İçeriğe atla

Sistemi meşrulaştırma teorisi

Sistemi meşrulaştırma kuramı, mevcut politik, sosyal ve ekonomik sistemlerin meşrulaştırılmasının ardında yatan psikolojik süreçleri açıklamaya çalışan bir sosyal psikoloji kuramıdır.

John Jost ve Mahzarin Banaji tarafından geliştirilmiştir. Temel olarak toplumdaki mevcut düzenlemelerin ve hiyerarşik yapılanmaların hem avantajlı hem de dezavantajlı grup üyeleri tarafından nasıl ve neden sürdürüldüğü sorularına cevap aramaktadır.[1]

Sistemi Meşrulaştırma Kuramı (SMK), çeşitli kuramlardaki kavramları entegre etme çabasının sonucunda ortaya çıkmıştır. Özellikle şu dört kuramın kavramlarını içerir: sosyal kimlik kuramı, sosyal baskınlık kuramı, adil dünya inancı kuramı, Marksist feminizm ideoloji kuramları.

Sistemi meşrulaştırma kuramı ile, önceki kuramların açıklayamadığı dış grup tarafgirliği ve statükonun rasyonelleştirilmesi gibi bazı psikolojik süreçlere açıklık getirilmiştir.[2]

Meşrulaştırma motivasyonları

SMK'da meşrulaştırma motivasyonları üçe ayrılarak incelenir: egoyu meşrulaştırma, grubu meşrulaştırma ve sistemi meşrulaştırma olmak üzere üç farklı meşrulaştırma motivasyonu. Bireylerin olumlu bir benlik algısı oluşturmak için kendi davranışlarını geçerli ve meşru algılamaları eğilimi egoyu meşrulaştırma motivasyonu olarak, kimliklerinin önemli parçası olan grup üyeliklerini geçerli ve meşru algılamları grubu meşrulaştırma motivasyonu olarak, statükoyu kişilerin geçerli, meşru ve haklı görme ihtiyacı ise sistemi meşrulaştırma motivasyonu olarak tanımlanır.[2]

Sistemi meşrulaştırmanın nedenleri

SMK’ya göre bireyler, bir sosyal sistemdeki mevcut düzenlemeler kendilerinin ve de üyesi oldukları grubun aleyhinde olsa bile onu meşru olarak algılar. Üye oldukları grup avantajlı bir grup da olsa, dezavantajlı bir grup da olsa, grup üyeleri içinde bulundukları sistemi koruma, meşrulaştırma ve devamlılığına katkı sağlama eğilimindedir. Sistemlerin meşrulaştırılması, mevcut sosyal düzenlemelerin korunmasına ve devamlılığına yol açmaktadır.

Bireylerin kendi aleyhindeki mevcut politik, sosyal ve ekonomik düzenlemeleri meşru ve adil olarak algılamalarının nedenleri, kişiler üzerinde sağladığı olumlu etkileridir.[3] Sistemi meşrulaştırma eğiliminin en önemli işlevi, hem avantajlı hem de dezavantajlı grup üyelerinin yaşayabileceği çeşitli olumsuz duyguları hafifletmesidir. Buna sistemi meşrulaştırmanın hafifletici fonksiyonu denilmektedir. Sistemi meşrulaştırma, avantajlı grup üyelerinde suçluluk duygusunun; dezavantajlı grup üyelerinde huzursuzluğun hafiflemesine katkı sağlar. Bireyler sistemi meşrulaştırma eğilimleri sayesinde mevcut durumdan daha az rahatsız olmakta ve adaletsiz bir dünyada yaşamanın yol açacağı adaletsizlik ve suçluluk duygularıyla daha iyi baş edebilmektedirler.[2]

Avantajlı ve dezavantajlı gruplarda meşrulaştırma motivasyonları

SMK'da egoyu, grubu ve sistemi meşrulaştırma motivasyonlarının avantajlı ve dezavantajlı grupları üyeleri için farklı farklı olduğu iddia edilir. Sistemi meşrulaştırma, avantajlı grup üyelerinin kendi çıkarlarına hizmet eder, bu nedenle avantajlı grupların üyeleri için üç tür meşrulaştırma motivasyonu (egoyu, grubu ve sistemi meşrulaştırma motivasyonları) birbiri ile uyumludur. Fakat dezavantajlı grup üyeleri için egoyu ve grubu meşrulaştırma motivasyonu, sistemi meşrulaştırma motivasyonu ile çatışır zira mevcut politik, sosyal ve ekonomik düzenlemelerin adil ve meşru görülmesi dezavantajlı grup üyelerinin kişisel ve grup çıkarlarına hizmet etmez. Dezavantajlı grup üyelerinin sistemi meşrulaştırma güdüsü genelde egoyu ve grubu meşrulaştırma güdülerinden yüksektir. Egoyu ve grubu meşrulaştırma güdülerinin sistemi meşrulaştırma güdülerinden daha yüksek düzeyde olması halinde, bu grup üyelerinin toplumsal eyleme yönelmeleri olası hale gelmektedir.

Tamamlayıcı stereotipler

Kurama göre iyi özelliklerin tamamı avantajlı grupla, kötü özelliklerin tamamı dezavantajlı grupla ilişkilendirilmez. Tamamlayıcı stereotipler toplumdaki iyi ve istenilir özelliklerin tek bir grubun elinde olmadığı algısını oluşturarak sistemin meşrulaştırılmasına katkı sağlamaktadır. “Fakir ama mutlu” ve “zengin ama yalancı” ifadelerinde olduğu gibi her iki gruba da hem olumlu hem olumsuz özelliklerin atfedilmesi tamamlayıcı stereotiplerin örneklerindendir.[4]

Tamamlayıcı stereotipler toplumda olumlu ve olumsuz özelliklerin adil bir şekilde dağıldığı inancının artmasına ve gruplar arasındaki eşitsizlik algısının azalmasına katkı sağlar.[5] Bireyler, avantajlı ve dezavantajlı grupları tamamlayıcı olmayan stereotipler (fakir ve mutsuz, zengin ve dürüst) ile değerlendirdikleri takdirde ise sistemin meşruluğu algısı tehlikeye düşer.[4]

Sistemi meşrulaştırma kuramının başlıca kavramları

İç grup ve dış grup yanlılıkları

İç grup yanlılığı kişilerin üyesi oldukları sosyal grupları dış gruplardan daha pozitif algılaması iken; dış grup yanlılığı dış grup üyelerini olumlu algılama ve toplumsal eşitsizlikleri içselleştirme eğilimini ifade etmektedir.[6] Sistemi meşrulaştırma eğilimlerinin toplum içindeki avantajlı grup üyelerince benimsenmesi iç grup yanlılığının artmasına, dezavantajlı grup üyelerince benimsenmesi ise dış grup yanlılığının artmasına neden olmaktadır.[7] SMK’ye göre avantajlı konumda olan grup üyelerinin iç grup yanlılığı, dezavantajlı konumda olan grup üyelerinin ise dış grup yanlılığı yüksektir. Bireylerin gruplar arası eşitsizliği meşru görme eğilimleri dezavantajlı grup üyelerinin kendi düşük statülerini kabul etmelerine, içselleştirmelerine ve sürdürmelerine yol açmaktadır.

Baskılanmış hak etmişlik

Bu kavram alt konumdaki grup üyelerinin gösterdikleri emek karşısında diğer gruplardan daha az kazanç hak ettikleri algısını ifade etmektedir. SMK'ya göre baskılanmış hak etmişlik duygusu dezavantajlı grup üyelerinin gruplar arası eşitsizlikleri ve adaletsiz sosyal düzenlemeleri meşrulaştırmasının bir yoludur.[2] Baskılanmış hak etmişlik duygusu kavramının ele alındığı çalışmalar genellikle cinsiyet eşitsizliği ile ilgilidir. Araştırmalara göre baskılanmış hak etmişlik, cinsiyet eşitsizliğinin kadınlar tarafından içselleştirilmesi biçiminde ortaya çıkar. Kadınların erkeklerle aynı işi yaptıklarında kendi performanslarını erkeklerinden daha değersiz görmeleri baskılanmış hak etmişliğin örneklerindendir.[8]

Sistemi meşrulaştırmanın sonuçları

Bireylerin sistemi meşrulaştırma eğilimlerinin diğer psikolojik fenomenlerle ilişkisini inceleyen birçok çalışma mevcuttur. Sosyal baskınlık yönelimi, cinsiyetçi tutumlar ve kendini nesneleştirme gibi süreçler bu psikolojik fenomenlerden bazılarıdır.

Sosyal baskınlık yönelimi

Sistemi meşrulaştırma eğilimleri ve sosyal baskınlık yönelimi arasındaki ilişkinin incelendiği bir çalışma[9] Amerika ve İtalya'da yaşayan katılımcılarla yapılmıştır. Araştırma sonucunda bireylerin sahip olduğu sosyal baskınlık düzeyleri sistemi meşrulaştırma eğilimleri ile ilişkili bulunmuştur. Düşük statülü grup üyelerinden sosyal baskınlık yönelimi düşük olan bireylerin gruplar arası eşitsizliklere ve mevcut statükoya karşı durduğu bulunmuştur. Sosyal baskınlık düzeyi yüksek olanların ise sistemin meşrulaştırılması için çaba sarf ettikleri görülmüştür.

Cinsiyetçilik

Çelişik Duygulu Cinsiyetçilik Teorisinin ileri sürdüğü kavramlardan biri olan korumacı cinsiyetçilik, SMK'ya göre cinsiyet eşitsizliklerinin meşrulaştırılmasına hizmet eden bir ideolojidir. Korumacı cinsiyetçilik ve yaşam tatmini arasındaki ilişkinin incelendiği bir araştırmada[10] bu ilişkide sistemi meşrulaştırma eğilimlerinin aracı rolü incelenmiştir. Burada hem kadın ve erkekler katılımcılarda korumacı cinsiyetçilik ve yaşam tatmini arasındaki ilişkide sistemi meşrulaştırma düzeyinin aracılığı rolü olduğu görülmüştür. Korumacı cinsiyetçilik ile bir taraftan kadınların saf ve sevecen oldukları ifade edilirken diğer taraftan zayıf ve korunması gereken kişiler oldukları örtük biçimde belirtilmektedir. Böylece kadınların davranışlarının erkeklerin kontrolü altında olması meşrulaştırılmaktadır.

Kendini nesneleştirme

Cinsiyetler arasındaki ilişkilerde sistemin meşrulaştırma ile ilişkili olan başka bir kavram kendini nesneleştirmedir. Sistemi meşrulaştırma, kendini nesneleştirme ve sosyal değişim arasındaki ilişkinin incelendiği çalışmada[11] kendini nesneleştirmenin sistemi meşrulaştırmanın bir yolu olduğu görülmüştür.

Ayrıca bakınız

Kaynakça

  1. ^ Jost, J. T., & Banaji, M. R. (1994). The role of stereotyping in system-justification and the production of false consciousness. British Journal of Social Psychology, 33, 1–27.
  2. ^ a b c d Jost, J. T., & Hunyady, O. (2002). The psychology of system justification and the palliative function of ideology. European Review of Social Psychology, 13, 111–153
  3. ^ Jost, J. T., & Hunyady, O. (2005). Antecedents and consequences of system- justifying ideologies. Current Directions in Psychological Science, 14, 260– 265.
  4. ^ a b Kay, A. C. & Jost, J. T. (2003). Complementary justice: Effects of “Poor but Happy”and “Poor but Honest” stereotype exemplars on system justification and ımplicit activation of the justice motive. Journal of Personality and Social Psychology, 85(5), 823-837.
  5. ^ Blasi, G., & Jost, J. T. (2006). System justification theory and research: Implications for law, legal advocacy, and social justice. California Law Review, 94(4), 1119-1168.
  6. ^ Jost, J. T., Banaji, M. R. & Nosek, B. A. (2004). A decade of system justification theory: Accumulated evidence of conscious and unconscious bolstering of the status quo. Department of Psychology, University of Virginia Political Psychology, 25, 6.
  7. ^ Jost, J. T., Burgess, D., & Mosso, C. (2001). Conflicts of legitimation among self, group, and system:The integrative potential of system justification theory. In J. T. Jost & B. Major (Eds.), The psychology of legitimacy: Emerging perspectives on ideology, justice, and intergroup relations (pp. 363–388). New York: Cambridge University Press.
  8. ^ Jost, J. T. (1997). An experimental replication of the depressed entitlement effect among women. Psychology of Women Quarterly, 21, 387–393.
  9. ^ Overbeck, J., Jost, J. T., Mosso, C. ve Flizik, A. (2004). Resistant vs. acquiescent responsesto group inferiority as a function of social dominance orientation in the USA and Italy. Group Processes and Intergroup Relations, 7(1), 35– 54.
  10. ^ Connelly, K., & Heesacker, M. (2012). Why is benevolent sexism appealing?: Associations with system justification and life satisfaction. Psychology of Women Quarterly, 36(4), 432-443.
  11. ^ Calogero, R. M. (2013). Objects don’t object: Evidence that self-objectification disrupts women's social activism. Psychological Science, 24(3), 312-318.

İlgili Araştırma Makaleleri

Sosyal biliş sosyal etkileşimde rol oynayan bilgiyi işleme, kodlama, depolama ve hatırlama gibi bilişsel süreçlerdir. İnsanların kendilerini kuşatan fiziksel, sosyal çevrelerini ve çevreleriyle olan ilişkilerini, diğer insanlar ve kendileri hakkında nasıl izlenim oluşturduklarını, nasıl hissettiklerini ve düşündüklerini ve bu türden bir düşünce biçiminin yargıları ve davranışları nasıl etkilediğini incelemektedir. Toplumsal bağlamdan etkilenen ve toplumsal bağlamı etkileyen bilişsel süreç ve yapıları incelemektedir Ancak sosyal biliş terimi diğer psikoloji ve bilişsel sinirbilim alanlarında yaygın şekilde kullanılmaktadır. Bu alanlarda sosyal biliş terimi çoğunlukla otizm ve diğer bozukluklar nedeniyle kesintiye uğrayan çeşitli sosyal becerilere karşılık gelmektedir. Bilişsel sinirbilim alanında ise sosyal bilişin biyolojik temelleri araştırılmaktadır. Benzer şekilde Gelişim psikolojisi alanında da sosyal biliş becerileri gelişimsel perspektifle incelenmektedir.

İdeoloji, özellikle tamamen epistemik olmayan nedenlerle bir kişi veya grup tarafından benimsenen inanç veya felsefeler kümesidir. bu durumda "pratik unsurların teorik unsurlar kadar önemli olduğu" anlamına gelir. Daha önceden genellikle ekonomik, siyasi veya dini teorilere ve politikalara uygulanan terim, Karl Marx ve Friedrich Engels'e kadar uzanan bir geleneğe sahipti. Ancak daha yakın zamanlarda yapılan kullanımlarda terim genellikle ek olarak kullanılmaktadır.

Toplumsal grup, üyeleri arasında etkileşim olan, ortak amaç ve çıkarlara sahip, belirlenen değer ve normları paylaşan insanların birlikteliğini ifade etmektedir. Toplumsal grup, hem sosyal psikolojinin hem de sosyolojinin çalışma konularından biridir. Bununla birlikte, psikologların ve sosyologların toplumsal grubu ele alış biçimleri farklılık göstermektedir.

<span class="mw-page-title-main">Sosyal psikoloji</span> toplumun insanların düşüncelerini ve davranışlarını nasıl etkilediğini araştıran bilim dalı

Sosyal psikoloji bireylerin düşüncelerinin, iç dünyalarının ve davranışlarının başkalarının gerçek, hayalî ve anlaşılan oluşundan nasıl etkilendiğine dair bir bilimsel çalışmadır. Bu alanda araştırma yapanlar genellikle psikolog veya sosyolog'lardan oluşmaktadır. Buna rağmen bütün sosyal psikologlar hem birey, hem de topluluk bazında çalışırlar. Benzerliklerine rağmen iki alan amaçları, yaklaşımları, yöntemleri ve terimlerinde farklılaşırlar. Biyofizik ve kavrama psikolojisi gibi sosyal psikoloji de disiplinlerarası bir alandır.

Güdü, insanların ve diğer hayvanların belirli bir zamanda bir davranışı başlatmasının, sürdürmesinin veya sonlandırmasının nedenidir. Güdü durumları genellikle, hedefe yönelik davranışta bulunma eğilimini yaratan, failin içinde hareket eden güçler olarak anlaşılır. Farklı zihinsel durumların birbirleriyle yarıştığı ve yalnızca en güçlü durumun davranışı belirlediği sıklıkla kabul edilir. Bu, bir şeyi aslında yapmadan da yapmaya motive olabileceğimiz anlamına gelir. Motivasyonu sağlayan paradigmatik zihinsel durum arzudur. Ancak kişinin ne yapması gerektiği veya niyetleri hakkındaki inançlar gibi diğer çeşitli durumlar da motivasyon sağlayabilir. Motivasyon, bir kişinin ihtiyaçlarını, arzularını, isteklerini veya dürtülerini ifade eden motive kelimesinden türetilmiştir. Bireyleri bir hedefe ulaşmak için harekete geçmeye motive etme süreci denilir. İş hedefleri bağlamında insanların davranışlarını körükleyen psikolojik unsurlar veya para arzusunu içerebilir.

Yükleme teorisi, insanların olay ve davranışların sebeplerini açıklama işlemini gerçekleştirirken kullandıkları modellerle ilgilenen sosyal psikolojinin önemli bir teorisidir. Nedensel yüklemelerin kuramlaştırılması Fritz Heider (1920) ile başlar. Heider'e göre insanların iki güçlü motivasyonu vardır: dünyayı tutarlı bir şekilde anlama ve çevreyi kontrol etme ihtiyacı. Bu ihtiyaçlardan dolayı, insanlar başkalarının nasıl davranacaklarına yönelik önceden kestirimlerde bulunmak isterler.

<span class="mw-page-title-main">Sosyoloji teorileri</span> Sosyoloji kuramları ve açıklamaları

Genel kuramlar olarak, başlıca genel toplum bilimi kuramlarından bazılarını içerecek şekilde;

Sosyal baskınlık yönelimi (SBY) sosyal ve politik tutumları yordayan bir kişilik faktörü ve yaygın olarak kullanılan bir Sosyal Psikolojik ölçektir. SBY, grup temelli ayrımcılık düzeylerinde bireysel farklılıkların ölçümü olarak kavramsallaşmıştır. Bir başka deyişle, bireyin herhangi bir sosyal sistem içinde hiyerarşi ve düşük statülü gruplar üzerinde otorite kurma tercihinin bir ölçümüdür. Bu, grup içi ve gruplar arası eşitlikçilik karşıtı bir eğilimdir. SBY, sosyal baskınlık kuramının ölçülebilir bir bireysel farklılık bileşenidir.

Sosyal temsiller teorisi, Fransız sosyal psikolog Serge Moscovici tarafından, sosyal psikolojinin bireylerin bilişsel süreçlerinden çok sosyal biliş süreçlerine önem verilmesi gerektiği eleştirisiyle geliştirdiği teorik bir yaklaşımdır. Teori ilk olarak Moscovici'nin 1950 ve 1960'lı yıllarda Fransız toplumunda psikanalizin sosyal temsillerinin nasıl oluşturulduğunu ve biçimlendirildiğini incelediği çalışması ile ortaya çıkmış ve 1961 yılında La Psychanalyse: son image et son public başlığı altında yayınlanmıştır.

Sosyal kimlik kuramı, grup olgusunun analizinde iç grup dinamikleri, gruplar arası ilişkiler ve kolektif benliğe yönelik açıklamalar getiren bir sosyal psikoloji kuramıdır. Sosyal psikologlar Henri Tajfel ve John Turner tarafından geliştirilmiştir. Kişisel bilişsel süreçleri, kişiler arası etkileşimleri ve sosyolojik süreçleri bir arada ele alarak sosyal kimlik kavramının farklı analiz düzeylerinden incelenmesini mümkün kılmaktadır.

Pozitif psikolojide, akış, aynı zamanda alan olarak da bilinmekte, bir etkinliği gerçekleştiriyor olan kişinin enerjik bir şekilde odaklandığını, tamamen dahil olduğunu ve etkinlik süresince keyif aldığını hissederek kendini tamamen etkinliğe verdiği zamanki zihinsel durumdur. Özünde, akış kişinin yapıyor olduğu şeye tamamen dikkatini vermesi ile karakterize olur. Binlerce yıldır başka biçimlerde, özellikle doğulu dinlerde var olmasına rağmen Mihaly Csikszentmihalyi tarafından isimlendirilen kavramdan birçok alanda söz edilmektedir. Akışı gerçekleştirmekten genellikle alanın içinde olmak olarak söz edilmektedir.

Psikolojideki biyolojik modeller açısından en yaygın kabul gören kuramlardan birisi, 1970 yılında Jeffrey Alan Grey tarafından geliştirilen Biyopsikolojik Kişilik Kuramı'dır. Gray bu bağlamda davranışsal aktiviteyi kontrol eden, Davranışsal inhibisyon sistemini (BİS) ve Davranışsal aktivasyon sistemi (BAS) olarak adlandırdığı iki sistem öne sürmüştür. BİS'in cezaya karşı duyarlılık ve kaçınma motivasyonu ile ilişkili olduğu, BAS'ın ise ödüle duyarlılığa ve yönelme motivasyonuna bağlı olduğu düşünülmektedir.

Öz belirleme teorisi, kişilik gelişiminin ve davranışların örgütlenmesinin arkasında yatan içsel süreçlere odaklanan bir motivasyon ve kişilik kuramı olarak Edward Deci ve Richard Ryan tarafından geliştirilmiştir. Öz belirleme teorisi davranış düzenlemesi ile ilgili motivasyonları ve kaynakları açıklayan kapsayıcı bir kuramdır. Bu kurama göre, bireyin sosyal etkileşim sürecinde karşılaştığı tutum ve davranışları değerlendirip benimsemesi, güdülenme mekanizmaları aracılığıyla gerçekleşmektedir.

Sosyal baskınlık kuramı (SBK) artı değer üreten toplumlarda görülen grup temelli sosyal hiyerarşinin nasıl oluştuğunu ve sürdürüldüğünü açıklamak hedefiyle Jim Sidanius ve Felicia Pratto isimli iki Amerikalı sosyal psikolog tarafından geliştirilen bir gruplararası ilişkiler kuramıdır.

<span class="mw-page-title-main">İç grup ve dış grup</span>

Sosyoloji ve sosyal psikolojide, iç gruplar, bir kişinin kendisini psikolojik olarak özdeşleştirdiği toplumsal gruplardır. Dış gruplar ise tersine, bireyin kendini özdeşleştirmediği toplumsal gruplardır. İnsanlar; akran grupları, aileler, spor takımları, siyasi partiler, cinsiyetler, dinler veya milletlerle kendini özdeşleştirebilir. Toplumsal gruplarla ve kategorilerle psikolojik olarak özdeşleşme ile çeşitli olgular arasında ilişkiler bulgulanmıştır.

<span class="mw-page-title-main">Ringelmann etkisi</span> Grup dinamiği

Ringelmann etkisi, bir gruptaki bireysel üyelerin, grubun büyüklüğü arttıkça giderek daha az üretken olma eğilimidir. Fransız ziraat mühendisi Maximilien Ringelmann (1861–1931) tarafından keşfedilen bu etki, bir grubun büyüklüğü ile grup üyelerinin bir görevin tamamlanmasına bireysel katkısının büyüklüğü arasındaki ters ilişkiyi göstermektedir. Ringelmann (1913), süreç kaybı ve grup üretkenliği arasındaki ilişkiyi incelerken, grup üyelerinin bir görev üzerinde birlikte çalışmasının aslında üyelerin tek başına hareket etmesine kıyasla önemli ölçüde daha az çaba gerektirdiğini buldu. Ringelmann, bir gruba daha fazla insan eklendikçe, grubun genellikle giderek daha verimsiz hâle geldiğini; grup çalışmasının ve ekip katılımının güvenilir bir şekilde üyeler adına artan çabaya yol açtığı fikrini ihlal ettiğini keşfetti.

Otoriter kişilik; muhafazakarlık, toplumsal normların ve geleneksel değerlerin sürdürülmesine karşı duyulan kuvvetli bir ihtiyaç ve bu değerlere aykırı davranışlarda bulunanların cezalandırılması için sert yasa ve kuralların gerekliliğine inanma eğilimlerin kümelendiği kişilik özelliğidir.

<span class="mw-page-title-main">Küçük gruplar sosyolojisi</span> Sosyal grup tiplerini inceleyen sosyolojinin alt dalı

Küçük gruplar sosyolojisi, sosyal ilişkilerden kaynaklanan eylem, etkileşim ve bunların sonucunda oluşan sosyal grup tiplerini inceleyen sosyoloji dalıdır. Kavram ilk defa Fransız yazar ve sosyolog Gabriel Tarde tarafından kullanılmıştır. Sosyal hayatta toplum, büyük bir sosyal gruptur, toplumun içinde alt gruplar yer almaktadır. Küçük grupların büyük gruplar içinde olmaları sosyal gruplarla ilgili bir özelliktir. Alan, uluslararası ilişkilerde kullanılan alanlardandır ve grup özelliklerinin karar vermeyi nasıl etkilediği ile ilgili çalışmaları ele alır. Kültürel antropologlar ve siyaset bilimciler tarafından veri toplama amaçlı olarak kullanılmıştır. Küçük gruplar sosyolojisi, toplumların içerisinde barındırdığı çeşitli küçük grupları mikro sosyolojik düzeyde ele alır, küçük grupların iletişimindeki görev, süreç ve ilişki çatışmalarını inceler.

Çelişik duygulu cinsiyetçilik, cinsiyetçiliğin iki alt bileşeni olduğunu söyleyen teorik bir çerçevedir: düşmanca cinsiyetçilik ve korumacı cinsiyetçilik bu iki alt bileşendeki türlerdir.