İçeriğe atla

Sülük tedavisi

Sülük tedavisi (Hirudoterapi)

Sülük tedavisi (Hirudoterapi), tıbbi sülüklerin (Hirudo medicinalis) kullanıldığı eski bir tıbbi tedavi yöntemidir. Bu tedavi, sülüklerin kan emerken salgıladıkları çeşitli biyokimyasal maddeler aracılığıyla hastalıkları hafifletmeyi amaçlar. Sülüklerin ısırdığı bölgeden kan emmesi, lokal dolaşımı artırır, antikoagülan (pıhtılaşmayı önleyici) etkiler gösterir ve bazı inflamatuvar hastalıkların semptomlarını azaltabilir. Sülük tedavisi, binlerce yıldır kullanılan bir yöntem olup, modern tıpta bazı durumlarda alternatif veya tamamlayıcı tedavi olarak kullanılmaktadır.[1][2]

Tarihçe

W. van den Bossche'nin 1638'de basılan Historia Medica adlı eserinden hastalıkları tedavi etmek için sülük kullanan bir kadın.

Antik Çağ: Sülük tedavisi, tarihin en eski tıbbi uygulamalarından biri olarak kabul edilir ve kökenleri binlerce yıl öncesine, Antik Mısır’a kadar dayanmaktadır. Mısırlılar, bu tedavi yöntemini hem tıbbi hem de ritüel amaçlarla kullanmıştır. Firavunların mezarlarında bulunan tıbbi papirüslerde, sülüklerin hastalıkların tedavisi için nasıl kullanıldığına dair detaylı bilgiler yer almaktadır. Mısır mitolojisinde de sülüklerin şifalı olduğuna inanılmış, kanın vücutta dengeyi sağladığı ve hastalıkların fazla kandan kaynaklandığı düşünülmüştür. Mısır’ın yanı sıra, Antik Hindistan’da da sülük tedavisi yaygın olarak uygulanmıştır. Ayurveda tıbbının kökenine dayanan bu yöntem, kanın saflaştırılması ve vücut enerjilerinin dengelenmesi amacıyla kullanılmıştır. Ayurveda pratiğinde, kanın vücuttaki temel yaşam enerjilerinden biri olduğuna inanılır ve bu enerji bozukluklarının çeşitli hastalıklara yol açabileceği düşünülürdü. Sülük tedavisi, bu enerjilerin dengelenmesine yardımcı olabileceği[3]

Antik Yunan ve Roma: Antik Yunan tıbbında sülük tedavisi önemli bir yere sahipti. Ünlü Yunan hekim Hipokrat ve Galen, sülükleri kanın vücuttan atılması gerektiği durumlar için etkili bir araç olarak kullanmışlardır. Galen’in "dört sıvı" teorisi, o dönemin tıp dünyasında yaygın bir görüş haline gelmişti. Bu teoriye göre, vücutta dört ana sıvı (kan, balgam, sarı safra, kara safra) vardı ve bu sıvılar arasındaki dengesizlik hastalıklara yol açıyordu. Fazla kanın vücuttan alınması, bu dengeyi yeniden sağlamak için önemli bir yöntem olarak görülüyordu ve sülükler bu amaçla sıkça kullanılıyordu.[4]

Antik Roma’da da benzer bir yaklaşım hakimdi. Yunan tıbbının etkisi altındaki Roma hekimleri, sülükleri kanın fazla olduğu düşünülen durumlarda kullanmışlardır. Romalı hekimler, özellikle cerrahi müdahaleler sonrasında veya inflamasyonlu durumlarda sülük tedavisini öneriyorlardı. O dönemde cerrahi teknikler henüz gelişmemiş olduğundan, cerrahi müdahalelerin ardından enfeksiyon ve aşırı kanama gibi komplikasyonlar yaygındı. Sülükler, bu tür sorunları hafifletmek için doğal bir araç olarak kullanılmıştır.

Orta Çağ Avrupa’sı: Orta Çağ’da Avrupa tıbbı, büyük ölçüde antik Yunan ve Roma tıbbına dayanıyordu. Özellikle skolastik dönemde, Galen’in dört sıvı teorisi etkisini sürdürdü ve sülükler, kan alma yöntemi olarak yaygın bir şekilde kullanılmaya devam etti. Orta Çağ hekimleri, vücuttaki fazla kanın hastalıklara neden olduğuna inanıyorlardı. Bu nedenle, kanın vücuttan alınmasının, hastalıkların tedavisinde önemli bir rol oynadığı düşünülüyordu.[5]

Avrupa’daki manastırlarda ve kiliselerde bulunan rahipler ve keşişler, tıbbın başlıca uygulayıcıları arasında yer alıyordu. Kiliseler, tıbbi bilgilerin korunduğu ve yayıldığı yerlerdi ve sülük tedavisi bu dönemde de sıkça başvurulan bir yöntemdi. Özellikle ateşli hastalıklar, iltihaplı enfeksiyonlar ve kanın "bozulmuş" olduğuna inanılan durumlar için sülükler kullanılmaktaydı. Bu dönemdeki tıbbi uygulamalar büyük ölçüde dini inançlarla da iç içeydi, bu nedenle sülüklerin hastalıkları şifalandırmak için Tanrı tarafından gönderilen yaratıklar olduğuna inanılıyordu.[6]

Derede sülük toplayan üç kadın. Renkli çizim (1814)

19. Yüzyıl: 19. yüzyılın başları, sülük tedavisinin altın çağı olarak kabul edilir. Bu dönemde, özellikle Fransa ve İngiltere gibi Avrupa ülkelerinde, sülük tedavisi tıbbi uygulamaların merkezinde yer alıyordu. Fransa’da sülük tedavisinin popülaritesi, dönemin ünlü hekimlerinden François-Joseph-Victor Broussais'in destekleriyle daha da arttı. Broussais, inflamatuar hastalıkların tedavisinde sülüklerin etkili olduğunu savunarak, bu yöntemi geniş çapta yaygınlaştırdı. O dönemde Fransa’da yılda yaklaşık 30 milyon sülüğün tıbbi amaçlarla kullanıldığı tahmin edilmektedir. Sülük tedavisi, özellikle 1830’larda Batı Avrupa’da zirveye ulaştı. İngiltere’de ve Fransa’da neredeyse her tıbbi soruna bir çözüm olarak sülükler öneriliyordu. Sülükler, kan basıncını düşürmek, enfeksiyonları tedavi etmek, ağrıları hafifletmek ve inflamasyonu azaltmak için kullanılıyordu. Aynı zamanda diş ağrısı, migren, epilepsi ve hatta depresyon gibi çeşitli hastalıkların tedavisinde de kullanıldılar. Sülükler o kadar popülerdi ki, bu talebi karşılayabilmek için sülük çiftlikleri kuruldu ve Avrupa’daki doğal sülük popülasyonları hızla tükendi.[7]

Ancak, 19. yüzyılın sonlarına doğru tıpta bilimsel araştırmaların artması ve modern tıbbi tekniklerin gelişmesiyle birlikte sülük tedavisinin etkinliği sorgulanmaya başladı. Özellikle antisepsi, mikrop teorisi ve antibiyotiklerin keşfi, enfeksiyonların tedavisinde yeni bir çığır açtı. Bu gelişmeler, sülük tedavisinin eski popülaritesini kaybetmesine neden oldu. Artık kan almanın ve sülük tedavisinin birçok durumda etkili olmadığına ve hatta zarar verebileceğine dair eleştiriler ortaya çıkıyordu.

Yirminci yüzyılın başlarında, sülük tedavisi neredeyse tamamen ortadan kalktı ve bu yöntem sadece geleneksel tıbbın bir kalıntısı olarak görüldü. Bununla birlikte, bazı bölgelerde, özellikle kırsal kesimlerde, sülük tedavisi geleneksel şifa uygulamaları arasında varlığını sürdürdü.

20. Yüzyıl: 20. yüzyılın sonlarına doğru, özellikle mikrocerrahi ve plastik cerrahi alanındaki gelişmeler, sülük tedavisinin modern tıpta yeniden kullanılmasına yol açtı. Sülüklerin antikoagülan özellikleri, özellikle yeniden dikilen uzuvlarda venöz tıkanıklıkları önlemek için etkili bir yöntem olarak görüldü. 1980'lerde, plastik cerrahlar ve mikrocerrahlar, sülük tedavisini venöz tıkanıklıkların tedavisinde yeniden keşfettiler. Sülükler, kan dolaşımını sağlamak ve ameliyat sonrası komplikasyonları azaltmak için kullanılmaya başlandı. Özellikle kopan parmaklar, kulaklar ve diğer uzuvların dikilmesi sırasında sülükler, dokunun yaşaması için kritik bir rol oynadılar.[8]

2004 yılında, Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), Hirudo medicinalis türü sülüklerin tıbbi amaçlarla kullanımını onayladı. Bu onay, sülüklerin tıbbi bir araç olarak yeniden kabul görmesine katkıda bulundu ve modern tıpta sınırlı da olsa sülük tedavisi tekrar popüler hale geldi. Günümüzde sülük tedavisi, özellikle cerrahi sonrası venöz tıkanıklıkların tedavisinde, kronik ağrıların yönetiminde ve bazı inflamatuar hastalıkların tedavisinde kullanılmaya devam etmektedir.[9]

Biyolojik mekanizma

Tıbbi sülükler, tedavi sırasında hastanın derisini ısırarak küçük bir yara açar ve burada kan emmeye başlar. Bir sülük genellikle 10-15 mL kadar kan emer ve tedavi sonrasında kanama bir süre daha devam edebilir. Bu devam eden kanama da tedavinin bir parçasıdır, çünkü kan dolaşımını artırarak iyileşme sürecine katkıda bulunur. Bu süreçte, sülüğün salgıladığı biyokimyasal maddeler, tedavi sürecinin temelini oluşturur. Sülüklerin ağız salgılarında birçok biyoaktif madde bulunmaktadır. Bu maddelerin başlıca işlevleri şunlardır:[10][11]

Hirudin: Kanın pıhtılaşmasını önleyen güçlü bir antikoagülandır. Bu madde, kanın akışkanlığını artırarak lokal dolaşımı destekler ve venöz tıkanıklıkları önler.

Kalınlaştırıcı enzimler: Kan damarlarını genişleten ve kan akışını artıran vazodilatör maddeler salgılanır. Bu, özellikle kanın zor ulaştığı bölgelere oksijen taşımasını sağlar.

Hyaluronidaz: Doku bariyerlerini geçmeye yardımcı olan bir enzimdir. Sülüğün enjekte ettiği diğer maddelerin vücutta yayılmasını sağlar.

Antiinflamatuar bileşikler: Vücutta inflamasyonu azaltan maddeler salgılar. Özellikle eklem hastalıklarında bu etkiler önemli olabilir.

Nörotransmitterler: Sülük salgısında bulunan bazı maddeler, sinir uçlarına etki ederek ağrıyı azaltabilir. Bu nedenle sülük tedavisinin bazı ağrılı durumlarda rahatlama sağladığı düşünülmektedir.

Uygulama alanları

Plastik Cerrahi ve Mikrocerrahi: Sülük tedavisi, modern tıpta özellikle plastik cerrahi ve mikrocerrahide venöz tıkanıklıkları önlemek için kullanılır. Özellikle kopan uzuvların veya organların yeniden dikilmesinde (replantasyon), sülükler, bölgeye yeterli kan dolaşımını sağlamak için etkili olabilir. Venöz tıkanıklıklar, yeniden dikilen dokunun oksijenlenmesini engelleyerek nekroza (dokunun ölümü) yol açabilir. Sülüklerin antikoagülan etkisi, venöz drenajı kolaylaştırır ve dokunun yaşamasına yardımcı olur.[12]

Kalp ve Damar Hastalıkları: Varis, venöz staz, flebit gibi hastalıkların tedavisinde sülük tedavisi yaygın olarak kullanılır. Sülüklerin antikoagülan ve kan dolaşımını artırıcı etkileri, bu tür dolaşım bozukluklarında faydalı olabilir. Ayrıca, bazı araştırmalar, sülük tedavisinin hipertansiyon gibi kalp-damar hastalıkları üzerinde olumlu etkiler gösterebileceğini öne sürmektedir.

Romatizmal Hastalıklar: Osteoartrit ve romatoid artrit gibi eklem hastalıklarında sülük tedavisi, ağrıyı hafifletmek ve eklemdeki inflamasyonu azaltmak için kullanılabilir. Sülüklerin salgıladığı antiinflamatuar maddeler, eklemlerdeki iltihabı hafifletebilir ve bu da hareketliliği artırarak hastanın yaşam kalitesini iyileştirebilir.

Nörolojik Hastalıklar: Bazı nörolojik hastalıklarda, özellikle migren ve bazı sinir ağrıları (nöropati) durumlarında sülük tedavisi kullanılabilir. Sülüklerin ağrı kesici etkileri, nörotransmitterler aracılığıyla sağlanmaktadır. Bununla birlikte, bu alandaki bilimsel veriler sınırlıdır ve daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır.

Varşova'da sülük tedavisi merkezi.

Dermatolojik Hastalıklar: Sülük tedavisi, deri hastalıkları, egzama, sedef hastalığı gibi durumlarda da kullanılabilir. Sülüklerin salgıladığı antikoagülan ve antiinflamatuar maddeler, ciltteki kan dolaşımını artırarak iyileşme sürecine katkıda bulunabilir. Ayrıca, hematom (morarma) durumlarında da sülük tedavisinin faydalı olduğu düşünülmektedir.

Yan etkiler ve önlemler

Enfeksiyon Riski: Sülük tedavisinin en yaygın ve potansiyel olarak ciddi yan etkilerinden biri enfeksiyon riskidir. Sülükler, kan emerken deride küçük yaralar açarlar ve bu yaralar enfeksiyonlara açık hale gelebilir. Sülüklerin sindirim sistemlerinde doğal olarak bulunan Aeromonas bakterisi bu enfeksiyonların başlıca nedenidir. Bu bakteriler, sülüklerin sindirimine faydalıdır ancak insan vücuduna geçtiğinde enfeksiyonlara yol açabilir.[13]

Enfeksiyonlar ciltte kızarıklık, şişlik ve ağrı şeklinde başlar, ancak ilerleyerek ciddi cilt enfeksiyonlarına (selülit) veya daha nadir durumlarda sistemik enfeksiyonlara (sepsis) dönüşebilir. Özellikle bağışıklık sistemi zayıf olan bireylerde bu risk daha yüksektir. Uygulamanın steril olmayan koşullarda yapılması da enfeksiyon riskini artırır.

Önlemler:

  • Tedavi sırasında steril koşulların sağlanması, kullanılacak sülüklerin güvenilir kaynaklardan temin edilmesi.
  • Tedavi sonrası yara bakımı ve hijyenin dikkatlice sağlanması.
  • Enfeksiyon belirtileri görüldüğünde hızlı tıbbi müdahale yapılması gereklidir.

Alerjik Reaksiyonlar: Sülüklerin ağız salgıları, hirudin gibi antikoagülan maddeler içerdiğinden dolayı bazı bireyler bu maddelere karşı alerjik reaksiyonlar geliştirebilir. Alerjik reaksiyonlar hafif kızarıklık ve kaşıntıdan, hayatı tehdit eden anafilaksiye kadar değişebilir. Anafilaksi, vücudun aşırı duyarlılık gösterdiği bir reaksiyon olup, dilde ve boğazda şişme, nefes almada güçlük, kan basıncında düşüş gibi belirtilerle kendini gösterir ve acil müdahale gerektirir.

Alerjik reaksiyonlar her bireyde farklı şiddette görülebilir. Daha önce herhangi bir maddeye alerjik tepki göstermiş bireylerin sülük tedavisine başlamadan önce alerji geçmişlerinin dikkatlice değerlendirilmesi gerekir.

Önlemler:

  • Tedavi öncesinde hastaların alerji öyküsü sorgulanmalıdır.
  • Tedavi sırasında alerjik reaksiyon belirtileri (cilt döküntüleri, nefes darlığı, şişlik) gelişirse hemen müdahale edilmeli ve tedavi durdurulmalıdır.
  • Ciddi alerjik reaksiyonlar (anafilaksi) için acil tıbbi yardım gereklidir.

Aşırı Kanama: Sülük tedavisi sırasında en sık karşılaşılan durumlardan biri de aşırı kanamadır. Bu durum, özellikle kanama bozukluğu olan kişilerde ciddi komplikasyonlara yol açabilir. Uzun süre kanamaya devam eden bölge, hematom (kan birikmesi) oluşmasına neden olabilir.

Kanama sorunu yaşayan hastalarda, tedavi sonrası kanın durdurulamaması ciddi bir risk oluşturur. Bu nedenle kanama eğilimi olan hastalar, kan sulandırıcı ilaç kullananlar veya hemofili gibi kanama bozuklukları bulunan kişilerin sülük tedavisinden kaçınması önerilir.[14]

Önlemler:

  • Tedavi öncesinde hastaların kanama eğilimleri hakkında bilgi alınmalıdır.
  • Kan sulandırıcı ilaç kullanan hastalarda bu tedaviye başlamadan önce doktor onayı gereklidir.
  • Tedavi sonrası kanama kontrolü yapılmalı, kanama durmazsa acil müdahale gerekebilir.

Psikolojik Etkiler: Sülük tedavisi, bazı hastalarda psikolojik rahatsızlıklara neden olabilir. Sülüklerin görsel ve fiziksel etkisi, bazı kişilerde korku, kaygı veya fobiye yol açabilir. Sülüklerle tedavi fikri, özellikle bu yönteme aşina olmayan hastalarda rahatsızlık ve anksiyete yaratabilir. Tedavi sırasında yaşanan fiziksel hisler de bu tür tepkilere katkıda bulunabilir.

Bazı kişilerde, bu tedaviye karşı duyulan endişe tedavi sürecini olumsuz etkileyebilir ve psikolojik olarak rahatsız edici olabilir.

Önlemler:

  • Tedavi öncesinde hastaların tedaviye hazır olup olmadığı psikolojik olarak değerlendirilmeli, kaygıları varsa bu konuda destek sağlanmalıdır.
  • Psikolojik rahatsızlığı olan kişilere bu tedavi uygulanmadan önce alternatif tedavi yöntemleri araştırılmalıdır.

İmmünolojik ve Otoimmün Sorunlar: Bazı hastalarda sülüklerin ağız salgıları bağışıklık sistemini tetikleyebilir ve otoimmün tepkilere neden olabilir. Bu durum, bağışıklık sisteminin vücudun kendi dokularına saldırmasına yol açan hastalıkların ortaya çıkmasına zemin hazırlayabilir. Bu reaksiyonlar nadir olmakla birlikte, özellikle önceden otoimmün hastalığı olan kişilerde daha sık görülebilir.[15]

Sülüklerin bağışıklık sistemini nasıl etkilediği konusunda araştırmalar sınırlı olsa da, bu tedaviye başlamadan önce bağışıklık sistemiyle ilgili sorunları olan hastaların dikkatli değerlendirilmesi gerekir.

Önlemler:

  • Otoimmün hastalık öyküsü olan bireylerde sülük tedavisinden önce doktor kontrolü yapılmalıdır.
  • Tedavi sırasında bağışıklık sisteminde bir tepki gelişirse, tedavi durdurulmalı ve tıbbi yardım alınmalıdır.

Ayrıca bakınız

Kaynakça

  1. ^ "Sülük Tedavisi". Medicana. 15 Nisan 2024. Erişim tarihi: 18 Eylül 2024. 
  2. ^ "Sülük Tedavisi Nedir? Sülük Tedavisi Faydaları Nelerdir?". www.buyukanadoluhastanesi.com. 4 Ocak 2024. 18 Eylül 2024 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 18 Eylül 2024. 
  3. ^ "Eski Çağlardan Günümüze Sülük Tedavisi – Biyofonksiyonel TIP". 2020. 18 Eylül 2024 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 18 Eylül 2024. 
  4. ^ Elliott, J.Malcolm; Kutschera, Ulrich (Ağustos 2011). "Medicinal Leeches: Historical use, Ecology, Genetics and Conservation". Freshwater Reviews (İngilizce). 4 (1): 21-41. doi:10.1608/frj-4.1.417. ISSN 1755-084X. Erişim tarihi: 18 Eylül 2024. 
  5. ^ OKUYAZ, Selda; AKÇA, Tamer (30 Mayıs 2023). "Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Lokman Hekim Tıp Tarihi ve Folklorik Tıp Dergisi üzerine bir araştırma: 2011'den günümüze". Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Lokman Hekim Tıp Tarihi ve Folklorik Tıp Dergisi. 13 (2): 445-452. doi:10.31020/mutftd.1282570. ISSN 1309-8004. Erişim tarihi: 19 Eylül 2024. 
  6. ^ Erdoğan, Taha (27 Mart 2024), Tıbbi Uygulamalarda İyonize Radyasyondan Korunmanın Temel Felsefesi ve Prensipleri, Özgür Yayınları, erişim tarihi: 18 Eylül 2024 
  7. ^ Whitaker, I.S; Rao, J; Izadi, D; Butler, P.E (Nisan 2004). "Historical Article: Hirudo medicinalis : ancient origins of, and trends in the use of medicinal leeches throughout history". British Journal of Oral and Maxillofacial Surgery (İngilizce). 42 (2): 133-137. doi:10.1016/s0266-4356(03)00242-0. ISSN 0266-4356. Erişim tarihi: 18 Eylül 2024. 
  8. ^ KüçüK, M.öner; Yaman, Ozan (30 Eylül 2019). "Tıbbi Sülük Terapisi (Hirudoterapi)". Journal of Biotechnology and Strategic Health Research. 3: 29-46. doi:10.34084/bshr.576663. ISSN 2587-1641. Erişim tarihi: 19 Eylül 2024. 
  9. ^ FDA-Approved Densitometry Devices (İngilizce), Humana Press, 2021, ss. 105-161, erişim tarihi: 18 Eylül 2024 
  10. ^ ACAR, Volkan (22 Eylül 2021). "Orta Asya Türklerinde Sülük ve Sülüğün Tıbbi Amaçlı Kullanımı (Hirudoterapi)". Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Lokman Hekim Tıp Tarihi ve Folklorik Tıp Dergisi. 11 (3): 612-624. doi:10.31020/mutftd.982010. ISSN 1309-8004. Erişim tarihi: 18 Eylül 2024. 
  11. ^ "Sülük Tedavisi ve Tıbbî Kullanımı.TIBBİ SÜLÜK TEDAVİSİNİN BİLİMSEL DEĞERİ". Ünal K., Erol M. E. 31 Aralık 2022. 18 Eylül 2024 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 18 Eylül 2024. 
  12. ^ Eldor, A.; Orevi, M.; Rigbi, M. (Aralık 1996). "The role of the leech in medical therapeutics". Blood Reviews (İngilizce). 10 (4): 201-209. doi:10.1016/s0268-960x(96)90000-4. ISSN 0268-960X. Erişim tarihi: 18 Eylül 2024. 
  13. ^ "Sülük Tedavisi Faydaları - Doğal Hayat Polikliniği". 14 Nisan 2023. 18 Eylül 2024 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 18 Eylül 2024. 
  14. ^ "Türk Tarım Orman Dergisi". www.turktarim.gov.tr. Hilal DOĞAN. 7 Eylül 2018. 18 Eylül 2024 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 19 Eylül 2024. 
  15. ^ "TIBBİ SÜLÜK UYGULAMALARINA İMMÜNOLOJİK AÇIDAN YAKLAŞIM". (1) (3, 36 - 42). Ahmet G., Mehmet Z. K. 2 Kasım 2020. 18 Eylül 2024 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 18 Eylül 2024. 

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Tıp</span> hastalıkların teşhisi, tedavisi ve önlenmesi için çalışma alanı

Tıp, bir hastaya bakma, teşhis, prognoz, önleme, tedavi, yaralanma veya hastalıklarının palyasyonunu yönetme ve sağlığını geliştirme bilimi ve uygulamasıdır. Tıp, hastalıkların önlenmesi ve tedavisi yoluyla sağlığı korumak ve iyileştirmek için geliştirilen çeşitli sağlık uygulamalarını kapsar. Çağdaş tıp, yaralanma ve hastalıkları teşhis etmek, tedavi etmek ve önlemek için biyomedikal bilimleri, biyomedikal araştırmaları, genetiği ve tıbbi teknolojiyi, tipik olarak farmasötikler veya cerrahi yoluyla, ancak aynı zamanda psikoterapi, harici ateller ve traksiyon, tıbbi cihazlar, biyolojikler ve iyonlaştırıcı radyasyon gibi çeşitli tedaviler yoluyla uygular.

Onkoloji kanserin oluşumu, nedenleri, kalıtımla ilişkisi, tanısı, tedavisi, kanserle ilgili istatisikler ve kanserden korunmayla ilgilenen tıp dalıdır. Kanser bir tümör türüdür, kötü huylu tümörleri ifade eder.

<span class="mw-page-title-main">Glokom</span> Görme kaybına yol açabilecek bir çeşit göz hastalığı

Glokom, göziçi sıvısının iyi boşalmaması yüzünden göz tansiyonunun artması.

<span class="mw-page-title-main">Cerrahi</span> medikal uzmanlık

Cerrahi, ilaçla ya da başka tedavi yöntemleriyle iyileştirilemeyen hastalıkların, yaralanmaların, vücuttaki yapı bozukluklarının ameliyatla onarılmasına ya da hastalıklı organı kesip çıkararak iyileştirilmesine dayanır. Tıbbın en eski dallarından biridir. Cerrahide bilgi ve becerinin bir arada bulunmasından dolayı hem bilim hem sanat olarak kabul edilir. Genellikle lokal anestezi veya genel anestezi altında uygulanmaktadır. Ameliyatı alan kişi tipik olarak bir kişidir, ancak aynı zamanda insan olmayan bir hayvan da olabilir.

<span class="mw-page-title-main">Epilepsi</span> beyin içinde bulunan sinir hücrelerinin olağan dışı bir elektro-kimyasal boşalma yapması sonucu ortaya çıkan sinirsel bozukluk

Epilepsi ya da sara, beyin içinde bulunan sinir hücrelerinin olağan dışı bir elektro-kimyasal boşalma yapması sonucu ortaya çıkan sinirsel bozukluktur. Beynin normal faaliyetlerini sürdürmesini sağlayan elektriğin, aşırı ve kontrolsüz yayılımı sonucu oluşur. Sıklıkla geçici bilinç kaybına neden olur. Epilepsi nöbetleri farklı şekillerde ortaya çıkar. Bazı nöbetlerden önce korku hissi gibi olağan dışı algılamalar ortaya çıkarken, bazı nöbetlerde kişinin ağzı köpürebilir veya kişi yere düşebilir. Bu da kemik kırılması dâhil bazı fiziksel yaralanmalara sebep olabilir.

Crohn hastalığı, kronik ve iltihabi bir bağırsak hastalığıdır. Ağızdan anüse kadar sindirim sisteminin herhangi bir bölümünde ya da aynı anda birkaç farklı bölümünde aralıklı iltihaplar ile kendini gösterir. Bulaşıcı olduğu kanıtlanamamıştır. Bir diğer kronik iltihabi bağırsak hastalığı olan ülseratif kolit ile beraber bu grubun ana öğelerini oluştururlar. Her yıl 100.000 kişiden 5-7'si bu hastalığa yakalanır. Sıklığı kuzeye gidildikçe artar. Onlu, yirmili yaşlarda ve 45 ile 65 yaşları arasında daha çok görülmektedir. Ancak her yaş grubundan insan bu hastalığa yakalanabilir. Hastalığın 3 belirgin tipi vardir. Bunlar inflamatuar crohn, fistülize crohn ve fibrostenoze crohn'dur. Ülseratif kolit ile benzer özellikler taşıması nedeniyle adı geçen hastalık ile Crohn arasında karar vermeyi güçleştiren vakalarda entermediyer bağırsak rahatsızlığı ifadesiyle adlandırılan bir ara kategori de yaygındır.

<span class="mw-page-title-main">Kan damarı</span> Kanı taşıyan dolaşım sisteminin tübüler yapısı

Kan damarları dolaşım sisteminin organlarındandır. Görevleri kanı vücudun bölümlerine taşımak olan kan damarlarının farklı türleri vardır. Temel kan damarı tipleri atardamarlar (arter) ve toplardamarlardır (ven). Atardamarlar kanı kalpten alıp vücudun farklı bölümlerine taşırken, toplardamarlar vücudun farklı bölümlerinden kanı kalbe taşırlar. Bununla birlikte iki istisna mevcuttur: pulmoner arter kirli kan, pulmoner ven ise temiz kan taşır. Vücuttaki en büyük damar kanın kendisi aracılığıyla tüm vücuda doğru pompalandığı aort atardamarıdır. Vücutta bulunan her organın en az bir tane temiz kanı kalpten getiren ve birden fazla kirli kanı kalbe götüren damarı vardır. İnsan vücudundaki damarların toplam uzunluğu 100 km kadardır.

<span class="mw-page-title-main">Meloksikam</span> non steroidal antienflamatuar ilaç etken maddesi

Meloksikam primer dismenore, ameliyat sonrası ağrı, romatoid artrit ve osteoartrit semptomlarını azaltmak için kullanılan bir non steroidal antienflamatuar ilaç etken maddesidir. Piroksikamla çok benzeşmektedir. Bir selektif COX-2 inhibitörü bir olan non-streoid antienflamatuvar olan bir ilaçtır. COX-2 spesifik ürünler gibi miyokardiyal prostasiklini inhibe etmediği için hipertansiyona ve ödeme neden olmaz. Kardiyovasküler risk açısından oldukça güvenli bir alternatiftir. Meloksikam’ın, bazı klasik NSAİ ilaçlar tarafından indüklenen trombosit agregasyonu inhibisyonu sonucu oluşan kanama zamanının uzaması üzerine etkisi yoktur.

<span class="mw-page-title-main">CyberKnife</span>

CyberKnife, Stereotaktik radyocerrahi (SRS) ya da radyoterapi (SRT) yapabilen yeni teknoloji bir cihazdır. SRS ya da SRT, hastada uzaysal koordinatların belirlenmesinden sonra hastalığın ya da hedefin yok edilmesi, küçültülmesi, büyümesinin durdurulması anlamına gelmektedir. SRS aslında uzun yıllar beyindeki lezyonların tedavisinde kullanılan bir yöntemdir. Gammaknife denilen cihazla uzun yıllardır bir deneyim elde edilmiştir. 1990 lardan sonra bilgisayar teknolojisinde ve görüntüleme yöntemlerinde meydana gelen hızlı değişim beyinde uygulanan tedavilerin beyin dışındaki vücutta uygulanması görüşünü ortaya çıkarmıştır. Beyindeki lezyonların SRS ile tedavisi beyinde tedavi sırasında hareket olmaması, kafatası kemikleri içinde hareketsiz durması, göreceli olarak bu koordinatların kolay belirlenmesi nedenleri ile komplike bir iş olmaktan uzaktı. Vücuttaki diğer hedeflerin SRS ile tedavisi ise solunum nedeni ile hem normal dokuların, hem de yok edilmesi istenen hedeflerin tedavi sırasında hareket etmesi nedeni ile işi zorlaştırmaktaydı. İşte "Cyberknife" bu amaç için bir beyin cerrahı olan Dr. John Adler tarafından 1990 ların başından itibaren geliştirilen ve 2000 li yıllarda kullanılmaya başlanan bir cihazdır.

<span class="mw-page-title-main">Kortikosteroid</span>

Kortikosteroid, böbrek üstü bezlerinde salgılanan bir steroid hormon türü ve bu hormonların sentetik analoglarına verilen addır. Glukokortikoid olan kortizon ile hidrokortizon kan şekeri seviyesi ve inflamasyon tepkisinde, mineralokortikoid olan aldosteron ise böbrek borucukları düzeyinde, su ve sodyumun geri emilimini ve potasyumun atılımını kolaylaştırarak su mineral dengesinde rol oynarlar.

<span class="mw-page-title-main">Burun kanaması</span>

Epistaksis ya da burun kanaması, oldukça sık rastlanan bir kanama çeşididir ve genellikle kan burun deliklerinden dışarı drene olduğunda fark edilir. Anterior ve posterior olmak üzere iki çeşidi vardır. Bazen daha ciddi vakalarda kan nazolakrimal kanal yoluyla göze gelir ve gözde kanama gözlenebilmektedir. Taze kanın veya pıhtılaşmış kanın mideye doğru aşağı akışı bulantı ve kusmaya yol açabilir. Çok nadiren ölümcüldür, ABD'de 1999 yılında 2,4 milyon ölüm için sadece 4 ölüm gözlenmiştir.

Sedasyon, sedatif ilaçlarla hastanın tüm reflekslerinin korunarak, derinliği kontrollü olarak ayarlanabilen uyku hali. Anestezi uzmanı tarafından uygulanan bir yöntemdir.

<span class="mw-page-title-main">Dispanser</span>

Dispanser, ayakta tedavisi yapılabilecek durumdaki hastaların, ufak çapta tedavi edilerek, karşılığında ücret talep edilmeyen veya az ücret alınan bakım evi. Hastaneden başlıca farkı, dispanserlerde yatak bulunmaması hastaların yatmadan teşhis ve tedavi edilmeleridir. Gerekirse kan, idrar tahlili, aşı yapılır, röntgen filmi çekilir. Dispanserler, devlet dispanserleri, özel üniversiteler, dernekler, sigorta şirketleri tarafından ücretli veya ücretsiz olarak işletilirler. Geçmişte dini organizasyon ve gönüllüler tarafından verilen hasta hizmetleri günümüzde doktor, cerrah, hemşire, ebe, eczacı gibi sağlık profesyonelleri tarafından verilmektedir.

<span class="mw-page-title-main">Berlin Alman Kalp Merkezi</span>

Berlin Alman Kalp Merkezi, Berlin'de kâr amacı gütmeyen bir kamu vakfı olarak kurulmuş olan, bir tıp ve araştırma merkezidir. Merkez kardiyovasküler hastalıkların tedavisinin yanı sıra, kalp ve akciğer transplantasyonu alanında da uzmanlaşmıştır.

Tıbbi anlamda 'komplikasyon' terimi, bir rahatsızlığın, hastalığın veya tıbbi tedavi işleminin ön görülebilen istenmeyen etkileridir. Komplikasyonlar bir hastalığın gidişatını kötü yönde etkiler. Komplikasyonlar mevcut hastalığın ağırlaşması veya diğer organ sistemlerini etkileyen yeni şikayet ve bulguların ortaya çıkması olarak görülebilir. Altta yatan hastalıkla birlikte komplikasyonlar yeni hastalıkların ortaya çıkmasına sebep olabilirler. Ayrıca uygulanan tedavilere de bağlı komplikasyonlar ortaya çıkabilir.

<span class="mw-page-title-main">Venöz sinus trombozu</span> Serebral sinusler içerisinde pıhtı oluşmasına bağlı ortaya çıkan dolaşım bozukluğu durumu

Serebral venöz sinus trombozu beyinde venöz kanı taşıyan dural venöz sinuslerde pıhtı oluşmasına bağlı ortaya çıkan dolaşım bozukluğu ve beraberinde ortaya çıkan klinik durumu tanımlamak için kullanılır. Semptomlar baş ağrısı, bulanık görme, bulantı, kusma, nöbet, tek veya çift taraflı kuvvet kayıpları, duyu kayıplarıdır.

Oksijen tedavisi, solunum yolu hastalıkları, karbonmonoksit zehirlenmesi, yara iyileşmesi, enfeksiyonlar, zehirli ısırıklar ve diğer durumlarda vücuda yeterli oksijen sağlamak için kullanılan bir tıbbi tedavidir. Oksijen tedavisi, hastanın burun, ağız veya maske yoluyla soluduğu havanın oksijen konsantrasyonunu artırarak veya basınçlı bir odada oksijen vererek uygulanabilir. Oksijen tedavisi, vücudun dokularına daha fazla oksijen ulaşmasını sağlayarak, hücrelerin yenilenmesini, enfeksiyonlarla savaşmasını, kan dolaşımını iyileştirmesini ve yaşlanma belirtilerini azaltmasını destekler.

<span class="mw-page-title-main">Waon terapisi</span>

Waon terapisi, ısı terapisinin bir türü olarak, Japonya'da geliştirilen ve özellikle kardiyovasküler, pulmoner ve nörolojik hastalıkların yönetimi ile ilişkilendirilen bir tedavi yöntemidir. "Waon", Japoncada "huzur içinde ısınma" anlamına gelir ve bu terapinin temel amacı, hastaların vücut sıcaklığını güvenli bir şekilde artırarak sağlıklarını iyileştirmektir. Waon terapisi genellikle düşük ısıda, yaklaşık 60 °C'lik bir ortamda uygulanan, kişinin tüm vücudunu saran bir sauna tedavisidir. Bu tedavi süreci, geleneksel saunalara benzer, ancak daha düşük sıcaklık ve daha uzun sürelerle uygulanır, bu da daha fazla rahatlama ve iyileşme süreci sağlar.

<span class="mw-page-title-main">Piroterapi</span>

Piroterapi, ısı tedavisi anlamına gelir ve tıbbi olarak, vücuda dışarıdan uygulanan sıcaklığın terapötik amaçlarla kullanıldığı bir yöntemdir. Bu terapi türü, kas-iskelet sistemi bozuklukları, yaralanmalar, kronik ağrılar, iltihaplanmalar ve stres gibi çeşitli rahatsızlıkların tedavisinde kullanılır. Piroterapi, doğal tedavi yöntemlerinden biri olarak kabul edilir ve antik dönemlerden bu yana birçok kültürde farklı şekillerde uygulanmıştır. Günümüzde, özellikle fizyoterapi ve rehabilitasyon alanlarında yaygın olarak kullanılmaktadır.

<span class="mw-page-title-main">İhtiyoterapi</span>

İhtiyoterapi, balıkların cilt hastalıklarının tedavisinde kullanıldığı bir terapi yöntemidir. Yunanca'da "balık" anlamına gelen "ichthys" kelimesinden türemiştir. İhtiyoterapi genellikle psoriasis ve diğer cilt bozukluklarının tedavisinde tercih edilir. Bu tedavi yöntemi, belirli türde balıkların, özellikle Garra rufa olarak bilinen türün, cilt yüzeyindeki ölü deri hücrelerini temizleyerek sağlıklı hücrelerin oluşumunu teşvik etmesi prensibine dayanır. İhtiyoterapi, hem doğal hem de alternatif bir tedavi yöntemi olarak kabul edilir.