İçeriğe atla

Saygılı Yosma

Saygılı Yosma
La Putain respectueuse
Oyunun 1946 tarihli ilk baskısının kapağı
Oyunun 1946 tarihli ilk baskısının kapağı
YazarJean-Paul Sartre
KarakterlerLizzie, Fred,
Senatör, Zenci,
James, John
İlk gösterimKasım 1946
Théâtre Antoine
ÜlkeFransa Fransa
Orijinal dilFransızca
TürVaroluşçu
Zaman ve mekân1930'lar, ABD'nin güney kasabalarından biri
IBDB profili

Saygılı Yosma (FransızcaLa Putain respectueuse), Fransız yazar ve filozof Jean-Paul Sartre'ın 1946 yılında Fransızca olarak kaleme aldığı tiyatro oyunu. İki perde olarak yazılan eser 1930'ların Amerika Birleşik Devletleri'nde geçer.[1] Seçkin bir güneyli ailenin, oğullarını, siyahi bir adamı öldürdüğü için ceza almaktan kurtarmaya çalışmasını anlatmaktadır. Aile, bunu beyaz bir hayat kadını olan Lizzie MacKay'i oğulları yerine masum bir siyahi adamı suçlaması için yalancı şahitlik yapmaya ikna ederek başarmaya çalışır.[2]

İlk kez Kasım 1946'da Paris'te sergilenen Saygılı Yosma, Sartre'ın 1945'te ABD'ye yaptığı ziyaretlerdeki gözlemlerine dayanır. Yazar, 1931 yılında bu ülkede gerçekleşen ve dokuz siyahi adamın iki beyaz hayat kadınına tecavüz etmekle suçlanarak ceza aldıkları Scottsboro davasından ve ziyareti sırasında tanıştığı Richard Wright'ın kitaplarından ilham alarak bu oyunu yazdı.[3] Sartre eserde, ırkçılığı ve Amerikan toplumundaki sınıf sistemini beyaz bir fahişe, ona tecavüz etmekle suçlanan siyahi bir adam ve cinayet işlemiş zengin bir beyaz adamın hikâyesini anlatarak ironik bir şekilde eleştirdi.[4]

Sartre'ın Varoluşçuluk coşkusuyla yazdığı ve Lizzie'nin çevresinde sert erkekler, zorba zenginler ve linççiler varken seçimlerinde ne kadar özgür olduğunu sorguladığı oyun pek çok eleştiri aldı.[5] Yazarın bir Fransız olarak müttefikleri Amerika Birleşik Devletleri'ne bu oyunla ihanet ettiği söylendi. Sartre bu eleştiriye "Ben ABD'ye değil, ırkçılığa karşıyım" diyerek cevap verdi.[3] Kısa bir zaman geçirdiği ülkenin günlük alışkanlıkları hakkında doğru gözlemler yapamadığı da bir diğer eleştiriydi.[6] Ayrıca, Sartre'ın yarattığı siyahi karakterin güçsüz ve çaresiz bir portre çizmesi, haksızlığa karşı mücadele etmek yerine kaçmayı tercih etmesi de liberal ve sol kesimden izleyiciler tarafından hoş karşılanmadı.[7]

Sartre, 1952'de çekilen sinema filmi ile, oyunun Sovyetler Birliği'nde sergilenen uyarlaması için yeni bir son yazdı. Bu yeni sonda Lizzie yalancı şahitlik yapmayı reddederek sınıf ayrımcılığı ve ırkçılıkta bir kırılım noktası ortaya çıkardı.[8] Yazar, değişiklikle ilgili olarak "Biliyorum ki çalışan genç kesimden pek çok insan bu oyunu izledi ve üzücü bir şekilde sonlandığı için hayal kırıklığına uğradı. Hayata asılmak zorunda olan bu kitlenin ihtiyacı olan tek şeyin umut olduğunun farkındayım" yorumunu yaptı.[9] Baş karakterin kahramanca kararı ve oyunun iyimser sonu 1930'ların ABD'sindeki ırkçılık gerçeğini yansıtmadığı için çok eleştirildi.[9]

Sartre'ın az bilenen oyunlarından biri olan[10] Saygılı Yosma ile ilgili olarak André Gide, 15 Mart 1947 tarihli günlüğünde "Sartre'ın Saygılı Yosma'sının bir çeşit başyapıt olduğunu düşünüyorum. Son iki uzun ve sıkıcı romanından hoşlanmamıştım fakat Saygılı Yosma, Duvar'da yazdığı harika hikâyelerden sonra yarattığı en güçlü ve mükemmel metin" yorumunu yaptı.[11]

Kökeni

Jean-Paul Sartre, Saygılı Yosma'yı ABD'yi ziyaretlerinin ardından 1946 yılında yazdı.

II. Dünya Savaşı'nın ardından Fransa'nın üzerinde Amerika Birleşik Devletleri'nin kültürel etkileri görülmeye başladı.[12] 1945 yazında ülkedeki sinemalarda ABD'nin kara filmleri gösterildi. Daha önceleri Sergei Eisenstein ve Vsevolod Pudovkin gibi Rus yönetmenlerin filmlerine ilgi duyan Sartre ve Simone de Beauvoir artık Orson Welles filmlerini takip etmeye başlamışlardı ve Stalin'in Rusya'sında heyecan verici bir şey olmadığına inanıyorlardı.[12] Çift, Welles'in Citizen Kane isimli filmini çok beğenmişti.[12] Savaşın ardından 1945 yılında Sartre, Amerika Birleşik Devletleri'ni iki kez ziyaret etti ve ülkede ırkçılığın düşünmediği kadar büyük boyutlarda olduğunu gözlemledi.[13] Annie-Cohan Solal'e göre evinden, günlük hayatından ve tarihsel hoşgörülerden uzakta olduğu bu ziyaretler Sartre'ın politik mücadelelerinin de başlangıcı oldu.[14] Gezilerinden sonra yayınladığı yazılarda da bu ırkçılığı sürekli eleştirdi. Le Figaro'daki makalelerinin ilkinde ABD'nin gerek kuzeyinde gerekse güneyinde siyah insanlarla beyaz insanlar arasındaki farkın kendini çok şaşırttığını yazdı.[14] Sadece hizmet sektöründe iş bulabilen siyahların sokaklarda beyazların yanından geçmesi bile problem oluyordu.

Sartre'ın gözlemlerine göre beyaz Amerikan toplumu siyahlarla ilgilenmiyordu ve onların da kendileri ile ilgilenmemesini istiyordu. Beyazlar için siyahların tek ilgilenmesi gereken asansörler, bagajlar ya da beyazların ayakkabıları olabilirdi çünkü zencileri makine gibi görmek istiyorlardı.[14] Bu konuda yayınlanan ilk makalesinin ardından Amerikalılar kendi iç işlerine karışmaması konusunda Sartre'ı uyardılar. Yazar, Le Figaro'da yayınlanan ikinci makalede "Öyle görünüyor ki siyah problemini çözmenin tek bir yolu var ve bu da çok kolay değil. Amerikan işçi sınıfı (hem beyazlar hem de siyahlar), yönetim sınıfına karşı çıkarlarının tek olduğunu anlar ve beyaz işçiler zencilerle birlikte eşit haklar için mücadele ederse bu dava kazanılır." diye yazdı.[14]

Irkçılık, savaş ile birlikte Sartre'ın ilgi alanına girmiş bir kavramdı. Saygılı Yosma'yı yazmadan önce gene 1946 yılında Reflexions sur la question juive (Irkçılık ve Yahudiler) isimli bir yazı yayınlamıştı.[10] Bu yazısında, uç noktalardaki Nazi'lerden değil, ırkçılığın Fransa'da görülen etkilerinden bahsetti. Sartre'ın "Bir Yahudi nereden gelirse gelsin ve ne yapmış olursa olsun öldürülmeli. Bir kavgaya hazırlandığı ya da bir direnç hareketinde yer aldığı için değil. Çok daha basit bir sebepten: Bir Yahudi olduğu için." diyerek antisemitizmi özetledi.[15] Yazarın ilk kez gözlemleme fırsatı bulduğu kapitalizme karşı tepkisi de Saygılı Yosma'yı yazmak oldu[16] ve bu oyunu yazarken de konuya aynı bakış açısıyla yaklaştı. Tıpkı bir Yahudi'nin tek suçunun Yahudi olması olduğu gibi, "Bir zenci her zaman kötü şeyler yapar." önyargısının hakim olduğu bir dünyayı anlattı.[15]

Scottsboro davası

Sartre, oyunu yazarken 1931 yılında ABD'de gerçekleşen Scottsboro davasından ilham aldı.[17] Bu davada, Alabama'ya doğru giden trende iki hayat kadınına tecavüz ettikleri iddia edilen dokuz siyah adam yargılanmış ve hepsi ırza geçmekten suçlu bulunmuştu.[13] Mahkeme sırasında kadınlardan birinin suçlamasını geri çekmesine rağmen yüksek mahkeme fikrinden geri dönmemiş ve sanıklar yıllarca hapis yatmışlardı.[13]

1931 yılında Alabama'da iş bulmak için güneye giden trene binmiş olan beyaz ve siyah işçiler arasında tren hareket hâlindeyken kavga çıktı.[18] Tren yolu polisi Alabama'da bulunan Scottsboro kasabasında 25 Mart 1931 günü dokuz Afro Amerikan ile dört beyazı trenden indirerek tutukladı.[19] Tutuklanan iki beyazın erkek kıyafetleri giymiş kadınlar olduğu anlaşıldı. Ruby Bates ve Victoria Price isimli bu kadınlar sorgularında iş aramak için o trende bulunduklarını söylediler. Aslında hayat kadını olan Bates ve Price hapse girmek istemedikleri için dokuz gencin kendilerine tecavüz ettiğini iddia ettiler.[20] Birbirini tanımayan dokuz siyahi adam, tamamı beyazlardan oluşan bir jüri tarafından yargılanarak tecavüzden suçlu bulundu ve on üç yaşında olan Roy Wright haricindekiler ölüm cezasına çarptırıldı.[20] Bu dava "kanuni linç" kavramının yayılmasına da sebep oldu.[18] ABD'nin beyazların egemen olduğu güney eyaletlerinde adaletin yanılması ile çok sık karşılaşılıyordu. 1882 ile 1946 arasında ABD'de beş yüzün üstünde siyah linç edilmişti.[21] Buna rağmen bu dava uluslararası kamuoyunda geniş yankı uyandırdı. Komünistler, Amerikalı siyahlar ve destekçileri genç adamları savunmak için ellerinden geleni yaptılar. Kadınlardan birinin suçlamasını geri çekmesine rağmen Scottsboro Çocukları olarak adlandırılan mahkûmların en sonuncusu ancak 1950 yılında hapishaneden çıkabildi.[18]

Özeti

Birinci perde

Seçkin bir güneyli aileden gelen genç sanayici Thomas ve üç arkadaşı bir futbol maçı sonrasında sarhoş bir şekilde trene binerler. Kuzeyden gelen bir hayat kadını olan Lizzie de kendine küçük güney kasabasında yeni bir hayat kurmak üzere aynı trende yolculuk etmektedir. Sarhoş beyazlar önce Lizzie'ye sarkıntılık ederler ardından trene ait olmadıklarını düşündükleri iki siyah adamla kavgaya tutuşurlar. Thomas cebinden bir silah çıkartarak adamlardan birini vurur. Bunu gören diğer adam camdan atlayarak kaçar. Lizzie ise tüm bu olayların şahidi olmuştur.

Birbirini tanımayan beyazlar böyle toplanıp aralarında konuşmaya başlayınca mutlaka bir zenci ölecek demektir.

Zenci, Birinci sahne[22]

Oyunun açılış sahnesinde kaçak siyah adam, Lizzie'yi yeni taşındığı apartman dairesinde bulur ve kendisini kurtarması için ona yalvarır. Lizzie'nin bunun için yapması gereken, adamın lehine ifade vermektir. Kadın önce yargıçların ve polislerin midesini bulandırmasını sebep göstererek bu teklifi reddeder. Fakat, adam dışarıda toplanan beyazların kendisini aradığını ve linç edileceğini açıklayınca, hiçbir suçu olmadığını bildiği zenciye yardımcı olacağına söz verir ve ondan gitmesini ister. Zenci, son olarak Lizzie'den kendisini saklamasını talep eder fakat kadın bu teklifi kabul etmez ve adamı gönderir.

Lizzie'nin kasabadaki ilk müşterisi, kapı çalındığında saklanan Fred isimli beyaz bir adamdır. Fred, o bölgenin zengin bir senatörünün oğludur ve bir gece önce dans salonunda Lizzie'yi kiralamıştır. Kadınlara güvenmeyen ve Lizzie ile geçirdiği geceye ait utancını kadından yatağı "günah koktuğu" için toplamasını isteyerek gösteren Fred, polisin çıkagelmesini bekliyor gibi görünmektedir.[23] Genç adam Lizzie'ye önceki gece için sadece on dolar teklif edince kadın çileden çıkar. Fakat Fred bir senatörün oğlu olduğunu açıklayınca zenginlikten ve ihtişamdan çok etkilenen Lizzie yumuşar. Gene de parayı almayı reddeder. Bunun üzerine Fred parayı masanın üstüne bırakır.

Fred'in Lizzie'yi kiralamasının sebebi bir önceki gün kasabaya gelirken başına gelenleri kadının ağzından dinleyebilmek ve onu istediği doğrultuda yönlendirebilmektir. Çünkü Fred, siyah adamı vuran Thomas'ın kuzenidir ve Thomas'ın cezalandırılmasını istememektedir. Lizzie'ye yaşadıklarını anlattırdıktan sonra bunların doğru olmadığını söyleyen Fred, ona kendisine göre doğru olanları anlatır. Fred'in hikâyesine göre iki siyah adam Lizzie'yi taciz etmiş, bunu gören bazı beyaz adamlar ise kadını kurtarmaya çalışmışlardır. Siyah adamlardan biri bıçak çıkartınca Thomas silahını çıkartarak onu vurmuş, diğer siyah adam da kaçmıştır.

Genç adam Lizzie'den polise Thomas lehinde olan hikâyeyi anlatmasını isteyince Lizzie gerçeğe saygılı olması gerektiğini söyler. Fred bu söze karşı "Gerçek diye bir şey yok. Beyazlar ve siyahlar var, o kadar!" der.[24] Lizzie kimseye zarar vermek istememektedir. Fred'e bir kez daha siyah adamın hiçbir şey yapmadığını vurgular. Fred bu söze karşı ise "Zenci kısmı her zaman bir şeyler yapar." der.[25] Fred'e göre beyazların birlikte hareket ettiği ve cezalandırılamayacağı güneyde siyah birini öldürmek bir cinayet değil ancak savunmadır. Son olarak Fred, kadına Thomas'ın tarafında yer alması için 500 dolar teklif eder. Lizzie bu parayı kabul etmez. Ama büyük bir ikilemde kalmıştır. Gerçeğin ne olduğu, ahlâk, kanun ve tecrübeden daha önemli olarak ortada beyazların birliği vardır.[26] Lizzie, ilk kez ait olduğu sınıfla bir hissedebilecek ya da etik değerlerine saygılı kalarak onlardan tamamen uzaklaşacaktır.

Bu sırada iki polis Lizzie'nin evine ellerinde yazılı bir belgeyle gelir ve Lizzie'den bu belgeyi imzalamasını ister. Lizzie'ye eğer imzalamazsa Thomas'ın cinayet sebebiyle tutuklanacağı söylenir. Böylece Lizzie, Thomas'ın kurtarılması için ailesinin, polisin ve yüksek makamların ortak çalıştığını anlar.[27] Lizzie belgeyi imzalamamakta direnince, onu hayat kadını olmak suçundan tutuklamakla tehdit ederler. Bu suça kanıt olarak da Fred'in kadının almayı reddettiği için masanın üzerine koyduğu on doları gösterirler. Bunun üzerine Lizzie ve Fred tartışmaya başlarlar. Fred evi terk etmek üzere kapıyı açtığında içeri babası Senatör Clarke girer.

Thomas birini öldürdü. Evet bu çok kötü bir şey. Ama ona ihtiyacım var. O, yüzde yüz Amerikalı. Ülkenin en seçkin ailelerinden birine mensup. Harvard'da eğitim yaptı, subay çıktı. Fabrikasında iki bin işçi çalışıyor. Öldüğü takdirde iki bin kişi işsiz kalır. O bir önder, komünizme, sendikacılığa ve Yahudilere karşı güçlü bir siper. Yaşamak onun görevidir. Senin görevin de onu yaşatmak. İşte bu kadar. Şimdi seçimini yap.

Senatör. Dördüncü sahne[28]

Senatör Clarke, Lizzie'ye Fred'e göre çok yumuşak davranır ve doğru bildiklerini sorgulamasını sağlayacak sorular sormaya başlar. Kadının söylediği hiçbir şeye karşı çıkmaz ve onuruna hakaret etmez. Ona çeşitli doğruluk tiplerinin olduğundan bahseder. Senatör, Lizzie'nin toplumun bir bireyi gibi hissetmesini sağlayarak subjektifleşmesini sağlar.[29] Önemli olan herkesin kabul ettiği ortak doğruya karar verebilmektir. Örneğin, Senatör için en önemli doğru yeğeninin yaşamasıdır. Senatör, oğlu Fred'in aksine siyahların şeytan olduğuna inanmamaktadır. Zenciler sadece önemsiz ve değersizdir. Yanlışlıkla doğmuş, gerçek bir erkek gibi yaşayamayan ve ölümlerinin kimseyi ilgilendirmediği zencilere karşı Thomas gibi bir erkeğin hayatı değerli ve önceliklidir. Çünkü Thomas yönetmek için doğmuştur. Senatörün bir diğer taktiği ise olaydaki kurbanı değiştirmek olur. Fred'e göre mağdur olan Thomas'tır. Senatör ise Lizzie'nin gözünde kurbanı mitolojik bir kadın kahramana dönüştürür.[29] Bu kadın Thomas'ın annesi olan Mary'dir. Senatöre göre Mary zengin ama çaresiz bir kadındır çünkü oğlunun kaderi Lizzie'nin ellerindedir. Senatör Lizzie'ye Thomas'ın hapse düşmesinin Mary'i öldüreceğini söyler. Fakat, eğer Lizzie kâğıdı imzalarsa Mary'nin gözünde yükselecektir. Aşağı ve yukarı tabaka arasındaki ayrımı kullanan Senatör, Mary'nin Lizzie'yi kendi seviyesinde göreceğini söyleyerek Lizzie'yi etkilemeye çalışır. Lizzie'nin iyi bir vatandaş olarak ifade vermesi Mary'i etkileyecektir. Senatör, hikâyesine saygı duyarmış gibi yaptığı Lizzie üzerinde hüküm kurup diğer beyazların onu nasıl göreceklerine odaklanarak kadını beyaz toplumun kurallarının içine çeker. Mary gibi yüksek tabakadan insanların saygısını kazanmak isteyen Lizzie'nin kasabanın dürüst bir vatandaşı olarak kabul edilmek ve beyazların dünyasına girebilmek için ödemesi gereken bedel bir zencinin yaşamıdır. Sonuç olarak Lizzie senatörün vaatleriyle baştan çıkar. Basit bir şahitlik yaparak tüm kasabanın sevgisini ve takdirini kazanacaktır. Bu sözlere kanan Lizzie belgeyi imzalar. Senatör evi terk ederken ilk perde biter.

İkinci perde

Gece olmuştur. Zenci bir kez daha Lizzie'nin evine gelir ve pencereden içeri girer. Tam bu sırada kapı çalındığı için saklanır. Lizzie kapıyı açar ve karşısında Senatör Clarke'ı görür. Senatör, Thomas serbest kaldığı için Lizzie'ye teşekkür eder. Kadına olan tavırları değişmiştir. Kız kardeşinin gönderdiğini söylediği zarfı Lizzie'ye verir. Lizzie, asil kadından bir mektup aldığı için çok sevinir fakat zarfın içinden yüz dolar çıkar. Senatörün tüm sözlerinin hile olduğunu anlayan Lizzie, senatöre tepkisini: "Bugüne kadar daha saygılı davrandıkları için hep yaşlıları tercih ederdim. Ama şimdi onların diğerlerinden daha uyanık olduklarından kuşkulanmaya başladım." diyerek gösterir.[30] Clarke evi terk ettikten sonra kadın zarfı bir kenara fırlatır.

Zenci saklandığı yerden çıkar ve Lizzie'ye linç avının başladığını, kendisini saklaması gerektiğini söyler. Lizzie onu ertesi geceye kadar saklamaya karar verir. Bu sırada beyazlar, kadının sokağındaki evleri aramaya başlamıştır. Lizzie bir tabanca çıkartıp zenciye verir. Eğer gelirlerse adamları vurmasını ister. Zenci ise asla beyazlara ateş edemeyeceğini söyler. O anda kadın zenciyle ne kadar benzediklerini fark eder. İkisi de güçlü beyazların karşısında varolmamaları gerektiğini düşünürek suçluluk hissetmektedirler.[31]

Kapıya gelen iki adamı zenciyi hiç görmediğini söyleyerek gönderen Lizzie'nin evine bu sefer de Fred gelir. Kadın, adamı kovmaya çalışsa da Fred zorla içeri girer. Dışarıda bir zencinin linç edildiğini haber verir ve Lizzie'ye dışarıda zencinin linç edilmesini izlerken bir anda kendisini arzulamaya başladığını açıklar. Kadının evine de bu yüzden gelmiştir. Bu sırada banyodan gelen sesleri duyar. Fred, banyodaki zenciyi bulunca, Lizzie ona tabancasına doğrultur. Bunu fırsat bilen zenci kaçar.

Final sahnesinde Fred de Lizzie'ye babasıyla benzer bir açıdan yaklaşır. Lizzie'ye kendisinin de tıpkı zenciler gibi değersiz olduğunu ve yaşamaya hakkı olmadığını çünkü dedelerinin kim olduğunu bile bilmediğini söyler. Lizzie de (zenciyle benzer sebeplerden) Fred'i vuramaz. Oyun sonlanırken, Fred Lizzie'ye bakacağına söz verir ve ona ırmağın karşısında bir ev vadeder.

Alternatif son

Oyunun Sovyetler Birliği'nde oynanan uyarlaması ve bu sergilenişten birkaç sene önce çekilen sinema filmi için Sartre alternatif bir son yazdı. Bu sonda Lizzie kahramanlaştırıldı ve oyun iyimser bir şekilde Lizzie'nin siyah adamın haklarını savunması ve yalan ifade vermeyi reddetmesi ile son buldu. Bu konuyla ilgili Sartre'a yorumu sorulduğunda "Oyunu henüz izlemedim ama Fransa'da çekilen filmin optimist sonunu onaylıyorum. Biliyorum ki çalışan genç kesimden pek çok insan bu oyunu izledi ve üzücü bir şekilde sonlandığı için hayal kırıklığına uğradı. Hayata asılmak zorunda olan bu kitlenin ihtiyacı olan tek şeyin umut olduğunun farkındayım" dedi.[9] Konuyla ilgili olarak Simone de Beauvoir, Jessica Benjamin'e verdiği röportajda, Sartre'a yaptığı işi değiştirmesi gerektiğini hiç söyleyip söylemediği sorulduğunda "Elbette söyledim. O da dediğim şeyi yaptı. Saygılı Yosma'nın ilk versiyonunun çok kötü olduğunu söylediğim için oyun tekrar yazıldı." diye cevap verdi.[32][33]

Analiz

Tüm çalışmalarında özgürlük felsefesinden bahseden Sartre, insanoğlunun somut bir dünyada yaşadığını inkâr etmese de özgürlüğü söz konusu olduğunda tepki verebilmesini istedi.[34] Hangi sınıftan, cinsiyetten, ırktan doğacağına karar veremeyen kişinin dünyasının nelerden oluşacağına kendisinin karar vermesi gerektiğini söyledi. Özellikle ilk çalışmalarında varoluşun ikilemini dile getirerek varolmanın özgürlükler arasına sıkıştığını ve her birinin kendi egemenliğini koruyabilmek için diğer özgürlükleri yok etmeye çalıştığını yazdı.[34]

Ahlaki hareketlerin ya da politik sözlerin sınırlarını sorguladığı eserlerinden biri olan Saygılı Yosma'daki ana tema ırkçılıktır.[35] Senatör Clarke, Lizzie'yi ikna etmeye çalışırken siyah adam bir suç işlese de işlemese de adaletli olanın daha "iyi" olan adamın kurtarılması olduğunu iddia eder. Senatöre göre daha iyinin tanımı ise "bu ülkeyi (Amerika Birleşik Devletleri) kurmuş olan" adamlardır.

Fred'e göre ise dünya iyi ve kötünün tanımlarının açık bir şekilde yapıldığı bir yerdir.[35] Hem kadın düşmanı hem de ırkçı olan genç adam, Lizzie ile geceyi geçirdiği yatağa bakarak yatağın günah koktuğunu söyler. Ayrıca, siyahlar hakkında konuşurken bir siyahın masum olmasının söz konusu olmadığını çünkü "bir zencinin her zaman bir şey yaptığını" iddia eder.[36] Tüm bu inançların sebebi Fred'in hem zencinin hem de Lizzie'nin günahın açığa çıktığı şeytanlar olduklarına inanmasıdır. Birini yok etmeyi diğerine ise egemen olmayı istemesinin ana sebebi budur. Lizzie ile ilişkiye girmesi ilk önceleri Fred'i rahatsız etse de oyunun sonunda ona sahip olarak ve özgürlüğünü vermeyi reddederek şeytana zarar vermeyi amaçlar.[35]

Fred, Lizzie'ye on dolarlık bir fahişe olduğunu söylediğinde kadını bu tanımın içine sokanın kendi bedeni ve kendi on doları olduğunu fark etmez. Lizzie'yi çıplak görmekten utanan adam bu yüzden ışıkları kapattırır, sabah ise gece olanları konuşmayı reddeder. Güce dayalı ırkçılık ve cinsel davranışlardaki alçalma Fred ve kuzeni Thomas'ın ortak özellikleridir.[37] Thomas trende Lizzie'ye cinsel tacizde bulunduktan hemen sonra siyah bir adamı öldürmüştür. Fred ise benzer bir şekilde siyah bir adamın linç edilmesini izlerken birden kadını düşünmeye başlayıp Lizzie'ye karşı cinsel istek duymaya başlamıştır. Bir insanın dünyayı idare ettiğini sanması için iki farklı yöntem olan cinayet ve tecavüze yatkınlığa, gücü olmayan insanlara saygı duymayan iki kuzende de rastlanır.[38]

Oyun boyunca mantığı, gerçekçiliği ve insanlığı temsil eden siyah adamın temsil ettiği bu değerler oyun sonunda hiçe yakınsanmıştır. Seyirci, oyunun başlamasından kısa bir süre sonra bu adam için hayatın standart kurallarının işlemediğinin, aksine bu kuralların tam tersinin geçerli olduğunun farkına varır.[34]

Saygılı Yosma, ülkedeki mevcut durum korunarak ABD'nin ırkçılık probleminin çözülemeyeceğinin bir kanıtı gibidir. Eğer siyah işçi sınıfıyla beyaz işçi sınıfı birleşmeyi başarabilirse bu problem ortadan kalkabilir.[14]

Oyunda ortaya konulan bir diğer konu ise sınıflar arası farklardır.[39] Cinayet davasında şahitlik yapması gereken Lizzie, güney kasabasına henüz gelmiş bir hayat kadınıdır. Oysa cinayeti işleyen Thomas genç ve seçkin bir sanayicidir. Sartre'ın eseri, yazarın ilham aldığı Scottsboro davasından bu noktada ayrılır: Ortada işlenmiş bir suç vardır ve suçu işleyen Thomas üst tabakadan biridir. Masum siyahi adamın Lizzie'nin dairesine gelip doğruyu söylemesi konusunda yalvarmasının ardından Thomas'ın ailesinin gücü ortaya çıkar. Kuzeni Fred, zina suçundan hapse atılabilmesi için Lizzie ile bir gece geçirir. Senatör, genç kadını ziyaret eder ve ona gizli bir anlaşma teklif eder. Ardından Fred tekrar ortaya çıkarak Lizzie'ye, metresi olması karşılığında finansal destek önerir. Toplumdan saygı görmeyi çok isteyen, ailesinden ve arkadaşlarından uzak, tek önemsediği faturalarını ödeyebilmek olan Lizzie'nin yanlış karar vermesi çok da şaşırtıcı değildir.[39]

Sınıf ayrımı temasının en çok fark edildiği anlar, beyaz toplumun önemli bir temsilcisi olan Senatör ile Lizzie'nin karşı karşıya geldikleri sahnelerdir.[39] ABD'nin adalet sisteminin bir simgesi gibi duran Clarke, Lizzie için doğrunun ne olduğunu baştan yazar. Clarke'a göre Thomas'ın siyahi bir adamı öldürmesi önemli olamaz, önemli olan Thomas'ın çok değerli bir insan olmasıdır ve adamın hayatı zencininkine göre çok daha değerlidir. Senatör, Harvard mezunu, iş adamı, komünist düşmanı, önde gelen beyaz bir işveren olan Thomas'ın her açıdan kazandığı bir rekabet ortamı yaratarak Lizzie'nin aklını karıştırmayı başarır. Papazları, doktorları, avukatları, sanatçıları, belediye başkanı ve onun vekilleriyle tüm şehrin (şehrin saygın kişiliklerinin) Thomas'ın yanında olduğunu kadına vurgular. Bunun ardından ise Senatör Lizzie'ye kasabada, tüm kasabalıların onu kabul edeceği ahlâklı bir yaşam vadeder. Lizzie yapacağı yalancı şahitlikle yüksek tabakanın kabul ettiği, düzgün bir vatandaş hâline gelecektir. Lizzie MacKay'in karakteri ve yaptığı seçim Sartre'ın kapitalist toplumlarda doğru seçimlerin yapılmasının zorluğunu gösterme şeklidir.[40] Genç kadın, masum bir zenciye ihanet etmesi için tüm saygın insanlar tarafından zorlanmıştır.[41]

Sartre oyunda, eserin baş kahramanı olan Lizzie MacKay'in geçmişi hakkında hiçbir bilgi vermez. Lizzie'nin yaşamı, ailesi, yetiştirilişi ve şu anda olduğu yere nasıl geldiği bilinmez. Ayrıca, karakterin ahlâki bakış açısı da çelişkiler içerir. Örneğin, komünist olmakla itham edildiğine dehşete düşer, "Onlara (zencilere) karşı değilim ama bana dokunmalarını da istemem." der.[42] Fakir olmasına rağmen rüşvet kabul etmeyen Lizzie, zengin, yüksek mevkiden, duyarlı bir annenin ancak katil olan oğlunun lehine yalancı şahitlik yaparsa minnetini ve saygısını kazanabilecektir. Saygın biri hâline gelmek için yalan söylemeyi kabul eden Lizzie'nin anneden beklentisi bir teşekkür notudur. Teşekkür notu yerine yüz dolarlık bir zarf alınca üzülür. Bir zenciyle benzer duygular hissetmekten utanmayan Lizzie tıpkı onlar gibi polisten korkar. Bu açıdan da Lizzie ve zenci bir sınıf dayanışması içindedir.[41]

Fakat, Saygılı Yosma'da Lizzie ve zenci arasında dengesiz bir iş birliği görülür. Her ikisinin de toplumsal kuralların kurbanı olması birbirlerini anlamalarını sağlar. Buna rağmen ne Lizzie'de ne de zencide birbirlerini kurtaracak öz saygı vardır. Düşmanları tarafından sindirilmiş olan bu ikili, kurtulacaklarını bilseler bile düşmanlarına karşı tetiği çekemezler. Siyah adam yanlış hiçbir şey yapmamış olmasına rağmen suçlu hissetmektedir ve beyazların tüm yargılarını kabul etmiştir. Irkçılığın kurbanları üzerindeki en trajik etkilerinden biri olan kendine yabancılaşmanın görüldüğü zenci adam, tıpkı Fransız kolonilerindeki siyahlar gibi kendisini yaşamaya bile hakkı olmayan bir insan olarak görmektedir.[43] Lizzie beyaz bir kadın olarak beyaz adama kendini pazarlamayı seçebilir ya da herkese herhangi bir fiyatı olmadığını göstererek özgürleşebilir. Fakat bu özgürleşme aynı zamanda zenciyle aynı sınıftan bir mazlum olduğunu da kanıtlayacaktır.[44] Lizzie zencileri sevmediğini söyleyerek ve Fred'e uyandıktan hemen sonra zenci görmenin kötü şans getirip getirmediğini sorarak kendini siyah adamdan uzaklaştırır.[45] Fred ile olan ilişkisinden ve Senatör'ün vadettiklerinden etkilenen Lizzie, kötü şansa karşı güvende olma duygusuna yenik düşerek belgeleri imzalar.[46] Oyunun sonunda zenciye ne olduğu açıklanmaz fakat Lizzie'nin Fred'e teslim oluşu kadının hiçbir şey olmayan geçişini simgeler.[35] Drama, öykü ve roman gibi pek çok edebi türde kadınların ihtiyaçlarını karşılamak için var olan tanrılaştırılmış erkekler vardır. Oyunun sonundaki davranışıyla Sartre'ın Lizzie'si de tıpkı Kierkegaard'ın Regine'i gibi pasif, tanrılaşmış erkeklere hizmet etmek ve erkeklerin arzularını yerine getirmek için yaratılmış bir kadına dönüşür.[47]

Sergilenişi

Oyun, yazılışının hemen ardından 1946 yılında ilk kez Paris'te Théâtre Antoine tarafından sergilendi ve başrolde Hélèna Bossis oynadı.[48][49] 1948 yılında ise New York'ta gösterildi. Bu versiyonu Eva Wolas uyarladı ve ilk kez 9 Şubat 1948 tarihinde sergilendi.[41] Sartre, oyunun sonunda anti-kahraman bir hayat kadını olan Lizzie'nin gerçek yerine yalanı seçmesini anlatırken didaktik bir kaba güldürü tarzı benimsemişti. Oysa eserin New York'taki sergilenişinde Saygılı Yosma bir melodram olarak sunuldu.[9] Eser, şehirdeki Eleştirmenler Birliği tarafından yılın en başarılı yabancı oyunu seçildi.[50] Oyun, New York'ta 350 kereden fazla sergilendi.[41]

1949'un Temmuz ayında, oyunun Chicago'da sergilenmesi için çalışmalar başladı. Bu dönemde yapımcılar, eserin sergilenebilmesi için hem mahkemeye hem de polis baskısına karşı mücadele verdiler.[51] Şikago polis şefi oyunun ismi sebebiyle şehrinde oynanmasına izin vermeyeceğini açıkladı.[52] Yapımcılar tarafından eseri izlemeye davet edildiğinde ise bu teklifi reddederek Saygılı Yosma'yı izleyip izlememenin kararını hiçbir şekilde değiştirmeyeceğini açıkladı.[52] Öte yandan, şehir yönetimi oyunun ahlâksızca olduğunu ve iki ırk arasındaki ilişkilere zarar vereceğini iddia etti.[50] NAACP (National Association Civil Liberties Union), Saygılı Yosma'yı desteklediğini açıkladı.[50] ACLU (American Civil Liberties Union) ise oyunun savunmasına katıldı. Bu savunmanın ardından sansür bir süreliğine kaldırıldı.[50]

1954'lerin başında oyun Moskova'da sergilenmeden önce Sartre, eserin sonunu değiştirdi ve Lizzie'ye yalan söyletmek yerine zenciyle iş birliği yaptırmayı tercih etti. Böylece, Moskova'daki izleyiciler yalan ifade vermeyi reddeden, kapitalistlerin baskılarına boyun eğmeyen, sınıf ayrımına baş kaldıran bir kahramanı izlediler. Oyunun ismi Lizzie MacKay olarak değiştirildi ve Lizzie'yi Lyubov Orlova canlandırdı.[5] New York'taki duygusal hayat kadını melodramı Moskova'da didaktik bir komünist parti kutlamasına dönüşmüş oldu.[9] Oyunu izleyen bir eleştirmen "Başroldeki karakter, Sovyet ordusuna asker olarak girebilir." yorumunu yaptı.[40] Sartre, oyunun Moskova'daki 400. sergilenişine katıldı.[9] Yazar, oyununun stalinist propaganda doğrultusunda değiştirilmesine izin vermesiyle ilgili olarak "Lizzie'nin bilincin ışığına ulaşmasının ardından tamamen kandırılmasına razı olamazdım." dedi.[53]

1960 yılında Küba'yı ziyaret eden Simone de Beauvoir ve Sartre orada Che Guevera ile de bir araya geldiler.[54] Saygılı Yosma, ülkede ilk kez bu ziyaret sırasında sergilendi.

Oyun ayrıca Beauvoir ile Sartre'ın Küba'yı ziyaretleri sırasında bu ülkede de sergilenmeye başladı ve Saygılı Yosma bu ülkede yüzden fazla kez oynandı.[55]

Türkçeye ilk kez Orhan Veli Kanık'ın çevirdiği eser, 1950 yılında Kanık'ın vefatından sonra "Saat 6 Tiyatrosu" tarafından bir kez temsil edildi.[56] Saygılı Yosma, Türkiye'de son kez 2005 - 2006 sezonunda İstanbul Şehir Tiyatroları'nca sergilendi.[57] Eserde, Lizzie'yi Bennu Yıldırımlar, Fred'i Burak Davutoğlu canlandırdı.[58]

Oyun Kuzey Afrika'da da oynandı. Eseri, Sartre ile birlikte izleyen Afrikalı bir generalin Sartre'a Saygılı Yosma'nın tüm Afrika'da sergilenmesi gerektiğini, böylece Fransız topraklarında yaşayan siyahların Amerika'da yaşayan siyahlara göre ne kadar mutlu olduklarının anlayabilecekleri yorumunu yaptığı söylenmektedir.[59]

Saygılı Yosma'nın 1952 yılında Fransa'da sinema filmi de çekildi.[60] Lizzie'nin Barbara Laage tarafından canlandırıldığı filmde, kadın ilk önce Senatör Clarke'a saygı gösterse de filmin sonunda (tıpkı Sovyetler Birliği'nde oynanan versiyonun sonunda olduğu gibi) senatör ve ailesinin aleyhine şahitlik yaptı ve Thomas cinayetten suçlu bulundu. Beyaz kadının elinin siyah adamınkiyle birleşmesi ile film son buldu.[61] 1974 yılında ise oyun, gene Fransa'da televizyon dizisi olarak uyarlandı.[62]

Gelen eleştiriler

Oyunun Paris'teki ilk sergilenişinin ardından Sartre ile politik görüşleri uyuşmayan kişiler, yazarı, vatanları Fransa'yı Nazi'lerin elinden kurtararak ülkelerine özgürlüğünü iade eden müttefik bir millet olan ABD'yi karalamakla suçladılar.[63] Bu eleştirmenlere göre Sartre'ın oyunu "Amerikan demokrasisine atılan büyük bir iftira" ve "Amerikan misafirperverliğini suistimal" idi.[50] Örneğin, muhafazakâr yazarlardan Thierry Maulnier, Le Spectateur isimli gazetenin 19 Kasım 1946'da yayınlanan sayısında "Eğer oyunu izlediğim salonda Amerikan askerleri olsaydı, Paris'in kurtuluşundan iki sene sonra sergilenen bu eserle Amerikalılara en iğrenç gaddarlık, düzenbazlık ve riyarkarlık ile tahammül edilemez bir rahatsızlık üretildiğini göstermiş olurduk ve ben bu askerlerin yüzüne bakmaya asla cesaret edemezdim." dedi.[64] Fransa'da yayınlanan New York Herald Tribune'de de Sartre'ı eleştiren pek çok okuyucu yorumu yayınlandı.[63] Yazar tüm eleştirelere "Ben bir Amerikan düşmanı değilim. Bu kelimenin ne manaya geldiğini bile bilmiyorum. Eğer medeniyetlerinin sadece çürümüş yanlarını göstermiş olsaydım bu söylenebilirdi ama ben öyle yapmadım." diyerek cevap verdi.[63]

Oyunun önemli destekçilerinden olan Amerikalı yazar Richard Wright 1940'ta yazdığı The Native Son isimli romanında siyah bir adamın beyaz bir kadını öldürdüğü için idama mahkûm edilmesini anlattı.[65]

Bir diğer gruba göre ise Sartre ABD'de çok kısa bir süre geçirmişti ve bu süre onun ülkedeki problemleri işleyen bir oyun yazabilmesi için yetersizdi.[50] Benzer biçimde Sartre'ın Amerika Birleşik Devletleri'ndeki halkın günlük yaşantısı hakkında yanlış bilgiler aktardığı da iddia edildi. Örneğin Hazel Estella Barnes, bu oyunu bir Amerikalının bu şekilde yazmayacağını çünkü eserdeki ana olayın oluş şeklinin olasılık dışı olduğunu söyledi.[6] Barnes'a göre Lizzie gibi bir hayat kadını, güneyli beyaz centilmenler ve iki siyah adamın bir güney eyaletinde aynı vagonda bulunmaları olasılık dışıydı.[6] New Yorker Dergisi'nin Paris temsilcisi Janet Flanner'a göre ise Sartre, gezileri boyunca kanunları kendi çıkarları doğrultusunda uygulayan çok sayıda güneyli beyefendiyle tanışmamıştı.[5] Bu yüzden Fred, Lizzie'ye atalarından birinin George Washington'la senlibenli olduğunu söylerken Washington'ı Fransızcada "siz" manasına gelen şahıs zamiri "vous" yerine sen manasına gelen şahıs zamiri "tu"yu kullanarak "tutoyait" olarak tanımladı. Bu güneyli bir zenginin hitap şekli olamazdı.[5] Flanner'a göre Sartre'ın bir diğer yanılgısı ise zenginlerin futbol maçını kazandıktan sonra sarhoş olarak eğlendiklerini düşünmesiydi.[5] Amerikalı yazar Richard Wright tüm eleştirilere karşı Sartre'ın yanında yer aldı.[50]

Saygılı Yosma'nın Sovyetler Birliği'ndeki sergilenişinden sonra kahramanın kapitalizm karşıtları ve devrimcilerle aynı tarafta olması için oyunun sonunun değiştirilmesi büyük eleştiriler aldı.[8] Sanatın didaktik politikaya alet edildiği yorumlarına karşı çıkanlar ise Sartre'ın görüşlerinin yıllardır bu çizgide olduğunu savundular. Sartre'ın liderliğinde 1945 yılında kurulan Les Temps Modernes grubunun amacı, savaş sonrası toplumunu destekler ve kişilik haklarını korurken edebi standartların dışına çıkmamaktı.[8]

Başka bir grup ise Sartre'ın oyundaki siyah karakter için politik olarak yanlış bir portre çizdiğini iddia etti.[7][15] Özellikle komünistlerin düşüncesine göre siyah adam bir kahraman değildi, aksine güçsüz ve çaresiz bir tipti. Ayrıca, oyun boyunca ismi söylenmiyor, sadece "zenci" olarak anılıyordu. Bir diğer nokta ise bu adamın tüm geleceğinin toplum tarafından dışlanmış bir kadının seçimine kalmış olmasıydı. Bu eleştirelere karşı çıkanlar Sartre'ın zenciye belli bir isim vermeyerek siyah olmayan toplumların siyahlara bakış açısını yansıttığını söylediler.[44] Bu toplumlara göre bir siyah ile tüm siyahlar arasında hiçbir fark yoktu. Suçlu olan zencilerin hepsiydi ve bu insanlara göre linç, adaleti sağlayan en önemli mekanizmaydı. Sartre ise çaresiz, tuzağa düşürülmüş ve masum bir adam için yaptığı betimlemenin çok olası olduğunu söyledi.[39] Bu konuda Sartre'a destek veren Richard Wright, bu oyunun ne sol kesimden ne de liberallerin arasından o günlerdeki ırkçılığa karşı çıkan hiç kimsenin olmadığını gözler önüne serdiğini de belirtti.[39]

Etkileri

Amerikalı yazar Chester Himes Saygılı Yosma'nın üzerindeki etkisini "Sartre, bir Fransız dergisine Saygılı Yosma'yı yazmasına sebep olarak ABD'de bir siyah adamın bir beyaz adamı suçlayamayacağı gerçeğini görmüş olmasını gösterdi. Benim polisiye hikâyeler yazmaya başlamamın sebebi de budur. Şiddet fikrini okuyuculara tanıtmak istedim. Tüm bunların ötesinde Amerikalılar şiddetle yaşıyorlar ve şiddet her şeye rağmen her zaman kazanıyor." diyerek açıkladı.[66]

Bir diğer Amerikalı yazar Richard Wright ise oyunla ilgili "Sartre'ın Saygılı Yosma oyunu çok ilgimi çekti. Jean-Paul Sartre benim ülkemin gerçeklerini çok iyi anlamış ve ifade edebilmişti. Bu şiddetli algılama bende Amerikalı yazarların Amerikan gerçeklerine yaklaşırken örnek alabilecekleri bir davranış hissi yarattı." yorumunu yaptı.[17]

Ayrıca bakınız

Kaynakça

  • Barnes, Hazel Estella (1959), Humanistic existentialism: the literature of possibility, Nebraska Press, ISBN 978-0-8032-5229-5 
  • Caute, David (2005), The dancer defects: the struggle for cultural supremacy during the Cold War, Oxford University Press, ISBN 978-0-19-927883-1 
  • Charmé, Stuart Zane; Charmé, Stuart L. (1993), Vulgarity and Authenticity: Dimensions of Otherness in the World of Jean-Paul Sartre, Univ of Massachusetts Press, ISBN 978-0-87023-868-0 
  • Judaken, Jonathan (2008), Race After Sartre: Antiracism, Africana Existentialism, Postcolonialism, Suny Press, ISBN 978-0-7914-7547-8 
  • Khan, Lin Shi; Perez, Tony; Lee, Andrew H. (2003), Scottsboro, Alabama: A Story in Linoleum Cuts, NYU Press, ISBN 978-0-8147-5177-0 
  • Mathy, Jean-Philippe (1993), Extrême-Occident: French Intellectuals and America, University of Chicago Press, ISBN 978-0-226-51064-4 
  • McBride, William Leon (1997), Existentialist ethics, Taylor & Francis, ISBN 978-0-8153-2495-9 
  • Sartre, Jean-Paul (2007), Toplu Oyunlar, İthaki Yayınları, ISBN 978-975-273-359-6 
  • Scolnicov, Hanna; Holland, Peter, (Ed.) (1989), The Play out of context: transferring plays from culture to culture, Cambridge University Press, ISBN 978-0-521-34433-3 
  • Rée, Jonathan; Urmson, J.O., (Ed.) (2005), The concise encyclopedia of western philosophy, Routledge, ISBN 978-0-415-32923-1 
  • Ward, Julie; Lott, Tommy Lee (2002), Philosophers on race: critical essays, Wiley-Blackwell, ISBN 978-0-631-22227-9 

Notlar

  1. ^ O'Neil Patrick M., Great world writers : twentieth century. Marshall Cavendish, 2004. ISBN 978-0-7614-7469-2. Sayfa 1352
  2. ^ Sartre, Jean-Paul. Le Diable Et Le Bon Dieu. Taylor & Francis. Sayfa 28
  3. ^ a b Drake, David. Sartre. Haus Publishing, 2005. ISBN 978-1-904341-85-7
  4. ^ Cody Gabrielle H., Sprinchorn Evert. The Columbia encyclopedia of modern drama. Columbia University Press, 2007. ISBN 978-0-231-14424-7. Sayfa 1190
  5. ^ a b c d e Caute 2005, s. 308
  6. ^ a b c Barnes 1959, s. 73
  7. ^ a b Moran Dermot, Embree Lester E., Staehler Tanja, Behnke Elizabeth. Phenomenology: Critical Concepts in Philosophy. Taylor & Francis, 2004. ISBN 978-0-415-31042-0. Sayfa 179
  8. ^ a b c Caws, Peter. Sartre. Routledge, 1984. ISBN 978-0-7102-0233-8. Sayfa 13
  9. ^ a b c d e f Scolnicov & Holland 1989, s. 81
  10. ^ a b Judaken 2008, s. 55
  11. ^ Gide, André Gide. Journals: 1939-1949. University of Illinois Press, 2000. ISBN 978-0-252-06932-1. Sayfa 274
  12. ^ a b c Caute 2005, s. 307
  13. ^ a b c Ward & Lott 2002, s. 222
  14. ^ a b c d e McBride 1997, s. 360
  15. ^ a b c McBride 1997, s. 344
  16. ^ Scolnicov & Holland 1989, s. 80
  17. ^ a b Wright Richard, Kinnamon Keneth, Fabre Michael. Conversations with Richard Wright. Univ. Press of Mississippi, 1993. ISBN 978-0-87805-633-0. Sayfa 119
  18. ^ a b c Painter, Nell Irvin. Creating Black Americans: African-American history and its meanings, 1619 to the present. Oxford University Press US, 2006. ISBN 978-0-19-513755-2 201. Sayfa 201
  19. ^ Khan, Perez & Lee 2003, s. 7
  20. ^ a b Khan, Perez & Lee 2003, s. 8
  21. ^ Khan, Perez & Lee 2003, s. 9
  22. ^ Sartre 2007, s. 684
  23. ^ Judaken 2008, s. 56
  24. ^ Sartre 2007, s. 697
  25. ^ Sartre 2007, s. 698
  26. ^ Judaken 2008, s. 57
  27. ^ Judaken 2008, s. 58
  28. ^ Sartre 2007, s. 708
  29. ^ a b Judaken 2008, s. 64
  30. ^ Sartre 2007, s. 715
  31. ^ Bernasconi, Robert. Race. Wiley-Blackwell, 2001 ISBN 978-0-631-20783-2. Sayfa 199
  32. ^ Simons, Margaret A. Beauvoir and The Second Sex: Feminism, Race, and the Origins of Existentialism. Rowman & Littlefield, 2001. ISBN 978-0-7425-1246-7. Sayfa 9
  33. ^ Boulé, Jean-Pierre. Sartre, self-formation, and masculinities. Berghahn Books, 2005. ISBN 978-1-57181-742-6. Sayfa 129
  34. ^ a b c Urmson & Rée 2005, s. 345
  35. ^ a b c d Barnes 1959, s. 74
  36. ^ Gordon, Lewis Ricardo. Existentia Africana: understanding Africana existential thought. Routledge, 2000. ISBN 978-0-415-92644-7. Sayfa 783
  37. ^ Charmé & Charmé 1993, s. 195
  38. ^ Charmé & Charmé 1993, s. 196
  39. ^ a b c d e Ward & Lott 2002, s. 225
  40. ^ a b Ward & Lott 2002, s. 226
  41. ^ a b c d Caute 2005, s. 309
  42. ^ Sartre 2007, s. 695
  43. ^ Charmé & Charmé 1993, s. 194
  44. ^ a b McBride 1997, s. 345
  45. ^ Duran, Jane. Women, philosophy and literature. Ashgate Publishing, Ltd., 2007. ISBN 978-0-7546-5785-9. Sayfa 122
  46. ^ Duran, Jane. Women, philosophy and literature. Ashgate Publishing, Ltd., 2007. ISBN 978-0-7546-5785-9. Sayfa 121
  47. ^ Allen Jeffner, Young Iris Marion. The Thinking muse: feminism and modern French philosophy. Indiana University Press, 1989. ISBN 978-0-253-20502-5. Sayfa 77
  48. ^ Charmé & Charmé 1993, s. 193
  49. ^ "Théâtre Antoine arşivleri". 16 Nisan 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 4 Haziran 2009. 
  50. ^ a b c d e f g Ward & Lott 2002, s. 223
  51. ^ Houchin, John H., Censorship of the American theatre in the twentieth century. Cambridge University Press, 2003. ISBN 978-0-521-81819-3. Sayfa 161.
  52. ^ a b Gurko, Leo. Heroes, highbrows, and the popular mind. Ayer Publishing, 1953. Sayfa 269.
  53. ^ Howells, Christina. The Cambridge Companion to Sartre. Cambridge University Press, 1992. ISBN 978-0-521-38812-2. Sayfa 59
  54. ^ Anderson, Jon Lee. Che Guevara: a revolutionary life. Grove Press, 1997. ISBN 978-0-8021-3558-2. Sayfa 630
  55. ^ Urmson & Rée 2005, s. 221
  56. ^ Kanık, Adnan Veli. Orhan Veli İçin. Yeditepe Yayınları, 1953. Sayfa 13
  57. ^ "Şehir Tiyatroları resmi sitesinde oyunun sayfası". 27 Eylül 2008 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 3 Haziran 2009. 
  58. ^ "Yaşam Kaya yazısı, Varoluşçuluk Felsefesi Adına İstanbul Şehir Tiyatrosu Saygılı Yosma". tiyatronline.com. 5 Aralık 2015. 18 Eylül 2012 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 5 Aralık 2015. 
  59. ^ Fanon, Frantz. Black Skin, White Masks. Grove Press, 2008. ISBN 978-0-8021-4300-6. Sayfa 67
  60. ^ "IMDb'de filmin sayfası". 29 Temmuz 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 3 Haziran 2009. 
  61. ^ Campbell, Russell. Marked women: prostitutes and prostitution in the cinema. Univ of Wisconsin Press, 2006. ISBN 978-0-299-21254-4
  62. ^ "IMDb'de dizinin sayfası". 9 Mart 2005 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 3 Haziran 2009. 
  63. ^ a b c Mathy 1993, s. 155
  64. ^ Roger Philippe, Bowman Sharon. The American Enemy: The History of French Anti-Americanism. University of Chicago Press, 2006. ISBN 978-0-226-72369-3. sayfa 330
  65. ^ Bailey Frankie Y., Green Alice P. "Law never here": a social history of African American responses to issues of crime and justice. Greenwood Publishing Group, 1999. ISBN 978-0-275-95303-4. sayfa 116
  66. ^ Himes, Chester B., Williams John Alfred, Muller Gilbert H., William Lorrain. Dear Chester, Dear John: letters between Chester Himes and John A. Williams. Sayfa 218.

Dış bağlantılar

İlgili Araştırma Makaleleri

Heteroseksizm veya heteroseksüel cinsiyetçilik, heteroseksüellik ve ilişkileri lehine tutum, önyargı ve ayrımcılık düzenidir. Herkesin heteroseksüel olduğu ve karşı cinse çekim hissettiğini ve karşı cinsle ilişkilerin tek norm olduğu, bu yüzden de heteroseksüelliğin daha üstün olduğu varsayımını içerir.

<span class="mw-page-title-main">Malcolm X</span> Afroamerikalı insan hakları aktivisti

Malcolm X (İngilizce telaffuz: [ˈmælkəm_ˈɛks], gerçek ismi Malcolm Little olan, hacca gittikten sonra Arapça El-Hacc Mâlik eş-Şabâz adını alan Amerikalı siyasetçi ve insan hakları savunucusuydu. Suikast sonucu öldürülmüştür. Gelmiş geçmiş en etkili Siyahi Amerikalılardan biridir.

<span class="mw-page-title-main">Jim Crow yasaları</span> ırksal ayırmacı yasalar

Jim Crow yasaları, 19. ve 20. yüzyılda Amerika Birleşik Devletleri'nin güney eyaletlerinde çıkartılmış ırksal ayırmacı (segregationist) yerel yasalardır. Yasalar, ABD'deki yeniden yapılanma döneminde Siyahilerin elde etmiş olduğu politik ve ekonomik kazançlara karşı çıkartılmıştır. Yasalar, Afroamerikalılar ile Beyazların sosyal ve politik hayatta ayrı kurumları kullanmalarını amaçlamış ve "ayrı, ama eşit" yasal doktrini ile temellendirilmişti.

<span class="mw-page-title-main">Lucy Parsons</span>

Lucy Parsons, Meksikalı-Amerikalı sendikacı.

<span class="mw-page-title-main">Toni Morrison</span> Amerikalı romancı (1931 – 2019)

Toni Morrison, Amerikalı Nobel ödüllü yazar.

Cinsiyetçilik, kişinin cinsiyetine veya toplumsal cinsiyetine dayalı önyargı veya ayrımcılıktır. Cinsiyetçilik herkesi etkiler. Basmakalıplarla ve toplumsal cinsiyet rolleriyle bağlantılıdır, ve bir cinsiyetin veya toplumsal cinsiyetin doğası gereği diğerinden üstün olduğu inancını içerebilir. Aşırı cinsiyetçilik kadın düşmanlığını, cinsel tacizi, tecavüzü ve diğer cinsel şiddet biçimlerini teşvik edebilir. Cinsiyet ayrımcılığı cinsiyetçiliği kapsayabilir. Bu terim, insanlara cinsiyet kimlikleri veya toplumsal cinsiyet veya cinsiyet farklılıklarına dayalı ayrımcılık olarak tanımlanmaktadır. Cinsiyet ayrımcılığı özellikle işyeri eşitsizliği açısından tanımlanmaktadır. Sosyal veya kültürel gelenek ve normlardan ortaya çıkabilir.

<span class="mw-page-title-main">Afroamerikalılar</span> Amerika Birleşik Devletlerinde Afrika kökenli ırksal veya etnik grup

Afroamerikalılar veya Siyahi Amerikalılar olarak da bilinen Afrikalı Amerikalılar, Afrika'nın Siyah ırk gruplarından herhangi birinden kısmen veya tamamen gelen Amerikalılardan oluşan etnik bir gruptur. Afrikalı Amerikalılar, Beyaz Amerikalılar ile Hispanik ve Latino Amerikalılardan sonra ABD'deki en büyük üçüncü ırksal veya etnik grubu oluşturmaktadır. "Afroamerikalı" terimi genellikle Amerika Birleşik Devletleri'nde köleleştirilen Afrikalıların torunlarını ifade eder.

<span class="mw-page-title-main">Patricia Hill Collins</span> Amerikalı akademisyen

Patricia Hill Collins, Maryland Üniversitesi'nde sosyoloji dalında seçkin üniversite profesörüdür ve Cincinnati Üniversitesi Afrika Kökenli Amerikalı Çalışmaları Departmanı'nın eski başkanıdır.

Ülkü Erakalın,, Türk yapımcı ve yönetmen.

<i>On Kişiydiler</i> İngiliz yazar Agatha Christie tarafından 1939 yılında yayınlanan polisiye romanı

On Kişiydiler veya eski adıyla On Küçük Zenci, İngiliz yazar Agatha Christie'nin yazdığı gizem romanı. Christie, On Kişiydiler'i "yazdığı en zor kitap" olarak tanımlar. Kitap ilk olarak 6 Kasım 1939'da İngiltere'de Ten Little Niggers adıyla yayımladı. Kitabın adı, romanda önemli yer tutan bir çocuk şiirinden geliyordu. Ancak Amerikan kültüründe "zenci" kelimesi ırkçı ve onur kırıcı bir kelime olarak görüldüğünden kitabın Amerika'daki ilk baskısı And Then There Were None adıyla yayımlandı. Bu ad, aynı şiirin son dizesinden bir alıntıydı. Amerika'da daha sonraki baskılar aynı isimle devam etse de 1964-1986 yılları arasında Pocket Books tarafından Ten Little Indians adıyla da yayımlandı. İngiltere'de ise 1985'ten itibaren And Then There Were None adına geçildi. İlerleyen yıllarda kitabın çevirilerinde de benzer değişiklikler yaşandı. Kitabın Türkçe baskıları Altın Kitaplar tarafından On Küçük Zenci adıyla yayımlanıyordu, ancak 2021'de Agatha Christie'nin ailesinin ve ajansının kararıyla romanın kırıcı dilinden arındırıldığı ve bundan sonra On Kişiydiler adıyla yayımlanacağı duyuruldu.

The Dallas Express; Amerika Birleşik Devletleri'nde 1892 ile 1970 yılları arasında yayınlanan haftalık gazete.

<i>Olympia</i> (tablo) Fransız ressam Édouard Manetnin tablosu

Olympia, Fransız ressam Édouard Manet'nin 1863 yılında tamamladığı tablosudur. Gerçekçilik akımının bir örneği olan eser, şu anda Paris'teki Orsay Müzesinde sergilenmektedir.

Scottsboro davası, Amerika Birleşik Devletleri'nin Alabama eyaletine bağlı Scottsboro kasabasında gerçekleşen, 1931 yılında yaşları on iki ile yirmi arasında olan dokuz siyahi Amerikalının iki kadına tecavüz ettiği iddiası ile açılan dava.

<span class="mw-page-title-main">Richard Wright (yazar)</span> Amerikalı yazar (1908 – 1960)

Richard Nathaniel Wright, Afrikalı-Amerikalı öykü, roman ve makale yazarı, şair.

<i>Kırda Öğle Yemeği</i> Fransız ressam Édouard Manetnin tablosu

Kırda Öğle Yemeği ya da Kırda Piknik Fransız ressam Édouard Manet'nin 1862 - 1863 yılları arasında tamamladığı tablosudur. Eser, şu anda Paris'teki Orsay Müzesi'nde sergilenmektedir.

<span class="mw-page-title-main">Teksas'ta siyaset</span>

Teksas'ta siyaset, ABD'nin eyaletlerinden biri olan Teksas'taki politik konuları ele alır.

Afrosentrizm siyah insanların ırksal kendi kendini teyit etme ideolojisi.

<span class="mw-page-title-main">Christoph Meiners</span>

Christoph Meiners, Warstade'de doğan bir Alman filozof, tarihçi ve yazar. İnsan kökeninin çokgenci teorisini destekledi. Göttingen Tarih Okulu'nun bir üyesiydi.

<i>The Song of Bernadette</i> (film)

Bernadette'in Şarkısı, Franz Werfel'in 1941 tarihli aynı adlı romanına dayanan 1943 Amerikan biyografik drama filmidir. Jennifer Jones başroldedir ve Bernadette Soubirous’u oynamıştır. Film, Şubat ve Temmuz 1858 arasında kutsanmış Meryem’i gördüğü onsekiz rüyadadan sonra 1933’de azizleştirilen bir kadının hikâyesini anlatmaktadır. George Seaton tarafından yazılan bir senaryo, Henry King tarafından yönetilmiştir.

<span class="mw-page-title-main">Feminist hareketler ve ideolojiler</span>

Yıllar boyunca çeşitli feminist ideoloji hareketleri gelişti. Hedefler, stratejiler ve bağlılıklar bakımından farklılık gösterirler. Sıklıkla örtüşürler ve bazı feministler kendilerini feminist düşüncenin çeşitli dallarıyla özdeşleştirirler.