İçeriğe atla

Safevîler

Kontrol Edilmiş
شاهنشاهی صفوی
Safevi İmparatorluğu
Memleket-i İran[1]
Safevîler
1501-1736
bayrağı
Bayrak
{{{arma_açıklaması}}}
Arma
Safevî İmparatorluğu'nun en geniş sınırları
Safevî İmparatorluğu'nun en geniş sınırları
BaşkentTebriz (1501-1555)
Kazvin (1555-1598)
İsfahan (1598-1736)
Yaygın dil(ler)
Resmî din
Onikici Şii İslam
HükûmetMutlak monarşi
Şehinşah 
• 1501-1524
I. İsmail (ilk)
• 1732-1736
III. Abbas (son)
Veziriâzam 
• 1501-1507
Muhammed Zekeriya Kucucî (ilk)
• 1731-1736
Nadir Kuli Bey (son)
Tarihçe 
• Kuruluşu
1501
1510
1514
• Dağılışı
1736
Yüzölçümü
• Toplam
2.9 milyon km2
Para birimiTümen, Abbâsî, Şahı
Öncüller
Ardıllar
Timur İmparatorluğu
Akkoyunlular
Afşar İmparatorluğu
Günümüzdeki durumu İran
 Türkiye
 Azerbaycan

Safevî İmparatorluğu (AzericeSəfəvilər İmperiyası, Farsçaشاهنشاهی صفوی, romanize: Şehinşahi-yi Safevî), Safevîler veya Safevî Devleti,[8] 1501 ve 1736 yılları arasında varlığını sürdürmüş, sıkça modern İran tarihinin başlangıcı olarak kabul edilen, İran tarihindeki en önemli hanedanlıklardan biri olan Türk kökenli Safevi Hanedanı tarafından yönetilmiş devlet. Bugünkü İran, Azerbaycan, Ermenistan, Irak, Afganistan, Türkmenistan ve Türkiye'nin doğu kesiminde varlığını sürdürmüş, Şiî Onikiciliği resmî mezhep olarak kabul etmiş ve İran'ın varisi olduğu Safevî Hanedanı'nın devletidir.[9][10]

Safevî Devleti'nin kuruluşuna destek veren Türkmen boyları şunlardır: Şamlı, Ustaclu, Dulkadirlu, Tekeli, Afşar, Kaçar, Çağırganlı, Karamustafaoğlu, Şadıllı, Beğdili, Humuslu, Varsaklar.[11]

İsmail Safevî, Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan'ın torunu olan[4][12] Akkoyunlu Emiri Elvend Mirza'yı Şarur (Nahçıvan) yakınlarında yendikten sonra 1501 yılının Temmuz ayında Tebriz'de kendisini Şah ilan etti. Bundan sonra İran'ın tamamını ele geçirerek, Mayıs 1502'de resmen Safevî Şahı olan I. İsmail sonraki 235 yılda Orta Doğu'ya büyük etki yapacak bir Şiî devletinin temelini atmıştır.

Adı

Osmanlı kaynaklarında Safeviler "Acem" olarak anılırdı. Batılı kaynaklarda ise "Persia" terimi kullanılıyordu. Lakin Safeviler kendilerini tanıtmak için resmi yazışmalarda (Farsça: Mamālik-i Īrān)[13] "İran Memleketi" veya "Korunan Memleket" (Farsça: Mamālik-i Mahrusa) gibi sıfatlar kullanmıştır.[14]

Devletin kuruluşunda rol oynayan oymaklar

Safevî Devleti'nin kurulmasında ve gelişmesinde rol oynayan oymaklara bakıldığında, genelde yaygın olan teze aykırı olarak devletin kuruluşunda esas rolü Akkoyunlu ve Karakoyunlu Türkmenlerinin değil, orijinal ve yeni Anadolulu (Rumlu) ve Suriyeli (Şamlu) Alevi Türkmen topluluklarının oynadığı ortaya çıkmaktadır.[8] Devletin kuruluşunda rol oynayan büyük oymaklardan ilki Rumlu olup, Sivas'ın Koyulhisar (Koylahisar) ve Karahisar (Şebinkarahisar - Şimdi Giresun'a bağlı) yöreleri ile Tokat ve Amasya bölgelerindeki köylü Kızılbaş Aleviler tarafından meydana getirilmiştir.[8] Ustacalu oymağı ise Sivas, Amasya, Tokat bölgesinde yaşayan ve bazı oymakları Kırşehir'e kadar yayılan Ulu Yörük topluluğuna ait bir oymaktı.[] Adından da anlaşılacağı üzere Antalya bölgesi Türkmenlerinden oluşan Tekelü oymağı içinde Hamit-ili (Isparta, Burdur) ve Menteşe-ili (Muğla) Türkmenleri de yer alıyordu.[8]

Bu üç Anadolulu oymaktan başka, devletin kuruluşunda görev alan bir diğer topluluk Suriye Türkmenlerinden oluşan Şamlu oymağıydı.[15] Bu oymak yazın Sivas'ın güneyindeki Uzun Yayla'da, kışın Halep ile Gaziantep arasında yaşayan ve Osmanlı döneminde Halep Türkmenleri denilen oymaklardan kopmuştu. Devletin kuruluşunda önemli rol oynayan oymaklardan biri de Kahramanmaraş ve Boz Ok (Yozgat) bölgesini içine alan Dulkadir (Ar: Zü'l-Kadr = Tr: Güç, kudret sahibi) elinin bilhassa Boz Ok kesiminde yaşayan Türkmenlerden oluşan Dulkadir (Zü'l- Kadr) oymağıydı. Bu oymak mensuplarının ayrılması ile zayıflayan Dulkadiroğulları Beyliği kolayca Osmanlılar tarafından ortadan kaldırılmıştır. Bütün bu oymaklar dışında kuruluşa katılan daha küçük topluluklar da şunlardır: Tarsus yöresi Varsakları, Orta ve Doğu Karadeniz Çepni'leri, Arapgirlü, Turgudlu (Karamanoğlu Türkmenlerinden), Bozcalu (Halep Türkmeni), Acirlü, Hınıslu Çemişkezeklü, Şadlu/Şadıllı oymağı (Türkmen)[16][17][18][19]

Tahmasp döneminde kullanılan bayrak.

Devletin kuruluş ve örgütlenmesinin esasını oluşturan bu oymaklardan başka, daha sonra Safevi siyasal örgütlenmesine katılan Akkoyunlu ve Karakoyunlu boyları da olmuştur. Ancak bunların çoğu Kızılbaşlığı kabul ettikleri halde önemli statüler elde edememişlerdir. Bunlardan Kaçarlar 15. yüzyıl sonlarında Bozok'tan Gence'ye göç etmiş bir Akkoyunlu boyudur. Bir diğeri, Karamanlu oymağı, Karakoyunlu Ulusundan olup Karabağ'da yerleşmişti. Devletin kuruluşunda rol almayıp, sonradan dahil olan boylardan en önemli rol oynayan Türkmen boyudur. Bu boy Akkoyunlu bakiyelerinden olup, Akkoyunluların Musullu ve Pürnek (Purnak) boylarına Safeviler, komple Türkmen demişlerdi. Son olarak, İran 'da yerleşmiş olan Afşarlar da kuruluştan sonra önemli sayılan statüler aldılar.

Safevî Hanedanı

Wilhem Barthold, Safevîlerin Farslıktan ziyade Türk menşeli olduğu kanaatindedir.[20] Rus tarihçisi Petruşevski ise benzer görüşte olup “ilk Safevî şeyhleri Erdebil’de yaşamış ve onların anadili Azerice olmuştur” demektedir.

İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nın Safevîlerin nesebiyle ilgili olarak; “Halis Türk olan bu ailenin siyasetlerine alet olmak üzere yayınladıkları silsilenamelerine göre kendilerini Sâdât-ı Hüseyniyye’den göstermişlerdir”[21] diye yazmaktadır. Bu konuda benzer bilgileri ise, Saffetü’s-Safa’daki verilerden hareketle Safiyüddin Erdebilî’ye “Türk’ün piri” denildiğini, şeyhin “Türk köyünde” yaşadığını ve misafir gelen Türk müritlerine daha iyi hizmette bulunarak onlara beyaz ekmek ve bal sunduğu birçok kaynaklarında bile Şeyh Safi’nin 1272 yıllarında aslen Fars olan birçok çağdaşlarının da ona, ey Türk Piri, diye hitap ettikleri görülmektedir.[22][23]

Safevî Hanedanı'nın kökeni, 13. yüzyılın sonunda Şah İsmâil'in altıncı dereceden dedesi olan[24] Safiyüddin İshak'ın Erdebil'de kurmuş olduğu Safevî tarikatı’ndan gelmektedir.[25] Gilan'da mürşidi Şeyh Zahid-i Gilanî'nin müridi olmuş Safiyüddin, şeyhin kızı ile evlenerek Zahidiyye tarikatının başına gelmiş ve Zahid'in ölümünden sonra tarikat Safevîyye olarak tanınmıştır.[26] Şeyh Cüneyt'in tarikat başkanlığı döneminde, Akkoyunlular koruması altında olan Safevîler, büyük sayıda Azeri ve Anadolu Türk'ünü Şiîliğe çevirmeye başlamışlar.[27] Bu Şiî [Alevî] Türkmenler genelde başlarına kırmızı sarık giydikleri için, tarihi kızılbaş adını almışlar.[27]

Tarihçe

Erdebil Şeyhliğinden Safevî Şahlığına

Şah İsmail dönemi

Timur, Ankara Savaşı'nda Yıldırım Beyazıt'ı yendikten sonra Anadolu'dan aldığı 30 bin esiri Azerbaycan'a götürerek Erdebil'e yerleştirdi.[] Erdebil şeyhi Ali'nin (Şeyh Cüneyd'in dedesi) isteğiyle Timur, esirleri serbest bıraktı ve esirler zamanla ona bağlanarak ondan tarikat dersi aldılar ve böylece Şeyh Ali'ye bağlılıklarını sürdürdüler.[] Başlangıç tarihinden beri bu toplum, Şeyh Ali'nin etkisiyle Şiî-Bâtınî, yani tasavvuf'un Alevî-Bektâşî tarikatına bağlı oldukları bilinmektedir.[28]

1447'de tarikatın başında bulunan Şeyh Cüneyt İran'da siyasi bir güç halinde olan Alevî-Bektâşî, yani tasavvufun Şiî-Bâtınî tarikatına mensup bir müslümandır. Akkoyunlular'ın elinde bulunan Doğu Anadolu Bölgesi'ne gelerek bölgedeki yerel güçleri etrafına toplamaya başlamıştı. Karakoyunlular ile mücadele halinde olan Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan'ın yanına giden Cüneyt, onun kız kardeşi Hadice Begim ile evlenmişti. Bu evlilik ile Uzun Hasan, Cüneyt'in Türkmenler üzerindeki nüfuzundan yararlanmayı düşünürken, Cüneyt de bu sayede amaçlarını gerçekleştirmek için serbestiyet elde etmişti. Etrafına topladığı güçle Azerbaycan'da Şirvan ülkesine saldıran Cüneyt yapılan savaşta yaşamını yitirdi. Yerine geçen oğlu Şeyh Haydar, dayısı Uzun Hasan'ın kızı Halime Begim/Alemşah ile evlendi. Bu sayede Anadolu'da Alevî müslümanların nüfûsu daha da artırdı.[] Osmanlı hükümdarı II. Bayezit'in gerekli önlemleri almaması da Safevîlerin güçlenmesinde önemli bir rol oynadı. Anadolu'dan sürekli göçlerle güçlenen Erdebil şeyhi Haydar, Akkoyunluların Otlukbeli yenilgisinden sonra düştüğü bunalımlı durumdan yararlanmaya çalıştı.[] Fakat dayısının oğlu Akkoyunlu Yakup Bey ile yaptığı bir savaşta yaşamını kaybetti. Oğlu Şeyh İsmail, Akkoyunluların iç savaşından yararlanarak 1500 yılında Erzincan'a geldi. Etraftaki bütün müritlerinin toplanmasını emredince Ustacalu, Şamlu, Rumlu, Dulkadir, Tekelü ve Karaman-Turgutlu Türkmenleri ile Varsaklar'dan binlercesi etrafında toplandı. 1501'de Akkoyunlu emiri Elvend Mirza'yı Nahçıvan'da yenilgiye uğratan İsmail, Azerbaycan'ın tamamını ele geçirerek Tebriz'de kendini şah ilan etti. Böylece dedesinin başlattığı Şiî devrimci-siyasi[] girişim, İsmail tarafından başarıyla sonuçlandırılmış oldu. Artık Erdebil Safevîye Şeyhliği'nin yerini Safevî Şahlığı alıyordu.

II. İsmail döneminden itibaren kullanılan Safevi Bayrağı

Yükselişi

I. İsmail'in Avrupalılarca yapılmış temsili bir resmi

Anadolu'da 15. yüzyıl boyunca Osmanlı ilerlemesi devam etmiş, Türkmenler de kontrol altına alınmıştı. Kuruluş döneminde Heterodoks zümrelere daha müsamahakar davranan Osmanlı Devleti, bu sıralarda kontrol etmekte zorlandığı göçebe Türkmen boylarını yasa dışı ilan ederek baskı altına almıştı.[] İşte bu ortamda Erdebil Safeviye şeyhi İsmail, Azerbaycan'dan Anadolu içlerine kadar yayılmış bulunan küskün Oğuz-Türkmen boy ve oymaklarını ruhani otoritesiyle birleştirerek 1501'de zamanın en güçlü Sünni-Türkmen federasyonu olarak bilinen Elvend Mirza liderliğindeki Akkoyunlular'dan Tebriz şehrini kendi yönetimine aldı.

Safevî Devleti'nde önemli görevlere Türkmenler getirildi. Göçebe Türkmenler, Osmanlı'da yitirdiği yerini Safevi Devleti'nde buldu. Bundan sonra Türkmenler akın akın Safevî yolunu tuttular ve onunla da kalmayarak yaşadığı toprakların Safevilere bağlanması için sık sık ayaklanmalar çıkardılar.[29]

Safeviler, kendilerinin 7. Şia imamı Musa el-Kazım yoluyla Ali ve Fatma soyundan gelirler. İsmail, ayrıca şahlığını ilan ettikten sonra, otoritesini İran'da daha da güçlü kılmak için Sasani İmparatorluğunun mirasında da hak iddia etti.

Tebriz'in zaptıyla Safevi hanedanlığı başlamış oluyordu. I. İsmail 1501'de Tebriz'i başkent, kendini Azerbaycan Şahı ilan etti ve buradan İran içlerine doğru yayılmasını sürdürdü.[30][31] Kuruluşu takip eden ilk on yıl boyunca bir yandan devletini Osmanlı saldırılarından korumaya çalışan İsmail, öte taraftan Akkoyunlu kalıntılarını ezerek onların topraklarındaki yayılmasını sürdürdü. 1503'te Hemedan, 1504'te Şiraz ve Kirman, 1507'de Şia'nın kutsal mekanları Necef ve Kerbela, 1508'de Van, 1509'da Bağdat, 1510'da Özbek Şeybani Hanlığının kurucusu Muhammet Şeybani Han'ı hezimete uğrattığı bir savaş neticesinde Horasan ve Herat (Sistan'ın merkezi) şehirlerini zaptetti. 1511'de Özbekler bu yenilgi üzerine Maveraünnehir'e çekilerek Safevilere karşı uzun yıllar sürecek saldırılarını devam ettirmişlerdir.

Uzun yıllardır Şah İsmail'in faaliyetlerini yakından izleyen ve onun 1511'de Anadolu'da çıkarttığı Şah Kulu ayaklanmasıyla ne kadar etkili olabileceğini gören Osmanlı sultanı Yavuz Sultan Selim, nihayet 1514'te Safevileri ezmek maksadıyla Doğu Anadolu Bölgesi ve Azerbaycan üzerine yürüdü.[] Ve bununla, iki Türk devletine sonuçları çok ağır olan savaşa yol açtı. Osmanlıların top ve tüfeklerine karşın Safevi ordusu çok daha ilkel silahlarla savaşa hazırlanmıştı. İki tarafın ordusu başlarında bizzat hükümdarları olduğu halde Tebriz'in batısında Çaldıran'da karşılaştı. Safeviler yenilgiye uğradı. Tebriz'i kolayca ele geçiren Osmanlı kuvvetleri, I. Selim'in bütün ısrarlarına karşın Safevi ordusunu izlemeyi reddettiler. Kışın yaklaşmasıyla Tebriz terk edildi. Bu savaş yıllar sonra Şah I. Tahmasp ile Sultan I. Süleyman (Kanuni) arasında aynen kendini tekrarlayacaktı.

Şah Tahmasp (1524-76)

Şah İsmail'in Tebriz'e girişi (1502)
Çehel Sütun Sarayı'nda bulunan Şah Tahmasb'ın bir duvar resmi

I. Tahmasb küçük yaşta tahta geçtiğinde ülke doğudan ve batıdan baskı altına alınmıştı. Kızılbaş reisleri arasında devlet kademelerinde etkinliklerini artırmak amacıyla kuvvetli bir rekabet bulunuyordu. Şah İsmâil zamanındaki şaha tam bir itaatle bağlanma anlayışı büyük ölçüde sarsılmıştı. Bu yüzden onun saltanatının ilk yılları iç mücadeleler ve merkezî otoritenin tesis edilmesiyle geçti. Şah İsmâil’in ölümünden sonra emîrülümerâlık makamına yükselen Dîv Sultân-ı Rûmlu devlet işlerini bütünüyle ele geçirdi. Ancak bu durum uzun sürmedi. 932’de (1526) Kuzeybatı İran’da başlayan iç karışıklıklar kısa sürede bütün İran’a yayıldı. Bu mücadeleler sırasında Ustaclular ağır bir darbe alırken Tekelü aşiretinin gücü arttı. 1527’de Dîv Sultân-ı Rûmlu’nun öldürülmesinin ardından iktidar Tekelü aşiretinden Çuha Sultan’a geçti. 1530’da Şamlular ile Tekelüler arasında meydana gelen savaşta Çuha Sultan öldürüldü. Hüseyin Han Şamlu onun yerine geçti, ancak o da üç yıl sonra ortadan kaldırıldı.

Öte yandan doğuda ve batıda ülkenin sınırları tehdit altında idi. Eskiden beri Horasan’a hâkim olmaya çalışan Özbekler iç karışıklılardan istifade ederek Şah İsmâil’in ölümünden hemen sonra saldırıya geçmişti. 1524’ten 1536’ya kadar defalarca Horasan’a saldıran Ubeydullah Han nihayet Timurlular devrinin en önemli şehirlerinden olan Herat’ı ele geçirdi. Ancak Şah Tahmasb’ın büyük bir ordu ile Horasan’a yürümesi üzerine bölgeyi terketti. Safevîler herhangi bir direnişle karşılaşmadan Herat’ı ve çevresini geri aldı. Kandehar’a giden Şah Tahmasb burayı zaptettikten sonra Kaçar Budak Han’ı vali tayin edip Herat’a döndü. Kandehar ertesi yıl tekrar Safevîler’in elinden çıktı. 951’de (1544) Bâbür’ün oğlu Hümâyun, Tahmasb’dan aldığı yardımlara karşılık Kandehar’ı Safevîler’e teslim ettiyse de şehir kısa bir süre sonra elden çıktı ve 965’te (1558) yeniden Safevî hâkimiyetine girdi.

Batıda Osmanlılar Azerbaycan’ı tehdit altına almışlardı. 1531’de Tekelü aşiretinin iktidardan uzaklaştırılması üzerine Osmanlı Devleti’ne sığınmış olan eski Azerbaycan beylerbeyi Ulama Han, Kanûnî Sultan Süleyman’ı İran’da meydana gelen iç karışıklılarla Özbekler’in saldırıları konusunda bilgilendirdi ve onu İran’a sefer düzenlemeye ikna etti. Osmanlı sultanı Ulama Han’ı paşa unvanıyla Bitlis’e gönderdi. Osmanlılar’ın bu tutumundan rahatsız olan Bitlis hâkimi Şeref Han bölgesindeki kaleleri Rujeki ağalarının muhafazasına verip Tahmasb’a sığındı. Sünnî İslâm dünyasının koruyuculuğu misyonunu üstlenen ve Safevîler’i büyük bir tehdit unsuru olarak gören Kanûnî Sultan Süleyman bu olayları bahane edip Tebriz Seferi’ne çıktı. Vezîriâzam Pargalı İbrahim Paşa, Tebriz’e yürüyerek burayı ele geçirdi (941/1534). Kanûnî Sultan Süleyman iki ay sonra Tebriz’e geldi. Bu sırada Tahmasb, Özbekler ile savaş halinde idi ve Şamlular da ayaklanmıştı. Dulkadırlı ve Tekelü Türkmenleri’ne mensup bazı grupların Osmanlılar’a katılması kızılbaşların mukavemetini biraz kırdıysa da kışın erken bastırması yüzünden Kanûnî Sultan Süleyman Bağdat’a çekildi ve burayı herhangi bir direnişle karşılaşmadan ele geçirdi. Buna karşılık Şah Tahmasb da Tebriz ve çevresini geri aldı. Daha sonra Şah Tahmasb’ın Osmanlılar’a barış teklifleri olduysa da Kanûnî Sultan Süleyman bunları dikkate almadı (bk. Irakeyn Seferi).

Şah I. Tahmasb’a karşı isyan hareketine girişen Safevî şehzadesi Elkas Mirza başarısız olunca İstanbul’a sığındı ve Kanûnî Sultan Süleyman’ı İran’a karşı yeniden harekete geçmeye teşvik etti. 954’te (1547) başlayan İran seferi Elkas Mirza’nın vaadlerinin gerçekleşmemesi yüzünden beklenen faydayı sağlamadı, hatta onun gözden düşmesine sebep oldu. Osmanlılarla süregelen savaşlar nedeniyle 1548'de Şah I. Tahmasp başkentini Tebriz'den bir iç bölge şehri olan Kazvin'e taşıdı. Daha sonra Şah I. Abbas (Büyük Abbas) buradan da vazgeçerek, Orta İran'da yer alan eski İsfahan şehrinin hemen yanına inşa ettiği yeni İsfahan'ı başkent yapacaktır. 1549’da Erdelan yakınlarındaki Mihriban Kalesi’ne sığınmak zorunda kalan Elkas Mirza burada Safevîler tarafından yakalanarak Kahkaha (Alamut) Kalesi’ne hapsedildi ve bir yıl sonra zehirlenerek öldürüldü. 961’de (1554) Osmanlılar’ın İran’a yöneldiği haberi üzerine Şah Tahmasb, Kanûnî Sultan Süleyman’a elçiler gönderdi. Mektuplar teâti edilmek suretiyle 1555 yılından itibaren Osmanlılar’la barış dönemi başladı. Şehzade Bayezid’in İran’a sığınması ilişkilerde küçük bir krize yol açtıysa da onun Osmanlılar’a teslimi ve katledilmesinin ardından yeniden eski duruma dönüldü.

Öte yandan Osmanlılar’a karşı İran’dan destek sağlamayı düşünen Avrupalı devletler, elçiler gönderip Safevîler’i Osmanlılar’a karşı kışkırtmaya çalıştıysa da Şah Tahmasb bunlara fazla itibar etmedi. Habsburg İmparatoru V. Karl tarafından Şah İsmâil’e gönderilen elçi onun ölümünün ardından İran’a ulaşmış ve mektubu Şah Tahmasb’a sunmuştu. 1571’de İnebahtı Deniz Savaşı’ndan biraz sonra Papa Pius, Tahmasb’a elçiler yollayarak kendilerinin karadan ve denizden Osmanlılar’a karşı harekete geçeceklerini, bu arada Safevîler’in de Suriye ve Irak’a saldırarak daha önce kaybettikleri toprakları geri alabileceklerini bildirdi; ancak bu teklif de Safevî hükümdarınca makbul karşılanmadı. Hint denizinde Osmanlılar’la mücadele halinde olan Portekizliler’in 958 (1551) ve 982’de (1574) girişimleri de Şah Tahmasb tarafından geri çevrilmişti. Şah I. Tahmasb’ın 984’te (1576) zehirlenerek ölümü üzerine tahta kimin geçeceği hususunda yeniden rekabet başladı.

Muhammed Hudâbende

Muhammedi'ye atfedilen "Rakipler Arasında Kıskançlık". Muhtemelen Vezir Mirza Selman Caberi himayesi altında Sa'di tarafından yazılan 1579 tarihli "Busta" başlıklı Farsça ciltte bulunan minyatür resim. E.M. Soudavar Trust, Houston, Teksas.

Ustaclular’ın desteğiyle Haydar Mirza tahta oturdu. Fakat Avşar, Rumlu ve Türkmen beylerinin muhalefetiyle tahttan indirildi ve yerine II. İsmâil geçti. II. İsmâil kısa süren saltanatında kendisine rakip olarak gördüğü kardeşlerini ortadan kaldırdı. Bu sırada henüz altı yaşında olan Herat hâkimi Abbas Mirza, onu öldürmeye gelen Ali Kulı Hân-ı Şamlu’nun tereddüt göstermesi sayesinde ölümden kurtuldu. II. İsmâil’in 13 Ramazan 985’te (24 Kasım 1577) ölümü pek çok yönden karanlıkta kaldıysa da gerek saray çevresinde gerekse halk arasında memnuniyetle karşılandı. Bu esnada Şîraz’da bulunan Muhammed Hudâbende Kazvin’e gelerek tahta geçti (3 Zilhicce 985 / 11 Şubat 1578). II. İsmâil’in kardeşlerini öldürttüğü ve Safevî tahtının vârisi kalmadığı haberini alan Özbek Celâl Han büyük bir ordu ile İran topraklarına girip Meşhed’e kadar ilerledi. Ancak Meşhed hâkimi Murtaza Kulı Hân-ı Pürnek ile yaptığı savaşta hayatını kaybetti.

İran-Osmanlı sınır boylarında yaşayan Kürtler, II. İsmâil’in ölümünden sonra ortaya çıkan karışıklıktan faydalanıp Osmanlılar’ı İran topraklarına saldırmaları için kışkırtmaya başladılar. Şirvan şahı da Sünnî mezhebine geçtiğini bildiren bir elçilik heyetini İstanbul’a göndererek Safevîler’e karşı Osmanlılar’dan yardım istedi. Bu durum 1555’te yapılan barışın bozulmasına ve Osmanlılar’ın İran’a saldırmasına yol açtı. Sokullu Mehmed Paşa’nın karşı çıkmasına rağmen III. Murad, Vezir Lala Mustafa Paşa’yı İran üzerine gönderdi. Tebriz, Güney Kafkasya, Karabağ, Azerbaycan, Luristan gibi batı toprakları Osmanlılar’ın eline geçti. Bu gelişmeler, kızılbaş Türkmen kabileleri arasındaki çekişmelerin bir müddet ortadan kalkmasına ve devletin yeniden toparlanma sürecine girmesine ortam oluşturdu. Ferhad Paşa ve Özdemiroğlu Osman Paşa kumandasındaki Osmanlı ordularının Azerbaycan topraklarına girmesi üzerine Hamza Mirza zayıf bir ordu ile karşı koymaya çalıştı. Osmanlılar Tebriz’e girdi (1585). Hamza Mirza, Tebriz’i geri alamadığı gibi 994’te (1586) ordugâhta öldürüldü. Onun ölümü Abbas Mirza’nın tahta geçmesinin yolunu açtı. Ancak bu durum Türkmen reisleri arasındaki iç mücadelelerin yeniden canlanmasına sebep oldu. Abbas Mirza, Ustaclu Mürşid Kulı Han’ın desteğiyle Kazvin’e gelerek tahta oturdu (Ekim 1587). Tahtını yeniden ele geçirmek için bazı teşebbüslerde bulunduysa da başarılı olamayan Muhammed Hudâbende Kazvin’de öldü (1596).

Şah Abbas dönemi

Safevi hükümdarı Şah Abbas'ın 1600'de Dominicus Custos tarafından bakır üzerine oyulmuş gravürü

Safevîlerin en ihtişamlı hükümdarı Şah I. Abbas (1587-1629) Kızılbaş (Alevî) Türkmen ümeranın (askeri ve sivil bürakratlar) saray entrikaları ve cinayetleri arasında hayatta kalmayı başararak babası Muhammed Hüdabende'nin zorunlu olarak tahtan çekilmesi üzerine 16 yaşında Safevî tahtına çıktı.

Hükümdar olduğunda ilk fark ettiği şey, savaş meydanlarında Osmanlılar ve Özbekler (Şeybaniler) tarafından sürekli mağlup edilen ordusunun acizliği oldu. Nitekim Osmanlılar Gürcistan ve Ermenistan'ı zaptederken, Özbekler de doğuda sekizinci İmam Ali Rıza'nın bulunduğu Meşhed ve Sistan'ı ele geçirmişlerdi. İlk olarak kuzeydoğudaki topraklarının Osmanlılara bırakmak zorunda kaldı ve onlardan barış istedi. Bu sırada Safevi Devleti'ne seyahat amacıyla gelmiş Robert ve Anthony Sherley adındaki iki İngiliz gezgini, şah ordusunun Avrupa modeline benzer paralı ve iyi eğitim görmüş daimi bir orduya dönüştürülmesinde Şah'a yardım ettiler.[] Rakibi olan Osmanlı padişahları bu işi çok öncelerden beri başarmış ve ordularını sürekli modernize etmişlerdi. Abbas barutun kullanımını hararetli bir biçimde benimsedi. Yeni reformlarla birlikte ordusu, Kızılbaşlar yanında, Gürcistan, Ermenistan ve Çerkez ülkelerinden devşirilen Gulamlar, Tofenkçiler (Tüfenkçiler) ve Topçiler (Topçular) gibi bölüklere ayrılmıştı.[]

İlk olarak Özbeklerle savaşan I. Abbas (İranların verdiği isimle Abbas-i Bozorg=Büyük Abbas, Azeri'lerin verdiği isimle Şah oğlu Şah Abbas) Herat ve Meşhed'i geri aldı. Daha sonra Osmanlılara döndü. 1603'te başlayıp aralıklarla süren savaşlar sonunda 1622'de daha önce Osmanlılara bırakmak zorunda kaldığı Irak-ı Acem (Doğu Irak) ve Kafkas Berisi (Trans Kafkasya) ülkelerini geri aldı. Ayrıca Bağdat da ele geçirildi. Yeni kurduğu askerî birliklerini kullanarak, 1602'de Portekizlileri Bahreyn'den, 1622'de İngiliz donanmasını Hürmüz Boğazı'ndan çıkardı. Böylece Portekizlilerin Hindistan'la ticaretlerinde şah damarı değerindeki İran (Basra) Körfezi'ni kontrolü altına aldı. İngiliz Doğu Hindistan Şirketi ve Hollanda Doğu Hindistan Şirketi ile ticari ilişkilerini genişletti.

Abbas, çoğu Ermeni, Gürcü ve Hint kökenlilerden oluşan ve ekonomik gücüyle etkinleşen bir tüccar sınıfı yarattı. Bunları kul sistemi ile bürokrasinin içine sokan şah, bu sayede devletin kurulup genişlemesinde oynadıkları rol ile her zaman yönetsel-askeri yetkeyi elinde tutan Kızılbaş ümeraya karşı bağımlılığını kırarak merkezi otoriteyi kurabildi. Nitekim ölümü sıralarında Safevi saray tarihçisi İskender Bey Türkmen'in verdiği bilgilere bakılırsa 93 bürokratının (emir) 21'i kul (devşirme) olmak üzere, geri kalan 72 emirin yalnızca 48'i Kızılbaş Türkmen idi.[] Bu durum Şah Abbas'ın oymakları ile feodal bağlarını hep canlı tutan Kızılbaş ümeranın devlet mekanizmasındaki siyasi gücünü ne derece kırdığını gözler önüne sermektedir.

Osmanlılar ile Safevîler, 150 yıldan daha uzun bir süre Irak'ın verimli toprakları uğruna savaştılar. 1509'da Bağdat'ın I. İsmail tarafından zabtını, kısa bir süre sonra Osmanlı sultanı I. Süleyman'ın zaptı izledi. Daha sonra silsile halinde devam eden saldırılar akabinde Safeviler 1623'te Bağdat'ı henüz geri almışlardı ki, 1638'de Bağdat'ı tekrar Osmanlı sultanı IV. Murat'a bırakmak zorunda kaldılar. 1639'da Kasr-ı Şirin Antlaşması'nda Osmanlılar ile Safeviler arasında sınırları belirleyen bir antlaşma imzalandı. Bu antlaşmanın çizdiği sınır her iki tarafın sınırları eskisine nazaran çok daralmış olsa da günümüze kadar hiç değişmeden Türkiye-Safevî sınırı olarak kaldı.

Bu arada 1609-1610 yıllarında Mahâbât Kürt kabileleri Safevilere karşı ayaklandı. Kanlı mücadeleler sonucunda, Şah Abbas, Osmanlı yönetiminden kaçıp kendisine sığınan Kalenderoğlu Celalileri'nin isyanını bastırdı.

Şah Abbas suikaste uğramak saplantısından hiçbir zaman kurtulamadı. Bu nedenle şüphe uyandıran hanedan üyelerini ya katletti ya da gözlerine mil çekmek suretiyle saf dışı bıraktı. Nitekim bu şekilde oğullarından birini idam ederken, ikisini de gözlerine mil çektirerek kör bıraktı. Bundan başka iki oğlunu da kendi ölümünden önce kaybedince, sonuç Şah Abbas için bir trajediye dönüştü. 1629'da öldüğünde geride ardılı olabilecek yetenekte hiçbir oğul bırakmamıştı.[]

Şah Abbas'ın uzun hükümdarlığı sonunda devletin sınırları bugünkü İran, Irak, Ermenistan, Azerbaycan, Gürcistan ile Türkmenistan, Özbekistan, Afganistan ve Pakistan'ın bazı kısımlarını içine almaktaydı.

Safevî Devleti'nin çöküşü

Safevîler, 17. yüzyılda geleneksel düşmanları Osmanlı İmparatorluğu ve Şeybani Hanlığı ile savaşını sürdürürken, iki yeni komşu ile de rekabete girişmek zorunda kaldı. Rusya Çarlığı, bir önceki asırda Altınorda Hanlığı'nın devamı olan Astrahan, Kazan, Sibir (Küçüm ve Nogay) Hanlıklarını ortadan kaldırmış, nüfuzunu Kafkasya ve Orta Asya'ya dek yaymıştı. Babür Devleti ise, Kandahar ve Herat'ı alarak daha önce İran kontrolündeki Afganistan'a sızmaya başlamıştı.

Bütün bunlardan başka 17. yüzyıl boyunca Doğu - Batı arasındaki ticaret güzergâhı değişmiş, Avrupalıların keşifleri ve Osmanlıların deniz aşırı seferleri sonucunda İran'dan uzaklaşmıştı. Şah Abbas'ın ordusunu ücretli gulam (devşirme) sistemine dönüştürmesi kısa vadede işe yaradıysa da, sonraki yüzyılda eyaletler üzerindeki baskı ve ağır vergilerle birlikte ülkenin sosyo - ekonomik gücünün zayıflamasına yol açtı.

Şah Abbas'tan sonraki Safevi hükümdarları Şah II. Abbas hariç silik karakterliydi. Nitekim II. Abbas'ın hükümdarlığının sonu olan 1666 yılı, aynı zamanda Safevi hanedanı için de sonun başlangıcına işaret eder. Vergi gelirlerindeki düşüş ve büyüyen askeri tehlikelere karşın sonraki şahlar bu durumu düzeltememişlerdir.

Ülke sık sık, merkezden uzak sınır boylarında baskın ve yağmalara uğramaya başladı. 1698'de Kirman Eyaleti Beluciler tarafından, 1717'de Horasan Afganlar tarafından ve Mezopotamya Arap bedevilerince istila ve yağmalara uğradı. Afganlar, Safevilere karşı geldiler. Gilzai Peştunları'nın reisi Mir Veys Han, Kandahar'ın Safevi valisi Gürcü Gürgen Han'a (Gürcüce adı Giorgi) karşı ayaklanma başlattı. Üzerine gelen bir Safevi ordusunu bozguna uğrattı. 1722'de Mir Veys'in oğlu Mahmud'un komuta ettiği bir Afgan ordusu doğudan İran'a girerek başkent İsfahan'ı kuşatıp yağmaladı. Daha sonra kendisini İran Şahı ilan etti.

Afganlar, on yıldan fazla bir süre istila ettikleri İran topraklarından çıkarılamadılar. Horasan'daki Afşar Türkmenlerinin beyi ve Safevilerin en etkili komutanı Nadir Han (sonraki Nadir Şah) nihayet 1729'da Damgan Muharebesi'nde Afganları bozguna uğrattı ve İran'dan çıkardı. Buna rağmen ertesi yıl Afganlar hâlâ İran topraklarına yağma hareketlerini sürdürüyorlardı. 1738'de Nadir Şah başta Kandahar olmak üzere tekrar Doğu İran'ı fethetti. Aynı yıl Gazne, Kabil ve Lahor'u fethetti. Delhi üzerine yürüdüyse de İran'dan gerekli desteğin gelmemesi üzerine başarılı olamadı. Şah II. Tahmasp döneminde (1722-1732) gerçekte erk onun elindeydi. Çocuk yaşta tahta çıkan III. Abbas'ın saltanat naipliğini yaptı. Nihayet 1736'da, zaten elinde olan iktidar erkini kullanarak kendisini İran şahı ilan etti. Böylece 1736'dan 1747'ye kadar Azerbaycan ve İranda'da kısa süreli Afşar Hanedanı kurulmuş ve Safevi hanedanı kesintiye uğramıştır.

1747'de Nadir Şah'ın bir suikast neticesinde öldürülmesi üzerine, Safeviler tekrar şahlığı ele geçirdiler. Fakat bu, gelişmekte olan Zend Hanedanı'nın gerçekte iktidarı ele alarak meşruluğunu pekiştirmesini sağlamasından başka bir işe yaramadı. III. İsmail'in kısa süreli rejimi, Zend hanedanının kurucusu Kerim Han'ın ülkede iktidarı ele geçirecek meşruluğu sağlaması ile 1760'ta resmen son buldu.

Devlet yapısı

Safevî Devleti’nin kurulması İran tarihi için dönüm noktası olmuştur. Bu tarihe kadar küçük çaplı ve mahallî beylikler tarafından temsil edilen Şiîlik, Safevîler’le birlikte İran’ın resmî mezhebi haline gelmiş, devlet eliyle hızlı bir Şiîleştirme politikası takip edilmiştir. Şiî ezanı tesis edilmiş, hutbelerde ilk üç halifeye ve Âişe’ye lânet okunması gelenek haline gelmiştir. Muhammed Hudâbende zamanında bu gelenek yasaklandığı gibi bu tür davranışların ortadan kalkması için tedbirler alınmış, fakat onun tahttan indirilmesinin ardından yeniden başlamıştır. Devlet kademelerinde yapılan görevlendirmelerde samimi Şiîler’e öncelik verilmiştir (Abdî Beg Şîrâzî, s. 55). Şiîliğin her alanda geniş tesirlerine karşılık İran Devleti kavramı Safevîler’in ilk dönemlerinde biraz müphem kalmıştır. Her ne kadar Osmanlılar’ın İran’a gönderdiği mektuplarda ve İskender Bey Türkmen’in eserinde Mülk-i Îrân, Memâlik-i Îrân gibi tabirler geçmişse de gerçek anlamda Şah Süleyman zamanında Memleket-i Îrân tabiri kullanılmaya başlanmıştır. Safevîler, devlet teşkilâtında İlhanlı ve Akkoyunlu geleneğini devam ettirmekle birlikte kadim İran devlet anlayışının da canlanmasına imkân sağlamıştır. Şah İsmâil, tıpkı İslâm öncesi dönemlerde olduğu gibi hem dinî hem siyasî otoriteyi temsil etmekteydi ve “zıllullah fi’l-arz, naîb-i imâm mehdî (imam gāib)” gibi unvanlar taşıyordu. Onun zamanında tesis edilen vekîl-i nefes-i nefîs-i hümâyun şahın vekilliğini yerine getirmekte olup kızılbaş reisler arasından seçiliyordu. Bu makam aynı zamanda mürşid-i kâmil sayılan şahın temsilcisi durumundaydı. Öte yandan Safevîler’in ilk dönemlerinde şehzadeler devlet tecrübesi edinmeleri için bir kızılbaş reisin lalalığında eyaletlerde görevlendirilirdi. Ancak Şah I. Abbas’tan itibaren bu geleneğe son verilmiştir.

Günlük işlerin yürütüldüğü divanın başkanlığını vezîriâzam yapıyordu. Divanda çok sayıdaki vezirden başka bir de vak‘anüvis bulunurdu. Vak‘anüvis aynı zamanda şahın münşisi idi. Divanda vezîriâzamdan sonra kurçibaşı, eşik ağasıbaşı ve kullar ağasıbaşı gelirdi. Maliye işleri müstevfî-i memâlik unvanı altında bir vezirin uhdesinde idi. Sarayın bütün işlerinin yürütülmesi nâzır-ı büyûtât veya büyûtât-ı hâssa-i şerîfe aitti. Safevîler’in ilk dönemlerinde hem dinî kurumların hem “adâlethâne”nin başında sadr bulunuyordu. Ne zaman tesis edildiği belli olmamakla beraber sonraları adalet işleri divan beyinin uhdesine verildi. Divan beyi en yüksek mahkeme görevini yürütüyordu. Bu görevin başında çoğunlukla Türk kökenliler bulunmaktaydı.

Bürokrasi Tacik olarak da adlandırılan Fars kökenlilerin elindeydi. Bununla birlikte bu zümre arasında İskender Bey Türkmen, Budak Münşî, Hasan-ı Rûmlû gibi Türkmen kökenliler de bulunmaktaydı. Buna karşılık askerî sınıfı meydana getiren kızılbaşlar hem merkezdeki hem eyaletlerdeki üst düzey görevleri ellerinde tutuyordu. Kızılbaş reisleri emîrü’l-ümerâ veya beylerbeyi unvanı ile eyaletlerde görevlendirildiğinde maiyetlerinde bulunan kabileleriyle birlikte gidiyor, kabilesinin erkekleri aynı zamanda onların askerî gücünü oluşturuyordu. Bu vesile ile eyaletlerin gelirlerini tasarruf ediyor, savaş halinde kendilerine tâbi askerlerle orduya katılıyordu. Bununla birlikte iç huzursuzluklar veya kendi aralarında meydana gelen çekişmeler ordunun savaş gücünü büyük ölçüde azaltıyordu.

Ülke Şirvan, Karabağ, Azerbaycan, Hemedan, Irâk-ı Arab, Fars, Kûh, Gîlûye, Kirman, Kandehar, Belh, Herat, Merv, Meşhed, Esterâbâd gibi çok sayıda eyalete bölünmüştü. Eyalet idaresine genellikle bey, han veya sultan rütbesiyle Türkmen kökenli reisler gönderilirdi. Bazı eyaletler ise şehzadelere tahsis edilirdi. Safevîler’in ilk dönemlerinde eyaletlerin idaresini elinde bulunduranlar hangi rütbeye sahip olursa olsun hâkim olarak nitelendirilirdi. Ancak sonraları en yüksek idarî makamı tanımlamak için beylerbeyi unvanı kullanılmaya başlanmıştır. Bununla birlikte kaynaklarda nâdiren emîrü’l-ümerâ ve hân-ı hânân unvanlarına rastlanmaktadır.

Topraklar şahın malı sayılırdı. Geniş arazilere sahip hânedan üyeleri ve saray ileri gelenleri gelirlerinin bir bölümünü, bazan tamamını müsadere edilmesi korkusu yahut dinî gerekçelerle vakıflara bağışlardı. Öte yandan Selçuklular’da da uygulanan iktâ geleneğinin bir devamı olarak idarecilere veya askerî sınıfa “tuyul” adıyla araziler tahsis edilirdi. Tuyul toprakları ya dâimî veya bir yıllık sürelerle verilirdi. Askerî sınıftan olup kendisine tuyul tahsis edilenler sipahiliği terketmediği müddetçe ömür boyu toprağı tasarrufunda tutar ve erkek evlâdına devredebilirdi. Yıllık olarak tahsis edilen tuyullar her yılın sonunda yenilenir veya başkasına verilirdi.

Askeriye

Safevî şahlarının başvuracakları aşiretleri olmadığından, ilk yıllarda yalnızca, eski Moğol adıyla, "sadak taşıyan" diye anılan kişisel korumaları doğrudan emirleri altında olan tek birlikti. Savaşa gittiklerinde "sadak taşıyanlar"ın çevreledikleri safın tam ortasında yer alırlardı. Kızılbaşlar, her aşiretin bir birlik olarak yer aldığı savaş düzeninde, doğrudan kendi aşiret reislerinin koruması altında savaşırlardı. Her aşirete, saygınlığına ve gücüne göre sağ ya da sol, iki kanattan birinde yer verilirdi. Kızılbaşlar ordunun büyük bölümünü oluştururlardı ve at sırtında savaşırlardı. Lurlardan da destek alınırdı. Şehname'deki minyatürlere bakıldığında tüm askerlerin kılıç da mızrak da kullansalar sadakları ve okları olduğu görülür. Yani Safeviler ordularını hafif süvarilerden oluştururdu. Safeviler batıda Osmanlı Devleti gibi Avrupa'nın düzenli, gelişmiş ve ateşli silahlar ile donatılmış ordularından birine karşı savaşırken doğuda ise Özbeklerin Moğollar kadar tehlikeli aşiret atlılarına karşı başarılı olmak zorundaydılar. Çaldıran Muharebesi'nde yeğeni Durmuş Han Şamlu'nun Şah İsmail'e Osmanlı ordusunun mevzilenmesini beklemeyi önermesi ve bunun sonucunda alınan ağır yenilgi Safevilerin Osmanlı Devleti'ne karşı bundan sonraki tüm savaş taktiklerini değiştirmiştir. Safeviler, Osmanlı ordularına karşı genel olarak meydan savaşlarında karşı karşıya savaşmak yerine Osmanlı ordularının zayıf noktası olan lojistiğine saldırma taktiğini kullandı ve ateşli silahlar, daha etkin yönetim, daha fazla nüfus gibi dezavantajlarına rağmen başarılı da oldu. Safeviler top kullanımını fazla önemsemediler. Büyük ihtimal ile bunun nedeni çevik Safevi süvarisinin top kullanılması durumunda yavaşlayacak olmasıdır. Osmanlı Devleti'ne göre çok daha zayıf olan Safevi Devleti bu anlayış sayesinde Osmanlı Devleti'nin güçlü olduğu sahaya girmemiş ve böylece bağımsızlığını korumuştur.[32]

Birlikler

Kızılbaşlar

Kızılbaş askeri , 17. yy
Kızılbaş askeri , 17. yy

Eski dinî inançlarını ve geleneklerini kendilerine has bir İslâmî anlayışla birleştirip sürdüren Türkmenler’in bazı bâtınî-Şiî anlayışları benimsemesiyle ortaya çıkan terimdir.[33] Safevî Devleti’nin kurucusu Şah İsmâil’in babası Şeyh Haydar (ö. 894/1488), büyük bölümünü Azerbaycan ve Doğu Anadolu Türkmen boylarının oluşturduğu taraftar kitlesine, kendilerini diğerlerinden ayırmak için her biri bir imamı temsil eden on iki dilimli kırmızı börk giydirmiş ve bu kitleler zaman içinde kızılbaş diye anılmıştır. “Tâc-ı haydarî” veya kısaca “taç” diye anılan bu baş giysisi, üzerine beyaz bir tülbent sarılan sürahi biçiminde on iki dilimli kırmızı bir kavuktur.[33] Safevi Devleti kaynaklarında Kızılbaş tabiri Safevi Devleti'nin ordusunu oluşturan Türkmenler için kullanılır[34]

Kızılbaşlar, Safevi Devleti'nin kuruluşunda ve İran'ın fethinde ana etkendi. Gulam birliklerinin aksine, Kızılbaşlar devlet hazinesinden ödemeye güvenmediler, bunun yerine onlara toprak verildi. Karşılığında Safevi şahlarına asker ve erzak sağladılar.[35]

Korçu

17. yüzyıldan bir Safevi saray muhafızı resmi
17. yüzyıldan bir Safevi saray muhafızı resmi

Özellikle Safevîler’de hassa asker topluluğuna verilen ad.[36] İlk olarak İlhanlılarda, daha sonra Akkoyunlu ve Karakoyunlu devletlerinde kullanılmıştır.[36] Safevilerde ise şah'ın kraliyet muhafızı olarak biliniyorlardı . Korçular teorik olarak Kızılbaş aşiretlerinden askere alındı ve maaşlarını devlet hazinesinden alınan parayla aldılar . Esas olarak Kızılbaşlar arasından askere alınmış olsa da, Kızılbaş ordu birimlerinden bağımsız ve farklı bir birlikti.[37] Kumandanları korçubaşıydı.

Gulam

Gürcü kökenli bir gulam olan Allahverdi Han'ın oğlu Davud Han
Gürcü kökenli bir gulam olan Allahverdi Han'ın oğlu Davud Han

Gulamlar, eski İslâm devletlerinde orduda, idarede ve sarayda çalıştırılmış köle ve esirlerdir.[38]

Safevilerde gulamlar,, Kafkasya'dan gelen eski Hristiyanlardan , özellikle Gürcülerden , Çerkezlerden ve Ermenilerden oluşan bir birimdi.[39] Kumandanları kullar ağasıydı.

Topçu

Safevi topçuları(Sol alt)
Safevi topçuları(Sol alt)

Toplar Şah İsmail döneminde de vardı ancak Şah Abbas'ın ordu reformlarına kadar pek gelişmemişti.[37] Kumandanları topçubaşıydı.

Tüfengçi

Bir Safevi tüfekçisi
Bir Safevi tüfekçisi

Şah İsmail zamanında vardı ve Şah Abbas zamanında yeniden düzenlendiler.[40] Kumandanları tüfengçi ağası idi. Tüfengciler, geldikleri yerlere göre adlandırıldılar. Mesela İsfahan'dan gelenler "tüfengciyan-ı İsfahan" olarak adlandırıldılar. Bu birlik 12000 kişiydi ve esas olarak Acemleri, Arapları ve Türkmenleri içeriyordu.[39][41]

Mülazım ve Çerik

Safevilerdeki toprakların(tuyul) sahiplerine mülazım, onların askerlerine ise çerik denirdi.[42][43] Safevi Devletindeki Mülazım ve çerikler; Osmanlı Devleti'ndeki sipahi ve cebelilere benzemekte.

Dil

Safevi devletinin resmi dili Farsça idi. Saray ve ordu dili Azerbaycan Türkçesi, bürokrasi dili Safevilerin resmî dilinin Türkçe olduğuna dair kaynaklarda şu bilgiler vardır:

"Kızılbaşlar sarayda normal olarak Türkçenin Azeri lehçesi konuşmaktaydılar. Safevi Şahları da onlar gibi Azeri lehçesi konuşmaktaydılar. Şahların ve devlet ve hükûmet ileri gelenlerin Farsçayı anadili gibi konuşmamaları Safevi hanedanı döneminde Farsçanın eski klasik saf klasik standartlarından ayrılıp bozulmasına yol açmıştır."[44]

"Günlük işlerin görülmesinde, Safeviler sarayında ve yüksek dereceli askeri komutanlar ve politik idareciler arasında ve aynı zamanda yüksek dinsel hiyerarşi mensuplarının hepsi tarafından kullanılan dil Farsça değil Türkçe idi."[45]

"Safevi sarayında Türkçenin Azeri lehçesi, özellikle hanedanda dahil ilk Safevi hükümdarlar dönemlerinde, ekseriyetle kullanılmakta idi. Bu dönemde Türkçe dilbilgisi kuralları ve sözcükleri Farsça diline büyük etki yapmıştır ve bunun aksini de, yani Farsçanın grameri ve sözcüklerinin Türkçeyi etkilediğini de, söylemek mümkündür."[46]

Safevilerin resmî dilinin Farsça olduğuna dair ise kaynaklarda bu bilgiler vardır.

Safevi tarihi uzmanı Roger Savory: ''Şah İsmail zamanında bile sarayda Türkçe konuşulduğu halde bütün resmî belgeler ve diplomatik yazışmalar, hatta Türkçe konuşan devletlerle yapılan yazışmalar bile tamamen Farsçayla kaleme alınmıştır.''[47]

Arnold J. Toynbee: "Hindistan'da Gurganı Moğol (Babürlüler), Azerbaycan'da Safevi ve Türkiye'de Osmanlı İmparatorluğu rejimlerinin en ileri gelişmeye vardıkları dönemde Yeni Farsça bu geniş alanda rejimlerin en başta gelen edebi şahsiyetlerinin tercih ederek kullandığı dil olmuştur. Yeni Farsça bu büyük alanın 2/3'si içinde, yani Gurganı Moğol ve Azerbaycanlı Safevi rejimlerinin sınırları içinde, devlet idaresinin de resmî dili olmuştur."[48]

1722'ye kadar hüküm süren Safevî devleti esastan bir Türk hanedanı idi. Azerbaycan'ın şahın ailesinin anavatanı olması dolayısıyla Türkçenin Azerbaycan şivesi hükümdarların, yüksek idarecilerin ve sarayın ve en nihayet Kızılbaş askeri komutanlarının ana konuşma dili idi. Şah İsmail Türkçe şiirler yazmakta idi. Buna rağmen genel olarak devlet idaresi için kullanılan dil Farsça idi ve Farsça dili diplomatik yazışmalar (inşa); edebi denemeler (adab) ve tarih yazmak için kullanılan tek dildi.[49]

Din

Devlet Mezhebi Olarak Şiîlik'in Tesisi

Şah İsmail, Kızılbaş Alevî olmasına ve On İki İmamcı Şiilik inancıyla uzlaşması pek kolay olmayan Şiî (On iki imamcı Tasavvuf, Alevi) inancına rağmen, Şiâ'nın mezhepsel ileri gelenlerini ülkesine getirerek, onlara sadakatleri karşılığında toprak ve paralar hediye etti. Safevi döneminden sonra ve özellikle Kaçar Alevî-Türkmen hanedanı döneminde Şiî ulemanın rolü artmış, ulema bağımsız ya da hükûmetlerle ortaklaşa rol oynamaya başlamıştır. Safevîler, Alevî-Bektâşî Türkmen tasavvufî geçmişine sahiptirler. Devlet feodal bir teokrasi haline geldi fakat bu din ve devlet ayrılığı biçiminde değildi.[] Şah dinsel ve dünyevi yetkilerin her ikisini birden elinde tutuyordu.[]

Osmanlı devleti ile süren güç mücadeleleri sırasında Orta Asya'dan Anadolu'ya göç etmekte olan Türkmenler, güzergâhları üzerinde olan Safevî İmparatorluğu'dan geçmekteydiler. Bu nüfus kitlelerini kendi tarafına çekmeyi düşünen Safevîler, Alevilik inancının Türkmenler arasında asimilasyona karşı sabit tutabilmeyi sağladılar.[50] Şah İsmail'in öncelikli hedefi Doğu Anadolu olduğundan burada yaşayan halkların özellikle Zaza Türkmenlerin büyük çoğunluğu ve bir kısım toplulukların İslam'ın Alevî-Bektâşî Tasavvuf silsilesine mensupturlar.[50]

Safevîlerin İran'ı Şiileştirmesi

Safevîler, mücadele ederek İran'ı 1501'de bağımsız bir devlet olarak birleştirmişler ve İslam tarihinde en önemli dönüm noktalarından birini oluşturan, İsnâaşeriyye mezhebini İmparatorluğun resmî dini olarak belirlemişlerdir. 1502'ye kadar I. İsmail, İran'da Tebriz'in yanı sıra Ermenistan, Azerbaycan ve Dağıstan bölgelerini ele geçirdi. İran'ın çoğunluğunun hâlâ Sünni olduğu bölgelerdeki kontrolünü sağlamlaştırmak için önündeki on yıl boyunca mücadele verecekti. Ordusu ilk 1504 yılında orta bölgelere yayılmıştı. 1510 yılında nihayet Horasan bölgesini ve Herat şehrini fethedip, 1505-1508 yılları arasında güneybatı İran'ı ele geçirdi.

Kültür

Azerbaycan'ın ve İran'ın kültürü Safevî himayesinde gelişti. I. İsmail'in bizzat kendisi Hıtayi daha sonradan da Hatayî ya da Şah Hatayi mahlasıyla Azerice pek çok şiirler yazdı. Şah Tahmasp bir ressamdı. Şah II. Abbas ise Tanî mahlasıyla Türkçe şiirler yazan bir şair olarak da tanınmıştı.

Bu dönemde kiremit imalatı, çömlekçilik, dokumacılık gibi el sanatları gelişirken, minyatürcülük, ciltçilik, dekorasyon ve hattatlıkta büyük ilerlemeler kaydedildi. 16. yüzyılda halı dokumacılığı bir göçebe ve köylü sanatı olmaktan çıkarak, profesyonel tasarım ve imalata dayalı iyi işleyen bir sanayi haline dönüştü. Tebriz bu sanayinin merkezi konumundaydı. Erdebil halıları yalnızca hanedana hasredilmişti. Yanlış adlandırılmış meşhur Polonez Halıları 17. yüzyılda İran'da imal edilirdi.

Geleneksel formlar ve malzemeler kullanan Rıza Abbasi (1565-1635) İran resmini, yarı çıplak kadınlar, gençlik ve aşıklar gibi yeni temalarla tanıştırdı. Onun resim ve hat tarzı Safevi döneminin pek çok sanatçılarını etkileyerek, İsfahan ekolü olarak bilinir hale geldi. 17. yüzyılda uzak kültürlerle - özellikle Avrupa ile gelişen ilişkiler İranlı sanatçılara yeni fikirler verdi. Kısa sürede üç boyutlu görünümü, perspektif ve gölgeyi, yağlı boya kullanmayı benimsediler. O kadar ki, Şah II. Abbas Muhammed Zaman adlı ressamını eğitim görmesi için Roma'ya göndermişti.

İsfahan, Büyük Abbas'ın 1598'te başkentini daimi olarak oraya taşımasından sonra Safevi mimarisinin en seçkin örnekleriyle doldu. 1630'da yapımı tamamlanan imparatorluk camisi Mescid-i Şah ile Mescid-i İmamî, Lütfullah Camii ve İmparatorluk sarayı Âlî Kapu (Osmanlı’daki Bab-ı Âli'ye nispeten) en önemli yapılardır.

En meşhur İslam filozoflarından Molla Sadra, Şah I. Abbas döneminde (1587-1629) yaşadı. En önemli eseri Esfar'dır. Tasavvuf gizemciliği, Şii ilahiyatı ile Aristo ve İşrakiyyun felsefelerini (en önemli temsilcileri İbni Sina ve Sühreverdi idi) sentezleyen ve Hikmetü'l Müte'âliye (Metafilozofi = Transcendent Theosophi) denilen bir düşünüş ortaya koydu.

Abbasi döneminin en önemli tarihçisi Türkmen İskender Bey Münşi'dir. Şah Büyük Abbas dönemini anlattığı Tarih-i Âlemârâ-i Abbasî adlı eseri, Abbas'ın ölümünden birkaç yıl sonra kaleme alınmış olup, tarihi olayların ve şahısların nüanse edilmiş derinliklerini gözler önüne seren çok değerli bir yapıttır.

Safevî şahları

Safeviler Hanedanı (1501-1786)
Taht ismi Asıl isim Resim Unvan Doğum-Ölüm Hükümdarlık başlangıcı Hükümdarlık sonu Aile bağlantıları Not
I. İsmailŞah, Sultan 1487-1524 7 Kasım 1502 23 Mayıs 1524 Şeyh Haydar'ın oğlu, Uzun Hasan'ın torunu
I. Tahmasp Şah, Sahib-i-Kıran, Sultan bar Salatin 1514-1576 23 Mayıs 1525 25 Mayıs 1576 I. İsmail'in oğlu
II. İsmailŞah 1537-1577 25 Mayıs 1576 24 Kasım 1577 I. Tahmasp'ın oğlu Zehirlenme (?)
Muhammed Hüdabende Hüdabende, Eşref, Sultan 1532-1596 25 Mayıs 1576 1 Ekim 1587 I. Tahmasp'ın oğlu Tahttan indirme
I. AbbasŞahenşah, Sultan, Büyük 1571-1629 1 Ekim 1587 19 Ocak 1629 Muhammed Hüdabende'nin oğlu
Safi Sam Mirza Şah, Mirza 1611-1642 19 Ocak 1629 12 Mayıs 1642 I. Abbas'ın oğlu Mohammed Bekir (Safi) Mirza'ın oğlu
II. AbbasŞah 1632-1666 12 Mayıs 1642 26 Ekim 1666 Safi'nin oğlu
I. Süleyman Safi Mirza Şah, Hakim-ül Hükema 1645-1694 26 Ekim 1666 29 Temmuz 1694 II. Abbas'ın oğlu
Sultan I. Hüseyin Şah, Sultan, Sadr-ül Hakim 1668-1726 29 Temmuz 1694 11 Eylül 1722 I. Süleyman'ın oğlu Mahmud tarafından tahttan indirilme ve sonra öldürülme
II. Tahmasp Şah 1704-1740 11 Eylül 1722 16 Nisan 1732 Sultan I. Hüseyin'in oğlu Nadir Şah tarafından tahttan indirilme ve sonra öldürülme
AhmedŞah, Sultan 1687-1728 28 Eylül 1726 30 Mart 1728 I. Süleyman'ın kızı Sehrbanu Begum'un oğlu Mirza Abulkasim'in oğlu Eşref Hotaki tarafından öldürülme
III. AbbasŞah 1730-1739 16 Nisan 1732 22 Ocak 1736 II. Tahmasp'ın oğlu Nadir Şah kontrolü altında. Nadir Şah tarafından tahttan indirilme ve öldürülme
Sam Şah ?–1743 1743 1743 Sultan I. Hüseyin'in oğlu (?) Düzmece. Nadir Şah tarafından tahttan indirilme ve öldürülme
III. Ismail Mirza Abutorab Şah ?–1772 1749 1749 Sultan I. Hüseyin kızı Meryem Begüm (veya Han Aga Begüm)'ün oğlu Kerim Han Zend'in kontrolü altında. Tahttan indirilme
II. Süleyman (Afşar) Seyyid Muhammad Şah 1723 veya 1725–? 1749 1750 I. Süleyman (Safavi)'nin kızı Şehrbanu Begüm'ün oğlu Şahruh tarafından tahttan indirilme ve kör edilme
III. Ismail Mirza Abutorab Şah ?–1772 1752 1756 Sultan I. Hüseyin kızı Meryem Begüm (veya Han Ağa Begüm)'ün oğlu Kerim Han Zend'in kontrolü altında. Tahttan indirilme
Sultan II. Hüseyin Şah ?–1753 1753 1753 Sultan I. Hüseyin'in oğlu (?) Düzmece. Öldürülme
II. Mohammad Abulfath Sultan Muhammed Mirza Şah ?–? 1786 1786 II. Tahmasp oğlu Sultan Mirza Huseyin'ın oğlu Ağa Muhammed Han'ın kontrolü altında.

Safevî Hanedanı Aile Ağacı

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
I. İsmail
(1501-24)
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
I. Tahmasp
(1524-76)
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
II. İsmail
(1576-78)
 
M.Hüdabende
(1578-87)
 
Haydar
-
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
I. Abbas
(1587-1629)
 
 
 
 
 
Hamza
-
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Safi Mirza
-
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
I. Safi
(1629-42)
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
II. Abbas
(1642-66)
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
I. Süleyman
(1666-94)
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
I. Hüseyin
(1694-1722)
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
II. Tahmasp
(1722-32)
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
III. Abbas
(1732-36)
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Ayrıca bakınız

Kaynakça

  1. ^ Roger Savory (2 Ocak 2007). "The Safavid state and polity". Iranian Studies. 7 (1–2): 206. doi:10.1080/00210867408701463. ISSN 0021-0862. The somewhat vague phrase used during the early Safavid period, mamalik-i mahrusa, had assumed more concrete forms: mamālik-i īrān; mamālik-i 'ajam; mamlikat-i īrān; mulk-i īrān; or simply īrān. The royal throne was variously described as sarīr-i saltanat-i īrān; takht-i īrān; and takht-i sultān (sic)-i īrān. The inhabitants of the Safavid empire are referred to as ahl-i īrān, and Iskandar Beg describes himself as writing the history of the Iranians (sharh-i ahvāl-i īrān va īrāniān). Shah Abbas I is described as farmānravā-yi īrān and shahryār-i īrān; his seat is pāyitakht-i pādishāhān-i īrān, takhtgāh-i salātin-i īrān, or dār al-mulk-i īrān. His sovereign power is referred to as farmāndahi-yi mulk-i īrān, saltanat va pādishāhi-yi īrān, pādishāhi-yi īrān. The cities of Iran (bilād-i īrān) are thought of as belonging to a positive entity or state: Herat is referred to as a'zam-i bilād-i īrān (the greatest of the cities of Iran) and Isfahan as khulāsa-yi mulk-i īrān (the choicest part of the realm of Iran). ... The sense of geographical continuity referred to earlier is preserved by a phrase like kull-i vilāyat-i īrānzamīn. ... Affairs of state are referred to as muhimmāt-i īrān. To my mind however, one of the clearest indications that the Safavid state had become a state in the full sense of the word is provided by the revival of the ancient title of sipahsālār-i īrān or "commander-in-chief of the armed forces of Iran". 
  2. ^ Savory, Roger (2007). Azerbaijan under the Safavids (İngilizce). Cambridge University Press. s. 213. ISBN 0-521-04251-8, ISBN 978-0-521-04251-2. 27 Mayıs 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 11 Haziran 2009. Kızılbaşlar sarayda normal olarak Türkçenin Azeri lehçesi konuşmaktaydılar. Safevî Şahları da onlar gibi Azeri lehçesi konuşmaktaydılar. Şahların ve devlet ve hükûmet ileri gelenlerin Farsçayı anadili gibi konuşmamaları Safevî hanedanı döneminde Farsçanın eski klasik saf klasik standartlarından ayrılıp Türkleşmesine yol açmıştır. 
  3. ^ Fisher, Peter Jackson, Laurence Lockhart, J. A. Boyle, William B. (1986). The Cambridge history of Azerbaijan (İngilizce). Cambridge University Press. s. 950. ISBN 0-521-20094-6, ISBN 978-0-521-20094-3. 7 Temmuz 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 11 Haziran 2009. Günlük işlerin görülmesinde, Safevîler sarayında ve yüksek dereceli askerî komutanlar ve politik idareciler arasında ve aynı zamanda yüksek dinsel hiyerarşi mensuplarının hepsi tarafından kullanılan dil; Farsça değil Türkçe idi. 
  4. ^ a b Price, Massoume (2005). Iran's Diverse Peoples: A Reference Sourcebook (İngilizce). ABC-CLIO. ss. 66-67. ISBN 1-57607-993-7, ISBN 978-1-57607-993-5. 27 Mayıs 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 13 Kasım 2008. "Şah'ın anadili Türkçe idi ve Azeri lehçesini kullanarak gayet beğenilen şiirler yazmıştır. (s.66) ... Şah İsmail aynı zamnda son Akkoyunlu Hükümdarı olan Uzun Hasan'nın torunu idi." (s.67) 
  5. ^ a b Mazzaoui, Michel B. (2002). "Islamic Culture and Literature in Iran and Central Asia in the early modern period". Turko in Historical Perspective (İngilizce). Cambridge University Press. ss. 86-87. ISBN 0-521-52291-9, ISBN 978-0-521-52291-5. 27 Mayıs 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 11 Haziran 2009. 1722'ye kadar hüküm süren Safevî devleti esastan bir Türk hanedanı idi. Azerbaycan'ın şahın ailesinin ana vatanı olması dolayısıyla Türkçenin Azerbaycan şivesi hükümdarların, yüksek idarecilerin ve sarayın ve en nihayet Kızılbaş askerî komutanlarının anadili idi. Şah İsmail Türkçe şiirler yazmakta idi. Türkçe dilinin Azerbaycan lehçesi (inşa); edebi denemeler (adab) ve tarih yazmak için kullanılan tek dildi. 
  6. ^ Shaffer, Brenda (2002). Borders and Brethren: Iran and the Challenge of Azerbaijani Identity (İngilizce). MIT Press. s. 19. ISBN 0-262-69277-5, ISBN 978-0-262-69277-9. 7 Temmuz 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 13 Kasım 2008. Safevî sarayında Türkçenin Azeri lehçesi, özellikle hanedenda dahil ilk Safevî hükümdarlar dönemlerinde ekseriyetle kullanılmakta idi. Bu dönemde Türkçe dilbilgisi kuralları ve sözcükleri Farsça diline büyük etki yapmıştır ve bunun aksini de yani Farsçanın grameri ve sözcüklerinin Türkçeyi etkilediğini de söylemek mümkündür. 
  7. ^ "XVI.". The Qizilbash, Education and the Arts. s. 169. 
  8. ^ a b c d Sümer, Faruk (1992). Safevî devletinin kuruluşu ve gelişmesinde Anadolu Türklerinin rolü: Şah İsmail ile halefleri ve Anadolu Türkleri. Türk Tarih Kurumu. ss. 45-54. ISBN 975-16-0446-X, ISBN 978-975-16-0446-0. 12 Haziran 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 11 Haziran 2009. 
  9. ^ R.M. Savory, Safavids, Encyclopedia of Islam, 2nd edition
  10. ^ Andrew J. Newman, Safavid Iran: Rebirth of a Persian Empire, I. B. Tauris (Mart 30, 2006)
  11. ^ Golden,Türk halkları Tar. Giriş. Çeviren, Osman Karatay Ankara 2002, s. 321
  12. ^ Williams, Henry Smith (1909). The historians' history of the world: a comprehensive narrative of the rise and development of nations as recorded by over two thousand of the great writers of all ages (İngilizce). Hooper & Jackson, Ltd. s. 495. 21 Eylül 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 29 Haziran 2009. Ismail is a grandson of Uzun Hasan and a descendant of Sheikh Sufi. 
  13. ^ Matthee, Rudi (1 September 2009). "Was Safavid Iran an Empire?". Journal of the Economic and Social History of the Orient. 53 (1): 241.
  14. ^ Roger Savory (2 Ocak 2007). "The Safavid state and polity". Iranian Studies. 7 (1–2): 206.
  15. ^ Sümer, Faruk (1992). Safevî Devleti'nin Kuruluşu ve Gelişmesinde Anadolu Türklerinin Rolü (PDF). Türk Tarih Kurumu: Ankara. s. 48. 
  16. ^ Safevi Devleti'nin Kuruluşu ve Gelişmesinde Anadolu Türklerinin Rolü. Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1992
  17. ^ "The Aqquyunlu - Clan, Confederation, Empire" John E.Woods, (Şadlu, s. 108,196,199)
  18. ^ John E.Woods "The Aqquyunlu - Clan, Confederation, Empire"
  19. ^ Faruk Sümer, Karakoyunlular, Ankara, 1984
  20. ^ W. Barthold, Soçineniya, C. II, bölüm I, Moskova, 1963, s. 748.
  21. ^ İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C. II, Ankara, 1998, s. 225
  22. ^ Âlem-i Ârâ-yi Safevî, s. 11.
  23. ^ Heyyət, C. “Azərbaycanın Türkləşməsi və Azəri Türkçəsinin Təşəkkülü”, Varlıq, Tehran 1992, s. 9-12.
  24. ^ Kütükoğlu, Bekir (1962). Osmanlı-Iran Siyâsî münâsebetleri T, 1578-1590. Edebiyat Fakültesi Natbaasi. 21 Eylül 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 1 Temmuz 2009. 
  25. ^ Uğur, Ahmet (1989). Yavuz Sultan Selim. Erciyes Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. s. 45. 4 Temmuz 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 1 Temmuz 2009. Bu hanedan adını Safevî tarikatı reisi Şeyh Safiyüddin İshak'dan almaktadır. 
  26. ^ Çiçek, Kemal (2000). The Great Ottoman-Turkish Civilisation: Politics (İngilizce). Yeni Türkiye. ISBN 975-6782-18-8, ISBN 978-975-6782-18-7. 4 Temmuz 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 1 Temmuz 2009. 
  27. ^ a b Goldschmidt, Arthur (2002). A concise history of the Middle East (İngilizce). Westview Press. s. 142. ISBN 0-8133-3885-9, ISBN 978-0-8133-3885-9. 4 Temmuz 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 22 Temmuz 2009. Under the leadership of Shaykh Junayd (d. 1460) and the protection of the Black Sheep Turcomans, the Safavids began converting the large number of Turks in Azerbaijan and Anatolia to Shi'ism. These Shi'i Turks came to be called Kizilbash (red heads) because of their distinctive headgear. 
  28. ^ Kırkıncı, Mehmet. Alevilik nedir?, İstanbul, Cihan Yayınları, 1990
  29. ^ Bozkurt, Fuat. Aleviliğin Toplumsal Boyutları, İstanbul, Tekin Yayınevi, 1993
  30. ^ Richard Tapper. "Shahsevan in Safavid Persia", Bulletin of the School of Oriental and African Studies, University of London, Vol. 37, No. 3, 1974, p. 324.
  31. ^ Lawrence Davidson, Arthur Goldschmid, A Concise History of the Middle East, Westview Press, 2006, p. 153.
  32. ^ Chase, Kenneth (2003), Firearms: A Global History to 1700, Cambridge University Press, ISBN 0-521-82274-2
  33. ^ a b "Arşivlenmiş kopya". 10 Ocak 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 9 Ocak 2023. 
  34. ^ Tufan GÜNDÜZ, Kızılbaşlar Osmanlılar Safevîler, 2. baskı, sayfa: 110-112
  35. ^ "Arşivlenmiş kopya". 9 Ocak 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 9 Ocak 2023. 
  36. ^ a b "Arşivlenmiş kopya". 10 Ocak 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 9 Ocak 2023. 
  37. ^ a b Floor, Willem (2001). Safavid Government Institutions. Costa Mesa, California: Mazda Publishers. pp. 1–311. ISBN 978-1568591353.
  38. ^ "Arşivlenmiş kopya". 9 Ocak 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 9 Ocak 2023. 
  39. ^ a b "Arşivlenmiş kopya". 9 Ocak 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 9 Ocak 2023. 
  40. ^ Floor, Willem (2001). Safavid Government Institutions. Costa Mesa, California: Mazda Publishers. pp. 1–311. ISBN 978-1568591353
  41. ^ "Arşivlenmiş kopya". 9 Ocak 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 9 Ocak 2023. 
  42. ^ О. Эфендиев. «Азербайджанское государство Сефевидов в XVI веке». Баку: «Элм», 1981.
  43. ^ Агаев Ю. Ш., Ахмедов С. А. Ак-коюнлу — османская война. — Б.: Изд-во «Элм», 2006.
  44. ^ Savory, Roger (2007) (İngilizce). Iran Under the Safavids. Cambridge University Press. s. 213.
  45. ^ Fisher, Peter Jackson, Laurence Lockhart, J. A. Boyle, William B.; Jackson, Peter; Lockhart, Laurence; Boyle, J.A. (1986) (İngilizce). The Cambridge history of Iran. Cambridge University Press. s. 950.
  46. ^ Shaffer, Brenda (2002) (İngilizce). Borders and Brethren: Iran and the Challenge of Azerbaijani Identity. MIT Press. s. 19.
  47. ^ The Qizilbash, Education and the Arts adlı kitabının XVI. bölümünün 169. sayfası
  48. ^ A Study of History,V, s. 514-15
  49. ^ Mazzaoui, Michel B.; Canfield, Robert (2002). "Islamic Culture and Literature in Iran and Central Asia in the early modern period" (İngilizce). Turko-Persia in Historical Perspective. Cambridge University Press. ss. 86-87
  50. ^ a b Jurdi Abisaab, Converting Persia: Religion and Power in the Safavid Empire, London, 2004

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Çaldıran Muharebesi</span> I. Selim ve I. İsmail arasındaki askeri muharebe

Çaldıran Muharebesi, Osmanlı padişahı I. Selim ile Safevi hükümdarı Şah İsmail arasında 23 Ağustos 1514'te, günümüzde İran sınırları içinde yer alan Maku şehri yakınlarındaki Çaldıran Ovası'nda yapılan meydan muharebesidir. Muharebe, Osmanlı imparatorluğu'nun kesin zaferiyle sonuçlanmıştır.

<span class="mw-page-title-main">İran-Osmanlı savaşları</span> 16. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar İran ve Osmanlı arasında süren bir dizi savaş

İran-Osmanlı Savaşları, 16 ilâ 19. yüzyıl arasında Osmanlı İmparatorluğu ile İran'da otoriteyi elinde bulunduran birbirinin devamı niteliğindeki çeşitli hanedanlar arasında gerçekleşmiştir. Osmanlılar ile İran arasındaki ilk savaş 1514 Çaldıran Muharebesi'dir. Son savaş ise 1821-1823 Osmanlı-İran Savaşı'dır.

<span class="mw-page-title-main">Karakoyunlular</span> 1380-1469 yılları arasında bugünkü Doğu Anadolu Bölgesi, Güney Kafkasya, Azerbaycan ve Kuzey Irak topraklarında egemenlik sürmüş Oğuz Türklerinin kurduğu bir devlet

Karakoyunlular ya da Karakoyunlu Devleti, başkenti Tebriz olan ve 1380-1469 yılları arasında bugünkü Doğu Anadolu Bölgesi, Güney Kafkasya, Azerbaycan ve Kuzey Irak topraklarında egemenlik sürmüş Oğuz Türklerinin kurmuş olduğu bir devlettir.

Şeyh Haydar,, Safeviye Tarikatından Şeyh Cüneyd'in oğludur. Babası savaşta öldüğünde henüz doğmamış olan Haydar, babası ölünce annesi Hatice Begüm Akkoyunlu Devleti'ne gittiği için Akkoyunlu sarayında doğdu. Dokuz yaşına kadar burada büyüyen Haydar, dayısı Uzun Hasan'la birlikte tarikatın merkezi Erdebil'e geldi ve tarikatın başına geçti. Küçüklüğünde Türkçe'den başka Arapça ve Farsçayı da öğrenen Haydar, dönemin ünlü bilgini Ali Kuşçu'dan da dersler almıştır.

<span class="mw-page-title-main">Safevî Hanedanı</span> İrana hükmetmiş bir hanedan

Safevî Hanedanı, 1501'den 1736'ya kadar bugünkü İran ve Güney Kafkasya'yı yönetmiş hanedandır. Adını Erdebil'deki Safeviyye tarikatının kurucusu Safiyüddin Erdebilî'den almıştır.

<span class="mw-page-title-main">I. İsmail</span> Safevî Devletinin kurucusu ve ilk hükümdarı

I. İsmail, bilinen adıyla Şah İsmail veya tam unvanıyla Ebu'l-Muzaffer Bahadır el-Hüseynî, Safevî Tarikatı'nın lideri, Safevî Devleti'nin kurucusu ve ilk hükümdarıdır. Alevilik ve Bektaşilikte Yedi Ulu Ozan'dan birisi olarak kabul edilir.

<span class="mw-page-title-main">I. Abbas</span> 5. Safevi hükümdarı

I. Abbas veya Büyük Abbas, Safevi Hanedanlığının beşinci hükümdarı olan Şah Abbas, Safevi Hanedanı'nın en güçlü hükümdarı olarak gösterilir. Şah Muhammed Hüdabende'nin üçüncü oğludur. 3 Ekim 1587 tarihinde Türkmen şeflerinin desteklediği bir askerî darbe ile 17 yaşında tahta geçip 1629 yılına kadar 42 yıl hükümdar olarak kalmıştır. Hükümdar olduğu tarih Safevi Devleti açısından zorlu bir dönemdir. İçeride Türkmen aşiretleri arasındaki kanlı çatışmalar, doğuda Özbek akınları, batıda ise Osmanlı İmparatorluğu'nun baskısı altındaydı. Bu durumun kaçınılmaz sonucu olarak ülke ekonomik olarak da çözülmektedir. Tarımsal ve endüstüriyel üretim düşerken ticaret de çökmüştür.

Kızılbaş, eski dinî inanış ve kültürleri ile İslamiyeti kendilerine has bir şekilde birleştirip Şiilik'ten etkilenen Safevi Tarikatı müridleri için kullanılan terim.

<span class="mw-page-title-main">I. Tahmasb</span> 2. Safevî şahı

I. Tahmasb, Safevî Devleti'nin ikinci hükümdarıdır.

Safevi Tarikatı, Safiyüddin Erdebilî tarafından Erdebil kentinde kurulmuş bir sufi tarikattır. Erdebil, Hazar Denizi’nin güney batı kıyısında, günümüzde İran’ın kuzey batı bölgesinde yer alan bir kenttir.

Muhammed Hüdabende veya Hudabende, Muhammed Şah, Sultan Muhammed, 1578 ve 1587 yılları arasında hükümdarlık yapmış Safevî Devletinin 4. şahı.

<span class="mw-page-title-main">İran Türkleri</span>

İran Türkleri, İran'da yaşayan Türk halkları. Başta İran Azerileri olmak üzere Türkmenler, Kaşkaylar, Horasan Türkleri, Halaçlar, Sungurlar, Ebiverdiler, Kazaklar ve Özbekler gibi Türk dilli halklar İran’ın belirli bölgelerinde yaşamaktadırlar.

<span class="mw-page-title-main">Osmanlı-Safevî Savaşı (1548-1549)</span> 1548-1549 yılları arasında Osmanlı ve Safevîler arasında gerçekleşmiş savaş

1548-1549 Osmanlı-Safevî Savaşı, 29 Mart 1548 tarihinde I. Süleyman ordusuyla İstanbul'dan hareket edip bir yıl boyunca sürdürdüğü seferin adıdır.

<span class="mw-page-title-main">II. İsmail</span> 3. Safevi Türkmen hükümdarı

II. İsmail. 1576-1577 döneminde Safeviler'in üçüncü Şahı olarak hüküm sürmüştür.

Safevî-Kızılbaş tarihi; Safevîler adlarını bir Sünnî olan Sultân’ûl-Halvetî Zahid Gilani’nin kızı “Bibi Fâtıma” ile evlenen ve böylece Gilani’nin vefâtından sonra da kendi adıyla anılan Safevî Tarikâtı kuran Safiyüddin Erdebilî’den almaktadır. Şeyh Cüneyd devrinde Şiîliğin “İmâmiye-i İsnâ‘aşer’îyye/Onikicilik” mezhebini resmen benimseyen Safevî’îyye Tarikâtı, Cüneyd’in torunu İsmâ‘il zamanında kurulan Safevî Devleti’nin de altyapısını oluşturdu.

<span class="mw-page-title-main">Elkas Mirza</span> İranlı şair

Elkas Mirza, Safevi şahzadesi ve Şirvan Beylerbeyi, Şah Tahmasb'a karşı isyanın lideri. Elkas Mirza, Şah İsmail'nin hayatta kalmış dört oğlundan biridir.

Taçlı Begüm veya Şah Bigi Hanım,, Safevî Devleti Şahı I. İsmail'in eşi ve Elkas Mirza'nın annesi.

Şah İsmail'in Gürcistan seferleri; Safevi şahı I. İsmail (1501-1524) döneminde, günümüz Gürcistan topraklarına yapılan Kızılbaş yürüyüşleri olarak bilinir.

I. Tahmasb'ın Gürcistan seferleri - Safevi imparatorluğunun ikinci hükümdarı I. Tahmasb'ın Günümüz Gürcistan topraklarında bulunan Kartli ve Kaheti krallıklarının topraklarına yaptığı seferler olarak bilinir.

<span class="mw-page-title-main">Safevi ordusu</span>

Safevi İmparatorluğu'nun ordusu, 1501-1736'da varlığını sürdürmüş olan Safevi İmparatorluğu'nun ordusunu anlatır. Safevi ordusunun temeli devletin kuruluşundan önce Türkmen Kızılbaşlar tarafından atılmıştır. 1499'da, Safevi tarikatının genç lideri İsmail, iktidarı ele geçirmek için Lahican'dan ayrılıp Erdebil'e gitti. 1500 yazında; Anadolu, Suriye ve Kafkasya'nın yerel Türkmen kabilelerinden oluşan yaklaşık 7.000 Kızılbaş, İsmail'in etrafında birleşti ve 30.000 kişilik Akkoyunlu ordusunu Şerur Meydan Muharebesinde yendi. Bu olay Safevi Devleti ve Safevi ordusunun kuruluşu olarak kabul edilir. Safevi tarikatı zamanından beri var olan ordu sistemi; devletin kuruluş sürecinin başlamasına, devletin kurulmasına, güçlenmesine ve yayılmasına paralel olarak zamanla reformize edilmiştir. Safevi ordusunda Şah Abbas I döneminde köklü bir reform yapılmıştır. Yıllar içinde yapılan ordu reformlarının temel amaçları: Kızılbaş emirlerinin keyfî davranışlarını önlemek, tek merkezden yönetilen güçlü bir ordu oluşturmak ve kaybedilen toprakları geri almaktı.