İçeriğe atla

Sebepsiz zenginleşme

Sebepsiz zenginleşme veya haksız zenginleşme, bir kimsenin mal varlığında haklı bir nedene dayanmaksızın, başkasının zararına meydana gelen zenginleşmedir. Geçerli bir hukuksal neden bulunmadan, hukuksal bir neden gerçekleşmeden ya da hukuksal neden sona erdikten sonra bir işlem yapılması ve borç olmayan bir edimin ödenmesi gibi durumlarda ortaya çıkar.

Giriş

Sebepsiz zenginleşme kanundan doğan borçlardan olup, Borçlar Kanunu'nun 77.-87. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Borçlar Kanunu'nda sebepsiz zenginleşmeye ilişkin hükümler, genel hükümler arasında düzenlendiği için, aksine bir hüküm olmadıkça, diğer özel hukuk alanlarında da uygulanır.

Haklı bir sebep olmadığı halde başkası aleyhine zenginleşme olarak tanımlanmaktadır. Sebepsiz zenginleşen kişi, bu zenginleşmeyi, aleyhine zenginleştiği şahsa iade etmek mecburiyetindedir (BK 77/1). Sebepsiz zenginleşmeden doğan borç ilişkisinde haklı bir sebep olmaksızın başka bir şahıs aleyhine zenginleşen kimsenin malvarlığında meydana gelen artışın (zenginleşmenin) aynen veya nakden iadesi söz konusudur. Dolayısıyla hukuk düzeni, malvarlığı sebepsiz olarak başkası aleyhine artan kişiye müeyyide olarak bu zenginleşmeyi iade borcu yüklemek suretiyle hukuki değerler arasında bozulmuş olan dengeyi yeniden kurmuş olur.

Sebepsiz zenginleşme ilişkisinin tarafları

Sebepsiz zenginleşme, borç ilişkisi kuran bir borç kaynağı olup, doğrudan doğruya kanundan doğduğundan; bu ilişki bir hukuki muameleye veya haksız bir fiile dayanmamaktadır.

Her borç ilişkisinde olduğu gibi sebepsiz zenginleşmede de bir borçlu ve bir alacaklı vardır.

Sebepsiz zenginleşme ilişkisinin borçlusu, malvarlığı haklı bir sebep olmaksızın başkası aleyhine artan (zenginleşen) kişidir, aleyhine sebepsiz zenginleşme davası açılması halinde davalı olur. İşbu borç ilişkisinde malvarlığı kendisi aleyhine artmış olan kişi de alacaklı, dava açması durumunda davacıdır.

Kaynağına göre sebepsiz zenginleşme

  1. Kazandırmadan doğan sebepsiz zenginleşme : Burada sebepsiz zenginleşme, alacaklının borçlu lehine yapmış olduğu bir kazandırmadan doğar; kazananın malvarlığı artarken, kazandıranın malvarlığı kazanma oranında azalır. Örneğin hukuken geçerli olmayan bir sözleşmenin sonucu olarak yapılan edim sebepsiz zenginleşmeye neden olur.
  2. Müdahaleden doğan sebepsiz zenginleşme : Başka bir kişinin bir hakkını veya hukuki bir değerini ihlal eden fiil sonucunda, zarar görenin malvarlığında azalma söz konusu iken, müdahale eden şahsın malvarlığında aynı oranda bir zenginleşme olur.
  3. Beklenmeyen Halden doğan sebepsiz zenginleşme : Burada taraflar dışında bir şahsın fiilinden yahut bir tabiat olayından meydana gelen bir sebepsiz zenginleşme söz konusudur. Üçüncü şahsın fiilinden kaynaklanan sebepsiz zenginleşmede üçüncü kişinin kusurlu olup olmaması ya da filinin hukuka aykırı olup olmaması göz önüne alınmaz.

Sebepsiz zenginleşmenin şartları

  1. Borçlunun malvarlığında bir zenginleşme meydana gelmiş olmalıdır. Malvarlığında meydana gelen çoğalmaya zenginleşme adı verilir.
  2. Bu zenginleşme başka bir şahıs zararına meydana gelmiş olmalıdır.
  3. Zenginleşme ile zenginleştirici olay arasında illiyet bağı olmalıdır. Borçlunun malvarlığında başkası zararına meydana gelen zenginleşme; yukarıda sayılan kazandırma, müdahale veya beklenmeyen hal gibi zenginleştirici nedenlerden birinden kaynaklanmalıdır. Zaten ancak bu şekilde alacaklının malvarlığında gerçekleşen zenginleşme alacaklı aleyhine meydana geçmiş olur. Zenginleşme ile sebepsiz zenginleşmeye neden olan olay (kazandırma, müdahale veya beklenmeyen hal) arasında illiyet bağı bulunmaz ise, zenginleşme başkası aleyhine gerçekleşmiş sayılamaz.
    Burada meydana gelen zenginleşme ile zenginleştirici olay arasında tabii illiyet bağı (yani zorunlu şart teorisi) yeterli olup, ayrıca uygun illiyet bağına gerek yoktur.
  4. Zenginleşme haklı bir nedene dayanmamalıdır.

Zenginleşenin İade Yükümlülüğü

Borçlar Kanunu'nun 77. maddesine göre; haklı bir sebep olmaksızın başkası zararına zenginleşen kimse, bu zenginleşmeyi iade etmek zorundadır.

İade Borcunun Konusu

Zenginleşme konusu şey, ferden muayyen bir şey ise ve zenginleşen kişinin malvarlığında aynen bulunuyorsa, hukukumuzda illilik ilkesi gereğince zenginleşenin söz konusu şeyin mülkiyetini kazanması mümkün değildir.

Mülkiyetin kazanılması söz konusu olmadığından ve alacaklı halen bu şeyin maliki olduğundan, bu durumda sebepsiz zenginleşme davası değil, istihkak davası açar ve şeyin aynen iadesini talep eder. İstihkak davasının mümkün olmadığı durumlarda ise sebepsiz zenginleşme davası açılarak şeyin aynen iadesi talep edilir. Aynen iadenin mümkün olmadığı durumlarda zenginleşme değer üzerinden (para olarak, nakden) iade edilir.

İade borcunun kapsamı

Zenginleşenin iyiniyetli olduğu hallerde iade borcunun kapsamı

BK 63/1'e göre iyiniyetli zenginleşenin iade borcunun kapsamı, fiilen elde ettiği değil, fakat iadesinin talep edildiği anda malvarlığında mevcut olan, henüz elden çıkarmadığı zenginleşme ile sınırlıdır.
İyiniyetli zilyet elinden çıkarmış olduğu zenginleşmeyi, ikame bir değer girmemişse iade etmek zorunda değildir. Bu durumda iade borcu kalkar (zenginleşme düşer).
Zenginleşenin elden çıkarmış olduğu zenginleşmenin iade yükümlülüğünden kurtulabilmesi için, elden çıkarma anında iyiniyetli olması gerekir. Zenginleşmenin haklı bir sebep olmaksızın gerçekleştiğini bilmeyen veya bilmek zorunda olmayan kişi iyiniyetli zenginleşendir.

Zenginleşenin kötüniyetli olduğu hallerde iade borcunun kapsamı

BK 80/2'ye göre zenginleşen, zenginleşmeyi kötüniyetle elden çıkarmışsa, elden çıkardığı zenginleşmenin tamamını iade ile yükümlüdür.
İyiniyetle zenginleşenden farklı olarak kötüniyetli zenginleşen elden çıkardığı zenginleşmeyi de iade etmek zorundadır.
Zenginleşmenin haklı bir sebep olmaksızın gerçekleştiğini bilen veya bilmesi gereken kişi kötüniyetli zenginleşendir.

Zenginleşen zenginleşme anından itibaren kötüniyetli ise, zenginleşmenin tamamını iade etmekle yükümlüdür. Buna karşılık zenginleşen sonradan kötüniyetli olmuş ise, zenginleşmenin meydana geldiği anla kötüniyetli olduğu an arasındaki zamanda iyiniyetli zilyedin iade borcu; daha sonra ise kötüniyetli zilyedi iade borcu söz konusu olur.

İlgili Araştırma Makaleleri

Kefalet, hukuki işlem türleri yönünden bakıldığında, bir sözleşmedir. Kefalet güvence sağlama amacına yönelik sözleşmeler arasında yer alır.

<span class="mw-page-title-main">Dava</span>

Dava, bir hakkın, devlet kanalıyla devletin organları olan mahkemeler vasıtasıyla kullanılmasıdır. Dava; asli ve feri olur. İhtilaflı ve ihtilafsız veya ceza davası, hukuk davası, idari dava, amme (kamu) davası, şahsi dava olarak da tarif edilir. Tek başına dava sözcüğü, sıklıkla hukuk davalarını işaret eder.

Poliçe, Türk Ticaret Kanunu'nda düzenlenen, keşideci (düzenleyen), muhatap ve lehtardan oluşan, üçlü bir havale ilişkisini barındıran bir kambiyo senedi türüdür.

<span class="mw-page-title-main">Borç</span> geri verilmek üzere alınan veya ödenmesi gerekli para veya başka bir şey

Borç, geniş anlamda, bir borç ilişkisini, dar anlamda ise borçlu tarafın ödemekle yükümlü olduğu parasal değeri ya da yerine getirme taahhüdünde olduğu edimi ifade eder. Hukuki alanda kullanılışı, geniş anlamıdır. Borç ilişkisi, borçlu ve alacaklı olmak üzere iki taraf arasında bir edimin yerine getirilmesine dayanan hukuki bağdır. Edim, borçlu açısından bakıldığında borç, alacaklı açısından bakıldığında ise alacaktır. İki farklı kelime aynı davranışın iki farklı açıdan bakılması ile oluşturulmuş adlandırmalardır. Edim fiili, yapma, yapmama veyâ verme olarak üç şekilde tezâhür edebilir.

Deniz ticareti hukuku, deniz üzerinde yürütülen ticari ilişkileri düzenleyen hukuk dalıdır. 29/06/1956 tarihli ve 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nda deniz ticaretini konu alan bazı başlıklar şunlardır:

Hukukun herkes bakımından bağlayıcı olması gerekir. Kişiler bazen olması gereken gibi davranırlar, bazen de bu düzeni bozarlar. Hukukun var oluş nedenlerinden biri de bu noktada başlar. Yani toplumun düzenini korunması durumu. Devreye giren hukuki kuralları çiğneyen kişilerin bu yanlış davranışlarına engel olunur ve o kişilere bu kurallara uymaya zorunlu kılınır. Yaptırım bir hukuk kuralına aykırı davranılmasının sonucunda yol açılan zararın ortadan kaldırılmasını amaçlar. Kısaca yaptırım "Bir hukuk kuralına aykırı davranılması halinde hukuk düzenince öngörülen sonuçtur.". Yaptırım bir hukuk kuralını diğer sosyal düzen kurallarından ayırır.

<span class="mw-page-title-main">Cavit Çağlar</span> Türk iş insanı, siyasetçi ve spor yöneticisi

Cavit Çağlar Türk iş insanı, medya patronu, siyasetçi ve eski spor yöneticisi. Bursaspor'un 10. başkanıydı. Bursa Milletvekilliği ve Devlet Bakanlığı görevlerinde bulundu. Nergis Holding'in ve Olay Medya Grubunun sahibidir.

Zaman aşımı hukuk kurallarının kişilere tanıdığı hakların, getirdiği yaptırımların yine hukuk kuralları ile belirlenen süreleri aşmasıdır. Bir diğer deyişle bir hak hukuk kuralında öngörülen sürede kullanılmadığında hukuk düzeninde bir takım sonuçlar doğmaktadır. Zaman aşımı, hak düşürücü süre bu sürelerdendir.

<span class="mw-page-title-main">Hak</span> Kişinin hukuken korunan ve kendisine bu korumadan yararlanma yetkisi veren menfaat

Hak, kişilerin hukuk düzenince korunan menfaatleridir. Kişilerin lehlerine olan bir durumun kanunlar tarafından korunması, bu korumaya uymayan kişilere karşı ise kanuni girişimlerde bulunulması gibi yetkiler verir. Esasen Arapçada hukuk kelimesinin tekil hâli olan bu kelime, zamanla kişilerin hukuken korunan menfaatlerini tanımlamak için kullanılırken, hakların oluşturduğu düzene ise hukuk adı verilmiştir.

Aynî hak, kişilerin eşya üzerinde doğrudan doğruya hakimiyetini sağlayan ve bu nedenle herkese karşı ileri sürülebilen haklardandır. Özellikle de eşya hukukunda, hak sahibinin, söz konusu eşya üzerindeki tasarruf yetkisini tespit etme bakımından, hakkın sınırının tespit edilmesi büyük önem taşımaktadır. Bu hakkın aynî hak olması hâlinde farklı, olmaması hâlinde farklı hükümler uygulanabilecektir.

Tacir ya da tüccar, başkası tarafından üretilen malların ticaretini yapan kimse.

Basit şekliyle taksir bir kişinin kendisinden beklenen özen ve dikkati göstermeden sergilediği davranışın kanunda öngörülen sonuca yol açması durumudur.

Tazminat, hukuka aykırı bir eylem sonucunda meydana gelen maddi veya manevi zarara karşılık olarak ödenen bedel, zarar ödencesidir. Tazminat zararların giderilmesini amacıyla sorumlu tarafından zarar görene ödenen veya mahkeme tarafından ödenmesine karar verilen parasal veya bir değer veya edimdir. Mahkemelerce kişilik haklarının uğradığı zararları gidermek için manevi tazminat, hukuka aykırı eylem nedeniyle mal varlığında yaşanan eksilmeleri karşılamak üzere maddi tazminat veya bir hukuka aykırı eylemin yarattığı düşünülen tüm zararın ödetilmesi amacıyla cezalandırıcı tazminat ödenmesine karar verilebilir.

Haksız fiil, hukuk kurallarına aykırı bir şekilde diğer bir kişinin malvarlığı veya şahıs varlığında zarar meydana gelmesine neden olan eylemdir. Bir haksız fiilden bahsedilebilmesi için zarara sebep olan fiilin öncelikle hukuka aykırı olması gerekir. Hukuka aykırı fiil maddi ya da manevi bir zarara neden olmalıdır. Zarara sebep olan kişi fiilinden dolayı kusurlu olmalı ve zararla zarara uğratan fiil arasında neden sonuç ilişkisi olarak da ifade edilebilecek bir illiyet bağı bulunmalıdır.

Hukukî sebepten soyutluk ilkesi, borçlandırıcı işlemde meydana gelen bir iptal sebebinin, tasarruf işleminin iptal olmasına sebep olmayacağını ifade eder.

Ahlakın Soykütüğü Üstüne: Bir Kavga Yazısı, Alman filozof Friedrich Nietzsche’nin son dönem yapıtlarındandır. Önsöz ve üç bölümden oluşan eser, 1887 yılının temmuz ve ağustos aylarında yazılmış ve aynı yılın kasım ayında basılmıştır. Nietzsche bu kitapta ceza,suç, adalet, hınç duygusu, vicdan gibi ahlaki kavramların tarihsel gelişimini inceleyip, Yahudiliğin ve Hristiyanlığın modern Avrupa kültüründe hakim kıldıkları 'ahlaki önyargıların' eleştirisini yapar. Nietzsche yorumcuları tarafından onun en sistematik kitabı olarak görülen Ahlakın Soykütüğü Üstüne, modern Avrupa kültürünün en önemli yapıtlarından biri olarak kabul edilmektedir.

Soykütüğü ya da soy kütüğü, sosyal bilimlerde kullanılan tarihsel bir yöntemdir. Friedrich Nietzsche ve Michel Foucault tarafından kullanılan bir yöntemdir. Türk Dil Kurumu’nun Büyük Türkçe Sözlüğü’ne göre soykütüğünün iki anlamı vardır. İlki, “dünyaca tanınmış ve/veya Türkiye'de mahalli olarak geliştirilmiş ırkların özelliklerini gösteren, ırk özelliklerinin ve verim düzeylerinin iyileştirilmesi amacıyla, teknik açıdan genetik özelliklerini belirlenerek ırkıyla ilgili üretim ve seleksiyon etkinliklerini yönlendirmek ve bu sayede ekonomik değerlendirmeyi yapabilmek için oluşturulan bir sistem”dir. İkincisi ise “genetik bir hastalığın incelenmesi ve değerlendirilmesinde yararlı olan, uluslararası kabul edilen standart sembolleri kullanarak aile bireylerinin hastalık göstermesi, hastalık nedeniyle ölümleri, düşükler, evlilikleri, akrabalarında hastalığın tekrar durumları gibi bilgileri içeren şematik gösterimi, pedigri” anlamındadır. Ancak kavram, soy bilim olarak da adlandırılmaktadır. Soy bilim, “tarihte ailelerin, soyların kökenlerini, atalardan torunlara dek sıralanışlarını ve akrabalık ilişkilerini inceleyen bilim dalıdır.” İngilizcede “genealogy” kavramına karşılık gelmektedir. İngilizce kelimenin sonundaki “logy” kelimesinden dolayı kavramın soy bilim olarak değerlendirilmesi daha doğrudur. Aksi takdirde kütük kelimesi bilim kelimesini tam anlamıyla karşılayamamaktadır. Ayrıca soykütüğü kelimesi, soyağacı anlamına da gelmekte olup farklı kavramları çağrıştırmaktadır. Soy bilim kavramı, felsefede bir kavramı içinde bulunduğumuz zamana göre (present) ele alan tarihsel bir yöntem olarak değerlendirilebilir. Bu bağlamdaki kullanım Friedrich Nietzsche ile başlamıştır.

Kamu gücü, idarenin kamu yararı amacını gerçekleştirebilmesi için sahip olduğu ayrıcalıkları ve yükümlülükleri ifade eden bir kavramdır. İdarenin kamu gücü olmadan yürüttüğü faaliyetler özel hukukun kapsamına girmekte olup bu davalar adli yargıda görülür. Bu sebeple özel hukukun kapsamını aşan birtakım yetki ve yükümlülükleri kamu gücü olarak tanımlanır ve bundan doğan davalar idari yargıda görülür.

"Borç tuzağı diplomasisi", alacaklı bir ülke ya da kurumun borç alan bir ülkeye kısmen ya da yalnızca borç verenin siyasi gücünü artırmak için borç verdiği uluslararası finansal ilişkileri tanımlamak için kullanılan bir terimdir. Ancak bu terim yerine "Stratejik tuzak diplomasisi" teriminin kullanılmasının daha doğru olabileceği Asanga Abeyagoonasekera gibi bazı uzmanlarca savunulmaktadır. Alacaklı ülkenin, borçlu ülkeye ödeyemeyeceği şekilde aşırı kredi vermesinin veya bu yönde borçlanmasına izin vermesinin amacı borçlu ülke geri ödeme yükümlülüklerini yerine getiremez hale geldiğinde ekonomik veya siyasi imtiyazlar elde etmek onu bir nevi her yönden kendine bağlamaktır. Kredilerin koşulları genellikle kamuoyuna açıklanmamaktadır. Ödünç alınan para genellikle alacaklı ülkeden temin edilen yüklenicilerin ve malzemelerin masraflarını karşılar. Bir İhtira olan bu terim ilk kez 2017 yılında Hint akademisyen Brahma Chellaney tarafından, Çin hükümetinin jeopolitik amaçlar doğrultusunda küçük ülkelere borç verdiğini ve borç yükünü artırdığını iddia etmek için ortaya atılmıştır. Ancak bu politikanın benzerleri daha öncesinde İngiltere ve Fransa gibi ülkelerce de farklı diplomasi teknikleri ile çeşitli ülkelere uygulanmıştır.

Yağmacı kredi, yıkıcı kredi veya yırtıcı kredi, kredi veren kuruluşlar tarafından oluşturma sürecinde haksız, aldatıcı veya hileli, etik dışı uygulamalar yüretilen krediler için verilen ad. Yağmacı kredilendirme için uluslararası kabul görmüş yasal tanımlar bulunmamakla birlikte, ABD Federal Mevduat Sigorta Kurumu (FDIC) genel müfettişlik ofisinin 2006 tarihli bir denetim raporu, yağmacı kredilendirmeyi genel olarak "borçlulara haksız ve istismar edici kredi koşulları dayatmak" olarak tanımlamaktadır, ancak "haksız" ve "istismar edici" özel olarak tanımlanmamıştır. Genellikle yıkıcı ya da yağmacı olarak tanımlanan bazı belirli uygulamalara karşı yasalar olmasına rağmen, çeşitli federal kurumlar bu ifadeyi kredi endüstrisindeki birçok belirli yasadışı faaliyet için genel bir terim olarak kullanmaktadır. Yağmacı kredilendirme, eleştirmenler tarafından kredi veya ipotek hizmeti sürecinde, kredinin verilmesinden sonra haksız, aldatıcı veya hileli uygulamalar olarak tanımlanan ipotek uygulamaları olan yağmacı ipotek ile karıştırılmamalıdır.