Sahne ışıklandırması
Sahne ışığı; tiyatro, dans, opera gibi sahne sanatlarında kullanılan bir araçtır. Farklı türlerde sahne aydınlatması aletleri vasıtasıyla gerçekleştirilen değişik prensiplerle veya aydınlatma amaçları doğrultusunda sahne ışığı düzenlemeleri yapılır.
Tarihçesi
Eski Yunan ve Roma tiyatrolarında ışık kaynağı güneşti. Oyunlar günışığında oynanıyor, hava kararmadan sona eriyordu. Gece oynanan oyunlardan literatürde söz edilmiyor. Karanlığa kalan oyunlarda büyük yanarcaların, çıra ateşlerinin kullanıldığı düşünülebilir.
Tiyatro batıda, egemen sınıfların eğlencesi olarak kral saraylarına, soyluların konaklarına girince kapalı salon tiyatrosu doğdu (İtalya ve Fransa'da Rönesans çağı, İngiltere'de Restorasyon devri). Çağın aydınlatma araçları: büyük mumlar, yağ kandilleri, tunç yanarcalar sahneyi aydınlatmak için kullanıldı.
Bizans'ta I. Justinianus'un sarayında yapılan eğlencelerde, tiyatroya benzer gösterilerde boyalı camlarla sağlanan renkli ışıkların, bunları sahneye yansıtmak için altın levhaların kullanıldığını biliyoruz. Orta Çağda kilise tiyatrosunda bu tür ışık etkileri kullanılıyordu.
17. yüzyıl batı tiyatrosunda, özel şamdanlar ve sahne boyunca yanan sıra sıra mumlar sahneyi aydınlattı.
18. yüzyılda sahnelerde gaz yağı lambaları kullanılmaya başlandı. Bu lambalara takılan şişe ve fanuslar parlaklık derecesini bir hayli attırdı.
19.yüzyıl, tiyatro için havagazı çağıdır. Sarımtırak bir ışık veriyordu. Birçok lamba yan yana dizilerek sahneyi önden, yanlardan aydınlatıyordu. Yüksek ısı, sesler, is ve dumanlar bu aygıtların olumsuz yönleriydi. Ayrıca bu yöntemin taşıdığı yüksek yangın riski de bir dezavantajdı.
Sahne ışığının bir merkezden denetimi bu dönemde gerçekleşti. Bir dizi boru ve gaz musluklarından oluşan gaz masası ile ışıkların parlaklık derecesi etkili bir biçimde yükseltilip kısılabiliyordu.
1803'te Drummond, kalsiyum lambasını icat etti. İki ayrı tüpte taşınan basınçlı oksijen ve hidrojen, bir jilet halinde yakılarak, elde edilen alev bir kalsiyum çubuğa yöneltiliyordu. Buna limelight (kireç ışığı) denmeye başlandı. Bu lambalar, icadından çok yıl sonra, ancak 1860'ta tiyatrolarda kullanılmaya başlandı, ancak ondan sonra çok yaygınlaştı. Charlie Chaplin'in ünlü filminden de anımsayacağınız gibi 'Limelight' sahne ışığının (ramp ışığı), yani tiyatronun simgesi oldu.
1809'da Davy, ark lambasını icat etmişti. Bu da güçlü bir ışık veriyordu. 19. yy sonlarında elektrik arkı ve kalsiyum lambaları ışık kaynağı olarak sahnelerde yarışıyorlardı.
Sahne ışığında en büyük devrim kuşkusuz, 1879'da Amerika'da Edison'un, İngiltere'de de Swam'ın birbirlerinden bağımsız olarak elektrik ampulünü icat etmeleriyle yapıldı. Limelight'ın günleri doldu. Karbon arkı dışında bütün ışık kaynakları sahneden çekildi. Elektrik lambasının bugün de süren imparatorluğu başladı.
Işığın denetimi
Elektrik lambası gerçek bir devrimdi ama bu da kendi sorunlarını getirdi. Parola: "ışık, ışık daha çok ışık"tı. Ne var ki sahne ışığı boğulunca atmosfer denen şey de geri plana atıldı. Işık daha çok ışık! Ama ne pahasına? Işık, sahnede dekorları da, oyuncuları da dümdüz ediyor, yarı karanlıkta kalması gereken öğeleri bütünüyle ortaya çıkartıyor, psikolojik etkilenmeyi engelliyordu. Düğmeyi açtığınızda tam ışık, kapattığınızda tam karanlık! Peki ara ışıklar? Perspektif? Psikolojik duyuşum? Çiğ ışık bunları silip süpürüyordu. Oysa bunlarsız tiyatro eksik olurdu, yavan olurdu.
Zamane çocuğu ampulün denetim altına alınması gerekiyordu.
Son 70 yılda bu yönde büyük gelişmeler oldu.
Tiyatronun gereksinimleri, aydınlatma aygıtları sanayiini çok etkiledi, bir bakıma ona yön verdi. Çünkü tiyatro sahnesi sürekli olarak ışık deneylerinin yapıldığı bir işlik niteliğindeydi. Özel olarak tiyatro için geliştirilen birçok aygıt başka amaçlar için de kullanılmaya başlandı. Örneğin Amerika'da genç bir sahne elektrikçisi John H. Kliegl'in 1896'da kurduğu firma çok kısa zamanda gelişerek her türlü ışık aygıtı üretmeye başladı.
Bu öncülüğe karşılık, tiyatro da başka alanlardan etkilendi.
Sinemanın icadı özel göstergelerin (projektör) yapımını çabuklaştırdı. Televizyon ise son derece duyarlı ışık denetim aygıtlarının gelişimini hızlandırarak, sahne ışığını olumlu olarak etkiledi.
Modern sahne ışığına katkıda bulunan sanatçıların bir bölümü
- Richard Wagner
- Gordon Craig
- Adolphe Appia
- Steele Mac Kaye
- Henry İrving
- David Belasco
- Max Reinhardt
- Mayerhold ve Tairoff
Sahne ışığının amaçları
Görünürlük
Sahne üzerindeki kişiler ve nesnelerin, önemlerine göre, gözü rahatsız etmeyecek, dikkati dağıtmayacak şekilde görülebilmesi.
Görme ile işitme duyuları arasında yakın bir ilişki vardır. Yüzünü seçemediğimiz oyuncunun sözlerini de işitemeyiz..
İnandırıcılık
Oyunun türüne göre ışıklamanın usa aykırı olmaması. Gerçekçi bir oyunda pencereden içeri gün ışığı mı doluyor; bu ışık paralel ışınlar halinde gelir, düştüğü yerde sert bir ışık lekesi meydana getirir. Odayı bir lamba mı aydınlatıyor; ışığın bu lambandan gelir gibi görünmesi gerekir. Puslu havada ışık pencereden koşut ışınlar halinde değil, dağınık olarak sızar, sert lekeler vermeden odayı doldurur.
Kompozisyon
Sahnenin öğelerinin anlamlı bir bütün haline getirilmesi ve göze hoş görünen bir sahne resminin yaratılması esastır. Göze hoş görünen deyimi yanlış anlaşılmamalı. Bir zindan içi ya da darmadağınık bir oda bile estetik açıdan gözü rahatsız etmeyecek bir kompozisyon gerektirir.
Atmosfer
Belli bir sahnenin atmosferi, yerli yerinde kullanılan renkler ve ışığın parlaklık derecesi ile verilir. Canlı bir güldürü sahnesi yarı karanlık bir ışıklandırma altında ölür. Soğuk renkler dediğimiz renkler böyle bir sahne uygun değildir. Öte yandan çok parlak bir ışık ve sıcak renkler de dramatik bir sahnede duygu yoğunluğunun oluşmasını engeller.
Atmosfer, ışığın ruhbilimsel boyutudur. Altbilincimize işleyerek bizi etkiler. Aslında bu erek yukarıdaki ilk üç maddeyi içerir. Bir sahnede atmosfer dediğimiz şey varsa kompozisyon, inandırıcılık, görünürlük ilkeleri etkili biçimde uygulanmış demektir.