İçeriğe atla

Semerkant (roman)

Semerkant
La Samarcande
EditörKorkut Erdul
YazarAmin Maalouf
ÇevirmenEsin Talu Çelikkan
Kapak sanatçısı
Nahide Dikel
Ülke Fransa
 Lübnan
DilFransızca
KonuÖmer Hayyam'ın Rubaiyat adlı eserinin tarih yolculuğu
TürRoman
Yayım(özgün)
1998 (Türkçe)
Yayımcı(özgün)
Yapı Kredi Yayınları (Türkçe)
Sayfa317
ISBN975-08-1003-1

Semerkant (Özgün adı: La Samarcande), Lübnan asıllı Fransız yazar Amin Maalouf'un yazdığı tarih ve dram türündeki bir romandır. Yapıt, İranlı şair ve gök bilimci Ömer Hayyam'ın Rubaiyat adlı elyazması eserinin 1072 yılında Semerkant'ta başlayan ve 1912'de Titanik'te biten hikâyesini ele almaktadır.[1] Roman, ilk olarak Esin Talu Çelikkan tarafından Türkçeye çevrilmiştir.

Arka kapak

"Titanic'te Rubaiyat! Doğu'nun çiçeği Batı'nın çiçekliğinde! Ey Hayyam, yaşadığımız şu güzel anı keşke görebilseydin!" Amin Maalouf bu kez Doğu'ya, İran'a bakıyor. Ömer Hayyam'ın Rubaiyat'ının çevresinde dönen iç içe iki öykü... 1072 yılında, Hayyam'ın Semerkant'ında başlayan ve 1912'de Atlantik'te bit(mey)en bir serüven... Bir elyazmasının yazılışının ve yüzlerce yıl sonra okunurken onun ve İran'ın tarihinin de okunuşunun öyküsü / tarihi...

Üslup

Yazar, kitabında tüm olanları Benjamin adlı karakterin kendi anlatısıyla aktarmış ve tarihe damgasını vuran üç önemli kişiyi (Ömer Hayyam, Nizamülmülk ve Hasan Sabbah) ve 20. yüzyıl başlarında İran’da gerçekleşen modernleşme çabalarını bu romanın esas teması olarak oluşturmuştur. Ömer Hayyam'ın Cihan adlı kadın şairle yaşadığı aşk ve Benjamin ile Şirin adlı kadın arasında geçen duygusal yakınlaşmalar, yine yazar Maalouf'un usta kalemiyle tüm olaylar arasında eritilerek sunulmuştur.[2]

Özet

Ömer Hayyam ilk kez Semerkant şehrine geldiğinde henüz 24 yaşındadır. Şehirde gezinirken bir grup bağnaz adamın, feylesof olmakla suçladıkları yaşlı birisini acımadan dövdüklerini görür ve olaya müdahale eder. Adamın, meşhur İslam bilgini ve hekimi İbn-i Sina'nın öğrencisi olduğunu öğrenen Ömer, adamı korumaya çalışır. Bunun üzerine kargaşa çıkar ve Ömer ile Façalı Surat denilen kavganın sorumlusu, Semerkant kadısı Ebu Tahir'in huzuruna çıkartılır. Ebu Tahir, önceden tanıştığı Ömer ile gece boyunca yalnız başına sohbet eder. Sohbetin sonlarına doğru Ebu Tahir, Ömer'e yaprakları boş bir defter hediye eder ve en güzel rubailerini artık bu deftere kaydetmesini istediğini söyler. Ömer defteri kabul eder.

Olaylar tatlıya bağlandıktan sonra Ömer ile Ebu Tahir, Semerkant'a gelen Karahan hükümdarı Nâsır Han'ın huzuruna giderler. Nâsır Han kibirli, ama halkı tarafından itibar görülen bir hükümdardır. Cömertliğinin bir göstergesi olarak kendisine itaat eden, güzel sözler eden, hürmette bulunan kişilerin ağzını altınla doldurur. Ömer ile konuştuktan sonra, onun da ağzını altınla doldurmak ister; ancak Ömer oruçlu olduğunu söyleyip bunu reddeder. Ömer'den ve onun keskin sözlerinden oldukça etkilenen Han ile Ömer arasında güzel bir dostluk kurulur.

Ömer'in aklı ise, bu ziyaret esnasında aniden gördüğü ve adının Cihan olduğunu öğrendiği genç, peçeli ve şair bir kadındadır. Kadından oldukça etkilenen Ömer, tüm gün onu düşünmekten kendini alıkoyamaz. Han'ın ziyaretinden sonra Ebu Tahir'in ayarladığı bir evde kalan Ömer, gece vakti Cihan'ın gizli bir şekilde evine girdiğini görür ve ikisi arasında o vakitten itibaren bir aşk başlar. Cihan, sarayda yaşayan şair bir kadındır. İkisi vakit buldukça buluşurlar, sabaha kadar yatarlar, sevişirler ve birbirlerine önemli birtakım hadiseleri anlatırlar. O sıralarda Semerkant sarayında en çok konuşulan konu Selçukluların durumuydu. Nispeten yeni kurulmuş bir hanedan olmasına karşın savaş alanında gün geçtikçe ilerleyen Selçuklu Türklerinin günün birinde Semerkant'a saldıracağı korkusu vardır. Ömer, doğduğu şehir olan Nişabur'a yıllar önce saldırdıkları için Selçukluları sevmemektedir ve Cihan'a onlardan bahseder: Tuğrul Bey'den, Çağrı Bey'den, Selçukluların işgallerinden, Tuğrul'un Abbâsî halifesinin kızıyla evlenmesinden, Alp Arslan'dan ve onun ölümünden günbegün konuşurlar.

Kitaba adını veren ve günümüzde Özbekistan sınırlarında bulunan Semerkant şehrinden bir görünüm (Shah-i Zinda)

Alp Arslan'ın bir savaş esiri tarafından öldürüldüğü haberi duyulunca Nâsır Han, taziyelerini bildirmek üzere Ebu Tahir'e bir grupla birlikte yola çıkmasını ister. Ömer de bu kafilenin içindedir. Taziye yerine varınca vezir Nizamülmülk ile tanışırlar. Nizam, Hayyam'ı bir sene sonrası için Selçuklu'nun başkenti Isfahan’a davet eder.

Ömer Hayyam bu tanışmanın ardından bir yıl geçince Isfahan'a doğru yola koyulur. Hayyam, yolculuğu sebebiyle Kaşan kentinden geçerken bir kervansarayda konaklamak ister ve burada Hasan Sabbah adında birisiyle tanışır; onunla bir gece aynı odayı paylaşır. Birlikte şafak sökene kadar sohbet ederler. Hayyam’ın o güne kadar tanıdığı en bilge kişi Hasan’dır. Hasan da Isfahan’a giderek Nizam’dan bir iş istemeyi planlamaktadır. Hayyam, Isfahan’da Nizam’ın huzuruna çıktığında, kendisinden sahib-i haber (casusların başı) olması istenir. Hayyam bir bilim insanı olduğunu ve hafiye olamayacağını belirtir. Ancak Nizam’a, Hasan Sabbah’ı önerir.

Nizam, bu işe Hayyam’ı layık görmesine rağmen Hasan’ı kabul etmek zorunda kalır. Hayyam, Selçuklu’nun mali desteği ile çalışmalarını sürdürür. Hasan ise, Nizamülmülk’ün vazgeçemediği yardımcılarından biri olur ve Nizam’a hizmet etmek yerine onun mevkiine geçmeye niyetlenir. Kısa sürede onu Nizam’dan soğutmak için Melikşah’a yakınlaşır. Nizam ile Melikşah arasına nifak sokmaya çalışır. En sonunda Melikşah'ın emrini gönüllü bir şekilde kabul edip devletin hazinesini rapor etmeye niyetlenince, Nizamülmülk tarafından planı ters tepilir. Sultan Melikşah, bu hatayı affetmeyeceğini söyleyip Hasan'ı oracıkta idam etmeye kalkışsa da Hayyam, Sultan'a onu öldürmemesini rica eder. Melikşah buna razı olur. En nihayetinde Hasan, ülkeden kovularak sürgüne gönderilir.

Romanda isimleri en çok geçen tarihi karakterler olan Ömer Hayyam (üstte) ve Hasan Sabbah (altta)

Hasan, emelleri uğruna bir şekilde Selçuklulardan kurtulur, bir süre eğitim ve gezgin hayatı sürdükten sonra mezhep ve kültürlerinin tehlike altında olduğunu düşünen bir kısım Acem halkını cennet vaadi ile kandırır. Ünlü Haşşaşiyûn tarikatını kurarak Alamut Kalesi'ne yerleşir. Hasan Sabbah’ın vaazlarıyla ve cennet vaatleriyle sarhoş olan insanlar intihar saldırıları düzenlemeye başlar. Bu kişilere fedai denilir ve Hasan Sabbah fedailerine, "Ölmek, öldürmekten yücedir." deyip bu anlayış üzerinde eğitir. Her fedai, nüfuzlu bir kimseyi öldürüp kaçmak yerine, olay yerinde halk tarafından öldürülmeyi bekler. Böylece her fedai öldüğünde halktan onlarca kişi fedailer arasına katılır.

Hasan’ın amacı, bu tarikat yardımıyla Nizam ve Melikşah’tan intikam almaktır. Nitekim müritleri ve Melikşah'ın sayesinde Nizam'ı suikast girişimiyle öldürmeyi başarır. Nizam'dan otuz beş gün sonra da Nizam'ın has adamları, onun ölümünde parmağı olduğunu düşündükleri için, intikam amacıyla Melikşah'ı zehir aracılığıyla öldürürler.

Yaşanan tüm bu kargaşalardan sonra Hayyam, Nizamülmülk'e sıkı bağlı olan Vartan adındaki bir koruma yardımıyla Selçuklu'nun başkenti Isfahan'dan ayrılır ve Merv şehrine gider. Bu sıralarda Semerkant elyazması ile Rubaiyat adlı kitabı yazar. Bu kitap, bu tarihî kişilerin hayatında çok önemli noktalarda rol oynamıştır. Bu sıralarda Hasan Sabbah, yalnızlık duygusundan bunaldığı için eski dostu Ömer'e bir mektup yazar ve onu Alamut Kalesi'ne ebediyen davet eder; ona her türlü ilim desteğinde bulunacağını, kalede muazzam büyüklükte bir kütüphane olduğunu da belirtir. Ömer oralı olmaz.

Bunun üzerine Ömer'in elyazması, bir gece ansızın Hasan'ın adamları tarafından kaçırılır ve Alamut Kalesi'ne getirilir. Hasan bu kitabı kalede çok iyi muhafaza eder, ancak o ölünce de sahipsiz kalır. Ömer Hayyam da tüm yaşananların üzerine doğum yeri olan Nişabur'a çekilir ve 4 Aralık 1131 tarihinde orada son nefesini verir. Elyazması ise, kalede yıllar boyunca kalır.

1256 yılına gelindiğinde Alamut Kalesi, Hülâgû Han komutasındaki Moğol ordusu tarafından ele geçirilir, yakılır ve meşhur Alamut kütüphanesi kül olur. Ancak içeriye önceden giren Fars asıllı Moğol tarihçisi Cüveynî, Hayyam'ın elyazmasını yanmadan kurtarmayı başarır. Ve o tarihten sonra yazma, kayıplara karışır.

19. yüzyılın sonlarına gelindiğinde, Ömer Hayyam’ın 1873 yılında dünyada yeniden popüleritesi artmaya başlamıştır. Hasan Sabbah’la birlikte ortadan kaybolan Rubaiyat’ın kopyaları da tüm dünyaya yayılmaya başlamıştır. Hayyam’a olan hayranlıkları nedeniyle Lesage çifti yeni doğan oğulları Benjamin’e ikinci bir isim olarak Omar (Ömer’in İngilizce yazımı) adını koymuşlardır.

Benjamin 15 yaşına gelince, kendi ismini taşıdığı Hayyam’ı merak ederek onu araştırmaya ve Farsça öğrenmeye başlamıştır. Daha sonra Hayyam’ın zamanında ve kendi çağında insanları o denli çok etkileyen “Rubaiyat”ın peşine düşmüştür. Önce İstanbul’a gitmiş ve oradan da İran’a geçmiştir.

Bu sırada İran Şahı’nın torunu Şirin’le tanışmış ve ona aşık olmuştur. Benjamin, İran’da birçok macera yaşayarak 1910’larda İran’daki modernleşme hareketlerine katılmıştır. Sonunda Benjamin, Şirin’le birlikte Semerkant elyazmasına ulaşarak Amerika’ya gitmek üzere İran’dan ayrılmıştır.

Bunun için önce İngiltere’ye gitmişler ve oradan da Titanic gemisine binerek Amerika’ya doğru denize açılmışlardır. Ne yazık ki yaklaşık bin yıl önce kaybolup, o anda yeniden ortaya çıkan “Rubaiyat”, Titanic’in batmasıyla sonsuzluğa karışmıştır. Benjamin ve Şirin kurtularak başka bir gemiyle New York’a ulaşmışlardır. Limandaki karışıklıkta tıpkı “Rubaiyat” gibi Şirin de sonsuza dek kaybolmuştur.

Maalouf yapıtında, ciddi şekilde ölümcülleştirilen mezhep aidiyetini vurgulamak amacıyla bu üç önemli şahsı kullanmıştır. Haşşaşiyûn tarikatındaki insanların diğer tüm aidiyetlerini (dil, vatan, ırk, hatta din) bir kenara iterek kimliklerini sadece mezhepleri şiaya göre belirlemiş ve mezhepleri farklı olduğu için kendi kardeşlerini bile öldürebilecek birer katile dönüşmüşlerdir.

Sonuç olarak Maalouf; 1900’lerde Tebriz’deki durumu incelerken de Doğu'nun bir uyanış ve modernleşme sürecine girmiş olduğu, İran’daki direnişe ve yenilikçilerin vermiş oldukları uğraşlara dikkat çekmiştir. 20. yüzyıl başlarında İran’da gerçekleşen modernleşme çabalarını iyi anlamak ve farklı bir bakış açısıyla değerlendirebilmek için, bu kitaptan öğrenilecek ve dersler çıkarılacak önemli tarihi ve siyasi olaylar bulunmaktadır.

Karakterler

Romanın kurgusal karakterlerine ek olarak birçok tarihi şahıs konu edilmektedir. Bunların başında Rubaiyat yazmasının yaratıcısı Ömer Hayyam gelir. Romanın ikinci yarısının baş kahramanı olan Amerikalı orientalist Benjamin O. Lesage ise kurgusal bir karakterdir.[3]

Tarihi şahıslar

Ayrıca bakınız

Kaynakça

  1. ^ "Amin Maalouf Kitapları: Akıcı Anlatımıyla Bir Solukta Bitireceğiniz 11 Kitap". ListeList. 27 Haziran 2021. 28 Haziran 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 20 Mart 2022. 
  2. ^ "Amin Maalouf kimdir? Amin Maalouf'un Biyografisi". Yeni Alanya Gazetesi. 31 Temmuz 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 20 Mart 2022. 
  3. ^ "Semerkant Hakkında ve Konu Özet Tahlil Amin Maalouf | YORUMLAR | ESA". edebiyatvesanatakademisi.com. 29 Ekim 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 20 Mart 2022. 

Alıntılar

  • Amin Maalouf, Semerkant, 1988, çeviren: Esin Talu Çelikkan, YKY 24. baskı; kapak
  • Amin Maalouf, Semerkant, 2020, çeviren: Ali Berktay, YKY 97. baskı; kapak

Dış bağlantılar

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Amin Maalouf</span> Lübnan doğumlu Fransız yazar

Amin Maalouf ya da Emin Maluf, kitaplarını Fransızca yazan Lübnanlı yazardır. 1976'dan beri Fransa'da yaşamaktadır. Yazar, 1993 yılında Goncourt Akademisi Edebiyat Ödülü'ne layık görülmüştür. Kitapları 40'tan fazla dile çevrilmiş ve eserleri, Fransa'da ve çevrildiği birçok dilde geniş okur kitlesine ulaşmıştır.

<span class="mw-page-title-main">I. Süleyman Şah</span> Anadolu Selçuklu Devletinin kurucusu ve ilk hükümdarı

Kutalmışoğlu Süleyman Şah veya kısaca Kutalmışoğlu, Türkiye Selçuklu Devleti'nin kurucusudur. Selçuk Bey'in oğlu Arslan Yabgu'nun torunudur. Babası Kutalmış Bey'dir. Erhan Afyoncu'nun tespitlerine göre mezarı Halep Kapısı'ndadır. Kutalmışoğlu Süleyman Şah öldüğünde Caber Kalesi'ne defnedildiği yönündeki rivayetler doğru değildir. Zira Kutalmışoğlu öldürüldüğünde Caber Kalesi henüz Selçuklu Hanedanı tarafından ele geçirilmemişti.

<span class="mw-page-title-main">Mâverâünnehir</span> Tarihî bölge

Maveraünnehir, Orta Asya'da, Ceyhun ve Seyhun nehirleri arasında kalan tarihi bölge.

<span class="mw-page-title-main">Haşhaşîler</span> Nizârî–İsmaili koluna mensup dinî ve siyasi tarikat

Haşhâşîler (Arapça: حشیشیة Haşîşiyye ya da Arapça: حشاشون Haşşaşun), Sabbâhîler ya da Suikastçılar (İngilizce: Assassins), Şî'a mezhebinin İsmâîliyye koluna mensup din adamı Hasan bin Sabbah tarafından 1090 yılının Eylül ayında Alamut Kalesi'ni (Elemût) zapt ettiğinde kurulmuş olan dinî tarikat ve siyasî örgüt.

<span class="mw-page-title-main">Ömer Hayyam</span> Fars şair, filozof, matematikçi ve astronom (1048–1131)

Gıyaseddin Ebu'l-Feth Ömer ibni İbrahim Nişaburi, yaygın olarak bilinen ismiyle Ömer Hayyam, Fars polimat, matematikçi, astronom, tarihçi, filozof ve şairdi. Selçuklu İmparatorluğu'nun ilk başkenti olan Nişabur'da doğdu. Bir bilgin olarak, Birinci Haçlı Seferi sırasında Selçuklu hanedanının yönetimiyle çağdaştı.

<span class="mw-page-title-main">Hasan Sabbah</span> Nizârî–İsmaili Devletinin ve Haşhaşî fedai tarikatının kurucusu ve ilk lideri (1050–1124)

Hasan Sabbah, Nizârî-İsmaili Devleti'nin ve Haşhaşî fedai tarikatının kurucusu ve ilk lideridir. Şii mezhebine bağlı olan İsmaililik alt mezhebindendir.

<span class="mw-page-title-main">I. Melikşah</span> 3. Büyük Selçuklu Devleti Sultanı

I. Melikşah, Türk, Büyük Selçuklu İmparatorluğu hükümdarı.

<span class="mw-page-title-main">Alamut Kalesi</span> Haşhaşîler tarikatının merkezi olan kale

Alamut Kalesi, ya da Elemût – Belde't-ûl'İkbâl ; Nizârî-İsmaili Devleti'nin ve Haşhaşîler tarikatının yönetim merkezi konumunda olan ve Hazar Denizi güneyinde, İran'ın Kazvin şehri sınırları içerisinde yer alan bir kaledir. Kelime mânâsı olarak "Kartal Yuvası" anlamına gelmektedir. Rivayete göre Cüstânîler kralı Veşudan İbn-i Cüstan tarafından inşa ettirilmiştir. Ebced hesabına göre ise "Elemût", Hicrî 483 yılına tekâbül etmektedir ki, bu sayı da kalenin tarikat kurucusu Hasan Sabbah tarafından zaptedildiği yıla karşılık gelmektedir. Alamut Kalesi, Hasan bin Sabbah tarafından fethedilene kadar Cüstânîler'in denetimi altında kalmıştır. Hasan Sabbah'ın eline geçen kale, Haşhaşiler'in karargâhı hâline gelmiştir. Kale, 1256 yılında, Bağdat İşgali'ne giden Hülâgû Han komutasındaki Moğol ordusu tarafından Haşhaşiler'i yok etmek amacıyla ele geçirilmiş ve kalede bulunan neredeyse tüm Haşhaşiler öldürülmüştür. Kale tahrip edilmiş, içinde bulunan ünlü kütüphanesi de yakılmıştır.

<span class="mw-page-title-main">Muhammed Tapar</span> Büyük Selçuklu Devleti sultanı

Muhammed Tapar ya da Gıyaseddîn Muhammed Tapar Büyük Selçuklu Sultanı ve Melikşah'ın oğlu.

<span class="mw-page-title-main">Nizâmülmülk</span> Büyük Selçuklu Devletinin başveziri

Nizâmülmülk veya gerçek adıyla Ebu Ali Kıvamuddin Hasan bin Ali bin İshak et-Tûsî, Büyük Selçuklu İmparatorluğu'nun baş veziri ve Siyâsetnâme adlı eserin yazarı olan Fars devlet adamı ve siyaset bilimcisidir. Devlet yönetiminde bir hayli etkili olan Nizâmülmülk; Alp Arslan ve Melikşah dönemlerinde vezirlik yapmıştır. "Nizâmülmülk" ismi, "devletin düzeni" anlamına gelir.

<span class="mw-page-title-main">Tus, İran</span> İranda antik bir şehir

Tus Toos veya Tous veya Tus Tūs olarak bilinen, eski Yunanca Susia olarak bilinen İran'da Razavi Horasan eyaletinde antik bir şehirdir. Eskiden Partlar zamanında şehir Susia ismiyle bilinirdi. Yaşlı Pliny lakabıyla tanınan Romalı subay ve ansiklopedi yazarı Gaius Plinius Secundus'a (23-79) göre Susia, kaliteli ünlü baldıranotu ile tanınmıştır.

<span class="mw-page-title-main">Alâeddin Atâ Melik Cüveynî</span> 13. yy.da yaşamış olan Fars asıllı Moğol tarihçi.

Alâeddin Atâ Melik Cüveynî, Farslı bir Moğol tarihçisi. Moğol İmparatorluğu hesabına Tarih-i Cihan Güşa ismindeki kitabı yazmıştır.

<span class="mw-page-title-main">İranlı bilim insanları listesi</span> İran kökenli bilim insanları listesi

Bu liste İranî kökenli bilim insanlarını içermektedir.

<span class="mw-page-title-main">Bâtınîlik</span> İslam dininin kutsal kitabı olan Kuranın bâtıni tevillere dayanan ezoterik yorumu

Bâtınîlik ya da Bâtınîyye ; İslamda Kur'an ayetlerinin görünür anlamlarının dışında, daha derinde gerçek anlamları bulunduğu inancı, ayetleri buna göre yorumlayan akıma Bâtınîlik, bu düşünceyi benimseyen kişiye de Bâtınî denir. Şiîlikte bu anlamları ancak Tanrı ile ilişki kurabilen ve Ali'nin soyundan gelen masum On İki İmam'ın bilebileceğine inanılır.

Bu devirde Anadolu'da Bâtınîliğin en önemli propaganda merkezini Sultan Mes'ud evvel tarafından yaptırılmış olan Mes'udiye tekkesi temsil ediyordu. Anadolu Selçukluları’nın nüfuz ve hâkimiyet sahaları tamamen Moğollar’ın denetim ve müsaadesine tâbi bulunuyordu. Birçok şehirlerde İlhanlılar’ın himâyesi altında Şiîliği neşreden “Bâtın’ûl-Mezhep Babalar” tarafından açılan zâviyelerin sayıları da gün geçtikçe artmaktaydı. Moğollar'ın nüfuzuyla Mes'udiye Medresesi müderrisi Sünnî âlimlerden “Şeyh Mecd’ed-Dîn İsâ” azledilerek yerine Şîʿa-i Bâtıniyye’nin en değerli dâîlerinden “Şems’ed-Dîn Ahmed Baba” atandı.

<span class="mw-page-title-main">Kiyâ Büzürgümmîd</span>

Kiyâ Büzürgümmîd, Nizarîler'in Alamut Kalesi'nde Hasan Sabbah'tan sonraki ikinci komutanı.

Şiîliğin kronolojik tarihi Nüfuslarına göre bir tahmin yapılacak olunursa, yaklaşık olarak Dünya'daki toplam Müslüman nüfusun %87-88'i Sünni ve yaklaşık %11-12'si de büyük bir ekseriyeti Onikiciler i'tikadına mensup olan Şiîler'den müteşekkildir. 12-15 Milyon arasında olan İsmaili nüfusu da Şiîliğin içerisinde yaklaşık olarak %10'nun üzerinde, tüm İslâm Dîni içerisinde ise %1'in hemen üzerindedir.

<i>Alpaslanın Fedaisi Alpago</i> 1967 yapımı Türk sinema filmi

Alpaslan'ın Fedaisi Alpago, 1967 yılı Türk yapımı sinema filmi.

Selçuklu veziri Nizâmülmülk, İsmâililerin bölgedeki faaliyetlerine son vermek ve Hasan Sabbah'ı ortadan kaldırmak için Sultan I. Melikşah'ı ikna ederek 1092 yılının Haziran-Temmuz aylarında Emir Arslantaş komutasında 1000 kişilik bir ordu hazırladı ve Alamut Kalesini kuşattı. Kuşatma aylarca sürdü. Tarihçi Ata Melik Cüveyni'nin aktardığına göre, kalede başta 60-70 asker vardı ve erzakları azdı. Dai Dihdar Ebu Ali el- Ardistani, Rudbar ve Kazvin'den topladığı 300 kişi ile yardıma geldi. Emrindeki askerler kuşatmayı yarıp, kaleye girmeyi başardı. Ekim-Kasım ayları arasında karşı saldırı yapıldı ve Selçuklu ordusu geri çekildi. Aynı yıl Sultan Melikşah, bu sefer Kızıl Sarığ komutasındaki bir orduyu Alamutu alması için gönderdi. Kuşatma sürerken Sultan Melikşah öldü bunun üzerine kuşatma kaldırıldı. Hasan Sabbah Nizamülmülk'ten intikam almak için Ebu Tahir Arrani isimli bir fedaiyi görevlendirdi. Fedai 14 Ekim 1092'de Nizamülmülk'ün Karargahına şikayeti olan bir Sufi kılığında girdi. Vezire dilekçe vermek için yanına yaklaştı ve koynundan çıkardığı bıçakla onu öldürdü. Kaçarken ayağı çadır ipine takıldı ve düştü. Askerler üstüne atlayıp onu öldürdüler. Bu Haşhaşi'lerin düzenlediği ilk suikasttır.

Nizârî-Selçuklu savaşları, Büyük Selçuklu İmparatorluğu, bağlı eyaletler, beylikler ve azınlık Nizari İsmaililere (Suikastçılar) karşı yerel Sünni nüfus arasında yeni bir düzen kurma misyonu başladığında çatışmalar başladı. İmparatorluk içindeki hanedan mücadelelerinden faydalanan ve etkili, geleneksel olmayan taktikler uygulayan Nizariler, başlangıçta inançlarını yayma ve bir güç tabanı oluşturmada başarılıydı, ancak hareket kısa süre sonra zayıfladı. Selçuklular uzun süreli savaşlardan sonra Nizarileri yok etmeyi başaramadılar ve Nizari gücünün varlığını kabul ederek onlarla anlaşmaya çalıştılar.