İçeriğe atla

Sosyal karşılaştırma kuramı

Sosyal karşılaştırma teorisi,  1954 yılında sosyal psikolog Leon Festinger tarafından geliştirilmiş bir sosyal psikoloji kuramı.

Kişilerde çeşitli açılardan (beceriler, yetenekler, vb.) yeterliliklerinin düzeyine ve çeşitli konulardaki görüşlerinin doğruluğuna dair bilgiye sahip olarak kendilerini değerlendirme güdüsünün var olduğu ve bu değerlendirmeyi yapmanın bir yolu olarak sahip oldukları özellikleri (becerilerini, yeteneklerini, vb.) başkalarınınkilerle karşılaştırdıkları iddialarının öne sürüldüğü kuramdır.[1] Kuramın temelinde, kişilerin kendilerine dair doğru değerlendirmelerde bulunabilmelerine yönelik bir güdü olduğu varsayımı yatmaktadır. Kuram, kişilerin yetenekleri ve görüşleri hakkındaki belirsizlikleri giderebilmek ve doğru bir benlik tanımı elde edebilmek üzere kendilerini diğer insanlarla nasıl karşılaştırdıklarını açıklamaktadır. Festinger'in sonrasında kurama katkıda bulunan bazı araştırmacılar tarafından, benlik yüceltme motivasyonu doğrultusunda gerçekleştirilen sosyal karşılaştırma süreçlerine odaklanılmıştır.[2][3] Ayrıca, yukarı ve aşağı yöndeki sosyal karşılaştırmalara neden olabilecek diğer bazı motivasyonlar da kuramsal çerçeve kapsamında geliştirilmiştir.[4]

Başlangıçtaki kuramsal çerçeve

Festinger tarafından, sosyal karşılaştırma süreçleriyle ilgili dokuz temel hipotez önerilmiştir.[1]

Hipotez I: Bireyler kendi yetenek ve görüşlerini doğru biçimde değerlendirmek üzere temel bir güdüye sahiptir ve bu değerlendirmeleri nesnel (sosyal olmayan) standartlar doğrultusunda gerçekleştirmek isterler. Örneğin, bir öğrenci bir sınavdan kaç puan aldığı bilgisini, bir sporcu 100 metreyi kaç saniyede koştuğu bilgisini başarı ölçütü olarak kullanır.

Hipotez II: Eğer nesnel standartlar mevcut değilse, kişiler yetenek ve görüşlerini değerlendirirken diğer kişilerle kıyaslamalara başvuracaktır. Örneğin, bir öğrenci başka hangi öğrencilerden daha başarılı, hangilerinden daha az başarılı olduğu bilgisini ya da bir sporcu diğer sporculara kıyasla ne kadar başarılı ya da başarısız olduğu bilgisini başarı ölçütü olarak kullanır.

Hipotez III: Diğer kişiyle karşılaştırmada bulunma eğilimi, o kişiyle yetenek ya da görüş açısından farklılaşma düzeyi arttıkça düşecektir. Örneğin, bir öğrenci bir sınavdaki başarısını başka sınıflarda okuyan öğrencilerden ziyade kendi sınıfındakilerle karşılaştırır; bir koşucu kendi performansını kendinden çok daha genç ya da çok daha yaşlı olanlarla değil, kendi yaşıtlarıyla karşılaştırır.

Hipotez IV: Yetenekler konusunda bireylerin kendilerinden biraz daha iyi konumda olan diğerleriyle karşılaştırmalarda bulunmaya yönelik tek yönlü güdülenmeleri söz konusudur.Bu güdü, kişilerin şu andaki durumlarından daha da iyi olabilme arzularıyla açıklanmaktadır.[5]

Hipotez V: Kişilerin yeteneklerini geliştirmelerini sınırlandıran bazı unsurlar söz konusu olabilir (Örneğin, matematik sınavlarından bugüne kadar en fazla 40 puan alan bir öğrenci, bir sonraki sınavda 50 almayı hedefleyebilir; kendisine hedef olarak 100 puan almayı belirlemez). Ancak bu sınırlandırıcı unsurlar, görüşler için söz konusu değildir.[1] Başka bir deyişle, kişilerin görüşlerini istedikleri zaman değiştirebilmeleri mümkündür.

Hipotez VI: Diğeriyle gerçekleştirilen karşılaştırmanın hoşa gitmeyen sonuçlara neden olma düzeyiyle doğru orantılı biçimde, karşıdakini küçümseme ve karşıdakine düşmanlık hissetme duyguları da eşlik eder.

Hipotez VII: Yetenek ve görüşler açısından gruplar arasında gerçekleştirilen karşılaştırmalar mevzubahis ise, karşılaştırmalarda bulunulan grubun önemini artırıcı herhangi bir faktör, karşılaştırma yapılan yeteneğe ya da görüşe ulaşabilmek için karşılaştırmayı yapan grup içindeki üniformite (tek-biçimlilik) arzusunu da artıracaktır. Karşılaştırma grubunun görüşünün ya da yetenek düzeyinin kişinin içinde bulunduğu grup için önemi, çekiciliği ya da grupla ilgililik düzeyi arttıkça, karşılaştırmaların yapıldığı görüş ya da yetenek konusundaki üniformite baskısı grup içinde artar (Hipotez VII).

Hipotez VIII: Karşılaştırma yapılan konu dışındaki diğer özellikler açısından karşılaştırma hedefiyle kişinin arasındaki farklılık düzeyi arttıkça, o kişiyle karşılaştırmada bulunma eğilimini sınırlandırma düzeyi de güçlenecektir.

Hipotez IX: Bir grubun içerisinde sahip olunan görüş ya da yetenek düzeyi açısından birbirinden çok farklı üyeler varsa, grubun moduna (standardına) yakın olanlar ile olmayanlar arasında üniformite baskısını diğerlerine uygulama düzeyi açısından farklılaşma olacaktır. Grubun moduna yakın olanlar daha uzak olanlara kıyasla, kendilerinden farklı olan diğerlerinin durumlarını değiştirmeye yönelik daha güçlü bir eğilim göstereceklerdir. Ayrıca grubun moduna yakın olan bu kişiler, diğer gruplarla karşılaştırma yapmayı sınırlandırmaya ve kendi bireysel durumlarını değiştirmeye yönelik daha zayıf bir eğilime sahip olacaklardır.

Teorik gelişmeler

Kuramın geliştirildiği günden bu yana, farklı pek çok araştırmacı tarafından kurama katkıda bulunulmuştur. Bu katkıların en önemlilerinden bir tanesi, sosyal karşılaştırma motivasyonlarının anlaşılmasına yöneliktir. Araştırmacılar tarafından geliştirilen en temel sosyal karşılaştırma motivasyonları şunlardır: öz-genişletim,[2][3] olumlu öz-değerlendirmenin sürdürülmesi,[6] kendini doğrulama ile ilişkili bileşenler[7] ve hata yapmaktan kaçınma.[8][9] Festinger'in orijinal kuramı pek çok açıdan değişse de, sosyal karşılaştırmanın genel süreçlerine dair temel bazı öneriler geçerliliğini sürdürmüştür.

Öz-değerlendirme

Thorton ve Arrowood'a göre, bireylerin sosyal karşılaştırmalarda bulunmaya yönelik motivasyonları birbirlerinden farklı olabilir. Söz konusu motivasyonlardan bir tanesi de öz-değerlendirme motivasyonudur.[10] Bu motivasyona sahip olan kişiler, karşılaştırma hedefi olarak kendileriyle benzer olan diğerlerini seçeceklerdir.[11] Özellikle, karşılaştırma hedeflerinin seçiminde ayırıcı bazı ortak özellikler gözetilecektir. Araştırmacılar kişilerin kendilerini doğru değerlendirme motivasyonuyla sosyal karşılaştırmalarda bulunduklarını önerse de, sosyal karşılaştırmaların amacı her zaman kendini doğru biçimde değerlendirme olmayabilir. Kişiler bazen kendilerini yanlı biçimde değerlendirme eğilimi de gösterebilmektedirler.

Öz-genişletim

Karşılaştırmalarda bulunan bireylerin öz-genişletim, yani özgüvenini artırma motivasyonuna sahip olmaları da olasıdır.[11] Öz-genişletim motivasyonuna sahip olan bireylerin kendilerini olumlu yönde görme ihtiyaçlarından dolayı, sosyal karşılaştırma enformasyonunu çarpıtmaları ya da göz ardı etmeleri söz konusu olabilir. Ayrıca bu kişilerin öz-genişletim amaçlarına en iyi biçimde hizmet edecek yukarı yöndeki (kendilerinden daha iyi durumda olanlar) ya da aşağı yöndeki (kendilerinden daha kötü durumda olanlar) karşılaştırma hedeflerini seçmeleri mümkündür. Özellikle, belirli bir alanda sahip oldukları yeteneğin düşük düzeyde olduğuna inanıyorlarsa, yukarı yöndeki sosyal karşılaştırmalardan kaçınacaklardır. Öz-değerlendirme motivasyonuna sahip olan kişilerin aksine, öz-genişletim motivasyonuna sahip kişilerin kendileriyle benzer diğerlerini karşılaştırma hedefi olarak seçmeleri olasıdır. Eğer karşılaştırma hedefinin kişiden daha iyi performansı nedeniyle kişinin benliği için bir tehdit söz konusu ise, hedefle paylaşılan ortak özellikler göz ardı edilebilir.

Yukarı ve aşağı yönde sosyal karşılaştırmalar

Wills, 1981 yılında aşağı yönde sosyal karşılaştırma kuramını geliştirmiştir.[3] Aşağı yönde sosyal karşılaştırmalar, öz-değerlendirme motivasyonuna karşıt bir görüş olarak kavramsallaştırılmıştır. Kişiler, benliklerini olumlu görmek ya da kişisel durumlarıyla ilgili kendilerini iyi hissetmek istediklerinde, sosyal karşılaştırma gerçekleştirecekleri konuda kendilerinden daha kötü durumdaki aşağı doğru karşılaştırma hedeflerini tercih edeceklerdir. Yukarı yöndeki sosyal karşılaştırmaların kişilerin benlik değerini düşürdüğüne,[12] aşağı yöndeki karşılaştırmaların ise benlik değerini artırdığına[13] yönelik çalışma bulguları mevcuttur. Aşağı doğru karşılaştırma teorisi, aşağı yöndeki sosyal karşılaştırmaların kişilerin öznel iyi olma hallerini artıracağını savunmaktadır.[3] Örneğin bir çalışmada, göğüs kanseri hastalarının çoğunlukla kendilerinden daha kötü hastalık seyrine sahip hastalarla sosyal karşılaştırma gerçekleştirmeyi tercih ettikleri bulunmuştur.[14]

Ancak Collins, yukarı yöndeki sosyal karşılaştırmaların her zaman benlik değerini düşürücü bir işlevi olmadığını iddia etmiştir.[15] Kişi farkında olarak ya da farkında olmaksızın, kendisini doğru biçimde değerlendirme ya da kendisini geliştirme motivasyonu ile yukarı doğru karşılaştırmalara başvurabilir. Kendini değerlendirme ya da kendini geliştirme motivasyonuyla yukarı yönde karşılaştırma gerçekleştiren kişi, öz-genişletimin mümkün olduğu bilincine sahiptir. Karşılaştırma hedefleriyle benzerliklerin göz ardı edildiği aşağı yöndeki karşılaştırmaların tersine yukarı yöndeki karşılaştırmalarda, kişinin karşılaştırma hedefiyle benzerliklerini ön plana çıkararak, kendisini üstün bir konumda hissetmesi mümkün olabilecektir.[8]

Aynı zamanda yukarı yöndeki sosyal karşılaştırmaların, ilerlemeye yönelik bir ilham sağladığı önerilmiştir. Bir çalışmada, göğüs kanseri hastalarının yukarı yöndeki karşılaştırmalara kıyasla aşağı yöndeki karşılaştırmaları daha fazla tercih ettikleri, ancak hastalıkla ilgili bilgi alma konusunda ise yukarı yöndeki karşılaştırma hedefleriyle iletişim kurdukları gösterilmiştir.[16] Başka bir çalışmada ise diyet yapan kişilerin buzdolaplarına zayıf hemcinslerinin fotoğraflarını yapıştırarak, yukarı yönde karşılaştırmalarda bulundukları gösterilmiştir.[15] Zayıf hemcinslerinin fotoğrafları bu kişiler için şimdiki kilolarını hatırlatıcı olmaktan ziyade, erişilebilir bir standart sağlamak suretiyle ilham verici bir nitelik taşımaktadır.

Sosyal karşılaştırmalarda düzenleyici değişkenler

Aspinwall ve Taylor bireylerin aşağı ve yukarı yönde sosyal karşılaştırmalarda bulunmalarını artırabilecek değişkenler olarak; duygulanım, özgüven ve benlik tehdidi değişkenlerini incelemiştir.[17] Benlik tehdidi yaşayan kişilerin, yukarı yöndeki karşılaştırmalara kıyasla aşağı yöndeki karşılaştırmaların ardından benliklerini daha olumlu değerlendirdikleri bulunmuştur.

Yüksek özgüven ve sosyal karşılaştırma

Aspinwall ve Taylor'un çalışmasında, özgüveni yüksek kişilerin aşağı yöndeki karşılaştırmalara kıyasla yukarı yöndeki karşılaştırmaların ardından daha olumlu duygulanım yaşadıkları bulunmuştur. Araştırmacılara göre bu durumun nedeni, yukarı yöndeki karşılaştırmaların özgüveni yüksek kişileri motive etmesidir.[17] Ancak özgüveni yüksek kişilerin benlik tehdidi ile karşılaşmaları durumunda, aşağı yöndeki karşılaştırmalara kıyasla yukarı yöndeki karşılaştırmaların ardından daha olumsuz duygulanım yaşadıkları görülmüştür.

Düşük özgüven ve sosyal karşılaştırma

Büyük olasılıkla yaşamlarında benliklerini sürekli tehdit eden bir faktöre (akademik başarısızlık, hastalık vb.) sahip olan özgüveni düşük kişiler ise yukarı yöndeki karşılaştırmalara kıyasla aşağı yöndeki karşılaştırmaların ardından daha olumlu duygular hissetmektedirler. Özgüveni düşük olan ve olumsuz duygulanım yaşayan kişilerin olumsuz duyguları, aşağı yönde karşılaştırmalarda bulunmalarına bağlı olarak azalmaktadır. Ancak aşağı yöndeki karşılaştırmalar, özgüveni düşük kişilere kıyasla özgüveni yüksek kişilerde olumlu duyguların daha fazla hissedilmesine neden olmaktadır.[17]

Duygu/duygulanım ve sosyal karşılaştırma

Özgüvenden bağımsız olarak, olumsuz duygulanım yaşayan kişilerin hissettikleri olumsuz duygu düzeylerinin, yukarı yönde karşılaştırmalarda bulunmalarına bağlı olarak azaldığı görülmüştür. Ayrıca yine özgüvenden bağımsız biçimde, olumlu duygulanım yaşayan kişilerde, yukarı yöndeki karşılaştırmaların ardından hissedilen olumlu duyguların düzeyinde artış olmuştur. Ancak, benliğine yönelik bir tehdit yaşayan bireylerde aşağı doğru karşılaştırmalara kıyasla yukarı doğru karşılaştırmaların ardından daha yüksek düzeyde olumsuz duygular hissedildiği bulunmuştur.[17]

Sonuç olarak; aşağı ve yukarı yöndeki sosyal karşılaştırmalar ile bu karşılaştırmaların ardından hissedilen duygular arasındaki ilişkide, özgüven düzeyi ve benliğe yönelik bir tehdit yaşanması durumu düzenleyici değişkenler olmaktadır.

Rekabetçilik

Özellikle yeteneklerin karşılaştırıldığı durumlarda, yukarı yönde karşılaştırmaları gerçekleştirmeye yönelik eğilimin baskın olabileceği bilgisinden hareketle, akranlar arasında bir rekabetin açığa çıkması olasıdır.[18] Bu nedenle, sosyal karşılaştırmalarda bulunan kişi için karşılaştırılan konunun önem düzeyi, karşılaştırmayı gerçekleştiren kişinin statüsüne ve yeteneklerin değerlendirildiği sosyal bağlama bağlı olacaktır.

Sosyal statü

Sosyal karşılaştırmalardan kaynaklanan rekabetçilik düzeyi, karşılaştırmayı gerçekleştiren kişinin statüsünün yükselmesine bağlı olarak artabilir. Çünkü yüksek statüdeki kişilerin düşük statüdeki kişilere kıyasla kaybedecek daha fazla şeyleri olacaktır. Amerika'daki üniversite öğrencileriyle gerçekleştirilen bir çalışmada katılımcılara, sahip oldukları akademik ortalamalarını tamamen şansa bağlı bir kura programı yoluyla artırabilecekleri ya da ortalamalarının aynı kalabileceği söylenmiştir. Çalışmadaki katılımcılar, kendileriyle benzer ortalamaya sahip ya da kendilerinden daha düşük ortalamaya sahip sınıf arkadaşlarıyla eşleştirilerek, çiftler halinde program uygulamasına tabi tutulmuşlardır. Arkadaşının ortalamasının arttığı ve kendisinin ortalamasının değişmediği koşuldaki katılımcılardan; başlangıçta diğerinden daha yüksek statüye sahip olanların diğeriyle eşit statüye sahip olanlara kıyasla, kura programının verdiği sonuçlara ilişkin daha fazla ayrımcılık algıladıkları saptanmıştır. Araştırmacılara göre bu durumun nedeni, yüksek statünün kaybedilme korkusudur.[19]

Standarda yakınlık

Bir üniversite sınıfındaki öğrenciler gibi farklı örneklemelerle gerçekleştirilen çalışmaların sonucunda; kişilerin başarı düzeyleri arttıkça, rekabetçilik düzeylerinde de artış olduğu bulunmuştur. Ulaşılabilecek en yüksek standart belirli ise ve karşıdaki rakibin statüsü bilinmiyorsa; en yüksek statüye sahip kişilerin, orta ve düşük statüdeki kişilere kıyasla daha rekabetçi oldukları görülmüştür. Ancak kişilerin birbirlerinin statülerinden haberdar oldukları koşulda yüksek ve düşük statüdeki kişilerin, orta statüdekilere kıyasla daha rekabetçi oldukları tespit edilmiştir.[20][21]

Sosyal karşılaştırma modelleri

Sosyal karşılaştırma süreçlerini açıklamak üzere önerilen bazı modeller şunlardır: Öz-Değerlendirmeyi Sürdürme Modeli,[12] Temsilci Modeli,[22] Üçlü Model ve Üçlü Benlik Modeli.[23]

Öz-Değerlendirmeyi Sürdürme Modeli

Öz-Değerlendirmeyi Sürdürme Modelinde, kişilerin kendilerine dair olumlu öz-değerlendirmelerini sürdürmek ya da artırmak amacıyla sosyal karşılaştırmalarda bulundukları iddia edilmektedir.[12] Yukarı yöndeki karşılaştırma hedefi, "yansıtma" süreçlerini tetikleyebilir ve karşıdakinin kendisinden daha iyi durumda olması, kişinin benliğinde olumlu yönde bir etki yaratabilir. Ya da tersine, yukarı yöndeki bir karşılaştırma hedefi "sosyal karşılaştırma" sürecini tetiklemek suretiyle, kişinin sahip olduğu olumlu benlik değerini düşürebilir. Yukarı yöndeki karşılaştırma hedefine maruz kalınması durumunda hangi sürecin tetikleneceği, karşılaştırmada bulunan kişinin sahip olduğu bir takım bireysel özelliklere bağlı olarak değişebilmektedir.[24]

Temsilci Modeli

Temsilci Modeli, aşina olunmayan bir konuda başarılı olabilme ihtimaline dair çıkarımların sosyal karşılaştırmalar yoluyla nasıl gerçekleştiği üzerine temellenmiştir. Karşılaştırmayı yapan kişinin sorduğu en temel soru şöyledir: "Ben bunu başarabilir miyim?". Karşılaştırma hedefinin statüsü ve o konuma ulaşmak için gösterdiği çaba, karşılaştırmayı yapan kişinin kendi başarısına dair çıkarımda bulunmasını sağlayan iki temel bileşendir.[8]

Üçlü Model

Üçlü Model, kişinin kendi inanç ve tercihlerini karşılaştırmak için hedef seçimini nasıl gerçekleşiyor olabileceği üzerine kurulmuştur. Sahip olunan inanç ve tercihlerin doğruluğunu değerlendirmek üzere kişiler bir takım sorulara yanıt aramaktadır. Modelde önerilen bu sorular şunlardır: "Ben X'i seviyor muyum?" (şimdiki tercihin değerlendirilmesi), "X doğru mu?" (inançların değerlendirilmesi), "X'ten gelecekte hoşlanacak mıyım?" (gelecekteki tercihlerin değerlendirilmesi). Tüm bu sorulara aranan yanıtları sosyal karşılaştırmalara başvurarak değerlendirecek olan kişi, kendisiyle çeşitli özellikleri açısından (cinsiyet, yaş, ırk, dini inanç gibi) en fazla benzerlik gösteren kişiyi karşılaştırma hedefi olarak seçecektir.[8]

Üçlü Benlik Modeli

Üçlü Benlik Modeline göre, sosyal karşılaştırma kuramı iki varsayıma dayalıdır. Modele göre kuramın ilk varsayımı; kişilerin sahip oldukları sosyal karşılaştırma motivasyonlarına bağlı olarak, karşılaştırma hedefi tercihleri değişebilmektedir. Modelin ikinci varsayımına göre, sosyal karşılaştırmaların kişiler üzerindeki etkileri bazı faktörlere (örneğin, grup kimliğinin tehdidi gibi) bağlı olarak değişebilmektedir.[23] Sosyal karşılaştırma hedefi olarak kimin seçileceği ve bu hedeflerle karşılaştırmaların kişinin benliği üzerinde olumlu yönde mi yoksa olumsuz yönde mi etkileri olacağı, kişilerin karşılaştırma sürecinde aktif olan benliği aracılığıyla belirlenecektir. Sosyal karşılaştırmalar sırasından aktif olabileceği önerilen üç farklı benlik tipi ise şöyledir: Bireysel benlik, olası benlik ve kolektif benlik.[25]

Medyanın etkisi

Medyanın, sosyal karşılaştırma süreçlerini tetiklediği çalışmalarda gösterilmiştir. Ergenlik dönemindeki kızlarla ve erkeklerle gerçekleştirilen bir çalışmada, hemcinsleri olan akranlarıyla ve medyadan tanınan ünlü kişilerle (modellerle) vücut ağırlığı açısından gerçekleştirilen sosyal karşılaştırmaların sıklığı arttıkça, vücuttan duyulan tatmin düzeyinin azaldığı bulunmuştur.[26] Kadınların erkeklere kıyasla kendilerini gerçekçi olmayan medya hedefleri (modeller/ünlüler) ile daha fazla karşılaştırdıkları (yukarı yönde karşılaştırmalar) bulunmuştur.[27] Medyada kadının; güçlü, başarılı ve zayıf bir bedene sahip olarak sunulması, kadınların çekici olmalarına yönelik oluşturulan sosyal normun kadınlar tarafından bir "ideal" olarak benimsenmesine neden oluyor gibi gözükmektedir.

Eleştiriler

Bazı araştırmacılar, Festinger'in benzerlik hipotezini eleştirmişlerdir. Deutsch ve Krauss,[28] benzer olunmayan kişilerle de sosyal karşılaştırmalar gerçekleştirilebileceğini iddia etmiştir ve bu iddia, bazı çalışmalarda desteklenmiştir.[29][30] Goethals ve Darley'e göre ise sosyal karşılaştırmaların gerçekleştirildiği konu dışındaki çeşitli özellikler açısından benzer olunan diğerleri karşılaştırma hedefi olarak seçilebilir. Ancak araştırmacılara göre görüşlerin karşılaştırılması durumunda, çeşitli özellikler açısından benzer olunmayan diğerleriyle aynı görüşün paylaşılması, karşılaştırmayı gerçekleştiren kişinin sahip olduğu görüşlerini güçlü bir biçimde doğrulayabilmesini sağlayacaktır.[7]

Kaynakça

  1. ^ a b c Festinger L (1954). "A theory of social comparison processes". Human relations. 7 (2). ss. 117-140. doi:10.1177/001872675400700202. 
  2. ^ a b Gruder C. L. (1971). "Determinants of social comparison choices". Journal of Experimental Social Psychology. 7 (5). ss. 473-489. doi:10.1016/0022-1031(71)90010-2. 
  3. ^ a b c d Wills T. A. (1981). "Downward comparison principles in social psychology". Psychological Bulletin. 90 (2). ss. 245-271. doi:10.1037/0033-2909.90.2.245.  Bireylerin değişen motivasyonları doğrultusunda farklı özelliklere sahip kişileri sosyal karşılaştırma hedefi olarak seçebilecekleri görüşü üzerinde temellenen aşağı ve yukarı yönde sosyal karşılaştırma kavramlarının geliştirilmesi ile pek çok farklı sosyal karşılaştırma motivasyonu tanımlanmıştır.
  4. ^ Schachter, S. (1959). The psychology of affiliation: Experimental studies of the sources of gregariousness (Vol. 1). Stanford University Press.
  5. ^ Suls, J., Miller, R. (1977). "Social Comparison Processes: Theoretical and Empirical Perspectives". Hemisphere Publishing Corp., Washington D.C. ISBN 0-470-99174-7
  6. ^ Tesser, A.; Campbell, J. (1982). "Self-evaluation maintenance and the perception of friends and strangers". Journal of Personality. 50 (3). ss. 261-279. doi:10.1111/j.1467-6494.1982.tb00750.x. Erişim tarihi: 7 Mayıs 2014. 
  7. ^ a b Goethals, G. R.; Darley, J. (1977). "Social comparison theory: An attributional approach". Social comparison processes: Theoretical and empirical perspectives. ss. 86-109. 
  8. ^ a b c d Suls, J.; Martin, R.; Wheeler, L. (2002). "Social comparison: Why, with whom, and with what effect?". Current Directions in Psychological Science. 11 (5). ss. 159-163. doi:10.1111/1467-8721.00191. 
  9. ^ Kruglanski, A. W.; Mayseless, O. (1990). "Classic and current social comparison research: Expanding the perspective". Psychological Bulletin. 108 (2). ss. 195-208. doi:10.1037/0033-2909.108.2.195. Erişim tarihi: 7 Mayıs 2014. 
  10. ^ Thorton, D.; Arrowood, A. J. (1966). "Self-evaluation, self-enhancement, and the locus of social comparison". Journal of Experimental Social Psychology. Cilt 2. ss. 591-605. doi:10.1016/0022-1031(69)90049-3. 
  11. ^ a b Wood, J. V. (1989). "Theory and research concerning social comparisons of personal attributes". Psychological Bulletin. 106 (2). ss. 231-248. doi:10.1037/0033-2909.106.2.231. Erişim tarihi: 7 Mayıs 2014. 
  12. ^ a b c Tesser, A.; Millar, M.; Moore, J. (1988). "Some affective consequences of social comparison and reflection processes: the pain and pleasure of being close". Journal of Personality and Social Psychology. 54 (1). ss. 49-61. doi:10.1037/0022-3514.54.1.49. Erişim tarihi: 7 Mayıs 2014. 
  13. ^ Gibbons, F. X. (1986). "Social comparison and depression: Company's effect on misery". Journal of Personality and Social Psychology. 51 (1). ss. 140-148. doi:10.1037/0022-3514.51.1.140. Erişim tarihi: 7 Mayıs 2014. 
  14. ^ Wood, J. V.; Taylor, S. E.; Lichtman, R. R. (1985). "Social comparison in adjustment to breast cancer". Journal of Personality and Social Psychology. 49 (5). ss. 1169-1183. doi:10.1037/0022-3514.49.5.1169. Erişim tarihi: 7 Mayıs 2014. 
  15. ^ a b Collins, R. L. (1995). "For better or worse: The impact of upward social comparison on self-evaluations". Psychological Bulletin. 119 (1). ss. 51-69. doi:10.1037/0033-2909.119.1.51. 
  16. ^ Taylor, S. E.; Lobel, M. (1989). "Social comparison activity under threat: Downward evaluation and upward contacts". Psychological Review. 96 (4). ss. 569-575. doi:10.1037/0033-295X.96.4.569. Erişim tarihi: 7 Mayıs 2014. 
  17. ^ a b c d Aspinwall, L. G.; Taylor, S. E. (1993). "Effects of social comparison direction, threat, and self-esteem on affect, self-evaluation, and expected success". Journal of Personality and Social Psychology. 64 (5). ss. 708-722. doi:10.1037/0022-3514.64.5.708. Erişim tarihi: 7 Mayıs 2014. 
  18. ^ Chen, P. & Garcia, S. M. (manuscript) "Yin and Yang Theory of Competition: Social Comparison and Evaluation Apprehension Reciprocally Drive Competitive Motivation". link 4 Mart 2016 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi..
  19. ^ Burleigh T. J., Meegan D. V. (2013). "Keeping up with the Joneses affects perceptions of distributive justice" (PDF). Social Justice Research. Cilt 26. ss. 120-131. doi:10.1007/s11211-013-0181-3. 4 Mart 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi (PDF). Erişim tarihi: 31 Mayıs 2016. 
  20. ^ Garcia S. M., Tor A. (2007). "Rankings, standards, and competition: Task vs. scale comparisons". Organizational Behavior and Human Decision Processes. 102 (1). ss. 95-108. doi:10.1016/j.obhdp.2006.10.004. 
  21. ^ Garcia S. M., Tor A., Gonzalez R. (2006). "Ranks and rivals: a theory of competition". Personality & Social Psychology Bulletin. 32 (7). ss. 970-82. doi:10.1177/0146167206287640. 
  22. ^ Wheeler L., Martin R., Suls J. (1997). "The proxy model of social comparison for self-assessment of ability". Personality and Social Psychology Review. 1 (1). ss. 54-61. doi:10.1207/s15327957pspr0101_4. 
  23. ^ a b Blanton, H. (2001). Evaluating the self in the context of another: The three-selves model of social comparison assimilation and contrast. In Cognitive social psychology: The Princeton symposium on the legacy and future of social cognition (pp. 75-87). Mahwah, NJ: Erlbaum.
  24. ^ Tesser, A., Social Psychology Network; http://tesser.socialpsychology.org/ 1 Haziran 2016 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
  25. ^ Markus H., Wurf E. (1987). "The dynamic self-concept: A social psychological perspective". Annual Review of Psychology. 38 (1). ss. 299-337. doi:10.1146/annurev.psych.38.1.299. 
  26. ^ Jones D C (2001). "Social Comparison and Body Image: Attractiveness Comparisons to Models and Peers Among Adolescent Girls and Boys". Sex roles. 45 (9). ss. 645-664. doi:10.1023/A:1014815725852. 
  27. ^ Strahan E. J., Wilson A. E., Cressman K. E., Buote V. M. (2006). "Comparing to perfection: How cultural norms for appearance affect social comparisons and self-image". Body Image. 3 (3). ss. 211-227. doi:10.1016/j.bodyim.2006.07.004. 
  28. ^ Deutsch, M., & Krauss, R. M. (1965). Theories in social psychology (Vol. 2). New York: Basic Books.
  29. ^ Goethals G. R., Nelson R. E. (1973). "Similarity in the influence process: The belief-value distinction". Journal of Personality and Social Psychology. 25 (1). ss. 117-122. doi:10.1037/h0034266. 
  30. ^ Mettee, D. R., & Smith, G. (1977). Social comparison and interpersonal attraction: The case for dissimilarity. Social comparison processes: Theoretical and empirical perspectives, 69, 101.

İlgili Araştırma Makaleleri

Güdü, insanların ve diğer hayvanların belirli bir zamanda bir davranışı başlatmasının, sürdürmesinin veya sonlandırmasının nedenidir. Güdü durumları genellikle, hedefe yönelik davranışta bulunma eğilimini yaratan, failin içinde hareket eden güçler olarak anlaşılır. Farklı zihinsel durumların birbirleriyle yarıştığı ve yalnızca en güçlü durumun davranışı belirlediği sıklıkla kabul edilir. Bu, bir şeyi aslında yapmadan da yapmaya motive olabileceğimiz anlamına gelir. Motivasyonu sağlayan paradigmatik zihinsel durum arzudur. Ancak kişinin ne yapması gerektiği veya niyetleri hakkındaki inançlar gibi diğer çeşitli durumlar da motivasyon sağlayabilir. Motivasyon, bir kişinin ihtiyaçlarını, arzularını, isteklerini veya dürtülerini ifade eden motive kelimesinden türetilmiştir. Bireyleri bir hedefe ulaşmak için harekete geçmeye motive etme süreci denilir. İş hedefleri bağlamında insanların davranışlarını körükleyen psikolojik unsurlar veya para arzusunu içerebilir.

Dunning-Kruger etkisi, bir görevde düşük yeterliliğe sahip kişilerin yeterliliklerini abarttığı bilişsel bir önyargı varsayımıdır. Varsayım, birçok insanın adaletli dünya kuramlarıyla uyumludur ancak matematiksel çözümleme ve kültürler arası karşılaştırmalar tarafından itirazlarla karşı karşıya kalır.

Doğrulama yanlılığı ya da teyit yanlılığı, kişilerin kendi inançlarını, düşüncelerini ve varsayımlarını destekleyen ya da teyit eden bilgileri kayırma, dikkate alma ve öne çıkarma eğilimidir. Bu yanlılığa sahip kişiler inançlarına, düşüncelerine ve varsayımlarına ters düşen, karşı duran, onlarla çelişen bilgileri ihmal etme, yok sayma eğilimi gösterir. Bilişsel eğilimin bir çeşidi ve tümevarımın sistematik hatasıdır. İnsanlar bilgiyi seçici olarak topladıklarında veya anımsadıklarında ya da belirli bir eğilime göre bu bilgiyi yorumladıklarında doğrulama yanlılığına eğilim gösterirler. Etkisi, duygusallıkla yaklaşılan konularla, iyice yerleşmiş ve değişmesi zor inanışlarla ilgili olduğu takdirde çok daha güçlüdür. İnsanlar aynı zamanda müphem ve belirsiz kanıtları da kendi görüşlerini destekleyici yönde yorumlamaya eğilimlidir. Yanlı araştırma, yorumlama ve bellek karşı tarafların aynı kanıtlara ulaşması durumunda bile anlaşmazlığın daha keskinleşmesi olan tutum kutuplaşmasını, doğru olmadığının kanıtları gösterilmesine rağmen inançlarda ısrar, ilk olarak edinilen bilgiye daha fazla güvenme olan irrasyonel öncüllük etkisi ve iki olay ya da durum arasında bir bağlantı olduğuna dair yanlış algılama olan yanılsama korelasyonunu açıklamak için kullanılır.

Kolektivizm ya da ortaklaşacılık, bireyler arasındaki kaynaşmanın vurgulanması ve grubun birey üzerinde önceliklendirilmesi ile karakterize edilen bir değerdir. Toplumcu (Kolektivist) bir dünya görüşüne sahip olan bireyler veya gruplar, ortak değerleri ve hedefleri bilhassa dikkat çekici bulma eğilimindedirler ve grup dışına kıyasla grup içine daha fazla yönelim gösterirler. "Grup içi" teriminin, kolektivist bireyler için çekirdek aileden dini veya ırksal/etnik bir gruba kadar değişen toplumsal birimleri içerecek şekilde daha yaygın olarak tanımlandığı düşünülmektedir. Bireyciliğin tam zıttıdır.

Benlik kaynaklarının tükenmesi, öz-kontrol ya da özgür irade gücünün kullanılabilecek sınırlı kaynaklara dayandığı düşüncesini ifade etmektedir. Zihinsel aktivite için enerji düşük olduğunda, öz kontrol zayıflar ve bu durum benlik kaynaklarının tükenmesi olarak adlandırılır. Özellikle, benlik kaynaklarının tükenmesi durumunun deneyimlenmesi, kişinin daha sonraki aktivitelerde kendini kontrol etme becerisini zayıflatır. Öz-kontrol gerektiren benlik kaynaklarını tüketici bir görev, sonrasında gelen öz-kontrol görevi için, her ne kadar görevler birbiriyle ilişkisiz görünse de, engelleyici bir etki yaratır. Öz-kontrol benliğin hem birey hem de bireylerarası düzeyindeki işlevinde önemli bir role sahiptir. Bu nedenle, benlik kaynaklarının tükenmesi, deneysel psikolojide ve spesifik olarak sosyal psikolojide önemli bir konudur, çünkü mekanizması, insanın öz-kontrol süreçlerinin anlaşılmasına katkıda bulunmaktadır.

Benlik; öz varlık, birini kendisi yapan şey, onu diğerlerinden ayıran temel şey, kendilik olarak farklı biçimlerde tanımlanabilen bir kavramdır. Daha genel anlamda ise benlik, özne olarak "ben"in nesne olan "ben" hakkında düşünmesi olarak ifade edilebilir.

Öz sunum (kendini sunma ya da benlik sunumu) bireylerin, etkileşim içinde bulundukları kişilerdeki izlenimlerini kontrol etme çabası olarak tanımlanır. İzlenim yönetimi bazı kaynaklarda öz sunum ile aynı anlamda kullanılmasına rağmen tanım olarak öz sunumu içinde barındıran, daha kapsayıcı bir kavramdır. Kısaca, izlenim yönetimi bireyin bir eşya, grup, olay veya kendisi hakkında başkalarının izlenimini şekillendirme çabası olarak tanımlanmaktadır.

Ayna benlik, bireylerin benlik görüşlerinin başkalarının kendilerini nasıl gördüğü algısı yoluyla etkilendiği süreçlerdir. Ayna benlik hem "kişinin kendi hakkındaki görüşlerini" hem de "başkalarının kendisi ile ilgili görüşlerine yönelik algısını" kapsamaktadır. Yansıtılmış değerlendirme, yansıyan benlik gibi kavramlarla da eş anlamlıdır.

Kendini tanıma psikolojide kullanılan bir terimdir ve bireyin “Ben neye benziyorum?” sorusuna cevap verirken kullandığı bilgiyi tanımlar. Bu sorunun cevabına yönelik kendini tanıma süreci, öz farkındalık ve öz bilinç gerektirir.
Kendini tanıma benliğin, daha doğrusu benlik kavramının, bir bileşenidir. Kişinin kendisinin veya özelliklerinin bir bilgisidir ve benlik kavramının gelişimine rehberlik eden bilgiyi aramak için bir arzudur. Kendini tanıma, benzersiz şekilde bizi kendimizle eşleştiren nitelikleri ve bu niteliklerin dinamik olup olmadığı üzerine teorileri içeren şekilde, zihinsel temsillerimiz hakkında bizi bilgilendirir.
Benlik kavramının üç ana yönü olduğu düşünülmektedir:

Çoklu benlik Yaklaşımı, genel olarak kişilik kavramını, bir çoklu benlik durumlarının toplamı olarak ele alan yaklaşımdır. Kişilik, bağlama göre aktif olan ve her birinde farklı duygusal, bilişsel, davranışsal özellikler barındıran benliklerin bir toplamıdır. Pek çok araştırmacı kabul etmektedir ki, günümüzde benliğin tek ve farklılaşmamış açıklamaları bir yanlışı yansıtmaktadır. Benliği görece birbirinden ayrışık ve birbirinden farklı kimliklerden(her bir kimlik kendi benlik bilgisine sahiptir) oluşmuş bir repertuvar olarak görmek daha doğru bir yaklaşımdır. Bu kimlikler benlik yönü olarak adlandırılabilir ve her benlik yönünün kendine ait davranışsal, duygusal, bilişsel özellikleri vardır. Her benlik yönünü, bireyin önemli ihtiyaçlarını, hedeflerini ve motivasyonlarını yansıtan psikolojik bir tuval olarak değerlendirmek mümkündür. Örneğin kişinin sporcu benlik yönü, her gün spor yaptığı fitness salonuna girdiği anda aktif olacaktır ve spor yaparak geçirdiği süre boyunca da bu benlik yönü ile ilgili bilişsel, davranışsal, duygusal özellikler aktif kalmaya devam edecektir. Ancak kişi spor yaptıktan sonra eve gelip çocuklarına yemek hazırlamaya başladığı anda ise kişinin annelik-babalık benlik yönü aktif olacak ve bu benlik yönünün özellikleri bu süre boyunca sergilenecektir.

Sosyal baskınlık yönelimi (SBY) sosyal ve politik tutumları yordayan bir kişilik faktörü ve yaygın olarak kullanılan bir Sosyal Psikolojik ölçektir. SBY, grup temelli ayrımcılık düzeylerinde bireysel farklılıkların ölçümü olarak kavramsallaşmıştır. Bir başka deyişle, bireyin herhangi bir sosyal sistem içinde hiyerarşi ve düşük statülü gruplar üzerinde otorite kurma tercihinin bir ölçümüdür. Bu, grup içi ve gruplar arası eşitlikçilik karşıtı bir eğilimdir. SBY, sosyal baskınlık kuramının ölçülebilir bir bireysel farklılık bileşenidir.

Proteus etkisi, çevrimiçi sanal oyun içindeki bireyin davranışlarının, kendi avatarının görsel özellikleri ile ilişkili olarak değişmesi olarak tanımlanmaktadır. Bu değişim, o sanal ortama dahil diğer kullanıcıların bu karakterlerle tipik bir biçimde eşleştirdiği davranışlar hakkındaki bilgiden kaynaklanmaktadır. Değişken (protean) sıfatına benzer olarak, kavramın ismi Yunan tanrısı Proteus'un şekil değiştirme yeteneğine yapılan bir imadır. Proteus etkisi ilk kez 2007 Haziranında Stanford Üniversitesi'nde Nick Yee ve Jeremy Bailenson tarafından kullanılmıştır.

Sosyal kimlik kuramı, grup olgusunun analizinde iç grup dinamikleri, gruplar arası ilişkiler ve kolektif benliğe yönelik açıklamalar getiren bir sosyal psikoloji kuramıdır. Sosyal psikologlar Henri Tajfel ve John Turner tarafından geliştirilmiştir. Kişisel bilişsel süreçleri, kişiler arası etkileşimleri ve sosyolojik süreçleri bir arada ele alarak sosyal kimlik kavramının farklı analiz düzeylerinden incelenmesini mümkün kılmaktadır.

Sosyal baskınlık kuramı (SBK) artı değer üreten toplumlarda görülen grup temelli sosyal hiyerarşinin nasıl oluştuğunu ve sürdürüldüğünü açıklamak hedefiyle Jim Sidanius ve Felicia Pratto isimli iki Amerikalı sosyal psikolog tarafından geliştirilen bir gruplararası ilişkiler kuramıdır.

<span class="mw-page-title-main">Prososyal davranış</span>

Prososyal davranışlar, olumlu sosyal davranışlar ya da başkalarına yarar sağlama niyeti; yardım etmek, paylaşmak, bağış yapmak, işbirliği yapmak ve gönüllülük gibi, diğer insanlara ya da bir bütün olarak topluma fayda sağlayan sosyal davranışlar bütünüdür. Bunlara ek olarak kurallara uymak ya da sosyal olarak kabul edilen davranışlarla uyum içinde olmak da prososyal davranışlar arasında sayılmaktadır.

<span class="mw-page-title-main">İç grup ve dış grup</span>

Sosyoloji ve sosyal psikolojide, iç gruplar, bir kişinin kendisini psikolojik olarak özdeşleştirdiği toplumsal gruplardır. Dış gruplar ise tersine, bireyin kendini özdeşleştirmediği toplumsal gruplardır. İnsanlar; akran grupları, aileler, spor takımları, siyasi partiler, cinsiyetler, dinler veya milletlerle kendini özdeşleştirebilir. Toplumsal gruplarla ve kategorilerle psikolojik olarak özdeşleşme ile çeşitli olgular arasında ilişkiler bulgulanmıştır.

Öz-şefkat, Budist psikolojisinden hareketle psikolog Kristin Neff tarafından kişinin kendisiyle olan pozitif ilişkisi ve kendisine karşı sağlıklı tutumu olarak tanımlanmış bir kavramdır.

Otoriter kişilik; muhafazakarlık, toplumsal normların ve geleneksel değerlerin sürdürülmesine karşı duyulan kuvvetli bir ihtiyaç ve bu değerlere aykırı davranışlarda bulunanların cezalandırılması için sert yasa ve kuralların gerekliliğine inanma eğilimlerin kümelendiği kişilik özelliğidir.

<span class="mw-page-title-main">Akran grubu</span> yaklaşık olarak aynı yaştaki ve genellikle benzer rütbe veya sosyal statüdeki ortaklar

Sosyolojide, bir akran grubu hem bir sosyal grup hem de benzer ilgi alanlarına (homofilik), yaşa, geçmişe veya sosyal statüye sahip birincil bir grup insandır. Bu grubun üyeleri, kişinin inançlarını ve davranışlarını etkileyebilir. Akran grupları hiyerarşiler ve farklı davranış kalıpları içerir. Örneğin bir lise ortamında, 18 yaşındakiler 14 yaşındaki bir akran grubudur çünkü okulda benzer ve paralel yaşam deneyimlerini birlikte paylaşırlar. Bunun aksine, öğretmenler öğrencileri bir akran grubu olarak paylaşmazlar çünkü öğretmenler ve öğrenciler iki farklı rol ve deneyime sahiptir.

Öz-referans etkisi, insanların kendilerinin olayın içinde yer alıp almadıklarına bağlı olarak bilgiyi farklı şekilde kodlama eğilimidir. İnsanlardan kendileriyle ilgili olan bilgileri hatırlamaları istendiğinde, hatırlama ihtimalleri daha yüksektir.