İçeriğe atla

Savunma mekanizmaları

Savunma mekanizmaları, Freudyan psikanaliz teorisinde bireyin gerçekleri maniple, yadsıma ya da çarpıtmak ve böylece sosyal olarak kabul edilebilir bir öz-imajı korumak ve sürdürmek için bilinçsizce geliştirdiği psikolojik stratejilerdir. Genel olarak sağlıklı bireyler hayatları boyunca farklı türde savunmalar kullanır. Ego savunma mekanizmasının sürekli kullanımı bireyin fiziksel ve/veya ruh sağlığını olumsuz etkileyerek patolojik hale gelir. Ego savunma mekanizmalarının amacı zihni/benliği/egoyu endişe ve/veya sosyal müeyyidelerden korumak ve/veya zihne/benliğe/egoya baş edemeyeceği bir durum için sığınma sağlamaktır. Savunma mekanizmaları kabul edilemez dürtüler tarafından oluşturulan tehditleri azaltan bilinçsiz başa çıkma mekanizmalarıdır. Savunma mekanizmaları bazen başa çıkma stratejileri ile karıştırılır. Bu mekanizmaları değerlendirmek için kullanılan bir kaynak da Savunma Biçimleri Testi'dir (DSQ-40).

Özellikleri

  • Bireyler savunma mekanizmalarını bilinçsiz olarak kullanır.
  • Savunma mekanizmaları sık kullanıldığında anormal bir nitelik kazanır.
  • Birey savunma mekanizmaları ile tehdit altındaki benliğini korumaya çalışır.
  • Savunma mekanizmaları hem olumlu hem de olumsuz sonuçlara sebebiyet verebilir.
  • Savunma mekanizmalarının sağladığı fayda geçicidir.
  • Savunma mekanizmaları kesin çözüm üretmezler.

Savunma mekanizmalarının türleri

Bastırma

Bilinçaltına itme, unutma, zihinden uzaklaştırma gibi ifadeler için kullanılır. Bireyler kaygı ve acı veren şeylerden uzak durmaya çalıştığında bastırma yöntemini sıklıkla kullanır. Avusturyalı psikolog Freud'a göre bireylerde çocukluktan beri bilinçaltına itilmiş birçok şey vardır. Freud bireylerin davranışlarında bastırılmış duygular ve istekler olduğunu da belirtmektedir. Savunma mekanizmalarından bilinçaltına itmeye örnek olarak: "Bireyin uzun bir süredir birilerine karşı cinsel arzu duyması ve bundan çekinmesi." verilebilir.

Mantığa bürüme

Diğer bir tanımla bahane bulma veya nedenselleştirmedir. Bireyin karşılaştığı olaylarda gerçeklerden kaçarak, olayın aslından uzaklaşarak mantıklı nedenler uydurmasıdır. Örnek olarak "kedinin uzanamadığı ciğere pis demesi" atasözü verilebilir.

Yansıtma

Başkalarını suçlama ya da kendi suçunu başkalarına atma olarak tanımlanabilir. Örnek olarak düşük alınan bir sınav sonrası hocayı suçlamak.

Ödünleme

Bireyin bir alandaki başarısızlığını başka bir alanla telafi etmesi. Ödünlemeye neden olan temel etken bireyde olan eksiklik ve yetersizliklerdir. Ödünlemeye örnek olarak: derslerinde başarısız olan birinin ticaret ile uğraşarak iyi bir yerlere gelmesi örneği verilebilir.

Ters tepki oluşturma

Güdüleri ve duyguları çarpıtma denebilir. İkiyüzlü davranma şeklinde olan tanımları da vardır. Ters tepki savunmasında birey asıl tepkisini, duygusunu, düşüncesini göstermez.

Özdeşim kurma

Özdeşleşme, başkasına benzeme, özenme şeklinde tanımları mevcuttur. Özdeşim kurmaya şu örnekler verilebilir: Bireylerin başkalarının çeşitli özelliklerini özenerek onlar gibi olmaya çalışması, bireylerin başkalarının başarısıyla sanki kendi başarısıymış gibi övünmesi.

Hayal kurma

Bireyin kendisini olduğu gibi değil de başka biriymiş gibi düşlemesi. Bu yöntemle birey gerçeklerden ve acılardan kaçmayı hedefler.

Kaçma

Duyarsızlaşmak, problemi yok sayma, önemsememe gibi tanımalar kaçma savunması için kullanılır.

Yön değiştirme

Tepkiyi asıl hedefe ya da asıl kişiye değil de başka bir hedefe ya da başka bir kişiye yöneltmek tanımı yön değiştirme tanımı için kullanılabilir. Örnek olarak: Babasına kızan bir gencin, tepkisini babasına değil de kardeşine göstermesi.

Yadsıma

Benlik için tehlikeli olarak algılanan ve bunaltı doğurabilecek bir gerçeği yok saymak, görmemek, değişik derecelerde oldukça yaygın olarak kullanılan ilkel bir savunma biçimidir. Örnek: Sınavdan düşük alan bir öğrencinin çalışmadığını kabul etmemesi inkâr mekanizmasının devreye girdiğini gösterir.[1]

Vaillant'ın savunma mekanizmaları kategorizasyonu

George Vaillant'ın sınıflandırmasında (1977) savunmalar psikoanalitik gelişme kademeleriyle ilişkili sürekli bir dizi oluşturur. Buna göre Vaillant'ın kademeleri:

  • I. Kademe - patolojik savunmalar (mesela psikotik inkâr, hayali yansıtma)
  • II. Kademe - olgunlaşmamış savunmalar (mesela fantezi, yansıtma, pasif agresyon (edilgen-saldırgan davranış), dışa vurma/eyleme dökme)
  • III. Kademe - nörotik savunmalar (mesela düşünselleştirme, karşı-tepki geliştirme, ayrıştırma, yer değiştirme, bastırma)
  • IV. Kademe - olgun savunmalar (mesela mizah, yüceltme, fedakarlık, öngörü)

Kaynakça

Özel
  1. ^ "Freud'un Savunma Mekanizmaları Nelerdir? | Eğitim Sözlüğü 2021". 26 Şubat 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 9 Haziran 2021. 
Genel
  • Kolektif (2006). "Bölüm 7: Savunma Mekanizmaları". Psikanalitik Kurama Giriş (3. bas.). Bağlam Yayınları. ISBN 975-6947-40-3. 

İlgili Araştırma Makaleleri

Psikoloji veya Ruh bilimi, içgüdüsel davranışları ve zihni inceleyen bilimdir. Bilinçli ve bilinçsiz olayların yanı sıra daha çok duygu ve düşüncenin incelemesini içeren Psikoloji, çok kapsamlı bir bilimsel alandır. Bu alanda uzman olan ve aynı zamanda bilgi araştırması yapanlara psikolog denir. Psikologlar, beyinin ortaya çıkan özelliklerini ve ortaya çıkan özelliklerle bağlantılı tüm fenomenleri anlamaya çalışırlar ve bu şekilde daha geniş nöro-bilimsel araştırmacı grubuna katılırlar. Psikoloji bilimi, bir sosyal bilim olmasına rağmen aynı zamanda doğa bilimleri olarak da kategorize edilebilir. Özellikle beyin biyolojisi bilgisini oldukça kullanır ve geliştirir.

<span class="mw-page-title-main">Sigmund Freud</span> Psikanaliz biliminin kurucusu olan nörolog

Sigmund Freud veya doğum adı ile Sigismund Schlomo Freud, psikolojinin en önemli alt dallarından biri olan psikanaliz biliminin kurucusu olan Avusturya doğumlu Yahudi nörolog. Psikanaliz, hasta ile psikanalist arasında gerçekleşen diyalog yoluyla psikopatolojik vakaları tedavi etmekte kullanılan klinik yöntemidir. Hastaların zihinsel süreçlerinin bilinç dışı unsurlarla olan bağlantılarını ortaya çıkarmaya çalışır. Freud'a göre, bilinç dışına itimler yaşantıların kendileri değil, anıları üzerinde gerçekleşirler. Ancak söz konusu istekler gerçeğe dönüştürüldüğünde, daha doğrusu doyurulduğunda karşılaşılacak üzüntü ve pişmanlık duygusundan kaçınılmaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Carl Gustav Jung</span> İsviçreli psikiyatr, analitik psikolojinin kurucusu (1875–1961)

Carl Gustav Jung, İsviçreli psikiyatr. Analitik psikolojinin kurucusudur. Derinlik psikolojisinin Sigmund Freud ve Alfred Adler ile beraber üç büyük kurucusundan birisidir.

<span class="mw-page-title-main">Jacques Lacan</span> Fransız ruh hekimi (1901-1981)

Jacques Marie Émile Lacan, "Freud'dan bu yana en tartışmalı psikanalist" olarak anılan Fransız psikanalist ve psikiyatr.

<span class="mw-page-title-main">İd, ego ve süperego</span> Sigmund Freudun bilinç tanımı

Psikanalizde id, ego ve süper-ego, insan zihninde etkileşime giren üç katman kümesidir. İlk defa Sigmund Freud tarafından, yapısal psişe modellemesiyle tanımlandı. Bu üç katman, bir kişinin zihinsel yaşamının faaliyetlerini ve etkileşimlerini tanımlayan teorik yapılardır. Psişenin ego psikolojisi modelinde id, koordine edilmemiş, zevk temelli içgüdüsel arzular kümesidir—temel ve en ilkel benliktir, ana kaynağı cinsellik ve açlık gibi ihtiyaçların en bencilce doyurulmasıdır; süper-ego eleştirel ve ahlaki rolü oynar; ve ego, idin içgüdüsel arzuları ile eleştirel süper-egonun arasında aracılık eden gerçekçi bir katmandır—id, bu hayali istekleri gerçeklikle ölçüp mümkünatını değerlendiren katmandır. Freud, ego hakkında şunu dedi:

Ego, şahlanmış bir at üzerindeki şövalye gibidir. [Ego] İd ve süperegonun isteklerini uzlaştırmaya çalışan hakemdir.

<span class="mw-page-title-main">Psikanaliz</span> Freudun çalışmaları üzerine kurulmuş bir psikolojik kuramlar ve yöntemler ailesi

Psikanaliz, kısmen bilinçdışı zihinle ilgilenen ve birlikte zihinsel bozukluklar için bir tedavi yöntemi oluşturan bir dizi teori ve terapötik tekniktir. Bu disiplin 1890'ların başında, çalışmaları kısmen Josef Breuer ve diğerlerinin klinik çalışmalarından kaynaklanan Sigmund Freud tarafından kurulmuştur. Freud, 1939'daki ölümüne kadar psikanaliz teorisini ve pratiğini geliştirmiş ve rafine etmiştir. Bir ansiklopedi maddesinde, psikanalizin temel taşlarını "bilinçdışı zihinsel süreçler olduğu varsayımı, bastırma ve direnç teorisinin kabulü, cinselliğin ve Oedipus kompleksinin öneminin takdir edilmesi" olarak tanımlamıştır. Freud'un meslektaşları Alfred Adler ve Carl Gustav Jung, psikanalizin bireysel psikoloji (Adler) ve analitik psikoloji (Jung) olarak adlandırdıkları dallarını geliştirdiler, ancak Freud'un kendisi bunlara yönelik bir dizi eleştiri yazdı ve bunların psikanaliz biçimleri olduğunu kesinlikle reddetti. Psikanaliz daha sonra Erich Fromm, Karen Horney ve Harry Stack Sullivan gibi neo-Freudyen düşünürler tarafından farklı yönlerde geliştirilmiştir.

<span class="mw-page-title-main">Sosyal psikoloji</span> toplumun insanların düşüncelerini ve davranışlarını nasıl etkilediğini araştıran bilim dalı

Sosyal psikoloji bireylerin düşüncelerinin, iç dünyalarının ve davranışlarının başkalarının gerçek, hayalî ve anlaşılan oluşundan nasıl etkilendiğine dair bir bilimsel çalışmadır. Bu alanda araştırma yapanlar genellikle psikolog veya sosyolog'lardan oluşmaktadır. Buna rağmen bütün sosyal psikologlar hem birey, hem de topluluk bazında çalışırlar. Benzerliklerine rağmen iki alan amaçları, yaklaşımları, yöntemleri ve terimlerinde farklılaşırlar. Biyofizik ve kavrama psikolojisi gibi sosyal psikoloji de disiplinlerarası bir alandır.

<i>Düşlerin Yorumu</i> Sigmund Freud tarafından yazılan kitap

Düşlerin Yorumu veya Rüyaların Yorumu, Avusturyalı nörolog Sigmund Freud'un en ünlü çalışmalarından biridir. Aslında 1899 yılında yayımlanan kitap yayınevi tarafından 1900 tarihiyle basılmıştır. Freud, araştırma hayatı boyunca bu çalışmasına devam etmiş ve gelişmeleri yeni baskılarına eklemiştir. Yazıldığı dönemde çok ilgi çekmemesine rağmen sorguladığı konu ve uyguladığı yöntemle zamanla ön plana çıkan eser olumlu ve olumsuz birçok tepki almıştır. Özellikle rüya incelemelerinin bilimselliğinin tartışmaları Freud'un eleştirildiği önemli noktalardan biri olmuştur.

Sistemik yanlılık, bir sürecin doğasındaki, belli bir neticenin oluşması lehine olan eğilimdir. Genellikle insanları ilgilendiren sistemlerde görülür ve bilimsel gözlemler gibi insanî olmayan sistemlerde ise sistemik hata ile paralellik arz eder.

Şizoid kişilik bozukluğu, insan ilişkilerinde ilgi eksikliği, yalıtılmış bir yaşam tarzı, yalnız yapılan eylemler ve etkinlikleri tercih, içe dönüklük, duygusal soğukluk, davranış ile ilişkilerin mekanik ve tekdüze olması ile karakterize kişilik bozukluğudur. Şizoid kişilik bozukluğuna sahip bireyler, insanlarla yakın duygusal bağlar kurmadıkları gibi bilinç düzeyinde böyle bir bağ kurma ihtiyacı da hissetmezler. Bu sebeple utangaç insanlardan farklıdırlar. Başkalarının duygusal beklentilerine karşılık veremezler. Olumlu veya olumsuz eleştirilere genellikle tepkisiz kalırlar ve duygusal durumları genellikle değişmez. Çevrelerindeki insanlar tarafından soğuk olarak yorumlanmalarının nedenleri bunlardır. Tüm bu özellikler, kişilik yapılarının birer parçasını oluşturduğu için yaşamın sadece belli bir bölümünde değil, genelinde etkilidir.

Ussallaştırma, diğer bir adıyla rasyonalizasyon, şahsın gerçek sebeplerini bilmediği kimi davranış, düşünce ve duygularını mantık açısından tutarlı ya da ahlak yönünden benimsenebilir ve anlayabileceği bir nedene bağlamasıdır.

Gerileme, geriye dönüş, regsesyon olarak da bilinir. Bireyin geride bıraktığı evre ve dönemlere özgü olup, ilkel ve çocuksal diye nitelenenilecek davranış, düşünce ve dışavurum biçimlerinin iç ve dış zorlamalar, birtakım çalışmalar, ruh üzerine binen aşırı yükler sonucu kendilerine yeniden açığa vurması, bireyin sanki bunları geri dönmesi.

Dışyansıtım, diğer ismiyle projeksiyon; ruhçözümsel terim olarak kişinin kendi kendine özgü istek ve duygularını, tasarımlarını dış dünyaya yansıtmasıdır.

Psikoseksüel gelişim , psikanalizin kurucusu Sigmund Freud 'un öncülük ettiği psikodinamik akımın kişilik gelişim kuramıdır.

Kişilik psikolojisi, bireylerin kendilerine özgü davranış, düşünce ve duygu biçimleriyle ilgilenir.

Benlik kaynaklarının tükenmesi, öz-kontrol ya da özgür irade gücünün kullanılabilecek sınırlı kaynaklara dayandığı düşüncesini ifade etmektedir. Zihinsel aktivite için enerji düşük olduğunda, öz kontrol zayıflar ve bu durum benlik kaynaklarının tükenmesi olarak adlandırılır. Özellikle, benlik kaynaklarının tükenmesi durumunun deneyimlenmesi, kişinin daha sonraki aktivitelerde kendini kontrol etme becerisini zayıflatır. Öz-kontrol gerektiren benlik kaynaklarını tüketici bir görev, sonrasında gelen öz-kontrol görevi için, her ne kadar görevler birbiriyle ilişkisiz görünse de, engelleyici bir etki yaratır. Öz-kontrol benliğin hem birey hem de bireylerarası düzeyindeki işlevinde önemli bir role sahiptir. Bu nedenle, benlik kaynaklarının tükenmesi, deneysel psikolojide ve spesifik olarak sosyal psikolojide önemli bir konudur, çünkü mekanizması, insanın öz-kontrol süreçlerinin anlaşılmasına katkıda bulunmaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Karen Horney</span> Alman kökenli Amerikalı psikanalist (1885-1952)

Karen Horney, Alman kökenli Amerikalı psikanalist. Neo-Freudyen bir ekol olan “ego psikolojisinin” temsilcisi olmuştur. Freud'dan farklı olarak kişiliğin ve nevrozun oluşumunda biyolojinin ve dürtüsel güçlerin etkilerinden çok kültürel etmenler üzerinde durur.

<span class="mw-page-title-main">Serbest çağrışım</span>

Serbest çağrışım, danışanın, terapi amacını, uygunluğunu ve bağlantısını düşünmeden, aklına gelen düşünceleri, imgeleri ve düşünümleri, paylaşarak terapiste veri sağlayan ve terapi için taban oluşturan, temelde bilinçdışı çağrışımlarla yürüyen bir psikanalitik yöntemdir. Serbest çağrışım yöntemi Sigmund Freud tarafından hamisi ve meslektaşı Josef Breuer'in hipnoz tekniğinden esinlenilerek oluşturulmuştur.

Psikanalitik teori, psikopatolojiyi tedavi etmek için klinik bir yöntem olan psikanalizi yönlendiren kişilik organizasyonu teorisi ve kişilik gelişiminin dinamiğidir. İlk olarak 19. yüzyılın sonlarında Sigmund Freud tarafından ortaya konan psikanalitik teori, ortaya atılışından bu yana birçok iyileştirme geçirdi. Psikanalitik teori, yirminci yüzyılın son üçte birinde, 1960'lardan sonra psikolojik tedavilerle ilgili eleştirel söylem akışının bir parçası olarak tam olarak öne çıktı. Freud, beyin analizini ve fizyolojik çalışmalarını durdurmuş ve odağını zihni ve zihni oluşturan ilgili psikolojik özellikleri incelemeye, özgür birliktelik ve aktarım olgularını kullanarak tedaviye kaydırmıştı. Çalışması, yetişkinlerin zihinsel işleyişini etkileyebilecek çocukluk olaylarının tanınmasını vurguladı. Genetik ve daha sonra gelişimsel yönleri incelemesi psikanalitik teoriye özelliklerini kazandırdı. 1899'da Rüyaların Yorumu'nu yayınlamasıyla başlayan teorileri öne çıkmaya başladı.

Ego ölümü, "öznel öz kimliğin tamamen kaybıdır". Terim, birbiriyle ilişkili anlamlarla birlikte çeşitli iç içe bağlamlarda kullanılır. Analitik psikolojide, psişenin temel bir dönüşümünü ifade eden psişik ölüm ile eşanlamlı terim olarak kullanılır. Ölüm ve yeniden doğuş mitolojisinde, ego ölümü, Joseph Campbell tarafından Monomit mitolojisi üzerine yaptığı araştırmada tanımlandığı gibi, kendine teslim olma ve geçiş aşamasıdır. Bu dünya mitolojisinde tekrarlanan bir temadır ve aynı zamanda çağdaş batı düşüncesinin bazı kollarında bir metafor olarak kullanılır.