmasıyla 1922'de aynı topraklar üzerinde kurulan ve 1991'e değin varlığını koruyan devlet. Avrupa'nın doğu kesimiyle, Asya'nın kuzey kesimi boyunca yayılan SSCB, son yıllarında 22.403.000 km2'lik yüzölçümüyle dünyanın en büyük ülkesiydi.Nüfus bakımından da 293.047.571 kişiyle 3. sırada yer alıyordu. Aynı zamanda dünyanın başlıca siyasi ve askerî güçlerinden biri olan Sovyetler Birliği, batısında Norveç, Finlandiya, Baltık Denizi, Polonya, Çekoslovakya, Macaristan ve Romanya, güneyinde Karadeniz, Türkiye, İran, Afganistan, Çin, Moğolistan ve Kuzey Kore yer alıyordu. Kuzey ve doğu sınırlarını ise Arktik Okyanusu ve Büyük Okyanus çiziyordu. Birliğin başkenti Moskova, para birimi Sovyet rublesiydi.

<span class="mw-page-title-main">Yeni Ekonomi Politikası</span> NEP (Novoya ekonomi çeskaya politikası)

Yeni Ekonomi Politikası,, Rus ekonomisini çöküşten kurtarmak amacıyla Lenin tarafından ortaya konan ekonomik politikadır. Bazı özel işletmelere izin verilerek NEP sayesinde küçük işletmelerin kapitalizmde olduğu gibi kâr mantığıyla devam etmesini içeren politikada sosyalist devlet, bankaları, büyük sanayi kuruluşlarını ve dış ticareti tekel olarak kontrol etmeye devam etmiştir. NEP, Sovyetler Birliği Komünist Partisi 10. Kongresinde kararlaştırılmış ve resmi olarak 21 Mart 1921 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu kararla köylülerden zorla alınan fazla tarımsal ürün alımı durdurulmuş, bunun yerine ürün üzerinden vergi alınmaya başlanmıştır. Sanayi kuruluşlarıyla ilgili ek kararlarla politika netleştirilmiştir.

<span class="mw-page-title-main">Köy</span> bir kasabadan daha küçük olan kümelenmiş insan yerleşimi

Köy, toplumsal, ekonomik, coğrafi ve nüfus özellikleri ile şehirden ayrılan düşük nüfus yoğunluğa sahip kırsal alan birimleri olup, ekonomik olarak genelde çiftlik, hayvancılık, tarıma dayalı ve iş bölümünün gelişmediği yerleşimlerdir. Köylerde dağ, ova, yayla, orman, yaylak, kışlak gibi birimler yaygın bulunur. Köyler doğa ve tarihsel bakımından bir turizm merkezi olabilir.

Doğu Bloku ekonomileri, II. Dünya Savaşı'nın ardından Doğu Avrupa’da bulunan Kızıl Ordu birlikleri denetimindeki topraklarda Sovyetler Birliği iktidarının ve yerel komünist örgütlerin ekonomik ve toplumsal tercihleri doğrultusunda kurulan ve Doğu Bloku olarak adlandırılan ülkelerin ekonomik durumlarını anlatır.

<span class="mw-page-title-main">Tarım sosyalizmi</span>

Tarım sosyalizmi, tarımsal toplum hayatını sosyalist ekonomik politikalar ile birleştiren sosyoekonomik politik sistemdir. Sosyalist tarım sistemi, üretim araçları üzerindeki devlet mülkiyetine ve kooperatifsel-kolektif mülkiyete dayanmaktadır

<span class="mw-page-title-main">Kentsel tarım</span>

Kentsel tarım, kent içinde ve çeperindeki tarımsal faaliyetleri kapsayan tarımdır. Endüstriyel tarıma karşı bir alternatif üretim modelidir. Kentsel tarım, sürdürülebilir kentsel gelişmenin zorunlu bir parçası olup, kendine yetebilen kentler için bir gerekliliktir. Kentsel tarım, gıda üretimini belirli sayıdaki tarım işletmesinden, fazla sayıdaki kent sakinlerine devretmeyi hedefler.

<span class="mw-page-title-main">Beyaz Devrim</span> 1963te İranda gerçekleşen bir dizi reform

Beyaz Devrim veya İnkılâb-ı Sefid, İran'da 1963'te Muhammed Rıza Şah Pehlevi tarafından başlatılan ve 1979'a kadar süren geniş kapsamlı bir ulusal kalkınma programıydı. İran'ı ekonomik ve endüstriyel bir güce dönüştürmeyi amaçlıyordu. Toprak sahiplerinin sanayi kuruluşlarına ortak olması karşılığında devletleştirilen araziler parçalanarak köylülere dağıtıldı. Ayrıca hava, kara ve demir yolları ağının genişletilmesini, bir dizi baraj ve sulama projesini, sıtma gibi hastalıkların kökünün kazınmasını, kadınlara oy hakkı verilmesini, sanayinin geliştirilmesini ve toprak reformunu kapsayan bu programla birlikte kırsal alanlara sağlık ve eğitim hizmetlerini götürecek bir örgütlenmeyi başlattı. Reformlar geleneksel toprak sahibi sınıfların zenginliğini ve etkisini altüst etti, kırsal ekonomileri değiştirdi, hızlı kentleşme ve Batılılaşmaya yol açtı. 1960'larda ve 1970'lerde Şah, daha bağımsız bir dış politika geliştirmeye çalıştı, Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa ülkeleriyle ilişkiler kurdu. Sonraki yıllarda, İranlılar için kişi başına düşen gelir büyük ölçüde arttı ve petrol geliri, endüstriyel kalkınma projeleri için devlet finansmanında muazzam bir artışa neden oldu.

Türkiye’de kentleşme, genel nitelikleri itibarıyla gelişmekte olan ülkelerin kentleşme süreçleriyle benzerlik göstermektedir.