İçeriğe atla

Serbest çağrışım

Serbest çağrışım yöntemini keşfeden Sigmund Freud

Serbest çağrışım, danışanın, terapi amacını, uygunluğunu ve bağlantısını düşünmeden, aklına gelen düşünceleri, imgeleri ve düşünümleri, paylaşarak terapiste veri sağlayan ve terapi için taban oluşturan, temelde bilinçdışı çağrışımlarla yürüyen bir psikanalitik yöntemdir. Serbest çağrışım yöntemi Sigmund Freud tarafından hamisi ve meslektaşı Josef Breuer'in hipnoz tekniğinden esinlenilerek oluşturulmuştur.

Freud'un tanımına göre "Serbest çağrışımın önemi, hastaların terapistin fikirlerini taklit etmesinden ziyade kendileri adına konuşmasını sağlamaktır; başkasının önerilerini papağan gibi tekrarlamak yerine kendi malzemeleri üzerinde kendileri çalışırlar."[1]

Kökenleri

Freud, tekniğini hipnoza bir alternatif olarak geliştirmiştir, çünkü ona göre hipnozda yanılma payı daha fazlaydı ve hastalar bilinçlerini geri kazanır kazanmaz önemli anıları yeniden hatırlıyabiliyor ve anlayabiliyordu. Ancak Freud, subjenin hatırlama çabasına rağmen en acılı anılarına karşı direnç gösterdiğini hissediyordu. Sonunda bazı şeylerin tamamen baskılanarak kuşatıldığı ve bilinçdışının dünyasına hapsedildiği görüşünde olmaya başladı. Yeni teknik, düşünce akışının durdurulmasına karşı çıkan ilk hastalarından "Frau Elisabeth" ile olan tecrüblelerinin teşvikiyle ortaya çıkmıştı ki Freud'un resmi biyografı Ernest Jones, bu durumu "hastanın hekimin işini ileriye taşıdığı sayısız örnekten biri" olarak tanımlamıştır.[2]

"'Serbest çağrışım' yönteminin keşfinin kesin bir tarihi olamaz... 1892 ve 1895 arasında çok kademeli bir şekilde gelişti, düzenli bir şekilde başlangıcında yanında olan -hipnoz, telkin, baskı ve sorgulama gibi- yardımcılarından arındırıldı ve saflaştırıldı".[3]

Hemen ardında, Düşlerin Yorumu'nda Freud, serbest çağrışıma bir öncü olarak Schiller'in bir mektubunda yazdığı şu sözleri gösterir; "Yaratıcı aklın olduğu yerde, Mantık - bana göre - kapılar üzerindeki nöbetini gevşetir ve fikirler bir heyula içerisinde koşuşturur".[4] Freud daha sonra Ludwig Börne'nin yazdığı, yaratıcılığı artırmak için "hiçbir yanlışlama ya da ikiyüzlülük olmadan, kafanıza geleni yazın." teklifinde bulunduğu bir makalenin olası etkisinden bahsedecekti.[5]

Yöntemin diğer olası etkileri arasında Husserl'in epoche'si[6] ve Sir Francis Galton'ın eserleri de sayılabilir. Galton'ın serbest çağrışımın atası olduğu ve Freud'un tekniği Galton'un Brain dergisinde yayımladığı raporlardan uyarladığı da öne sürülmektedir.[7] Serbest çağrışım, Virginia Woolf, James Joyce ve Marcel Proust gibi modernist yazarların kullandığı bilinç akışıyla da ortak özellikler taşır: "her bir bilinç akışı kurgusu, serbest çağrışım ilkelerine fazlasıyla bağlıdır".[8]

Freud, serbest çağrışımı "bu temel teknik terapi kuralı... Hastaya kendisini bir sükunet hâline bırakma, derin düşünmeden kendini gözlemleme ve yapabildiği her bir gözlemi rapor etme talimatlarını veririz, diyerek anlatmış, "fazla uyumsuz ya da fazla patavatsız, fazla önemsiz ya da fazla alakasız, ya da saçma ve söylenmesi gereksiz olmaları gerekçeleriyle de olsa bunların hiçbirini göz ardı etmemeye" dikkat etmek gerektiğini de eklemiştir.[9]

Psikanalist James Strachey (1887-1967) serbest çağrışımı 'insan aklının bilimsel incelemesi için ilk araç' saymıştır.[10]

Özellikleri

Serbest çağrışımda, psikanaliz hastaları terapi seansı boyunca akıllarına ne gelirse söylemeye ve düşüncelerini sansürlememeye davet edilirler. Bu teknikle hastanın, yargısız bir merak ve kabullenilme ortamında düşündükleri ve hissettikleri hakkında daha çok şey öğrenmesine yardım etmek amaçlanır. Psikanaliz, insanların genellikle kendileri hakkında öğrenme ihtiyaçlarıyla değişimden ve kendini ifşadan (bilinçli ya da bilinçdışı) korkmaları ve bu ikisine karşı savunma mekanizmaları arasında çatışma hâlinde olduklarını varsayar. Serbest çağrışım yönteminin doğrusal ya da tasarlanmış bir gündemi yoktur, ancak yeni kişisel içgörü ve anlamlara yol açabilecek sezgisel atlayışlar ve bağlantılar sayesinde işler: "çağrışımın mantığı bir çeşit bilinçdışı düşüncedir".[11]

Bu ruhla kullanıldığında serbest çağrışım, terapistin de hastanın da sohbetin nereye yönlendireceğini önceden bilemediği, ancak hasta için çok büyük önemi olan konulara ulaştıran bir tekniktir. "Görünüşteki kafa karışıklığı ve bağlantı noksanlığına rağmen...anlamlar ve bağlantılar düzensiz düşünce yumağının içinden belirmeye başlar".[12]

Serbest çağrışımın hedefi belirli cevapları ya da anıları açığa çıkarmak değil, hastanın düşünce, his, eylemlilik ve bireyselliğinin bütünleşmesini arttırabilecek bir karşılıklı keşif yolculuğu başlatmaktır

Serbest çağrışım, Freud'un psikanalizin "Temel Kuralı" ile tezattadır. Serbest çağrışım (rüya tabiri ve dil sürçmesinin analiziyle beraber) çok sayıda teknikten biri olmakla beraber, temel kural hasta tarafından edilen bir yemindir.[13] Freud,[14] serbest çağrışımı şu analojiyle hastalarına anlatmıştır: "Mesela bir demir yolu vasıtasında cam kenarına oturan bir gezginmişsiniz de içeride oturan birine camdan dışarı bakınca gördüğünüz değişen manzaraları anlatıyormuşsunuz gibi davranın." Temel kural, hastanın terapinin başında anlaştığı bir şeydir ve bu da terapi boyunca sürmesi amaçlanan esas bir yemindir: Hasta, her konuda dürüst olmaya söz vermelidir. Temel kurala yemin Freud tarafından şöyle vurgulanmıştır: "En nihayetinde, sonuna dek dürüst olmaya ve bir sebepten ötürü anlatması hoş değil diye hiçbir şeyi atlamayacağınıza söz verdiğinizi asla unutmayın."[15]

Freudyen yaklaşım

Freud'un nihai psikanaliz uygulaması anıları hatırlamaktan ziyade aklın derinlerinde gömülü tutulan içsel ve akli çatışmaları hatırlamaya odaklıdır. Bununla birlikte, serbest çağrışım tekniği günümüzdeki terapi uygulamalarında ve akıl araştırmalarında da önemli yer tutar.

Serbest çağrışımın kullanımıyla hastanın geliştirdiği düşünceleri, başta bilinçdışı bir seviyede açığa çıkarmaya yardım etmek amaçlanır. Şöyle ki:

  • Nakil - bir insan hakkındaki hisleri başka bir insana uygulamak üzere bilinçsizce nakletme;
  • Yansıtma - içsel hisleri ya da niyetleri yasıtarak onları başka şeylere ya da insanlara isnat etme;
  • Direnme - bazı olaylar veya fikirleri hatırlamaya veya kabul etmeye karşı akli bir engel koyma;

Akli çatışmalar, hastaların böyle hislerin nasıl olup da bilinçdışında, akıllarının içinde gizli olarak ortaya çıktığını başta anlamadığı bir perspektiften analiz edilir. "Bilinçdışı, aktif hafızaya ulaşmada, dilin içindeki serbest çağrışım, yasaklı ve engellenmiş arzuyu yansıtmada anahtardır."[16]

Daha sonraki gelişmeler

Jung

Carl Jung ve Zürihli meslektaşları "Freud'un, duygusal etmenlerin hatıraya müdahale etme şekli hakkındaki kanılarını destekleyen bazı dâhiyane çağrışım testleri geliştirdi."[17] bunlar da 1906'da yayımlandı. Freud'un kendisine göre "bu şekilde Bleuler ve Jung, deneysel psikolojiyle psikoanaliz arasındaki ilk köprüyü inşa etti".[18]

Ferenczi

Freud, en azından başlarda, serbest çağrışımı hastalar için görece anlaşılır bir yöntem olarak görmüştür. Sándor Ferenczi şu meşhur sözüyle karşı çıkmıştır: "Hasta, serbest çağrışımla iyileşmez, serbest çağrışım yapabildiğinde iyileşir".[19]

Lacan

Jacques Lacan meseleyle ilgilenmeye devam eder. "Serbest çağrışım aslında bir zahmettir - o kadar ki bazıları stajyerliği olması gerektiğini savunacak kadar ileri gitmiştir, hatta işi böyle bir stajyerliğin gerçek biçimlendirici değerini görecek kadar ileri götürmüştür".[20]

20. yüzyıl

Yirminci yüzyılın sonlarında, "günümüzdeki terapistler serbest çağrışım sürecinin terapinin ilerleyen aşamalarına kadar tutunmasını beklemez; aslında bazıları gerçek serbest çağrışımı terapiyi bitirmek için bir işaret olarak görür".[21]

Zaman ilerledikçe diğer psikologlar da Freud'un serbest çağrışım fikrine misal oluşturan testler oluşturdu: Rorschach testi ve tematik değerlendirme testi (TDT) gibi.[22] Rorschach testi günümüzde önemli eleştirilerle karşılaşmıştır, ancak tematik değerlendirme testi günümüzde özellikle çocuklar için hâlen kullanılmaktadır.

2016'da "serbest çağrışımla kişinin özü ve dünyasıyla ilgili kavramları aynalamak" üzerine yapılan gözlemsel bir çalışma, kişisel çağrışımların birbiriyle alakalı ve "öz" ve "dünya" kavramlarının doğrudan ve dolaylı tabiiyetlerle içten bağlantılı olduğunu, bunun da insan aklında özü ve dünyayı anlama ve algılama yapılandırasını yansıttığını gösterdi.[23]

Eleştirisi

Nesne ilişkisi teorisinin hasta/terapist ilişkisini daha çok, geçmişin canlandırılmasını ise daha az vurgulamaya başlamasından sonra Freud'un biraz baskı kullanmaktan asla kurtulamamış olduğu eleştirisi ortaya çıkmıştır. Örneğin, 'O hâlâ serbest çağrışımın "temel kuralı"nı savunuyordu...[ki bu] "Eğer serbest çağrışım yapmazsan - sana yaptırmasını biliriz" dermişçesine hastayı tehdit etme etkisi olabilir'.[24]

Daha ileri bir sorun da, 'aşırı üretim sebebiyle, [serbest çağrışımın] sunduğu özgürlü[ğün] herhangi bir yorum şekline direnmenin bir şekline' dönüşebilmesidir.[25]

Psikolog Adam Phillips'e göre "Freud'un projesinin radikal doğası, herkesin serbest çağrışım yapabildiği -böyle bir kabiliyeti olduğu- ve aklından her geçeni herhangi bir zamanda bir kolaj misali söyleyebildikleri bir dünyada yaşamak hayal edilirse bariz olacaktır'.[26]

Ayrıca bakınız

Kaynakça

  1. ^ Pamela Thurschwell, Sigmund Freud (2009) p. 24
  2. ^ Ernest Jones, The Life and Works of Sigmund Freud (Penguin 1964) p. 216
  3. ^ Ernest Jones, The Life and Works of Sigmund Freud (Penguin 1964) p. 214
  4. ^ Quoted in Janet Malcolm, Psychoanalysis: The Impossible Profession (London 1988) p. 17
  5. ^ Quoted in Jones, p. 219
  6. ^ Peter Koestenbaum, Introductory essay to The Paris Lectures by Husserl, 1998
  7. ^ Eysenck, Hans (1991). Decline and Fall of the Freudian Empire. Penguin Books Ltd., p. 23–24.
  8. ^ Robert Hughes, Stream of Consciousness in the Modern Novel (1954) p. 48
  9. ^ Sigmund Freud, Introductory Lectures on Psycho-Analysis (PFL 1) p. 328
  10. ^ James Strachey, "Sigmund Freud", in Sigmund Freud, On Sexuality (PFL 7) p. 20
  11. ^ Christopher Bollas, The Evocative Object World (2008) p. 21
  12. ^ Eric Berne, A Layman's Guide to Psychiatry and Psychoanalysis (1976) p. 269
  13. ^ Thompson, M. Guy (1994). The Ethic of Honesty: The Fundamental Rule of Psychoanalysis. ISBN 90-420-1118-1. 
  14. ^ Freud, Sigmund (1913). On the beginning of treatment. s. 135. 
  15. ^ Freud, Sigmund (1913). On the beginning of treatment. 
  16. ^ Jan Campbell, Psychoanalysis and the Time of Life (2006) p. 58
  17. ^ Jones, p. 326
  18. ^ Freud, Introductory Lectures p. 139
  19. ^ Quoted in Adam Phillips, On Flirtation (London 1994) p. 67
  20. ^ Jacques Lacan, Écrits: A Selection (London 1997) p. 41
  21. ^ Janet Malcolm, p. 17, 2011
  22. ^ Kaplan, Robert; Saccuzzo, Dennis (2009). Psychological Testing. 8th. Wadsworth, Cenage Learning. ss. 386, 400. 
  23. ^ Kuška M, Trnka R, Kuběna AA, Růžička J (2016). "Free Associations Mirroring Self- and World-Related Concepts: Implications for Personal Construct Theory, Psycholinguistics and Philosophical Psychology". Frontiers in Psychology (İngilizce). Cilt 7. s. 981. doi:10.3389/fpsyg.2016.00981. PMC 4928535 $2. PMID 27445940. 
  24. ^ Patrick Casement, Further Learning from the Patient (London 1990) p. 160
  25. ^ "Alain de Mijolla, "Free Association"". Enotes.com. 26 Şubat 1908. 8 Ekim 2012 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 25 Temmuz 2013. 
  26. ^ Adam Phillips, On Flirtation (London 1994) p. 67

Dış bağlantılar

İlgili Araştırma Makaleleri

Psikoloji veya Ruh bilimi, içgüdüsel davranışları ve zihni inceleyen bilimdir. Bilinçli ve bilinçsiz olayların yanı sıra daha çok duygu ve düşüncenin incelemesini içeren Psikoloji, çok kapsamlı bir bilimsel alandır. Bu alanda uzman olan ve aynı zamanda bilgi araştırması yapanlara psikolog denir. Psikologlar, beyinin ortaya çıkan özelliklerini ve ortaya çıkan özelliklerle bağlantılı tüm fenomenleri anlamaya çalışırlar ve bu şekilde daha geniş nöro-bilimsel araştırmacı grubuna katılırlar. Psikoloji bilimi, bir sosyal bilim olmasına rağmen aynı zamanda doğa bilimleri olarak da kategorize edilebilir. Özellikle beyin biyolojisi bilgisini oldukça kullanır ve geliştirir.

Psikoterapi, bireylerin duygusal ve davranışsal sorunlarının çözümünü, ruh sağlıklarının geliştirilmesi ve korunmasını amaçlayan tekniklerin genel adı. Psikoterapi her zaman sadece tek tek bireyleri konu almaz, zaman zaman incelenen tüm bir ailenin etkileşimsel meseleleri zaman zamansa incelenen bir çiftin birbiriyle olan ilişkisindeki bazı sorunların ruh sağlığı temelindeki kökleri olabilir. Ruh-zihin sağlığına dair sorunların psikolojik, sosyolojik veya somatik boyutları olabilir.

<span class="mw-page-title-main">Sigmund Freud</span> Psikanaliz biliminin kurucusu olan nörolog

Sigmund Freud veya doğum adı ile Sigismund Schlomo Freud, psikolojinin en önemli alt dallarından biri olan psikanaliz biliminin kurucusu olan Avusturya doğumlu Yahudi nörolog. Psikanaliz, hasta ile psikanalist arasında gerçekleşen diyalog yoluyla psikopatolojik vakaları tedavi etmekte kullanılan klinik yöntemidir. Hastaların zihinsel süreçlerinin bilinç dışı unsurlarla olan bağlantılarını ortaya çıkarmaya çalışır. Freud'a göre, bilinç dışına itimler yaşantıların kendileri değil, anıları üzerinde gerçekleşirler. Ancak söz konusu istekler gerçeğe dönüştürüldüğünde, daha doğrusu doyurulduğunda karşılaşılacak üzüntü ve pişmanlık duygusundan kaçınılmaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Carl Gustav Jung</span> İsviçreli psikiyatr, analitik psikolojinin kurucusu (1875–1961)

Carl Gustav Jung, İsviçreli psikiyatr. Analitik psikolojinin kurucusudur. Derinlik psikolojisinin Sigmund Freud ve Alfred Adler ile beraber üç büyük kurucusundan birisidir.

<span class="mw-page-title-main">Jacques Lacan</span> Fransız ruh hekimi (1901-1981)

Jacques Marie Émile Lacan, "Freud'dan bu yana en tartışmalı psikanalist" olarak anılan Fransız psikanalist ve psikiyatr.

<span class="mw-page-title-main">İd, ego ve süperego</span> Sigmund Freudun bilinç tanımı

Psikanalizde id, ego ve süper-ego, insan zihninde etkileşime giren üç katman kümesidir. İlk defa Sigmund Freud tarafından, yapısal psişe modellemesiyle tanımlandı. Bu üç katman, bir kişinin zihinsel yaşamının faaliyetlerini ve etkileşimlerini tanımlayan teorik yapılardır. Psişenin ego psikolojisi modelinde id, koordine edilmemiş, zevk temelli içgüdüsel arzular kümesidir—temel ve en ilkel benliktir, ana kaynağı cinsellik ve açlık gibi ihtiyaçların en bencilce doyurulmasıdır; süper-ego eleştirel ve ahlaki rolü oynar; ve ego, idin içgüdüsel arzuları ile eleştirel süper-egonun arasında aracılık eden gerçekçi bir katmandır—id, bu hayali istekleri gerçeklikle ölçüp mümkünatını değerlendiren katmandır. Freud, ego hakkında şunu dedi:

Ego, şahlanmış bir at üzerindeki şövalye gibidir. [Ego] İd ve süperegonun isteklerini uzlaştırmaya çalışan hakemdir.

<span class="mw-page-title-main">Bilinç dışı</span>

Bilinç dışı, Sigmund Freud'un psikanaliz kuramında geliştirilmiş bir kavramdır. Buna göre; bilinç yapısı ikili bir nitelik taşır, yani görülen bilinç durumlarının gerisinde çok daha derinde ve görünmez bir bölgede işleyen başka bir yapı daha söz konusudur. Bu bölgenin adı bilinç dışıdır ve bilinç durumunu etkileyen asıl şey bu yapıdır. Freud'un bilinçaltı ile ilgili imgelemeyi güçlendiren bir yorumu vardır. Freud bilinci okyanustaki buz dağına benzetir. Suyun altında kalan kısım bilinçaltı, su üzerinde kalan kısım bilinçtir. Bu yoruma göre bilinçaltıyla ilgili araştırma ve sentezlerde bulunmuştur. Bilinçaltının rüyalarla açığa çıkacağını savunmuş ve hastalarıyla bunu örneklendirmiştir.

<span class="mw-page-title-main">Psikanaliz</span> Freudun çalışmaları üzerine kurulmuş bir psikolojik kuramlar ve yöntemler ailesi

Psikanaliz, kısmen bilinçdışı zihinle ilgilenen ve birlikte zihinsel bozukluklar için bir tedavi yöntemi oluşturan bir dizi teori ve terapötik tekniktir. Bu disiplin 1890'ların başında, çalışmaları kısmen Josef Breuer ve diğerlerinin klinik çalışmalarından kaynaklanan Sigmund Freud tarafından kurulmuştur. Freud, 1939'daki ölümüne kadar psikanaliz teorisini ve pratiğini geliştirmiş ve rafine etmiştir. Bir ansiklopedi maddesinde, psikanalizin temel taşlarını "bilinçdışı zihinsel süreçler olduğu varsayımı, bastırma ve direnç teorisinin kabulü, cinselliğin ve Oedipus kompleksinin öneminin takdir edilmesi" olarak tanımlamıştır. Freud'un meslektaşları Alfred Adler ve Carl Gustav Jung, psikanalizin bireysel psikoloji (Adler) ve analitik psikoloji (Jung) olarak adlandırdıkları dallarını geliştirdiler, ancak Freud'un kendisi bunlara yönelik bir dizi eleştiri yazdı ve bunların psikanaliz biçimleri olduğunu kesinlikle reddetti. Psikanaliz daha sonra Erich Fromm, Karen Horney ve Harry Stack Sullivan gibi neo-Freudyen düşünürler tarafından farklı yönlerde geliştirilmiştir.

<span class="mw-page-title-main">Gerçeküstücülük</span> yöntemli bir araştırma ile deneyi ön planda tutan insanın kendi kendisini irdeleyip çözümlemesinde sanatın yol gösterici bir araç olduğunu vurgulayan sanat akımı

Gerçeküstücülük ya da sürrealizm, Avrupa'da birinci ve ikinci dünya savaşları arasında gelişmiştir. Temelini, akılcılığı yadsıyan ve karşı-sanat için çalışan ilk dadaistlerin eserlerinden alır. Sürrealizm, aklın kontrolünden kaçan şuur akışının, rastlantıya bağlı ruh durumlarının, düzensiz hayallerin ve rüyaların sanata aktarılmaya çalışıldığı bir edebiyat akımıdır.

Ussallaştırma, diğer bir adıyla rasyonalizasyon, şahsın gerçek sebeplerini bilmediği kimi davranış, düşünce ve duygularını mantık açısından tutarlı ya da ahlak yönünden benimsenebilir ve anlayabileceği bir nedene bağlamasıdır.

Katartik yöntem, tarih bakımından psikanalizin başlangıcında başvurulan sağaltım yöntemidir.

<span class="mw-page-title-main">Analitik psikoloji</span>

Analitik Psikoloji, Carl Gustav Jung'un öğretilerini temel alan psikolojik akım. Derinlik psikolojisi'nin üç büyük akımından biridir. Diğerleri: psikanaliz, bireysel psikoloji.

<span class="mw-page-title-main">Karen Horney</span> Alman kökenli Amerikalı psikanalist (1885-1952)

Karen Horney, Alman kökenli Amerikalı psikanalist. Neo-Freudyen bir ekol olan “ego psikolojisinin” temsilcisi olmuştur. Freud'dan farklı olarak kişiliğin ve nevrozun oluşumunda biyolojinin ve dürtüsel güçlerin etkilerinden çok kültürel etmenler üzerinde durur.

<span class="mw-page-title-main">Melanie Klein</span>

Melanie Klein Avusturya asıllı İngiliz psikanalist. Çağdaş psikanaliz ve çocuk psikolojisi alanların etkili olan Klein, serbest oyun gözlemleri sayesinde çocuğun bilinçaltına ilişkin içgörüler sahibi olabileciğini göstererek iki ya da üç yaşlarındaki çocuklarına psikanaliz edilmesinin önünü açmıştır. Aynı zamanda Nesne İlişkileri Okulu'nun kurucusu olarak kabul edilir.

<span class="mw-page-title-main">Jean-Martin Charcot</span> Fransız hekim (1825-1893)

Jean-Martin Charcot Fransız nörolog. Nörolojinin babası olarak bilinir.

Gerçeklik testi, bir kişinin nesnel ya da gerçek dünyayla olan ilişkisinin, bir gözlemci tarafından yansıtıldığı ve değerlendirildiği psikoterapötik bir işlemdir. Gerçeklik testi başlangıçta Sigmund Freud tarafından tasarlanmıştır. Kişinin düşünce ve duygularını içeren iç dünyasını dış dünyadan ayırt etme süreci; psikanaliz ve davranış terapisinde yaygın olarak kullanılan bir tekniktir.

Psikolojide direnç, egonun dış bir kaynaktan tehdit edildiğinde bilinçsiz şekilde savunmaya geçme durumu için kullanılır, Psikanalitik teorinin kurucusu Sigmund Freud, kendi direnç konseptini seans sırasında birden gelişen aksi davranış olarak nitelendirmiştir.

<span class="mw-page-title-main">Emma Eckstein</span> Avusturyalı psikoanalist ve yazar (1865-1924)

Emma Eckstein, Avusturyalı yazar. Sigmund Freud'un en önemli hastalarından biriydi ve 1897 yılında kısa bir süre de psikanalist olarak çalıştı. Freud için "hem meslektaşı hem de hastası" olan "ilk kadın analist" olarak tanımlandı. Analist olarak, daha çok cinsel ve sosyal hijyen alanında çalışırken, aynı zamanda kendi tarifiyle "asalak gibi kişiye musallat olan hayal kurma eyleminin" genç kızların hayatını nasıl etkilediğini de araştırdı.

<span class="mw-page-title-main">Otto Rank</span> Yazar

Otto Rank, Avusturyalı psikanalist, yazar ve filozoftu.

Psikanalitik teori, psikopatolojiyi tedavi etmek için klinik bir yöntem olan psikanalizi yönlendiren kişilik organizasyonu teorisi ve kişilik gelişiminin dinamiğidir. İlk olarak 19. yüzyılın sonlarında Sigmund Freud tarafından ortaya konan psikanalitik teori, ortaya atılışından bu yana birçok iyileştirme geçirdi. Psikanalitik teori, yirminci yüzyılın son üçte birinde, 1960'lardan sonra psikolojik tedavilerle ilgili eleştirel söylem akışının bir parçası olarak tam olarak öne çıktı. Freud, beyin analizini ve fizyolojik çalışmalarını durdurmuş ve odağını zihni ve zihni oluşturan ilgili psikolojik özellikleri incelemeye, özgür birliktelik ve aktarım olgularını kullanarak tedaviye kaydırmıştı. Çalışması, yetişkinlerin zihinsel işleyişini etkileyebilecek çocukluk olaylarının tanınmasını vurguladı. Genetik ve daha sonra gelişimsel yönleri incelemesi psikanalitik teoriye özelliklerini kazandırdı. 1899'da Rüyaların Yorumu'nu yayınlamasıyla başlayan teorileri öne çıkmaya başladı.