İçeriğe atla

Sülfonilüreler

Sülfonilüre türevleri tip 2 diyabet tedavisinde kullanılan oral antidiyabetik (şeker düşürücü) ilaç sınıflarından biri. Temel etkilerini pankreasın beta hücrelerinden insülin salgılanmasını artırarak gösterirler.

Bu sınıftaki ilaçlar

Sülfonilüreler birinci ve ikinci kuşak bileşikler olmak üzere iki ana grupta sınıflandırılırlar.

Birinci kuşak ilaçlar

  • Asetohekzamid
  • Klorpropamid
  • Tolbutamid
  • Tolazamid
Asetohekzamid
Klorpropamid
Tolbutamid
Tolazamid

İkinci kuşak ilaçlar

Glipizid
Gliklazid
Glibenklamid
Glimepirid
Glikuidon

Kimyasal yapıları

Sülfonilürelerin genel yapısı

Bütün sülfonilüreler temel S-fenil sülfon üre yapısını taşırlar. Fenil (Benzen) halkasının p (para) (R1) konumundan ve azot atomundan (R2) bağlanan farklı moleküller ile değişik sülfonilüre bileşikleri oluşturulur.

Farmakoloji

Etki mekanizmaları

Sülfonilürelerin ve glukozun pankreas beta hücrelerinden insülin salgılama mekanizması

Sülfonilüreler pankreasın beta hücrelerinin yüzeyinde yer alan ATP-bağımlı K+ (KATP) kanallarına bağlanırlar. Sülfünilürelerin bu kanala bağlanmaları, hücre içinden hücre dışına doğru olan hiperpolarize edici potasyum (K+) akımını engeller. Potasyumun hücre dışına çıkamaması hücre içerisindeki elektriksel potansiyeli, hücre dışına göre daha pozitif hale getirir ve hücre depolarize olur. Bu depolarizasyon voltaj-duyarlı Ca2+ kanallarının açılmasına neden olur ve hücre içerisine giren kalsiyum (Ca2+) molekülleri, sentezlendikten sonra granüller halinde depolanmış insülinin ekzositoz yoluyla hücre dışına çıkmasına yol açar.

Sülfonilürelerin pankreasın beta hücrelerini glukoza karşı daha duyarlı hale getirdiğini, karaciğerde glukoz yapımını azalttıkları, lipolizi (adipoz dokuda, yağların enerji olarak kullanılmak üzere yağ asitlerine yıkılmaları) azalttıkları ve karaciğerde insülinin yıkılmasını azalttıkları da olası etki mekanizmaları olarak ileri sürülmüştür.

Pankreasın beta hücrelerinde yer alan KATP kanalı 4 tane Kir6.2 proteini ve bu proteinlerin çevresinde yer alan 4 tane SUR1 alt ünitesinin birleşmesiyle oluşmuştur. Kir6.2 proteini K+ iyonunun transportunu sağlar, SUR1 alt ünitesi ise kanal aktivitesinin düzenlenmesini sağlar. Sülfonilüreler bu kanalın SUR1 (Sülfonilüre reseptörü) alt ünitesine bağlanarak kanalın kapanmasına neden olurlar.

Farmakokinetik

Değişik sülfonilüreler değişik farmakokinetik özelliklere sahiptir ve ilaç seçimi genellikle hastanın hipoglisemi eğilimi göz önünde tutularak yapılır. Ancak bütün sülfonilüreler karaciğerde metabolize edilirler ve oluşan metabolitler idrarla atılır. Uzun etki süreli sülfonilüreler hipoglisemi oluşturma potansiyeli taşırlar ancak hasta tarafından tolere edilebilirlerse uzun süreli glisemik kontrolün sağlanmasına yardım ederler. Kısa etki süreli olanlar ise kan şekeri düzeyini yeteri ölçüde kontrol altında tutamayabilirler. İlaçların yarılanma ömürleri arasındaki farklılıklar nedeniyle bazı ilaçlar günde iki ya da üç kez (örneğin tolbutamid) alınması gerekirken bazılarını günde bir kere almak yeterli gelmektedir (örneğin glimepirid). Hangi dozda alınırlarsa alınsınlar, ilaçların hastada oluşturduğu yanıt yakından izlenmeli ve bu yanıta göre gerekli doz değişiklikleri yapılmalıdır.

Bazi sülfonilüreler karaciğerdeki metabolik enzimlerle (örneğin, sitokrom P450) metabolize edilirler. Dolayısıyla bu enzim sistemlerinin aktivitelerini artıran bazı ilaçlar (örneğin bir antibiyotik olan rifampin) sülfonilürelerin yıkılmalarını artırarak onların etki sürelerini kısaltır. Buna ek olarak, bazı sülfonilüreler plazma proteinlerine bağlandıkları için, yine plazma proteinlerine bağlanan bazı ilaçlar sülfonilüreleri bağlanma yerlerinden ayırarak serbest ilaç miktarını arttırırlar ve sülfonilürelerin etki süresini kısaltırlar.

Öteki bazı ilaçlar, özellikle alkol (etanol) sülsonilürelerin etkisini artırarak hipoglisemi riskini artırırlar. Sülfonilüre kullanan hastaların yaklaşık %10-15 lik bir kısmında (özellikle klorpropamid kullanan hastalar) alkol kullandıklarında disülfiram (alkol bağımlılığını bırakmaya yardımcı olarak kullanılır) adlı ilaçla ortaya çıkan reaksiyona benzer tarzda, deride kızarıklık, çarpıntı ve bulantı gibi belirtiler ortaya çıkar.

Kullanımları

Sülfonilüreler hemen hemen sadece tip 2 diyabetin tedavisinde kullanılırlar. Sülfonilüreler, tip 1 diyabet gibi pankreasın insülin salgılanmadığı hastalılarda ya da pankreası çıkarılmış kişilerde etkisizdir.

Her ne kadar sülfonilüreler uzun yıllar boyunca yeni teşhis edilmiş diyabet vakaları için seçilen ilk ilaç grubu olsalar da, 1990’larda metforminin obez hastalar için daha faydalı olabileceği bulunmuştur.

Sülfonilüreler tek başlarına kullanıldıklarında, hastaların yaklaşık %10’unda kan şekerinin etkin bir biçimde kontrol edilmesi için yetersiz kalırlar. Sülfonilüreler ile yapılan tedaviye, metformin, tiyazolidindionların ve hatta insülinin eklenmesi gerekebilir. Sülfonilüre, metformin ve tiyazolidindiondan oluşan üçlü tedavi yaklaşımı genellikle kabul görmeyen bir tedavi yaklaşımı olsa da, bazı doktorlar tedaviye insülin eklemek yerine bunu tercih edebilmektedirler.

Remedy Pharmaceuticals, Inc. Adlı ilaç şirketi, akut inme, yaralanma sonucu oluşmuş beyin hasarı ve omurilik hasarının tedavisinde kullanılmak üzere damar yolundan kullanılan gliburid preparatı geliştirmektedir.[1] Şirket bu çabasını, yukarıda sayılan durumlarda sinir dokusunda bulunan “selektif olmayan katyon kanallarının” sayısın artmasına ve bu kanalların etkinliğinin gliburid tarafından azaltılmasına dayandırmaktadır.[2][3] Araştırmalara göre bu kanalların sayısının ve işlevlerinin artması iskemi ve yaralanma sonrası oluşan hücre hasarında önemli rollerinin olduğu gösterilmiştir.[4]

Yan etkileri

Metformin, tiyazolidindionlar ve daha yeni ilaçların aksine, sülfonilüreler geçici olarak insülin salgılanmasını artırmaları nedeniyle hipoglisemiye yol açabilirler. Bu yüzden bu ilaçların kullanımı, özellikle insülin ile birlikte kullanıldığı durumlarda iyi bir glukoz kontrolünün sağlanmasını zorlaştırır. Sülfonilüre kullanan hastalar hipoglisemi gelişmesi önlemek ya da gelişen hipogliseminin şiddetini azaltmak için genellikle kan şekeri seviyelerini idealden daha yüksekte tutarlar. Hipoglisemi tedavisi, ağızdan ya da damar yoluyla glukoz alınması ya da glukagon hormonu ya da dekstroz enjeksiyonu yapılması ile yapılır.

Tıpkı insülin kullanımında olduğu gibi, sülfonilüreler ile yapılan tedavi de hastaların kilo almalarına neden olur. Bunun nedeni temel olarak vücudun su toplaması (ödem) ve hipergliseminin yarattığı ozmotik diürezin azalmasıdır. Çeşitli abdominal rahatsızlıklar, başağrısı ve aşırı hassasiyet reaksiyonları bu ilaçların neden olabileceği öteki yan etkilerden bazılarıdır.

Yapılan bazı hayvan deneylerinde sülfonilürelerin teratojenik etkiye neden oldukları gösterilmiştir. Ancak Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi gliburid dışında bütün sülfonilürelerin gebelik risk kategorisini “C” olarak belirlemiştir. Gliburid’in risk kategorisi “B” dir. Farmakolojik kaynaklar fetusta hipoglisemi gelişme riski olması ve teratojenik etki potansiyeli yüzünden gebelik sırasında bu ilaçların kullanılmasını önermemektedirler. Böbrek ve karaciğer bozukluğu olan kişilerde ilacın yıkılması ve vücuttan atılmasının yavaşlaması hipoglisemi riskini artırdığından, bu hastalarda dikkatle kullanılmalıdırlar. Genellikle, hamileliği sırasında yüksek kan şekeri için tedavi edilmesi gereken gebelerin ve ileri derecede böbrek ve karaciğer bozukluğu olan kişilerin tedavisinde insülin kullanılması gerekmektedir. Ancak bazı yeni kuşak ilaçların (özellikle gliburid ve glipizid) bu anlamda daha güvenli gibi görünmektedirler.[5]

Tarihçe

Sülfonilüreler kimyacı Marcel Janbon ve meslektaşları tarafından,[6] sülfonamid sınıfı antibiyotikler üzerinde çalışırlarken (bu iki sınıf bileşik yapısal anlamda birbirlerine benzerler), deney hayvanlarında hipoglisemi gelişmesi sonucunda keşfedilmişlerdir.[7]

Ayrıca bakınız

Kaynakça

  1. ^ "Breakthrough Discovery Offers Hope to Stroke Victims". Carrot Capital. 8 Temmuz 2011 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Ocak 2008. 
  2. ^ Kunte H, Schmidt S, Eliasziw M, del Zoppo GJ, Simard JM, Masuhr F, Weih M, Dirnagl U (2007). "Sulfonylureas improve outcome in patients with type 2 diabetes and acute ischemic stroke". Stroke. 38 (9). ss. 2526-30. doi:10.1161/STROKEAHA.107.482216. PMID 17673715. 
  3. ^ Simard JM, Woo SK, Bhatta S, Gerzanich V (2007). "Drugs acting on SUR1 to treat CNS ischemia and trauma". Curr Opin Pharmacol. Cilt 8. s. 42. doi:10.1016/j.coph.2007.10.004. PMID 18032110. 
  4. ^ Simard JM, Tarasov KV, Gerzanich V (Ağustos 2007). "Non-selective cation channels, transient receptor potential channels and ischemic stroke". Biochim. Biophys. Acta. 1772 (8). ss. 947-57. doi:10.1016/j.bbadis.2007.03.004. PMC 1986778 $2. PMID 17446049. []
  5. ^ Feig DS, Briggs GG, Koren G (Temmuz 2007). "Oral antidiabetic agents in pregnancy and lactation: a paradigm shift?". Ann Pharmacother. 41 (7). ss. 1174-80. doi:10.1345/aph.1K045. PMID 17535842. []
  6. ^ Janbon M, Chaptal J, Vedel A, Schaap J (1942). "Accidents hypoglycémiques graves par un sulfamidothiodiazol (le VK 57 ou 2254 RP)". Montpellier Med. Cilt 441. ss. 21-22. 
  7. ^ Patlak M (2002). "New weapons to combat an ancient disease: treating diabetes". FASEB J. 16 (14). s. 1853. PMID 12468446. 30 Ocak 2009 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 3 Ocak 2009. 

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Hormon</span> İç salgı bezlerinden kana geçen ve organların işlemesini düzenleyen adrenalin, insülin, tiroksin ve benzeri fizyolojik etkisi olan maddelerin genel adı

Hormon,, çok hücreli organizmalarda fizyoloji ve davranışı düzenlemek için karmaşık biyolojik süreçler yoluyla uzak organlara veya dokulara gönderilen sinyal molekül sınıfıdır.

<span class="mw-page-title-main">Fruktoz</span> altı karbonlu bir monosakkaritt

Fruktoz, birçok besin maddesinde bulunan altı karbonlu bir monosakkarittir. Beyaz katı bir görünüme sahip olan fruktoz, suda çok kolay çözünür. Bal, ağaç meyveleri, kavun ve karpuzun da dahil olduğu familyadaki meyveler, dutsu meyveler (berry) ve bazı kök sebzeleri, kayda değer miktarlarda fruktoz içeren sükroz içerir. Sükroz, glukoz ve fruktozun bir araya gelmesiyle meydana gelen bir disakkarittir. Dünya çapında her yıl doğal olarak 240.000 ton fruktozun ototrof canlılar aracılığıyla üretildiği tahmin edilmektedir.

<span class="mw-page-title-main">Glukagon</span> insan, fare ve sıçanda bulunan memeli proteini

Glukagon, pankreastaki Langerhans adacıklarının salgıladığı hormona verilen isimdir.

<span class="mw-page-title-main">Rosiglitazon</span>

Rosiglitazon, insüline karşı duyarlılığı artırarak anti-hiperglisemik etki gösteren tiyazolidindion sınıfından bir antidiyabetik ilaç. İlaçlarda, rosiglitazon maleat şeklinde kullanılır.

<span class="mw-page-title-main">Hipoglisemi</span>

Hipoglisemi, kan şekerinin olması gerektiğinden daha düşük olması durumudur.

<span class="mw-page-title-main">Diyabet</span> Kandaki glikoz seviyesinin aşırı artmasından kaynaklanan metabolik bozukluk

Diabet ya da Diabetes mellitus, sıklıkla yalnızca diabet ya da diyabet veya halk arasında şeker hastalığı olarak adlandırılan, genellikle kalıtımsal ve çevresel etkenlerin birleşimi ile oluşan ve kandaki glukoz seviyesinin aşırı derecede yükselmesiyle (hiperglisemi) sonuçlanan metabolik bir bozukluktur. Vücutta kan şekerinin düzenlenmesi pek çok sayıda kimyasal madde ve hormonun karmaşık etkileşimi sonucunda sağlanır. Şeker metabolizmasının düzenlenmesinde rol oynayan hormonlardan en önemlisi pankreasın beta hücrelerinden salgılanan insülin hormonudur. Diyabetes Mellitus ya insülin salgılanmasındaki yetersizlik ya da insülinin etkisindeki veya insülin cevabındaki bir bozukluk sonucunda ortaya çıkan yüksek kan şekerinin yol açtığı birkaç grup hastalığı tanımlamak için kullanılan ortak bir terimdir.

<span class="mw-page-title-main">Akarboz</span>

Akarboz, tip 2 diyabet tedavisinde kullanılan anti-diyabetik bir ilaçtır. Avrupa ülkelerinde ve Türkiye'de Glukobay®, Kuzey Amerika ülkelerinde Precose® ve Kanada'da Prandase® ticari isimleri ile satılmaktadır. Akarboz bir alfa-glukozidaz inhibitörüdür. Alfa-Glukozidaz büyük karbohidrat moleküllerini parçalayarak glukozu açığa çıkaran bir enzimdir.

<span class="mw-page-title-main">Tip 2 diyabet</span> metabolik bozukluk

Tip 2 diabetes mellitus önceki adıyla insüline bağımlı olmayan diyabet (NIDDM) veya erişkin dönemde ortaya çıkan diyabet –, insülin direnci ve buna bağlı insülin eksikliği bağlamında yüksek kan şekeri ile karakterize edilen bir metabolik bozukluktur. Bu, pankreastaki adacık hücrelerinin yok oluşundan kaynaklanan kesin bir insülin eksikliği bulunan tip 1 diyabetin tam tersine bir durumdur. Klasik semptomlar arasında aşırı susama, sık idrara çıkma ve sürekli açlık bulunmaktadır. Diyabet vakalarının %90’ı tip 2 diyabetten oluşurken tip 1 diyabet ile gestasyonel diyabet, geri kalan %10’unu oluşturur. Genetik olarak obeziteye yatkın olan insanlarda tip 2 diyabetin ana sebebinin obezite olduğu düşünülmektedir.

<span class="mw-page-title-main">Kan şekeri seviyesi</span>

Kan şekeri seviyesi, kan şekeri konsantrasyonu veya kan glukoz seviyesi, insanların ve hayvanların kanında bulunan glukoz miktarıdır. Glukoz basit bir şekerdir ve her zaman 70 kilogram ağırlığında bir insanın kanında yaklaşık 4 gram glukoz bulunur. Vücut, metabolik homeostazın bir parçası olarak, başta karaciğer ve pankreas ve bunların yanında ekstrahepatik dokular ve birkaç hormonun rol oynadığı, çok duyarlı homeostatik bir mekanizma ile kan glukoz seviyelerini sıkı bir şekilde düzenler. Glukoz, iskelet kası ve karaciğer hücrelerinde glikojen formunda depolanır. Aç kalan bireylerde, kan glukozu karaciğer ve iskelet kasındaki glikojen depoları harcanarak sabit seviyede tutulur.

<span class="mw-page-title-main">İnsülin (ilaç)</span> enjekte edilebilir ilaç olarak kullanılan biyosentetik insülin

İnsülin, yüksek kan şekerini tedavi etmek için ilaç olarak kullanılan protein yapıda bir hormonudur. İnsülininin kullanıldığı durumlar, tip 1 diabetes mellitus, tip 2 diabetes mellitus, gestasyonel diyabet ve diyabetik ketoasidoz ve hiperosmolar hiperglisemik durum gibi diyabet komplikasyonlarını içerir. Ayrıca yüksek kan potasyum düzeylerini tedavi etmek için glukoz ile birlikte kullanılır. İnsülin, tipik olarak deri altına enjeksiyon yoluyla uygulanır, ancak bazı formları damar yoluyla veya kas içine enjeksiyon yoluyla da kullanılabilir.

<span class="mw-page-title-main">Gestasyonel diyabet</span>

Gestasyonel diyabet, normalde diyabeti olmayan bir kadının gebeliği sırasında yüksek kan şekeri seviyelerini geliştirdiği bir durumdur. Gestasyonel diyabet genellikle az sayıda semptomla sonuçlanır; ancak bununla birlikte preeklampsi, depresyon ve sezaryen doğum yapma gerekliliği riskini de artırır. Yetersiz tedavi edilen gestasyonel diyabetli annelerden doğan bebekler, doğumdan sonra yüksek kilolu olma, kan şekerlerinin düşük olmasına ve fazla sarılığa sahip olma riski altındadırlar. Bu durum tedavi edilmezse, ölü doğum riski ile sonuçlanabilir. Bu durumda doğan çocuklarda uzun vadede, fazla kilolu olma ve tip 2 diyabet geliştirme riski daha yüksektir.

Glukoz tolerans testi, hastalara belirli bir miktarda glukozun verildiği ve ardından verilen glukozun kandan ne kadar çabuk sürede temizlendiğini belirlemek için kan örneklerinin alındığı tıbbi bir testtir. Test genellikle diyabet, insülin direnci, bozulmuş beta hücre fonksiyonu, ve bazen reaktif hipoglisemi ve akromegali veya daha nadir karbohidrat metabolizması bozukluklarını test etmek için kullanılır. Testin en sık yapılan versiyonunda, oral glukoz tolerans testi (OGTT), standart dozda glukoz ağız yoluyla alınır ve iki saat sonra kan düzeyleri kontrol edilir. Glukoz tolerans testinin birçok varyasyonu yıllar boyunca farklı standart dozlarda glukoz, farklı uygulama yolları, farklı aralıklar ve örnekleme süreleri ve kan glukozuna ek olarak farklı maddeler ölçümlerinin de eklenmesiyle geliştirilmiştir.

<span class="mw-page-title-main">Reaktif hipoglisemi</span>

Reaktif hipoglisemi, postprandiyal hipoglisemi ya da tatlı krizi, diyabetli ve diyabeti olmayan kişilerde, yüksek karbonhidrat içeren bir yemekten sonraki dört saat içinde ortaya çıkan semptomatik ve tekrarlayan hipoglisemi ataklarını tanımlayan bir terimdir. Hipogliseminin nedenini belirlemek için bir değerlendirme yapılmasını gerektirdiğinden bu terim tek başına bir tanı değildir.

Prediyabet, diyabet teşhisi için gerekli olan tüm semptomların bulunmadığı ancak kan şekerinin anormal derecede yüksek olduğu diyabetes mellitusun ön safhasıdır. Bu aşamaya genellikle "gri alan" denir. Bir hastalık değildir; Amerikan Diyabet Derneği'ne göre; "Prediyabet kendi başına klinik bir durum olarak görülmemeli, daha çok diyabet ve kardiyovasküler hastalık (KVH) için bir risk faktörü olarak görülmelidir". Prediyabet obezite, yüksek trigliserit ve/veya düşük HDL kolesterol şeklindeki dislipidemi ve hipertansiyon ile ilişkilidir. Bu nedenle metabolik bir diyatezi veya sendromdur ve genellikle belirti (semptom) vermez ve verdiği tek semptom yüksek kan şekeridir.

İnsülinoma, pankreasın insülin salgılayan beta hücrelerinde oluşan bir tümördür. Nöroendokrin tümörlerin nadir bir şeklidir. İnsülinomaların çoğu benign olup, sadece pankreas içindeki kökenlerinde gelişirler, azınlıktaki bazı tipleri ise metastaz yaparlar. İnsülinomalar, işlevsel pankreatik nöroendokrin tümör (PNET) grubunun bir üresidir. "Tıp Konusu Başlıkları" sınıflandırmasında, insülinoma, "adacık hücresi adenomasının" tek tipidir.

<span class="mw-page-title-main">Tip 1 diyabet</span> Hastalık

Tip 1 diabetes mellitus, pankreas tarafından ya çok az ya da hiç insülin üretilmeyen bir diyabet şeklidir. Tedavi edilmemesi vücutta yüksek kan şekeri seviyesine neden olur. Klasik belirtiler sık idrara çıkma, susuzluğun artması, açlığın artması ve kilo kaybıdır. Ek belirtiler arasında bulanık görme, yorgun hissetme ve yara iyileşmesinin bozulması olabilir. Belirtiler tipik olarak çok kısa bir süre içinde gelişir.

<span class="mw-page-title-main">Pankreatektomi</span>

Tıpta, pankreatektomi pankreasın tamamının veya bir kısmının cerrahi olarak çıkarılmasıdır. Bazıları pankreatikoduodenektomi, distal pankreatektomi, segmental pankreatektomi ve total pankreatektomi olmak üzere çeşitli pankreatektomi türleri vardır. Son yıllarda, TP-IAT tıp camiasında oldukça ilgi çekmiştir. Bu prosedürler, benign pankreas tümörleri, pankreas kanseri ve pankreatit gibi pankreasın ilişkili çeşitli durumların tedavisinde kullanılır.

<span class="mw-page-title-main">Amilin</span>

Amilin veya adacık amiloid polipeptidi (IAPP), 37 kalıntılı peptit hormonudur. Pankreasın β hücrelerinden yaklaşık 100:1 (insülin:amilin) oranında insülin ile eşgüdümlü olarak salgılanmaktadır. Amilin, mide boşalmasını yavaşlatarak ve tokluğu artırarak glisemik düzenlemede rol oynamaktadır, böylelikle yemek sonrasında kan şekeri düzeylerindeki ani artışları önlemektedir.

Sitagliptin, tip 2 diyabet tedavisinde kullanılan bir anti-diyabetik ilaçtır. Birleşik Krallık'ta metformin veya bir sülfonilüreden daha az tercih edilen olarak listelenmiştir. Ağızdan alınır. Aynı zamanda sitagliptin/metformin olarak da mevcuttur.

<span class="mw-page-title-main">Dulaglutit</span>

Dulaglutit, diyet ve egzersiz ile birlikte tip 2 diyabet hastalığının tedavisinde kullanılan bir ilaçtır. ABD'de majör olumsuz kardiyovasküler durumları azaltması için kardiyovasküler hastalığı veya çoklu kardiyovaskülar risk faktörüne sahip tip 2 diyabet hastası yetişkinlerde kullanılmasına onay verilmiştir. Haftada bir kullanılması gereken bir enjeksiyondur.