
Sürdürülebilirlik daimi olma yeteneği olarak adlandırılabilir. 21. yüzyılda genel olarak biyosfer ve uygarlığın bu yeteneğine atfen kullanılır. Aynı zamanda, kaynakların sömürülmesi, yatırımların yönü, teknolojik gelişmenin yönlendirilmesi ve kurumsal değişimin uyum içinde olduğu ve insan ihtiyaçlarını ve isteklerini karşılayabilme potansiyelinin hem günümüzde hem de gelecek için korunduğu dengeli bir ortamda değişimin sağlanması olarak tanımlanabilir. Bu alanda çalışanların birçoğu için, sürdürülebilirlik birbirine bağlı şu etki alanları ile tanımlanır: çevre, ekonomik ve sosyal; ve bunlar Fritjof Capra'ya göre Sistemsel Düşüncenin prensiplerine dayanmaktadır. Sürdürülebilir gelişmenin alt etki alanları kültürel, teknolojik ve politik olarak kabul edilir. Bazıları için sürdürülebilir gelişme sürdürülebilirlik için ana prensip olmasına karşın diğerleri için bu iki terim paradoksaldır. Sürdürülebilir gelişme gelecek neslin ihtiyaçlarını karşılama yetisine zarar vermeden günümüzdeki ihtiyaçları karşılayabilen gelişmedir. Sürdürülebilir Gelişme terimi Çevre ve Gelişme Dünya Komisyonu için Brundtland Raporu (1987) tarafından ortaya atılmıştır.
Sürdürülebilir gelişme ya da Sürdürülebilir kalkınma, doğal sistemlerin, ekonominin ve toplumun dayandığı doğal kaynakları ve ekosistem hizmetlerini sağlama yeteneğini sürdürürken, insani gelişme hedeflerine ulaşmak için örgütlenme ilkesidir. Arzulanan sonuç, yaşam koşullarının ve kaynakların, doğal sistemin bütünlüğünü ve istikrarını baltalamaksızın insan ihtiyaçlarını karşılamaya devam etmek için kullanıldığı bir toplumsal durumdur. Sürdürülebilir gelişme, gelecek nesillerin yeterliklerinden ödün vermeden günümüzün ihtiyaçlarını karşılayan bir gelişme olarak tanımlanabilir.

Eteneliler, eteneli memeliler veya plasentalı memeliler, memelilerin bir infra sınıfı. Diğer alt sınıflar keseliler (Metatheria) ve hâlâ yumurtlayarak üreyen ilkel memelilerdir (Protheria). Aralarında büyük bir farkla en büyük grup etenelilerdir. Günümüzde, 6000'in üzerinde eteneli türü bulunmaktadır. Vücut yapıları ve yaşam alanlarının farklılıkları ile en çeşitli memeli grubunu oluştururlar.

Homo georgicus, Dmanisi'de, 2002 yılında tanımlanan hominin türü. Homo georgicus, Homo ergaster ile Homo erectus arasındaki insan türü olarak kabul edilir.

Gündüz düşü, (Fr. rêve diurne, rêverie, İngilizce: daydream) uyanık durumda kişinin kafasında yaşattığı, içerisinde çeşitli düşüncelerin, isteklerin, hayallerin ve çevresel gerçek olayların birbirine karıştığı canlı hayallerdir. Gündüz düşü kurarken beyindeki varsayılan durum şebekesi çalışır.

Randy Schekman,, Amerikan biyolog, 2013'te Nobel ödülü kazanmıştır.

Eosimiyen (Eosimiidae), en eski simiyenler olduğu düşünülen bir soyu tükenmiş primat familyasıdır.

Laas Geel, aynı zamanda Laas Gaal olarak da anılır, Somaliland, Hargeisa'nın kırsal eteklerinde, ülkenin Maroodi Jeex bölgesinde yer alan mağara oluşumlarıdır. Bu mağaralar, Afrika Boynuzu'ndaki evcilleştirilmiş Afrika yaban öküzlerinin bilinen en eski mağara resimlerinden bazılarını içerir. Laas Geel'in kaya sanatının yaklaşık M.Ö. 18.000 veya 20.000 yıl öncesine ait olduğu tahmin edilmektedir.

Cinsel nesneleştirme, bir kişiye yalnızca cinsel arzu nesnesi olarak davranma eylemidir. Nesneleştirme daha geniş anlamda, kişiliğine veya haysiyetine bakılmaksızın bir kişiye bir meta veya nesne olarak muamele etmek anlamına gelmektedir. Nesneleştirme, en yaygın olarak bir toplum düzeyinde incelenir ancak aynı zamanda bireylerin davranışlarında da incelenebilir ve bir tür dehümanizasyon türüdür.

Propliopithecoidea, yaklaşık 32 ila 29 milyon yıl önce Erken Oligosen sırasında, Afrika ve Arabistan'da yaşayan Eski Dünya maymunlarının bir üst ailesidir. Fosilleri, Mısır, Umman ve Angola'da bulundu. Bilinen en eski Catarrhini üst familyalarından biridir.

İnterlökin 10 (IL-10), anti-inflamatuar sitokindir. Aynı zamanda insan sitokin sentez inhibitör faktörü (SSIF) olarak da bilinir. Mikrop kaynaklı antijenlere karşı oluşan immun cevabı negatif yönde düzenlemektedir.
Micromomyidae (Micromomyidler), bilinen en eski primatları içeren bir memeli familyası. Aile, Paleosen çağından erken Eosen çağına kadar yaşamış beş cinsi barındırır.

Euprimateformes, Bloch vd. tarafından 2007 yılında önerilmiş, gerçek primatları ve plesiadapoidleri içeren plesiadapiform grubudur.
Dryomomys szalayi, Erken Eosen döneminde Kuzey Amerika'da yaşamış micromomyid plesiadapiform türü.

Paleoproterozoyik, 2,5 milyar yıl öncesinden, 1,6 milyar yıl öncesine uzanan, Proterozoyik Üst Zaman'ın üç bölümünden ilki olan jeolojik zamandır. Paleoproterozoyik yerkürenin jeolojik tarihindeki en uzun zamandır. Kıtalar ilk kez bu zamanda stabilize oldu.

Sıkça Triyas sonu yok oluşu olarak da adlandırılan Triyas–Jura (Tr-J) yok oluşu, 201,3 milyon yıl önce gerçekleşmiş olup Triyas ve Jura dönemleri arasındaki sınırı belirler. Fanerozoyik'te hem kara hem okyanuslardaki yaşamı derinden etkileyen beş büyük yok oluştan biridir. Denizlerde konodont sınıfının tamamının ve deniz canlısı cinslerinin %23-34'ü bu yok oluşla ortadan kalktı. Karada, krokodilomorflar, teruzorlar ve dinozorlar dışındaki bütün arkozoromorfların nesli tükendi. Önceden bolca bulunan aetozorlar, fitozorlar ve rauisukitler gibi grupların nesli tükendi. Jura öncesinde birçok büyük temnospondil amfibinin ve hâlâ hayatta olan birtakım memeli olmayan terapsidin nesli tükendi. Ancak Tr–J sınırı ile kara omurgalıları arasındaki bağlantı, kara fosillerinin Triyas'ın son katı olan Resiyen'deki eksikliğinden ötürü hâlâ tartışmalıdır. Korunan canlılar arasında bitkiler, dinozorlar, teruzorlar ve memeliler bulunur. Bu durum dinozorlar ve teruzorların gelecek 135 milyon yıl boyunca Dünya üzerindeki baskın hayvanlar olmasına yol açtı.

Akustik levitasyon, yüksek yoğunluklu ses dalgalarının akustik radyasyon basıncını kullanarak maddeyi yerçekimine karşı havada asılı tutmak için uygulanan tekniğe denir.

Pterosauromorpha, teruzorları ve onlara dinozorlardan ve onların yakın akrabalarından daha yakın olan tüm taksonları içeren, Ornithodira'nın iki temel ayrımından biridir. Teruzorlara ek olarak, Pterosauromorpha ayrıca Lagerpetidae bazal kladını ve diğer bazı Geç Triyas ornitodiranlarını içerir.

Devekuşu etkisi aynı zamanda Devekuşu sorunu olarak da bilinmektedir. İlk olarak Galai ve Sade (2003) ile ortaya atılmıştır. Bu isim, devekuşlarının tehlikeden kaçınmak için kafalarını kuma gömdüğü şeklindeki yaygın ama yanlış efsaneden gelmektedir. Devekuşu etkisi, insanların psikolojik rahatsızlıktan kaçınmak için "kafalarını kuma gömme" ve ilerlemeye ilişkin geri bildirim gibi potansiyel olarak olumsuz ancak yararlı bilgilerden kaçınma eğiliminde oldukları bilişsel bir önyargıdır.
Biyoortogonal kimya, yaşayan bir sistemde, sistemin doğal biyokimyasal süreçleriyle çakışmadan gerçekleşen herhangi bir kimyasal reaksiyondur. Terim, Carolyn R. Bertozzi tarafından 2003 yılında ortaya atılmıştır.