İçeriğe atla

Rumen (anatomi)

Rumen veya işkembe, reticulorumenin büyük kısmıdır. Ruminant (geviş getiren) hayvanlarda sindirim kanalındaki ilk bölümdür. Sindirilen yiyeceklerin ilk olarak mikrobiyal fermentasyona maruz kaldıkları ilk basamaktır. Reticulorumenin küçük kısmı ise reticulumdur, rumenin devamıdır, iç yüzeyinin kaplamasıyla rumenden ayrılır.

Soldan Görünüş Koyun Rumeni. 1 Atrium ruminis, 2 Saccus dorsalis, 3 Saccus ventralis, 4 Recessus ruminis, 5 Saccus cecus caudodorsalis, 6 Saccus cecus caudoventralis, 7 Sulcus cranialis, 8 Sulcus longitudinalis sinister, 9 Sulcus coronarius dorsalis, 10 Sulcus coronarius ventralis, 11 Sulcus caudalis, 12 Sulcus accessorius sinister, 13 Insula ruminis, 14 Sulcus ruminoreticularis, 15 Reticulum, 16 Abomasum, 17 Ösefagus, 18 Dalak.

Reticulorumen kas kese, cranial kese, ventral kese, ventral kör kese ve reticulumun birleşiminden oluşur.

Rumen duvarının iç yüzü parmağa benzer, yassı, sığırlarda yaklaşık olarak 5mm uzunluğunda ve 3mm genişliğinde papilla adı verilen çıkıntılarla kaplıdır. Reticulumun iç yüzü altıgen bal peteği görünümlü kabartılarla kaplıdır. çıkıntılar yaklaşık olarak 0.1 - 0.2mm genişliğinde reticulum duvarından 5mm yükselen yapılardır. Sığır reticulumunda altıgenler 2–5 cm genişiliğindedir. bu özellikler uçucu yağ asitlerinin emilmesi için reticulorumen duvarının yüzey alanını genişletir. İki kısmın iç yüzlerinin kaplaması dışında bir işlevsel boşluk şeklindedir.

Sindirilenlerin tabakalaşması ve karıştırılması

Rumende sindirim tek yapıda değildir. Tabakalara ayrılır, gaz, sıvı ve farklı boyutlarda ve yoğunlukta ve diğer fiziksel özelliklerdeki parçacıklar. Ek olarak, Sindirilenler basitçe rumene girip çıkmazlar karışık uzun akış yolları vardır. İlk başta bunların saçma olduğu düşünülebilir, bu karışık tabakalaşma, karıştırma ve akış yolları, ruminantlarda (gevişgetirenler) anahtar bakış açısıdır. Çiğnenmeden sonra, sindirilenler özofagustan aşağıya iner reticulumun dorsal kısmında depolanır. Reticulorumenin kontraksiyonları ile içerik karıştırılırileri ve ileri doğru itilir ve mat rumene gider. mat sindirilenlerin ince bir katmanıdır, küçük parçalara ayrılmış, uzun lifli maddeler içerir.

Mat içerisindeki çoğu madde ağızdan yeni alınmıştır ve kalanı önemli miktarda fermente olabilir maddedir. Mikrobiyal aktivite mat içinde çabucak gerçekleşir ve birçok gaz açığa çıkar. bir miktar gaz mat içinde hapis olur ve matın yüzmesini sağlar. Fermantasyon işlemi devam ettikçe gaz oluşumu azalır, hapis olan gaz miktarının azalmasına baglı olarak, mat yüzme yeteneğini kaybeder. Mat içindeki sindirilenler bundan dolayı yüzme yeteneğinin artışı fazından azalma fazına dogru geçerler. Eş zamanlı olarak, sindirilenler mikrobiyol fermentasyonla miktarı azaltılırken, sindirilen parçacıkların boyutu göreceli olarak büyüktür ve sonra ruminasyon (geviş getirme) olur. Belirli bir noktada, parçacıkların yoğunluğu rumen matından aşağı ventral keseye düşecek kadar küçük olur veya rumen kontraksiyonları ile sıvı akışı içinde retikuluma akarlar.

Bir kere ventral kesede, düşük derecede sindilenler fermente olmaya başlayınca, daha fazla yüzme yeteneğini kaybeder ve paçacık boyutu daha da azalır. Sonra bunlar rumen kontraksiyonları ile ventral reticuluma akar.

Ventral retikulumda, düşük yoğunluklu, büyük sindirilen parçaları retikulum kontraksiyonları ile yukarı özofagustan oradan da ağıza itilebilir. Ruminasyon işlemi olarak adlandırılan bu işlemde sindirilenler ağızda çiğnenir ve sonra özofagustana yollanır ve reticulumun doral kesesinde depolanır ve tekrar rumen matına katılır ve karışır. Daha yoğun ve küçük parçacıklar retikulum kontraksiyonu sırasında ventral retikulumda kalır ve sonra bir sonraki kontraksiyonda sıvı ile birlikte reticulorumeni reticulo-omasal orificeden terk eder ve rumant hayvanların sindirim sitemindeki bir sonraki odacığa omasuma geçer.

Rumen duvarından glikoz emilimi

Rumen, sığır, koyun, keçi gibi geviş getiren hayvanlarda sindirim sisteminin en büyük bölümünü oluşturmaktadır. Büyük bir fermantasyon ünitesi yapısına sahip olan rumende karbonhidratlar mikrobiyal bir etki sonucu asetik, propiyonik ve bütirik asit adı verilen uçucu yağ asitleri yanında CO2, metan ve H+ gazlarına dönüşmektedirler. Karbonhidratların rumende yüksek düzeyde bir mikrobiyal etkiye maruz kalmaları glikozun fermantasyon esnasında açığa çıkan bir ara ürün olmasına neden olmaktadır. Bu nedenle rumen glikoz konsantrasyonu genellikle düşük bir değere sahip olmaktadır. Bu durum yakın bir geçmişe kadar rumen duvarından glikoz emiliminin önemli düzeyde gerçekleşemeyeceği düşüncesinin bilim adamları arasında hakim olmasına neden olmuştur. Fakat bazı araştırıcılar rumende kolay parçalanabilir karbonhidratlarca zengin bir yemleme durumunda rumen glukoz konsantrasyonunun 12 mM düzeyine kadar yükselebileceğini ve rumen duvarından glukoz emiliminin gerçekleşebileceğini ileri sürmüşlerdir).

Rumen duvarından glukoz emilimi konusunda yapılan ilk çalışmalarda ele alınan yaklaşımlar temelini ince bağırsak mukozasından glukoz emiliminde yer alan mekanizmalardan almıştır. Çünkü ince bağırsak mukozasından glukoz emiliminde yer alan mekanizmaların aydınlatılmasına yönelik geniş kapsamlı çok sayıda araştırmalar birçok araştırmacı tarafından yürütülmüş ve bu konuda önemli düzeyde bir bilgi üretimi gerçekleşmiştir. İnce bağırsak mukozasından glukoz emilimi iki aşamada gerçekleşmektedir. İlk aşamada, ince bağırsak lumeninde sindirim sonucunda açığa çıkan glikoz molekülleri lumenden epitel hücre içerisine Sodyum'a bağlı glukoz transporter – SGLT-1 adı verilen bir proteinin rol aldığı mekanizma sayesinde taşınmaktadır. Epitel hücre içerisine alınan glikoz ikinci aşamada GLUT-2 adı verilen bir başka taşıyıcı proteinin işleve sahip olduğu farklı bir mekanizma aracılığı ile hücre içerisinden kana iletilmektedir. Yapılan çalışmalarda intraruminal glukozun yaklaşık %11’inin 30 dakika içerisinde rumen duvarı tarafından emildiği tespit edilmiştir.

Kaynakça

  1. Aschenbach JR, Bhatia SK, Pfannkuche H ve Gabel G. 2000a. Glucose is absorbed in a sodium-dependent manner from forestomach contents of sheep. J Nutr. 130: 2797-2801.
  2. Aschenbach JR, Wehning H, Kurze M, Schaberg E, Nieper H, Burckhardt G ve Gabel G. 2000b. Functional and molecular biological evidence of SGLT-1 in the ruminal epithelium of sheep. Am J Physiol Gastrointest Liver Physiol. 279: G20-27.
  3. Aschenbach JR, Borau T ve Gabel G. 2002a. Glucose uptake via SGLT-1 is stimulated by β2-adrenoceptors in the ruminal epithelium of sheep. J Nutr. 132: 1254-1257.
  4. Atasoglu C, Gabel G ve Aschenbach JR. 2004. Bloodborn substrates can stimulate ruminal sodium-dependent glucose transporter. Bri J Nutr. 92: 777-783.
  5. Dyer J, Barker PJ ve Shirazi-Beechey SP. 1997. Nutrient regulation of the intestinal Na+/glucose co-transporter(SGLT1) gene expression. Biochem Biophys Res Commun. 230: 624-629.
  6. Ferraris RP. 2001. Dietary and developmental regulation of intestinal sugar transport. Biochem J. 360: 265-276.
  7. Gäbel G, Aschenbach JR. 2002. Influence of food deprivation on the transport of 3-O-methyl-α-D-glucose across the isolated ruminal epithelium of sheep. J Anim Sci. 80: 2740-2746.
  8. Gäbel G, Aschenbach JR ve Müller F. 2002. Transfer of energy substrates across the ruminal epithelium: implications and limitations. Anim Health Res Rev. 3: 15- 30.
  9. Ganter M, Bickhardt K, Winicker M ve Schwert B. 1993. Experimental studies of the pathogenesis of rumen acidosis in sheep. Zentralbl Veterinarmed. A40: 731-740.
  10. Huntington GB. 1997. Starch utilization by ruminants: from basics to the bunk. J Anim Sci. 75: 852-867. Hyun HS, Onaga T, Mineo H ve Kato S. 1997. Responses of glucose absorption and fructose absorption to prostaglandin E2 in intestinal loops of sheep. Res Vet Sci. 62: 153-157.
  11. Ishikawa Y, Eguchi T ve Ishida H. 1997. Mechanism of β- adrenergic agonist-induced transmural transport of glucose in rat small intestine. Regulation of phosphorylation of SGLT1 controls the function. Biochim Biophys Acta. 1357: 306-318.
  12. Kajikawa H, Amari M ve Masaki S. 1997. Glucose transport by mixed ruminal bacteria from a cow. Appl Environ Microbiol. 63: 1847-1851.
  13. Lescale-Matys L, Dyer J, Scott D, Fremann TC, Wright EM ve Shirazi-Beechey SP. 1993. Regulation of the ovine intestinal Na+-glucose co-transporter (SGLT-1) is dissociated from mRNA abundance. Biochem J. 291: 435-440.
  14. Russell RW, Gahr SA. 2000. Glucose availability and associated metabolism. “Ed. JPF D’Mello. Farm Animal Metabolism and Nutrition”, s. 121-147. Oxon, CAB International. Shirazi-Beechey SP. 1996. Intestinal sodium-dependent D-glucose co-transporter: dietary regulation. Proc Nutr Soc. 55: 167-178.

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Biyoloji</span> canlıları inceleyen bilim dalı

Biyoloji ya da dirim bilimi, yaşamın bilimsel olarak incelenmesidir. Geniş bir kapsama sahip bir doğa bilimidir ancak onu tek ve tutarlı bir alan olarak birbirine bağlayan birkaç birleştirici teması vardır. Örneğin, tüm organizmalar, gelecek nesillere aktarılabilen genlerde kodlanmış kalıtsal bilgileri işleyen hücrelerden oluşur. Bir diğer ana tema ise yaşamın birliğini ve çeşitliliğini açıklayan evrimdir. Enerji işleme, organizmaların hareket etmesine, büyümesine ve çoğalmasına izin verdiği için yaşam için de önemlidir. Son olarak, tüm organizmalar kendi iç ortamlarını düzenleyebilmektedir.

<span class="mw-page-title-main">Karbonhidrat</span> sadece karbon, hidrojen ve oksijenden oluşan organik bileşik

Karbonhidrat, karbon (C), hidrojen (H) ve oksijen (O) atomlarından oluşan, genellikle hidrojen-oksijen atomu oranı (suda) 2:1 olan bir biyomoleküldür ve dolayısıyla ampirik (deneysel) formülü Cm(H2O)n şeklindedir. m, n'den farklı da olabilir olmaya da bilir. Ancak, tüm karbonhidratlar bu kesin stokiyometrik tanıma uymaz (örneğin üronik asitler, fukoz gibi deoksi şekerler) ve bu tanıma uyan tüm kimyasallar otomatik olarak karbonhidratlar (örneğin formaldehit ve asetik asit) olarak sınıflandırılmaz.

<span class="mw-page-title-main">Fruktoz</span> altı karbonlu bir monosakkaritt

Fruktoz, birçok besin maddesinde bulunan altı karbonlu bir monosakkarittir. Beyaz katı bir görünüme sahip olan fruktoz, suda çok kolay çözünür. Bal, ağaç meyveleri, kavun ve karpuzun da dahil olduğu familyadaki meyveler, dutsu meyveler (berry) ve bazı kök sebzeleri, kayda değer miktarlarda fruktoz içeren sükroz içerir. Sükroz, glukoz ve fruktozun bir araya gelmesiyle meydana gelen bir disakkarittir. Dünya çapında her yıl doğal olarak 240.000 ton fruktozun ototrof canlılar aracılığıyla üretildiği tahmin edilmektedir.

<span class="mw-page-title-main">Bağışıklık sistemi</span> canlılarda hastalıklara karşı koruma sağlayan biyolojik savunma sistemi bütünü

Bağışıklık sistemi, bir canlıdaki hastalıklara karşı koruma yapan, patojenleri ve tümör hücrelerini tanıyıp onları yok eden işleyişlerin toplamıdır. Sistem, canlı vücudunda geniş bir çeşitlilikte, virüslerden parazitik solucanlara, vücuda giren veya vücutla temasta bulunan her yabancı maddeye kadar tarama yapar ve onları, canlının sağlıklı vücut hücrelerinden ve dokularından ayırt eder. Bağışıklık sistemi, çok benzer özellikteki maddeleri bile birbirinden ayırabilir, örneğin; bir amino asidi farklı olan proteinleri bile birbirinden ayırabilecek özelliğe sahiptir. Bu ayrım, patojenlerin konak canlıdaki savunma sistemine rağmen enfeksiyon yapmaları için yeni yollar bulmalarına, bazı uyumlar sağlamalarına neden olacak kadar karmaşıktır. Bu mücadelede hayatta kalmak için patojenleri tanıyan ve onları etkisizleştiren bazı mekanizmalar gelişmiştir. Doğadaki tüm canlılar kendilerinden olmayan doku, hücre ve moleküllere karşı savunma sistemlerine sahiptirler. Hatta bakteriler gibi basit tek hücreli canlılarda da onları viral enfeksiyonlara karşı koruyan enzim sistemleri bulunur. Yüksek canlılardaysa çok daha karmaşık bir bağışıklık sistemi vardır. Omurgalılarda bağışıklık sistemi özel işlevlere sahip çok sayıda farklı hücre ve molekül içermektedir.

<span class="mw-page-title-main">İnce bağırsak</span> Gastrointestinal sistemde yer alan bir organ

İnce bağırsak, sindirim kanalının mide ile kalın bağırsak arasındaki kısmıdır. Beş yaşından büyük insanlarda boyu 5–6 m arasındadır. Üç kısma ayrılır: duodenum, jejunum ve ileum. Mideden gıdalar duodenuma pilor veya pilorik sfinkter diye adlandırılan bir kas ile girerler. Daha sonra ince bağırsak boyunca peristaltizm olarak adlandırılan kas kasılmaları ile hareket eder.

<span class="mw-page-title-main">Enzim</span> biyomoleküller

Enzimler, kataliz yapan biyomoleküllerdir. Neredeyse tüm enzimler protein yapılıdır. Enzim tepkimelerinde, bu sürece giren moleküllere substrat denir ve enzim bunları farklı moleküllere, ürünlere dönüştürür. Bir canlı hücredeki tepkimelerin neredeyse tamamı yeterince hızlı olabilmek için enzimlere gerek duyar. Enzimler substratları için son derece seçici oldukları için ve pek çok olası tepkimeden sadece birkaçını hızlandırdıklarından dolayı, bir hücredeki enzimlerin kümesi o hücrede hangi metabolik yolakların bulunduğunu belirler.

<span class="mw-page-title-main">Aktif taşıma</span>

Aktif taşıma, küçük moleküllerin, az yoğun ortamdan çok yoğun ortama ATP harcanarak geçişidir. Aktif taşımada, hücre zarı üzerindeki porlardan geçebilecek büyüklükteki moleküller, taşıyıcı protein ve taşıyıcı enzimler yardımıyla taşınır. Taşıma sırasında enerji kullanıldığı için sadece canlı hücrelerde gerçekleşebilir. Hücre içinden hücre dışına, hücre dışından hücre içine olmak üzere her iki yönde de gerçekleşebilir.

<span class="mw-page-title-main">İnsan beyni</span> insan sinir sisteminin ana organı

İnsan beyni, insan sinir sisteminin merkezi organıdır ve omurilikle birlikte merkezi sinir sistemini oluşturur.

<span class="mw-page-title-main">İnsülin (ilaç)</span> enjekte edilebilir ilaç olarak kullanılan biyosentetik insülin

İnsülin, yüksek kan şekerini tedavi etmek için ilaç olarak kullanılan protein yapıda bir hormonudur. İnsülininin kullanıldığı durumlar, tip 1 diabetes mellitus, tip 2 diabetes mellitus, gestasyonel diyabet ve diyabetik ketoasidoz ve hiperosmolar hiperglisemik durum gibi diyabet komplikasyonlarını içerir. Ayrıca yüksek kan potasyum düzeylerini tedavi etmek için glukoz ile birlikte kullanılır. İnsülin, tipik olarak deri altına enjeksiyon yoluyla uygulanır, ancak bazı formları damar yoluyla veya kas içine enjeksiyon yoluyla da kullanılabilir.

Gliflozinler olarak da adlandırılan SGLT2 inhibitörleri, nefronun temel fizyolojisini değiştiren bir ilaç sınıfıdır. En önde gelen metabolik etki, bu farmasötik sınıfın böbrekte glikozun yeniden emilimini engellemesi ve dolayısıyla kan şekerini düşürmesidir. Sodyum-glukoz taşıma proteini 2'yi (SGLT2) inhibe ederek etki ederler. SGLT2 inhibitörleri, tip II diabetes mellitus (T2DM) tedavisinde kullanılır. Kan şekeri kontrolünün yanı sıra, gliflozinlerin T2DM hastalarında önemli kardiyovasküler fayda sağladığı gösterilmiştir. Bu sınıfa ait birkaç ilaç onaylanmıştır veya şu anda geliştirilme aşamasındadır. Bu sınıfın bir üyesi olan canagliflozin üzerinde yapılan çalışmalarda, ilacın kan şekeri kontrolünü iyileştirdiği, vücut ağırlığını ve sistolik ve diyastolik kan basıncını düşürdüğü bulundu.

<i>Rotavirüs</i> virüs cinsi

Rotavirüs, Reoviridae ailesinde yer alan çift iplikçikli RNA virüslerinin bir cinsidir. Rotavirüsler, bebekler ve küçük çocuklar arasında ishalli hastalıkların en yaygın nedenidir. Dünyadaki neredeyse her çocuk beş yaşına kadar en az bir kez rotavirüs ile enfekte olmaktadır. Her enfeksiyonda bağışıklık gelişir, bu nedenle sonraki enfeksiyonlar daha az şiddetli olur. Yetişkinler nadiren etkilenir. Cinsin A, B, C, D, F, G, H, I ve J olarak adlandırılan dokuz türü vardır. En yaygın tür olan Rotavirüs A, insanlardaki rotavirüs enfeksiyonlarının %90'ından fazlasına neden olur.