İçeriğe atla

Santral dogma (moleküler biyoloji)

Moleküler biyolojinin santral (merkezi) dogması, biyolojik bir sistem içindeki genetik bilgi akışının bir açıklamasıdır. Orijinal anlamı bu olmasa da, genellikle "DNA RNA'yı, RNA proteini yapar" şeklinde ifade edilir [1] İlk olarak 1957'de Francis Crick[2][3] tarafından ifade edilmiş, 1958'de ise yayınlanmıştır.[4][5]

Francis Crick 1970'te yayınlanan bir Nature makalesinde bunu şöyle ifade etmiştir : "Moleküler biyolojinin santral dogması sıralı bilgilerin ayrıntılı olarak bir molekül zincirinden diğerine transferi ile ilgilenir. Bu tür bilgilerin proteinden ne proteine ne de nükleik aside geri aktarılamayacağını belirtir."[6]

Biyolojik sistemlerde bilgi akışı

Merkezi dogmanın ikinci bir versiyonu popülerdir ancak yanlıştır. Bu, James Watson tarafından The Molecular Biology of the Gene'nin (1965) ilk baskısında yayınlanan basit DNA → RNA → protein yoludur. Watson'ın versiyonu Crick'inkinden farklıdır çünkü Watson iki aşamalı (DNA → RNA ve RNA → protein) bir süreci merkezi dogma olarak tanımlar.[7] Başlangıçta Crick tarafından belirtildiği gibi dogma bugün geçerliliğini korurken,[6] Watson'ın versiyonu geçerli değildir.[2]

Dogma, en yaygın veya genel durumda, canlı organizmalarda bilgi taşıyan biyopolimerler arasındaki dizi bilgisi transferini anlamak için bir çerçeve sunar. Bu tür biyopolimerlerin 3 ana sınıfı vardır: DNA ve RNA (her ikisi de nükleik asitler) ve protein. Bu üç biyomolekül sınıfı arasında, akla yatkın 3 × 3 = 9 adet doğrudan bilgi aktarımı çeşidi vardır. Dogma bunları 3 grupta sınıflandırır: 3 genel aktarım (çoğu hücrede normal olarak gerçekleştiğine inanılır), 3 özel aktarım (olduğu bilinir, ancak bazı virüsler durumunda veya laboratuvarda yalnızca belirli koşullar altında gerçekleşir) ve 3 bilinmeyen transferler (asla gerçekleşmeyeceği düşünülmektedir). Genel transferler biyolojik bilginin normal akışını tanımlar: DNA, DNA'ya kopyalanabilir (DNA replikasyonu), DNA bilgisi mRNA'ya kopyalanabilir (transkripsiyon) ve mRNA'daki bilgiler bir şablon olarak (translasyon) kullanılarak proteinler sentezlenebilir. Özel transferler şunları açıklar: RNA'dan kopyalanan RNA (RNA replikasyonu), bir RNA şablonu kullanılarak DNA sentezlenir (ters transkripsiyon ) ve mRNA kullanılmadan doğrudan bir DNA şablonundan sentezlenen proteinler. Bilinmeyen transferler şunları tanımlar: bir proteinden kopyalanan bir protein, bir proteinin birincil yapısını şablon olarak kullanarak RNA sentezi ve bir proteinin birincil yapısını şablon olarak kullanarak DNA sentezi - bunların doğal olarak meydana geldiği düşünülmez.[6]

Biyolojik bilgi dizisi

DNA, RNA ve (poli) peptitleri içeren biyopolimerler lineer polimerlerdir (yani: her monomer en fazla iki diğer monomere bağlıdır). Monomerlerinin dizisi bilgiyi etkili bir şekilde kodlar. İdeal olarak, merkezi dogma tarafından açıklanan bilgi transferleri, bir biyopolimerin dizisinin, tamamen orijinal biyopolimerin dizisine bağlı bir diziye sahip başka bir biyopolimerin inşası için bir şablon olarak kullanıldığı, sadık, deterministik transferlerdir. DNA, RNA'ya kopyalandığında, tamamlayıcısı onunla eşlenir. A, G, T ve C DNA kodları sırasıyla U, C, A ve G RNA kodlarına aktarılır. Proteinlerin kodlanması, tabloya göre kodonlar olarak bilinen üçlü gruplar halinde yapılır.

DNA'dan RNA'ya Amino Asitlere

Biyolojik sıralı bilgilerin genel transferleri

DNA replikasyonları

Somatik veya üreme olsun, herhangi bir hücrenin soyuna genetik materyal sağlanacaksa, DNA replikasyonunun gerçekleşmesi gerekir. Replizom adı verilen karmaşık bir protein grubu, bilginin ana iplikten tamamlayıcı yavru iplikçiklere kopyalanmasını gerçekleştirir.[8]

Replisom şunları içerir:

  • bir replikasyon çatalı oluşturmak için süper sarmalın yanı sıra çift sarmallı DNA sarmalını çözen helikaz [8]
  • Helikaz tarafından ayrlan DNA zincirinin yeniden birleşmesini önlemek için çift sarmallı DNA'yı bağlayan SSB proteini [8]
  • Replikasyon için bir başlangıç noktası olarak her bir şablon zincirine tamamlayıcı bir RNA primeri ekleyen RNA primazı [8]
  • Mevcut şablon zincirini 3' ucundan 5' ucuna kadar okuyan ve yavru zincirin 5' ucundan 3' ucuna yeni tamamlayıcı nükleotitler ekleyen DNA polimeraz III [8]
  • RNA primerlerini çıkaran ve onları DNA ile değiştiren DNA polimeraz I [8]
  • Sürekli bir zincir oluşturmak için iki Okazaki fragmanını fosfodiester bağlarıyla birleştiren DNA ligazı [8]

Bu süreç ökaryotik hücrelerde tipik olarak hücre döngüsünün S fazı sırasında gerçekleşir.

Transkripsiyon

Transkripsiyon, DNA'nın bir bölümünde yer alan bilgilerin bir araya getirilmiş bir haberci RNA (mRNA) parçası biçiminde kopyalandığı süreçtir. İşlemi kolaylaştıran enzimler arasında RNA polimeraz ve transkripsiyon faktörleri yer alır . Ökaryotik hücrelerde transkripsiyon işleminde oluşturulan ilk zincir pre-mRNA'dır (öncül mRNA). Bu mRNA'nın translasyonunun gerçekleşebilmesi için öncül mRNA'nın işlenmesi gerekmektedir. öncül mRNA'yı translasyona hazırlayan işlemler bütünü post-transkripsiyonel modifikasyonlar olarak isimlendirilir. Bunlar; ön mRNA zincirine bir 5' başlık ve bir poli-A kuyruğunun eklenmesini içerir . Bazı durumlarda, öncül mRNA'da intronların çııkarılması sürecinde alternatif ekleme-çıkarma (splicing) denilen bir işlem meydana gelir ve herhangi bir tek mRNA'nın üretebileceği proteinlerin çeşitliliğini arttırır. Tüm transkripsiyon sürecinin (öncül mRNA zincirinin üretimiyle başlayan) ürünü, olgun bir mRNA zinciridir.

Translasyon

Olgun mRNA, translasyonda görev almak üzere bir ribozoma doğru yol alır. Çekirdeği bulunmayan prokaryotik hücrelerde, transkripsiyon ve translasyon süreçleri net bir ayrılma olmaksızın birbirine bağlıdır. Ökaryotik hücrelerde ise, transkripsiyon bölgesi (hücre çekirdeği) genellikle translasyon bölgesinden (sitoplazma) bariz bir şekilde farklıdır. Bu farklılık nedeniyle transkripsiyonda üretilen mRNA'nın, üretildiği organel olan çekirdekten ribozomlarla bağlanabileceği sitoplazmaya taşınması gerekmektedir. Ribozom, genellikle bir AUG (adenin - urasil - guanin) ile başlayan mRNA üçlü kodonlarını veya ribozom bağlanma bölgesinin aşağısındaki başlatıcı metiyonin kodonunu okur . Başlatma faktörleri ve uzama faktörleri kompleksleri, amino asitleri açillenme tepkimeleri ile bağlamış bulunan transfer RNA'ları (tRNA'lar) ribozom-mRNA kompleksine getirir ve mRNA'daki kodonu tRNA üzerindeki anti-kodonla eşleştirir. Her tRNA, sentezlenen polipeptit zincirine eklenecek uygun amino asit kalıntısını taşır. Amino asitler büyüyen peptit zincirine bağlandıkça, zincir doğru konformasyona katlanmaya başlar. Çeviri, bir UAA, UGA veya UAG üçlüsü olabilen bir durdurma kodonu ile sona erer.

mRNA, olgun proteinin doğasını belirtmek için tüm bilgileri içermez. Ribozomdan salınan, yeni sentezlenmiş polipeptit zinciri, genellikle nihai ürün ortaya çıkmadan önce ek işleme maruz kalır. Bunlar da post-translasyonel modifikasyonlar olarak adlandırılırlar. Bu modifikasyonlardan birincisi, doğru katlama işlemidir ki karmaşık olmakla beraber proteinin işlevi açısından hayati önem taşır. Doru katlanma o denli önemlidir ki birçok proteinin ürün formunu kontrol etmek için şaperon proteinlere ihtiyaç duyulur. Bazı proteinler, sonrasında, kendi peptit zincirlerinden bazı iç kısımları keserek, boşluğu sınırlayan serbest uçları birleştirir. Atılan bu bölümlere inteins adı verilir. Diğer proteinler, ekleme yapılmadan birden çok bölüme ayrılmalıdır. Bazı polipeptit zincirlerinin çapraz bağlanması gerekir ve diğerleri işlevsel hale gelmeden önce haem (heme) gibi kofaktörlere bağlanmalıdır.

Biyolojik sıralı bilgilerin özel transferleri

Ters transkripsiyon

Yeşil renkle vurgulanan olağandışı bilgi akışları

Ters transkripsiyon, RNA'dan DNA'ya bilgi aktarımıdır (normal transkripsiyonun tersi). Bunun HIV gibi retrovirüsler durumunda olduğu kadar ökaryotlarda, retrotranspozonlar ve telomer sentezi durumunda meydana geldiği bilinmektedir. RNA'dan gelen genetik bilginin yeni DNA'ya kopyalandığı süreçtir. Bu sürece dahil olan enzim ailesine Ters Transkriptaz denir.

RNA replikasyonu

RNA replikasyonu, bir RNA'nın diğerine kopyalanmasıdır. Birçok virüs bu şekilde çoğalır. RNA'yı yeni RNA'ya kopyalayan enzimler RNA'ya bağımlı RNA polimerazlar olarak adlandırılırlar. Bu enzimler birçok ökaryotik hücrede de bulunur ve oralarda, çoğunlukla, RNA susturma işleminde görev alırlar.[9]

Bir RNA dizisinin bir protein kompleksi ve bir "kılavuz RNA" tarafından değiştirildiği RNA düzenlemesi, RNA'dan RNA'ya transfer olarak da görülebilir.

DNA'dan proteine doğrudan çeviri

DNA'dan proteine doğrudan translasyon, hücre içermeyen bir sistemde (yani bir test tüpünde), ribozomlar içeren ancak sağlam hücreler içermeyen E. coli özütleri kullanılarak gösterilmiştir. Bu hücre fragmanları, diğer organizmalardan (örneğin, fare veya kurbağa) izole edilen tek sarmallı DNA şablonlarından proteinleri sentezleyebilmektedir ve neomisin'in bu etkiyi arttırdığı bulunmuştur. Bununla birlikte, bu çeviri mekanizmasının özellikle genetik koda karşılık gelip gelmediği açık değildir.[10][11]

Teoride açıkça kapsanmayan bilgi transferleri

Post-translasyonel Modifikasyonlar (Protein sentezi sonrası değişiklikler)

Proteinler, amino asit dizileri nükleik asit zincirleri şablon olarak kullanılarak sentezlendikten sonra uygun enzimler tarafından düzenlenebilirler. Bu, protein-dizisini-etkileyen-protein tarzında bir bilgi olmasına rağmen, santral (merkezi) dogma tarafından açıkça kapsanmamıştır. İki alanın ilişkili kavramlarının birbiriyle çok fazla ilgisi olduğu açık pek fazla örnek yoktur.

İnteinler

Bir intein, bir protein ribozomdan çıktıktan sonra kendisini kesebilen ve ana protein "omurgasının" yaptığı şekilde bir peptit bağı ile geri kalan kısımları yeniden birleştirebilen bir "parazitik" amino asit dizisidir (protein parçasıdır). Bu durum, bir proteinin, DNA'sı tarafından orijinal olarak kodlanan diziye kıyasla kendi birincil dizisini değiştirmesini mümkün kılar. Ek olarak, çoğu intein, intein nükleotid dizisini içermeyen ana genin bir kopyasını bulabilen hedeflenen endonükleaz veya HEG alanı içerir. İntein içermeyen kopya ile temas halinde, HEG alanı, DNA çift sarmallı kopma onarım mekanizmasını başlatır. Bu işlem, intein sekansının orijinal kaynak genden intein içermeyen gene kopyalanmasına neden olur. Bu, DNA dizisini doğrudan düzenleyen ve dizinin kalıtsal yayılımını artıran bir protein örneğidir.

Metilasyon

DNA'nın metilasyon durumlarındaki varyasyon, gen ekspresyon seviyelerini önemli ölçüde değiştirebilir. Metilasyon varyasyonu genellikle DNA metilazların etkisiyle meydana gelir. Değişiklik kalıtsal olduğunda, epigenetik olarak kabul edilir. Bilgi durumundaki değişiklik kalıtsal olmadığında, somatik bir epitip olur . Etkili bilgi içeriği, bir proteinin veya proteinlerin DNA üzerindeki etkileri vasıtasıyla değiştirilmiştir, ancak birincil DNA dizisi değiştirilmemiştir.

Prionlar

Prionlar, belirli amino asit dizilerinin özel konformasyonlarındaki proteinleridir. Aynı amino asit dizisine sahip, ancak fonksiyonel olarak önemli veya organizma için zararlı olan farklı bir konformasyona sahip diğer protein moleküllerinde konformasyonel değişiklikler yaparak konakçı hücrelerde kendilerini çoğaltırlar. Protein prion katlanmasına dönüştürüldüğünde, işlevi değişir. Buna karşılık, bilgiyi yeni hücrelere iletebilir ve bu dizinin daha işlevsel moleküllerini alternatif prion formuna yeniden yapılandırabilir. Mantarlardaki bazı prion türlerinde bu değişim sürekli ve doğrudandır; bilgi akışı Proteindir → Protein.

Alain E. Bussard ve Eugene Koonin gibi bazı bilim insanları, prion aracılı kalıtımın moleküler biyolojinin santral dogmasını ihlal ettiğini savundular.[12][13] Bununla birlikte, Rosalind Ridley, Molecular Pathology of the Prion'da (2001) şöyle yazmıştır: "Prion hipotezi, moleküler biyolojinin santral dogmasına -protein üretmek için gerekli bilginin nükleik asidin nükleotid dizisinde kodlandığına- aykırı değildir. proteinlerin çoğaldığını iddia etmez. Aksine, protein moleküllerinin içinde biyolojik işlevlerine katkıda bulunan bir bilgi kaynağı olduğunu ve bu bilginin diğer moleküllere aktarılabileceğini iddia eder." [14]

Doğal genetik mühendisliği

James A. Shapiro, bu örneklerin bir üst kümesinin doğal genetik mühendisliği olarak sınıflandırılması gerektiğini ve santral dogmayı tahrif etmek için yeterli olduğunu savunuyor. Shapiro, görüşü için saygılı bir duruşma almış olsa da, eleştirmenleri, merkezi dogmayı okumasının Crick'in amaçladığı ile uyumlu olduğuna ikna olmuş değil.[15][16]

Dogma teriminin kullanımı

Crick, What Mad Pursuit adlı otobiyografisinde , dogma kelimesini seçmesi ve bunun neden olduğu bazı sorunlar hakkında şunları yazmıştı:

"Bu fikre santral dogma adını vermemin sanırım iki nedeni var. Dizi hipotezinde zaten açık olan hipotez kelimesini kullanmıştım ve ayrıca bu yeni varsayımın daha merkezi ve daha güçlü olduğunu belirtmek istedim. . . . Anlaşıldığı üzere, dogma kelimesinin kullanılması neredeyse değerinden daha fazla soruna neden oldu. Yıllar sonra Jacques Monod bana, şüpheye yer bırakmayacak bir inanç olan dogma kelimesinin doğru kullanımını anlamamış göründüğüme dikkat çekti. Bunu belirsiz bir şekilde anladım ama tüm dini inançların temelsiz olduğunu düşündüğümden, bu kelimeyi dünyanın çoğu gibi değil, kendim hakkında düşündüğüm şekilde kullandım yani bir hipotezin makul olmasına rağmen, çok az doğrudan deneysel desteğe sahip olması anlamında."

Benzer şekilde Horace Freeland Judson, The Eighth Day of Creation'da [Yaradılışın Sekizinci Günü] şunları ifade etmektedir[17]

"Aklım, dogmanın makul bir kanıtı olmayan bir fikir olduğundaydı. Anlıyor musunuz? !" Ve Crick sevinçle kükredi. "Sadece dogmanın ne anlama geldiğini bilmiyordum . Ve ben buna 'Santral Hipotez' de diyebilirdim, ya da - bilirsiniz. Demek istediğim buydu. Dogma sadece bir slogandı."

Weismann bariyeri ile karşılaştırma

Ağustos Weismann'ın germ plazma teorisinde, kalıtsal materyal, germ plazması gonadlarla sınırlıdır. Somatik hücreler (vücudun) germ plazmasından her nesilde yeniden gelişir. Bu hücrelere ne olursa olsun, sonraki nesli etkilemez.

1892'de August Weismann tarafından önerilen Weismann bariyeri, gamet üreten "ölümsüz" eşey hücre soyları (germ plazması) ile "tek kullanımlık" somatik hücreler arasında ayrım yapar. Kalıtsal bilgi yalnızca eşey hücresinden somatik hücrelere geçer (yani somatik mutasyonlar kalıtsal değildir). Bu, DNA'nın rolünün veya yapısının keşfinden önce, merkezi dogmayı öngörmez, ancak moleküler olmayan terimlerle de olsa gen merkezli yaşam görüşünü tahmin eder.[18][19]

Konuyla ilgili yayınlar

Dış bağlantılar

Kaynakça

  1. ^ "Deciphering the Genetic Code: Marshall Nirenberg". Office of NIH History. June 2010. 17 Mart 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2 Mart 2012. 
  2. ^ a b "60 years ago, Francis Crick changed the logic of biology". PLOS Biology. 15 (9): e2003243. September 2017. doi:10.1371/journal.pbio.2003243. PMC 5602739 $2. PMID 28922352. 
  3. ^ "CSHL Archives Repository | On Protein Synthesis". libgallery.cshl.edu (İngilizce). 24 Eylül 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 13 Kasım 2018. 
  4. ^ "On Protein Synthesis". Symposia of the Society for Experimental Biology, Number XII: The Biological Replication of Macromolecules. Cambridge University Press. 1958. ss. 138-163. 
  5. ^ Crick (1958). "On protein synthesis". Symposia of the Society for Experimental Biology. Symposia on the society for Experimental biology number XII: The Biological Replication of Macromolecules. 12. PMID 13580867. 8 Mart 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 29 Temmuz 2021. 
  6. ^ a b c "Central dogma of molecular biology" (PDF). Nature. 227 (5258): 561-3. August 1970. doi:10.1038/227561a0. PMID 4913914. 26 Ocak 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi (PDF). Erişim tarihi: 29 Temmuz 2021. 
  7. ^ "Sandwalk: Basic Concepts: The Central Dogma of Molecular Biology". sandwalk.blogspot.com. 15 Ocak 2007. 20 Ocak 2007 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 17 Mart 2018. 
  8. ^ a b c d e f g "SnapShot: The replisome". Cell. 141 (6): 1088-1088.e1. June 2010. doi:10.1016/j.cell.2010.05.042. PMC 4007198 $2. PMID 20550941. 
  9. ^ "RNA-dependent RNA polymerases, viruses, and RNA silencing". Science. 296 (5571): 1270-3. May 2002. doi:10.1126/science.1069132. PMID 12016304. 
  10. ^ "Denatured DNA as a direct template for in vitro protein synthesis". Proceedings of the National Academy of Sciences of the United States of America. 54 (3): 880-6. September 1965. doi:10.1073/pnas.54.3.880. PMC 219759 $2. PMID 4955657. 
  11. ^ ."Polypeptide synthesis directed by DNA as a messenger in cell-free polypeptide synthesis by extreme thermophiles, Thermus thermophilus HB27 and Sulfolobus tokodaii strain 7". Journal of Biochemistry. 131 (6): 849-53. June 2002. doi:10.1093/oxfordjournals.jbchem.a003174. PMID 12038981. 
  12. ^ "A scientific revolution? The prion anomaly may challenge the central dogma of molecular biology". EMBO Reports. 6 (8): 691-4. August 2005. doi:10.1038/sj.embor.7400497. PMC 1369155 $2. PMID 16065057. 
  13. ^ "Does the central dogma still stand?". Biology Direct. 7: 27. August 2012. doi:10.1186/1745-6150-7-27. PMC 3472225 $2. PMID 22913395. 
  14. ^ Baker, Harry F., (Ed.) (2001). "What Would Thomas Henry Huxley Have Made of Prion Diseases?". Molecular Pathology of the Prions. Methods in Molecular Medicine. Humana Press. ss. 1-16. ISBN 0-89603-924-2. 
  15. ^ Wilkins (January 2012). "(Review) Evolution: A View from the 21st Century". Genome Biology and Evolution. 4 (4): 423-426. doi:10.1093/gbe/evs008. PMC 3342868 $2. 
  16. ^ Moran (May–June 2011). "(Review) Evolution: A View from the 21st Century". Reports of the National Center for Science Education. 32.3 (9): 1-4. 15 Eylül 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 27 Ekim 2012. 
  17. ^ "Chapter 6: My mind was, that a dogma was an idea for which there was no reasonable evidence. You see?!". The Eighth Day of Creation: Makers of the Revolution in Biology. 25th anniversary. Cold Spring Harbor, NY: Cold Spring Harbor Laboratory Press. 1996. ISBN 978-0-87969-477-7. 
  18. ^ "From DNA- to NA-centrism and the conditions for gene-centrism revisited". Biology & Philosophy. 29 (1): 55-69. January 2014. doi:10.1007/s10539-013-9393-z. 
  19. ^ Biology's Second Law: Homeostasis, Purpose, and Desire. Beyond Mechanism: Putting Life Back Into Biology. Rowman and Littlefield. 2013. s. 192. ISBN 978-0-7391-7436-4. 29 Temmuz 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 29 Temmuz 2021. Where Weismann would say that it is impossible for changes acquired during an organism's lifetime to feed back onto transmissible traits in the germ line, the CDMB now added that it was impossible for information encoded in proteins to feed back and affect genetic information in any form whatsoever, which was essentially a molecular recasting of the Weismann barrier. 

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Protein</span> polipeptitlerin işlevsellik kazanması sonucu oluşan canlıların temel yapı birimi

Proteinler, bir veya daha fazla uzun amino asit artık zincirini içeren büyük biyomoleküller ve makromolekül'lerdir. Proteinler organizmalar içinde, hücrelere yapı ve organizmalar sağlayarak ve molekülleri bir konumdan diğerine taşıyarak metabolik reaksiyonları katalizleme, DNA kopyalama, uyaranlara yanıt verme dahil olmak üzere çok çeşitli işlevler gerçekleştirir. Proteinler, genlerinin nükleotit dizisi tarafından dikte edilen ve genellikle faaliyetini belirleyen özel 3D yapıya protein katlanmasıyla sonuçlanan amino asit dizilimlerinde birbirlerinden farklıdır.

<span class="mw-page-title-main">DNA</span> Canlıların genetik bilgilerini barındıran molekül

Deoksiriboz nükleik asit veya kısaca DNA, tüm organizmaların ve bazı virüslerin canlılık işlevleri ve biyolojik gelişmeleri için gerekli olan genetik talimatları taşıyan bir nükleik asittir. DNA'nın başlıca rolü bilgiyi uzun süre saklamasıdır. Protein ve RNA gibi hücrenin diğer bileşenlerinin inşası için gerekli olan bilgileri içermesinden dolayı DNA; bir kalıp, şablon veya reçeteye benzetilir. Bu genetik bilgileri içeren DNA parçaları gen olarak adlandırılır. Bazı DNA dizilerinin yapısal işlevleri vardır, diğerleri ise bu genetik bilginin ne şekilde kullanılacağının düzenlenmesine yararlar.

<span class="mw-page-title-main">RNA</span> nükleotitlerden oluşan polimer

Ribonükleik asid (RNA), bir nükleik asittir, nükleotitlerden oluşan bir polimerdir. Her nükleotit bir azotlu baz, bir riboz şeker ve bir fosfattan oluşur. RNA pek çok önemli biyolojik rol oynar, DNA'da taşınan genetik bilginin proteine çevirisi (translasyon) ile ilişkili çeşitli süreçlerde de yer alır. RNA tiplerinden olan mesajcı RNA, DNA'daki bilgiyi protein sentez yeri olan ribozomlara taşır, ribozomal RNA ribozomun en önemli kısımlarını oluşturur, taşıyıcı RNA ise protein sentezinde kullanılmak üzere kullanılacak aminoasitlerin taşınmasında gereklidir. Ayrıca çeşitli RNA tipleri genlerin ne derece aktif olduğunu düzenlemeye yarar.

<span class="mw-page-title-main">Ribozom</span> Tüm canlı hücrelerde bulunan zarsız organel.

Ribozom, tüm canlı hücrelerde bulunan karmaşık moleküler yapıya sahip ve protein oluşturma sürecinde hayati bir rol oynayan bir organeldir. Bu süreç, mRNA çevirisi olarak bilinen bir biyolojik mekanizma aracılığıyla gerçekleşir. Kısaca ribozomlar, haberci RNA (mRNA) molekülleri tarafından sağlanan talimatları takip ederek amino asitleri birbirine bağlar ve polipeptit adı verilen amino asit zincirlerini oluşturur.

<span class="mw-page-title-main">Mesajcı RNA</span> Bir protein üretmek için ribozom tarafından okunan RNA

Mesajcı RNA (mRNA), sentezlenecek bir proteinin amino asit dizisine karşılık gelen kimyasal şifreyi taşıyan bir moleküldür. mRNA, bir DNA kalıptan transkripsiyon yoluyla sentezlenir ve protein sentez yeri olan ribozomlara, protein kodlayıcı bilgiyi taşır. Burada, çevirim (translasyon) süreci sonucu, RNA polimerindeki bilgi ile bir amino asit polimeri üretilir. Nükleik asitlerin amino asit dizilerine karşılık gelen bölgelerindeki her üç baz, proteindeki bir amino asite karşılık gelir. Bu üçlülere kodon denir, her biri bir amino asit kodlar, bitiş kodonu ise protein sentezini durdurur. Bu işlem iki diğer RNA türünü daha gerektirir: taşıyıcı RNA (tRNA) kodonun tanınmasına aracılık eder ve ona karşılık gelen amino asiti getirir; ribozomal RNA (rRNA) ise ribozomdaki protein imalat mekanizmasının kataliz merkezidir.

<span class="mw-page-title-main">Taşıyıcı RNA</span> protein sentezinde görevli bir RNA

Taşıyıcı RNA hücrelerde protein sentezi sırasında büyüyen polipeptit zincirine spesifik bir amino asit ekleyen küçük bir RNA molekülüdür. Amino asidin bağlanması 3' ucundadır. Bu kovalent bağlantı aminoasil tRNA sentetaz tarafından katalizlenir. Ayrıca, antikodon olarak adlandırılan üç bazlık bir bölge vardır, bu bölge mRNA üzerinde kendisine karşılık gelen üç bazlık bir kodon bölgesi ile baz eşleşmesi yapar. Her tip tRNA molekülü sadece tek tip bir amino asite bağlanabilir, ama genetik kod aynı amino asite karşılık gelen birden çok kodon bulunduğu için, farklı antikodonlara sahip tRNA'lar aynı amino asidi taşıyabilir.

<span class="mw-page-title-main">Ribozomal RNA</span> Ribozomun RNA bileşeni

Ribozomal RNA (rRNA), ribozomlarda bulunan bir RNA tipidir, ribozomun protein senteziyle ilişkili katalitik fonksiyonundan sorumludur. Ribozomal RNA'nın görevi, mRNA'daki bilginin translasyon süreci sırasında amino asit dizisine çevrilmesi için taşıyıcı RNA (tRNA) ile etkileşmek ve uzayan peptit zincirine amino asit takmaktır. Hücre sitoplazmasında serbest halde bulunan RNA'nın %80'i rRNA'dan oluşur.

<span class="mw-page-title-main">Protein biyosentezi</span>

Protein biyosentezi, hücrenin protein sentezlenmesi için gereken bir biyokimyasal süreçtir. Bu terim bazen sadece protein translasyonu anlamında kullanılsa da transkripsiyon ile başlayıp translasyonla biten çok aşamalı bir süreçtir. Prokaryotlarda ve ökaryotlarda ribozom yapısı ve yardımcı proteinler bakımından farklılık göstermesine karşın, temel mekanizma korunmuştur.

<span class="mw-page-title-main">Nükleik asit</span> bilinen tüm yaşam için gerekli olan büyük biyomoleküller sınıfı

Nükleik asitler, bütün canlı hücrelerde ve virüslerde bulunan, nükleotid birimlerden oluşmuş polimerlerdir. En yaygın nükleik asitler deoksiribonükleik asit (DNA) ve ribonükleik asit (RNA)'dır. İnsan kromozomlarını oluşturan DNA milyonlarca nükleotitten oluşur. Nükleik asitlerin başlıca işlevi genetik bilgi aktarımını sağlamaktır.

<span class="mw-page-title-main">Translasyon</span> Protein sentezine ilişkin hücresel süreç

Translasyon, transkripsiyon sonucu oluşan mRNA'lardaki koda uygun olarak ribozomlarda gerçekleştirilen amino asit zinciri veya polipeptit sentezi sürecidir, daha sonra üretilen amino asit zinciri veya polipeptit uygun bir şekilde katlanarak etkin bir protein haline gelmektedir. Translasyon, protein biyosentezinin ilk aşamasıdır. 4 harfli DNA dilindeki mesajın 20 harfli amino asid diline çevrilmesinden ötürü, İngilizce terminolojide "çeviri" anlamına gelen translation sözcüğü kullanılmaktadır. Bu terim Türkçeye translasyon olarak geçmiştir. Translasyon hücrenin sitoplazmasında gerçekleşir. Sitoplazmada bulunan iki ribozom alt birimi translasyon sırasında mRNA zincirinin 5' ucuna bağlanır. Ribozom üzerindeki bağlanma bölgelerinde, mRNA'daki baz üçlülerini (kodon) tRNA'daki tamamlayıcıları olan antikodonlara bağlar. mRNA'daki kodonlara karşılık gelen antikodonu bulunduran tRNA'ların art arda eklenmesi sırasında tRNA'nın 3' ucuna bağlanmış olan amino asitler birbirine bağlanarak polipeptit zincirini oluşturur.

<span class="mw-page-title-main">Transkripsiyon (genetik)</span> bir DNA parçasının RNAya kopyalanması süreci

Transkripsiyon, yazılma veya yazılım, DNA'yı oluşturan nükleotit dizisinin RNA polimeraz enzimi tarafından bir RNA dizisi olarak kopyalanması sürecidir. Başka bir deyişle, DNA'dan RNA'ya genetik bilginin aktarımıdır. Protein kodlayan DNA durumunda, transkripsiyon, DNA'da bulunan genetik bilginin bir protein veya peptit dizisine çevirisinin ilk aşamasıdır. RNA'ya yazılan bir DNA parçasına "transkripsiyon birimi" denir. Transkripsiyonda hata kontrol mekanizmaları vardır, ama bunlar DNA çoğalmasındakinden daha az sayıda ve etkindirler; dolayısıyla transkripsiyon DNA çoğalması kadar aslına sadık değildir.

<span class="mw-page-title-main">Gen ifadesi</span> Bir gen dizisinin olgun bir gen ürününe veya ürünlerine dönüştürülmesi

Gen ifadesi ya da gen ekspresyonu, DNA dizisi olan genlerin, fonksiyonel protein yapılarına dönüşmesi süreci için kullanılan bir terimdir. Basitçe, bu durum genlerin açık (aktif) olup olmadıkları olarak da tanımlanabilir.

<span class="mw-page-title-main">Doğrultu (moleküler biyoloji)</span>

Moleküler biyolojide doğrultu, bir nükleik asit ipliğini oluşturan nükleotitlerin uçuca eklenme yönüyle ilişkildir. Kimyasal adlandırma konvansiyonu gereği, bir nükleotit şeker halkasındaki karbon atomları 1', 2', 3', 4' ve 5' olarak adlandırılır. Nükleik asitlerin doğada sentezlenmeleri sırasında büyüyen zincirin bir ucundaki şeker grubunun serbest bir 3' hidroksil (-OH) grubu vardır, öbür ucundaki şekerin ise serbest bir 5'-OH grubu vardır. Bu iki uca, sırasıyla 3' ve 5' uçları denir. Nükleik asidin sentezi sırasında polimeraz enzimi 3'-OH grubuna bir fosfodiester bağı ile yeni bir nükleotit bağlar. Konvansiyon olarak bir iplikli DNA ve RNA dizileri yazılırken bazların kısaltmaları 5'-3' doğrultusunda yazılır.

Moleküler biyolojide anlam, DNA ve RNA gibi nükleik asit moleküllerinde bulunan bilginin yönünün (polaritesinin) başka nükleik asitlerle karşılaştırılmasında kullanılan bir kavramdır. Hangi bağlamda kullanıldığına bağlı olarak "anlam" terimi farklı manalara gelebilir. Bir manasıyla "anlam", bir nükleik asidin protein kodlama özelliğidir. Bir diğer manasıyla "anlam", tek iplikli RNA virüslerinde, viriondan çıkan genomik RNA'nın doğrudan protein kodlayabilme özelliğidir. "Antianlamlı" nükleik asitlerden söz edilince, anlamlı bir mRNA'nın ifadesini engelleyen, komplemanter dizili bir nükleik asit kastedilir.

<span class="mw-page-title-main">Genetik kod</span> genetik materyal içinde kodlanan bilginin proteinlere çevrildiği kurallar

Genetik kod, genetik malzemede kodlanmış bilginin canlı hücreler tarafından proteinlere çevrilmesini sağlayan kurallar kümesidir. Kod, kodon olarak adlandırılan üç nükleotitlik diziler ile amino asitler arasındaki ilişkiyi tanımlar. Bir nükleik asit dizisindeki üçlü kodon genelde tek bir amino asidi belirler. Genlerin çok büyük çoğunluğu aynı kodla şifrelendiği için, özellikle bu koda kuralsal veya standart genetik kod olarak değinilir, ama aslında pek çok kod varyantı vardır. Yani, standart genetik kod evrensel değildir. Örneğin, insanlarda, mitokondrilerdeki protein sentezi kuralsal koddan farklı bir genetik koda dayalıdır.

Biyomoleküler yapı biyomoleküllerin yapısıdır. Bu moleküllerin yapısı genelde birincil, ikincil, üçüncül ve dördüncül yapı olarak ayrılır. Bu yapının iskeleti, molekül içinde birbirine hidrojen bağları ile bağlanmış ikincil yapı elemanları tarafından oluşturulur. Bunun sonucunda protein ve nükleik asit yapı bölgeleri oluşur.

<span class="mw-page-title-main">Protein agregasyonu</span>

Protein agregasyonu, yanlış katlanmış proteinlerin hücre içinde veya dışında toplandığı biyolojik bir fenomendir. Bu protein agregatları genellikle hastalıklar ile ilişkilidir. Aslında, protein agregatları, ALS, Alzheimer, Parkinson ve prion hastalıkları dahil olmak çok çeşitli hastalıklarda rol oynamaktadır.

Biyosentez, substratların canlı organizmalarda daha karmaşık ürünlere dönüştürüldüğü çok aşamalı, enzim katalizli bir süreçtir. Biyosentezde basit bileşikler modifiye edilir, diğer bileşiklere dönüştürülür veya makromoleküller oluşturmak üzere birleştirilir. Bu süreç genellikle metabolik yollardan oluşur. Bu biyosentetik yollardan bazıları tek bir hücresel organel içinde yer alırken diğerleri birden fazla hücresel organel içinde yer alan enzimleri içerir. Bu biyosentetik yolların örnekleri arasında çift katlı lipit katmanının bileşenlerinin ve nükleotidlerin üretimi yer alır. Biyosentez genellikle anabolizma ile eş anlamlıdır ve bazı durumlarda birbirinin yerine kullanılır.

<span class="mw-page-title-main">Aminoasil-tRNA</span>

Aminoasil-tRNA, aynı kökenli amino asidinin kimyasal olarak bağlı (yüklü) olduğu tRNA'dır. aa-tRNA, belirli uzama faktörleriyle birlikte, translasyon sırasında üretilen polipeptit zincirine dahil edilmek üzere amino asidi ribozoma iletir.

Moleküler klonlamada vektör, yabancı bir nükleik diziyi yapay olarak çoğaltılabileceği ve/veya ifade edilebileceği başka bir hücreye taşımak için bir araç olarak kullanılan herhangi bir parçacıktır. Yabancı DNA içeren bir vektör rekombinant DNA olarak adlandırılır. Dört ana vektör türü plazmidler, viral vektörler, kozmidler ve yapay kromozomlardır. Bunlar arasında en yaygın kullanılan vektörler plazmidlerdir. Tüm tasarlanmış vektörlerde ortak olan bir replikasyon orijini, bir çoklu klonlama bölgesi ve seçilebilir bir işaretleyicidir.