İçeriğe atla

Sosyal kimlik teorisi

Sosyal kimlik kuramı, grup olgusunun analizinde iç grup dinamikleri, gruplar arası ilişkiler ve kolektif benliğe yönelik açıklamalar getiren bir sosyal psikoloji kuramıdır.[1][2] Sosyal psikologlar Henri Tajfel ve John Turner tarafından geliştirilmiştir.[3] Kişisel bilişsel süreçleri, kişiler arası etkileşimleri ve sosyolojik süreçleri bir arada ele alarak sosyal kimlik kavramının farklı analiz düzeylerinden incelenmesini mümkün kılmaktadır.[4]

Sosyal kimlik kuramı ayrıca kişilerin düşüncelerini de etkiler. Bulundukları gruba göre fikirleri değişmektedir. Teori, gruplar arası davranışların temelini oluşturan bilişsel süreçleri ve sosyal koşulları, özellikle de önyargı, ön yargı ve ayrımcılıkla ilişkili olanları açıklamaya çalışır.

Sosyal kimlik kuramının ortaya çıkışı

Sosyal kimlik teorisi, grup süreçlerinde ve gruplararası ilişkilerde benlik kavramının ve ilişkili bilişsel süreçlerin ve sosyal inançların rolünü inceleyen etkileşimci bir sosyal psikolojik teoridir[5] İkinci Dünya Savaşı sırasında yaşanan olaylar sosyal psikologların gruplar arası süreçlerde ortaya çıkan önyargı ve ayrımcılık davranışlarının anlaşılmasına yönelik çalışmalarının artmasına neden olmuştur. 1970'li yıllara kadar yapılan çalışmalarda bu olguları içsel süreçler (kişilik özellikleri gibi) veya kişiler arası ilişki süreçleri (aile ilişkileri gibi) ile açıklama eğilimi görülmektedir.[4] Ancak Tajfel ve Turner, kolektif olguların açıklanmasında bireysel süreçler ve kişiler arası etkileşimlerin yanı sıra sosyal etkileşimlerin ve sosyolojik süreçlerin de dikkate alınması gerektiği görüşündedir.[6] Gruplar arası ayrımcılığı anlayabilmek üzere yaptıkları minimal grup paradigmasını kullanarak yaptıkları deneylerinden elde ettikleri bulgulardan hareketle, sosyal kimlik kuramını geliştirdiler.

Minimal Grup Paradigması

Minimal grup paradigması sosyal kimlik kuramının dayandığı bilimsel çalışma olarak kabul edilebilir. Minimal grup araştırmalarında birbirini tanımayan ve görmeyen katılımcılar önemsiz bir kritere dayanarak iki gruba ayrılmaktadır (bir kağıt üzerindeki nokta sayısını tahmin etme ya da yazı tura atışı veya iki ressam arasında seçim yapma gibi). Ancak aslında katılımcılar rastgele olarak gruplara ayrılmıştır.

Gruplara ayrılan katılımcılardan belirli bir puanı diğer katılımcılara dağıtmaları istenmiştir. Katılımcıların puan dağıtacakları diğer kişiler hakkında sahip oldukları tek bilgi bu kişilerin hangi gruba ait olduklarıdır. Puan dağıtımı katılımcıların kendilerine ya da puanları verdikleri diğer kişilere herhangi bir kazanç sağlamayacaktır. Sonuçlar katılımcıların adil davranmaya çalışsalar dahi kendi gruplarını kayırdıklarını göstermiştir. Bu bulgu katılımcıların ortak bir geçmişleri ya da gelecekleri olmamasına, diğer grup üyelerini tanımamasına ve kişisel olarak hiçbir çıkar sağlamayacak olmalarına rağmen kendi grup üyelerini dış grup üyelerine tercih ettiklerini göstermektedir. Minimal grup deneyleri yalnızca kişinin zihninde bir gruba üye olduğu bilgisine dayalı olarak minimal olarak oluşturulan gruplar kişilerin davranışlarını etkilediğini göstermektedir. Bu deneylerden elde edilen bulgular Tajfel ve Turner’in sosyal kimlik kuramını geliştirmelerine yol açmıştır.[7]

Kuramın bilişsel, motivasyonel ve makro sosyal bileşenleri

Kurama göre toplumdaki grupların farklı statü ve güç dereceleri vardır. Sosyal gruplar heterojen olarak yapılandırılmış toplumda yaşayan bireylerin dünyaya yönelik algı ve deneyimlerini anlamlandırmalarına yardımcı olmaktadır.[1] SKK gruplar arası ilişkileri etkileyen bilişsel, motivasyonel ve makro sosyal süreçleri ve bu süreçler arasında etkileşimleri açıklamaktadır.[4][8]

Kuramın Temel Kavramları

1- Sosyal Kategorizasyon (Sosyal Sınıflandırma)

2- Sosyal Karşılaştırma (Sosyal Kıyaslama)

3- Sosyal Kimlik: Grupla Özdeşleşme

Sosyal sınıflandırma

Sosyal kimlik kuramına göre grup olgusunun oluşması için gerekli bilişsel eylem sosyal sınıflandırma eylemidir.[6] İnsanlar diğer insanları kendilerine benzer ya da farklı olarak gruplara ayırmaktadır. Aynı özelliği taşıyan diğer insanlarla birlikte iç grup oluşturulurken, farklı özellik taşıyan insanların oluşturduğu grup dış grup olur. Farklı gruplara ayırma işlemi farklı özellikler üzerinden yapılabilir.[1] Örneğin etnik köken, cinsiyet, yaş grubu ya da takım taraftarlığı gibi farklı kıyaslama boyutlarında farklı sosyal sınıflandırmalar yapılabilmektedir.

Sosyal sınıflandırmanın çeşitli sonuçları vardır. Sosyal sınıflandırma eylemi ile iç ve dış grup ("biz" ve "onlar") arasındaki ayrım artar. Ayrımın görünürlüğünün artması aynı grubun üyeleri arasındaki benzerliğin, farklı grupların üyeleri arasındaki farklılıkların olduğundan daha fazla görülmesine neden olmaktadır.[4] Sosyal sınıflandırmanın diğer sonucu bireyin grup için oluşturulan grup prototipine uygun davranışlar gerçekleştirmesine neden olmasıdır.[1]

Kimlik ve Davranışlar

Sosyal sınıflandırma sonucunda bireyin kendisini belirli grupların üyesi olarak görmesi kimlik olgusunu etkilemektedir. SKK’ya göre sosyal ve kişisel kimlik olmak üzere kimliğin iki farklı çeşidi bulunmaktadır.[9] Kişisel kimlik kişiyi diğer grup üyelerinden ayıran fiziksel özellikler, bireysel deneyimler gibi özellikleri içerirken, sosyal kimlik sosyal sınıflandırmanın sonucunda bireyin dahil olduğu gruplardan gelen değer anlamlarını ve duyguları içermektedir.

Kuramın temelinde bulunan sosyal kimlik kavramı, grup üyeliklerinden gelen benlik imajlarını içermektedir.[8] Örneğin bireyin üyesi olduğu etnik grup ve bu grubun üyesi olmanın getirdiği olumlu ve olumsuz duygular sosyal kimliğin niteliğini belirlemektedir. Ait olunan sosyal grupların birey üzerinde etkisi yalnızca zihinsel seviyede kalmamaktadır, davranışlara da etki etmektedir. Aynı sosyal gruba üye olmaktan dolayı benzer sosyal kimliklere sahip olan bireyler, hem iç grup hem de dış grup üyeleriyle benzer ilişkiler kurarlar. Bu durum, sosyal davranışların da benzer şekillerde üretilmesine neden olmaktadır.[6]

Bireylerin sosyal ya da bireysel kimliklerinin bağlama göre vurgulanması davranışların değişmesine neden olmaktadır.[1] Tajfel ve Turner sosyal davranıştaki bu değişimlerin nasıl gerçekleştiğini bir devamlılık çizgisi üzerinden anlatmaktadır. Çizginin bir ucunda iki ya da daha fazla kişinin kişisel kimliklerini oluşturan özelliklere dayanarak gerçekleştirilen kişiler arası ilişkiler, çizginin diğer ucunda ise üye olunan sosyal gruplardan gelen sosyal kimliğin etkisiyle oluşturulan gruplar arası davranışlar bulunmaktadır.[10]

İnsanlar birden fazla sosyal grubun üyesi konumundadır. İnsanların etnik köken, dini inanışlar, meslek grubu ya da cinsiyet gibi sosyal gruplara aynı anda üye olmaları birbiriyle çatışan kimliklerin aynı anda sosyal kimlikte yer almasına neden olmaktadır. Örneğin hem asker hem de dindar olmak başka bir insana şiddet uygulama konusunda farklı yaklaşımları kabul edilebilir olarak görmeyi de beraberinde getirmektedir. Böyle durumlarda bağlam, bir kişinin sosyal kimliğinin hangi özelliğinin ön plana çıkacağını belirleyerek sosyal davranışları yönlendirir. Örneğin bir savaş durumunda asker kimliği ön plana çıkar ve bu bağlamda şiddet davranışı sosyal kimliğin diğer bileşenlerine uymasa da kabul edilebilir olarak görülür.[1]

Grupla özdeşleşme

Bir grubun üyesi olmak, o gruba yönelik çeşitli anlam ve değerlere sahip olmayı da beraberinde getirmektedir.[8] Grupla özdeşleşme, bireyin üyesi olduğu gruba yönelik aidiyet ve bağlılık duygusu olarak tanımlanmaktadır.[11] Grupla özdeşleşmenin gerçekleşmesi için grubun diğer üyeleriyle olan ilişkilerin olumlu olması gerekli değildir. Grubun bireyi olumlu olarak değerlendirmesi, bireyin grupla özdeşleşmesi için yeterli olabilir.[12] Grupla yüksek özdeşleşme yaşamak, bireyin grubun normlarına uygun davranışlar üretme olasılığını da artırmaktadır.[6]

Aynı grup içerisinde yer alan insanların özdeşleşme düzeyleri birbirinden farklı olabilir. Bir grup üyesinin grupla özdeşleşmesi yüksekken başka bir üyeninki düşük olabilir.[13] Grupla özdeşleşme düzeylerinin ne ölçüde yüksek ya da düşük olacağını etkileyen çeşitli faktörler bulunmaktadır. Üyelerin ortak hedeflerinin olması, ortak kader algısı ve birbirlerine bağımlı olmaları özdeşleşmeyi arttıran faktörler arasındadır. Ayrıca bireyin belirli bir gruba yönelik olumlu duygularının olması ve o gruba üyeliğinin bireyin sosyal kimliğinin önemli bir parçası olması da özdeşleşmeyi artırmaktadır.[14] Bireyin grup içerisindeki konumu da özdeşleşmenin yaşanmasında önemli bir etkendir. Grupta merkezi konumda yer alan üyeler, grubun daha periferinde yer alan diğer üyelere kıyasla daha fazla özdeşleşme yaşayabilir.[9]

SKK’da motivasyonel süreçler

İnsanların sosyal sınıflandırma neticesinde kendilerini ve diğer insanları çeşitli kategorilere yerleştirmeleri sosyal grupların oluşmasına neden olmaktadır. SKK sosyal grupların oluşmasındaki bu bilişsel süreçleri ve gruplar arası davranışların sürdürülmesini sağlayan motivasyon kaynaklarını da belirlemiştir. SKK’ya göre bu motivasyonel süreçler olumlu benlik geliştirme ve belirsizliğin azaltılmasıdır.

Her birey kendisine dair olumlu bir benlik imajı oluşturmaya çalışmaktadır. Bunun bir yolu bireyin üyesi olduğu sosyal gruplardan kaynaklanan sosyal kimliğini değerli kılmasıdır. “Biz”in “onlar”dan daha iyi olduğu inancı sağlanabilirse grup ve dolayısıyla grubun üyesi birey olumlu olarak değerlendirilmiş olur.[6] Bireyin grubunu diğer gruplardan daha üstün görmesi sosyal kıyaslama ile mümkündür. Sosyal kıyaslama değeri olan bir boyut üzerinden yapılır. Örneğin ten rengi üzerinden yapılan kıyaslama ABD’de anlamlı bir kıyaslamayken Japonya’da bir anlam ifade etmeyebilir. Sosyal kıyaslama yapılırken olumlu benlik oluşturma motivasyonuyla iç grubun olumlu değerlendirilebileceği bir dış grup ve bir özellik seçilir.[1] İç grubun dış gruptan daha olumlu değerlendirilmesi ile davranış ve tutumlarda iç grup üyelerinin kayırılmasına neden olur. Bu durum iç grup tarafgirliği olarak adlandırılmaktadır.[15] Minimal grup paradigmasında katılımcıların kendi gruplarındaki diğer katılımcılara daha yüksek puanlar vermesinin nedeni de olumlu benlik oluşturma motivasyonuyla sergilenen iç grup tarafgirliğidir.[1]

Sosyal kimlik kuramına göre grup süreçlerini yönlendiren diğer motivasyon kaynağı bireylerin belirsizliği azaltarak dünyayı anlamlandırma istekleridir. Sosyal gruplar bireylere kimliklerine, hangi durumlarda nasıl davranmaları gerektiğine dair bilgi sağlamaktadır. Grupların oluşturdukları prototipler bireyler için belirsizliği azaltan bir rehber görevi görmektedir. Bu nedenle bireyler kendi benliklerini belirli kılmak ve davranışlarını belirleyebilmek için gruplarla özdeşleşmeye çalışırlar.[6] Ayrıca gruplar bireylerin davranışlarına geri bildirimde bulunarak belirsizliğin azaltılmasına yardımcı olurlar.[8]

Makro Sosyal Süreçler

Sosyal kimlik kuramı grup süreçlerinin yalnızca bilişsel ve motivasyonel süreçlerle açıklanamayacağını öne sürmektedir. Grupların toplumsal yapı içerindeki hiyerarşik konumları hem gruplar arası ilişkileri hem de bireyin grubuna yönelik tutumlarını etkilemektedir.[1] SKK toplumu oluşturan sosyal grupların sahip oldukları güç ve statü bakımından birbirleriyle farklılaştıklarını belirtmektedir. Toplumun bu hiyerarşik yapısı tamamen durağan değildir. Yaşanan tarihi gelişmeler ve ekonomik değişimlere bağlı olarak bazı gruplar zaman içerisinde üst konumlara çıkarken bazı gruplar avantajlı konumlarını kaybetmektedir. Kolektif davranışlar ve sosyal hareketler gibi toplumun tamamını ilgilendiren olayların anlaşılması gruplar arasındaki bu hiyerarşik yapıyı yönlendiren makro-sosyal süreçlerin anlaşılmasıyla mümkündür.[1]

Gruplar olumlu benlik oluşturma amacıyla kendi gruplarını diğer gruplardan üstün görme eğilimindedir. Hiyerarşik olarak baskın konumda olan gruplar üyelerine olumlu benlik kaynağı sağlayabilirken düşük konumdaki grupların üyeleri kendi gruplarından olumlu benlik imajları edinmede sorun yaşamaktadır. Bu durumda düşük konumdaki grupların üyeleri çeşitli stratejiler kullanarak gruplarından olumlu benlik imajı elde etmeye çalışırlar.[1]

Tajfel ve Turner bireylerin toplumsal yapıya dair öznel inanç sistemleri olduğunu belirtmektedir. Bu görüşe göre bireyler içinde yaşadıkları toplumun yapısını geçirgenlik, meşruiyet ve kalıcılık özelliklerine göre değerlendirmektedir. Gruplar arasında geçişlerin mümkün olduğu düşünülen yapılar geçirgen olarak tanımlanır. Var olan hiyerarşik yapının adil olarak oluşturulduğuna yönelik inanç toplumsal yapının meşru olarak algılanmasına neden olur. Son olarak da uzun süreli olarak toplumsal yapının varlığını koruyacağına yönelik beklenti bu yapının kalıcı olarak tanımlanmasına neden olur. Bu inançlarda görülen farklılıklar bireyin toplumsal düzenin devamını sağlamaya ya da değişmesine yönelik faaliyetlerde bulunmasına neden olur.[4]

Temel olarak iki farklı öznel inanç sistemi bulunmaktadır. Bunlar sosyal hareketlilik ve sosyal değişim inançlarıdır. Bireylerin gruplar arası sınırları geçirgen, toplumsal sistemi kalıcı ve meşru olarak gördükleri öznel inanç sistemi sosyal hareketlilik sistemidir. Bu inanç sisteminde birey ast konumdaki grubundan olumlu benlik imajları edinemediği zaman bireysel olarak konumunu değiştirmeyi hedeflemektedir. Bireye göre var olan sistem uzun süreli ve meşrudur ancak aynı zamanda bireyin kendi grubundan ayrılarak üst konumdaki gruba geçişine de imkân sağlamaktadır. Bu durumda birey kendi grubunu terk edip üst konumdaki gruba giriş yapmaya çalışarak olumlu benlik imajı edinir. Bu bireysel hareketlilik eylemleri kolektif eylemlerin olmasını engellediğinden üst grup tarafından da desteklenmektedir. Ancak üst grup bireysel geçişlerin kendisi için tehdit oluşturduğunu hissederse bu stratejiyi desteklemez.[1]

Toplumsal yapı ast konumdaki bireylerin üst konuma geçmesine izin vermediğinde, diğer bir deyişle geçirgen olmadığı zaman sosyal değişim inancı oluşmaktadır. Bu inanç sisteminde bireyin kendi grubundan çıkıp diğer gruba girmesi mümkün olmadığı için olumlu benlik imajının oluşturulması grubun konumunun bütün olarak yükseltilmesiyle mümkün olabilir. Bu durumda toplumsal sistemin kalıcılığının ve meşruiyetinin değerlendirilmesi neticesinde iki farklı strateji ortaya çıkabilir. Birey var olan durumu kalıcı ve meşru olarak görüyorsa var olan duruma bilişsel bir alternatif üretemez ve sosyal yaratıcılık stratejisi kullanılır. Sosyal yaratıcılıkta gruptan elde edilecek olumlu benlik imajları için 3 farklı yol izlenebilir. İlk olarak baskın grupla yapılan kıyaslamaların boyutu değiştirilebilir. Ast grup üyeleri kendilerini baskın grupla kıyaslarken farklı bir özellik seçerler. Örneğin ABD’de siyahlar beyazlardan daha fazla sportif başarıları olduğunu düşünerek hiyerarşik olarak ast konumda olsalar da gruplarından olumlu bir benlik imajı edinebilirler. Sosyal yaratıcılıkta yapılabilecek ikinci strateji ast grubun kendisiyle ilişkilendirilen özellikleri değiştirmek için bir çaba göstermesidir. Grup üyeleri grupla ilişkilendirilen olumsuz özellikleri olumlu özelliklerle değiştirmeye çalışabilirler. Son olarak sosyal yaratıcılık kapsamında kullanılabilecek strateji ast konumdaki grubun kendisine farklı bir kıyaslama grubu bulmasıdır. Ast grup kendisini baskın grupla değil de farklı bir ast grupla kıyasladığında grup üyeliğinden olumlu bir benlik imajı edinmesi de mümkün olacaktır.[1]

Sosyal değişim inancı kapsamında gerçekleştirilebilecek ikinci strateji sosyal rekabettir. Bireyler var olan toplumsal sistemin meşru olmadığına ve kalıcı olmadığına inanıyorsa var olan sisteme alternatif bir sistemin varlığını bilişsel olarak üretebilmektedir. Bu durumda ast grup üyeleri yeni bir toplumsal düzen oluşturarak kendi ast konumundan kurtulmaya çalışmaktadır. Bu stratejinin kullanımı radikal politik değişimlere, sivil savaşlara, pasif direnişlere ve terörist faaliyetlere neden olabilir.[11]

Kaynakça

  1. ^ a b c d e f g h i j k l m Hogg, M. A. ve Abrams, D. (1998). A Social Psychology of Intergroup Relations and Group Processes. Routledge: New York.
  2. ^ Hogg, M. A. ve Williams, K. (2000). From I to We: Social Identity and The Collective Self. Group Dynamics: Theory, Research and Practice 4(1), 81-97.
  3. ^ Tajfel, Henri (1979). "An Integrative Theory of Intergroup Conflict". Austin, William G.; Worchel, Stephen (Ed.). The Social Psychology of Intergroup Relations. Monterey, CA: Brooks-Cole. ss. 94-109. ISBN 0818502789. OCLC 4194174. Erişim tarihi: 21 Temmuz 2008. []
  4. ^ a b c d e Hornsey, M. J. (2008). Social Identity Theory and Self Categorization Theory: A Historical Review. Social and Personlity Psychology Compass, 2(1), 204-222.
  5. ^ https://link.springer.com/chapter/10.1007/978-3-319-29869-6_1. 1 Nisan 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 9 Mayıs 2024.  Eksik ya da boş |başlık= (yardım)
  6. ^ a b c d e f Hogg, M. (2006). Social Identity Theory: Contemporary Social Psychology Theories içinde, 111-136. Stanford University Press: California.
  7. ^ Hogg, M. A. ve Vaughn, G. M. (2007). Sosyal Psikoloji. Çev. Yıldız, İ ve Gelmez, A. Ütopya: Ankara.
  8. ^ a b c d Turner, T. C. (1999). Some Current Issues in Research on Social Identity and Self Categorization Theories. Social Identity: Context, Commitment, Content içinde, 6-34. Wiley:London.
  9. ^ a b Worchel, S., Iuzzini, J., Coutant, D. ve Ivaldi, M. (2000). Identity: Relationg Individual and Group Identites to Intergroup Behaviour. Social Identity Processes Trends in Theory and Research içinde, 15-32. Sage:London.
  10. ^ Tajfel H. ve Turner, J. C. (1979). An Integrative Theory of Intergroup Conflict. The Social Psychology of Intergroup Relations içinde, 33-47. Brooks-Cole: California.
  11. ^ a b Hortaçsu, N. (2007). Ben Sen Biz Hepimiz: Toplumsal Kimlik Gruplararası İlişkiler. İmge: Ankara.
  12. ^ Hogg, M. A. (1993). Group Cohesiveness: A Critical Review and Some New Directions. European Review of Social Psychology, 4(1), 85-111.
  13. ^ Deaux, K. (2000). Models, Meanings and Motivations, Social Identity Processes Trends in Theory and Research içinde, 1-14. Sage: London.
  14. ^ Cameron, J. E. (2004). A three-Factor Model of Social Identity. Self and Identity, 3(3), 239-262.
  15. ^ Turner, J., Brown, R. ve Tajfel, H. (1979). Social Comparisons and Group Interest in Ingroup Favouritism. European Journal of Social Psychology, 9(2), 187-204.

İlgili Araştırma Makaleleri

Sosyal biliş sosyal etkileşimde rol oynayan bilgiyi işleme, kodlama, depolama ve hatırlama gibi bilişsel süreçlerdir. İnsanların kendilerini kuşatan fiziksel, sosyal çevrelerini ve çevreleriyle olan ilişkilerini, diğer insanlar ve kendileri hakkında nasıl izlenim oluşturduklarını, nasıl hissettiklerini ve düşündüklerini ve bu türden bir düşünce biçiminin yargıları ve davranışları nasıl etkilediğini incelemektedir. Toplumsal bağlamdan etkilenen ve toplumsal bağlamı etkileyen bilişsel süreç ve yapıları incelemektedir Ancak sosyal biliş terimi diğer psikoloji ve bilişsel sinirbilim alanlarında yaygın şekilde kullanılmaktadır. Bu alanlarda sosyal biliş terimi çoğunlukla otizm ve diğer bozukluklar nedeniyle kesintiye uğrayan çeşitli sosyal becerilere karşılık gelmektedir. Bilişsel sinirbilim alanında ise sosyal bilişin biyolojik temelleri araştırılmaktadır. Benzer şekilde Gelişim psikolojisi alanında da sosyal biliş becerileri gelişimsel perspektifle incelenmektedir.

Namus, birçok ülkede iyi ahlaklılık, bütünlük, doğruluk, dürüstlük ve olumlu davranışlar olarak ele alınan, bazı kültürlerde cinsel ahlakla ilişkilendirilen bir kavramdır.

Toplumsal grup, üyeleri arasında etkileşim olan, ortak amaç ve çıkarlara sahip, belirlenen değer ve normları paylaşan insanların birlikteliğini ifade etmektedir. Toplumsal grup, hem sosyal psikolojinin hem de sosyolojinin çalışma konularından biridir. Bununla birlikte, psikologların ve sosyologların toplumsal grubu ele alış biçimleri farklılık göstermektedir.

<span class="mw-page-title-main">Sosyal psikoloji</span> toplumun insanların düşüncelerini ve davranışlarını nasıl etkilediğini araştıran bilim dalı

Sosyal psikoloji bireylerin düşüncelerinin, iç dünyalarının ve davranışlarının başkalarının gerçek, hayalî ve anlaşılan oluşundan nasıl etkilendiğine dair bir bilimsel çalışmadır. Bu alanda araştırma yapanlar genellikle psikolog veya sosyolog'lardan oluşmaktadır. Buna rağmen bütün sosyal psikologlar hem birey, hem de topluluk bazında çalışırlar. Benzerliklerine rağmen iki alan amaçları, yaklaşımları, yöntemleri ve terimlerinde farklılaşırlar. Biyofizik ve kavrama psikolojisi gibi sosyal psikoloji de disiplinlerarası bir alandır.

Benlik; öz varlık, birini kendisi yapan şey, onu diğerlerinden ayıran temel şey, kendilik olarak farklı biçimlerde tanımlanabilen bir kavramdır. Daha genel anlamda ise benlik, özne olarak "ben"in nesne olan "ben" hakkında düşünmesi olarak ifade edilebilir.

Öz sunum (kendini sunma ya da benlik sunumu) bireylerin, etkileşim içinde bulundukları kişilerdeki izlenimlerini kontrol etme çabası olarak tanımlanır. İzlenim yönetimi bazı kaynaklarda öz sunum ile aynı anlamda kullanılmasına rağmen tanım olarak öz sunumu içinde barındıran, daha kapsayıcı bir kavramdır. Kısaca, izlenim yönetimi bireyin bir eşya, grup, olay veya kendisi hakkında başkalarının izlenimini şekillendirme çabası olarak tanımlanmaktadır.

Kendini tanıma psikolojide kullanılan bir terimdir ve bireyin “Ben neye benziyorum?” sorusuna cevap verirken kullandığı bilgiyi tanımlar. Bu sorunun cevabına yönelik kendini tanıma süreci, öz farkındalık ve öz bilinç gerektirir.
Kendini tanıma benliğin, daha doğrusu benlik kavramının, bir bileşenidir. Kişinin kendisinin veya özelliklerinin bir bilgisidir ve benlik kavramının gelişimine rehberlik eden bilgiyi aramak için bir arzudur. Kendini tanıma, benzersiz şekilde bizi kendimizle eşleştiren nitelikleri ve bu niteliklerin dinamik olup olmadığı üzerine teorileri içeren şekilde, zihinsel temsillerimiz hakkında bizi bilgilendirir.
Benlik kavramının üç ana yönü olduğu düşünülmektedir:

Çoklu benlik Yaklaşımı, genel olarak kişilik kavramını, bir çoklu benlik durumlarının toplamı olarak ele alan yaklaşımdır. Kişilik, bağlama göre aktif olan ve her birinde farklı duygusal, bilişsel, davranışsal özellikler barındıran benliklerin bir toplamıdır. Pek çok araştırmacı kabul etmektedir ki, günümüzde benliğin tek ve farklılaşmamış açıklamaları bir yanlışı yansıtmaktadır. Benliği görece birbirinden ayrışık ve birbirinden farklı kimliklerden(her bir kimlik kendi benlik bilgisine sahiptir) oluşmuş bir repertuvar olarak görmek daha doğru bir yaklaşımdır. Bu kimlikler benlik yönü olarak adlandırılabilir ve her benlik yönünün kendine ait davranışsal, duygusal, bilişsel özellikleri vardır. Her benlik yönünü, bireyin önemli ihtiyaçlarını, hedeflerini ve motivasyonlarını yansıtan psikolojik bir tuval olarak değerlendirmek mümkündür. Örneğin kişinin sporcu benlik yönü, her gün spor yaptığı fitness salonuna girdiği anda aktif olacaktır ve spor yaparak geçirdiği süre boyunca da bu benlik yönü ile ilgili bilişsel, davranışsal, duygusal özellikler aktif kalmaya devam edecektir. Ancak kişi spor yaptıktan sonra eve gelip çocuklarına yemek hazırlamaya başladığı anda ise kişinin annelik-babalık benlik yönü aktif olacak ve bu benlik yönünün özellikleri bu süre boyunca sergilenecektir.

Sistemi meşrulaştırma kuramı, mevcut politik, sosyal ve ekonomik sistemlerin meşrulaştırılmasının ardında yatan psikolojik süreçleri açıklamaya çalışan bir sosyal psikoloji kuramıdır.

Sosyal baskınlık yönelimi (SBY) sosyal ve politik tutumları yordayan bir kişilik faktörü ve yaygın olarak kullanılan bir Sosyal Psikolojik ölçektir. SBY, grup temelli ayrımcılık düzeylerinde bireysel farklılıkların ölçümü olarak kavramsallaşmıştır. Bir başka deyişle, bireyin herhangi bir sosyal sistem içinde hiyerarşi ve düşük statülü gruplar üzerinde otorite kurma tercihinin bir ölçümüdür. Bu, grup içi ve gruplar arası eşitlikçilik karşıtı bir eğilimdir. SBY, sosyal baskınlık kuramının ölçülebilir bir bireysel farklılık bileşenidir.

Sosyal temsiller teorisi, Fransız sosyal psikolog Serge Moscovici tarafından, sosyal psikolojinin bireylerin bilişsel süreçlerinden çok sosyal biliş süreçlerine önem verilmesi gerektiği eleştirisiyle geliştirdiği teorik bir yaklaşımdır. Teori ilk olarak Moscovici'nin 1950 ve 1960'lı yıllarda Fransız toplumunda psikanalizin sosyal temsillerinin nasıl oluşturulduğunu ve biçimlendirildiğini incelediği çalışması ile ortaya çıkmış ve 1961 yılında La Psychanalyse: son image et son public başlığı altında yayınlanmıştır.

Minimal grup paradigması, sosyal psikolojide kullanılan bir deney yöntemidir. Henry Tajfel ve arkadaşları tarafından 1970'lerde geliştirilmiştir. İlk geliştirildiğinde, gruplar arasındaki ayrımcılık oluşması için gerekli asgari koşulları araştırmak amacıyla kullanılmıştır. Günümüzde pek çok farklı amaç için sosyal psikoloji araştırmalarında kullanılmaktadır. Bu paradigmayı kullanarak yapılan çalışmalar, insanlar gelişigüzel bir özelliğe göre gruplara ayrıldığında grup üyelerinde kendi grubundan olanları diğerlerine tercih etme, kendi grubunu kayırma eğilimi ortaya çıkmaktadır.

Sosyal baskınlık kuramı (SBK) artı değer üreten toplumlarda görülen grup temelli sosyal hiyerarşinin nasıl oluştuğunu ve sürdürüldüğünü açıklamak hedefiyle Jim Sidanius ve Felicia Pratto isimli iki Amerikalı sosyal psikolog tarafından geliştirilen bir gruplararası ilişkiler kuramıdır.

<span class="mw-page-title-main">Kurumlar sosyolojisi</span>

Toplum, ortak bir coğrafi mekandan, kurumsallaşma davranış biçimleri sergileyen ve bir arada yaşayan bireylerden oluşmuş bir bütündür. Toplumu oluşturan bireyler arasında düzenli ilişkiler ve davranış kalıpları vardır. Davranış kalıpları, dil ve kültür sayesinde oluşur. Toplumun sahip olduğu bu davranış kalıpları zamanla değişebilir.

<span class="mw-page-title-main">İç grup ve dış grup</span>

Sosyoloji ve sosyal psikolojide, iç gruplar, bir kişinin kendisini psikolojik olarak özdeşleştirdiği toplumsal gruplardır. Dış gruplar ise tersine, bireyin kendini özdeşleştirmediği toplumsal gruplardır. İnsanlar; akran grupları, aileler, spor takımları, siyasi partiler, cinsiyetler, dinler veya milletlerle kendini özdeşleştirebilir. Toplumsal gruplarla ve kategorilerle psikolojik olarak özdeşleşme ile çeşitli olgular arasında ilişkiler bulgulanmıştır.

<span class="mw-page-title-main">Akran grubu</span> yaklaşık olarak aynı yaştaki ve genellikle benzer rütbe veya sosyal statüdeki ortaklar

Sosyolojide, bir akran grubu hem bir sosyal grup hem de benzer ilgi alanlarına (homofilik), yaşa, geçmişe veya sosyal statüye sahip birincil bir grup insandır. Bu grubun üyeleri, kişinin inançlarını ve davranışlarını etkileyebilir. Akran grupları hiyerarşiler ve farklı davranış kalıpları içerir. Örneğin bir lise ortamında, 18 yaşındakiler 14 yaşındaki bir akran grubudur çünkü okulda benzer ve paralel yaşam deneyimlerini birlikte paylaşırlar. Bunun aksine, öğretmenler öğrencileri bir akran grubu olarak paylaşmazlar çünkü öğretmenler ve öğrenciler iki farklı rol ve deneyime sahiptir.

<span class="mw-page-title-main">Henri Tajfel</span> İngiliz psikolog (1919-1982)

Henri Tajfel, Polonyalı sosyal psikologdur.

<i>Zihin, Benlik ve Toplum</i>

Mind, Self, and Society, Amerikalı sosyolog George Herbert Mead'in öğretilerine dayanan, ölümünden sonra 1934'te öğrencileri tarafından yayınlanan bir kitaptır. Simgesel etkileşim teorisinin temeli olarak kabul edilir. Mind, Self, and Society'nin Charles W. Morris baskısı, kitap sözlü söyleme ve Mead'in öğrencilerinin notlarına dayandığı için kaynak hakkında tartışmalar başlattı. Bununla birlikte, öğrencilerinin derlemesi, Mead'in sosyal bilimlerdeki en önemli çalışmasını temsil eder. Bunların arasında Mead, rol teorisi, folklor metodolojisi, simgesel etkileşimcilik, bilişsel sosyoloji, eylem teorisi ve fenomenoloji gibi çeşitli düşünce okulları dahil olmak üzere insan davranışı, etkileşimi ve organizasyonuna ilişkin kavramsal bir görüş yayınladı.

<span class="mw-page-title-main">Amélie Mummendey</span>

Amélie Mummendey bir Alman sosyal psikoloğudur. 2007'den ölümüne kadar, Friedrich Schiller Üniversitesi Jena'da Yüksek Lisans Akademisi için Rektör Yardımcılığı yapmıştır.