İçeriğe atla

Sezgi (Bergson)

Henri Bergson (1927)

Sezgi, Fransız filozof Henri Bergson'un felsefe metodu.

Bergson, "Metafiziğe Giriş" (İng.: "An Introduction to Metaphysics") adlı eserinde bir şeyin iki türlü bilinebileceğini açıklar: kesinlikle ve göreceli olarak. Bilginin bu her iki türüne ilişkin olarak farklı edinim yöntemleri vardır. Sezgi yöntemini kesinliğe dayandıran Bergson; ikincisinin, yani göreceli bilginin metodunu ise "analiz" olarak açıklar.[1]

Bergson'a göre sezgi; şeylerin, bizi kendi içindeki şeylere bağladığı bir tür deneyimdir. Bu nedenle kendi felsefesini "gerçek deneycilik" olarak tanımlar.[2]

Analiz ve görecelilik

Analiz, sonsuza dek (Lat.: Ad infinitum) analizdir ve hiçbir zaman kesinliğe ulaşamaz. Nesneyi, seçilen bakış açısıyla ayrıştırmaya ve bu ayrımı, esas fenomenin yeniden oluşturulabileceği sembollere çevirmeye dayalıdır. Bu semboller, var olan tüm parçaları barındırdığı ve aynı zamanda genel bir içeriğe sahip olduğu için, nesnenin bir parçasının biçimini her zaman her zaman bozar. Bu anlamda nesnenin eşsizliğine zarar verirler.[3]

Bununla birlikte hiçbir hiçbir zaman kayıtsız kalınamayacak dilin de bir sağduyu ürünü olması doğaldır. Örneğin böylece devinim, devinimsizlik noktalarında bölünebilirlik olarak bir yörüngeye girer. Semboller genellikle devinimsiz ve mekansaldır. Bu durum, bilimin öngörülere dayalı olmasına ve gereken noktalarda eylemlerimizin birer kanıt olmasına olanak sağlar.[4]

Felsefe bağlamında sorunlar sembolün, var olan nesne gibi görülmesi ve asıl olanın, kompozisyondaki imgeleminde bulunabileceğinin umulması başlar. Akılcıların madde teorisi ve deneycilerin yığın teorisi, bunun örneğidir. Kompozisyondaki eksikliklerle maddeyi arayan deneyciler, onları çok daha fazla sembolle doldururlar. Bu boşlukları sonsuza dek doldurmak istemeyerek, var olan parçalarla karıştırılmaması gereken maddenin ve onun özelliklerinin veya sembollerinin olduğu düşüncesinden vazgeçerler. Diğer yandan akılcılar, savundukları düşünceden vazgeçmek istemez ve maddeyi, özelliklerinin kendi içerisinde dahil olduğu bilinemez bir muhafazaya dönüştürürler.

Nesnenin birlik ve uyumunu sağlamaya çalışarak maddelerinin, gittikçe daha fazla özellik içermesine yol açarlar. Tanrı ve doğa da bu bileşenlere dahildir. Bergson bu durumu, dönüşümünü hiçbir zaman tamamlayamayan bir parça altına benzetir.[1]

Sezgi ve kesinlik

Henri Bergson; metafiziği, kesinliği kavramak için sembollerle uygulanan bir bilim olarak tanımlar.[1] Bu nedenle metafizik, düşüncenin alışılagelmiş biçimlerinin evrilmesini içerir ve Bergson'un "sezgi" olarak saptadığı kendi yöntemine ihtiyaç duyar. Sezgi ise, bir nesnede neyin biricik ve tarifsiz olduğunu kavrayabilmek için o nesnenin içsel varlığıyla yaşanılan basit ve bölünemez bir duygudaşlık deneyimi olarak tanımlanır. Kavranılan kesinlik her zaman, nesnenin ne olduğu anlamında mükemmel ve tümevarımsal olarak sonsuzdur.[1] Bergson'un "Metafiziğe Giriş" yazısındaki iki görüntü; sezgi, analiz, kesinlik ve göreceliliği kavramakta bize yardımcı olabilir. İlk görüntü, her nokta ve açıdan çekilmiş yan yana fotoğraflarla yeniden yapılandırılmış bir şehirdir. Yeniden yapılandırma bizi hiçbir zaman gerçek şehrin içinde dolaşma boyutunu sunamaz. Bu yalnızca basit bir sezgiyle kavranabilir. Aynı durum, Homeros'un yazılarından bir satır okuma deneyiminde de geçerlidir. Bu deneyim, Eski Yunanca bilmeyen birisine açıklanmak istenildiğinde satırın tercüme edilmesi ve yorumlanması gerekir; ancak bu yorum, hiçbir zaman şiiri kendi dilinde okuma deneyimi boyutuna ulaşamaz.[1]

Sezginin; nesneye dönerek, tüm eşsizliği ve bölünmez orijinalliğiyle onun özünü bilmeyi amaçlayan bir yöntem olduğu görülebilir. Kesin olan tek şey özün, duygudaşlık yoluyla kavranılabilecek olduğudur. Bu durumda sezgi, kendini sürece dahil etmeyle başlar.[5] Süreç, içerisindeyken başkasının da dahil olabileceği şekilde büyütülüp genişletilebilir. Kademeli olarak birbirine dahil olan renk tonlarının sonsuz spekturumu gibi biri kendini turuncuda, en koyu ve en açık tonların arasına sıkışmış olarak bulur; tıpkı öze gider gibi yukarıya, sarıya doğru veya maddeye ulaşır gibi aşağıya, kırmızıya doğru hareket eder.[6]

Böylece yöntem; kesin sürecin de dahil olduğu tüm diğer süreçlere her zaman dayalı olan sürece, birisini dahil etmek üzerine kuruludur. Bu noktadan itibaren süreç, sürerli bir heterojenliğe dönüşmelidir. Bu gerçekleştiği halde, bir şey; tıpkı renk spektrumundaki kırmızı ve sarının arasındakinin farklılaşımı gibi aslında bir olduklarını göstermeden önce, dualizm yaratmak adına sürecin de dahil olduğu iki parçaya bölünür.[7]

Kaynakça

  1. ^ a b c d e Bergson, Henri (1946). The Creative Mind: An Introduction to Metaphysics (İngilizce). New York: Kensington Publishing Corp. ; S. 159-162
  2. ^ Bergson; S. 175, 176
  3. ^ Bergson; S. 165-168
  4. ^ Bergson; S. 12-17
  5. ^ Bergson; 162, 163
  6. ^ Bergson; S. 187, 188
  7. ^ Lawlor, Leonard; Moulard, Valentine (18 Mayıs 2004). "Henri Bergson (Stanford Encyclopedia of Philosophy)". Stanford University. 13 Mayıs 2012 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 23 Mayıs 2012. 

İlgili Araştırma Makaleleri

Ontoloji, varlık felsefesi ya da varlıkbilim, temel sorunu varlık olan felsefi disiplin. Varlık ya da varoluş ile bunların temel kategorilerinin araştırılmasıdır. "Varlık" ve "varolan" ayrımını; "varlık vardır" ve "varlık yoktur" fikirlerini tartışır.

<span class="mw-page-title-main">Deneycilik</span> bilginin sadece veya öncelikle duyusal deneyimden geldiğini belirten teori

Deneycilik, empirizm veya ampirizm, bilginin duyumlar sayesinde ve deneyimle kazanılabileceğini öne süren görüştür. Deneyci görüşe göre insan zihninde doğuştan bir bilgi yoktur. İnsan zihni, bu nedenle boş bir levha gibidir.

<span class="mw-page-title-main">Akılcılık</span> Ussun temel bilgi kaynağı olması gerektiğini savunan felsefi görüş

Akılcılık; usçuluk veya rasyonalizm olarak da adlandırılan, bilginin doğruluğunun duyum ve deneyimde değil, düşüncede ve zihinde temellendirilebileceğini öne süren felsefi görüş.

<span class="mw-page-title-main">Aristoteles</span> Antik Yunan filozofu (MÖ 384–322)

Aristoteles veya kısaca Aristo, Antik Yunanistan'da klasik dönem aralığında yaşamını sürdürmüş olan Yunan filozof, polimat ve bilgedir.

<span class="mw-page-title-main">Platon</span> Antik Yunan filozofu

Platon veya Eflatun, Antik Yunan filozofu ve bilgesi.

<span class="mw-page-title-main">Anaksimandros</span> Filozof

Anaksimandros Miletos'da Sokrates öncesi dönemde yaşamış İyonlu bir filozoftur. Thales'in öğrencisidir. Aynı zamanda tarihsel kaynaklara göre öğretilerini kaleme almış ilk filozoftur ve eseri Grek dilinde düzyazı olarak kaleme alınmış ilk kitaptır. Ancak yazdıklarından sadece bir cümle günümüze ulaşmıştır. Onun buluşlarıyla ilgili birincil kayıtlar sonraki yazarların bize aktardıklarıdır. (Söz konusu tek cümlede su ve ateş gibi sözlerin ortaya çıkışı, haksızlıkların cezalandırdığı insan toplumundan elde edilen mecazlarla betimlenir. Örneğin ne sıcak ne de soğuk süreklidir, ikisi de aralarındaki dengeyi korumak için ödün verirler.)

Arkhe (ἀρχή), Batı felsefesinin ve Sokrates öncesi Eski Yunan Felsefesinin en önemli kavramlarından biri. Felsefenin ana disiplini sayılan metafiziğin ve genellikle Bilimin, özellikle de fizik biliminin gelişmesinde önemli rolü olmuştur.

<span class="mw-page-title-main">Henri Bergson</span> Fransız filozof (1859 – 1941)

Henri-Louis Bergson, Fransız filozoftur.

<span class="mw-page-title-main">Fenomenoloji</span> Kurucusu Edmund Husserl olan bir felsefe akımı

Fenomenoloji veya görüngü bilimi, kurucusu Edmund Husserl olan bir felsefe akımı. 20. yüzyılın ilk çeyreğinde görülen bilimlerdeki ve düşüncedeki genel bunalım içinde doğup gelişen bir felsefe akımıdır. Husserlci fenomenoloji, bu bağlamda, Metafiziği sona erdirerek somut yaşantıya dönmek ve böylece tıkanmış olan felsefeye yeni bir başlangıç yapmak iddiasıyla ortaya çıkmıştır.

<span class="mw-page-title-main">İdealizm</span> felsefi görüş

İdealizm, gerçekliğin özünü yalnızca fenomen olarak kabul ettiği cisimler dünyasında değil, maddesel olma­yan varlıkta arayan, nesnel gerçekliği; idea, us, tin olarak belirleyen ve maddeyi düşüncenin (tinin) bir görünüş biçimi olarak inceleyen görüş. Materyalizmin ve natüralizmin karşıtı.

Alman felsefesi, 18. yüzyıl sonu ve 19. yüzyıl başlarından itibaren belirgin bir ağırlık kazanan, bir bakıma felsefenin yurdu hâline gelen Alman felsefe geleneğini ya da başka bir açıdan farklı felsefi eğilimlere sahip olan Alman felsefecilerinin bütünlüğünü ifade etmektedir.

<span class="mw-page-title-main">Simya</span> Ölümsüzlük iksiri ve Felsefe Taşını bulmayı amaçlayan sahtebilim

Simya veya alşimi hem doğanın ilkel yollarla araştırılmasına hem de erken dönem bir ruhani felsefe disiplinine işaret eden bir terimdir. Simya; kimya, metalurji, fizik, tıp, astroloji, semiotik, mistisizm, spiritüalizm ve sanatı bünyesinde barındırır.

<span class="mw-page-title-main">Mantıksal pozitivizm</span>

Mantıksal pozitivizm, Viyana Çevresi olarak adlandırılan filozofların felsefi düşünüş sistemlerini adlandırır. Başlıca temsilcileri Moritz Schlick, Rudolph Carnap ve Otto Neurath olan bu çevre, yeni pozitivistler ya da mantıkçı empiristler olarak da adlandırılır. Bu çevrenin oluşumunda önemli etkisi olan isim Ernst Mach'tır ki Mach'ın Viyana'da belirli dönemlerde mantık, fizik ve felsefe profesörlüğü yaptığı bilinmektedir. Mantıksal pozitivizmin çok farklı konumlardaki ve disiplinlerdeki filozofları bir araya getirir. Söz konusu akımın içinde sayılan ya da sayılmış olan belli başlı filozoflar şöyledir: Ernest Nagel, Hans Hahn, Kurt Gödel, Felix Kaufmann, Philipp Frank, Bertrand Russell, Whitehead, A. J. Ayer, Wittgenstein.

<span class="mw-page-title-main">17. yüzyıl felsefesi</span>

17. yüzyıl felsefesi, Rönesans'ın etkisiyle ortaya çıkan gelişmelere dayanarak, Yeni Çağ düşüncesinin temellerini atmak üzere ortaya çıkan felsefe eğilimidir. Rönesansın ortaya koyduğu düşünsel gelişmeleri ve belirsiz kavram içeriklerini kullanan 17. yüzyıl düşünürleri, felsefi formüllerini tam bir sağlamlık ve kesinlik içinde ortaya koyma arayışı içinde olmuşlar ve ortaya koydukları çalışmalarla sistematik felsefeyi yeni bir derinlikle temellendirmişlerdir. Aydınlanma çağı düşüncesinin ilkeleri ve temel kavramları büyük ölçüde 17. yüzyıl felsefesinde hazırlanmıştır.

<span class="mw-page-title-main">Sezgicilik</span> felsefe akımı

Sezgicilik ya da entüisyonizm, felsefi bir kavram olarak sezgiye akıl, zihin ve soyut düşünme karşısında hem öncelik hem de üstünlük tanıyan felsefe akımıdır. Henri Bergson akımın kurucusudur, bu nedenle kimi zaman felsefe tarihinde Bergsonculuk olarak adlandırılması da söz konusudur.

Varoluş, felsefe tarihi boyunca önem taşımış, her tür felsefi tartışmanın merkezinde yer almış felsefe kavramlarından biridir. Var olanların varlığını bildirir, öz'ün karşıtıdır, yani bir şeyin ne olduğunu değil var olduğunu bildirir. Salt bir var olma durumu olarak varoluş. Felsefe akımlarında ya da okullarında pek çok farklı anlamlarda kullanılıp değerlendirilmiştir. Örneğin skolastik felsefede varoluş, var olan her şeyin gerçekliğini bildirir. Daha dar ve doğa bilimsel anlamda ise varoluş, belirli bir bağlamda uzay-zaman boyutunda yer almak ya da şimdi ve burada var olmak anlamında belirtilir.

<span class="mw-page-title-main">Sembol</span> bir fikri, süreci veya fiziksel bir varlığı temsil eden bir şey

Sembol veya simge, kavramın uzlaşımsal olarak betimlendiği gösterge türü. Bir düşüncenin, nesnenin, niteliğin, niceliğin vb. ruhbilimsel ve düşünbilimsel açıdan betimlenmesi simgesel anlam taşıyan yapay bir belirtidir. Tüm simgeler doğaları itibarıyla kavramsal olup, sözel, görsel ya da sayısal olabilirler.

Aristoteles fiziği veya Aristo fiziği, Yunan filozof Aristoteles'in eserlerinde tanımladığı doğa bilimlerin bir biçimidir. Fizik kitabında Aristoteles, fizikte değişimin genel prensiplerini belirler: yaşayan ve ölü, ilahi ve dünyevi, tüm hareketlilikleri içeren, mekana göre ve boyut ya da miktara göre değişen, bir türün niteliksel değişikliği; ve olmak ve yok olmak.

<span class="mw-page-title-main">Stoacı fizik</span>

Stoacı fizik evrende işlemekte olan doğal süreçleri açıklamak üzere antik Yunan ve Roma Stoacı filozofları tarafından geliştirilmiş olan doğa felsefesidir. Stoacılar’a göre, evren, tek bir panteist tanrıdır, fakat aynı zamanda maddenin esasıdır. Evrenin en ilkel varlığı, var olan her şeyin temeli olan ilahi “öz”dür (pneuma). Kuvvetin maddeden ayrılması ilahi ateşi (aether) üretir, tüm maddenin temeli olan ateş elementlere ayrılır ve evrenin ilahi varoluş nedenine (logos) göre işleyen "pneuma"nın neden olduğu gerilimler tarafından şekillendirilir. Bu süreçler; sonsuz bir döngü (palingenesis) içerisinde evrenin oluş, gelişim ve nihai olarak yok oluşundan sorumludurlar. İnsan ruhu, evreni ortaya çıkaran coşkun ilahi ateşten (aether) bir yayılımdır ve insan duyuları ruhun yönetici parçası olan insan zihninin özüyle etkileşim halindeki nesnelerden ilahi öz (pneuma) akışının aktarımıdır. Stoacılar, aynı zamanda diğer tanrıların ve ilahi öznelerin varlıklarını da kabul etmişlerdir.

<span class="mw-page-title-main">Yaşam felsefesi</span>

Yaşam felsefesi, yaşamın anlamı ya da yaşamın nasıl yaşanması gerektiğine ilişkin herhangi bir genel tutum ya da felsefi görüştür.