İçeriğe atla

Saray ekonomisi

Saray ekonomisi, bir ekonomik düzenleme sistemi olarak toplumda yaratılan ekonomik değerlerin büyük bir bölümün merkezi otoritenin kontrolüne akmasıdır. Diğer ifadeyle halkın zorunlu olarak tükettiği dışında tüm malların üretimi ve dağıtımı güçlü, merkezi bir otoritenin kontrolündedir.[1] Gerek “Doğu”da, gerek Minos Uygarlığı ve Miken Uygarlığı’nda saray, tüm krallıkta ekonomik faaliyetlerin, devlet protokolünün ve dini ritüellerin odağını oluşturmaktadır.[2]

Bu şekliyle saray ekonomileri Bronz Çağı’nın mutlak monarşilerinin karakteristik özelliğidir. Kutsal sayılan hükümdar ve onun memurları tüm ekonominin kontrolünü ellerinde tutarlar. Saray, ekim zamanını bir takvime göre düzenleyerek ve tohumlukların dağıtımı üzerinde kontrol kurarak bizzat yönetir. Hükümdar aynı zamanda saray, tapınak ve anıtsal mezar gibi büyük inşaat projelerini yönetirdi.

Örneğin Minos Uygarlığı’nın maddi temelleri tahıl, zeytin, üzüm ve diğer tarımsal ürünlerin üretimine dayanmaktaydı. Ekonomi ayrıca dokuma, çömlekçilik ve madeni eşya üretimi tarafından destekleniyordu. Bu gibi bazı zanaatler saray kompleksi içinde yapılanmıştır. Çevredeki çiftliklerden toplanan ürünler kayda geçirilir ve sarayda depolanırdı. Bu depolarda büyük küplerde korunurdu. Saray ayrıca dışarıyla yapılan ticareti de kontrol altında tutardı. Knossos Sarayı’nda bulunan arşiv belgeleri, saraya gelen ve giden mallarla ilgili olarak son derece ayrıntılı kayıtlar tutulduğunu göstermektedir. Bu kayıtlar, gelişkin bir memurlar düzeni tarafından yapılıyor ve mal hareketleri üzerinde çok etkili bir kontrol sağlıyordu.

Minos

Malia sarayının bir modeli

İlk saray kompleksini, MÖ 1.700 dolaylarında bir depremle yıkıldıktan sonra yeniden inşa edilen Knossos Sarayı’nda görmekteyiz. Knossos Sarayı ve Girit’teki daha küçük saraylar, büyük bir avlu etrafında toplanan bir odalar labirentinden –yaşam alanları, atölyeler ve depolar- oluşur. Saray, büyük bir bölümü hükümdara ait olan toprakların dağıtımı ve kullanımı üzerinde büyük bir güce sahipti. Doğrudan saraya bağlı topraklarda üretilen ürünler ve özel çiftlik ve sürülerden alınan vergiler saraya akar ve orada depolanırdı. Hükümdar bu malları dilediği gibi kullanabilir ya da dağıtabilirdi. Ayrıca büyük miktarda tahıl ve zeytinyağı, olası kıtlık zamanlarında halka dağıtılmak üzere sarayda stoklanmıştır.[2]

Girit’te yapılan kazı bulgularının değerlendirmesine göre Minos Sarayı’nın ekonomi üzerinde beş temel işlevi vardır.

  • zanaatçıların üretimi
  • tarımsal ve zanaat üretiminin tüketimi
  • iç ve yerel değişimin (ticaret) düzenlenmesi
  • dış değişimin düzenlenmesi
  • stokların kullanımı[3]

Phaistos ve Malia kazılarında zanaat üretimi ve depolanmasıyla ilgili buluntular elde edilmiştir. Phaistos sarayında yapılan kazılarda bir depo bölümü ve bir de işlik bölümü açığa çıkarılmıştır. Buralarda çeşitli zanaat aletleri ve kil mühürler bulunmuştur. Tüm bu buluntular sarayın ekonomik yaşamdaki yerini göstermektedir.[3] Benzer iş aletleri Malia Sarayı’nda da bulunmuştur.[4] Orta Minos II periyodu sırasında bir bronz dökümhanesi saray dışında bulunuyordu. Fakat Orta Minos III periyodunda saray duvarları dökümhaneyi içine alacak şekilde genişletilmiştir. Bu durum, Saray'ın zanaatleri daha yakından kontrol altına almaya yöneldiğini göstermektedir.[4]

Miken

Miken saray ekonomisi de Girit'tekinden pek farklı değildir. Miken askerî gücü, MÖ 1.450 dolaylarında Knossos Sarayı’nı ele geçirdikleri gibi tüm Minos ticaret merkezlerini de ele geçirdiler. Dahası buralarda Minos ticaretini sürdürdüklerini gösteren arkeolojik kanıtlar bulunmuştur. Bu yerlerden Yunanistan’da olanlar zanaat üretimi ve depolana işlevlerini sürdürmüşlerdir. Güneybatı Yunanistan’daki Pilos’da bulunmaktadır. Bu yerleşimin de benzer işlevleri yerine getirdiğine ilişkin kanıtlar vardır.[5] Yapılan kazılarda, daha sonra “Nestor Sarayı” olarak adlandırılan bir Miken saray kompleksi ortaya çıkarılmıştır. Burada da depo olarak kullanılan odalar ve atölyeler bulunmaktadır.[5]

Bulunan Doğrusal B arşivleri, Miken saraylarının ekonomi üzerindeki, hammadde tedariki ve dağıtımı da dahil olmak üzere geniş kapsamlı kontrolünü ortaya koymaktadır.[5]

Miken saraylarında ayrıca dokuma atölyeleri de yer almaktadır. Hanehalkı kendi kullanımları için kumaş üretirlerdi ama saray, hem kendi tüketimi için hem de dış ticaret için kumaş dokumaktaydı. Knossos Sarayı’nda bulunan Miken tabletleri, tüm adada beslenen koyun sayısını, bunlardan elde edilecek yün miktarını, atölyelerde çalışan işçilerin listesini içermektedir.[5] Bütün bunlar pek çok üretim faaliyetinin Saray tarafından kayda alınarak kontrol edildiğini göstermektedir.

Antik Mısır’da, Mezopotamya’da ve Doğu Akdeniz’de Geç Bronz Çağı’nda saray ekonomileri giderek küçülmüştür. Bu ekonominin yerini kendi işlerine sahip özel mülkiyete dayalı tüccar sınıfı almaya başladı. Saray ekonomilerinin son kalıntıları Miken’deydi ve onlar da Bronz Çağı Çöküşü’nü izleyen Grek Karanlık Çağı içinde eriyip gittiler.

Genel olarak

En genel biçimiyle saray ekonomisinde mal ve değer akışları şu şekilde şemalaştırılabilir,

  • Tüm tarıma elverişli topraklardan alınan vergiler,
  • tapınağa ait topraklardan,
  • özel mülkiyete konu topraklardan,
  • üst düzey saray görevlilerine ve subaylara verilmiş topraklardan,
  • saraya ait topraklardan elde edilen gelirler,
  • diğer gelirler,
  • çeşitli yükümlülükler,
  • gümrük vergileri,
  • savaş ganimetleri,
  • bağlı kabilelerden alınan haraç ve vergiler.

Tüm bu gelirler,

  • tapınağa,
  • yönetim giderlerine,
  • hükümdarın kişisel harcamalarına,
  • orduya,
  • büyük inşaat projelerine,
  • çiftliklere verilen tohumluğa,
  • zananatkarlara verilen hammaddelere,
  • ticarete

harcanacaktır.[6]

Mal ve gelirlerin saraya akıp oradan başka alanlara dağıtılması olarak ifade edilebilecek bu tablo, saray ekonomisinin yer yer “yeniden dağıtım ekonomisi” olarak da adlandırılmasına neden olmaktadır.[7]

Ticaret

Antik çağda ticaret her durumda fazlasıyla riskli bir işti. Özellikle uzun mesafeli karasal ticaret, nakliye olanaklarının zayıf ve yavaş olması nedeniyle riskler yaratıyordu. Ayrıca her zaman soygun riski de vardır. Bu bağlamda karasal ticarete konu olan mallar hafif, değerli ve kolay bozulmayan mallar olmak zorundadır. Büyük miktarda mallar –tahıl gibi- karlı olarak ancak deniz ticaretine konu olabilmektedir. Bu tip malların kara yoluyla ticareti fazladan ve oldukça büyük bir maliyet gerektiriyordu. Sonuç olarak antik çağın belli başlı ticari faaliyetleri hep, bunu finanse edebilecek durumdaki saray ve tapınak tarafından harekete geçirilmiştir. Örneğin Babil İmparatorluğu’nda ticaret, saray ve tüccarın gümüş olarak koyduğu açılış sermayesinden oluşan bir fon tarafından finanse edilmiştir. Sarayın ticaret üzerindeki belirleyici rolünü gösteren bir başka örnek Kültepe’de bulunan kil tabletlerden görülmektedir. Kültepe karumundaki nüfus, hemen hemen tümüyle Asurlu tacirlerdi ama ticari ilişkiler, Asur yönetimi ile Kültepe yönetimi arasında yapılana antlaşmalara dayanmaktaydı.[8]

Kaynakça

  1. ^ Stephanie Lynn Budin, Sh.: 91
  2. ^ a b Sarah B. Pomeroy, Sh.:13
  3. ^ a b Stephanie Lynn Budin, Sh.: 92
  4. ^ a b Stephanie Lynn Budin, Sh.: 93
  5. ^ a b c d Stephanie Lynn Budin, Sh.: 94
  6. ^ Lukas de Blois,R. J. van der Spek, Sh.: 57
  7. ^ Morris Silver, Sh.: 76
  8. ^ Lukas de Blois,R. J. van der Spek, Sh.: 54-55

Kaynakça

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Girit</span> Yunanistanın en büyük, Akdenizin 5. büyük adası

Girit, Yunanistan'ın en büyük, Akdeniz'in beşinci büyük adasıdır. Ege Denizi'nin güneyinde yer alır.

<span class="mw-page-title-main">Tunç Çağı</span> Tarihsel dönem (yaklaşık MÖ 3300-1200)

Tunç Çağı veya Bronz Çağı, bölgeden bölgeye fark etmekle birlikte yaklaşık olarak MÖ 3300'den MÖ 1200'e kadar süren, bronz kullanımı, bazı bölgelerde yazı'nın varlığı ve diğer erken kentsel uygarlığın özellikleriyle tanımlanan tarihi bir dönemdir.

<span class="mw-page-title-main">Feodalizm</span> ekonomik örgütleniş biçimi

Feodalizm ya da derebeylik, başta Ortaçağ Avrupası olmak üzere tarihin birçok evresinde rastlanan toplumsal, siyasal ve ekonomik bir örgütleniş biçimidir. Feodalizm kelimesi, Latince feodum (tımar) ile taşınabilir değerli mal anlamına gelen Latin kökenli bir kelimeden türetilmiştir.

<span class="mw-page-title-main">Acemhöyük</span>

Acemhöyük, Aksaray il merkezinin 18 km. kuzeybatısındaki Yeşilova kasabasında yer alan bir höyüktür. Yayvan bir tepe görünümündeki höyüğün, çanak çömlek yayılımına göre 800x700 metre boyutlarında olduğu belirtilmektedir. Höyüğün MÖ 3.000 başlarından itibaren iskan edildiği, en parlak döneminin Asur Ticaret Kolonileri Çağı olduğu belirtilmektedir. Bu dönemde yerleşim höyüğün dışına, "aşağı kent"e yayılmış, ancak dönemin sonunda hem höyük, hem de aşağı kent terk edilmiştir. Daha sonra Erken Helenistik Dönem ve Roma Döneminde yeniden iskan edilmiş, bu dönemlerin sonunda da terk edilmiştir.

<span class="mw-page-title-main">Anadolu Selçuklu Devleti</span> Batı Oğuz Türkleri tarafından kurulmuş olan, Anadoluda hüküm sürmüş eski bir devlet (1077–1308)

Anadolu Selçuklu Devleti, Türkiye Selçuklu Devleti veya Rum Sultanlığı, Selçuklu Türklerinden olan Kutalmış oğlu Süleyman Şah tarafından Anadolu'da İznik başkent olmak üzere 1077 yılında kurulmuş olan Türk devletidir.

<span class="mw-page-title-main">Miken uygarlığı</span> Antik Yunanistanda Tunç Çağının son evresinde yaşanan dönem

Miken uygarlığı, MÖ yaklaşık 1600-1100 yılları arasında Antik Yunanistan'da Tunç Çağı'nın son evresinde hüküm sürmüş olan uygarlıktır. Saray devletleri, şehir örgütlenmesi, yazı sistemi ve sanat eserleriyle Yunanistan'daki ilk gelişmiş uygarlıktır. Dönem özelliklerinin en belirgin gözlemlendiği Miken sitesi uygarlığa adını vermiştir. Bazı araştırmacılar, Miken Yunanistan'ını Hitit metinlerinde adı geçen Ahhiyava Ülkesi ve Homeros'un bahsettiği Akaları ile bir kabul etmekte olsalar da bu görüş tartışmalıdır.

Demir Çağı, demirin çeşitli alet ve silah yapımında esas malzeme olarak kullanıldığı bir arkeolojik devirdir.

Helenistik Dönem, Büyük İskender'in istilalarıyla başlayan, Antik Dünya'da Grek etkisinin doruğa ulaştığı dönemdir. Dönem, Klasik Grek Dönemini izlemiştir ve Helenistik Dönem'in ardından, Klasik Grek egemenliğindeki bölge Roma Cumhuriyeti hakimiyetine geçmiştir. Bu dönemde dahi Klasik Grek kültürü hâlen Roma hakimiyetine sızmıştır. Öyle ki Latincenin yanı sıra Grekçe konuşulmaya ve yazılmaya devam edildi. Helenistik Dönem bazen, Klasik Grek Uygarlığı'nın gerileme ve çöküş dönemi olarak görülmektedir. Bir başka açıdan da Klasik Grek Uygarlığı ile Roma Uygarlığı arasında bir geçiş dönemi olarak görülür. Dönemin başlangıcı çoğu kez Büyük İskender'in ölüm tarihi olan MÖ 323 olarak alınır. Dönemin sonu ise Yunanistan Yarımadası'nın Roma Cumhuriyeti tarafından işgal edildiği MÖ 146 olarak kabul edilir. Bazı tarihçiler ise Büyük İskender'in imparatorluğu'ndan kalan son devlet olan Ptolemaios Hanedanlığı'nın Aktium Savaşı'nda yenilgiye uğrayıp yıkıldığı tarih olan MÖ 31-30 tarihini Dönem'in sonu olarak kabul ederler.

<span class="mw-page-title-main">I. Abbas</span> 5. Safevi hükümdarı

I. Abbas veya Büyük Abbas, Safevi Hanedanlığının beşinci hükümdarı olan Şah Abbas, Safevi Hanedanı'nın en güçlü hükümdarı olarak gösterilir. Şah Muhammed Hüdabende'nin üçüncü oğludur. 3 Ekim 1587 tarihinde Türkmen şeflerinin desteklediği bir askerî darbe ile 17 yaşında tahta geçip 1629 yılına kadar 42 yıl hükümdar olarak kalmıştır. Hükümdar olduğu tarih Safevi Devleti açısından zorlu bir dönemdir. İçeride Türkmen aşiretleri arasındaki kanlı çatışmalar, doğuda Özbek akınları, batıda ise Osmanlı İmparatorluğu'nun baskısı altındaydı. Bu durumun kaçınılmaz sonucu olarak ülke ekonomik olarak da çözülmektedir. Tarımsal ve endüstüriyel üretim düşerken ticaret de çökmüştür.

<span class="mw-page-title-main">Yunan Karanlık Çağı</span>

Yunan Karanlık Çağı Yunan tarihinde, Dor istilaları sonucu giderek gücünü yitirerek MÖ 11. yüzyılda yıkıldığı varsayılan Miken Uygarlığı ile MÖ 9. ve 8. yüzyıllarda ilk Yunan şehir devletlerinin görülmeye başlandığı ve Homeros tarafından Yunan dilinde ilk yazılı eserlerin verildiği çağ arasında geçen dönemdir. Bazı yayınlarda Ege Karanlık Çağı olarak da geçmektedir.

<span class="mw-page-title-main">Minos medeniyeti</span> Tunç Çağı uygarlıklarından biri

Minos medeniyeti, Tunç Çağı'nda Yunanistan'a bağlı olan, Ege Denizi içindeki Girit Adası'nda, MÖ yaklaşık 3.500'lerde doğmuş bir uygarlıktır. Girit uygarlığı, MÖ 2700 ile MÖ 1450 yılları arasında en parlak dönemlerini yaşadı ve yavaş yavaş eski gücünü yitirmesinin ardından Girit üzerinde Miken kültürü baskınlaşmaya başladı.

<span class="mw-page-title-main">Karaz kültürü</span>

Karaz Kültürü,Erken Tunç Çağı'na ait bir kültürdür. Sovyet arkeolog Boris Kuftin'in çalışmalarında ortaya konulan, Geç Kalkolitik Çağ ve Tunç Çağı boyunca Doğu Anadolu Bölgesi, Transkafkasya, Azerbaycan ve Kuzeybatı İran'ı içine alan bir yayılma gösteren kültürdür.

<span class="mw-page-title-main">Deniz Kavimleri</span>

Deniz Kavimleri ya da Deniz Halkları Tunç Çağı’nın sonlarına doğru, özellikle MÖ 13. yüzyılda, MÖ 1276 – 1178 yılları arasında Anadolu, Suriye, Filistin, Kıbrıs ve Mısır'a yönelen istila hareketlerinden sorumlu görülen, savaşçı ve denizci halklardır. Bu yıkıcı saldırılar, Bronz Çağı Çöküşü’ne yol açan istilaların bir bölümü olarak Doğu Akdeniz’de tüm krallıkların ve Anadolu’da Hitit İmparatorluğu’nun yıkılmasında belirleyici olmuştur. Antik Mısır ise hem denizde, hem de karada verdiği savaşlarla bu saldırıları püskürtmeyi başarmıştır. Bu istilalar sonucu konuya ilişkin kayıtlar yok olduğundan, olayların kesin kapsamı ve istilacıların kimlikleri, geldikleri bölgeler halen kesin bir biçimde belirlenememiştir. Günümüze ulaşabilen belgeler, Mısır yazıtları ve kabartmaları, Hitit belgeleri, Ugarit belge ve mektupları ile arkeolojik buluntulardır.

<span class="mw-page-title-main">Bronz Çağı Çöküşü</span> Güneybatı Asya’da ve Doğu Akdeniz’de, Bronz Çağı sonları, Demir Çağı başlarında yaşanan hızlı, yıkıcı ve kültürel dağılmalara, çözülmelere yol açan bir dizi toplumsal çöküş

Bronz Çağı Çöküşü Güneybatı Asya’da ve Doğu Akdeniz’de, Bronz Çağı sonları, Demir Çağı başlarında yaşanan hızlı, yıkıcı ve kültürel dağılmalara, çözülmelere yol açan bir dizi toplumsal çöküştür. Doğu Akdeniz’deki Bronz Çağının yüzyıllar içinde oluşan tüm kurumları yerle bir olmuştur, şehir hayatı çok büyük ölçüde gerilemiştir, geriye yalıtılmış köy toplumları kalmıştır. Miken Yunanistanı’nda saray ekonomileri çökmüştür. Yıkımların ardından Kıta Yunanistan’ı, Ege Adaları ve Anadolu 400 yıl sürecek bir karanlık çağa girecektir. Bu dönemden günümüze Mısır kaynakları hariç hiçbir yazılı belge kalmamıştır. Akdeniz’in tüm doğu yarısında, Antik Mısır hariç, neredeyse tüm büyük ve orta ölçekli kentler, çoğunlukla yağmalanıp ateşe verilmiş, diğerleri bu akıbete uğramamak için boşaltılmıştır. Bronz Çağı boyunca gelişip serpilen tüm krallıklar, yine Mısır hariç yıkılmış ve bir daha varlık gösterememiştir.

Bakla Tepe Höyüğü, İzmir il merkezinin 30 km. güneyinde, Menderes (Cumaovası) ilçesinde, Tahtalı Barajı nedeniyle terk edilen Bulgurca Çiftlik Köyü'nün hemen yakınında yer alan bir Höyüktür. Yıllardır bakla yetiştirilen bir alan olduğundan Köy'de Bakla Tepe olarak bilinmekteydi. Tarihöncesi bir yerleşimin höyükten köy altına kadar uzandığı, sapılan sondalardan anlaşılmaktadır.

Kaman Kalehöyük, Kırşehir İl merkezinin kuzeybatısında, Kaman İlçesi'nin 3 km. doğu-kuzeydoğusunda yer alan bir höyüktür. Tepe yaklaşık 280 metre çapında olup 16 metre yüksekliktedir.

Asur Ticaret Kolonileri Çağı, genellikle Anadolu'daki kentlerin hemen yakınlarında, Asurlu tüccarlar tarafından kurulan ve karum adı verilen ticaret amaçlı yerleşmelerin Anadolu'da yaygınlaşmasıyla başlayan bir dönemdir. Bu ticari amaçlı yerleşimlerin yaygınlaşması esasen Asurlu tüccarların Anadolu'yla son derece organize bir biçimde sürdürülen ticari ilişkileri yerleştirmesinin bir göstergesidir. MÖ 1.950 – 1.750 yılları arasında yaklaşık 200 yıl süren bu dönem Anadolu'da aynı zamanda yazılı tarihin ve Orta Tunç Çağı'nın başlangıcı olarak kabul edilir. Dönemin sona erişinin, Anadolu'da Hitit yayılmasından kaynaklanmış olması kuvvetle muhtemel görünmektedir. Kuşşara Kralı Anitta, Hattuşaş'Boğaz köy'ı 1700'lerin başlarında yakıp yıkmıştı. Kısa sürede en azından Orta Anadolu'daki krallıkları birer birer yıkarak bölgede ilk siyasi birliği kuran Kuşşara krallarının, Asur Ticaret Kolonileri Çağı'na son verdikleri kabul edilmektedir. Koloni Çağı boyunca Anadolu'ya sızan Hititler oraları istila ederken Asur kolonilerini de ortadan kaldırmışlar, toparlanabilen Asurlu tüccarlar da ülkelerine dönmüştür. Hititler sadece yerel krallıkları yıkmakla kalmadılar aynı zamanda ticaretin serbestliğine de geniş ölçüde sınırlamalar getirdiler. Artık maden ithalat ve ihracatı bağımsız tüccarlar tarafından yapılmıyor, ekonominin tüm alanlarında olduğu gibi Hattuşaş'ın denetimi altında organize ediliyordu.

<span class="mw-page-title-main">Tell Tayinat</span>

Tell Tayinat Höyüğü, Hatay il merkezinin doğu – kuzeydoğusunda, Reyhanlı ilçesinin 17–18 km batısında, Asi Nehri'nin 1,5 km doğusunda yer alan bir höyüktür. Tepe, yamaçlar dahil olmak üzere 700 x 500 metre boyutlarında, 15 metre yüksekliktedir. Kazı yapılmadan önce üzerinde Tayinat Köyü bulunmakta idi.

Sultantepe Höyüğü, Şanlıurfa ili'nin Harran İlçesi'nin Akçakale yolu 13 km kuzeybatısında, Kötüçay ile Kömürcü Dere arasında, Sultantepe Köyü'nün hemen yanında yer alan bir höyüktür. Tepenin tabanda çapı 550 metre olup Urfa Ovası'nın en büyük höyüğüdür. Yüksekliği 43 metredir. Adana İli Kozan İlçesi yakınlarındaki, günümüzde yeri tam olarak bilinmeyen Sultantepe Höyüğü ile karıştırılmamalıdır.

<span class="mw-page-title-main">Ege sanatı</span> Bronz Çağı boyunca Ege Denizi yöresinde yaratılan sanat

Ege sanatı, Bronz Çağı boyunca, yani MÖ 11. yüzyıla kadar, Antik Yunan sanatından önce Ege Denizi'ni çevreleyen topraklarda ve içindeki adalarda yaratılan sanattır. Çoğunlukla modern Yunanistan topraklarında bulunduğu için bazen Yunan Bronz Çağı sanatı olarak da adlandırılır; ancak sadece Miken Yunanlıları sanatını değil, aynı zamanda Yunan olmayan Kiklad ve Minos kültürlerinin sanatını da içerir.